Fosforlu Cevriye
Yazarı | Suat Derviş |
---|---|
Ülke | Türkiye |
Özgün dili | Türkçe |
Dili | Türkçe |
Türü | Roman |
Anadilinde basım tarihi | 1968 |
Fosforlu Cevriye, Suat Derviş'in 1944-1945'te tefrika edilen[1], ilk defa 1968 yılında yayımlanan romanıdır.
1930'larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye’nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alır. Sade bir dille yazılmış eserde toplumun farklı sınıflarından insanlara yer verilir. “Karakolda Ayna Var”, “Kız Kolunda Damga Var”, “Gözlerinden Bellidir Cevriyem” ve “Sende Kara Sevda Var” olmak üzere dört bölümden oluşur.
1944-1945 yıllarında tefrika edilen roman, 1959’da Fosforlu Cevriye, 1969’da Bana Derler Fosforlu adıyla filme alındı. 1968'de May Yayıncılık tarafından kitap olarak basıldı.
Yazar, romanını 1972'de senaryolaştırıp oyuncu Gülriz Sururi’ye ithaf etti. Eser, 2008’de müzikale dönüştürülüp ve Gülriz Suriri yönetiminde Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiştir.[2]
Konusu
Bir seks işçisi olan Cevriye, eline tutuşturulan eroinler yüzünden kodese girip sürgüne yollanmış ancak sevdiği adama kavuşabilmek için sürgünden kaçmıştır. Polis tarafından yakalandığında tekrar sürgüne gönderileceği endişesiyle karakola gitmeye korkar. Durumu anlattığı arkadaşı Top Melahat, ona destek olur ve kendisi için düşündüğü kaçış planını Cevriye’ye anlatır. Müdürlüğe götürülmek üzere karakoldan çıkacakları sırada bir başka seks işçisinin ölümü ile derinden etkilenirler. Yine de karakoldan çıkarken ceviz çerçeveli aynanın önünde bir an durup süslenmekten kendilerini alıkoyamazlar. Cevriye, müdürlüğe giderken Melahat sayesinde kaçar ve yeniden kodese girmekten kurtulur.
Cevriye’nin bileklerinde kelepçe dövmesi vardır. Dövmesine bakarak geçmişi hatırlar. Kalacak yeri ve parası olmadığı için denize gidip bağlı kayıklardan birinde uykuya daldığı gün, kayığın sahibi onu ateşler içinde yatar halde bulup evine götürmüş ve bir hafta boyunca ona bakıp iyileştirmiştir. Cevriye’nin ismini bilmediği bu adam, gizemli bir kişidir. Pencereleri kalın perdelerle sımsıkı kapalı tutar, eve her gün ne olduğu anlaşılmayan bir şeyleri sessizce taşır. İyileştikten sonra evden ayrılacağı vakit Cevriye, tekrar gelmek için izin ister ama adamdan “ne gerek var?” yanıtını alır. Oysaki gizemli adamı görmek Cevriye için büyük bir ihtiyaç halini alır. Kodese girip çıktıktan sonra adamı bir daha bulamaz; çünkü adam bilinmeyen bir sebeple hapse girmiştir. Koluna kelepçe dövmesi yaptırarak acısını hafifletmeye çalışır.
Cevriye sürekli onun evine gider. Kendini sürekli bir coşkunluk hali içinde hisseder. Zamanla kalbinde Allah’a ayırdığı yerin, gizemli adam tarafından işgal edilmeye başladığını hisseder. Adamı hayatında hiç yeri olmayan anne, baba, kardeş sevgisinin ve kendisine hiç kısmet olmayacak kocasının yerine koyar. Adamın idama mahkûm olduğunu öğrenir. Bir akşam eline tutuşturulan eroin paketleri tutuklanmasına neden olur. Paketleri eline tutuşturanın ismini vermez. Top Melahat sayesinde kurtulduğunda tekrar adamın evine gider. Adamın arkadaşı Kerim ile karşılaşır. Adamı kurtarması için ona yalvarır. Adama duyduğu aşkı, itiraf eder. Kerim’le gece buluşup mahkûmun bazı eşyalarını gizlice denize atmayı planlarlar. Gece, bir bekçi Cevriye’yi fark edip hareketlerinden şüphelenir. Kendisini kovalayan bekçiden kaçıp sandala atlayan Cevriye, dengesini yitirip düşer ve başını sandala çarparak bayıldığı için boğularak yaşamını yitirir.