Karbeyaz ile Kırmızıgül
Karbeyaz ile Kırmızıgül, Alman halk masalı. İlk kez 17. yüzyılda Charles Perrault tarafından yazıya geçirilmiştir. Ancak en ünlü sürümü Grimm Masalları külliyatındaki 162. öyküdür.
Öykü
Uzun zaman önce kocası ölmüş bir kadın varmış. Bu kadın küçük ve tatlı bir kulübede yaşarmış. Küçük kulübesinin önünde çok güzel güllerden oluşan bir gül bahçesi varmış. Birinde beyaz güller diğerinde kırmızı güller yetişirmiş. Bu kadının bir de 2 kızı varmış. Kadının 2 kızının adları da bahçede ki güller gibi Kar Beyazı ve Kırmızı Gülmüş. Kadının kızları da hem güzel hem de iyi kalplilermiş. Kar Beyazı kız kardeşinden yani Kırmızı Gül’den daha sakinmiş. Uzun yıllarca beraber yaşamışlar ve bir kış gecesi kapı çalınmış. Kapıyı Kırmızı Gül açmış. Bir de ne görse iyi! Kapıda kocaman kafalı bir ayı varmış. Çocuklar korkmuşlar. Hemen annelerinin arkasına saklanmışlar.
- Sizi korkutmak istemezdim, demiş ayı sıkılarak. Konuşan bir ayı görmek onları daha da şaşırtmış.
- Size de bir kötülük dokunmaz. Çok üşüdüm, birazcık ısınmak için kapınızı çaldım, demiş ayı bu kez. Şaşkınlığı atlatan anne:
- Vah zavallı ayıcık! Gel şöyle ateşin karşısına, diyerek ayıyı eve buyur etmiş. Kırmızı Gül ve Kar Beyazı da korkularını yenince ayının yanına gelmişler. Yanına gelmekle kalmayıp üzerindeki konan elleri ile temizlemişler. Gece herkes uyumuş. Ayı da ocağın başına kıvrılıp yatmış. Sabah uyanmışlar bir de bakmışlar ki ayı gitmiş. Kızlar ve anneleri üzülmüşler. Akşam, ayı yine evlerine gelince sevinmişler. Böylece ayı bahara kadar akşamları eve gelmiş, sabahları erkenden ormana dönmüş. Çiçeklerin açmaya başladığı, havaların ısındığı bir sabah ayı:
- Artık ayrılıyorum. Yuvama döneceğim. Eğer yolunuz düşerse uğrayın, demiş. Sonra da onlara konukseverlikleri için teşekkür edip ayrılmış. Aradan bir zaman geçmiş. Kızlar bir gün ormana gezintiye çıkmışlar. Gezerken bir ağacın hareket ettiğini görünce şaşırmışlar. Ağaca yaklaşmışlar. Bir de ne görseler iyi! Bir cüce ağaca sıkışmış sakalını kurtarmaya çalışıyormuş. Kızları görünce:
- Ne bakıyorsunuz bana! Orada duracağınıza bana yardım etsenize! Diye çıkışmış kızlara.
- Ne yaptın da böyle oldun sen cüce amca? Diye sormuş Kırmızı Gül.
- Şu meraklıya da bak hele! Ağacın kurumuş dalını çıkarmaya uğraşıyordum. Sakalım buraya sıkıştı. Hadi bana yardım edin! Demiş cüce. Kızlar cüceye yardım etmişler ama bir türlü çıkaramamışlar sakalını ağaçtan. Kırmızı Gül eve koşmuş. Biraz sonra elinde bir makasla dönmüş. Cüce’yi sakalını keserek ağaçtan kurtarmış. Kızlar cüceyi kurtarmış ama o:
-Ne saygısız çocuklarısınız! O güzelim sakalımı kestiniz, diye söylenmiş. Yanında taşıdığı içi altın dolu çuvalını sırtına alıp ora dan uzaklaşmış. Günlerden bir gün kızlar dereye balık tutmaya gitmişler. Dere kıyısında biraz yürümeye başlamışlar. Bir de bakmışlar ki! Yine bir cüce… Cücenin oltasına kocaman bir balık takılmış. Cücenin sakalı da oltanın ipine dolaşmış. Cüce ne balığı çekebiliyor ne de sakalını oltadan kurtarabiliyormuş. Sıkıntı içinde çırpınıp duruyormuş. Kızlar cüceye yardım etmeye çalış mışlar. Cücenin sakalını oltanın ipinden kurtaramamışlar. Önceki cüceye yaptıkları akıllarına gelmiş. Kar Beyazı eve koşmuş he men bir makasla gelip cücenin sakalını keserek onu oltanın ipinden kurtarmış. Cüce bağırmaya başlamış.
- Siz bana iyilik mi ettiniz, kötülük mü? Umarım koşarken ayaklarınızdan patikleriniz düşer! Demiş. Yanında taşıdığı içi inci dolu çuvalını omuzlayıp oradan uzaklaşmış. Bir gün anneleri iğne iplik almak için kızlarını kasabaya göndermiş. Gittikleri yol ıssızmış. Kızlar fundalık bir yerden geçerken birden bir çığlık duymuşlar. ‘Neler oluyor” diye etrafa bakarken çalıların üstünde, havada, kartalın pençesinde çırpınan cüceyi görmüşler. Kızlar da bağırmaya başlayınca kartal; cüceyi kızların üzerine bırakmış. Kızlar cüceyi tutmaya çabalarken o habire bağırıyormuş:
- Ceketimi yırtmayın! Dikkatli olun! Ne beceriksizsiniz, sakar mısınız? Kızlar cüceyi yere düşmeden yakalamışlar Onu burnu kanamadan yere indirmişler Cüce onlara teşekkür etmeyi bırakın asık bir suratla bakıp içi yakut dolu çuvalını omuzlayıp uzaklaşmış. Cücelerin bu tür davranışlarına alışkın olan Kar Beyazı ile Kırmızı Gül gülümseyip yollarına devam etmişler. Kasabadan annelerinin istediklerini alıp geri dönmek için yola koyulmuşlar. Yolda cücenin taşıdığı yakutların parıldadığını görmüşler. Değerli taşların ışıltısına hayran kalmışlar. Durup parıltılara bakmışlar. Bir sesle irkilmişler:
Cüce:
- Ne öyle aval aval bakıyorsunuz orda, diyerek onları terslemiş. Bu sırada bir homurtu ile irkilmişler. Homurtudan dünya sallanmış. Simsiyah bir ayının koşarak geldiğini görmüşler. Ayı cüceyi yakaladığı gibi öteye fırlatmış. Kırmızı Gül ile Kar Beyazı korkudan şaşkınlıklarını atlatınca ormana koşmaya başlamışlar.
Onlar koşarken:
- Kaçmayın kızlar, ben sizin dostunuzum, diyen tanıdık sesle duraklamışlar. Tanımışlar evlerinde bir kış konuk ettikleri ayıyı. Kocaman ayı şekil değiştirmeye başlamış. Kısa sürede yakışıklı bir delikanlıya dönüşmüş.
- Ben cüceler tarafından büyülenmiş bir prensim. Şimdi cüceyi bulunca büyü bozuldu. İnsana dönüştüm, demiş. Prens onlara evlerine götürmüş. Kısa zaman sonra da Prens ile Kar Beyazı, Prensin kardeşi ile de Kırmızı gül evlenmiş. Anneleri buna çok sevinmiş evlerinin bahçesindeki güller, her yıl daha güzel kırmızı ve beyaz güller açmaya başlamış. Kardeşler bir ömür boyu mutlu yaşamışlar.