Orkestra şefliği

Hint orkestra şefi Zubin Mehta

Orkestra şefliği (orkestra yönetmenliği olarak da bilinir), toplu çalınmak üzere bestelenmiş yapıtların seslendirilmesinde müzik topluluğunu (örn. orkestra, koro vb) yönetme eylemi. Bir şefin en başta, topluluğun bütün üyelerinin aynı tempoda çalabilmesi için müziğin vuruşlarını belirtmesi gerekir. Bu ritmik vuruşun parça boyunca korunması bir dizi el ve kol hareketiyle sağlanır.

Yaklaşık iki yüzyıl boyunca şefler ölçüyü, vuruşları ve tempoyu vermek için sağ ellerindeki batonu, farklı partilerin parçaya girişini ve nüanslarını göstermek için de sol ellerini kullandılar. Ama çağdaş şefler çoğunlukla baton kullanmamayı yeğlemektedir. Batonun olmayışı, yorumda her iki eli daha karmaşık yönlendirmeler için serbest bırakır.

Geçmişi

Orkestra yönetmenliği uzmanlık gerektiren bir müzik etkinliği durumuna ancak 19. yüzyıl başlarında geldi. Daha 15. yüzyılda Vatikan'daki Sistina Korosu'nun icralarında, kulakla işitilebilecek bir ritmi sürdürmek için kağıttan bir rulo (ya da uzun bir sopa, bir değnek) vuruluyordu. Bu uygulama, yorumu bozan gereksiz bir müdahale haline gelinceye değin sürdü ve sonunda ister istemez bırakıldı. Bach ve Handel'in çağında (17. yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl başları) önemli bir müzikçinin görevi yalnızca kendinden istenen müziği bestelemek değil, aynı zamanda o müziği org ya da klavsenin başındaki besteci-şef taburesinden yönetmekti. Paris Operası'nda yönetmenlik görevi birinci kemanların şefine (Konzertmeister) verilmişti. Elindeki keman yayını şef batonu yerine de kullanan bu yönetmenin başlıca sorumluluğu toplulukla birlikte iyi bir yorumu gerçekleştirmekti; şeflik etmek ancak ikinci sırada gelirdi.

19. yüzyılda, yeni bir tür müzikçi olan besteci-yönetmenler yetişti. Bu tür müzikçilere örnek olarak Carl Maria von Weber, Hector Berlioz, Felix Mendelssohn Bartholdy ve Richard Wagner gösterilebilir. Bunlar, yorum üzerinde tam bir denetim kuran, yapıtlara yaratıcı bir bakış açısı getiren müzikçilerdi. Bazen bu yeni tür müzikçiler, dönemin müzik beğenisinin dışında kalmış yapıt ve bestecileri tanıtmayı da üstleniyorlardı. Örneğin Mendelssohn, o günlerde eski moda ve akademik sayılan Johann Sebastian Bach'ın müziğini yeniden yaygınlaştırmıştı. Besteci, icracı ve dinleyici arasındaki bu çok önemli rolleriyle şefler, müzikçi olarak saygın bir konum kazandılar.

20. yüzyıl başlarının orkestra şefleri, kusursuz bir yoruma ulaşma çabasıyla müzikçiler üzerinde kurdukları kesin denetimle ün kazandılar. Bu dönemde bir konseri çekici kılan şeyin, şefin kişiliği olduğuna inanılıyordu. Ama yüzyılın ortalarına doğru, bestecinin üslubuna uygun biçimde çaldırma ve orkestrada bütünlük sağlama, şeflerde daha çok aranan nitelikler oldu.

Ayrıca

This article is issued from Vikipedi - version of the 5/9/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.