Ortanın Solu
Bu maddenin veya sayfanın tarafsızlığı konusunda kuşkular bulunmaktadır. Ayrıntılar için lütfen ilgili tartışma sayfasına bakınız. Şablonu çıkarmadan önce lütfen şablonun yardım sayfasını inceleyiniz. (Eylül 2008) |
Ortanın solu, CHP'nin sosyal yenileşme döneminin bilincine varışını ve Marksizmin sol yelpazenin en aşırı ekstremlerini bir akım haline getirip gençleri peşinden sürükleme sürecine girmesi ile bunu bir tehlike olarak gören İnönü'nün solu başıboş bırakarak ülkeyi tehlikeli maceraların ağına ve kucağına terk etmektense başında kendisinin bulunduğu CHP'nin disiplini altında ve ılımlılık sınırında tutma girişimini ifade eden görüş.
1965 genel seçimlerinin hemen öncesinde 29 Temmuz 1965'te Genel Başkan İsmet İnönü, gazeteci Abdi İpekçi'ye verdiği mülakat sırasında CHP'nin çizgisinin 'ortanın solu' olduğunu ilk kez dillendirmiştir:
"CHP, bünyesi itibarıyla devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır."
İsmet İnönü bu konuda, "Aslında laikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız." demiştir (Kim Dergisi, 13 Ağustos 1965).
1960'ların özgürlükçü dünyasında, 1961 Anayasası'nın sağladığı 'özgürlük' ortamının da etkisiyle yoksul kesimlerin ekonomik ve sosyal hak talepleri; TİP'in somut önerilerinin yaygın bir şekilde taban bulması; Amerika'ya duyulan güvenin sarsılması, CHP'yi saf belirlemeye zorluyordu.
Ortanın solu siyasetiyle CHP'yi bürokratik köklerinden, bürokrasi etkisinden koparmayı amaçlamıştı. Ortanın solu, CHP'nin bürokratik etkiden kurtulup halka açılımıydı.
İçinde yaşanılan dönem iki büyük damardan beslenmekteydi. Bunların ilki 1960'ların özgürlükçü dünyası diğeri de 1970'lerin sol-Marksist, literatürde çoğunlukla anıldığı şekliyle söyleyecek olursak, 'işçi sınıfı radikalizmi'ydi. Kıta Avrupası'nda olanlarla Türkiye'nin çok kısa bir zaman farkıyla üst üste çakıştığını ve aynı zamanda Türk politik yaşamının gene Batıdan ne kertede etkilendiğini gösteren önemli bir kanıt ortanın solu kavramının göreli radikalleşmesidir. Bu, o dönemde yükselen ve hatta durdurulamayan toplumsal taleplerin itkisiyle CHP'yi bir bölünmeye götürecekti. Bu defa Bülent Ecevit, dönüşüme direnen İsmet İnönü'yü aşacak ve CHP genel başkanı olacaktı. Ondan sonra da 'Türkiye'de halkın 'yüzde 40'ı merkez solda, yüzde 60'ı merkez sağdadır' klişesini yaratacak şekilde 1977 seçimlerini kazanacaktı.
Türkiye'de sosyal demokrasi
Bu maddenin veya sayfanın tarafsızlığı konusunda kuşkular bulunmaktadır. Ayrıntılar için lütfen ilgili tartışma sayfasına bakınız. Şablonu çıkarmadan önce lütfen şablonun yardım sayfasını inceleyiniz. (Şubat 2009) |
Türkiye'de sosyal demokrasi, 1970'li yıllarda Bülent Ecevit'in CHP başına geçmesi ile hayat bulmuştur. Bülent Ecevit, uygulamada Amerikan ambargoları ve ülkedeki nakit sıkıntıları yüzünden başarılı olamamıştır. Buna rağmen sendikalaşma ve hakların korunması konusunda verdiği destek ile sosyal demokrasinin ülkede tutulmasını sağlamıştır.
1980'deki darbeden sonra sosyal demokrasi duraklama noktasına gelmiştir.Ancak kısa sürede toparlanma gösterilmiştir.Bu kez sahneye SODEP çıkmış ve HP ile birleşerek Sosyaldemokrat Halkçı Parti'yi kurmuştur. İsmet İnönü'nün oğlu olan Erdal İnönü liderliğindeki parti yine başarılı olmuş ve hükümete kadar yükselmişti. Diğer taraftan siyasi yasağı süren Bülent Ecevit liderliğinde 1985'te kurulan DSP de sosyal demokratik partiler arasına katıldı. 1992'de ise CHP yeniden açıldı ve Deniz Baykal başkanlığındaki parti, Erdal İnönü'nün istifa etmesiyle zayıflayan SHP'yi de bünyesine katarak siyasi yaşamına devam etti.
1994'te SHP, CHP ve DSP'nin ayrı ayrı seçimlere girmesi, partilerin zayıf kalmasına yol açtı. 1995'te CHP ve DSP iki ayrı parti olarak yola devam etti. Bülent Ecevit ve Deniz Baykal arasındaki kavgalar, partilerin birleşmesini engelliyordu. Bu olay sürekli olarak solcu çevreleri alternatif arayışlarına ve büyük tepkiler göstermeye itti. Ancak 2 partinin birleşmesi olası gözükmedi.
1999 yılındaki seçimlerde sosyal demokrasi yeniden iktidara geldi. DSP %22 oy alarak hükümetin lider partisi oldu. Bu dönemde yine başarısızlıklar ve ulaşılamayan hedefler meydana geldi ve 1999 depremi ile 2001 krizi DSP'nin zora girmesine neden olan iki hareket oldu. 2002'deki seçimlerde yine 3 sosyal demokrat parti vardı. Bu kez İsmail Cem'in YTP'si de seçimlere katıldı.Ancak DSP ve YTP %1'er oy alabilirken, CHP %19 oy alarak ana muhalefete geçti. Bu sonuç, Türk solunun birleşmesindeki ilk adım oldu.
2007 yılındaki seçimlerde ise DSP seçimlere girmeyip CHP listelerinden seçimlere dahil olmayı kabul etti. Bunda çoğunluğunu sosyal demokratların oluşturduğu cumhuriyet mitinglerinin büyük payı vardı. SHP de seçimlere bu partilerin hakları doğrultusunda girmeyince, sosyal demokratlar 30 yıl sonra seçime tek parti ile girdi. CHP bu seçimlere büyük umutlarla girmesine rağmen, oy sayısını çok fazla arttıramamış ve yine ana muhalefet olmuştur. 2010 yılında Sosyal demokrasi'nin Türkiye'deki kalesi olan CHP'nin genel başkanlığına, 2009 İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde halka yakınlaşan Kemal Kılıçdaroğlu seçildi. CHP, hakim politika yönünü yine sosyal demokrasiye çevirdi. Kılıçdaroğlu göreve geldikten sonra 2011 genel seçimlerinde partinin oy oranı %5 yükseldi. Fakat yine ana muhalefet olarak kaldı. 2015 yılında CHP yıllardır sürdürdüğü sosyal demokrasi görüşünü korumaya devam ederek seçime katıldı. 7 Haziran 2015 seçiminde oy oranı %1 düştü ama ana muhalefet olmaya devam etti.
Genel seçimler | Partiler ve oy oranı |
---|---|
1973 | CHP %33,29 |
1977 | CHP %41,38 |
1983 | HP %30,46 |
1987 | SHP %24,74 DSP %8,52 |
1991 | SHP %20,75 DSP %10,74 |
1995 | DSP %14,64 CHP %10,71 |
1999 | DSP %22,19 CHP %8,71 |
2002 | CHP %19,39 DSP %1,22 YTP %1,15 |
2007 | CHP %20,88 |
2011 | CHP %25,98 |
06-2015 | CHP %24,95 |
11-2015 | CHP %25,32 |