Üç Karagöz
Profesyonel yazarlığa 1945 yılında, Karagöz Gazetesi'nde ve Yedigün Dergisi'nde redaktörlük ve yazarlık yaparak başlayan Aziz Nesin, ertesi yıl da Sabahattin Ali’yle birlikte Markopaşa ve Gülmece gazetelerini çıkarmıştı. 5 Temmuz 1995’te Çeşme’de hayata gözlerini yumuncaya dek arkasında birçok şiir, roman, öykü, masal ve oyun bıraktı. Bu yazıda üzerinde durulacak oyun Nesin’in 1968 yılında Karacan Armağanı kazanan Üç Karagöz adlı oyunudur.
Geleneksel Karagöz oyunları mukaddime, muhavere, fasıl ve bitiş olarak dört bölümden oluşur. Mukaddime faslında oyun başlarken perdeye göstermelik adı verilen bir görüntü konur. Göstermeliğin kaldırılmasının ardından perdeye Hacivat gelir ve bir semai okur. Bu semainin ardından da Hacivat bir tekerleme söyleyerek Karagöz’ü aşağı davet eder. Muhavere faslı ise fasıl bölümüyle alakalı olan muhavereler ve alakalı olmayanlar diye ikiye ayrılmaktadır. Genellikle Karagöz ve Hacivat arasında geçen bu bölüm genellikle söz komiğine dayalı yanlış anlamalardan oluşur. Muhavere bölümünün birçok çeşidi olmakla birlikte yazının çerçevesi içinde kalan kısmı bundan ibarettir. Fasıl bölümü ise asıl olaylar örgüsünün yer aldığı bölümdür. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat’tan başka pek çok oyun kişisi oyuna dahil olur. Bu oyunların Aziz Nesin’in de kullandığı üzere, bazı konuları Ortaoyunu’ndaki konularla ortaktır: Karagöz’e bir iş bulunur ancak nihayetinde bu işte başarısız olur. Bitiş bölümü ise diğer bölümlere nazaran daha kısadır. Seyirciden olası kusurlar için özür dilenir, kimi zaman oyundan çıkarılacak ders konuşma arasında verilir ve seyirci sonraki oyuna davet edilir.
Aziz Nesin Üç Karagöz Oyunu’nu yazarken de bu biçimsel özelliklere sadık kalmış. Tüm oyunlar, aralarındaki nüans farklarıyla birlikte bir manzume ve gazelle başlıyor, ardından da Hacivat Karagöz’ü aşağı davet ediyor. Muhavere bölümünde ise fasıl bölümünden bağımsız olarak, Hacivat’la Karagöz arasında yine yanlış anlamalara ve söz komiklerine dayalı bir konuşma gelişiyor. Fasıl bölümü ise oyuna adını veren bölüm olarak fazla dolantı içermeyen ancak pek çok oyun kişisinin sırayla göründüğü bir bölüm oluyor. Bitiş bölümü ise yine gelenekseldeki forma uygun bir şekilde bir dil sürçmesi olasılığına karşı seyirciden özür dileyen ve seyirciyi sonraki oyuna davet eden bir konuşmayla sona eriyor.
Gölge oyununun biçiminin korunmasına karşın Nesin’in oyun metinlerinde bir güncelleştirmeye gittiğini görüyoruz. Karagöz’ün Kaptanlığı adlı ilk oyunun mukaddime bölümü özellikle milletvekillerini ve oy avcılığını kapsayan siyasal bir taşlama içermekte. Oyunun yazıldığı tarihin 3 sene öncesine gidecek olursak 1965 seçimlerini ve Demirel iktidarını görürüz. Yazar’ın eleştirisi de bu iktidar anlayışına yöneliktir.
Mukaddime bölümünün ardından oyunun siyasal taşlaması giderek artar. Muhavere bölümünde ise Karagöz ve Hacivat geleneksel forma uygun olarak konudan bağımsız bir sohbete girerler. Karagöz’ün Hacivat’ı sürekli yanlış anladığı bu sohbet sırasında, Hacivat’ın çanak tutması sonucu Karagöz’ün sürekli siyasi göndermeler yaptığını görürüz. Hükümetin, hürriyet, demokrasi anlayışı, hatta kimi zaman yanlış Türkçe kullanımları yüzünden gazetelerin spor muhabirleri de bu taşlamanın odağındadır.
Ardından Karagöz’ün kaptanlığından bahsedildiği fasıl bölümü başlıyor. İçinde fazla bir dolantı barındırmayan bu bölümde Karagöz, Robert yardım fonundan alınan bir gemiyi Türkiye’ye getirmek için mürettebat seçecek bir kaptan oluyor. Kendisine müracaat eden vasıfsız elemanları önemli görevlere atayan Karagöz, eğitimli ve deneyimli bir elemanı ise geri çeviriyor. Dolayısıyla işinde başarısız olan Karagöz, geminin karaya oturmasına mani olamıyor. Nesin’in bir gemi metaforuyla aslında devlet dairelerine memur alınırkenki politikayı eleştirdiği çok açık. Ancak taşlamanın alanı bu kadarla kalmıyor, rüşvet, torpil, adam kayırma ve devlet görevlilerinin ahlaksızlığına değin uzanıyor. Bu gelişmelerin ardından gemiyi teslim almaya giden mürettebat görüyor ki teslim edilecek gemi çok eski ve kullanılmayacak durumdadır. Böylece dış yardımlarla idare edilmeye çalışılan devletin yanlış politikasına bir eleştiri getiriliyor. Oyunun sonunda ise gemi batma tehlikesiyle karşılaşıyor ve mürettebat içinden kaçıyor.
Fasıl bölümü tıpkı geleneksel Karagöz fasılları gibi pek çok oyun kişisinin geçişine sahne oluyor. Oyunda bildiğimiz anlamda bir dolantı yok; onun yerine bize bir manzara gösterilmeye çalışılıyor. Bu nedenle manzaranın bütününü oluşturan parçalar sırayla perdeyi ziyaret ediyorlar. Hacivat ve Karagöz dışındaki oyun kişilerinden bazıları – Zenne ve Ermeni– geleneksel figürler. Ancak bunların dışında kalanlar Nesin tarafından güncellenmiş ya da Karagöz’e aktarılmış. Genel Müdür, Hostes, Harika Çocuk, Dümenci, Kaptan, Yabancı Amiral bu tiplerden bazıları.
Yazar tarafından bitiş bölümü de oldukça kısa tutulan oyunun, son tahlilde eleştiri oklarını daha ziyade devlete yönelttiğini söyleyebiliriz.
İkinci oyun olan Karagöz’ün Berberliği de, küçük farkları olmakla birlikte aynı geleneksel biçim özelliklerini korumakta ve aynı bölümleme sırasını takip etmekte. Ancak bu oyunda Nesin’in taşlamasının odağında artık vatandaş ve özel girişim var. Oyunun temel çerçevesini Avrupa ve Amerika’ya duyulan özenti olarak çizebiliriz. Birkaç yan mesele de içermekle birlikte oyun, Karagöz’ün Hacivat’ın da ısrarı ve yol göstermesiyle yabancı berber kılığında, yüksek faizle aldığı borç sayesinde, bir berber dükkânı açmasını anlatıyor. Berberlikten hiç anlamayan Karagöz, sadece yabancı ülkeden geldiği ve berber dükkânına yabancı isim verdiği için kadınların çok sevdiği bir berber olmuştur. Ancak, bu durum aldığı borcu ödeyemeyecek duruma gelinceye ve karısı tarafından dükkânda bir striptizciyle yakalanıncaya kadar sürer. Oyunun sonunda perdeye gelen polis, Karagöz’ü tutuklamak için olmadık mazeretler uydurur ve onu tevkif eder.
Bu oyunda Nesin’in eleştirisi bahsettiğimiz üzere önce yabancı özentisine, ardından yüksek faizle verilen borçlara, yolsuzluğa, devlete ve polisin vatandaşa davranışlarına yöneltilmiştir. Yine bildiğimiz anlamda bir dolantı kullanmaz yazar. Olay sınırlı oyun kişilerinin karşılıklı diyalogları sonucu düğümlerle ve çözümlerle değil, Karagöz’ün etrafında ardı ardına yığılan olayların çığırından çıkmasıyla son bulur. Yazarın kullandığı kişiler arasında yine geleneksel tipler bulunmakla birlikte, Tosun, Striptizci, Komprador, Polis gibi güncel tipler de bulunmakta.
Karagöz’ün Antrenörlüğü adlı ikinci oyun, siyasi eleştiriden ziyade bir “sporcu ve seyirci ahlakı”, daha da dar anlamda futbol eleştirisini hedefliyor. Oyun önceki iki oyun gibi bu oyun da geleneksel Karagöz biçimlemesine ve bölümlemesine sadık kalınarak yazılmış. Bu oyunda da aksiyon Karagöz’ün ekseninde ilerliyor. Nesin perdeye gelen her tipte futbol ve seyircisinin ayrı bir yönünü yeriyor. Hedefte kimi zaman futbolcuların cinselliklerini dizginleyememesi, seyircinin taşkınlığı ya da polisin sert tavrı olabiliyor. Fasılın ilerleyen bölümlerinde Karagöz’ün antrenör olmak için istediği ücret tartışma konusu oluyor. Nesin’in taşlamasının buradaki hedefi, transfer ücretlerinde tarafların yaptığı yolsuzluklar. Son bölümde Karagöz’ün oyuncularına verdiği taktikleri görüyoruz. Şiddet üzerine kurulu, hiç de dürüst olmayan, “fair play” anlayışına uymayan taktikler bunlar. Buna rağmen futbolcular Karagöz’ü “işin piri” olarak niteliyorlar. Ancak tüm bu taktikler de Karagöz’ün takımını yenilmekten kurtaramıyor.
Karagöz’ün Antrenörlüğü’nde de Aziz Nesin’in geleneksel tiplerle kendi yarattığı oyun kişilerini kullandığını görüyoruz. Zennelerden başka, yöresel dille konuşan Temel Reis ve Alekber perdeye geliyor. Bunun dışındaki oyun kişileri ise Nesin’in güncel tipleri.
Oyunlara gülmecenin yakalandığı nokta açısından baktığımızda, yazarın geleneksel motifleri takip ederek, özellikle muhavere bölümlerinde, Karagöz’ün yanlış anlamalarından bir söz ve tekrar komiği yakaladığını görüyoruz. Karagöz ve Hacivat tipleri de başlı başına karakter komiğini oluştururlar. Zamanına göre güncel kimi espriler ve üstü kapalı olarak kimi yerlere yaptığı göndermeler de nükte olarak değerlendirilmelidir.
Nihai bir değerlendirme yapacak olursak, Aziz Nesin’in Karagöz’ün biçimini korumayı, ancak içeriğini değiştirmeyi seçtiğini görüyoruz. Hatta Karagöz ve Hacivat’ın karakter özelliklerini de koruyarak yalnızca olaylar örgüsünde bir güncelleştirmeye gitmiştir. Peki Geleneksel Türkiye Tiyatrosu’na böyle bir yaklaşım acaba Türkiye tiyatrosunun ihtiyacı olan bir yaklaşım mıdır, yoksa olaya bundan daha başka bir açıdan bakmak mı gerekmektedir? Her şeyin değiştiği, dolayısıyla tiyatro sanatının da tarih boyunca yol aldığı ya da başkalaşım geçirdiğini düşünecek olursak, Karagöz’ün de değişime uğrayacağı sonucuna ulaşmak olağandır. Ancak Karagöz’ün yalnızca içeriğe dair bir değişim geçirdiği, buradan hareketle de biçimin korunmasında bir sakınca olmadığı düşüncesine varmak, yanlış bir sonuca ulaşmak demektir. Sanatın kendinde varolan değişim ve özgünlük ihtiyacı, tekdüzeliğe imkân tanımayan bir yapıdadır. Bu nedenle de Aziz Nesin’in oyunları, geleneksel tiyatrodaki “baş oyun kişisine meslek arama” motifinden sıyrılamayarak yalnızca güncelleştirilmiş metinler olarak kalmışlardır.