Türkiye'deki azınlıklar

Azınlık, bir ülkenin içinde, çoğunluk halka mensup olmayan, ancak kendine ait bir kültürü, dili olan bir topluluktur. Hukuki çerçevede ise azınlık, belirli yasalar ve anlaşmalar çerçevesinde ayrıcalıklı hak ve ödevlere sahip olan bir topluluk olarak tanımlanır.

Osmanlı'da Azınlıklar

Osmanlı İmparatorluğunda ve o dönemin yapısında topluma dini bir bakış hakimdir. Toplum, temelde müslümanlar ve müslüman olmayanlar (gayrimüslim) olarak ikiye ayrılmıştır. Farklı müslüman cemaatler, tekkeler etrafında örgütlenirken, diğerleri de kilise ve sinagoglar aracılığı ile varlığı sürdürdü. Özellikle İstanbul'un Fethi sonrası, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesini devletce tanınması, Rum II. Gennadios'u patrik olarak ataması ve aynı şekilde zaten daha önceden 2. Osmanlı Sultanı Orhan Gazi tarafından korunarak ilk başkent Bursa'ya getirilen Ermeni cemaatini, bu kez yeni başkent İstanbul'a benzer ayrıcalıklarla taşınması, Ermeni I. Hovagim'nin patrik ilan edilmesi Osmanlının azınlıkların dini işlerine karışmadığının göstergesidir. Gayrimüslümler bu dini hoşgörünün yanında eğitim ve yargı alanlarında da özerk bir yapıya kavuşturuldular. Böylece kendi okullarını ve yargı sistemlerini, imparatorluk içinde kurabildiler. Bu esnek yapıyı ve daha sonra ülkenin kolayca dağılmasında oynadığı rolü ABD'li tarihçi Stanford Shaw şu şekilde anlatmakta;

"Osmanlılar baştan beri, fethettikleri ülkelerin Hıristiyan ve Yahudi halklarını ne köleleştirmeye, ne de din değiştirmeleri için zorlamaya çalışmışlardır. XIX.ve XX.yüzyıliann başında Osmanlı azınlıklannca çıkarılan sorunlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun önceki beşyüz yıl boyunca onlara karşı uyguladığı hoşgörülü yönetimin sonuçlarıdır" [1].

Bu hoşgörülü tutumun yanında özellikle gayrimüslimler için bazı ayrı kurallar da mevcuttur. Askere alınmaktan muaf olan gayrimüslimlerin ödemesi zorunlu olan cizye vergisi bir örnektir. Kimi kurallar ise asimile edici sayılabilir. Devşirme sistemi için ailelerinden koparılan çoğunluğu hristayan çocuklar, müslümanlaştırılarak yeniçeri ocağına, aralarındaki yetenekliler de enderun mektebine gönderilirdi. Bunun dışında farklı padişahlar tarafından alınan kararlar ile giyinmeleri ve ev, dini yapılar gibi mimarlık konularında kısıtlamalarla karşılaşmıştırlar. Örneğin minarelerden daha uzun olduğu için top ateşiyle çan kulesi yıktırılan Diyarbakırdaki Surp Giragos Ermeni Kilisesi.

Millet Sistemi

Osmanlı devleti gayrimüslimler açısından Yunan, Ermeni ve Yahudi olmak üzere milel-i selase (3 millet) adı verilen 3 ayrı azınlığı esae olarak kabul ettekteydi. Bu sistem içinde Bulgarlar ve Sırplar gibi Hristiyan Balkan ulusları Yunan, Süryani gibi Anadolu kökenli diğer azınlıklarda Ermeni sayılıyordu. Bu şekilde Yunan ve Ermeni ulusları diğer uluslar üzerinde bir hakimiyet ve kısmi asimilasyon politikası uygulayabiliyordu.

Balkan Muhacırları, 1912-1913
Ermeni Tehciri sırasın Suriye'ye taşınan Ermeniler

19. ve 20.yy'da Osmanlı'da Azınlıklar

Fransız İhtilali (1789) ile ortaya çıkan milliyetçilik düşüncesi özellikle 19.yy'da önce Balkanları, 20.yy başlarında ise imparatorluğun Asya bölümlerinin etkisi altına almıştır. İmparatorluk içinde yaşayan uluslararasında, kendi kendini yönetme istediği aşılayan bu akım, günümüzde hala varlığını devam ettiren Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan gibi birçok ulus devletin doğuşuna neden olmuştur. Bu süreci engellemek isteyen padişahlar çeşitli yenilik hareketlerine başvurmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğunun bu dönemi sırasıyla Tanzimat, Birinci Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet devirleri olarak adlandırılır. Özellikle Tanzimat döneminde çıkarılan Islahat Fermanı ile devlet içinde müslüman-gayrimüslüman ayrımı kanunen son bulmuştur.

İlerleyen yıllarda görüldü ki yapılan bu siyasi reformlar, azınlıkların milliyetçilik duygularını köreltememiştir, buna birde dönemin süper güçleri arasında yaygınlaşan sömürgecilik politikaları eklenince imparatorluk savaşların ve kitlesel göçlerin odağı durumuna gelmiştir. Bu göçler ana hatlarıyla Anadoludaki Hristiyanların, Anadolu dışına doğru; Balkanlardaki ve Kafkaslardaki Müslümanların ise Anadoluya doğru akınları şeklinde gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda mevcut azınlıklar arasında Ermeniler gibi sayıca çok azalanlar olduğu gibi, Çerkes ve Kırım Tatarı gibi yeni müslüman azınlıklar Anadoluda artmıştır.

İlk önceleri Osmanlıcılık politikası ise imparatorlukta yaşayan insanlar arasında müslüman-gayrimüslüm ayrımını kaldırmayı, tek ve ortak bir Osmanlı milletini fikrini savunan siyasi gruplar olsa da, bu eşitlikçi akım azınlıklar tarafında çokta gerçekçi bulunmadı ve destek görmedi. İmparatorluktaki azınlıkların bağımsızlık kazanması ve Osmanlıya karşı savaşa girmesiylede, Türkler arasında da azınlıkların milli görüşlerine benzer eşitçi olmayan tek bir etnik gruba dayalı Turancılık gibi siyasi fikirler yayıldı.

Türkiye'de Azınlıklar

Türkiye Cumhuriyetin kuruluşunu resmi olarak tüm Dünya'ya duyuran Lozan Antlaşmasında Azınlık olarak belirtilen gruplar, Osmanlı geleneğinde geldiği şekilde Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerdir. Diğer gruplar azınlık olarak kabul edilmez. Azınlık olarak sayılan bu gruplar ilkokul ve lise eğitimini bu antlaşmaylada güvence altına alındığı gibi kendi okullarında verebilmektedir.

Lozan ve Erken Cumhuriyet Dönemi

Lozan antlaşması ve bu antlaşmadaki azınlıklar ile ilgili maddeler ile Türkiye Cumhuriyeti, katı bir şekilde ülkede yaşayan azınlıklarını belirlemiştir. Diğer etnik grupları ise Türk saymıştır. Lozan antlaşmasıyla gerçekleşen bir diğer olayda Türk-Yunan Nüfusu mübadelesidir. Antlaşma gereği yaklaşık olarak 1.200.000 Anadolu Rum'u ülkeden ayrılırken yerine 500.000 Müslüman Yunanistan Türk'ü Türkiye'ye göç ettirilmiştir. Konu iki devlet arasında etabli sorununu kesin olarak çözen 1930 Ankara Antlaşmasına kadar tartışma konusu olmaya devam etmiştir. Devletin yeni kurulduğu bu dönemde özellikle azınlık isyanlarıylada karşılaşılmıştır. Bu dönemde patlak veren bağımsız bir Süryani devleti kurma gayesi olan Nasturi Ayaklanması ile Şeyh Said ve daha sonrasında Ağrı ayaklanmaları gibi bağımsız bir Kürt devleti amaçlayan isyan faaliyetleri bastırılmıştır.

1930'larda yaşanan gelişmeler ise Avrupa'da yükselen Yahudi düşmanlığı fikrinden etkilenen Türkiye'de Trakya Olayları diye anılan ülkenin yahudi vatandaşlarının mülklerinin yağmalandığı olayların yaşanmasındır. Ayrıca 1935 yılında Atatürk tarafından çıkarılan azınlık milletvekili kontenjanları ile azınlıklar gruplarının mecliste temsili garantilenmiştir. V. dönem (1935-1946) TBMM milletvekillerinden Mihal Kayakoğlu, Abravaya Marmaralı, İstamat Zihni Özdamar, Nikola Taptas ve Berç Keresteciyan Türker bu dönemin ilk milletvekilleridir. Aynı dönemde çıkarılan Vakıflar Yasası ile, vakıfların mal ve mülk edinme hakları oldukça kısıtlanmıştır. Bu kanundan azınlık vakıflarıda oldukça etkilenmiştir.

1940'lar ve Darbe Dönemleri

II. Dünya Savaşında Nazi işgali yaşamamış, sıcak savaşa girmemiş Türkiye, bu dönemi yinede sıkıntılarla atlatmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün savaşa hazır olmak adına topladı Varlık Vergisi, azınlık ya da Türk tüm orta sınıfı ağır şekilde etkilemiştir. İstenen vergiyi ödeyemeyen vergi mükellefleri Aşkale gibi çalışma kamplarına gönderildi. Hitlerinden kaçan Yahudilerin (1933-1945 senelerinde Türkiye'ye sürgün), Stalinden tarafından 1944 yılında sürülen Kırım Tatarları, Çerkezler ve Ahıska Türklerinin bir kısmı Türkiye'ye gelip yerleşmiştir.

Etnik Azınlıklar

+5.000.000 Nüfus Dil Din Dağılım Not
Kürtler
1.000.000-5.000.000 Nüfus Dil Din Dağılım Not
Arnavutlar
Boşnaklar
Zazalar
Lazlar
500.000-1.000.000 Nüfus Dil Din Dağılım Not
Araplar
Gürcüler
Pomaklar
100.000-500.000 Nüfus Dil Din Dağılım Not
Çingeneler
Kırım Tatarları
-100.000 Nüfus Dil Din Dağılım Not
Ermeniler
Hemşinliler
Süryaniler
Yahudi

Dini Azınlıklar

Türkiye'deki ana dini inanç Sunni İslamın bir kolu olan Hanefi mezhebidir. Bunun dışındaki İslam'i mezheplere ya da diğer dinlere inananlar veya hiçbir şeye inanmayanlar, Türkiye'de yaşayan dini azınlıkları oluşturur.

İslam

Hanefilikten sonra ülkedeki ikinci en yaygın Sünni İslam yorumu ise özellikle ülkenin doğusunda Kürt kökenliler arasında yaygın olan Şafiliktir. Şii İslamın bir kolu olan Caferilik ise diğer yaygın bir İslam anlayışıdır. Alevilik bu anlayışın bir alt branşıdır. Arap Alevisi yani Alavi ya da Nusayriler olarak adlandırılan insanlar özellikle ülkenin Hatay vilayetinde bulunurlar. Son olarak İslam dinindeki klasik dallanmanın dışında kalan Tasavvuf (Sufism) anlayışı yine Türkiyede karşılaşılabilen İslam kökenli inanç çeşitlerindendir. Bu akımın özellikle Mevlevilik ve Aleviler tarafından benimsenen Bektaşilik anlayışları ülkede bilinen türlerdir. Ülkedeki genel İslam'i ibadet mekanı camidir. Mevlevihaneler ve Cemevi gibi başka ibadethanelerde bulunur. Bunlar içinde bazıları Tekke ya da Dergah olarak da adlandırılır.

Hristiyanlık

Katolik Kiliseleri

Keldani Katolik Kilisesi, Diyarbakır
Büyükada Ermeni Katolik Surp Astvazazin Verapohum Kilisesi , İstanbul

İki ana Katolik kilisesi vardır. Bunlardan biri Batı Kilisesinin(yani Batı Roma İmparatorluğu kökenli olan) bir kolu olan Latin Kilisesidir. Bu kilisenin en önemli parçası Roma Katolik Kilisesidir. Papa bu kilisenin aynı zamanda diğer Katolik kiliselerinin de ruhani lideridir. Bu yüzden bu kiliseye yalnızca Katolik Kilisesi de denir. Diğer Katolik kiliseler ise aslında Ortodoks (Örnek:Yunan Katolik Kilisesi) ya da Doğu Ortodoks (Örnek:Ermeni Katolik Kilisesi) olup zamanla papalığın otoritesini tanıyan kiliselerdir. Bu kiliseler Doğu Katolik Kiliseleri olarak adlandırılır. Türkiyedeki başlıca Katolik kiliseleri şunlardır;

İzmir Katolik Başpiskoposluğu (Archidioecesis Smyrnensis): Merkezi Aziz John Katedrali, İzmir

İstanbul Katolik Kilisesi (Vicariatus Apostolicus Istanbulensis): Merkezi Saint Esprit Kilisesi, İstanbul

Anadolu Katolik Kilisesi (Vicariatus Apostolicus Anatoliensis): Merkezi İskenderun Katolik Kilisesi, İskenderun

Ortodoks Kiliseleri

İstanbul Ermeni Patrikanesi, Kumkapı
Fener Rum Patrikahanesi, Balat

Katoliklikte olduğu gibi Ortodoks kilisesindede iki ana grup vardır. Bunlar ilki Hristiyanlığın ilk 7 konsilinden sadece ilk 3'ünü tanıyan daha sonra ayrılan Doğu Ortodoks Kiliseleri diğeri ise 1054 yılında İstanbul Patriği ve Romadaki Papa'nın birbirlerini aforoz etmesi sonucu yaşanan Doğu - Batı Kiliselerinin Ayrılması sonucu Doğu Roma İmparatorluğu ve İstanbul Patrikanesi (Günümüzde İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi) bünyesinde gelişen Hristiyanlık öğretilerini baz alan Ortodoksluktur. Aşağıda bu kiliselerden yalnız Türkiyede faaliyette olanları verilmiştir.

Protestan Kiliseleri

Hristiyanlıkta yaşanan Reform hareketleri sonucunda ortaya çıkan Protestan kiliselerinin birçok farklı türü vardır. Bu kilisedeki başlıca akımlar Anglikanizm, Kalvinizm, Lutheryanizm, Pentakostalizm, Baptistler ve Metodizm'dir. Türkiyedeki çatı kuruluşu Protestan Kiliseler Derneği 'dir.

Musevilik

İlgili madde:Türkiye'de Yahudilik

Türkiyedeki Musevilerin büyük çoğunluğu Yahudilerden oluşur. Bunun dışında Karay Türkleri ülkedeki Yahudi olmayan tek Musevi topluluğudur. Örneğin Karaylar, Türkiye Hahambaşılığını tanımazlar. Yahudiler arasında ise başlıca 3 ekol vardır bunlar sırasıyla ezici çoğunluğu oluşturan Sefaradlar (İspanyol kökenli)ve azınlıktaki Aşkenazi (Avrupa kökenli) ile Romanyot (Bizans kökenli) Yahudilleridir. Ülkedeki Museviler özellikle İstanbul ve İzmir'de yaşarlar.

Bahailik

Türkiye, Bahailik'in kutsal topraklarından biridir. Bahai peygamberi Seyyid Ali Muhammed, Edirne ve İstanbul'da bir süre kalmıştır.

Zerdüştlük

Kökeni eski Perslere kadar uzanan bu din ateşperestlik olarak da adlandırılır. Ülkedeki en önemli Zerdüşt kesim, Kürt kökenli olan Yezidiler (Ezidiler)dir.

Ateizm

İslam'dan sonra ülkedeki en yaygın gruptur. Nüfus olarak ülke nüfusunun yaklaşık %7'si Ateisttir.[2]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 9/26/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.