Devlet
Devlet, (Arapça: دولة) toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.[1]
Devletin gölgesi tüm beşerî faaliyetlerin üstüne düşer: Sosyal refah, iç düzen, halk sağlığı için uğraşır, bundan meşruiyet kazanır. Kural koyar, düzenler, yetkilendirir, yasaklar...
Temel soru ise neler devlet kontrolüne bırakılmalı, neler bireye bırakılmalıdır? Bu sorunun nesnel bir cevabı yoktur. Öznel olarak, "Yalnızca bireyi ilgilendiren konular bireye, birden fazla kişiyi etkileyen konular devlete bırakılmalıdır." yorumu hâkimdir.
Thomas Hobbes, devleti Leviathan canavarına benzetmiştir. Max Weber ise devletin meşru şiddet kullanma aracı olduğunu söylemiştir.[2]
Tanımı
Tarih boyunca birçok devlet tanımı yapılmıştır. Devletin ortaya çıkışı, işlevi ve geleceği hakkında felsefi çözümlemeler yapılmıştır.[3] Devlet kurumunun oluşmasına yol açan etkenlerin başında tarım devrimi gelir. Özellikle Asya'daki tarım topluluklarının topluluk üzerinde bir devlet olgusunu ilk olarak oluşturduğu söylenebilir.[4] Devlet felsefesi alanında fikir beyan eden filozoflardan Platon’da devlet “birlikte yaşama zorunluluğundan doğan”, Aristoteles’te “doğal bir oluşum”, Ancillon’da dil, gibi iletişim ve toplumsallıktan doğan, Hobbes’da herkesin herkese karşı savaşını sona erdirmek için ortaya çıkan, Rousseau, Hobbes ve Locke'da toplum sözleşmesinin sonucu, Fichte’de saf insan amacının yüce aracı, Schelling’de mutlak olan, Hegel’de tözel irade olarak ahlaksal tin, Cicero’da hukukun sonucu olarak betimlenir. Günümüzde de birçok siyasetbilimci ve filozofun farklı tanımları vardır.[5][6] Hukuki açıdan devlet, genellikle unsurlarından hareketle tanımlanır. Buna göre devlet; "Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir." Bu tanımdaki unsurlar şunlardır:
- İnsan unsuru: Halk ya da millet unsuru olarak da adlandırılabilir. Belirli bir alanda birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğudur. Bir devleti oluşturacak insanların sayısı hakkında bir alt sınır olmamakla birlikte devletin niteliğine göre makul bir alt sınır kabul edilebilir. Modern yaklaşıma göre millet unsurunun kurulabilmesi için manevi nitelikte bağlar yeterli olup bu manada birlikte yaşama iradesinin doğması yeterlidir.
- Egemenlik unsuru: Siyasal iktidar unsuru olarak da adlandırılan bu unsur, devletin esas kurucu unsurudur. Belirli bir yeryüzü parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesidir. Egemenlik kavramı otoriteden farklı olarak ülke içinde biricik meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken ülke dışında (uluslararası alanda) bağımsız olmak anlamına gelmektedir.
- Ülke unsuru: Ülke, coğrafi anlamda bir bütünlük teşkil eden ve sınırları belirlenebilir bir kara parçasını ifade eder. Ancak devletin sınırları konusunda bir tartışma bulunması mümkündür. Ancak devlet sınırları öngörülebilir bir toprağa sahip olmalıdır. Devletin ülkesi kara ülkesi, deniz ülkesi ve hava ülkesi olarak üçe ayrılır.
Devlet ile hükûmet arasındaki farklar
- Devlet, hükûmetten daha geniştir. Hükûmet ise devletin bir parçasıdır.
- Devlet, devamlı ve süreklidir. Hükûmet ise geçicidir, kısa ömürlüdür.
- Hükûmet, devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır. Hükûmet sadece devletin beyni olma görevindedir.
- Devlet, kişisel olmayan bir otoritedir. Memurlar bürokratik usullere göre işe alınır ve görevliler, hükûmetin ideolojik isteklerine duyarsız olacak şekilde seçilir.
- Devlet, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır. Fakat hükûmet ise belli ideolojileri temsil eder.[7]
Devlet şekilleri
Üniter (Tekli) Devletler
Siyasi otoritenin tek merkezde toplandığı, merkezî otoritenin tek bir anayasa ile sağlandığı devletlerdir. Yasama organının yaptığı kanunlar bütün ülkede uygulanır. (Örn.: Danimarka, Fransa, İngiltere, İsrail, İtalya, İrlanda, Norveç, Yunanistan, Türkiye)
Karma (Bileşik) Devletler
Birden fazla devletin kendi aralarında gerçekleştirdikleri bir anlaşma ile birleşmeleri sonucu oluşan devletlerdir. İki şekilde olabilir:
- Konfederasyon: Bağımsız devletler tarafından egemenliklerini koruma şartı ile oluşturulan ve üye devletlere diledikleri zaman ayrılma hakkı tanıyan karma devlet biçimidir. (günümüzde örneği yoktur, eski İsviçre, Almanya ve ABD)
- Federasyon: Ortak bir anayasa altında birleşen devletlerin oluşturduğu devlet biçimidir. Bu tip devletlerde ayrıca her federasyonun kendi anayasası, yürütme ve yargı organları vardır. (Örn.: Almanya, ABD, Kanada, Avusturya, İsviçre, Avustralya, Rusya)
Egemenliğin kaynağına göre devletler
Monarşik Devlet
Egemenliğin tek kişiye ve onun ailesine ait olduğu devlet biçimi
Oligarşik Devlet
Egemenliğin belli bir sınıf veya gruba ait olduğu devlet biçimi.
Teokratik Devlet
Egemenliğin kaynağının dine dayandığı devlet biçimi. Din adamlarının sözü geçer. Her şeye din adamları karar verir.
Demokratik Devlet
Egemenliğin halka ait olduğu devlet biçimi.
Bir birimin devlet olarak nitelendirilebilmesi için diğer devletler tarafından tanınmasına gerek yoktur. Zira tanıma sadece uluslararası alanda ilişki kurmak için gerekli bir işlemdir.
Bugün anladığımız anlamda devlet (Modern Devlet) 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Bütün toplumlar, bir devletin varlığı ile nitelenmezler. Avcı ve toplayıcı kültürler ve küçük tarım toplumlarında devlet kurumları yoktur. Devletin doğuşu, insanlık tarihindeki ayrıcı bir geçişi göstermektedir, çünkü devlet oluşumunda söz konusu olan politik gücün merkezîleşmesi, toplumsal değişim süreçlerinde yeni dinamikleri ortaya çıkarır.
Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birlik lazımdır. Ancak kültürel birlik devletin yaşaması için yeterli değildir. Tarihte görülen birçok iç savaş, kültürel birliğin devlet kurulmasında yeterli olmadığını göstermektedir. Amerikan iç savaşının anayasal düzenin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyması ve savaş kültürü yerine hukuk devlet ilişkisinin kavranması açısından önemi büyüktür.
Rakip Devlet Teorileri
Plüralist (Çoğulcu) Devlet
Liberal felsefeden doğmuştur. Buna göre birey ön planda, devlet ikinci plandadır. Devletin ana görevi de toplumda bir 'hakemlik, bilirkişilik' vazifesi gütmektir. Devlet, tarafsız bir şekilde hakemlik görevinde bulunursa o zaman ortak iyiyi sağlama yolunda çalışmış olur.
Devletin olmadığı yerde bireyler birbirlerini istismar edebilir. John Locke, bu durumu "Nerede kanun yoksa orada özgürlük de yoktur." diyerek açıklamıştır. Buna rağmen devlet de bireyleri istismar edebilir. Buna önlem olarak anayasal düzen ortaya çıkar. Thomas Hobbs ise devlet olmazsa kaosun ortaya çıkacağını söylemiş ve vatandaşların mutlakiyetçilik ile kaos arasında bir tercih yapmaları gerektiğini belirtmiştir.
Toplum açısından plüralist devlet, liberal demokrasilerde iktidarın yaygın ve eşit bir biçimde dağılmasıdır. Devlet açısından ise muhtelif tüm sosyal grupların siyaseti etkilemesine açık bir düzendir. Devlet hiç kimsenin tarafını tutmaz; kendi çıkarı da yoktur.
Kapitalist Devlet
Marksist bakış açısıyla ortaya çıkmıştır. Buna göre toplumun, ekonomik yapısıyla birlikte analiz edilmesi gerekir. Devlet ise sınıf sisteminden doğar ve sınıf sistemine dayanır; sosyal hayatın gerçek dayanağı olan altyapının koşullandırdığı üstyapının vücut bulmuş hâlidir.
Neo-marksistlerden Antonio Gramşi Marx'ın düşüncelerine 'hegemonya' kavramını getirmiştir. Burjuvanın hegemonyasında devlet önemli bir araçtı. Bu hegemonya ise sadece ekonomiyle değil, düşünce ve inançları kabul ettirebilmekle ilgiliydi.
Leviathan Devlet
Kendi kendine hizmet eden ve kendisini geliştiren bir canavar gibidir Leviathan devlet. Bu yaklaşım yeni sağcılara ve neo-liberallere aittir. Onlar için devlet, bireyi kısıtlayan ve ekonomik özgürlüğü tehdit eden; plüralistlerin hakem devlet öngörüsünün aksine her şeye müdahale eden bir 'dadı'dır. Bu yaklaşımın merkezinde, devletin toplumunkinden ayrı çıkarları olduğu düşüncesi yatar. Yeni sağcı düşünürler, devletlerin 20. yüzyıldaki müdahaleci eğilimlerinin sebebinin, kapitalizme denge getirerek sınıf çatışmasını çözmeyi ve istikrarı sağlamak değil, kendi amaçları ve iç dinamikleri olduğunu söyler.
Ataerkil (Patriarkal) Devlet
Feministlerin bakış açısıyla ortaya çıkmıştır. Fakat feminizmin sistematik bir devlet teorisi yoktur.
Liberal feministler plüralist devlet görüşünü benimser. Böylece toplumsal cinsiyete ilişkin eşitliğin reformlarla çözebileceğini söylerler. Kadınların oy hakkının olmadığı zamanlarda devletin ataerkil olduğunu ama yine de bu eşitsizliği çözebileceğini kabul ederler. Devlet müdahaleciliği ise bu eşitsizliği çözmede bir araç olarak kullanılabilir.
Radikal feministler devlete karşı olumsuz yaklaşır. Devlet iktidarının ataerkil bir baskıyı yansıttığını düşünürler. Ayrıca marksistlerle radikal feministler arasında belli noktalarda görüş birliği vardır. Her iki grup da devletin kendine özel çıkarları olduğu fikrini reddeder. Fakat marksistler devleti iktisadi bağlamda açıklarken feministler ataerkil aile yapısının neden olduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle açıklar. Feministler için devlet 'erkekler tarafından, erkekler için' yönetilmektedir.
Kadının 'ev hanımı, anne' konumuna indirgendikçe devletin ataerkil yapısı sürmeye devam eder. Devlet, kadınları kamusal alana soksa bile bu eylem 'bakım meslekleri' grubundaki mesleklerle sınırlandığı sürece kadınlar, devlete daha bağımlı hâle gelecektir. Böylece kadınlar yedek emek ordusu olacaktır.[8]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Türk Dil Kurumu
- ↑ Andrew Heywood Siyaset (say. 126, 127)
- ↑ http://www.rep.routledge.com/article/S099
- ↑ Henri J.M.Claessen- Peter Skalnik, Erken Devlet, İmge Yay, s. 4
- ↑ http://www.dmy.info/devlet-nedir/
- ↑ Franz Oppenheimer, Devlet, Phoenix Yay, s.29
- ↑ Andrew Heywood Siyaset (say. 128)
- ↑ Andrew Heywood Siyaset (say. 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135)