Kestane şekeri

Kestane şekerleri

Kestane şekeri, kestane ve şekerli şerbet karışımı bir tatlı. Bursa'nın meşhur tatlılarından bir tanesidir. Kestane şekeri Bursa ili sınırları içindeki Uludağ'da yetişen kestanelerden yapılmaktadır. Kestane şekeri haşlanmış kestane soyulduktan sonra tülbentlere bağlanarak kaynayan şerbet içine batırılarak yapılır. Kestane şekerinin çikolata vb tatlarla kaplı türleri de vardır.

Tarihi

Birçok dünya dilinde Fransızcadan geçen Marron glacé adıyla bilinen kestane şekerinin günümüzdeki hâliyle ilk 16. yüzyılda üretildiği sanılmaktadır. İlk olarak nerede üretildiği ise Lyon ve Cuneo şehirleri arasında ihtilaflıdır.[1] Bilinen ilk yazılı tarifi 17. yüzyılın sonlarında XIV. Louis'nin saray mutfağına aittir.[2]

Bu şifalı lezzetin Anadolu’daki en bilinen adresi, hiç şüphesiz Bursa. Tarihi, efsaneleri, ipeği kadar nefis yemekleriyle de ünlü olan şehrin adı, onunla bir anılır. Ve, bu yapılması pek zahmetli tatlının, Bursa şehrin adıyla ünlenmesi, sadece lezzetinden değil; burada yetişen kestanelerin, her yerdekilerden daha iri olmasından.Öyle ki halk diline yerleşmiş güzel bir deyiş var; “Bursa’nın kestanesi, okka çeker beş tanesi”.

Bir zamanlar sadece beşi bir okka (yani 1280 gram) gelen bu kestaneler yerlerini, bugün ağaçların sayısının gitgide azalması nedeniyle, Türkiye’nin başka bölgelerinden getirilen kuzu kestanelerine bırakıyorlar. Kestane şekeri`nin pahalı olmasındaki en büyük sebeplerden biri de bu. Oysaki, bir zamanlar Bursa’nın kestaneleri “vakıf” kestaneleriydi; yani herkes bedava yiyebilirdi.

Bir hikayeye göre, Osmanlı padişahlarından biri, Tophane semtinde, şimdi Kavaklı Camii diye bilinen yere, cami yaptırmış.Adamın biri de, gelmiş caminin önüne, bugün hâlâ yaşayan bir çınar dikmiş. Çınarı gören padişah pek memnun olmuş, “Bunu kim dikti ise çağırın gelsin” demiş.  Adamı getirmişler, Padişah bakmış, değneğine dayanarak ayakta zor duran bir ihtiyar.  Padişah, “Dede” demiş, “Şimdi değneğini havaya at, yere düşene kadar, dile benden ne dilersen.”. “Peki” demiş ihtiyar, değneğini havaya atmış, ve “Bursa kestaneleri vakıf olsun” diye bağırmış. İşte, o zamandan, ağaçları kuruyana kadar, Bursa kestaneleri “vakıf”tı. Peki ya, kestane ağacının, bu canım meyvesinden başka bir özelliği yok mudur? Bursa`nın Uludağ yamaçlarında bulunan kestanelik ormanları, bugün hastalıktan kurumaya yüz tutsa da, geçmişte halkın en önemli zenginliğiydi hiç kuşkusuz. 20-25 metreye kadar boylanan, suya en mukavim ağaçtır kestane ağacı. Karadenizli tekne ustaları, ünlü takalarının omurgasını, suda kolay çürümeyen kestane ağacından yaparlarmış, ve Bursa, Cumalıkızık Koyü’nün evleri kestane ağacından yapıldığı için, yüzlerce yıldır hâlâ ayakta!

Mimarlık alanında en prestijli ödül sayılan, Ağa Han Mimarlık ödülü, bu nedenle geçtiğimiz yıllarda Cumalıkızık Köyü’ne verildi…[3]

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/29/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.