Takva
Takva (Arapça: التقوى at-taqwá) kulun, azametinden korkarak ve rahmetini ümit ederek Rabb'ine karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmesi, emirlerini tutup yasakladıklarından kaçınması anlamına gelen bir terimdir. Kuran'ı Kerim'de Allah katında insanların en üstünün en çok takva sahibi olanlar olduğu belirtilmiştir.[1] Takva, insanın, özde ve sözde, davranışlarda, sözlerde ve fiillerde her zaman kendini Allah'ın huzurunda bilerek buna göre hareket etmesi, harama düşmek korkusuyla bazı helalleri de terketmesi ve tüm varlığıyla O'na yönelmesiyle zirve bulur. [2]
Bu bağlamda Takva kelimesi, aynı zamanda Allah'a ve O'nun yarattıklarına karşı saygı, sevgi ve şükür duyarak varlık bilincinde olmak anlamını ifade eder. Arapça "Vikaye" kökünden türemiştir. 'İttika' kelimesi kendini korumak, kendi duygu, davranış ve düşüncelerinin farkında ve bilincinde olmak demektir. Bu kelime morfolojik olarak aynı zamanda bir şeyi muhafaza etmek, bir şeyi ıslah edip düzene koymak gibi anlamlara gelir. Muttakîn sıfatı Kur'an'da, her an Allah ile birlikte olduğunun bilincinde olup kendilik bilincinde olanlara verilen bir sıfattır.
Takva kelimesi Kur'an'da farklı kelime kalıplarıyla pek çok yerde geçmektedir:
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ...[3]
O'na gönülden yönelmiş kişiler olarak ve O'nun bilincinde olarak buluşmaya gelin (namaz kılın) ve Allah'a ait olan isim ve sıfatları başkasına veya başka bir şeye vermeyin (müşriklerden olmayın).[4]
Takva ile ilgili yorumlar
Takvada ilk akla gelen, haramları terktir. Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hâllere denir. Bunların terk edilmeleri de takvadandır. Daha sonra şüpheliler karşımıza çıkar. Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır. Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvaya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir. Sonra mübah ve helâl olanlar gelir. Bunlardan yeteri kadar istifade edip israftan sakınmak da takvadandır.
Allah Resûlü (asm.) “Helâl belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır.” diye başlayan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:“Nasıl bir çoban, koruluğun kenarında koyun otlattığında, koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın da harama düşme ihtimali öylece vardır.”
Şüpheli, haramın en yakın komşusudur. O araziye girenin bir süre sonra haram sahasına düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Şüpheliden sakınanlarla haram arasına bir tampon bölge girmiş oluyor.
Kur’an-ı Kerim'den bir takva dersi:
"...Yakıtı insanlar ve taşlar olan ve hakikati inkar edenler için hazırlanan o dehşetli ateşten kendinizi koruyun."[5] Bazı alimler, bu âyette sözü edilen taşların, putlar olduğunu söylerler. Bu âyet-i kerimede yakıtı taşlar olan bir cehennemin dehşeti yanında, mümini ürperten bir başka tehdit daha vardır. O da putlarla beraber yanma, aynı mekânda birlikte bulunma, onların tâbi olduğu muameleye maruz kalma zilletidir.
Takva ve salih amel, ruh ve kalbin terakkisinde iki esastırlar. Salih amel ile manevi kârlar elde edilir. Takva ile de bu kâr korunur ve zararlardan uzak kalınır. Zarar yollarını kapamayan bir insan, kazandığından çok daha fazlasını kaybedebilir ve bu yolun sonu iflasa çıkar.
İflasla ilgili şu hadis-i şerif çok ürkütücü ve korkutucudur:
"Ümmetimden müflis o kişidir ki; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât gibi ameller ile gelir. Buna karşılık ona buna sövmüş, iftira etmiş, kiminin malını yemiş, kiminin kanını dökmüş ve kimini de dövmüştür. Ahirette bu iyilikleri hak sahiplerine dağıtılır. İyilikleri yetmeyip bittiği zaman da hak sahiplerinin günahlarından bir kısmı alınıp kendisine yüklenir ve cehenneme atılır."
Takvanın üç mertebesi vardır:
- Şirkten takva: İman ederek şirkten korunmak. Kişi böylece ebedî cehennemde kalmaktan korunmuş olur.
- Masiyetten takva: Büyük günahları işlemekten, küçüklerde de ısrardan sakınmak. Takvanın en yaygın mânâsı budur.
- Masivadan takva: Kalbini, Hak’tan alıkoyan her şeyden uzak tutmak