Suvermez, Derinkuyu
Suvermez | |
— Belde — | |
Türkiye'de yeri | |
Ülke | Türkiye |
---|---|
İl | Nevşehir |
İlçe | Derinkuyu |
Coğrafi bölge | İç Anadolu Bölgesi |
Yönetim | |
- Belediye başkanı | Yaşar Özdemir |
Rakım | 1.300 m (4.265 ft) |
Nüfus (2007/2008) | |
- Toplam | 1.988 |
Zaman dilimi | UDAZD (+3) |
İl alan kodu | |
İl plaka kodu | |
Posta kodu | 50 |
Suvermez Kasabası Nevşehir ilinin Derinkuyu ilçesine bağlı bir beldedir
TARİH
Suvermez Kasabası, Derinkuyu’ya 7 km, Nevşehir’e 37 km’dir.
Sınırlarında Derinkuyu, Yazıhöyük, Kuyulutatlar, Çakıllı ve Doğala yerleşim yerleri bulunmaktadır. Suvermez’in tarihi çok eski çağlara dayanmaktadır.
MÖ 2500 yıllarında kasabanın bulunduğu topraklara Hattiler Uygarlığı hakim olmuş fakat bu dönemde köyümüz topraklarında bir yerleşim kurulmamıştır. Hattiler uygarlığı varlığını MÖ 1700 yıllarına kadar devam ettirmişlerdir. Hattilerden sonra bölgeye Hititler (Etiler) hakim olmuş ve buraya yerleşimler de bu dönemde oluşmaya başlamıştır. Kasabada bulunan Ketir’deki kale bu dönemden kalmadır.
Bölge eski çağlardan itibaren önemli ticaret yolları üzerinde bulunmaktaydı. İlk olarak Lidyalılar’ın kullandığı Kral yolu İç Anadolu’dan geçerek Pers (İran) ülkesine giderdi. Bir kolu ise Akdeniz Sahillerine ve Suriye’ye ulaşırdı. Bu ikinci kol Suvermez’den geçerdi.
Ayrıca daha sonraki dönemlerde Orta Asya’dan başlayıp Avrupa’ya uzanan tarihi ipek yolunun bir kolu Karadeniz’in kuzeyinden geçerken, diğer bir kolu Kafkaslar’dan geçerek Anadolu’ya girmiş; yine iki kola ayrılarak bir kolu Batı’ya giderken, bir kolu Akdeniz’e yönelmiştir. Akdeniz’e giden bu yol bölgeden geçmiş ve kasabanın eski çağlarda önem kazanmasını sağlamıştır.
MÖ 1200 yılında Frigler, Hitit Krallığını yıkmış, özellikle İç Anadolu bölgesinde büyük bir tahribata yol açmışlardır. Friglerin bu büyük yıkımından sonra bölgede Hititlerin devamı niteliğinde küçük devletler kurulmuştur. Suvermez’in de içinde bulunduğu bölgeye Tabal Krallığı hakim olmuştur. Bu krallık varlığını MÖ 700 yılına kadar devam ettirmiş olsa da tarihte çok etkin rol oynamamıştır. Dolayısıyla ister istemez bölgede de bir gerileme söz konusu olmuştur.
Bölgeye MÖ 585 yılından MÖ 547 yılına kadar İran asıllı Medler, onların yıkılmasıyla da bu bölgeye Persler hakim olmuştur. Persler bölgeyi o günün valisi sayılan Satraplar vasıtasıyla yönetmişlerdir. Makedon Kralı İskender MÖ 334 ve MÖ 332 yıllarında Persleri yenerek bölgeden uzaklaştırmış ve bu bölgede MS 17 yılına kadar devam edecek olan Kapadokya Krallığı kurulmuştur. MS 17 yılından sonra bölgeye Romalılar hakim olmuştur. Hz İsa’nın Roma’nın Yahudiye valisi Pontius Pilatus’un emri ile çarmıha gerilmesi sonucunda O’na inananlar önce Hatay’a sonra bölgeye gelmişlerdir. Kasabada bulunan ve Petrus Kayası olarak adlandırılan yerin ismi Hz İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus’un isminden geldiği ihtimal dahilindedir, ama net bir bilgi bulunmamaktadır. Bölgede Hristiyanlığın giderek artması putperest olan Romalıları rahatsız etmiş ve Hristiyanlar yok edilmeye başlanmıştır. Hristiyanlar Romalılar’ın bu baskısından kurtulmak için yerin altına şehirler yapmaya başlamışlardır. İlk katları Hititler zamanından kalan bu yer altı şehirleri bu baskı sonucunda daha da genişletilmiş ve sığınak olarak kullanılmıştır. Kasabada bulunan ve tıraz diye adlandırılan bu yer altı şehirleri Romalılar’ın Hristiyanlara yapmış olduğu bu baskı döneminden kalmıştır. Hristiyanlığın MS 313 yılında serbest bırakılması ve MS 330 yılında Roma’nın resmi dini olmasıyla bölgedeki insanlar rahat bir nefes almışlardır. Yavaş yavaş kiliseler kurulmaya başlanmış, fakat kasabanın arazi yapısının elverişli olmaması nedeniyle kiliseler kasabadan ziyade volkanik arazi olan kayaların oyulabileceği Göreme dolaylarına yapılmıştır. Kasabada bir katı yerin üstünde, bir katı yerin altında olmak üzere, küçük manastırlar inşa edilse de günümüze kadar varlığını koruyamamıştır. Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasıyla bölge Bizans’ın (Doğu Roma) eline geçmiştir.
Asırlarca Bizans hakimiyetinde kalan kasabaya Türk’ün ilk ayak basması 830 yılında olmuştur. Yani 1071 Malazgirt Muharebesi’nden çok önce olmuştur. Emevilerin 750 yılında yıkılmasından sonra Abbasi Devleti kurulmuştur. Abbasiler, Emeviler gibi ırkçı politikalar izlememiş tüm etnik guruplara eşit muamelede bulunmuşlardır. Bu durumun sonucunda Türkler hızla İslam’ı benimsemeye ve Abbasi Devletinde hizmet almaya başlamışlardır. Bu Türkler’in çoğu askeri alanda hizmet etmişler ve ordu komutanı olarak görev yapmışlardır. Bu Türk Komutanlardan Aşnaş et Türki 830 yılında Araplarca Sundus veya Sündüs olarak adlandırılan kasaba fethedilmiş ve ilk kez Türkler kasabaya yerleşmişlerdir.
Eskiden altın veya gümüş tellerle nakışlı olarak dokunan bir çeşit ipekli kumaşa Sündüs veya Sundus adı verilir. İpek böceğinin ana besin kaynağı dut yapraklarıdır. Kasabanın Dutluk mevkiinde ipek böcekçiliği yapılır burada üretilen ipekler altın ve gümüşten yapılan tellerle dokunarak Sündüs kumaşı elde edilirmiş.
Abbasi Devleti’nin zayıflamasıyla Avasım diye adlandırılan sınır şehirleri tekrar Bizans’ın eline geçmeye başlamıştır. Kasabaya Türkler geldiğinde zaten burada Hristiyan unsur çoğunluktaydı. Abbasiler’in bölgeden çekilmesiyle Türkler yavaş yavaş yerli Hristiyan unsurla karışmış ve Hristıyanlaşmışlardır. Karamanlı Türkü diye adlandırılanlar işte bu sonradan Hristiyan olan Türkler’e verilen isimdir.
Uzun zaman boyunca bölgede Bizans hakimiyeti devam etmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler hızla Anadolu içlerine yayılmaya başlamış kısa süre içinde Büyük Selçuklular’a bağlı devletler ortaya çıkmıştır. 1075 yılında kurulan Türkiye Selçukluları ( Anadolu Selçukluları) kısa süre içerisinde bölgeye hakim olmuştur. Fakat Türklerde olan hoşgörü ve inançlara saygıdan dolayı, köydeki Rum ve Hristiyanlar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Selçukluların Anadolu’yu fethinden sonra Orta Asya’dan yoğun olarak Türk göçü başlamıştır. Oğuz Soyu’nun Üçok koluna mensup olan Salur ve Kınık boylarının bir kolu bu dönemde kasabaya gelerek yerleşmişlerdir. Özellikle Kınık Boyu 1075 yıllarında Türkiye Selçuklularının kurucusu Süleyman Şah himayesinde Suriye üzerinden kasabaya gelmişlerdir. Günümüzde bile bu boyların isimleri kasabada belli bir mevki içi hala kullanılmaktadır. Kasabaya gelen Salur ve Kınık boyları göçebe olduğu için belli bir zaman sonra batıya doğru göçlerine devam etmişlerdir.
1243 Kösedağ savaşında Selçuklular Moğollara yenilince otoriteleri sarsılmış ve Anadolu’da beylikler dönemi başlamıştır. Kasabanın da bulunduğu bölgeye Karamanoğulları Beyliği hakim olmuştur. 1391 senesinde Karamanoğulları Osmanlı hakimiyetini tanısa da, 1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlılar Timur’a yenilince bu topraklarda Karamanoğulları hakimiyeti pekişmiştir. 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında kesin olarak bölge Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yükselmesi tüm topraklarda olduğu gibi köyde de etkisini göstermiştir. Bu dönemde en önemli ekonomik faaliyet tarım ve ticaretti, ayrıca küçükbaş hayvancılık da yapılmaktaydı. Osmanlı döneminde köydeki en önemli faaliyet ise günümüzün fabrikaları niteliğindeki bezirhanelerdir. Bu bezirhanelerde ızgın otundan yağ üretilirdi. Tapu tahrir defterlerine göre köyde 7 (YEDİ) tane bezirhane bulunmaktaydı. Bu bezirhanelerde üretilen yağın ihtiyaç fazlası ihraç edilirdi. Develerle Mersin limanına getirilen bu yağ ve farklı yerlerden gelen ürünlerle birleştirilerek yurt dışına gönderilmiştir. Bu bezirhanelerin tamamı hristiyanlara aitti. Bu bezirhane sahiplerinin ayrıca Ürgüp’e bağlı Mustafa Paşa’da da evleri bulunmaktaydı. Köyde yaşayan Türkler ise genellikle fakirdi. Rumların yanında işçi olarak çalışırlar, onlara çobanlık yaparlardı. Kasabada bulunan Türkler iki koldan kasabaya gelmiştir. Birinci kol Erzurum üzerinden İç Anadolu’ya gelmiş, diğeri ise Suriye Halep üzerinden ve sonra Adana ve Mersin üzerinden kasabaya gelmiştir. Derinkuyu ve Ağcaşar’a yerleşen bu Türkler Çepni boyundandır.
4 numaralı kilise kayıt defterine göre Suvermez’in 1319 (Rumi takvim) yani miladi 1903 yılındaki Rum hane sayısı 333, kişi sayısı ise 709’dur. Bu sayıya 1856 yılında yani Islahat fermanından sonra az sayıda Rum aile İstanbul’a göç etmiştir. Tahmini olarak 19.yy başlarında kasabada 1000 kadar Hristiyan yaşamaktadır. Yine bu yıllarda kasabadaki Türk sayısı 150’yi geçmemektedir. Çünkü kasabada ilk zamanlarda gelen Türkler’in çoğu belli bir zaman sonra göç yolculuklarına devam ederek, kasabadan ayrılmıştır. Kalanlar ise imkanı kısıtlı olanlardır. Bunlar da hayatlarını Hristiyanların yanında işçi olarak devam ettirmişlerdir. Fakat 1900'den sonra kasabaya gelen Türk sayısında artış vardır.
Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması gereğince, kasabadaki Hristiyanlar 1924 yılında Yunanistan’a gitmek zorunda kalmıştır.
Kasabaya getirilen Türk göçmenler yani muhacirler kasabada uzun süre kalmayıp Balıkesir, Kütahya dolaylarına göç etmişlerdir.
İsminin Kökeni:
Mahkeme kayıt defterleri olan Şer’iye Sicillerine göre, köyün adı su kuyularından gelmektedir. Bu su kuyularından su çekmek külfetli iş saatlerce kuyu başında sıra bekleyen insanlar öncelik kapmak için birbirleriyle münakaşa ve kavga ederlermiş. Köy kethüdası (eskiden köylerin yönetiminden sorumlu kişi) ve Yiğitbaşı (köylerin güvenliğinden sorumlu kişi) bunları Kadı’nın önüne çıkarırlarmış. Hergün aynı durum olduğundan Kadı köylüleri tanır hale gelmiş; kapıdan girer girmez "geldi yine su vermezliler" demeye başlamış ve Şer’iye defterlerine de dava hakkında su vermezlilerin davası diye yazılmaya başlanmış. Böylelikle köyün adı Suvermez olarak ortaya çıkmıştır.
Köyün Rumca adı Filidon'dur. Bizans dönemindeki adı olan Phloïta ya da Phlogita'dan gelmektedir.
Ekonomi
Suvermez kasabasının en büyük gelir kaynağı tarım ve son yıllarda hayvancılıktır. Tarım ürünü olarak en ön sırada Fasulye gelmektedir.