Dursun Fakih
Dursun Fakih, Osmanlı Beyliği'nin kurucusu Osman Bey'in divanında yer alan ve o devirde tefsir, hadis ve fıkıh gibi konularda ilim sahibi bir bilgin idi. Fakih adı fıkıh ilmiyle ilgilenenlere verilen addır. Bir gün, bir toplantıda Osman Bey'e Allah'ın kendisine Müslümanlar'ı bir araya toplayıp idare edecek basiret ve kudreti verdiğini söyleyerek adına hutbe okuma teklifi yapmış ve Karacaşehir'ın fethinden sonra Cuma namazında Osman Bey adına ilk hutbeyi okumuş olduğu rivayet edilmektedir. Bu olay, Aşıkpaşaoğlu tarihinde şu şekilde yer almıştır:
Karacaşehir alınınca, Cuma namazı kılalım ve bir kadı isteyelim dediler. Dursun Fakih derler bir aziz kişi vardı. O halka imamlık ederdi. Hallerini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi'nin kayın atası Edebali'ye söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup isteklerini bildi. Size ne lazımsa onu yapın dedi. Dursun Fakih, Hanım! Sultan'dan izin gerektir dedi. Osman Gazi dedi ki: Bu şehri ben kendi kılıcımla aldım, bunda sultanın ne dahli var ki ondan izin alayım? Ona sultanlık veren Allah bana da gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise, ben kendim dahi sancak kaldırıp kafirlerle uğraştım. Eğer o, ben Selçuk Hanedanındanım derse, ben de Gökalp oğluyum derim. Eğer bu ülkeye ben onlardan önce geldim derse, Süleyman Şah dedem de ondan önce geldi. Halk razı oldu. Kadılığı ve hatipliği Dursun Fakih'e verdiler. Cuma Hutbesi ilk önce Karacaşehir'de okundu. Bayram namazını orada kıldılar. Bunun tarihi hicretin 699'unda vaki oldu.
Oruç Bey tarihinde ise bu konudan şöyle söz edilmektedir: Osman Gazi önce gelip Bilecik'i ve İnegöl'ü feth etti. Osman Gazi'nin ilk Cuma namazını Karahşehir'ı aldıkta Dursun Fakih derlerdi bir kişi vardı, o kıldı. İlk önce Osman adına hutbey o okudu. Bayram namazını da kıldı. Hicri 689 yılında (1288-1289) seyyah Evliya Çelebi de Seyahatnamesi'nde Osman Gazi'nin sikke (altın veya gümüş para) ve hutbe sahibi padişah olduğunu, ilk hutbenin Dursun Fakih adındaki tanınmış imam tarafından okunduğunu söylemiştir.
Osman Bey zamanında çeşitli savaşlara da katılmış, gazilere vaaz ve nasihatlarda bulunmuş olan Dursun Fakih, Şeyh Edebali'nin talebesi, damadı ve Osman Gazi'nin bacanağıdır. Birçok kaynakta adı, Osmanlı Devleti'nin kurulmasında hizmetleri geçen, Ahi Şemsettin, onun oğlu Ahi Hasan Edebaliğoğlu Şeyh Mahmud ve Cendereli Kara Halil Paşa gibi kişilerle beraber anılan Dursun Fakih'in de bir Ahi büyüğü olduğu tahmin edilebilir.
Edebali'nin vefatından sonra onun dergâhında ders okutan ve Orhan Bey'e müşavirlik yapan Dursun Fakih'in şiirleri de vardır. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 14. yüzyılın ilk yarısında vefat ettiği sanılmaktadır. Türbesi Söğüt'ün Küre beldesinin bir kilometre yakınında Konik Tepe'de bulunmaktadır.
Dursun Fakih'in gazavât-nâme tarzında yazdığı üç manzum eserin nüshaları günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar; "Gazâvat-ı Resûlullâh" ya da "Kıssa'-i Mukaffâ", "Cumhûr-nâme" ve "Muhammed Hanefî Cengi"dir.
Eski Anadolu Türkçesiyle, son derece sade bir dille yazılmış olan bu üç gazavat-nâme, edebî birer metin olarak dil araştırmaları bakımından önemli birer kaynak olduğu gibi; tarihle ilgili bazı tartışmalı meseleleri tespit açısından da mühim birer vesika niteliğindedir.