Cinerama
Cinerama üç adet senkronize 35 mm projektör kullanılarak görüntülerin eş zamanlı olarak içbükey, dev bir perdeye yansıtılması şeklinde çalışan bir geniş ekran işleminin ticari adıdır. Cinerama 1950'ler sırasında, televizyonun sinema endüstrisiyle olan rekabetine bir tepki olarak gelişen geniş ekran işlemlerinin ilkini oluşturmaktadır ve film endüstrisi üzerinde önemli etkileri olmuştur.
Cinerama projeksiyonunun yaklaşık üçte birini oluşturan merkez kısmı tek bir yüzeyden oluşurken, en sağ ve en solda yer alan diğer üçte birlik kısımları içbükey perdenin bir ucundan yayılan ışığın diğer uca vurmasını engellemek amacıyla her biri seyirciye dönük olan, bitişik dikey şeritlerden oluşur. Bu göz alıcı gösterime yüksek kalitede, altı kanallı (daha sonra yedi kanallı) stereofonik ses sistemi eşlik eder.
Orijinal sistem tek bir shutter (obtüratör, örtücü, ışık kesici) kullanan senkronize üç kamerayla çekim yapılmasına dayanmaktaydı. Bu sistem, 1962'den sonra tek bir kamera ile çekim ve sıkıştırma işlemine dayanan 65 mm sistemi lehine terkedilmiştir.
Tarihçe
Cinerama 1952 yılında Fred Waller tarafından icat edilmiş ve Waller ve Merian C. Cooper tarafından ticari olarak geliştirilmiştir. Waller daha önceden 1939 New York Dünya Fuarı'nda sergilediği, Vitarama adını verdiği on bir projektörlü bir sistem geliştirmişti. II. Dünya Savaşı sırasında Waller Gunnery Trainer adlı beş kameralı bir versiyonu kullanılmıştı.
"Cinerama" sinema ile panorama sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmaktadır. Ayrıca "American" (Amerikalı) sözcüğünün de bir anagramıdır.
İlk Cinerama filmi, 30 Eylül 1952 tarihinde New York'taki Broadway Tiyatrosu'nda galası yapılan This is Cinerama'dır.
Geleneksel anlamda bir olay örgüsüne sahip olup Cinerama ile çekilen yalnızca iki film mevcuttur: The Wonderful World of the Brothers Grimm ve How the West Was Won. Bu filmlerin daha sonraki standart piyasa sürümleri için tekli film sistemleriyle uyumlu hale getirebilmeleri için, çekimler geleneksel Cinerama'nın saniyede 26 kare hızı ile değil, saniyede 24 kare hızı ile çekilmiştir.
Sakıncaları
Cinerama sisteminin birçok sakıncası ve güçlüğü, diğer sistemlere dezavantajı vardır. Zaten bu yüzden fazla uzun ömürlü olamamıştır. Yine bu nedenlerle gerçek 3 şeritli Cinerama sistemiyle sadece 10 kadar film çevrilebilmişti. Bunlardan da birkaç tanesi konulu filmlerdi. Diğer filmler ise seyirciyi o zamana kadar hiç görmediği büyüleyici sahnelerle etkilemek amacıyla çekilmiş belgesel tarzında veya buna benzer filmlerdi. Cinerama'nın diğer sakıncaları şöyle sıralanabilir:
- Öncelikle çekimlerde üç kamera ve gösterimlerde üç projeksiyon cihazı kullanıldığı, özel tasarlanmış perde ve sinema salonları gerektirdiği için maliyet çok yükseliyordu. Cinerama sinemaları çok yaygın değildi. Biletler pahalı ve yer bulmak zordu. Konulu filmlerin sayısı çok fazla değildi.
- 7 kanallı ses kuşağı optik olarak filmlerin üzerine basılmamıştı ve ayrı bir manyetik banttan veriliyordu. Üç film şeridinin ve dördüncü olarak da ses kuşağının eşzamanlı olarak idare edilmesi güçtü. Filmlerden biri kopacak olursa aynı uzunlukta filmin diğer makaralardan da kesilip atılması gerekiyordu. Ses bandından da aynı süre çıkartılmalıydı.
- Çekimler sırasında zoom objektifler kullanılamıyordu. Aksi takdirde üç ayrı görüntünün uyuşması olanaksız hale geliyordu. Hatta 50 mm normal objektifleri bile kullanmak çok zordu. Genelde kullanılan 28 mm geniş açı objektiflerdi.
- Üç ayrı kamera kullanıldığı için bir kameranın görüş açısındaki bir oyuncu diğer kameranın görüş açısında kalan oyuncuya doğru baktığında perdede başka bir yöne doğru bakıyormuş gibi gözüküyordu.
- Perdenin sağda ve solunda kalan üçte birlik parçalarda görüntü fazlaca çarpılıyordu. Objeler yassılmış gibi görünebiliyorlardı.
- Üç farklı kameranın görüntülerinin örtüştüğü alanlar perdede iki dikey bulanık çizgi şeklinde belli oluyordu. Bu durum gökyüzü vb gibi tekdüze renklerin olduğu sahnelerde daha da belirgin hale geliyordu. Bu sorunu aşmak için genellikle bu dikey çizgilere denk gelecek yerlere çekimler sırasında direk, ağaç, kapı pervazları vb gibi dikey objeler denk getiriliyordu.
- Görüntü salonun her koltuğundan aynı kalitede seyredilemiyordu. Aşırı içbükey olan perdenin parabolik odağına yakın olan ve "şanslı noktalar" denen bazı koltuklardan film en ideal şekliyle izlenmekteydi. Sayısı fazla olmayan bu şanslı koltukların dışında kalan yerlerden bakıldığında görüntüde çarpılmalar meydana geliyordu.
Kaynaklar
İngilizce Wikipedia'dan 19 Mayıs 2007 tarihli "Cinerama"