Kafa sesi
Kafa sesi veya dış ses sinemada veya tiyatroda hikâyenin anlatımına katkı sağlamak üzere oyuncuların haricinde arka planda duyulan konuşma sesidir. Bir tür sesli düşünme tekniğidir.
1920'li yılların sonunda sinema'ya sesin gelmesi ile birlikte ses başlı başına dramatik bir anlatım ögesi haline gelmiştir. Oyuncuların diyalogları, ses efektleri ve müziğin dışında anlatımı güçlendirmek amacı ile filmdeki kişilerin akıllarından geçenlerin, düşüncelerinin bilinçaltı izlenimlerinin bir anlatıcının (narrator) sesinden arka planda konuşma tarzında verilmesi, yani kafa sesi kullanılması sesin dramatik kullanımının bir başka boyutunu oluşturur. Bu dış ses her zaman görüntüyü güçlendirip desteklemeyebilir, bazen de perdedekiler ile çelişip olağan dışı anlam ve duygular oluşturabilir. Bu dış ses genellikle abartılı bir tonda bazen de yankılı olarak duyulur, bu belki de dramatik etkiyi güçlendirmek için bilerek yapılmıştır. Bu dış ses filmin oyuncularından birinin sesi olabileceği gibi film dışından birinin (hatta yönetmenin) de sesi olabilir.
Sinemada kafa sesi ilk kez 1930 yılında Luis Buñuel'in Altın Çağ (L'Âge d'Or) adlı filminde kullanılmıştı. Üstelik bu film sinemaya sesin gelmesinden sonra çekilen ilk sesli filmlerden biriydi.[1]. Bundan sonra birçok filmde kullanılmaya başlayan bu "dış ses" ya da "sesli düşünme" tekniği özellikle 1940'lı-1950'li yılların film noir'larında sıklıkla karşımıza çıkar. Akılda kalan örneklerden biri olan 1950 yapımı Billy Wilder filmi olan Sunset Bulvarı (Sunset Boulevard)'ında William Holden'ı filmin hemen başında yüzme havuzunun içinde ölmüş olarak görürüz, ama kendi "kafa sesi" olayların buraya nasıl geldiğini hemen anlatmaya başlar ve uzun bir geriye dönüşle (flash-back) bütün olan bitenler göz önüne serilir. Bu dış ses örneği, olayların ölmüş olan bir kahramanın ağzından anlatıldığı ilginç ve nispeten az rastlanan örneklerden birdir.
Sinemada az rastlanan türden bir dış ses tekniği de 1961'de Allen Baron'un çektiği kara film Sessizliğin Gürültüsü (Blast of Silence)'nde kullanılmıştır. Bu dış sesin diğerlerinden farkı pek alışılmadık bir şekilde 'ikici şahıs' bir dış sestir ve alaycı bir şekilde doğrudan filmin kahramanına hitab eder, onun aklından geçenleri okur, ona takılır, dalgasını geçer. örneğin: "...bak gene ellerin terliyor..." ya da "...sonunda tekrar evine döndün işte...ve yapayalnızsın..." vb.[2]
Kafa sesi bazen de filmdeki bir hayvan karakterin sesi olarak karşımıza çıkar. Örneğin Jérôme Boivin'in yönettiği 1989 tarihli Fransız kült kara komedi filmi Baxter 'da filmin baş karakteri katil bull terrier 'nin tüm öyküsü köpeğin kendi kafa sesi ile anlatılır.
Kafa sesi 1960'lı yılların Yeşilçam filmlerinde de sıklıkla başvurulan bir teknikti. Osman F. Seden'in 1966 tarihinde çektiği Çalıkuşu'nda filmin hemen başından itibaren filmin kahramanı Feride'nin hikâyesini kendi sesinden "kafa sesi" olarak dinlemeye başlarız.