İdris Şah

İdris Şah
ادریس شاه
इदरीस शाह
Doğum İdris Şah
16 Haziran 1924(1924-06-16)
Simla, Hindistan
Ölüm 23 Kasım 1996 (72 yaşında)
Londra, İngiltere
Takma ad Arkon Daraul
Meslek Yazar, yayıncı
Dönem Doğu felsefe ve kültürü
Edebî akım Sufizm, psikoloji

İmza

İdris Şah (16 Temmuz 1924 – 23 Kasım 1996) (Farsça: ادریس شاه), diğer adıyla Seyid İdris el-Haşimi (Arapça: سيد إدريس هاشمي), ve Arkon Daraul mahlasıyla da bilinen İdris Şah (16 Haziran 1924 – 23 Kasım 1996) psikoloji ve spiritüalite, seyahatname ve kültür araştırmaları gibi konularda üç düzineden fazla kitap yazmış Sufi geleneğinde bir yazar ve eğitmendi. Afganistanlı asilzade bir ailenin soyundan gelen Şah Hindistanda doğdu, ağırlıklı olarak İngiltere’de büyüdü. Ilk yazdıkları sihir ve büyü konuluydu. 1960 yılında Octagon Press adlı yayınevini kurarak bir taraftan Sufi klasiklerini tercüme ederken bir taraftan da kendi eserlerini yayımladı. Gelecekteki kitaplarına temel oluşturan eseri 1964 senesinde çıkan ve uluslararası kabul gören Sufiler [The Sufis] idi. 1965 senesinde Şah Londra’da yer alan insan davranış ve kültürünü incelemekle ilgilenen Kültürel Araştırmalar Enstitüsü adlı eğitim destek cemiyetini kurdu. Benzer bir kuruluş Şah’ın ABD’de yardımcısı tayin ettiği Stanford Üniversitesi psikoloji profesörü Robert Ornstein’ın yönettiği İnsan Bilgileri Araştırma Enstitüsü [Institute for the Study of Human Knowledge – ISHK] adı altında Birleşik Devletlerde bulunmaktadır. Yazılarında Şah Sufizmi Islam öncesinden gelen evrensel bir bilgelik türü olarak göstermiştir. Sufizmin sabit kalmayıp, kendini şimdiki zaman, mekan ve insanlara adapte ettiğinin altını çizerek öğretisini Batılı psikolojik koşullara göre yapılandırmıştır. Şah okuyucuda idrak ve öz yansıtma tetikleyen birçok anlam katmanı içeren metinler olan geleneksel öğretici öykü ve meselleri sık sık kullanmıştır. Muhtemelen en çok yayımladığı Nasrettin Hoca’nın mizahi öykü derlemeleriyle bilinmektedir. Şah zaman zaman referans ve özgeçmişini sorgulayan doğubilimciler tarafından eleştirilmiştir. Arkadaşı Robert Graves ve ağabeyi Ömer Ali Şah tarafından yayımlanan Ömer Hayyam’ın Rubailerinin yeni bir tercümesi dolayısıyla oraya çıkan polemikteki rolü bir süre insanları meşgul etmiştir. Bununla birlikte aralarında en önemlisi roman yazarı Doris Lessing olmak üzere dikkat çeken savunucuları da olmuştur. Şah Batıda Sufizmin bir sözcüsü olarak tanınagelmiş ve pek çok Batı Üniversitesinde misafir profesör olarak ders vermiştir. Eserleri Sufizmi spiritüel bilgeliğin seküler ve bireysel bir türü olarak takdim etmekte önemli bir rol oynamıştır.

Erken Dönem

İdris Şah Hindistan’ın Simla şehrinde babası yazar ve diplomat Afgan-Hint Sirdar İkbal Ali Şah ve annesi İskoç Saira Elizabeth Luiza Şah’ın oğlu olarak doğmuştur. Babasının ailesi Musavi Seyyidler idi. Atalarının yurdu Kabul yakınındaki Phagman Bahçeleridir. Baba tarafından dedesi Seyid Emcet Ali Şah Kuzey Hindistan’ın Uttar Pradesh eyaletinde Sardhana’da nawab [Moğollar zamanında Hindistan'da Müslüman hükümdar], bu babadan oğula geçen unvanı aile daha önceki atalarından Jan-Fishan Khan’ın İngilizlere yaptığı yardımlar neticesinde kazanmıştı. Şah ağırlıklı olarak Londra yakınlarında büyüdü. L. F. Rushbrook Williams’a göre Şah babasına seyahatlerinde çok genç yaştan itibaren eşlik etmeye başlamıştı ve ikisi de sık sık ve uzun seyahatlere çıkmalarına karşın hep ailenin uzun seneler yaşadığı İngiltere’ye dönerlerdi. Çoğu zaman İkbal Ali Şah’ın Sufi çalışmalarının bir parçası olan bu seyahatler sayesinde Şah hem Doğuda, hem Batıda önde gelen devlet adamları ve seçkin insanlarla karşılaşıp onlarla vakit geçirebiliyordu. Williams’ın yazdığına göre, bu şekilde bir yetiştiriliş çok geçmeden belirgin bir zekaya sahip olduğunu gösteren Şah gibi bir genç adama yaş ve tecrübe açısından daha olgun birçok profesyonel diplomatın kolayca kıskanacağı gerçek uluslararası bir görünüş, geniş bir vizyon ve insanlar ve mekanlarla aşinalık edinmek için pek çok fırsat sunuyordu.

Şah sıradışı yetiştirilişini 1971 senesinde Pat Williams ile BBC’de yaptığı bir söyleşide kendi anlatmıştı. Anlattığına göre babası, ailenin diğer fertleri ve tanıdıklar çok yönlü bir insan olmaları amacıyla her zaman çocukların “çok sayıda etki” ve geniş bir yelpazede temas ve tecrübe ile karşılaşmaları için gayret sarf etmişti. Şah bunu eğitime “Sufi yaklaşımı” olarak tanımlamıştı.

Ailesi Blitz’den [Alman bombardmanı] kaçmak için 1940 yılında Londra’dan Oxford’a taşındığında Şah Oxford şehir lisesinde iki veya üç sene okudu. 1945 yılında Şah babasının helal et misyonunun sekreteri olarak babasına Uruguay’a gittiğinde eşlik etti. Ekim 1946da yolsuzluk iddiaları sonrası İngiltere’ye döndü.

Sihir ve gizli bilimler konulu kitaplar

Şah’ın ilk kitapları “azınlık inançları” dediği konudaki araştırmalardı. 1956 yılında yayımlanan ilk kitabı olan “Doğu Büyüsü”nün [Oriental Magic] orijinal olarak Doğu ve Afrika Azınlık İnançları Konusunda Düşünceler [Considerations in Eastern and African Minority Beliefs] adıyla yayımlanması üzerinde durulmuştu. Bu kitabı 1957 yılında orijinal adı Avrupa Azınlık İnançları Edebiyatı Hakkında Bazı Materyaller [Some Materials on European Minority-Belief Literature] olup sonradan değiştirilen Sihrin Gizli Bilimi: Sihirbazların Kitabı [The Secret Lore of Magic: Book of the Sorcerers] izledi. Bu kitapların adları 1973 yılında Şah onuruna yayımlanan bir makaleler derlemesine katkıda bulunan bir yazarın verdiği bilgiye göre yayından önce “ticari yayıncılık uygulamaları gereğince” değiştirilmişti.

1969 yılında ölmeden önce Şah’ın babası kendisi ve oğlunun sihir ve gizli bilimler konusunda kitaplar yayımlamalarının sebebini şöyle açıklamıştı: “hatırı sayılır sayıda insan arasında bu saçmalığa inanışın muhtemel bir popüler canlamasının önüne geçmek. Oğlum .... sonradan bu konuda birkaç sene araştırma yapıp iki önemli kitap yayımlayarak bu görevi tamamladı.”

1975 yılında Psikolojide Bugün [Psychology Today] adlı dergide yapılan bir röportajda Şah konunun ayrıntılı olarak üzerinde durdu:

Sihir konusundaki kitaplarımın esas amacı bu materyali genel okuyucuya sunmaktı. İnsanlar çok uzun bir süre gizli kitaplar, saklı mekanlar ve şaşırtıcı şeyler olduğuna inandı. İnsanlar bu malumata kendilerini korkutacak bir şey olarak tutundular. Dolayısıyla ilk amaç bilgilendirmekti. Doğunun ve Batının sihiri budur. Hepsi bu. Dahası yok. Kitapların ikinci amacı gerçekten de bazısı bu sihir vasıtasıyla ya rasyonelleştirilen, ya da onun vasıtasıyla oluşturulan ve alışılmış fiziğin ya da sıradan insanların tecrübeleri kapsamına girmeyen güçlerin olabildiğini göstermektir. Bence bu araştırılmalıdır, veri toplayıp fenomenleri analiz etmeliyiz. Bir anlamda sihrin kimyasını simyadan ayırmalıyız.

Şah devamla konuyla ilgili kitaplarının sihir ve büyücülüğün günümüzdeki meraklıları için yazılmış olmadığını ve bu insanlarla görüşmekten kaçınması gerektiğini, çünkü söylemek zorunda olduğu şeylerin onları düşkırıklığına uğratmaktan başka bir işe yaramayacağını belirtmiştir.

Bu kitapları televizyonda David Attenborough tarafından sunulan İstikamet Mekke’nin (1957) [Destination Mecca] yayımlanması izledi. Gerek İstikamet Mekke gerekse Doğu Büyüsü Sufizm konusunda bölümler içermektedir.

Gerald Gardner ve Robert Graves ile arkadaşlık ve Sufiler’in [The Sufis] yayımlanması

1950lerin sonuna doğru Şah Londra’da Wicca [çok tanrılı neo-pagan din] çevrelerle temasa geçti ve sonradan bir süre modern Wicca’nın kurucusu Geral Gardner’in sekreteri ve arkadaşı oldu. O günlerde Şah her Salı akşamı Sufizm’e ilgi duyan herkes ile Kuzay Londra’da Swiss Cottage’de Cosmo restoranında bir masada buluşurdu. 1960 senesinde Şah Octagon Press yayınevini kurdu; ilk yayınlardan biri Gardner’in – Gerald Gardner, Sihirbaz [Gerald Gardner, Witch] adlı – biyografisiydi. Kitabın yazarı Gardner’in takipçilerinden biri olan Jack L. Bracelin gibi görünse de kitap gerçekte Şah tarafından yazılmıştı.

Frederic Lamond’a göre Bracelin’in ismi kullanılmıştı, çünkü Şah başka bir ezoterik geleneğe ilgi gösterdiğinin görülüp Sufi öğrencilerinin kafasının karışmasını istememişti. Lamond Şah’ın Gardner açısından bir tür düşkırıklığı yaşadığını düşündüğünü ve bir gün çay içerlerken şöyle dediğini söylemişti:

Gerald ile görüşürken bazen bir News of the World [eskiden yayımlanan bir dedikodu gazetesi] muhabiri olduğumu gözümün önüne getiriyorum. Teşhir için ne mükemmel malzeme olur! Öte yandan bu grubun gelmekte olan devrin dininin köşetaşı olacağı konusunda güvenilir kaynaklardan bilgilerim var. Ama makul olduğum zaman bunu göremiyorum!

1961 yılının Ocak ayında, Gardner ile Mallorca’ya yaptığı bir seyahat sırasında Şah İngiliz şair Robert Graves’e rastlar. Şah Graves’e Palma’da kaldığı pansiyondan yazarak, “vakit geçmeden kendisiyle karşılaşmak için” bir talepte bulunur. Vecde gelinen dinler üzerine bir araştırma yapmakta olduğunu ve “İngiltere’de mantar yeme ve benzeri gibi konularda büyücülerin yaptığı deneylere ... katılmış olduğunu” ekler – bu konu Graves’i bir süredir ilgilendirmektedir.

Şah Graves’e aynı zamanda “o sıralarda vecdi ve sezgisel bilginin arttırılmasıyla yoğun biçimde ilgilendiğini” söyler. Graves ve Şah çok geçmeden yakın arkadaş ve sırdaş olurlar. Graves Şah’ın yazın kariyerine destekleyici bir ilgi duymaya başlar ve Sufizmin Batılı bir okuyucu kitlesine hitaben öğrenimi için uygulamalı bir yöntemin yanı sıra yetkili bir tretman yayımlaması için cesaretlendirir; bu Sufiler [The Sufis] olacaktır. Şah kitap için geçici maddi zorlukları çözecek önemli miktarda avans almakta başarılı olur.

1964 yılında Sufiler [The Sufis] Robert Graves’in uzun bir giriş yazısıyla Doubleday tarafından yayımlanır. Kitap Sufizmin yedinci yüzyıl sonrasında Batı Medeniyeti ve gelenekleri üzerinde Roger Bacon, John of the Cross, Raymond Lully, Chauser gibilerinin çalışmaları vasıtasıyla gerçekleşen etkisinin bir dökümünü yapmaktadır ve bir klasik olmuştur. Şah’ın aynı konudaki diğer kitapları gibi Sufiler’in de yazarın Sufizm yorumunu geleneksel İslam ile özdeşleştirebilecek terminolojiden kaçındığı dikkat çekicidir.

Kitapta aynı zamanda özellikle “dağıtılmış” bir üslup kullanılmıştır; Şah’ın Graves’e yazdığına göre kitabın hedefi insanların “şartlanmalarını ortadan kaldırıp, tekrar şartlanmalarını da önlemekti”; başka türlü olsa, daha alılşılmış bir sunuş şekli kullanılacağı düşünülebilirdi. Kitap başlangıçta az sattı ve Şah parasının büyük bir bölümünü kitabın tanıtılmasına yatırdı. Graves’in kitabın yazılışı konusunda şüpheleri bulunup, Şah kitap yayımlanmadan ona düzeltmeler için okutmamış olduğu için alınmış olmasına rağmen Şah’a endişelenmemesini, “kitabın yayımlanmasında desteği olduğu için gurur duyduğunu” ve “muhteşem bir kitap olup, çok geçmeden öyle olduğunun anlaşılacağına inandığını, kitaba Doubleday’in hedeflediği okuyuculardan çok yazarın sesini işitecek okuyucuları bulması için şans tanımasını” söyledi.

Graves’in Şah’ın yardımıyla yazdığı girişte Şah’ı “Peygamber Hazret i Muhammed’in ailesinin erkek tarafının soyundan gelmekte” olarak tanımlayıp, “ona ataları olan halifelerden gizli sırların miras kalmış ve gerçekte Sufi tarikatının bir Büyük Şeyhi olduğunu” ileri sürdü. Bununla birlikte Graves bir arkadaşına yazdığı özel bir mektupta bunu yanıltıcı bulduğunu, “onun Müslüman bir şahsiyet değil, bizden biri” olduğunu itiraf etti.

Edinburgh’lu bilim adamı L. P. Elwell-Sutton 1975te yazdığı ve Gurdjieff ve Şah gibi “sözde Sufilere” eleştirel yaklaştığı bir makalede Graves’in Şah’ın “gayet sıradan kökenini” “yükseltmeğe” çalıştığı ve Hazret i Muhammed’in ailesinin erkek tarafının soyuna gönderme yapmanın “çok şanssız bir pot kırma” olduğu, çünkü Hz. Muhammed’in oğullarının hepsinin çocukken öldüğü görüşünü savundu. Elwell-Sutton ailenin peygamberin kızı Fatma ve Ali Ibn Abu Talib’in evliliğinden doğan en genç oğul olan Hüseyin Ibn Ali’nin büyük torunu yedinci İmam Musa al Kazim’in soyundan gelen Seyidler olduğunu kabul etse de, bunu özel kutsallığı olmayan “sıradan bir köken” olarak görüyordu, çünkü “İslam dünyasında toplumun her katmanında ve her dini ve politik çizgide çok Seyid vardır.” Bu giriş kitabın 1983ten sonraki Octagon Press baskılarına konmamıştır ama Anchor/Doubleday baskılarında hep olmuştur.

John G. Bennett ve Gurdjieff bağlantısı

Sufiler’in yayımlanmasından birkaç sene önce 1962 yılının Haziranında Şah Gurdjieff ve Ouspensky’nin mistik öğretileri etrafında oluşmuş hareketin üyeleriyle de temas kurmuştu. Basında yazarın Orta Asya’da görünüşe göre Gurdjieff’inkilere son derece benzeyen yöntemlerin öğretildiği bir manastıra yaptığı bir ziyaret ile ilgili bir yazı çıkmıştı. Hakkında başka bilgi olmayan manastırın ima edildiğine göre İngiltere’de bir temsilcisi vardı. 1924ten beri Gurdjieff’in çalışmalarına katılmış, Ouspensky’nin en eski öğrencilerinden biri olan Reggie Hoare bu yazı vasıtasıyla Şah ile temasa geçti. Hoare “Şah’ın kendisine Enneagram [dokuz kenarlı bir şekil] sembolüyle ilgili söylediklerine özellikle önem verdi ve Şah’ın sembol hakkında Ouspensky’den işittiklerinden çok daha ileri giden sırlar açıkladığını” ileri sürdü. Hoare vasıtasıyla Şah, önemli bir Gurdjieff öğrencisi olan ve Kingston upon Thames, Surrey’de bulunan Coombe Springs’de 28 dönüm arazi üzerinde yer alan “Tarih, Felsefe ve Bilimlerin karşılaştırmalı Araştırma Enstitüsü”nün [Institute for the Comparative Study of History, Philosophy and the Sciences] kurucusu John G. Bennett dahil başka Gurdjieff takipçileriyle de tanıştırıldı.

O sırada Bennett Gurdjieff’in birçok açıklamasını incelemesi ve Doğuda kendi yaptığı seyahatlerde karşılaştığı birçok Sufi Şeyhiyle yaptığı görüşmeler sonucu Gurdjieff’in öğretilerinin çoğunun Sufi kaynaklarını araştırmış bulunuyordu. Gurdjieff’in Sufilerin birçok fikir ve tekniğini benimsemiş olduğundan ve 1920lerin başlarında Gurdjieff’in derslerini izlemiş olanların “her iki öğretiyi de araştırmış olanlar için Gurdjieff’in öğretilerinin Sufi kaynaklı olduğunun” şüphe götürmez olduğunu göreceklerinden emin olmuştu.

Bennett Şah ile ilk karşılaşmasından Tanık [Witness] (1974) adlı otobiyografisinde bahseder:

Başlangıçta ihtiyatlıydım. Tam kendi başıma devam etmeye karar vermişken karşıma başka bir ‘eğitmen’ çıkmıştı. Reggie ile aramda geçen bir iki konuşmada onu kendi gözlerimle görmem konusunda ikna olmuştum. Elizabeth ve ben Hoares’lere 40 yaşlarının başında genç bir adam olduğu ortaya çıkan Şah ile tanışmaya gittik. Mükemmel İngilizce konuşuyordu ve sakalı ve bazı hareketleri dışında İngiliz eğitiminden geçmiş biri sanılabilirdi. İlk izlenimlerimiz olumsuzdu. Huzursuzdu, sürekli sigara içiyordu ve iyi bir izlenim bırakmak için fazlasıya gayret gösteriyor gibiydi. Akşamın ilerleyen saatlerinde yaklaşımımız tamamiyle değişti. Sadece olağanüstü yetenekli bir adam olmayıp, aynı zamanda kendi üzerinde ciddiyetle çalışmış birini tanımlayan o kolay belirlenemeyen niteliğe sahip olduğunun farkına vardık. İstihbarat servisinde geçirdiği seneler içinde bilgi değerlendirme konusunda eğitim almış ve çok ihtiyatlı biri olduğunu bildiğim Reggie’nin verdiği güvenceleri ve Şah’ın Batı’da çok önemli bir misyonu olduğu ve onu başarmasında yardımcı olmamız gerektiği konusundaki inancını kabul ettim.

Şah Bennett’e “Geleneğin İnsanlarının bir Beyannamesini” verir ve onu bunu diğer Gurdjieff’cilerle paylaşma konusunda yetkilendirir. Bu doküman şimdi “gizli, saklı, özel, üstün bir bilginin” nakli için bir fırsat olduğunu bildiriyordu; Bennett’in Şah hakkında edindiği şahsi izlenim ile birlikte belge Bennett’i Şah’ın Gurdjieff’in öğretilerine ilham veren Sufilerin iç halkalarından biri olan Afganistan’daki Sarmun Manastırının hakiki bir temsilcisi olduğuna ikna eder.

Kimin Sakalı?
Nasrettin Hoca rüyasında Şeytanın sakalını tuttuğunu görmüş. Sakalı çekiştirerek bağırmış: “bu hissettiğin acı yoldan çıkardığın ölümlülere çektirdiğinin yanında solda sıfır kalır.” Sakalı öyle bir çekmiş ki can acısından bağırarak uyanmış. Ancak o zaman elinde tutmakta olduğu sakalın kendisininki olduğunu anlamış.
− Idries Shah, The World of Nasrudin – Nasrettin’in Dünyası, sayfa: 438, Londra 2003, isbn =0-86304-086-1

Bundan sonraki birkaç sene boyunca Bennet ve Şah haftalık saatler süren kişisel konuşmalar yaparlar. Bundan sonra Şah Coombe Springs’deki talebelere de konuşmalar yapar. Bennett’in dediğine göre Şah’ın planları “otorite ve güç sahibi konumlarda olan ve insanlığın problemlerinin artık ekonomik, politik veya sosyal faaliyetlerle çözülemeyeceğinin halihazırda yarı bilinçli bir şekilde farkına varmış insanlara ulaşmayı” içeriyordu. Şah’ın söylediğine göre bu insanlar insanlığa gelmekte olan krizi ölmeden atlatmakta yardımcı olmak için dünyada hareket eden yeni güçlerden etkilenmektedir.

Bennett aynı düşüncedeydi ve “açıkca spiritüel veya ezoterik olan hareketlere ilgi duyan insanların otorite konumlarına gelmek için lazım olan özelliklere nadiren sahip olduklarını” ve de “halihazırda bütün dünyada önemli konumlarda bulunan ve milliyetçilik ve kültürlerin koyduğu sınırların ötesine bakabilen ve kendiliklerinden insanlığın yegane ümidinin Yüksek bir Kaynağın duruma müdahale etmesi olduğunu görebilen insanların mevcut olduğuna inanmak için yeterli nedenler bulunduğunu” kabul ediyordu.

Bennett şöyle yazıyordu, “Şah’ı bir şarlatan veya kendini boşuna öven biri olmadığını ve ona verilmiş vazife konusunda son derece ciddi olduğunu bilecek kadar görmüştüm.” Şah’ın işini desteklemek amacıyla, uzun süre ince eleyip sık dokuduktan ve konuyu enstitüsünün üyeleri ve konseyiyle müzakere ettikten sonra Bennett 1965 yılında Coombe Springs’teki gayrı menkulü bu tür bağışların kayıtsız şartsız olmasında israrcı olan Şah’a devreder. Gayrı menkul Şah’a geçtikten hemen sonra Şah Bennett’in çalışma arkadaşlarını burayı ziyaret etmekten men eder ve Bennett’in kendisinin de gelmesinden hoşlanılmadığını ima eder.

Bennett Şah’ın Coombe Springs’de verdiği, iki gün iki gece süren ve öncelikle o zamanlar Şah’ın cezbettiği genç insanlar için olan “yaz dönümü eğlenceleri”’ne bir davet aldığını söylemiştir. Bennett ile 15 sene çalışmış olan Anthony Blake şöyle konuşmuştu: “İdris Şah Coombe Springs’e sahip olduğunda, esas faaliyeti partiler vermekti. Ona sadece birkaç kere rastladım, bununla birlikte vurdumduymaz yaklaşımı oldukça hoşuma gitti. Bennett bana bir keresinde şöyle demişti: ‘Bu işte değişik tarzlar vardır. Benimki Gurdjieff’inki benzeri, adam yerine konmamakla mücadele etmek. Ama Şah’ın tarzı işe şakaymış gibi yaklaşmak.’”

Birkaç ay sonra Şah – 100.000 sterlinin üstünde bir fiyata – gayrı menkulü bir şehir planlayıcıya satar ve getiriyi kendi yerleşmek ve çalışmalarını sürdürmek için Tunbridge Wells yakınında Langton Green’de bir zamanlar izciliğin kurucusu olan Baden-Powell’e ait olan 50 dönüm arazi içinde yer alan Langton House adlı malikaneyi almakta kullanır.

Coombe Springs’teki gayrı menkul ile beraber Bennett 300 kişiden oluşan öğrenci topluluğunun bakımını da Şah’a devreder. Şah uygun olan talebelerin hepsini çalışmalarına alacağına söz verir ve Bennett’in öğrencilerinin yaklaşık yarısı Şah’ın çalışmalarına dahil edilir. Aşağı yukarı 20 yıl sonra Gurdjieffçi yazar Jamer Moore Bennett’in Şah tarafından aldatıldığını ileri sürmüştür. Bennet konu hakkında kendi otobiyografisinde (1974) bir açıklama yaparak, gayrı menkulün devrinden sonra Şah’ın davranışını “katlanılması zor” olarak tanımlamış, bununla birlikte Şah’ın “son derece görgülü ve duyarlı bir adam” olduğu konusunda israrcı olmuş ve Şah’ın “Coombe Springs ile bütün bağlantıların kopması için” özellikle böyle bir davranış sergilemiş olduğu üzerinde durmuştur. Bennett Langton Green’in Şah’ın çalışmaları için Coombe Springs’in olabileceğinden çok daha uygun bir mekan olduğunu eklemiş ve Coombe Springs’in kimliğini kaybedişine üzülmediğini söyledikten sonra Şah ile teması sayesinde “özgürlüğünü kazandığını” ve “anlayamadığı insanları sevmeyi” öğreündiğini belirterek konuyu kapatmıştır.

Bennett’e göre Şah daha sonra New York’taki Gurdjieff gruplarının başındakilerle de tartışmalarda bulunmuştur. 5 Mart 1968’de Paul Anderson’a bir mektupta Bennett şöyle yazmıştır: “Madame de Salzmann ve bütün diğerleri . . . kendi sınırlarını biliyor ve yapabildiklerinden fazlasını yapmıyorlar. New York’tayken Elizabeth ile Vakfı ziyaret ettik ve New York gurubundaki çoğu yönetici ve şahsen Jeanne de Salzmann’ın kendisiyle görüştük. Bir şey hazırlanıyor ama meyva verecek mi bunu söyleyemiyorum. İdris Şah ve her şeyi tepetaklak etme kapasitesinden bahsediyorum. Böyle insanlarla bağlantılı olarak pasif olmak da meseleyi görmezden gelmek de işe yaramaz. Şimdiki zamanda yalnız işlerin iyiye gideceğini ümit edip bu arada çalışmalarımızı sürdürebiliriz ...”

Yazar ve klinik psikolog Kathleen Speeth şöyle yazmıştı:

“[Gurdjieff] Vakfındaki gitgide artan muhafazakarlığa tanık olan John Bennett taze kan ve liderliğin başka taraftan geleceğini ümit etmişti ... Şah ile flört edilmiş olsa da, bundan bir şey çıkmadı. [Gurdjieff çalışmasının liderleri arasındaki] hiçbir şeyin değişmemesi gerektiği ve emanet aldıkları hazinenin ne pahasına olursa olsun orijinal halinde korunması gerektiğiyle ilgili egemen his yeni bir ilham dalgası için her türlü isteğe ağır basıyordu.”

Sufi araştırmaları ve enstitüleri

1965 yılında Şah hedefi “insan düşünce, davranış ve kültürünün bütün unsurlarının araştırma, tartışma, eğitim ve tetkikini” tetiklemeye yarayan eğitime yönelik bir hayır kurumu olan ve sonradan Kültürel Araştırma Enstitüsü [Institute for Cultural Research (ICR)] adını alan Temel Fikirleri Anlama Derneğini [Society for Understanding Fundamental Issues (SUFI)] kurdu. Aynı zamanda Sufi Araştırmaları Kurumu’nu da [Society for Sufi Studies (SSS)] hayata geçirdi.

Şah bir taraftan gurular ve kültlerle bağlantılı sorunların üstesinden gelirken bir taraftan da Batı’ya Sufi bilgeliğini tanıtmanın en iyi yolunun bir kült ile bir eğitim sisteminin arasındaki farkı aydınlığa kavuşturmak ve bilgiye katkıda bulunmak olduğunu hissediyordu. Bir mülakatta şöyle der: “Eğitimle ilgili bir şablon içerisinde çalışmalısınız – abuk sabuk bir yerde değil.” Bu yaklaşımın bir parçası olarak ICR’de [Kültürel Araştırma Enstitüsü] Araştırma Direktörü vazifesini üstlendi. Şah aynı zamanda Batı’da 1966 yılılnda Sufizm araştırmaları hakkında Sussex Üniversitesinde ders verdi. Bu dersler sonradan Sufi Fikirlerinin Araştırılmasında Özel Sorunlar [Special Problems in the Study of Sufi Ideas] adı altında bir monograf olarak yayımlanmıştır.

Langton Green’de Langton House bütün dünyadan şairler, filozoflar ve devlet adamları ve zamanın edebiyat dünyasının önde gelen isimleri için bir toplantı ve fikir alış verişi mekanı haline geldi. ICR [Kültürel Araştırma Enstitüsü] burada toplantılar yapıp konferanslar düzenledi ve Sir John Glubb, Aquila Berlas Kiani, Richard Gregory ve Reading Üniversitesinde Avrupa araştırmaları başkanıyken 1970 başlarında enstitünün başkanı olan Robert Cecil gibi uluslararası bilim insanlarını bünyesine aldı. Şah Roma Kulübünün [Club of Rome] ilk üyelerinden ve destekleyicilerindendi ve Alexander King gibi bilim insanları enstitüde konferanslar verdi.

Başka ziyaretçiler, öğrenciler ve öğrenci olmak isteyenler şair Ted Hughes, romancılar J. D. Salinger, Alan Sillitoe ve Doris Lessing, zoolog Desmond Morris ve Psikolog Robert Ornstein gibileriydi. Evin içi Orta Doğu tarzı dekore edilmişti, her Pazar ziyaretçiler için bir zamanlar malikanenin ahırı olan ve lakabı “Karanlıktaki Fil” [Elephant in the Dark] adlı Doğu hikâyesine bir gönderme olan büyük yemek odasında açık büfe öğle yemekleri verilirdi.

Sonraki yıllarda Şah Octagon Press’i birçok Sufi klasiğinin tercümesinin yeni baskılarının yayın ve dağıtımına yarayan bir araç olarak geliştirdi. Buna ek olarak binlerce Sufi hikâyesi topladı, tercüme etti, yazdı ve bunları kitapları ve konferansları aracılığıyla Batılı okuyucu ve dinleyicilere ulaştırdı. Şah’ın kitaplarından çoğu bazen Richard Williams’ın yaptığı çizimlerle Nasrettin Hoca karakterini içerir. Şah’ın yorumuyla eskiden Müslüman kültürlerin folklorunun bir parçası sayılan Nasrettin Hoca hikâyeleri Sufi meselleri olarak takdim edildi.

Nasrettin Hoca Şah'ın BBC'de 1970'te yayımlanan Uykuda Yürüyenler [Dreamwalkers] adlı televizyon belgeselinde de yer aldı. Belgeselin bazı bölümlerinde Richard Williams ile hazırlamakta olduğu bitmemiş Nasrettin Hoca animasyon filmi konusunda yapılan bir röportaj ve bilim adamı John Kermisch’in Nasrettin Hoca hikâyelerinin Rand Corporation beyin takımı tarafından beyin fırtınasında kullanışı anlatılıyordu. Belgeseldeki diğer misafirler beyin yıkama ve sosyal şartlanmanın yaratıcılık ve sorun çözme üzerindeki engelleyici tesirlerini anlatan İngiliz Psikiyatrist William Sargant ve Şah ile insan hayatında mizah ve ayinlerin rolü üzerinde konuşan mizahçı Marty Feldman idi. Program Şah’ın insanlığın kendi evrimini “psikolojik sınırları aşarak” daha ileri götürebileceğini ama “karamsarlığın sürekli işe karışarak bu şekildeki evrimin ilerlemesini etkili biçimde engellediğini” ileri sürmesi ... ve “İnsan uykuda – uyanması için ölmesi mi gerekiyor?” diye sormasıyla sona erer.

Şah aynı zamanda Birleşik Devletlerde’de Sufi araştırma grupları organize eder. 1960ların sonlarına doğru California’da ders veren Şilili bir psikiyatrist olan Claudio Naranjo’nun dediğine göre kendisi “Gurdjieff’in okulunun canlı bir temsilcisi olmayışından düşkırıklığı yaşar” ve sonra Sufizmi izlemeye başlayarak “İdris Şah’ın rehberliğindeki bir grubun üyesi olur.” Naranjo bundan sonra Robert Ornstein ile beraber Meditasyonun Psikolojisi Hakkında [On The Psychology of Meditation] (1971) adlı bir kitap yazar. Her ikisi de Ornstein’ın Langley Porter Psikiyatri Enstitüsünde [Langley Porter Psychiatric Institute] araştırmacı psikolog olduğu California Üniversitesine [University of California] bağlıdır.

Ornstein aynı zamanda 1969da kurulan İnsan Bilgisi Araştırma Enstitüsünün [Institute for the Study of Human Knowledge] kurucusu ve başkanıydı; ABD’de eski ve yeni düşünce şekilleri hakkında kitap ve koleksiyonlara ihtiyaç olduğunu görünce 1972de önemli güncel ve geleneksel edebiyatın merkezi kaynağı olarak ISHK Kitap Servisini kurdu ve İdris Şah’ın Octagon Press tarafından yayımlanan eserlerinin ABD ana dağıtımcılığını üstlendi.

Şah’ın diğer bir dostu olan ve o zamanlar Colorado Üniversitesinde telekomünikasyon dersleri veren bilimadamı ve profesör Leonard Lewin Sufi fikirlerinin tanıtılması için İnsan Bilgisinin Yayılması Araştırmaları Enstitüsü [Institute for the Research on the Dissemination of Human Knowledge (IRDHK)] gibi Sufi araştırma grupları ve başka girişimler oluşturur ve ayrıca Sufi Fikirlerinin Batıda Yayılması [The Diffusion of Sufi Ideas in the West (1972)] adıyla Şah’ın kendi yazdığı ve hakkında yazılan yazıların bir antolojisini bastırır.

Şah daha sonra Sufi faaliyetlerinin farklı bileşenlere veya uzmanlık alanlarına ayrıldığını açıklamıştır: “Sufizm içinde araştırmalar”, “Sufizm hakkında araştırmalar” ve “Sufizm için araştırmalar”.

Sufizm için araştırmalar insanları Sufizme yöneltmeye yardımcı olurken kültürde olmayabilecek ve onarılıp yaygınlaştırılması gereken sosyal koşullanma ve beyin yıkama, düşüncenin sezgisel ve mantıki biçimleri arasındaki farklılıklar gibi bilgilerin tanıtılmasını ve insanların zihinlerinin daha özgür ve geniş kapsamlı olmasına yönelik başka faaliyetleri içerir. Sufizm hakkında araştırmalar konferanslar ve seminerler gibi kurum ve faaliyetleri içermekte olup, bunlar Sufizm hakkında bilgi verir ve Sufiler ve kamu arasında kültürel bağlantı vazifesini görürler. Son olarak Sufizm içinde araştırmalar bir Sufi okulunda olup, eğitmen tarafından öğretimin bir parçası olarak belirlenen ve “mistik bir okul” denilince önceden akla gelenlerden çok farklı olabilen faaliyetleri uygulamak anlamına gelir.

Şah’ın Sufi hedef ve metodolojileri de Coombe Springs’de açıklanan “Geleneğin İnsanlarının bir Beyannamesi”nde belirtilmişti.

Bu bildiriyi yapmak, belli düşünce alanlarına belli fikirleri aşılamak ve bu işi çevreleyen bazı faktörlere işaret etmeğe ek olarak bu beyannamenin hazırlayıcılarının pratik bir vazifeleri vardır. Bu vazife insan hakkında hazır olan özel bilgiyi edinmek için gereken kapasiteye sahip bireyleri bulmak; onları rastlantısal olmayıp özel bir biçimde doğru yerde doğru zamanda grup haline getirmek, bu sayede bu gruplardan her birinin uyumlu birer organizma oluşturması, çalışmaların izleyeceği bir dış ve iç format sunmak ve ‘fikirleri’ yerel koşullara uygun şekilde şekillendirmek, teori ile pratiği dengelemekten ibarettir.

Ömer Hayyam Polemiği

1960ların sonlarında ve 1970lerin başlarında Şah 1967 yılında Robert Graves ve Şah’ın ağabeyi Ömer Ali Şah’ın yaptığı Ömer Hayyam’ın Rubailerinin yeni bir tercümesinin yayımlanmasıyla bağlantılı bir polemik dolayısıyla hücumlara hedef olur. Rubaiyatı bir Sufi şiiri olarak sunan tercüme söylendiğine göre 800 seneden beri Şah ailesinin elinde bulunan şerhli bir kopyaya göre yapılmıştı. Kitabı gözden geçiren Edinburgh Üniversitesinde vazifeli bir doğubilimci olan L. P. Elwell-Sutton ve başkaları antika el yazmasının hikâyesinin yanlış olduğu konusunda kanaatlerini ifade ettiler.

Graves Şah’ın babası Sirdar İkbal Ali Şah’ın meseleye açıklık getirmek için orijinal el yazmasını göstermesini beklerken o 1969 yılının Kasım ayında Tanca’da bir trafik kazasında ölür. Bir sene sonra Graves İdris Şah’tan el yazmasını göstermesini ister. Şah bir mektupla verdiği cevapta, el yazmasının kendinde olmadığını, olsa da onu göstermenin bir şey ispat etmeyeceğini, çünkü belgenin tarihinin güncel yöntemler kullanılarak saptanamayacağını ve hakikiliğinin gene de itiraza açık olacağını belirtir. Şah şöyle yazar: “bu kadar gürültü çıkaran sırtlanların amacının sadece muhalefette bulunmak, yıkıcılık ve kampanyacılık olduğunu artık idrak edelim ve kabul edelim ki, kimse gerçekten bir şey dinlemiyor.” Şah babasının bu iftira atanlara ifrit olduğunu ve onlarla muhatap olmayı reddettiğini ve babasının tepkisinin doğru olduğunu düşündüğünü ekler. [62] Şimdi kendisinin Şah’ın ağabeyi tarafından aldatılmış gibi algılandığını ve bunun diğer tarih konulu eserlerinin satışından gelen geliri etkilediğini ileri süren Graves el yazmasının gösterilmesinin “aile onuru meselesi” olduğu konusunda israrcı olur. Şah’a gerekirse el yazmasını göstereceğine dair verdiği sözleri hatırlatarak tekrar baskı yapar.

Kardeşlerden ikisi de el yazmasını hiçbir zaman göstermez, Graves’in biyografisini yazan kuzeni de - Şah biraderlerin Graves’e olan birçok yükümlülüğünü gözönünde bulundurarak – el yazması hakikaten mevcut olsa onu göstermemezlik etmeyecekleri şeklinde fikir yürütür. [62] Bu konuda Graves’in dul eşi seneler sonra kocasının el yazmasını hiç görmemiş de olsa Şah ile olan arkadaşlığından dolayı onun mevcudiyetine “tamamen inandığını” yazar. [63] Bugün bilim insanları “Jan-Fishan Khan” el yazmasının bir şaka olup, Graves/Ali Şah tercümesinin kaynağının aslında eskiden Rubaiyat’ı tercüme etmiş olan Edward FitzGerald’ın kullandığı kaynaklarının Viktorya devrinde amatör bir bilim insanın tarafından yapılan analizi olduğunda hemfikirdir. [6][60][64][65]

Sonraki Yıllar

Şah bunları izleyen onyıllarda çoğu klasik Sufi kaynaklarından alınma iki düzine daha kitap yazar. Dünya çapında büyük bir dağılım bulan eserleri en çok entelektüel yönelimli Batılı okuyuculara hitap etmiştir. Sufi öğretilerini güncel psikolojik terminolojiye tercüme ederek onları gündelik ve kolay anlaşılabilir bir dilde takdim etmiştir. Sufi bilgeliğini kısa hikâyeler ve örneklerle açıklayan halk hikâyeleri özellikle popüler olmuştur. Şah California Üniversitesi, Geneva Üniversitesi, La Plata Milli Üniversitesi ve birçok İngiliz Üniversitesi gibi akademik kurumlarda misafir profesör olarak ders vermesi için sık sık davet edilmiş ve bu davetleri kabul etmiştir. Edebiyat ve eğitim dallarındaki çalışmalarının yanı sıra o (Coppy Laws ile bir şirket kurarak) bir hava iyonizeri tasarımlamak ve çok sayıda tekstil, seramik ve elektronik şirketi yönetmeye vakit bulmuştur. Ayrıca atalarının vatanı Afganistan’a birçok seyahat yapmış ve orada kurtarma faaliyetleri organize etmiştir; sonradan Afganistan’daki Sovyet savaşını anlatan bir roman olan Kara Kuş’ta [Kara Kush]bu tecrübelerinden yararlanmıştır.

Kişisel Hayatı

Şah 1958de Cynthia (Kashfi) Kabraji ile evlenmiştir; 1964te Saira isminde bir kızları, 1966da biri Tahir isminde bir oğlan ve biri Safia isimli bir kız olan ikizleri olmuştur.

Hastalık

Afganistana son seyahatinden bir sene kadar sonra 1987 ilkbaharının sonlarına doğru Şah birbirini izleyen iki şiddetli kalp krizi geçirir. Ona kalbinin işlevinin yüzde sekizini yerine getirebildiği ve hayatta kalamayacağı söylenir. Arada hastalığın tekrarlamasına rağmen sonraki dokuz sene zarfında çalışmaya devam etmiş ve daha birçok kitap yazmıştır.

Ölümü

İdris Şah 23 Kasım 1996da 72 yaşında Londra’da ölür. The Daily Telegraph gazetesindeki ölüm ilanına göre, Şah Afganistandaki Sovyet savaşında mücahiddinlerin işbirlikçisi, Kültürel Araştırmalar Enstitüsünün [Institute for Cultural Research] araştırmalar müdürü, Kraliyet İnsan Kurumu [Royal Humane Society] ve Kraliyet İyileşmez Hastalar Hastane ve Yuvası [Royal Hospital and Home for Incurables] müdürüydü. Aynı zamanda Athenaeum Klübünün [Athenaeum Club] bir azasıydı. Öldüğünde Şah’ın kitapları dünya çapında bir düzine lisanda 15 milyondan fazla satılmış, kitaplarının çok sayıda uluslararası dergi ve gazetede eleştirileri yayımlanmıştı.

Öğretiler

Sonsuz bilgeliğin bir türü olarak Sufizm

Şah Sufizmi İslam öncesinden gelen bir tür zaman ötesi bilgelik olarak takdim eder. Sufizmin doğasının değişmez olmayıp canlı olduğunun ve gözle görünür tezahürünün her zaman yeni zamanlara, mekanlara ve insanlara adapte edildiğinin altını çizer: Ahmet el Bedevi’den alıntı yaparak, “Sufi okulları kayalara çarpan dalgalar gibidir: [onlar] aynı denizden, farklı şekillerde, aynı gaye içindir,” diye yazar. Şah doğubilimcilerin Sufizm tanımlamalarını çoğu zaman küçümser, Sufizmin tarihi şekil ve yöntemlerinin akademik veya şahsi araştırmalarının onun doğru olarak anlaşılabilmesi için yeterli bir temel olmadığını ileri sürer. Aslında Sufizmin geleneksel biçimlerine takıntılı olmanın gerçekte bir engel olabileceğine dikkat çeker: “Bir adama çok fazla deve kemiği gösterin veya onları ona çok sık gösterin, o zaman canlı bir deveyle karşılaştığında onu tanıyamayacaktır,” bir kitabında bu fikri böyle ifade eder.

Şah da İnayat Khan gibi Sufizmi bilinen dinlerin ötesinde bir yol olarak takdim edip, onu Batılı bir izleyici ve okuyucu kitlesine uyarlamıştır. Bununla birlikte Khan’dan farklı olarak o dinî ve spiritüel ayrıntılar üzerinde fazla durmadan Sufizmi insanın kendini gerçekleştirmesi için kullanılabilen psikolojik bir teknoloji, yöntem veya bilim olarak tanımlamıştır. Böyle yapmakla onun yaklaşımı özellikle Gurdjieff’in takipçileri, İnsan Potansiyali Hareketi [Human Potential Movement] talebeleri ve modern psikolojiye aşina olan entelektüellere göre biçilmiş kaftan gibi görünmektedir. Mesela şöyle yazmıştır: “Sufizm ... insanın nesnel olabileceğini ve nesnelliğin bireyin ‘yüksek’ gerçekleri kavrayabilmesine olanak vereceğini söylemektedir. Dolayısıyla insan kendi evrimini Sufizmde bazen ‘gerçek akıl’ denen şeye doğru itmeye davet edilmektedir. Şah insanın ihtiyaca yanıt olarak yeni ince duyu organları edinebileceğini öğretir:

Sufilerin inandığına göre, bir biçimde ifade edildiğinde, insanlık belli bir kadere doğru evrim geçirmektedir. Bu evrime hepimiz katılıyoruz. Mevlanaya göre organlar özel organlara olan ihtiyaç neticesinde ortaya çıkarlar. İnsanın organizması böyle bir ihtiyaca yanıt olarak yeni bir organlar kompleksi üretmektedir. Bu zaman ve mekanın aşıldığı devirde organlar kompleksi zaman ve mekanın aşılmasıyla alakalıdır. Sıradan insanların nadiren, arada sırada görülen telepati veya kehanet gücünün patlamaları olarak baktığı hadiseler Sufiye göre bu söz konusu organların ilk kıpırtılarından başka bir şey değildir. Şimdiye kadarki bütün evrimin ve şimdiki evrim ihtiyacıyla arasındaki fark, yaklaşık geçmiş onbin sene zarfında bizlere bilinçli evrim imkanının verilmiş olmasıdır. Bu daha inceltilmiş evrim o kadar önemlidir ki geleceğimiz ona bağlıdır.

İdris Şah, Sufiler

Şah Sufizmin diğer Doğu ve Batı izdüşümlerini “sulandırılmış, genelleştirilmiş veya eksik” olarak ciddiye almıyor, bunlara sadece Khan’ın uyarlamasını değil, çoğu İslam ülkelerinde görülen ağırlıklı Müslüman şekillerini de katıyordu. Şah’ın çalışma arkadaşlarının yazıları onun – hiçbir Sufi’nin kendi hakkında açıklamayacağı bir otorite konumu olan -“Sufilerin Büyük Şeyhi” olduğunu ima ediyordu.

1971 senesinde yapılmış bir BBC röportajında Şah güncel, zamana uyarlanmış yaklaşımını şöyle açıklıyordu: “ben Sufizmin Batıda şimdiki zamanda işe yarayacak unsurlarını sunmakla ilgileniyorum. İyi Avrupalıları kötü Asyalılara dönüştürmek istemiyorum. İnsanlar bana peşimi bırakmayan insanlarla ilişkilerimde mesela neden spiritüel öğretinin geleneksel yöntemlerini kullanmadığımı soruyorlar ve doğal olarak yanıt bugün evime neden deveyle değil de otomobille gelmiş olduğunuzla aynı. Sufizm gerçekte mistik bir sistem veya bir din olmayıp bir bilgi bütünüdür.”

Şah sık sık çalışmalarının bazılarını gerçekte sadece hakiki Sufi eğitiminin bir hazırlık aşaması olarak karakterize ederdi, aynen okuyup yazma öğrenmenin edebiyat öğreniminin hazırlığı olarak görülebileceği gibi: “psikoloji doğru yönlendirilmemişse, spiritüalite olamaz, ama spiritüalite zannedilen saplantı ve duygusallık olur. “Her kim spiritüel uygulamaları düzeltilmemiş kişiliğin üstüne aşı yapmaya çalışırsa,”diye devam ediyordu, “anormalliğe yol açar.” Bu nedenle Sufiler’den sonra ürettiği çalışmaların çoğu tabiat itibarıyla psikolojikti, nefs-i-ammara’ya, sahte kişiliğe hücum etme odaklıydı: “Sizlere nasıl aramanız gerektiğini anlamanın yolundan başka vereceğim bir şey yok – ama sizler bunu zaten yapabildiğinizi düşünüyorsunuz!” Şah sık sık yazılarında Allah’tan fazla bahsetmediği için eleştirilirdi; cevabı, insanın şu andaki halinde Allah’tan bahsetmenin pek lüzumu olmayacağıydı.” Meseleyi Doğunun Düşünürleri [Thinkers of the East] adlı kitabında bir mesel ile açıklamış. “Karıncaların lisanını konuşabildiğimi görünce birine yaklaşıp sordum, ‘Allah nasıl biri? Karıncaya benziyor mu?’ Cevap verdi, ‘Allah! Hayır doğrusu – bizim tek bir iğnemiz var ama Allah, onun iki tane!”

Öğretici Hikayeler

Şah öğretici hikâyeler ve mizahı sık sık kullanmıştır. Şah şaşırtıcı mesellerin ve bu hikâyelerin meydana çıkardığı taze derinliğin terapötik işlevinin önemine işaret etmiştir. Grup ortamında böyle hikâyelerin okunup tartışılması Şah’ın öğrenme gruplarının üyelerinin katıldığı faaliyetlerin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu bilmece gibi şaşırtıcı hikâyelerin talebenin normal (ve farkında olmadığı) bilinç kipini sarsışının dönüştürücü şekli meslekdaşı psikolog Charles Tart ve ödüllü şair Ted Hughes ve Nobel Ödülü sahibi romancı Doris Lessing ile birlikte Şah tarafından derinden etkilenen dikkate değer düşünürlerden biri olan Stanford Üniversitesi psikoloji profesörü Robert Ornstein tarafından incelenmiştir.

Şah ve Ornstein 1960larda karşılaşmıştır. Ornstein’ın öğretilerini tanıtmak ve psikoterapik deyimlerle tercüme etmek açısından ideal bir partner olabileceğini anlayan Şah onu Birleşik Devletlerde vekili (halife) yapmıştır. Ornstein’ın Türkçeye ‘Yeni Bir Psikoloji adıyla tercüme edilen Bilincin Psikolojisi [The Psychology of Consciousness (1972)] kitabı akademik psikoloji cemiyeti tarafından coşkuyla karşılanmıştır, çünkü bu alanda ruh hali ve farkındalıkta değişiklikler elde etmeye yarayan dirimsel özgüdüm [biofeedback] incelemeleri gibi yeni ilgi alanlarıyla örtüşmüştür. Ornstein bu konularda sonraki yıllarda birçok kitap yayımlamıştır.

Bilim felsefecisi ve fizikçi Henri Bortoff insanların Johann Wolfgang von Goethe’nin bilimsel yöntemini kavramasını engelleyen zihin alışkanlıklarına analojiler olarak Şah’ın külliyatından öğretici hikayeleri kullanmıştır. Bortoff’un Doğanın Bütünlüğü: Goethe’nin Bilim Yolu [The Wholeness of Nature: Goethe’s Way of Science] adlı kitabı Dervişlerin Hikayeleri [Tales of the Dervishes], Emsalsiz Nasrettin Hoca’nın Maceraları [The Exploits of the Incomparable Mullah Nasruddin] ve Parfümlü Akrep [A Perfumed Scorpion] kitaplarından hikayeler içerir.

Şah tarafından halka sevdirilen türden Sufi öğretici hikayeleri kendi orijinal tarihi ve kültürel ortamlarında – ilk olarak sözlü anlatılıp sonradan Sufi inanç ve uygulamalarını sonraki nesillere nakletme amacıyla yazılarak – çocuklar dahil olmak üzere her yaştan insana uygun görülürdü, çünkü onlar çok sayıda anlam katmanları içerirdi. Şah Sufi hikayelerini şeftaliye benzetirdi: “Biri şeftali adeta size verilmiş gibi dış görünüşünden duygusal olarak etkilenebilir. Şeftali yiyebilir ve ek bir haz tadabilirsiniz ... Çekirdeğini atabilirsiniz – veya kırıp içinde lezzetli bir öz bulabilirsiniz. Bu saklı derinliğidir.” Şah okuyucu ve dinleyicilerini Sufi hikâyesini bu şekilde almaya davet ediyordu. Özünü açığa çıkarmayı başaramayıp hikâyeyi sadece eğlenceli veya yüzeysel sayan biri şeftaliye sadece bakmakla yetinirken başkaları hikâyeyi içselleştirip onun kendilerine dokunmasına izin verirler.

Tahir Şah babasının hikâye anlatışından 2008 senesinde yayımladığı Arap Gecelerinde [In Arabian Nights] adlı kitabının birçok yerinde bahsediyor, ilk olarak İdris Şah’ın öğretici hikâyeleri nasıl kullandığı: “babam bize hikayelerin nasıl çalıştığını hiçbir zaman anlatmadı. Katmanları, bilgi külçelerini, gerçek ve fantazinin kırıntılarını ifşa etmedi. Buna ihtiyacı yoktu – çünkü doğru koşullarda hikayeler kendi kendilerini ekerek harekete geçiyordu.” Sonra babasının bu hikâyeleri kullanarak nasıl bilgelik naklettiğini açıklıyor: “babamın ilgimizi çekmek veya bir fikir veya düşünce nakletmek için elinde her zaman bir hikaye olurdu. O Doğu’nun büyük hikaye koleksiyonlarının kıymeti bilinmeyi, bağra basılıp incelenmeyi bekleyen ansiklopediler, bilgelik ve bilgi depoları gibi olduğunu söylerdi. Ona göre hikayeler yalnızca eğlenceden çok daha fazlasını temsil ediyordu. O onları insanlar ortaya çıktıktan bu yana toplanarak rafine edilip çoğu zaman sözlü olarak nakledilmiş bir bilgi külliyatı oluşturan karmaşık psikolojik dokümanlar olarak görürdü.”

Kitapta daha ileride Tahir Şah babasının kendine bir hikâyenin sonunda verdiği aşağıdaki açıklamadan alıntı yaparak hikâyelerin öğretim araçları olduğu konusundaki düşüncelerini sürdürüyor:

Bu hikâyeler teknik dokümanlar olup, haritalar ya da bir tür mavi kopyalar/planlar gibidir. Benim yaptığım insanlara haritaların nasıl kullanılacağını göstermek, çünkü bunu unutmuşlar. Bunun öğretmek için tuhaf bir yol olduğunu düşünebilirsin – hikâyelerle – ama çok eskilerde insanlar bilgeliği bu yolla naklediyorlardı. Herkes bir hikâyeden bilgeliğin nasıl alınacağını bilirdi. Onlar, aynen senin bir buz bloğu içindeki balığı görebildiğin gibi, katmanların içini görebilirlerdi. Lakin bizim yaşadığımız dünya bir zamanlar gerçekten sahip oldukları bu beceriyi kaybetti. Şimdi onlar hikâyeleri duyuyorlar ve onlardan hoşlanıyorlar, çünkü hikâyeler onları eğlendiriyor, sıcak tutuyor. Ama ilk katmandan ötesini, buzun içini, göremiyorlar.

Hikayeler güzel bir satranç tahtası gibi: hepimiz nasıl satranç oynandığını biliriz ve bazen melekelerimizin bitip tükeneceği kadar çetrefilli bir oyuna girebiliriz. Ama düşün ki bir toplumdan oyun yüzyıllarca süreyle kaybolmuş olsun ve sonra güzel satranç tahtası ve figürleri bulunsun. Herkes görmek için etraflarına toplanıp onları överdi. Onlar böyle güzel bir objenin gözleri eğlendirmek dışında bir zamanlar bir işlevi olmuş olmasını hiçbir zaman hayal edemeyebilirler. Hikayelerin iç değeri de aynı şekilde kayboldu. Bir zamanlar herkes onlarla nasıl oynanacağını, nasıl deşifre edileceklerini biliyordu. Ama şimdi kurallar unutuldu. Oyunun nasıl oynanacağını insanlara yeniden göstermek bizim işimiz.

Tahir Şah, Arap Gecelerinde, [In Arabian Nights]

Olav Hammer, Avrupa ve Kuzey Amerika’da Sufizm’de [Sufism in Europe and North America (2004)] böyle bir hikâyenin örneğini veriyor. Hikâye yerde anahtarını arayan bir adamı anlatıyor. Oradan geçen bir komşusu adama oranın gerçekten anahtarı kaybettiği yer mi olduğunu sorunca, adam şu cevabı veriyor, “Hayır, onu evimde kaybettim, ama burada kendi evimde olduğundan daha fazla ışık var.”

İslam Dünyasında Yeni Eğilimler ve Gelişmeler’i [New Trends and Developments in the World of Islam (1998)] yazan Peter Wilson bu tür başka bir hikâyeden alıntı yapıyor, hikâyede bir dervişten hocası Alim’in niteliklerini anlatması isteniyor. Derviş Alim’in çok güzel şiirler yazdığını ve özverisi ve hemcinslerine yaptığı hizmetlerle kendisine ilham verdiğini söylüyor. Soruyu soran bu nitelikleri hemen onaylıyor, lakin bu sefer derviş onu azarlıyor: “Bunlar senin Alim’i beğenmeni sağlayabilecek nitelikler.” Sonra da Alim’in gerçekte etkili bir hoca olmasını sağlayan nitelikleri sıralamaya başlıyor: “Hazret Alim Azimi beni sinirlendirdi, bu benim sinirimi incelememi ve kaynağını bulmamı sağladı. Alim Azimi beni kızdırdı, bu sayede kızgınlığımı hissedip dönüştürebildim. Derviş, Alim Azimi’nin melami tarikatını izlediğini, bilerek insanları kışkırtıp kendi üzerine şiddetle saldırmalarına yol açtığını, böylelikle hem öğrencilerinin hem de kendini eleştirenlerin zaaflarına ışık tutarak kendilerini gerçekten oldukları gibi görmelerini sağladığını açıklar. “Bize tuhaf olanı gösterdi, böylece tuhaf olan sıradanlaştı ve biz onun hakikaten ne olduğunu görebildik.”

Kültür ve gündelik hayat üzerine görüşler

Şah bütün kültürlerin altında yatan temel unsurları ve bireysel davranışları belirleyen faktörleri meydana çıkarmakla ilgileniyordu. O Batı’nın çoğu zaman sadece moda ve alışkanlıkların göstergesi olan görünüş ve yüzeyselliklere odaklanışını önemsemeyip, kültürün kökenlerine ve insanların ve grupların bunlar tarafından oluşturulan bilinçsiz ve karışık motivasyonlarına dikkat çekiyordu. Şah aynı zamanda hem bireysel, hem de grup düzeylerinde kısa vadeli felaketlerin çoğu zaman nasıl nimete – ve tersi – dönüştüğünü ve fakat bunun bilinmesinin insanların hadiselere gerçekleştiklerinde nasıl tepki verdiklerine gayet az tesir ettiğine işaret ediyordu.

Şah dünyevi vazifelerin bırakılmasını desteklemiyor, tam tersine sözde mürit tarafından aranılan hazinenin insanın gündelik hayattaki çabalarından türemesi gerektiğini savunuyordu. O pratik çalışmayı Sufilerin geleneksel olarak hayatlarını kazanıp kendi üzerlerinde “çalıştıkları” sıradan meslekler seçmesine uygun olarak arayış içinde olanların da kendi üzerlerinde yapacakları çalışmanın bir aracı olarak görüyordu. Şah’ın bir öğretici olarak konumu, hem guru tanımını onaylamadığı, hem de bir kült veya mezhep kurma arzusu olmadığı ayrıca akademik unvanları da reddetmesi nedeniyle tanımlanamıyordu. Modern Kültürü Yaratanlar’ı [Makers of Modern Culture] yazan Michael Rubinstein “Şah’ın belki de zihnin meditatif ve sezgisel taraflarının beraber çalıştığında en üretken olduğu geleneğinin en somut örneği olduğu ” sonucuna varıyordu.

Tepkiler

İdris Şah’ın Sufizm hakkındaki kitapları dikkate değer eleştirel beğeni elde etti. O BBC’nin 1969 yılında yayımladığı “Bir Çift Göz” [One Pair of Eyes] adlı belgeselin konusu oldu, ve eserlerinden ikisi (Sufi’nin Yolu [The Way of the Sufi] ve Düşünceler [Reflections]) BBC’nin “Eleştirmenler” [The Critics] programı tarafından “Yılın Dikkat Çeken Kitabı” [Outstanding Book of the Year] seçildi. Başka ödüllerle birlikte Şah UNESCO’nun Dünya Kitap Senesi’nde 1973 yılında altı birincilik kazandı ve Müslüman Bilim adamı James Kritzeck Şah’ın Derviş Hikâyeleri [Tales of the Dervishes] hakkında yaptığı yorumda kitabın “mükemmel tercüme edilmiş” olduğunu söyledi.

Şah’ın eserlerinin olumlu değerlendirmelerinin bir koleksiyonu olan Sufi Araştırmaları: Doğu ve Batı [Sufi Studies: East and West] 1973'te yayımlandı ve başkalarıyla birlikte L. F. Rushbrook Williams, Rom Landau, Mohammad Hidayatullah, Gyula Germanus, Sir John Glubb, Sir Razik Fareed, Ishtiaq Hussain Qureshi, Ahmet Emin Yalman, Mahmoud Youssef Shawarbi ve Nasrollah S. Fatemi’nin katkılarını içeriyordu.

Colin Wilson şöyle demişti: “kısmen İdris Şah aracılığıyla [mistisizm konusunda] bazı oldukça yeni ve ilginç imalar görmeye başladım” ve Sihirli Manastır’ın [The Magic Monastery (1972)] eleştirisinde şöyle yazdı: “Şah aslında gizli bir doktrinin propagandasını yapmakla ilgilenmiyor. [Sufiler] bilgiyi Zen ustalarının yaptığı gibi doğrudan doğruya sezgi yoluyla naklediyorlar ve bunu yapmanın en yaygın şekillerinden biri de bilinçaltına geçen ve burasının saklı güçlerini harekete geçiren kısa hikaye ve meseller aracılığıyla oluyor.”

Afganistan’da Kabil Zaman [Kabul Times] gazetesi Rüyalar Kervanı’nı [Caravan of Dreams (1968] “şiddetle tavsiye edilir” ve “Afganlar için özel özellikle ilginç” olduğunu yazıp, çünkü onun “temel olarak Afganistan’da bu modern zamanlarda bile çoğu akşam konuşma ve fikir alış verişlerinin bir parçası olan sözlü ve yazılı edebiyattan gelen kısa hikaye, fıkra ve alıntı antolojisi” olduğunu ekliyordu. Afganistan Haberleri [The Afghanistan News] ise Sufiler’in [The Sufis] “dünya felsefe ve bilimine Afganistan’ın yaptığı önemli katkıları işlediğini” ve onun “Sufizm ve dervişlerin insan gelişim sistemi hakkındaki ilk tam yetkili kitap” olduğunu yazıyordu. Şah’ın geçmişi ve ehliyeti ile ilgili kuşkulara gelince, Afganistan Eğitim Bakanı ve daha sonra Afganistan Dışişleri Bakanı ve Büyükelçisi makamlarında bulunmuş Afgan bir bilim adamı olan Serdar Faiz Muhammad Khan Zikeria 1970 yılında dünya bilim adamları için Şah ailesi hakkında noter tasdikli bir tebliğ yayımlamıştı: “Afganistan’ın Musavi Seyidleri ve Paghman’ın Khan’larının peygamberin [AS] soyundan geldiği kabul olunmaktadır. Onlar İslamda en saygın soydan gelmekte ve Sufi eğitmenleri ve ilim irfan sahibi bilim insanları sayılmaktadır. Merhum Seyid İkbal Ali Şah’ın oğlu olan Seyid İdris Şah tarafımdan şahsen tanınan mevki, unvan ve soyu onaylanmış ve itibar sahibi muhterem bir adamdır.”

1980 yılında Afganistan’ın eski ödüllü şairi, profesör Khalilullah Khalili “vatandaşı ve arkadaşı Arif [Sufi ermişi] Seyid İdris Şah’ın” eserlerini şu sözlerle övmüştür: “Özellikle İslamın ve Sufilerin büyük eğitmenlerinin ilahi ilham ve iç düşüncelerini açıklamaktaki parlak ve önemli hizmetleri takdir edilmelidir.”

Bir Hint gazetesi olan Hindustan Standard Rüyalar Kervanı’nın [Caravan of Dreams] “her zaman açılıp eğlenmek, dinçleşmek, teselli ve ilham için bakılabilecek, nüktedan, sürükleyici, baştan aşağı ve albenili, insani ve güzel bir antoloji” olduğu görüşünü ifade etmiştir.

Şah’ın hareketine tepkiler polemikler de içermiştir. Bazı doğubilimciler, kısmen Şah klasik Sufi eserlerini tarihi inceleme konulu objeler yerine çağdaş insanlar tarafından kullanılabilecek öz-gelişim araçları olarak tanıttığı için düşmanca bir tutum sergilemiştir. Şah’ın en ateşli eleştirmeni olan Edinburgh Üniversitesi’nden L. P. Elwell-Sutton onun kitaplarını “değersiz”, gerçek hatalar dolu, derbederce ve kusurlu tercüme edilmiş, hatta doğulu isim ve kelimelerin yanlış yazıldığı “bayağı, konuyla alakasız ve saçma sapan karışıklıklar dolu” bulmuş ve şah’ın “kendi önemi konusunda çarpıcı bir görüşü” olduğunu söylemiştir. O Rushbrook Williams’ın editörlüğünü yaptığı ve birçok kişinin Şah ve eserlerini kutladığı antolojiye (Sufi Araştırmaları: Doğu ve Batı [Sufi Studies: East and West] ) olumsuz bir yaklaşım sergilemiş ve kitapta Şah ve babası hakkında ileri sürülen, Sufi geleneğini temsil ettikleri konusundaki iddiaları “gerçeklerin göz ardı edilmesi” ile dikkat çeken ve kendilerine yarayan bir tanıtım olarak gördüğünü belirtmiştir. Bir BBC radyo mülakatında Şah’ın muhattaplarının “dalkavukça davranışları” hakkında şaşırıp eğlendiğini ifade eden Elwell-Sutton, bazı Batılı entelektüellerin “kendilerini şaşırtan sorulara cevap bulmak için son derece çaresiz” olmaları nedeniyle, ‘gizemli Doğu’nun’ bilgeliğiyle karşılaştıklarında eleştirel yeteneklerini bırakarak en kaba türden beyin yıkamaya teslim olduklarını” neticesine varmıştır. Elwell-Sutton’a göre Şah’ın Sufizmi “sözde Sufizm” kategorisine dahil olup, Tanrı yerine insan merkezlidir.

“Şah okulu” yazıları

Başka bir düşman eleştirmen, bir Gurdjieffçi olan James Moore olup, o da Şah’ın Gurdjieff’in öğretisinin tabiat itibarıyla özde Sufizmle bağlantılı olduğu savına itiraz ediyor ve bu konuda takma adla yazılmış, kronolojik açıdan mümkün olmayan ve Şah’la bağlantılı bir kitabı (Rafael Lefort’un yazdığı Gurdjieff’in Hocaları [The Teachers of Gurdjieff] örnek gösteriyordu. 1986 yılında (şimdiki adı Çağdaş Din Dergisi [Journal of Contemporary Religion] olan) Bugünkü Din [Religion Today] dergisindeki bir yazıda Moore, Bennett ve Graves polemiklerini işledi ve Şah’ın “kendi körüklediği aşırı bir hayranlık bulutu” ile çevrelenmiş olduğunu belirtti. O Şah’ın kullanışlı bir gazeteci, editör, eleştirmen, animatör, radyo ve televizyon yayıncısı ve seyahatname yazarları zümresi tarafından desteklenip, bunların cesaretle ve koro halinde Şah’ın övgülerini söylediklerini iddia etti. Moore Şah’ın sözde Sufi kalıtını ve yetiştirilişini sorgulayıp, “Omar Michael Burke Ph. D.” ve “Hadrat B. M. Dervish” gibi yazarların 1960dan itibaren – görünüşte ilgisiz taraflarca - Şah’ı ölçüsüzce öven ve ona – hepsi Şah’ın başlangıç aşamasında olan, Sufizmi Batılı bir izleyici kitlesine pazarlama çabalarını desteklemek amacıyla “Tarikat Büyük Şeyhi İdris Şah Sahib”, “Prens İdris Şah”, “Kral Enoch”, “Hazret”, “Çalışkan Kral”, “Ali’nin Enkarnasyonu” ve hatta Kutup veya “Eksen” diye hitab eden “takma adlarla yazılmış “Şah okulu” külliyatı yazılarını onaylamıyordu.

Peter Wilson benzer şekilde Şah’ı destekleme amacıyla yazılmış çoğu yazının “çok kötü kaliteli” olduğu yorumunu yaparak, “ne yazık ki yapmacık bir tarzda” “bir üstünlük tonu; ‘dışarıda kalanlara’ yönelik bazen kendini beğenmiş, küçümseyen veya acıyan bir tavırla ve görünürde böyle muameleyi hakkedecek iddiaları haklı çıkaracak herhangi bir motivasyon olmaksızın, Şah’ın doğaüstü yeteneklere sahip olduğu savı işlendiğini ileri sürmüştür. Ona göre “Şah’ın kendi yazılarıyla bu ikincil edebiyatın kalitesi arasında dikkat çekici bir kalite farkı vardı.” Bununla birlikte hem Moore hem de Wilson aynı zamanda stil açısından benzerlikler olduğunu ileri sürerek, sık sık Octagon Press tarafından yayımlanan bu takma adlarla yazılmış eserlerin Şah tarafından yazılmış olabileceği ihtimali üzerinde durmuşlardır.

Bu yazılı eserlerin alternatif bir yorumunun yapılması gerektiğini savunan din bilgini Andrew Rawlinson bunların “kolayca görülür, şeffaf, kendine hizmet eden ... bir kandırmaca” olmak yerine bir “sahte tavır – tanım gereği içyüzü görülebilecek” bir şey olabileceği üzerinde durmuştur. “Sabit konumlu bir eleştirinin kendisinin aynı zamanda değişmez ve dogmatik olamayacağını” belirtip, Şah’ın niyetinin her zaman sahte kesinliklerin altını oymak olduğunu ileri sürdükten sonra, bu yazılı eserlerle yaratılmış “Şah mitinin” saklayıcı bir araç olmak yerine “yapısı bozulsun diye – yani dokunulduğunda yok olacağı varsayılan” bir ders aracı olabileceğini savunmuştur. Rawlinson Şah’ın olduğu veya göründüğü gibi alınamayacağını, kendisinin düsturunun bu ihtimali engellediği neticesini savunuyordu.

Değerlendirme

Nobel ödülü sahibi Doris Lessing Şah tarafından derinden etkilenmişti.

Şah’ın en büyük savunucularından biri olan Doris Lessing 1981 yılındaki bir röportajda şöyle dedi: “Ben Şah’ın öğrettiği ve çok eski bir öğretinin bu zaman ve mekana uygun olarak yeniden takdim edilmesi olduğu savunulan Sufizmi bu zaman ve mekana uygun buldum. Bu Doğu’dan gelen bir şeyin geviş getirilmesi veya sulandırılmış İslam ya da benzeri bir şey değil.” 1996 yılında Daily Telegraph gazetesinde Şah’ın ölümü hakkında yorum yaparken, Lessing Şah ile okuduğu en şaşırtıcı kitap olan ve hayatını değiştiren Sufiler [The Sufis] nedeniyle karşılaştığını belirtti. Şah’ın külliyatını “zamanımızdaki hiçbir şeye benzemeyen bir fenomen” olarak tanımlayan Lessing onu çok yönlü bir adam, rastlayabileceği en şakacı insan, nazik, alicenap, mütevazı (ondan alıntı yaparak: “Yüzüme fazla bakma, elimdekini al”) ve 30 küsur senelik iyi arkadaşı ve hocası olarak karakterize etti.

Psikiyatri profesörü olan ve meditasyon ve bilinç değişimi konusunda uzun seneler araştırma yapan ve Sufi öğretici hikâyelerini incelemeye yetmişli senelerin başlarında başlayan Arthur J. Deikman görüşünü bildirerek uygun materyaller doğru şekil ve sırayla incelenirse Batılı psikoterapistlerin Sufizm ve onun evrensel özünün sunduğu perspektiften yararlanabileceğini ileri sürmüştür. Şah’ın eserleri ve Sufi öğretici hikâyelerinin bu amaç gözetilerek tasarımlandığını gözönüne alarak, onları meseleyi kendileri değerlendirmekle ilgilenenlere salık vermiş ve birçok otoritenin Şah’ın çağdaş Sufizmin temsilcisi olduğunu kabul ettiğini belirtmiştir. Psikolog ve bilinç araştırmacısı Charles Tart ise Şah’ın yazılı eserlerinin “psikolojinin ne ile alakalı olduğunu şimdiye kadar yazılmış herhangi bir şeyden gerçekten daha çok takdir etmesini sağladığını” söylemiştir.

J. G. Bennett 1973 yılında Şah hakkında bir değerlendirme yapması istenince Şah’ın büyük ölçekte önemli bir iş yaptığını ve “insanları çok etkili biçimde sarstığını, düşünmelerini sağladığını ve onlara özgürmüş gibi görünen düşünce kiplerinin aslında gerçekten büyük ölçüde koşullanmış olduğunu gösterdiğini” söylemiştir. Bennett Şah’ın Sufizmin Krishnamurtisi olduğunu, “yeni dünya için çok gerekli bir hazırlık” olan uyanma sürecinin bir parçası olarak insanların birçok konudaki sabit fikirlerini yıktığını ileri sürmüştür.

Hint filozof ve mistik Osho Şah’ın eserleri hakkındaki yorumunda Sufiler’i [The Sufis] şöyle tanımlıyor: “adeta bir pırlanta. Şah’ın Sufiler’de yaptığının değeri ölçülemez.” Ve ekliyor: “Şah Nasrettin Hoca’yı Batı’ya tanıtan adam. Bunun karşılığı ödenemez ... İdris Şah Nasrettin’in fıkralarını daha da güzelleştiriyor ... onları mükemmelen tercüme etmenin yanı sıra güzelleştirip daha dokunaklı, daha keskin hale getirme yeteneğine de sahip.”

Saklı Bilgelik: Batılı İç Geleneklerin Kılavuzu [Hidden Wisdom: A Guide to the Western Inner Traditions (2006)] kitabında Richard Smoley ve Jay Kinney Şah’ın Sufiler’inin “Sufizm’in son derece kolay okunan ve geniş kapsamlı bir tanıtımı” olduğunu belirttikten sonra şunları ekliyorlar: “Kitap boyunca Şah’ın kendi eğilimi gözden kaçmıyor ve [hiçbirinin dipnotu olmayan] bazı tarihi savlar tartışılabilir, fakat genel okuyucu için Sufizme ilgi uyandırmak açısından başka hiçbir kitap bunun kadar başarılı değil.” Bu yazarlar bir röportajlar, sohpetler ve kısa yazılar koleksiyonu olan Nasıl Öğrenileceğini Öğrenmek [Learning How to Learn] kitabını Şah’ın Sufi çalışmalarına olan “psikolojik” yaklaşımı için sağlam bir yol gösterici ve en iyi eserlerinden biri olarak tanımladıktan sonra formda olduğu yerlerde “Şah talebelere spiritüel pazardaki saçmalıkların çoğuna karşı aşı yerine geçen anlayışlar sunuyor” diyorlar.

Ivan Tyrell ve sosyal psikolog Joe Griffin doğuştan gelen duygusal ihtiyaçlar konusundaki kitapları İnsanlara Verilmiş Şeyler: Duygusal Sağlık ve Sağlıklı Düşünceye Yeni bir Yaklaşım’da [Human Givens: A new approach to emotional health and clear thinking] yazdıklarına göre Şah “herkesten fazla insan tabiatının doğuştan gelen taraflarını ve önemlerini anlayıp takdir ediyordu.” Başka bir kitapta, Tanrının Kafası: Beyinin Büyük Patlaması – yaratıcılık, mistisizm ve akıl hastalığının patlayıcı kökeni [Godhead: The Brain’s Big Bang – The explosive origin of creativity, mysticism and mental illness] aynı yazarlar şöyle diyorlar: “Şah’ın hikayeleri gençlere ve benzer şekilde yaşlılara okunduğu zaman [...] sadece yaşamak ve gündelik zorlukların üstesinden gelmek için değil, aynı zamanda spiritüel yolda ilerlemek için de zihinde mavi kopyalar/planlar oluşturuyor. Bunların etkisi onları okuduktan veya dinledikten aylar veya yıllar sonrasına kadar farkedilmeyebilir, fakat zaman içinde içerdikleri yapısal içerik beynin örnek karşılaştırıcı doğasını kullanarak talebelerin değişen hayat koşullarına verdikleri şartlanmış tepkileri gözlemleyebilmelerini mümkün kılacaktır. Bundan sonra onlar için hakikatin gerektirdiği herhangi bir eylemde bulunmak ve zihinlerinin yüksek alanlara bağlanması daha kolay olacaktır. Öğretici hikayeler okunmalı, anlatılmalı ve üzerlerinde düşünülmeli ama entelektüel olarak analiz edilmemelidir, çünkü bu onların başka türlü zihninize yapacağı yararlı etkiyi tahrip edecektir. Yazarlar “Şah’ın bu ‘uzun vadeli tesir’ özelliğini içeren yazılar ve hikâyelerin büyük bir toplayıcısı ve yayıncısı” olduğunu eklemiştir. Şah hikâyelerin insanlık için bu zihinsel mavi kopya/plan unsurunun hayati önemini anlamış olup, kitapları besleyici örneklerle doludur.

Olav Hammer’in açıkladığına göre Şah’ın son senelerinde, hayranlarının eliaçıklığı onu gayet varlıklı bir hale getirip İngiliz toplumunun üst tabakalarında saygı duyulan biri olduğunda, otobiyografik veriler – peygamber İslam peygamberi Muhammed ile akraba oluşu, Orta Asya’daki gizli bir Sufi tarikatıyla ya da Gurdjieff’in yetiştirildiği gelenekle bağlantıları – ve saptanabilir tarihi olgular arasındaki tutarsızlıklar nedeniyle polemikler ortaya çıktı. Peygamber Muhammed ile bir akrabalık bağlantısı olması muhtemel olsa da, böyle bir bağlantıyı paylaşan insanların sayısı, 1300 sene sonra, en az bir milyon olmalıydı. Şah’ın otobiyografisinin başka unsurları tamamiyle kurgu gibi görünüyordu. Koşullar böyle olsa da, Hammer’in belirttiği gibi, Şah’ın kitaplarına genel talebin yüksekliği devam ediyordu ve o “Sufizmin özünü spiritüel bilgeliğin mezhepsel olmayan, bireysel ve hayatı onaylayan bir damıtımı olarak tanıtmakta kayda değer bir rol oynamıştı.”

Peter Wilson Şah bir dolandırıcı olsa o konuda “son derece yetenekli” olması gerektiğini, çünkü sadece ticari olan yazarların aksine o zamanını harcayarak “çok geniş bir yelpazede birçok az çok seçkin insanı” cezbeden özenli ve içsel açıdan tutarlı bir sistem meydana getirmiş ve birbirinden çok farklı çevrelerde düşünce teşvik ve tahrik etmiş olduğunu yazmıştı. Moore Şah’ın hümasitçe bir Sufizmin popülarize olmasına türlü katkıları bulunduğunu ve “kendinin önemsenmesine enerji ve yetenek getirdiğini” itiraf etmişti ama gene de neticede Şah’ın Sufizminin fedakarlık, kendini aşma, marifet, gelenek, Peygamber, Kuran, İslam ve Allahın yer almadığı bir Sufizm olduğu sonucuna varmıştı. Sadece bu.

Merhum Gore Vidal’in Şah’ın çalışmalarıyla ilgili görüşü şöyleydi: “Bu kitapların okunması yazılmalarından epey daha zor.”

Miras

İdris Şah kitaplarının kendi içlerinde mirası olduğu ve onların kendisi artık burada olamadığı zaman buradayken yerine getirmiş olduğu işlevi görecekleri görüşündeydi. Eğitmenlerinin yayınlarının dağıtım ve tanıtımı Şah’ın talebeleri için hem fon yaratma amacıyla, hem de kamu bilincini dönüştürme bakımından önemli bir faaliyet veya “çalışma” olmuştur. Kültürel Araştırmalar Enstitüsü [ICR] insan doğasının unsurlarıyla alakalı konularda konferans ve seminerler vermeyi sürdürmektedir, bu arada Sufi Araştırmaları Kurumu [SSS] faaliyetlerini durdurmuştur. Başında Ornstein’ın bulunduğu İnsan Bilgileri Araştırma Enstitüsü [Institute for the Study of Human Knowledge – ISHK] Birleşik Devletlerde faal olup, örneğin 9/11 terörist saldırılarından sonra Şah ve çevresi tarafından yazılmış Afganistan ile ilgili kitapların reklamı olarak bir broşürü Orta Doğu Araştırmaları Derneği [Middle East Studies Association] üyelerine göndererek bu yayınlar ile arttırılmış kültürlerarası anlayış ihtiyacı arasında bağlantı kurmuştur.

Elizabeth Hall, Şah ile 1975 yılının Temmuz ayı Psikolojide Bugün [Psychology Today] dergisinde yaptığı röportajda ona yönelttiği, “insanlığın iyiliği açısından ne gerçekleştiğini görmek isterdiniz?” sorusuna Şah’ın cevabı şöyle olmuştur: “Gerçekten istediğim, birilerinin dinliyor olduğunu varsayarsak, psikolojik araştırmaların son 50 yıldaki sonuçlarının halk tarafından, herkes tarafından, incelenmesi ve böylelikle bulguların onların düşünce şekillerinin bir parçası olmasıdır (...) bu muazzam psikolojik bilgi külliyatına sahipler ve onu kullanmayı reddediyorlar.”

Şah’ın ağabeyi, Ömer Ali Şah (1922-2005), da bir Sufizm yazarı ve eğitmeniydi, kardeşler talebeleri 1960larda bir süre birlikte eğitmişti, ama 1977 yılında “aynı fikirde olmadıkları konusunda anlaştılar” ve yollarını ayırdılar. İdris Şah’ın 1996da ölümü sonrası öğrencilerinin hatırı sayılır bir bölümü Ömer Ali Şah’ın hareketine katılmıştır.


İdris Şah’ın kızlarından biri, Saira Şah, 2001 yılında Peçenin Altında [Beneath the Veil] adlı belgeselinde Afganistan’daki kadın hakları konusunda yaptığı haberle dikkat çekti. Şah’ın oğlu Tahir Şah meşhur bir seyahat yazarı, gazeteci ve maceraperesttir.

Eserleri (orijinal dilinde)

Büyü

Tasavvuf/Felsefe

Nasreddin Hoca Hikayeleri

İngilizce Çalışmaları

Gezi

Kurgu

Folklor

Çocuk Kitapları

Türkçe'ye çevirilenler

Kaynaklar

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/29/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.