Bizans donanması

Bizans Donanması

14. yüzyılda Bizans savaş gemileri tarafından taşınan İmparatorluk sancağı (basilikon phlamoulon), Pseudo-Kodinos tarafından tarif edilen ve Castilian atlasta çizildiği şekliyle Conosçimiento de todos los reynos (ca. 1350)[1][2]
Etkin 330–1453
Görevi Akdeniz, Tuna, Karadeniz
Büyüklük 899 yılında yaklaşık 42,000 asker.[3]
9.-10. yüzyılda yaklaşık 300 savaş gemisi.[4]
Parçası Bizans İmparatorluğu
Garnizon/Merkez Konstantinopolis
Savaşları I. Justinianos'un savaşları, Arap-Bizans savaşları, Bizans-Bulgar Savaşları, Rus-Bizans Savaşları, Bizans-Norman savaşları, Haçlı Seferleri ve Bizans-Osmanlı savaşları
Komutanları
Mevcut
komutan
Bizans İmparatoru (Başkomutan)
droungarios tou plōïmou ve thema stratēgoi (8.–11. yüzyıllar),
megas doux ("Büyük dük") (yaklaşık 1092 sonrası)

Bizans donanması ya da Doğu Roma donanması, Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu donanma kuvveti. Öncülü Roma İmparatorluk Donanması'nın doğrudan devamıdır fakat devletin savunulmasında ve ayakta kalmasında öncülünden çok daha fazla hayati rol oynamıştır. Birleşik Roma İmparatorluğu'nda deniz filoları daha az tehditle karşılaşmışlar, lejyonların prestij sağlayan daha ikincil bir güç olmalarına rağmen Doğu'da bazı tarihçilerin "denizci imparatorluk" olarak adlandıracakları kadar imparatorluğun varlığının çok hayati parçası olmuşlardır.[5][6]

Akdeniz'de Roma egemenliğine ilk tehdit Vandallar tarafından 5. yüzyılda olmuştur fakat bu tehdit 6. yüzyılda I. Justinianos'un savaşları ile sona erdirilmiştir. Aynı dönemde sürekli bir filonun kurulması ve dromon kadırgalarının devreye girmesi ile Bizans donanması geç Roma köklerinde ayrılmaya ve kendi karakteristiğini oluşturmaya başlamıştır. 7. yüzyılda İslam'ın yayılışının başladığında da bu süreç devam etmiştir. Levant ve sonra Afrika'nın kaybedilmesinin akabinde Akdeniz Roma gölü olmaktan çıkıp Araplar ile Bizanslılar arasında bir savaş alanına dönüşmüştür. Bu mücadelede, yalnızca Akdeniz havzasında sahip olunan uzak bölgelerin savunmasında değil imparatorluk başkenti Konstantinopolis'in kendisine yapılan saldırıların deniz ayaklarının bertaraf edilmesinde, Bizans filoları kritik rol oynamışlardır. Bu dönemde keşfedilen, Bizans Donanmasının en iyi bilinen ve en korkulan gizli silahı Rum ateşinin de kullanılmasıyla Konstantinopolis, birçok kuşatmadan kurtarılmış ve donanmanın dahil olduğu çok sayıda çarpışma kazanılmıştır.

Başlangıçta Bizans kıyılarının savunulması ve Konstantinopolis'e yapılan saldırıların bertaraf edilmesi Karabisianoi'nin büyük filosu ile yapılmıştır. Fakat ilerleyen dönemde merkezi imparatorluk filosu Konstantinopolis'i korumak ve deniz seferlerinin nüvesini oluşturmak için bu şehirde tutulurken, diğer görevler birçok thema filosuna dağıtılmıştır. 8. yüzyılın sonlarında, Bizans donanması, iyi organize olmuş ve gücünü muhafaza eden, Akdeniz'de baskın bir deniz gücüydü. Müslüman donanmaları ile düşmanlıkta üstünlük sürekli tarafların arasında el değiştirtirdi. Bu, doğu Akdeniz'de Bizanslıların kesin hakimiyet sağladıkları 10. yüzyıla kadar sürdü.

11.boyunca, İmparatorluğun kendisi gibi düşüşe geçmeye başladı. Batı'dan yeni deniz tehditleri ile karşılaştı, Bizanslılar, artan bir şekilde Venedik ve Ceneviz gibi İtalyan şehir devletlerine donanmalarına güvenmeye zorlandı ve bunun Bizans ekonomisine ve egemenliğine felaket etkileri olmuştur. Komnenos Hanedanı dönemini, 1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi ile imparatorluğun çözüldüğü bir felaketle biten bir başka gerileme dönemi izlemiştir. 1261 yılında imparatorluk yeniden kurulduktan sonra, Paleologos Hanedanı döneminde birçok imparator donanmayı diriltmeyi denemiş ancak çabalarının geçici etkileri olmuştur.

14. yüzyılın ortalarında, tek seferde yüzlerce savaş gemisi çıkarabilen Bizans filosu en iyi durumda birkaç düzine ile sınırlı hale geldi ve Ege Denizi kontrolü kesin olarak İtalyan ve Osmanlı donanmalarına geçti. Fakat küçülen donanma 1453 yılında Osmanlılar tarafından Bizans İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar varlığını sürdürdü.

Faaliyet tarihi

Erken dönem

İç savaşlar ve barbar istilaları: Dördüncü ve beşinci yüzyıllar

Geç 5. yüzyılda, Batı Akdeniz barbar kralların eline geçti. I. Justinianos'un fetihleri Roma kontrolünü tüm deniz üzerinde tekrar sağladı. Bu 7. yüzyılın ikinci yarısında Müslüman fatihlerin ortaya çıkmasına kadar devam etti.

Bizans donanması, Doğu Roma ve Bizans İmparatorluğu'nun kendisi gibi Roma İmparatorluğu ve kurumlarının devamıdır. 31 MÖ tarihli Aktium Muharebesinden sonra, Akdeniz'de hiçbir dış tehdit kalmayınca, Roma donanması çoğunlukla eskort ve politik görevler icra etti. Pön Savaşlarında olduğu gibi ağır deniz muharebeleri tekrar olmadı ve Roma filoları yeni görevlerine uygun göreceli daha küçük gemilerden oluştu. Erken 4. yüzyılda, sabit Roma donanması küçülmeye başladı, bu yüzden rakip imparatorlar I. Konstantin ile Licinius'un filoları 324 yılında Hellespont Muharebesinde karşı karşıya geldiklerinde,[7] büyük oranda Doğu Akdeniz liman şehirlerinde yeni inşa ettikleri ya da el koydukları gemilerden filolarını oluşturmuşlardı.[8] 4. yüzyıl ve erken 5. yüzyılın iç savaşları çoğunlukla orduları nakil için kullanılan filoların varlığıyla deniz kuvvetlerinin faaliyetlerinin tekrar canlanmasına neden oldu.[9] Önemli bir deniz kuvveti Batı Akdeniz'de 5. yüzyılın ilk çeyreğinde, özellikle Kuzey Afrika'da, elde tutuldu, fakat Vandallar 15 yıllık bir dönemde Afrika'yı istila edince Roma'nın Akdeniz egemenliği sallantıya girdi.[10]

Kartaca'da yeni kurulan Vandal Krallığı'nın muktedir kralı Genseric, İtalya ve Yunanistan kıyılarına akınlar düzenlemeye başladı, hatta 455 yılında Roma talan edildi.[11] Romalıların tekrar eden kendilerini savunma teşebbüslerine rağmen Vandal akınları kesintiye uğramadan sonraki iki 10 yıl devam etti.[11] Batı Roma İmparatorluğu yetersizdi, donanması yok olacak küçülmüştü,[12] doğu Roma imparatorları ise hala doğu Akdeniz'in kaynak ve tecrübesini kullanabiliyordu. 448 yılında ilk Roma seferi Sicilya'dan öteye devam etmedi ve 460 yılında Vandallar İspanya Cartagena'da bir Batı Roma istila filosuna saldırıp, yok ettiler.[11] Nihayetinde Basiliscus 1,113 gemi ve 100,000 kişiden oluşan büyük bir Doğu Roma seferi 468 yılında başlatıldı ama bu sefer feci bir şekilde sonlandı. Yaklaşık 600 gemi kundak gemilerinin saldırılarıyla kaybedildi ve 130,000 altın ve 700,000 gümüş Roma parasına mal olan bu sefer nerdeyse İmparatorluğun iflas etmesine neden oldu.[13] Bu yenilgi, Romalıları Genseric'in şartlarını kabul etmeye ve bir barış anlaşması imzalamaya zorladı. Ancak 477 yılında Genseric'in ölümünden sonra Vandal tehdidi azaldı.[14]

Altıncı yüzyıl - Justinianos Akdeniz'de Roma hakimiyetini tekrar sağlıyor

6. yüzyıl Roma deniz gücünün yeniden doğmasıyla tanınır. 508 yılında Ostrogotlar Krallığı kralı Teodorik ile anlaşmazlı alevlendi, İmparator I. Anastasios'un (491–518 arası hükümdar) 100 gemilik bir filoyu İtalya sahillerine akınlar düzenlemek üzere yolladığı kaydedilmiştir.[15] 513 yılında General Vitalian, Anastasios'a karşı ayaklandı. Asiler 200 gemilik bir filo kurdular, başlangıçta bazı başarılar kazanmalarına rağmen Amiral Marinus alev alan sülfür bazlı bir madde ile onları mağlup etti.[16]

533 yılında, Sardinya'da yaşanan isyanı bastırmak için gönderilmiş Vandal filosunun yokluğunu fırsat bilerek, Belisarius'un komutasında 15,000 kişilik bir ordu 92 dromon ve 500 nakliye gemisi ile Afrika'ya taşındı,[17] I. Justinianos'un (527–565 arası hükümdar) yeniden fetih savaşlarının ilki olan Vandal Savaşı böylece başlamış oldu. Bunlar geniş şekilde amfibik operasyonlardı, filo Akdeniz suyollarının kontrolünün mümkün kılarken ve çok dağınık Bizans sefer kuvvetlerinin ve garnizonlarının tedarik ve takviyesinde yaşamsal rol oynadı.[16] Bu gerçek, Bizans düşmanlarının ortadan kalkmasına neden olmadı. Henüz 520lerde Teodorik, Bizanslılar ve Vandallara karşı büyük bir filo inşa etmeyi planladı fakat 526 yılında ölümü bu planın gerçekleşmesini engelledi.[18] 535 yılında Belisarius'ın ordusunu önce Sicilya sonra İtalya'ya taşıyan filo ile diğer yandan Dalmaçya'yı işgal eden bir başka orduyla çift başlı Bizans saldırısı Gotlar Savaşı başlattı. Denizde Bizans kontrolünün büyük stratejik önemi, 540 yılında daha küçük bir Bizans ordusunun yarımadayı başarıyla işgal etmesini sağladı.[19]

Ancak 541 yılında, yeni Ostrogot Kralı Totila, 400 savaş gemilik bir filoyla İmparatorluğun İtalya etrafındaki denizlere girişini engelledi. 542 yılında Napoli yakınlarında iki Bizans filosu yok edildi,[20] 546 yılında Belisarius kendisinin komuta ettiği 200 gemiyle başarısız Roma'ya yardım teşebbüsü için Tiberin ağzını tutan Got filosuna saldırdı.[21] 550 yılında Totila, Sicilya'yı istila etti, ertesi yıl 300 gemilik filosuyla Sardinya ve Korsika'yı ele geçirirken Korfu ve Epirus sahiline akınlar düzenledi.[22] Fakat 551 yılında Sena Gallica deniz Muharebesi İmparatorluğun nihai egemenliğinin başlangıcı olarak kabul edilir.[16] Justinianos tarafından İtalya ve Güney İspanya'nın fethiyle, Akdeniz bir kez daha "Roma gölü" oldu.[16]

Sonuçta İtalya'nın çoğunun Lombardlara kaybedilmesine rağmen, yarımada çevresinde bulunan denizlerde kontrolü devam ettirdi. Lombardların denizlerde çok az teşebbüsü olması nedeniyle, Bizanslılar yüzyıllar boyunca İtalyan topraklarında birçok sahil şeridini ellerinde tutabilmişlerdir.[23] Takip eden 80 yıl boyunca tek büyük deniz eylemi, 626 yılında Sasani Persleri, Avarlar ve Slavlar tarafından yapılan Konstantinopolis Kuşatmasıdır. Kuşatma boyunca, Slav monoxyla filosunun, Bizans filosu tarafından yolu kesilip, yok edilmiş, böylece Pers ordusunun Boğaziçi'ni geçmesi engellenmiş ve Avarlar geri çekilmeye zorlanmıştır.[24]

Araplara karşı mücadele

Arap deniz tehdidinin ortaya çıkması

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için Heraklius Hanedanı maddesine bakınız.
7 ile 11. yüzyıllar Akdeniz'de Bizans-Müslüman ana deniz operasyonlarını gösteren harita.

640lar boyunca, Suriye ve Mısır'da İslam'ın yayılışı, Bizans'a yeni bir tehdit yaratmıştır. Bu tehdit sadece Bizans'ın asker ve vergi topladığı önemli toprakların Araplar tarafından fethiyle değil ama 644 yılında İskenderiye'nin kısa dönem elde kalacak şekilde Bizans tarafından ele geçirilmesi sonrası oluşturacakları donanma ile kendini göstermiştir. Arap yarımadasının kuzeyinden iç karadan gelen yeni Müslüman seçkinlerin bu çabası, ağırlıklı olarak birkaç yıl öncesine kadar Bizans için gemi ve mürettabat sağlayan yeni ele geçirilen Levant (özellikle Mısırlı Kıptiler) kaynaklarına dayanıyordu.[25][26][27] Diğer yandan Filistin'de bulunan tersanelerde Pers ve Iraklı işçilerinde çalıştığına dair kanıtlar mevcuttur.[28] 14. yüzyıldan önceye ait çizimlerin eksikliği nedeniyle, erken dönem Müslüman savaş gemilerinin özellikleri hakkında var olan Akdeniz denizcilik geleneklerine genellikle bağlı kaldıklarının kabul görmesi dışında hiçbir şey bilinmemektedir.

Geniş şekilde denizcilik terimlerinin paylaşılması ve yüzyıllara dayanan iki kültürün birlikteliğinin sonucu, Bizans ve Arap gemileri birçok benzerliği paylaşıyorlardı.[29][30][31] Bu benzerlik taktik ve genel filo organizasyonunu da kapsıyordu; Bizans askeri talimatları, Arap amirallerinin ellerinde mevcuttu.[29]

"O zamanlar, Kallinikos, Heliopolisli bir zanaatkar, Romalılara sığındı. Denizde yanan ateş icat etmişti, bu ateş Arap gemilerini tutuşturuyor ve onların tayfalarla beraber yanmalarını sağlıyordu. Böylece, bununla Romalılar zafer ile döndüler ve denizde yanan bir adeş keşfetmiş oldular."

Günah Çıkartıcı Teofanes'in vakainamesi, Annus Mundi 6165.[32]

Kıbrıs'ın 649 yılında ele geçirilmesi, Rodos, Girit ve Sicilya'ya yapılan akınlardan sonra, genç Arap donanması, II. Konstans'ın (641–668 arası hükümdar) doğrudan kendisi tarafından komuta edilen Bizanslıları 655 yılında Masts Muharebesi'nde yendi.[33] Bu yıkıcı Bizans yenilgisi, Akdeniz'i Araplara açtı ve Akdeniz'in suyollarının kontrolü üzerine yüzyıllar sürecek bir dizi deniz ihtilafı başladı.[33][34] I. Muaviye'nin (661–680 arası hükümdar) hükümdarlığında Konstantinopolis'in kendisine yapılacak büyük saldırıya hazırlık olacak şekilde akınlar yoğunlaştırıldı. Konstantinopolis'in uzun ilk Arap Kuşatmasında, Bizans filosu İmparatorluğu kurtaracak yeni aletini faydasını kanıtladı: yeni geliştirilen gizli silah, "Rum ateşi" ile Arap filolarını yendiler. Küçük Asya ve Ege'de Arap ilerleyişi durduruldu ve kısa bir süre sonra 30 yıllık bir ateşkes içeren bir anlaşma konusunda uzlaşmaya vardılar.[35]

680lerde, II. Justinianos (685–695 ve 705–711 arası hükümdar) dikkatini donanmanın ihtiyaçlarına yoğunlaştırdı, deniz piyadesi ya da kürekçi olarak istihdam etmek üzere İmparatorluğun güney sahillerine 18,500'in üzerinde Merdei kökenli insanı yeniden iskan ederek donanmayı güçlendirdi.[36] Ancak Arap deniz tehdidi yoğunlaşarak 680 ve 690larda Kuzey Afrika'nın kontrolünü ele geçirdiler.[37] Bizans deniz seferi ile kısa bir süre geri alınsa da son Bizans noktası Kartaca 698 yılında düştü.[38] Arap valisi Musa bin Nusayr Tunus'te yeni bir şehir ve deniz üssü inşa etti ve Batı Akdeniz Bizans kontrolünü kırmak için yeni bir filo inşa etmek üzere 1,000 Kıpti tersane işçisi getirildi.[39] Böylece 8. yüzyılın başlarından itibaren, Müslüman akınları, özellikle Sicilya olmak üzere Batı Akdeniz Bizans topraklarına karşı durmaksızın devam etti.[28][40] Buna ek olarak, yeni filo Müslümanların Mağrip'in fethini tamamlamalarına ve Vizigot İspanya'nın çoğunu istila edip ele geçirmelerine yardım etti.[41]

Bizans karşı saldırısı

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için İsaurya Hanedanı altında Bizans maddesine bakınız.
İmparator III. Leo İsauryalı ve oğlu ve ardılı, V. Konstantin. Her ikisi Araplara karşı Bizans'ın makus kaderini değiştirmişlerdir, fakat içeride ikonoklastik politikaları yüzünden büyük çatışmaya neden olmuşlardır.

Bizanslılar, 695 ile 715 yılları arasında süren 20 yıllık iç karışıklık yüzünden, Afrika'da Arap ilerleyişine etkin bir şekilde cevap veremediler.[42] Doğu'da kendi akınlarını düzenleyerek cevap verdiler, buna bir örnek 709 yılında yerel bir amiralin esir edildiği Mısır'a karşı yapılan akındır[40] fakat gelen şiddetli bir saldırıdan haberdar oldular: Halife I. Velid (705–715 arası hükümdar) Konstantinopolis'e saldırıyı yenilemek üzere kuvvetlerini hazırlıyordu, II. Anastasios (713–715 arası hükümdar) başkenti hazırladı ve Müslüman deniz hazırlıklarına karşı başarısız bir önleyici saldırı yaptı.[42] Kısa bir süre sonra Anastasios, III. Theodosios (715–717 arası hükümdar) tarafından tahttan indirildi. Müslüman ordusu Anadolu'da ilerlerken, Theodosios da, III. Leo İsauryalı (717–741 arası hükümdar) tarafından tahttan indirildi. III. Leo ikinci ve son Konstantinopolis'in Arap Kuşatması ile yüzleşti. Arap filosu harap eden Rum ateşi gene Bizans zaferinde hayati rol oynarken Bulgar saldırıları kuşatanların gücünü zayıflattı.[43]

Kuşatmadan sonra, Arap filosunun geri kalanı geriye çekilirken fırtınada büyük kısmı yok oldu ve Bizans kuvvetleri karşı saldırı başlattı, filo Lazkiye'yi yağmalarken, kara kuvvetleri Küçük Asya'da Arapların üzerine yürüdü.[44][45] Takip eden üç on yıl, deniz savaşları her iki tarafın düzenli akınları ile devam etti, Bizanslılar Suriye (Lazkiye) ve Mısır (Dimyat ve Tennis) Müslüman deniz üslerine tekrar eden saldırılar düzenlediler.[40] 727 yılında imparatorun ikonoklazm politikasına karşı öfke nedeniyle thema filolarının isyanı, imparatorluk filosunun Rum ateşi kullanması ile bastırıldı.[46] Bu olayda yaşanan kayba karşılık, 390 savaş gemisinin 739 ve 747 yıllarında Dimyat'a saldırıya gönderildiği kaydedilmiştir, bu saldırılarda ilk defa İtalyan şehir devletleri'nden gemileri destek vermişlerdir, Bizanslılar Suriye ve İskenderiye filolarının Kıbrıs açıklarında mağlup ederek, Emevîler'in deniz gücünü kırmışlardır.[40]

Bizanslılar bunun arkasından Kuzey Afrika filotillalarını yok etmişler ve bu başarılarına Müslüman tüccarlara ticaret sınırlamaları getirmeyi eklemişlerdir. İmparatorluğa, su yollarının kontrol edilmesinin getirdiği yeni yetenek, Müslüman deniz ticaretini boğmalarına neden olmuştur.[47] Emevîler'in yıkılmasından kısa süre sonra, Müslüman dünyasının parçalanması hızlanmış, Bizans deniz gücü Akdeniz'de tek organize güç olarak kalmıştır.[40] Böylece 8. yüzyılın ikinci yarısı boyunca, Bizanslılar tam bir deniz üstünlüğünün keyfini sürmüşlerdir.[26] Bu zaman boyunca, Suriye sınırlarını gözlemek, Bizans filosunun akınlarına karşı savunmak, Kâbe'de ibadet etmekten daha dindar bir eylem olarak görülmüştür.[48] Bu başarılar V. Konstantin'in (741–775 arası hükümdar) Bulgarlara karşı 760larda yaptığı seferlerde donamayı Akdeniz'den Karadeniz'e yöneltmesine imkan vermiştir. 763 yılında, 9,600 atlı ve bazı piyadeyi taşıyan 800 gemilik bir filo Anchialus'a yelken açarak önemli bir zafer kazandı fakat 766 yılında iddiaya göre 2,600 gemilik ikinci bir filo gene Anchialus'u kuşatmak giderken battı.[49] Ancak diğer yandan, Arap tehdidi gitmesi, geniş şekilde ikona destekleyicisi ("iconodule") denizci themaların (putkırıcı politikalara muhalefet etmeleri nedeniyle İsauryalı imparatorlar Bizans deniz gücünün altını oyarak donanmanın büyüklüğünü küçültüp, denizci themaların etkilerini azalttılar.[50]

Müslüman egemenliğinin yükselişi

Sarazen korsan filosu Girit'e doğru seyir ediyor. İoannis Skilicis vakainamesinin Madrid Skilicis versiyonundan bir minyatür.

Bizans deniz üstünlüğü erken 9. yüzyıla kadar devam etti, canlanan Müslüman filoların ellerinde arka arakaya felaket zinciri bu dönemi bitirdi ve Müslüman yükselişinin ufkunu temsil eden yeni bir dönem açıldı.[51][52] Henüz 790 yılında, Antalya Körfezi'nda büyük bir mağlubiyet aldılar ve Harun Reşid (786–809 arası hükümdar) hükümdarlığı boyunca Kıbrıs ve Girit'e akınlardan mağdur oldular.[53] Akdeniz etrafında, yeni güçler doğuyordu, bunlardan en öne geçeni Karolenj İmparatorluğu'ydu, 803 yılında I. Nikeforos ile Şarlman arasında imzalana barış anlaşması ("Pax Nicephori") de facto Bizans Venedik'in bağımsızlığını tanıyordu, Venedik daha sonra 809 yılında gerçekleşen Bizans saldırılarını bertaraf ederek kökleşti.[54] Aynı zamanda İfrikiya'da Aglebi hanedanı kuruldu ve hemen orta Akdeniz'de akınlara başladı.[54]

Diğer yandan, Bulgarlara karşı aldıkları bir dizi yıkıcı yenilgiler ve bunları izleyen 820 yılında Thema filoları dahil olmak üzere Bizans silahlı kuvvetlerinin büyük kısmının desteğini arkasına alan Slav Thomas'ın isyanı Bizanslıları zayıflattı.[55] Bastırılmasına rağmen, isyan İmparatorluk savunmasını tüketti. Sonuç olarak, 824 ile 827 yılları arasında Girit, Endülüs sürgünlerinden oluşan bir güruhun eline geçti. Ertesi birkaç yıl gerçekleşen üç ardışık Bizans teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı ve ada Ege'de Müslüman korsan faaliyetlerinin üssü oldu, bölgedeki güç dengesini kalıcı olarak bozdu.[56][57] Bizanslıların Girit korsanlarına ve 853 yılında 85 gemi ile Dimyat'ı talan etmelerine rağmen,[58] Levant'ta Arap deniz gücü Abbasi yönetiminde durmadan canlandı.[59] 843 ve 866 yıllarında ki Girit'i tekrar ele geçirme teşebbüsleri de başarısızlıkla sonuçlandı.[60]

"Bu zaman boyunca [...] Müslümanlar tüm Akdeniz'in kontrolünü ele aldılar. Güçleri ve tahakkümleri sınırsızdı. Hristiyan uluslar, Akdeniz herhangi bir yerinde Müslüman filolarına karşı hiçbir şey yapamadılar. Tüm bu zaman, Müslümanlar fetih dalgalarının üzerine bindiler."

İbn-i Haldun, Mukaddime, III.32[61]

Durum Batı'da daha kötüydü. 827 yılında İmparatorluk kritik bir darbe aldı, Bizanslı komutan Euphemios'un taraf değiştirmesinin ve adanın thema filosunun yardımıyla Aglebiler yavaşça Sicilya'nın fethine başladılar.[59][62] 838 yılında, Müslümanlar İtalya'ya geçip, Taranto ve Brindisi'yi aldılar, takiben Bari Emirliği kuruldu. Onlara karşı Venedik operasyonları başarısız oldu ve 840larda Araplar serbestçe İtalya ve Adriyatik'i talan ettiler hatta 846 yılında Roma'ya akın düzenlediler.[62] Lombardlar ve I. Lothar'ın Müslümanları İtalya'dan çıkarma amaçlı saldırıları başarısız olurken Sicilya'yı geri almak için Bizanslıların 840 ve 859 yıllarındaki iki teşebbüsü ağır şekilde yenilgiyle sonuçlandı.[63] 850 yılıyla beraber, Bizans ve Hristiyanları genel olarak savunmada bırakacak şekilde Müslüman filolar, büyük miktarda Gazve akıncıyla beraber Akdeniz'in en büyük gücü olarak ortaya çıktılar.[59][64]

Aynı dönemde, Bizanslılar tüm cephelerde kendilerini savunuyorlardı, ayrıca yeni ve beklenmedik bir tehdit ortaya çıktı: Ruslar, Bizans tarihinde ilk defa 830larda Paphlagonia Seferi, arkasından 860 yılında büyük bir sefer ile göründüler.[65][66]

Bizans yeniden fetih savaşları: Makedon Hanedanı dönemi

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için Makedon Hanedanı maddesine bakınız.

9. yüzyılın sonları ile 10. yüzyıl boyunca, halifelik daha küçük devletlere bölündü ve Arap gücü zayıfladı, Bizanslılar onlara karşı bir dizi başarılı sefer düzenlediler.[67] Bu "Bizans yeniden fethi", Makedon Hanedanı'nın (867–1056 arası hükümdar) muktedir bir hükümdarlığının bir sonucu olarak görülür ve Bizans tarihinin öğle vakti olarak değerlendirilir.[68][69]

I. Basileios'un hükümdarlığı

Makedon Basileios'un altın sikkesi. Filo üzerindeki himayesi birçok başarıya neden olmuş ve uzun zaman denizciler tarafından hatırlanmıştır, torunu VII. Konstantin'in hükümdarlığına kadar hissedilecek Makedon Hanedanı'na güçlü sadakat bağları kurmuştur.[70]

Girişken bir dış politika başlatan İmparator I. Basileios'un (867–886 arası hükümdar) tahta geçmesi bu canlanmanın habercisi olmuştur. Öncülü III. Mihail'in (842–867 arası hükümdar) devam ettirirken, filoya büyük özen göstermiştir ve sonuç olarak bu başarılı zaferler getirmiştir.[71] 867 yılında, droungarios tou plōïmou Niketas Ooryphas komutasında bir filo Dalmaçya'yı Arap saldırılarına karşı rahatlatmış ve bölgede Dalmaçya theması tekrar tesis edilmiştir.[72] Birkaç yıl sonra, iki kere Hırvat korsanlarına ağır bir mağlubiyet yaşatmıştır,[73] geçici olarak Ege'de güvenliği sağlamıştır.[59] Kıbrıs'ta geçici olarak ele geçirilmiş ve Bari işgal edilmiştir.[74] Ancak, aynı zamanda Klikya'da Müslüman varlığı güçlendi ve Tarsus bölge için ana üs oldu ve Bizans topraklarına deniz saldırıları gerçekleşti, bunlar içerisinde özellikle Emir Yazman el-Hadım'ın (882–891 arası hükümdar) saldırıları ön plana geçmiştir.[75]

Batı'da, yerel Bizans kuvvetleri yetersizliklerini göstermelerinin de etkisiyle Arapların düzenli ilerleyişleri devam etti: İtalyan mülklerinin yardımına ihtiyaç duymaya zorlandıklarında, bir gelişme sağlamak için Doğu filolarını İtalya'ya transfer etmek ihtiyacı duymuşlardır.[76] 855 yılında Enna'nın düşmesinden sonra Sicilya'nın doğu sahilinde artan bir baskı altında sıkışık kaldılar. Bunun önüne geçecek 868 yılındaki zafer az bir başarı gösterdi. Siraküza, 869 yılında tekrar saldırıya uğradı ve 870 yılında Malta, Aglebiler tarafından ele geçirildi.[77] Puglia'dan çıkarılmalarına rağmen, Müslüman korsanlar Adriyatik'te akınlar düzenliyorlardı, 880lerin başlarında batı İtalya kıyıları boyunca üsler kurdular ve buralardan tamamen ancak 915 yılında çıkarılabildiler.[78] 878 yılında Bizans'ın Sicilya'da elinde tuttuğu Siraküza tekrar saldırıya uğradı ve düştü, bunun ana sebebi İmparatorluk donanması Basileios'un yeni kilisesi Nea Eklezya inşaatına mermer taşımakla görevlendirilmesidir.[79] 880 yılında, Ooryphas'un ardılı, droungarios Nasar, İyonya Adaları'na akın düzenleyen Tunuslulara karşı bir gece muharebesinde önemli bir zafer kazandı. Sonra Sicilya'ya akın düzenleyip, birçok ganimet getirdi, sonra Punta Stilo açıklarında bir başka Müslüman filosunu yendi. Aynı zamanda bir başka Bizans filosu Napoli'de önemli bir zafer elde etti.[80][81] Bu başarılar Yaşlı Nikeforos Fokas yönetiminde Batı'da 870 ve 880lerde kısa yaşam süreli Bizans karşı saldırılarının yapılmasına neden oldu, Puglia ve Calabria'da tutunup daha sonra İtalya Catepanlık'ına evirilecek olan Longobardia themasını kurmuştur. 888 yılında Milazzo açıklarındaki ağır yenilgi, ancak, ertesi yüzyıl İtalya etrafındaki denizlerde fiilen ana Bizans deniz faaliyetlerinin ortadan kaybolacağının işaretçisi olmuştur.[59][82]

VI. Leon hükümdarlığında Arap akınları

904 yılında Trabluslu Leon komutasında Araplar tarafından Selanik'in yağmalanması İoannis Skilicis vakainamesinin Madrid Skilicis versiyonunda resmedilmiştir. VI. Leon hükümdarlığında Ege denizinde Müslüman gemilerin korsan tarzı saldırı dalgasının en ciddisidir.

I. Basileios'un hükümdarlığı altında alınan başarılara rağmen, ardılı VI. Leon (886–912 arası hükümdar) hükümdarlığında, imparatorluk gene ciddi tehditler ile yüz yüze kaldı. Kuzeyde, Bulgar çarı I. Simeon'a karşı bir savaş başladı ve İmparatorluk filosunun bir bölümü 895 yılında Macarları Tuna'nın karşına geçirip Bulgaristan'a akınlar düzenlemeleri için kullanıldı.[83] Bulgar savaşı birçok maliyetli yenilgiye neden oldu, aynı zamanlarda Arap deniz tehdidi Bizans deniz gücünün kalbi Ege denizinin kıyılarına yaptığı akınlar ile yeni bir zirveye ulaşmıştı. 891 ya da 893 yılında, Arap filosu Sisam adasını talan etti ve oranın stratēgos'unu esir aldı ve 898 yılında hadım amiral Raghib 3,000 Kibyrrhaiotai Bizans denizciyi esir olarak götürdü.[84] Bu kayıplar, Bizans savunmasını zayıflattı, Ege'yi Suriye filolarının akınlarına açık hale getirdi.[75] İlk büyük kayıp 901 yılında geldi, dönme Tarsuslu Damyanah, Demetrias'ı yağmaladı, ertesi yıl, İmparatorluğun Sicilya'da son kalan yeri Taormina Müslümanların eline geçti.[85][84] Fakat en büyük felaket 904 yılında geldi, bir başka dönme Trabluslu Leon Ege'ye akınlar yaptı. Filosu, Dardanelles'e içlerine sızdıktan sonra İmparatorluğun ikinci büyük şehri Selanik'i talan etti, tüm bu olanlar sırasında Bizans filosu Arap üstün gücü karşısında pasif kaldı.[86] Üstelik Giritli korsanların akınları daha yoğun hale gelerek Leon hükümdarlığının sonlarında güney Ege adalarının çoğu ya terk edilmiş ya da Müslüman kontrolünü kabul edip ve Müslüman korsanlara fidye ödemek zorunda bırakılmışlardı.[87] Leon'un deniz savaşları (Naumachica) sırasında verdiği talimatların yaygın şekilde savunmacı ve dikkatli bir çerçevede olması sürpriz değildir.[59]

Dönemin en seçkin Bizans Amirali logothetēs tu dromu Himerios idi. 904 yılında amiralliğe atanmış, ancak Selanik'in talan edilmesinin önüne geçememişti, diğer yandan ilk zaferini 905 ya da 906 yılında kazandı ve 910 yılında Lazkiye'ye başarılı bir saldırı yönetmiştir.[88][89] Şehir talan edilmiş, hinterlandı yağmalanmış ve herhangi bir gemi kaybedilmeden geri dönülmüştü.[90] Bir yıl sonra Himerios komutasında adayı geri almak için 43,000 adamla beraber 112 dromons ve 75 pamphyloi katılımıyla Girit Emirliği'ne yapılan büyük sefer, başarısız[91] olmakla kalmayıp dönüş yolunda Trabluslu Leon tarafından pusuya düşürülüp Sakız Adası açıklarında Ekim 912'de kapsamlı şekilde mağlup edilmiştir.[92][93]

Bu gidişat 920 yılından sonra dönmüştür. Tesadüfen aynı yıl bir amiralin, Romanos Lekapenos'un (920–944 arası hükümdar), tahta yükselişine tanıklık etti, bu Tiberios Apsimaros'tan sonra ikinci ve imparatorluk tarihinde sonuncu kez olacaktı. Nihayetinde, 923 yılında, Limni açıklarında Trabluslu Leon'un mutlak mağlubiyeti ile beraber ertesi yıl bir Bizans kalesini kuşatırken Damyanah'ın ölmesiyle beraber Bizans dirilişi başladı.[94]

Girit ve Kuzey Levant'ın geri alınması

Chandax kuşatması, Girit'teki ana Müslüman mülkü, İoannis Skilicis vakainamesinin Madrid Skilicis versiyonu. Nikeforos Fokas büyük bir amfibik harekete önderlik edip Girit'i imparatorluğa kazandırıp, Ege Denizi'ni Müslüman korsanlarının tehdidine karşı güven altına almıştır.

İmparatorluğun büyüyen gücü 942 yılında, I. Romanos Tiren Denizi'ne bir filo yolladığı zaman kendini gösterdi. Rum ateşi kullanarak, Farahşanīt'te üslenen Müslüman korsanların bir filosu imha edildi.[95] Ancak 949 yılında Girit Emirliği'ne VII. Konstantin (945–959 arası hükümdar) tarafından gönderilen 100 gemilik filo komutanları Konstantin Gongiles'in yetersizliği yüzünden bir felaketle son erdi.[96][97] 951–952 yıllarında İtalya'da yenilenen saldırılar Aglebiler tarafından hezimete uğratıldı, fakat 956 yılında bir diğer sefer ve Tunus filosunun 958 yılında fırtına yok olması yarımadada geçici olarak durumun dengelenmesini sağladı.[95] Adalardaki Yunanların isyanı takiben, 963-965 yıllarında Bizans sefer gücü Taormina'yı geri aldı,[98] ancak Fatımi Devleti, Messina Boğazı'nda 965 yılında Bizanslılara verdikleri ağır yenilgi Batı'da Bizans Deniz faaliyetlerini frenledi.[99] İtalya denizleri, Bizans'ın Güney İtalya ve Sicilya'da tekrar aktif olduğu 1205 yılına kadar yerel Bizans güçlerine ve çeşitli İtalyan devletlerine bırakıldı.[99][100]

Doğu'da, 956 yılında stratēgos Basileios'un Heksamilites, Tarsos filosuna ezici bir şekilde mağlup ederek, Girit'e bir diğer büyük seferin yolunu açtı.[95] Bu Nikeforos Fokas'ın 960 yılında 100 dromons, 200 chelandia, ve 308 nakliye aracından oluşan toplam 77,000 adamlık bir güçle adaya saldırmasına teşvik etti.[101] Girit'in fethi, Bizans deniz gücünün kalbi Ege denizine doğrudan tehdidi ortana kaldırırken Fokas'ın takip eden operasyonları Klikya (963), Kıbrıs (968),[102] ve kuzey Suriye kıyılarının (969)[103] geri alınmasını yol açacaktı. Bu fetihler güçlü Müslüman Suriye filolarının tehdidini ortadan kaldırırken, Doğu Akdeniz'de Bizans egemenliğini yeniden tesis ederek, Nikeforos Fokas'ın Kremonalı Liutprand'a iftiharla "Ben tek başına denizin hakimiyim" sözlerini söylemesine neden olacaktı.[71][99] 990ların sonlarında Fatımiler ile olan anlaşmazlık sırasında bir kaç akın ve deniz çarpışması oldu. fakat kısa süre sonra barışçıl ilişkiler kuruldu ve Doğu Akdeniz gelecek bir kaç on yıl göreceli sakin kaldı.[104]

Aynı dönem boyunca, Bizans filosu Karadeniz'de de faaldi: Konstantinopolis'i tehdit eden Rus filosu, 941 yılında Rum ateşiyle teçhiz edilmiş aceleyle toparlanmış 15 eski gemi tarafından imha edildi, ve I. Svyatoslav'un Bulgaristan'ı istilası sırasında, I. Yannis Çimiskes (969–976 arası hükümdar) Tuna boyunca 300 gemiyle Kiev Knezliği'ni ablukaya almasında, donanma anahtar rol oynadı.[105]

Komnenos dönemi

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için Komnenos Hanedanı maddesine bakınız.

11. yüzyıl boyunca düşüş

"Tüm zamanlarda, en iyi durumda bir filoya sahip olmak ve herhangi bir şey için sıkıntı duymadan elde tutmak için çabalamak için Rhōmania'nun şerefi için [...] Donanmanın droungarios ve prōtonotarios'u titizlikle donanma için yapılacak en küçük şeyi araştırmalılar. Filo yok olduğu zaman, tahttan düşersin."

İmparatora nasihatlar, from the Kekaumenos'un Strategikon'u, Ch. 87[106]

11. yüzyılın çoğunluğunda Bizans donanması yeni meydan okumalar ile yüzleşti. Müslümanların donanmasının zayıflaması özellikle Fatımi Devleti ile Bizans ilişkilerinin çoğunlukla barışçı olması nedeniyle, Müslüman tehdidi azaldı. Kayıt edilen imparatorluk topraklarına yapılan son Arap akını Kiklad Adaları'na 1035 yılında yapılmış, ertesi yılda mağlup edilmişlerdir.[107] 1043 yılında bir diğer Rus saldırısı kolaylıkla geri püskürtüldü, kısa ömürlü Georgios Maniakes yönetiminde Sicilya'nın geri alınması dışında kayda değer büyük bir sefer yapılmamıştır. Bu uzun barış ve refah dönemi kaçınılmaz şekilde ordunun rehavet içine girmesine ve laçkalaşmasına neden oldu. Daha I. Basileios'un (976–1025 arası hükümdar) hükümdarlığında, Adriatik savunması, Venediklilere verilmişti. IX. Konstantin Monomakos'un (1042–1055 arası hükümdar) hükümdarlığında, askeri hizmet nakit para karşılığı takas edilirken ordu ve donanma küçülüyor, sonucunda yabancı denizcilere bağımlılık artırıyordu.[108][109] Büyük thema filoları küçüldü ve yerlerini yerel askeri komutanlara bağlı küçük filolar aldı, denizlerde büyük düşmanlar ile yüzleşmekten korsanlık bastıran bir seviyeye geriledi.[110]

11. yüzyılın son çeyreğinde, Bizans donanması önceki kişiliğinin gölgesi olmuş, ihmal,subaylarının yetersizliği ve mali kaynakların yetersizliği ile düşüşe geçmiştir.[111] Kekaumenos, yaklaşık 1078 yılında yazdıklarında, şöyle hayıflanmaktadır: "makul devriyelerin mazeretinde, [Bizans gemilerinin]" Ege kıyılarından ve adalardan "buğday, arpa, baklagiller, peynir, şarap, et, zeytinyağı, para anlaşması ve başka her şey taşımak dışında hiçbir şey yapmıyorlardı", "[düşmanlarını] gördükten sonra kaçıyorlar ve böylece Romalılara utanç oluyorlardı".[106] Kekaumenos bunları yazdığı zamanlar, yeni ve güçlü rakipler yükselmeye başlamıştı. Batı'da Bizanslıları güney İtalya'dan atıp, Sicilya'yı fetheden Norman Sicilya Krallığı,[112] şimdi gözünü Bizans Adriyatik sahillerine ve ötesine dikmişti. Doğu'da korkunç 1071 tarihli Malazgirt Meydan Muharebesi İmparatorluğun askeri ve ekonomik kalbi Küçük Asya'nın kaybıyla sonuçlanmış, Selçuklular Konstantinopolis'in 100 mil güneyinde Nicaea şehrini 1081 yılında başkent yapmışlardı.[113] Kısa süre sonra Hristiyanlar yanında Türk korsanlarda Ege Deniz'inde ortaya çıktılar. Denizleri denetlemekle görevli Bizans thema filoları ihmal ve ardı ardına iç savaşlar yüzünden tükenmiş oldukları için bu görevlerinde etkin mukabelede bulunamıyorlardı.[114]

I. Aleksios ve II. İoannis'in geri alma teşebbüsleri

Bu noktada, Bizans filosunun acınası durumu vahim sonuçlar doğurdu. Norman istilası durdurulamadı ve orduları Korfu'yu ele geçirdi, Epirus'ta mukavemet görmeden karaya çıktılar ve Dyrrhachium'ı (Modern Dıraç) kuşatmaları,[115] on yıllık bir savaşı başlatarak sıkışmış imparatorluğun kısıtlı kaynaklarını tüketti.[116] Yeni imparator I. Aleksios Komnenos (1081–1118 arası hükümdar), zaten 1070lerde Adriyatik ve Dalmaçya'da Normanlara karşı kontrollerini ortaya koyan Venediklileri yardıma çağırmak zorunda kaldı.[117] 1082 yılında, yardımlarına karşılık, onlara büyük ekonomik imtiyazlar tanıdı.[118] Bu anlaşma ve sonraki bu imtiyazların genişlemesi pratikte Venediklilerin (daha sonra Cenevizliler ve Pisalılar da) Bizanslıları rehin almalarına neden olmuştur. Tarihçi John Birkenmeier şöyle yazmıştır:

Bizans'ın donanma eksikliği [...] şu anlama geliyordu: Venedik'in düzenli olarak ekonomik imtiyaza zorlaması, Normanlar gibi istilacıları ya da Haçlıları azmettirmeleri ve Venedik ticari ya da deniz faaliyetlerini kısıtlamak isteyen Bizans teşebbüslerini bertaraf etmeleri.[116]

1080li yıllarda Normanlar ile yapılan çatışmalarda, etkili Bizans deniz gücü sadece küçük bir filoydu ve muhtemelen önceki on yılda donanma komutanlığından emekli olan Michael Maurex tarafından ayakta tutuluyordu. Venedikliler ile beraber başlangıçta Norman filosuna karşı galip gelindi ama birleşik filo 1084 yılında Korfu açıklarında Normanlar tarafından mağlup edildi.[119][120]

Aleksios kaçınılamaz surette kendi filosuna sahip olması gerektiğini anladı ve kara operasyonlarındaki uğraşmasına rağmen, deniz gücü kurmak için adımlar attı. Özellikle Ege'ye filo gönderen İzmirli Çaka Bey gibi Türk emirlerinin teşebbüslerini karşılık verirken, çabaları bazı başarılar doğurdu.[121][122] Yannis Doukas komutasında filo akabinde Girit ve Kıbrıs isyanlarını bastırmakta kullanıldı.[123] Haçlıların yardımıyla, Aleksios Batı Anadolu sahillerini geri kazanabildi ve etkisini doğu tarafına doğru genişletti: 1104 yılında, 10 gemilik bir filo Trablus ile beraber Laodicea ve diğer kıyı kasabalarını ele geçirdi.[124] 1118 yılına gelindiğinde Aleksios küçük bir donanmayı ardılı II. İoannis Komnenos'a (1118–1143 arası hükümdar) bırakabildi.[125] Babası gibi II. İoannis de orduya ve kara temelli seferlere odaklandı fakat donanmanın gücünün ve sistemin tedarikinin ayakta tutulmasına dikkat gösterdi.[122] İoannis, Aleksios'un Venediklilere verdiği imtiyazları yenilemeyi red etti. Misilleme olarak Venedikliler birçok Bizans adasını talan ettiler ve Bizans filosu üzerilerine gidemedi, İoannis 1125 yılında anlaşmayı yenilemek zorunda kaldı.[125] Açıkça bu noktada Bizans donanması İoannis'in başarı bir şekilde İmparatorluğun kaynakları üzerine baskı uygulayan Venediklilere karşı gelmesini sağlayacak yeterli güce sahip değildi. Bu olaydan çok vakit geçmeden, II. İoannis, Maliye bakanı Poutzeli İoannis'in tavsiyesine uyarak filoya ayırdığı parayı orduya aktarmış, sadece ad hoc temelli gemiler hazırlamıştır.[125][126]

I. Manuil'in deniz seferleri

Hırslı hükümdar I. Manuil Komnenos (1143–1180 arası hükümdar) idaresinde Doğu Akdeniz'in Latin ve Müslüman devletleri ile ilişkilerinde dış politikanın güçlü bir aracı olarak geniş şekilde donanmayı kullanması onun büyük geri dönüşüne neden oldu.[127] Hükümdarlığının erken dönemi boyunca, Bizans deniz gücü hala zayıftı: 1147 yılında Sicilya Kralı II. Rugerro'nun amirali Giorgio d'Antiochia'nın komutasında filo Korfu, İyonya Adaları ve Ege'nin içerisine çok ciddi direnç görmeden akınlar düzenleyebildiler.[128] Ertesi yıl büyük bir filonun (iddiaya göre 500 savaş gemisi ve 100 nakliye gemisi) eşlik ettiği bir ordudan oluşan Venedik yardımı ile Korfu ve İyonya Adaları Normanlardan geri alındı. İntikam olarak 40 gemilik bir Norman filosu Konstantinopolis'e ulaştı, Boğaziçi'nde Büyük Saray önünde gövde gösterip, şehrin banliyölerini yağmalamışlardır.[129][130] Fakat dönüş yolunda bu filo, Bizans ya da Venedik donanmasının saldırısına uğrayıp yok edilmiştir.[130]

1155 yılında, 10 gemilik bir Bizans filosu Norman asi Loritellolu III. Robert'i desteklemek için Ancona'ya vardı, Güney İtalya'yı elde etmek için son Bizans teşebbüsünü başlattılar. Başlangıçtaki başarılara ve megas doux Alexios Komnenos Bryennios'un takviyesine rağmen, sefer 1156 yılında nihayetinde mağlup edildi ve dört Bizans gemisi ele geçirildi.[131] 1169 yılında Manuil'in çabaları meyvesini verdi, megas doux Andronikos Kontostefanos komutasında 150 kadırga, 20 büyük nakliye gemisi ve 60 at nakliye gemisinde oluşan büyük ve saf Bizans donanması Haçlı Kudüs Krallığı hükümdarı ile beraber Mısır işgal etmek için gönderildi.[132][133] Fakat işgal başarısızlıkla sonuçlandı ve Bizans filosunun yarısı dönüş yolunda fırtınada yok oldu.[134]

Mart 1171 tarihinde İmparatorluk çapında tüm Venediklilerin yakalanıp, tutuklandığında, Bizans donanması Sakız Adası'na seyir eden Venediklilere bir saldırıyla engelleyecek güce sahipti ve onları görüşmeye razı edebildiler. Manuil, Kontostefanos komutasında 150 gemilik bir filoyu orada onlarla yüzleşmeleri için yolladı ve hastalıktan zayıflayana kadar geciktirme taktikleri uyguladılar, Venedikliler geri çekilmeye başladılar ve Kontostefanos'un filosu tarafından takip edildiler.[135] 1125 yılında yaşanan aşağılanmadan sonra kayda değer bir geri dönüştü. 1177 yılında, Kontostefanos komutasında 70 kadırga ve 80 yardımcı gemilik bir başka filo Mısır'a yollandılar, Flandra Kontu Filip ve Kudüs Krallığı soylularının önemli miktarı bu sefere katılmayı red edince filo Akka açıklarından geri döndü.[134][136][137] Fakat Manuil'in hükümdarlığının bitimi, bütün cephelerde sürekli savaşı yorgunluğu ve İmparator'un görkemli projeleri göstermektedir ki: tarihçi Niketas Honiates, Manuil'in hükümdarlığının son döneminde artan korsanlığı, filonun ayakta tutulması için ihtiyaç duyulan fonların imparatorluk hazinesinin diğer ihtiyaçlarına yönlendirilmesine bağlar.[138]

Düşüş

Angelos Hanedanı ve Dördüncü Haçlı Seferi

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için Angelos Hanedanı maddesine bakınız.

I. Manuil'in ölümünden ve Komnenos Hanedanı'nın 1185 yılında iktidardan çekilmesinden sonra, donanma hızla düşüşe geçti. Kadırgaların bakımı ve yetkin mürettebatı elde tutmak çok pahalıydı ve ihmal, filonun hızlı kötüleşmesine neden oldu. 1182 yılında Bizanslılar Venedikli denizcilere bazı kadırgalarına mürettebat olmaları için para vermelerine rağmen,[139] 1180lerde Komnenos deniz teşkilatının büyük kısmı ayaktaydı ve 70-100 gemilik seferler düzenlendiği dönemin kaynaklarında kaydedilmiştir.[140] Böylece I. Andronikos Komnenos (1183–1185 arası hükümdar) hâlâ 1185 yılında 100 savaş gemisi toparlayabilip Marmara denizi'nde Norman filosuna önce direnip daha sonra yenebilmiştir.[141] Fakat sonucunda imzalanan barış anlaşması Normanların İmparatorluk için bir filo kuracakları maddesini içermekteydi. Bu ve buna benzer II. İsaakios Angelos'un (1185–1195 ve 1203–1204 arası hükümdar) ertesi yıl Venedikliler ile yaptığı anlaşma cazip ticari imtiyazlar karşılığı Cumhuriyetin takip eden altı ay içinde 40-100 kadırga sağlamasını içermesi, Bizans hükümetinin kendi deniz teşkilatının yetersizliğinin farkında olduğunu anlatan göstergelerdir.[139]

Bu dönem de ayrıca Doğu Akdeniz boyunca korsanlık artmıştır. Korsan faaliyetleri Ege'de yüksek olup aynı zamanda korsan kaptanları kendilerini denizci olarak bir ya da diğer bölge gücüne önermekteydiler, çünkü bu şekil düzenli bir filo tutmanın maliyetine göre belirli bir sefer için daha hızlı ve ucuz bir yöntemdi. Böylece II. İsaakios'un Kıbrıs'ı İsaakios Komnenos'un elinden geri almak için yolladığı 66 gemilik filo Sicilyalı Normanlar tarafından tutulan korsan Brindisili Margaritus tarafından yok edildi.[142] Özellikle Cenevizli kaptan Kaphoures başta olmak üzere korsanların tahribatı, Niketas Honiates ve kardeşi Atina Metropoliti Mihail Honiates tarafından anlatılmıştır, sonucunda Angelos iktidarı eyleme geçmeye zorunda kalmıştır. Kıyı bölgelerden filo vergisi toplanmış ve 30 gemi hazırlanmış ve Calabrialı korsan Steiriones'in komutasına verilmiştir. Başlangıçta bir kaç başarı kazanmalarına rağmen, Sestos açıklarında Kaphoures'un sürpriz saldırısı ile yok edilmişlerdir. Gene Steiriones tarafından konuta edilen, Pisa tarzı gemilerden oluşan ikinci filo nihayetinde Kaphoures'u yenmiş ve akınlarını bitirmiştir.[143]

Dördüncü Haçlı Seferi tarafından Konstantinopolis'in ele geçirilmesi Latin Batı'nın ve özellikle Venedik deniz gücünün zayıf düşürülmüş Bizans İmparatorluğu üzerinde zaferidir.

Aynı zamanda Niketas Honiates, megas doux, Mihail Strifnos'u imparatorluk filosunun ekipmanlarını satarak kendisini zengin etmekle suçlarken,[139][144] erken 13. yüzyılda merkezi hükümetin yetkisi zayıflarken çeşitli yerel güç sahipleri vilayetlerde gücü ele almaya başlamışlardı.[145] Genel atmosferin kanunsuzluk olması, Güney Yunanistan'da Leo Sgouros ve Sisam adasının imparatorluk valisi Pegonites gibi adamlar gemileri kendi amaçları için kullanmalarına neden oluyor, kendileri için akınlar düzenleyebiliyorlardı. Hatta İmparator III. Aleksios Angelos'un komutanlarından biri olan Konstantin Frangopulos'a Karadeniz ticaretine karşı korsan akınları düzenlemesi için yetki verdiği söylenir.[146]

Sonuç olarak Bizans devleti ve filosu, Dördüncü Haçlı Seferi'ni destekleyen Venedik deniz kudretine direnebilecek durumda değildi. Niketas Honiates'a göre, III. Aleksios ve Stryphnos, Haçlıların Konstantinopolis'e doğru gemilerle ilerledikleri gerçeği ile uyarıldıklarında sadece 20 "acınası ve çürümüş" gemi bulabilirler. 1203 yılında İlk Haçlı kuşatması boyunca, Bizans gemilerinin Haçlı Filosunun Altın Boynuz'a girmelerine engel olma teşebbüsleri başarısız oldu ayrıca Bizans kundak gemileri saldırıları Venediklilerin gemilerini yönetmelerindeki kıvraklıkla başarısız oldu.[147]

İznik ve Paleologos dönemi

Bu dönem hakkında ayrıntılı bilgi için Paleologos Hanedanı maddesine bakınız.

1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi tarafından Konstantinopolis'in ele geçirilmesinden sonra, Bizans İmparatorluğu Haçlılar tarafından paylaşılırken, her biri Bizans imparatoru unvanını kullanan Epir Despotluğu, Trabzon İmparatorluğu ve İznik İmparatorluğu olmak üzere üç Rum devleti kuruldu. Epir bir donanma bulundurmadı, Trabzon donanması çok küçük ve çoğunlukla devriye ve birliklerin transferi için kullanılıyordu, İznik başlangıçta güçlendirme politikası izledi ve filosunu sahillerin savunması için kullandı.[148][149] III. Yoannis Vatacis (1222–1254 arası hükümdar) hükümdarlığında daha etkili dış politika izlendi ve 1225 yılında İznik filosu Midilli, Sakız, Sisam ve İkarya adalarını zapt etti.[150] Fakat 1235 tarihli Konstantinopolis Kuşatması sırasında İznik donanması çok daha küçük Venedik gücü tarafından mağlup edildi ve 1241 yılındaki benzer bir teşebbüs de İznikliler açısından aynı şekilde sonuçlandı.[150] 1230lar boyunca İznik çabaları Girit adasında Venediklilere karşı kısmen başarılı olmuş yerel ayaklanmayı desteklemek olmuştur, 1236 yılında adada kalan son İznik birliği ayrılmaya zorlanmıştır.[151][152] Donanmasının zayıflığının farkında olan İmparator VIII. Mihail Paleologos (1259–1282 arası hükümdar) denizde Venediklilere karşı yardımı güvence altına alabilmek için Cenevizliler ile Nymphaeum Anlaşmasını Mart 1261 tarihinde imzalamaya karar verdi, bu anlaşma ile bazı ticari imtiyazlar tanıdı.[153][154]

İmparator VIII. Mihail Paleologos. Konstantinopolis'i geri alarak Bizans İmparatorluğu'nu tekrar kurdu, Bizans'ın son büyük deniz gücü başarısının mimarıdır

Konstantinopolis'in geri alınmasından bir kaç ay sonra VIII. Mihail kendi filosunu inşa etmeye odaklanabildi. 1260ların başlarında, Bizans donanması hala zayıftı ve büyük oranda Ceneviz yardımına ihtiyaç duyuyordu. Yine de müttefikler doğrudan çatışmada Venedik karşısında duramıyorlardı, buna örnek 48 gemilik Bizans-Ceneviz birleşik filosu, 1263 yılında kendilerinden çok daha küçük Venedik filosuna yenildiler.[155] İtalyanların kendi aralarında devam eden Ceneviz-Venedik savaşıyla meşgul olmalarının avantajıyla,[154] 1270 yılında imparatorluk bayrağı altında denize açılan Latin korsanlarla beraber, Mihail'in çabaları 80 gemilik güçlü bir donanma doğurdu. Aynı yıl, 24 kadırgalı bir filo Negroponte adasında (Eğriboz Adası) bulunan Oreos kasabasını kuşattı ve 20 kadırgalı bir Latin filosunu mağlup etti.[156] Bu, ilk bağımsız Bizans deniz operasyonu ve Ege'de düzenli deniz seferlerini başlangıcı olarak kabul edilir, bu seferler 1270ler boyunca devam etmiş ve birçok ada Latinlerden geri alınmış ancak elde uzun süre tutulmamıştır.[157]

Bu diriliş uzun süre devam etmemiştir. Charles d'Anjou'nun 1285 yılında ölümünden sonra ve İtalya'dan işgal tehdidinin sona ermesiyle Mihail'in ardılı II. Andronikos Paleologos (1282–1328 arası hükümdar) Cenevizli müttefiklerinin deniz gücüne güvenerek, filoyu ayakta tutmak için bir şey yapmadı, buna bir sebepte filonun ağır masraflarını kaldırabilecek hazineye nakit akışının olmamasıydı. Aynı zamanda, Andronikos Batı için daha az endişe duyuyor ve Küçük Asya'ta daha çok vakit ayırıyordu ve orada Türk ilerleyişini durduracak politikalarında donanmaya yer yoktu. Sonuçta, tüm filo iptal edildi, mürettabatı işten çıkarıldı ve gemiler ya parçalandı ya da çürümeye terk edildi.[158][159] Bunun sonuçları çok çabuk görüldü: Andronikos'un uzun hükümdarlığında, Türkler Anadolu'nun Ege sahillerinin kalıcı egemenliğini ele geçirdiler, imparatorluk bu durumu tersine çevirmeyi başaramadı,[160][161] diğer yandan Bizans–Venedik Savaşı (1296–1302) boyunca Venedik filosu Konstantinopolis'e saldırıp ve etrafını talan etti.[162][163]

Andronikos'un kararı, dönemim yazarları ve bürokratlarından neredeyse başından itibaren önemli bir muhalefet görmüş ve eleştiri almıştır, Yeoryos Pahimeris ve Nikeforos Gregoras gibi tarihçiler dar görüşlü bu kararın uzun vadeli etkilerinin felaket olduğunu belirtirler: iptal edilen filonun mürettebatın Türk ve Latin efendilerin hizmetine girmesiyle güçlenmiş korsanlık artmış, Konstantinopolis İtalyan deniz güçlerine karşı savunmasız kalmış ve Sakız Adası'nın Cenevizli Benedetto Zaccaria'ya, Rodos ve On İki Ada'nın Hospitalier Şövalyeleri'ne, Midilli ve diğer adaların Gattilusilerin eline geçmesi dahil daha fazla Ege adası yabancı güçlere karşı kaybedilmiştir. Gregoras'un yorumu, "eğer [Bizanslılar] geçmişte olduğu gibi denizlerin efendisi olarak kalırlarsa, Latinler bu kadar küstah gelişmezler [...], Türkler Ege Denizi'nin kumlarına göz dikmezler ya da her yıl herkese haraç ödemezdik."[164][165][166] 1305 yılından sonra bu genel baskıya bağlı olarak ve Katalan Bölüğü'ne bağımlılık nedeniyle, İmparator gecikmeli olarak 20 gemilik bir donanma inşasına karar verdi fakat bir kaç yapılabildi ve küçük bir filo takip eden bir kaç yıl faal oldu, sonunda bu filo da iptal edildi.[167][168]

14. yüzyılda tekrar eden iç savaşlar, Balkanlarda Bulgar ve Sırp saldırıları ve sürekli artan Türk akınları ile meydana gelen tahribat ile Bizans devletinin çöküşü hızlandı ve 1453 yılında Osmanlı Türklerinin ele geçirmesi ile nihayetlendi.[169] Özellikle İtalyan deniz güçlerinin müdahalelerine karşı Konstantinopolis'un güvenliği ve dolayısıyla bağımsızlığını muhafaza etmek için Andronikos'dan sonra birçok imparator filoyu yeniden kurmaya teşebbüs etti fakat çabaları sadece kısa vadeli sonuçlar doğurdu.[170]

II. Andronikos'un ardılı III. Andronikos Paleologos (1328–1341 arası hükümdar), tahta geçtikten hemen sonra, çeşitli sermayedarların katkılarının yardımıyla da 105 gemi olarak kaydedilen büyük bir filoyu bir araya getirdi. Onun kişisel liderliğinde donanma ile Ege Denizi'ne büyük bir akın düzenledi, Cenevizlilerden Sakız adası veFokaia geri alındı, ayrıca küçük Latin ve Osmanlı prenslikleri Bizans şartlarına uymak konusunda zorlandı.[171][172] Fakat Bitinya'da Osmanlılara karşı seferleri fiyaskoydu ve kısa bir süre sonra Osmanlılar kendi ilk deniz üslerini Marmara Denizi'nde Trigleia'da kurdular, Trakya sahilinde diğer yerler ile devam ettiler.[173] Bu yeni tehdit karşı savunma yapabilmek için, III. Andronikos'un hükümdarlığının sonlarına doğru Konstantinopolis'te Türk akınlarına karşı durması için 70 gemilik bir filo inşa edildi ve başına Megas doux Aleksios Apokaukos atandı.[174] Bu filo, 1341–1347 iç savaşı sırasında çok faaldi ve komutanı baskın bir rol oynadı.[175][176] İç savaşı takiben, İmparator VI. İoannis Kantakuzinos (1347–1354 arası hükümdar) Konstantinopolis'ten geçen ticareti kontrol eden Galata'da bulunan Ceneviz kolonisine olan ekonomik bağımlılığı azaltmak ve Türklerin geçişine karşı Çanakkale Boğazı'nı güvence altına almak için askeri ve ticari filoyu geliştirmeyi denedi.[177][178] Venediklilerin yardımıyla bunu yaptı fakat Mart 1349 tarihinde 9 gemi ve yaklaşık 100 küçük tekneden oluşan yeni inşa edilmiş filo Konstantinopolis'in güney kıyısında fırtınaya yakalandı. Tecrübesiz mürettebat paniğe kapıldı ve gemiler Cenevizliler tarafından ya batırıldı ya da ele geçirildi.[177][179] Vazgeçmeyen Kantakuzinos bir başka filo inşa etme çabasına girdi ve bu ona Selanik ve bazı kıyı şehir ve adalarında Bizans otoritesini tekrar tesis etme imkanı verdi. Ana filo Konstantinopolis'te tutuldu ve Bizans gemileri Ege'de faal kalmalarına ve Türk korsanlarına karşı bazı başarılar sağlamalarına rağmen Türklerin tüm faaliyetlerini durdurmayı başaramadılar ve denizlerde üstünlük sağlamakta onları İtalyan donanmalarına kafa tutmalarında yalnız bıraktılar.[180] Mali kaynakların yetersizliği gemilerin yalnızca Konstantinopolis'te bakımlarının yapılmasına neden oluyordu.[170] Despotēs II. Teodor Paleologos'a 1418 yılında sunduğu sunduğu kitapçıkta, âlim Gemistos Plethon donanmanın bakımı hakkında nasihat eder, karada bulunan kaynakların itinayla hem ayakta tutmak hem de etkili ordu için yetersiz olduğunu belirtir.[181]

bundan sonra, maddi olanağı kısıtlı Bizans devleti o günün güçlü devletlerinin piyonu oldu, bu devletlerin arasındaki rekabeti kullanarak ayakta kalmaya çalıştı.[182] Sonuçta, örneğin, 1351 yılında Kantakouzenos, 1350–1355 yılları arasında Ceneviz-Venedik savaşında Vendeklilerin yanında yer almış ama Venedikli amirallerin terk etmesi yüzünden filosu kolaylıkla Cenevizliler tarafından mağlup edilmiş ve istemediği bir anlaşmayı imzalamaya zorlanmıştır.[183] 1390 yılında VII. İoannis'in kısa süren taht gaspı sırasında, II. Manuil (1391–1425 arası hükümdar) sadece beş kadırga ve dört küçük tekne (bunlara Rodos Hospitalier'in verdikleri de dahildir) ile Konstantinopolis'i kolaylıkla ele geçirebilmiş ve babası V. İoannis'i kurtarmıştır.[184] Altı yıl sonra Manuil Niğbolu Haçlılarına yardım için on gemi sözü verdi;[185] yirmi yıl sonra, kendi komutasında dört kadırga ve piyade ve süvari taşıyan iki küçük tekne ile Taşoz adasını bir işgalden kurtardı.[186] Aynı şekilde, 1421 yılında tahtta hak iddia edip II. Murad'a isyan eden Mustafa Çelebi'yi on savaş gemisiyle destekledi.[185]

İmparator VIII. İoannis Paleologos'un (1425–1448 arası hükümdar), Epir Despotu ve Kefalonya Kontu I. Carlo Tocco'nun üstün filosunu yenmesi sonucu Mora'da bulunan tüm mülklerini Bizans'a terk etmeye zorladığı, 1427 yılında Echinades adaları açıklarında gerçekleşen savaş, kaydedilmiş son Bizans deniz zaferidir.[187] Bizans donanmasının son kez ortaya çıkışı, 1453 son Osmanlı kuşatması sırasında olmuştur, Bizans, Ceneviz ve Venedik gemilerinden oluşan karma filo (Kaynaklara göre sayı 10 ile 39 arası gemi olarak değişmektedir), Osmanlı filosuna karşı Konstantinopolis'i savunmuştur.[188][189] Kuşatma sırasında, 20 Nisan 1453 günü, Bizans tarihindeki son deniz eylemi, üç Ceneviz kadırgası eşliğinde bir Bizans nakliye gemisinin büyük Osmanlı kuşatma filosu arasından bir yol bulup Altın Boynuz'a girmesi olarak gerçekleşmiştir.[190]

Organizasyon

Erken dönem (4. yüzyıl – 7. yüzyıl ortası)

3. yüzyılda büyük vilayet filolarının daha küçük filolara bölünmesinden İslam'ın yayılışında yeni donanmanın oluşumuna kadar ki geç ilkçağ Roma filolarının organizasyonu hakkında çok az şey bilinmektedir. Bu dönemdeki dikkate değer denizcilik faaliyetlerinin kanıtlarına rağmen, erken dönem tarihçiler, Roma donanmasının tamamen ortadan kalktığına inanmaktadırlar fakat daha yeni dönem çalışmalar bu resmi değiştirmiştir, artık temel olarak kara ordusuyla yakın çalışacak şekilde tasarlanarak nehir ve sahil kuvvetlerine dönüştüğüne inanılmaktadır.[191]

İmparator Diocletianus (284–305 arası hükümdar) hükümdarlığında, donanmanın gücünün 46,000 adamdan 64,000 adama çıkardığı anlatılmaktadır,[192] bu rakam Geç Roma Donanması'nın çıktığı en yüksek noktayı göstermektedir. Tuna Filosu (Classis Histrica) ve ona bağlı lejyoner filotillaları hala iyi bir şekilde Notitia Dignitatum içinde anlatılmaktadır ve onun artan faaliyetleri Vegetius (De Re Militari, IV.46) tarafından yorumlanmıştır. Batıda, ırmak filosu zikredilmiştir fakat eski has filonun tamamı ortadan kalkmıştı (De Re Militari, IV.31) ve hatta kalan Batı vilayet filoları çok ciddi güçsüz ve önemli barbar saldırılarını karşılayacak yetenekten uzaktılar.[193] Doğuda, Suriye ve İskenderiye filoları resmi kaynaklarda belirtilmekte ve hala yaklaşık 400 yılında mevcutlarken (Codex Justinianus, XI.2.4 & XI.13.1), bir filo Konstantinopolis'in kendisinde konuşlandırılmıştı, belkide has donanmanın kalanlarından oluşturulmuştu.[8] 400 yılında Asya ile Avrupa'yı ayıran kanalı geçmeyi deneyen ve tekneler inşa eden çok miktarda Gotu öldürmeye yeterliydi.[194] Fakat büyüklüğü bilinmemektedir ve Notitia içinde görünmemektedir.[195]

5. yüzyıl boyunca Akdeniz'de ad hoc temelli filolar hazırlamış ve sonra görev bitimi dağıtılmışlardır.[16] İlk sabit Bizans filosu 6. yüzyıl başlarında görülmektedir ve 513–515 yıllarında Vitalian isyanında I. Anastasios, asilerin filosuna karşı kendi filosunu oluşturmuştur.[16] Bu filo daha sonra dağıtılmadı ve I. Justinianos ve onun ardılları dönemlerinde geliştirilerek profesyonel ve iyi bakımlı bir güç haline getirildi.[26] Herhangi bir deniz tehdidi olmaması nedeniyle, 6. yüzyılın sonlarında Tuna'da birkaç küçük filotilla ve Konstantinopolis ve Ravenna'da iki ana filo ile görece küçüktü.[196] Ayrıca filotillalar, İmparatorluğun büyük deniz ve ticaret merkezlerinde üsleniyorlardı: İskenderiye'de ki, Konstantinopolis'e giden yıllık buğday taşıyan filoya eşlik ediyordu ve Kartaca'da ki, Batı Akdeniz'i kontrol ediyordu. Justinianos ayrıca İmparatorluğun daha uzak noktalarında daimi birlik ve filo bulunduruyordu, Septem (Ceuta), Kırım'da Chersonesos ve Akabe Körfezi'nde Aelana (Eilat).[197][198][199] Bu bölgelerin alt yapısı ve uzun dönem denizcilik geleneği filoların bakımını kolaylaştırıyor ve deniz seferi olduğunda büyük bir filo kolaylıkla ve ucuz bir şekilde çok fazla ticaret gemisine el konularak bir araya getiriliyordu.[200]

Orta dönem (geç 7. yüzyıl – 1070ler)

Filo organizasyonu

Yaklaşık 900 yılının thema yapısını içerecek şekilde 6 ile geç 9. yüzyıl arasında Bizans İmparatorluğu. Akdeniz etrafında bulunan uzak ve tecrit imparatorluk mülkleri, Bizans filoları tarafından savunulup, güçlendiriliyordu.

7. yüzyıl boyunca ortaya çıkan Arap fetihlerine karşılık vermek için imparatorluğun tüm idari ve askeri sistemi elden geçirildi ve Thema sistemi kuruldu. Buna göre İmparatorlukta bölgesel idari ve askeri birim olan birçok themata kuruldu. Stratēgos komutasında her thema kendi vergileriyle ayakta duran kuvvetler oluşturdu. Thema kuvvetlerinin bir dizi ayaklanması neticesinde, V. Konstantin önceki daha büyük themaları dereceli olarak bölüp, Konstantinopolis'te ya da yakınlarında üslenen; sefere çıkan orduların çekirdeği olacak; merkezi ihtiyat gücü şeklinde bir imparatorluk ordusu, tagmata, oluşturdu.[201][202]

Benzer hat üzerinde düzenlenen filoda da benzer süreç izlendi. 7. yüzyılın ikinci yarısında, Karabisianoi (Yunanca: Καραβισιάνοι, "Gemilerin Adamları") filoları oluşturuldu.[203] Kesin tarih bilinmemektedir, 650ler/660lar aralığı tahminleri, Masts Muharebesine karşılık,[33][204][205] ya da 672–678 yılları arasında süren Konstantinopolis'in uzun ilk Arap Kuşatmasının ardından.[206] Kökeni de bilinmemektedir: muhtemelen eski quaestura exercitus,[207] ya da İlirya Eyaleti ordusu[208] kalanlarının işe alınmasından olabilir. Bir stratēgos (stratēgos tōn karabōn/karabisianōn, "general of the ships/seafarers") komuta ederdi,[209] ve Milet'ten Klikya'da Seleucia yakınlarında Hilafet sınırlarına kadar Küçük Asya'nın güney sahilleri; Ege adaları ve Güney Yunanistan İmparatorluk mülkleri dahildi. Karargahı başlangıçta belki Sisam adasıydı, bir droungarios yönetiminde bağlı komutanlık Pamfilya, Kibirra'daydı. İsminden anlaşılacağı üzere, imparatorluğun sürekli donanmasının büyük kısmını içeriyordu ve Mısır ve Suriye'den Arap filolarının ana deniz tehditleri ile yüzleşiyorlardı.[99][207]

Karabisianoi diğer yandan yetersizliğini kanıtladı ve 8. yüzyıl başlarında üç parçadan oluşmuş daha karışık bir sistem ile yer değiştirdi, bu sistem küçük değişiklikler ile 11. yüzyıla kadar yaşadı: (1) Konstantinopolis'te üslenmiş merkezi imparatorluk filosu, (2) az sayıda büyük bölgesel deniz komutanlıkları, ya denizci thema ya da "drungariates" isimli bağımsız komutanlıklar, (3) tamamen savunma ve polis görevleri gören ve yerel vilayet valilerine bağlı daha büyük sayıda küçük filolar.[210] Roma donanmasından farklı olarak, merkezi filolar ile karşılaştırıldıklarında vilayet filoları kesinlikle sayıca daha az ve daha hafif teknelerden oluşmaktaydı, Bizans bölgesel filoları, merkezi filoların sağında muhtemelen daha çetin bir düzende yer alırlardı.[211]

Başkent donanması Konstantinopolis'in Arap kuşatmalarının püskürtülmesinde merkezi bir rol oynamıştır,[207] fakat sonraki dönem İmparatorluk filosunun (βασιλικόν πλόιμον, basilikon ploïmon) 7.yüzyılda mı yoksa 8. yüzyılda mı ayrı bir komuta altında olup olmadığı belli değildir. Komutanı, droungarios tou ploïmou, ilk defa 842/843 yılında Taktikon Uspensky isimli talimatta görülür ve 8. yüzyıl boyunca Konstantinopolis'ten yönetilen ana filolar için çok az kanıt vardır, Hélène Ahrweiler kuruluşunu erken 9. yüzyıl olarak tarihler.[212] Ondan sonra İmparatorluk filosu ana merkezi ihtiyat kuvveti ve çeşitli sefer filolarının çekirdeği olarak düzenlenmiştir.[213]

Bu makale, Bizans İmparatorluğu'nun, 330–1453 AD, askeriyesi hakkında ki serinin bir parçasıdır.
Yapısal Tarih
Bizans ordusu: East Roman army, Middle Byzantine army (thema tagmata Hetaireia), Komnenian-era army (pronoia), Palaiologan-era army (allagia) Vareg Muhafızlar Generaller
Bizans donanması: Rum ateşi Dromon Amiraller
Seferlerin Tarihi
Savaşlar, isyan ve iç savaşlar, ve muharebeler listeleri
Stratejiler ve taktikler
Tactics Siege warfare Askeri talimatlar Fortifications (İstanbul Surları)

İlk ve uzun zaman ayakta kalan tek denizci thema Kibirreoton Themasıdır (θέμα Κιβυρραιωτῶν, thema Kibyrrhaiotōn). Karabisianoi filosundan oluşturulmuştur ve Küçük Asya'nın güney kıyılarını korumakla görevlendirilmişti.[214][215] Tam olarak kurulma tarihi belirsizdir, bir bakış yaklaşık 719[216][217] olarak belirtirken bir diğeri ise yaklaşık 727[46] olarak belirtir. Stratēgos, ilk olarak 734 yılında kayıtlarda görülür ve Attaleia'da konuşlanmıştır.[218][219] Baş yardımcıları Merdeilerin katepanō'nu, Syllaeum'da bir ek prosōpou (temsilci) ve Attaleia ile İstanköy'ün droungarioi'leridir.[219][220] Müslüman Levant'a yakın olması nedeniyle, yüzyıllar boyunca İmparatorluğun ana deniz filosu olarak kalmıştır,[99] Arap deniz tehdidinin azalmasıyla küçültülmüştür. Filo en son 1043 yılında zikredilmiştir, o tarihten sonra thema tamamen sivil bir vilayet haline gelmiştir.[219]

Kibirreotonlar, Ege'de iki bağımsız deniz komutası ile tamamlanırdı, her biri bir droungarios tarafından yönetilirdi: Aigaion Pelagos ("Ege Denizi"), Ege'nin kuzey yarısı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi'ni kapsardı,[221] farklı olarak Dodekanesos ("Oniki Adalar") ve Kolpos ("Körfez") olarak bilinen komuta, Sisam'da üstlenmişti ve Kiklad Adaları dahil Güney Ege'yi kapsıyordu.[222] Diğer droungarioi pozisyonlarından farklı olarak ast kuvvetlere komuta ederlerdi, bu iki bölge tamamen bağımsızlardı ve bu bölgelerin droungarioi pozisyonlarının bölgeleri üzerinde hem askeri hem de sivil yetkileri vardı.[223] Zamanla tam bir denizci themalığa yükseltilmişlerdir, Ege Denizi'nin Theması (θέμα τοῦ Αἰγαίου Πελάγους, thema tou Aigaiou Pelagous) yaklaşık 843,[58][224] Dodekanesos/Kolpos drungariate doğu parçaları ise geç 9. yüzyılda Sisam'ın Theması'nı (θέμα Σάμου, thema Samou) meydana getirdi. İyonya kıyılarını da içeriyordu ve başkenti Smyrna idi.[222][225]

Bazı "karacı" themata'lar da bir tourmarchēs (Taktikon Uspensky isimli talimatta toptan tourmarchai tōn ploimatōn olarak zikredilmiştir) komutasında büyükçe filotilla tutuyorlardı. Bu filotillalar büyük thema filoları ile merkezi imparatorluk filosu arasında orta bir rol oynuyorlardı: profesyonel mürettebat (taxatoi) ile daimi filotillaydılar, bakımları bulundukları vilayet tarafından değil imparatorluk hazinesi tarafından karşılanıyordu fakat yerel thema stratēgos tarafından yönetiliyorlardı ve ana görevleri yerel savunma ve kolluk kuvveti vazifeleriydi..[226]

Bu themalar:

Özellikle önemli birbaşına bölgelerinin ana deniz yollarının kontrolü için archon ünvanlı ayrı subayların kontrolündeydi, bu unvan bazı durumlarda İmparatorluk Filosu müfrezelerinin komutanı için kullanılırdı. Bu archontes'ler, Sakız Adası, Malta, Eğriboz Körfezi ve muhtemelen Sesprotya ve "Bulgaristan" (kontrol ettiği alan Ahrweiler tarafından Tuna Nehri ağzı olarak tanımlanmıştır) olarak bilinmektedir.[232] Bunlar 9. yüzyıl sonunda ortadan kalkmışlardı, bunun sebebi Arap akınlarına direnememeleri ya da themalar ile birleşmeleridir.[233]

İnsangücü ve büyüklüğü

Kara birliği karşılıklarında olduğu gibi, Bizans donanmasının tam büyüklüğü ve birlik sayıları önemli bir tartışma konusudur, bunun sebebi birincil kaynakların yetersiz ve muğlak olmasıdır. Bir istisna, geç 9 ve erken 10. yüzyıl için, 911 yılında yapılan Girit seferine yapılan detaylı analizdir. Bu listeler, VI. Leon'un hükümdarlığında donanmanın 34,200 kürekçiye ve muhtemelen 8,000 deniz piyadesine ulaştığını göstermektedir.[3] Merkezi imparatorluk filosu, basilikon plōimon'un droungarios'u komutasında toplam 19,600 kürekçi ve 4,000 deniz piyadesinden oluşuyordu. Bu 4,000 deniz piyadesi profesyonel askerdi, ilk olarak I. Basileios tarafından 870li yıllarda birliklere alınmışlardı. Daha önce thema ve tagma askerlerine ihtiyaç duyuluyordu, bu nedenle onlar imparatorluk filosunun büyük varlıklarıydılar, bu taze güç daha güvenilir, daha iyi eğitimli ve İmparator'un idaresinde hemen mevcut bir güçtü.[73] Bu deniz piyadelerinin yüksek statüsü, onların benzer bir şekilde organize edilmiş imparatorluk tagmata gücüne ait olduğunun düşünülmesi gerçeğini betimliyordu.[234] Ege Themasının filosu 2,610 kürekçi ve 400 deniz piyadesi, Kibirreoton Theması filosu 5,710 kürekçi ve 1,000 deniz piyadesi, Samian filosu 3,980 kürekçi ve 600 deniz piyadesi ve son olarak Hellas Theması 2,000 kişilik bölümü aynı zamanda deniz piyadesi de olacak şekilde seçilmiş thema askerlerinden oluşan 2,300 kürekçiden oluşuyordu.[3]

Aşağıdaki tablo, Warren T. Treadgold tarafından yapılan, Bizans donanmasının tüm tarihi boyunca kürekçilerinin miktarları hakkında tahminleri içerir:

Yıl 300 457 518 540 775 842 959 1025 1321
Kürekçiler 32,000[235] 32,000[235] 30,000[236] 30,000[236] 18,500[237] 14,600[238] 34,200[238] 34,200[238] 3,080[239]

Yaygın algının tersine, kürekçi olarak forsa kullanılmamıştır, ne Bizanslılar ne de Araplar ya da onların Romalı ve Yunan öncülleri de kullanmamışlardır.[240] İmparatorluk var olduğu süre boyunca, Bizanslı mürettebatlar çoğunlukla özgür doğmuş düşük tabakadan insanlardan oluşurdu, bu insanlar yasal zorunluluk olan askeri hizmetlerine (strateia) karşılık ödeme ya da toprak alırlardı. 10. yüzyılın ilk yarısında sonrakinin denizci ve askerler için değeri 2–3 libres (0.91–1.4 kg) altın karşılığı hesaplanmıştı.[241][242] Savaş esirleri ve yabancılar da diğer yandan kullanılırdı. Mardaites boyunca yaşayanlar filo mürettebatının büyük kısmını oluşturmaktaydı, Toulmatzoi olarak bilinen esrarengiz grup (muhtemelen Dalmaçyalı) Girit seferlerinde görülürken birçok Ruslara, 10. yüzyılda gerçekleşen bir seri anlaşmalarda Bizans silahlı güçlerinde hizmet etme hakkı verilmiştir.[243][244]

Konstantinos Porfirogennetos'un De Ceremoniis eserinde 911 ve 949 yıllarında Girit'e yapılan seferlerde kullanılan filoların listelerini vermiştir. Bu kaynaklar önemli bir tartışmayı başlatmıştır, yorumlara göre: böylece 949 yılında tüm İmparatorluk filosu için verilen sayılar Yunanca metinlerin okumalarına bağlı olarak 100, 150 ya da 350 gemi olarak yorumlanmaktadır. Ousia (οὺσία) terimini tam anlamı da ayrıca karışıklık konusudur: geleneksel olarak, 108 adamlık standart mürettebata karşılık gelir ve tek bir geminin güvertesinde bulunan mürettebattan fazladır. De Ceremoniis bağlamında diğer yandan en yalın haliyle "birlik" ya da " gemi" olarak ta okunabilir.[245][246] 150 sayısı başka yerlerde kaydedilmiş sayılar ile uyumludur ve birçok tarihçi tarafından kabul görmesine rağmen filonun oluşumu konusunda farklı düşünürler. Makrypoulias, 8 pamphyloi, 100 ousiakoi ve 42 dromōnes sayılarını uygun bulur, sonraki iki imparatorluk gemisi ve 10 Stenon filotello gemisi içerir.[247][4] Bu dönem Bizans donanmasının toplam büyüklüğü olarak, Warren Treadgold denizci themalar da dahil olmak üzere yaklaşık 240 savaş gemilik bir toplama ulaşmaktadır, 960–961 Girit seferinde bu rakam 307'e çıkmaktadır. Treadgold'a göre, sonraki rakam muhtemelen 9 ve 10. yüzyılda tüm Bizans donanmasının (daha küçük filotellolar da dahil) yaklaşık ayakta tutabileceği üst sınırı gösterir.[4] Fakat kayda değerdir ki thema filolarında gemi sayısı ve onlara atanan insan gücünde 911 ve 949 yıllarında önemli bir düşüş vardır. Thema filolarının ağırlığını toplam donanma içinde üçde ikiden düşürmek kısmen daha ağır dromōn' yerine daha hafif ousiakos kullanılması kısmen ise mali ve insan gücü zorluklarındadır. Bu ayrıca taşra filolarının tamamen ortadan kalktığı geç 11. yüzyıla kadar sürecek sürecek eğilimin de bir göstergesidir.[248]

Rütbeler

Denizci themalar, kara karşılıkları ile aynı şekilde yapılanmalarına rağmen, Bizans kaynaklarında tam rütbe yapısıyla ilgili bazı karışıklık mevcuttur.[249] Amiral için kullanılan yaygın terim stratēgos, kara themata yöneten general içinde kullanılırdı. Stratēgos altında, iki ya da üç tourmarchai (tekil tourmarches, etkin olarak "Koramiral"). Onların arkasından bir grup droungarioi (tekil droungarios, "Tümamiral" karşılığı) gelirdi.[250] 9. yüzyılın ortalarına kadar, bağlı komutanları orijinal Karabisianoi filolarından ayrıldıkları için, Ege ve Sisam Themalarının valileri droungarioi olarak kaydedilmişlerdir, ancak sonra stratēgos rütbesine yükseltilmişlerdir.[250] Thema amiralleri aynı zamanda kendi themalarının valileriydiler, themanın sivil idaresinde prōtonotarios ("baş seketer/noter") onlara yardım ederlerdi. Filo idaresinden sorumlu chartoularios, kurmay başkanı olarak görev yapan prōtomandatōr ("şef haberci") ve amiralin korumasını yöneten komēs tēs hetaireias içeren bir grup kurmay komētes ("kontlar", tekil komēs), diğer kurmay subaylardır.[251]

Basilikon ploïmon'un magistros, droungarios ve katepanō'nu (geç 9. yüzyıl). Ön yüzde haç ve etrafında yazı, arka yüzde yalnızca yazı içeren kurşun İznik mührü.

İmparatorluk filosu farklı bir durumdu, thema idaresine bağlı değildi fakat profesyonel merkezi rezerv kuvveti olarak bir tagmata olarak kabul edilirdi.[252] Sonuçta, İmparatorluk filosu komutanı droungarios tou basilikou ploïmou (later with the prefix megas, "büyük") tanınır olarak kaldı.[253] Komnenos döneminde de unvan vardı ancak imparatorluk eskort filosu komutanı olarak kullanılıyordu ve Paleologos dönemine kadar ayakta kaldı, 14. yüzyıl Pseudo-Kodinos'un "unvanlar kitabı" bu unvanı içerir. [254] Yardımcının unvanı topotērētēs olarak adlandırılır ve İmparatorluk filosu için kullanılmıştır lakin kaynaklarda rolü çok açık değildir. Bu görevli Port Amiral'in rolüne benzer bir görev yapıyor olabilir.[255] Bu kıdemli görevlilerin bazıları profesyonel denizcilikten yükselmelerine rağmen, çoğu filo komutanı yüksel saray memurlarıydı, bu kişiler denizcilik deneyiminde profesyonel yardımcılarının deneyimlerine güvenirlerdi.[256]

Organizasyonun alt kademelerinde, daha fazla benzerlik vardı: üç ya da beş gemilik filolar bir komēs ya da droungarokomēs tarafından komuta ediliyordu ve her geminin kaptanı kentarchos ("Centurio") olarak isimlendirilirken, literatür kaynakları nauarchos ya da hatta triērarchos gibi daha eski terimleri de kullanırdı.[257]

Her geminin mürettebatı, geminin büyüklüğüne bağlı olarak, bir ,le üç arası ousiai'den oluşurdu. Kaptanın altında ikinci kaptan olarak hareket eden bir bandophoros ("sancak taşıyan"), iki prōtokaraboi (tekil prōtokarabos, "geminin başı"), bazen eski kullanım olarak kybernētes ve pruva subayı, prōreus bulunurdu.[258]

Geç dönem (1080ler–1453)

Komnenos dönemi reformları

Donanmanın 11. yüzyılda düşüşünden sonra, I. Aleksios donanamayı farklı bir çizgide yeniden inşa etti. Thema filolar tamamen ortadan kalktığı için, onlardan arta kalanlar megas doux ismiyle oluşturulan yeni komutanın emrinde birleşik imparatorluk filosu altında bir araya getirildi. İmparatorun kayınbiraderi Yannis Doukas bu göre gelmiş ilk kişi olarak kabul edilir, yaklaşık 1092 yılında bu ünvanı almıştır. Deniz kuvvetinin komutanı, filonun megas droungarios'u, bu yeni makama bağlanarak, baş yardımcısı oldu.[122][259] Megas doux ayrıca filo sağlayan bölgelere (oria) bölünmüş eski Hellas ve Mora themalarının bir araya gelmesiyle oluşan Güney Yunanistan'ın tamamının valisi olarak görevlendirildi.[260][261] II. Yannis'in hükümdarlığında, Ege adaları ayrıca bakım, mürettebat ile savaş gemilerinin hazırlığından sorumluydular ve dönemin kaynakları Manuil'in büyük filosundan büyük bir kıvanç ile mürettebatın "yerli Romalılar" ile oluşturulduğunu bahsetmelerine rağmen müttefik filo ve paralı asker kullanımı devam ediyordu.[122][262] Fakat filonun özel olarak inşa edilmesi ve Konstantinopolis etrafında konuşlanması ile vilayet filolarının yeniden yapılandırılmaması gerçeği özellikle Yunanistan olmak üzere merkez dışı alanlarda birçok mahsura neden olup, saldırılara açık hale getiriyordu.[263]

İznik donanması

Bizans filosunun 12.yüzyılın sonlarında düşüşü ile beraber, İmparatorluk artan oranda Venedik ve Ceneviz filolarına bağımlılığı arttı. Fakat 1204 yılında Konstantinopolis'in ele geçirilmesinden sonra, ilk İznik imparatoru I. Teodor Laskaris'in hükümdarlığında zaten görece güçlü bir filonun varlığını, belirli detaylar eksik bile olsa, kaynaklar söyler. III. Yoannis ve II. Teodor (1254–1258 arası hükümdar) hükümdarlıklarında, donanmanın iki ana stratejik operasyon alanı vardı:

  1. Ege denizi, Yunan adalarına (başta Rodos) karşı zorunlu operasyonlar ile Balkanlarda savaşan ordulara nakliye ve tedarik temini,
  2. Marmara denizi, burada İznikliler Latin trafiğini engellemeyi ve Konstantinopolis'i tehdit etmeyi amaçlamışlardır.

Smyrna, Ege için ana tersane ve üs olurken, Stadeia ikincil merkez olmuştur, Marmara için ise Lampsakos yakınlarında, Gelibolu Yarımadası karşısında Holkos olmuştur.[264]

Paleologos donanması

Çabalarına rağmen, İznik imparatorları, denizlerdeki Venedik egemenliğine karşı koyma teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı ve yardım için Ceneviz'e yönelmeye zorlandılar.[265][153] Konstantinopolis'in 1261 yılında geri alınmasından sonra, İmparator VIII. Mihail Paleologos "ulusal" bir donanma kurmak ve bu bağımlılığı azaltmak için büyük bir çaba başlattı, bu amaçla yeni birlikler kurdu: başkent etrafında yaşayan Yunan-Latin kökenli adamlardan oluşan Gasmouloi (Γασμοῦλοι), ve Lakonia'dan toplanan adamlardan Lakōnes (Λάκωνες, "Laconians") ya da Tzakōnes (Τζάκωνες) olarak isimlendirilen deniz piyadesi olarak kullanıldılar ve 1260 ve 1270lede deniz insan gücünün büyük kısmını oluşturdular.[266][267][268] Mihail ayrıca Prosalentai ya da Prosēlontes isimlendirilen ve deniz piyadelerinden ayrı kürekçiler oluşturmuştu.[269] Tüm bu gruplar hizmetlerine karşılık topraklarında ekip biçmek için küçük ayrıcalıklar almışlardı ve küçük koloniler şeklinde iskan edilmişlerdi.[270] Prosalentai, kuzey Ege'de deniz yakın iskan edilirken,[271] Gasmouloi ve Tzakōnes çoğunlukla Konstantinopolis'in etrafına ve Trakya'ya yerleştirilmişti. İmparatorluğun son yüzyıllarında, bu birlikler mevcut ama küçülen formlardaydılar; gerçekten Gelibolu'nun Gasmouloi birliği ilk büyük Osmanlı filolarının insan gücünün büyük kısmını oluşturdular.[266] Paleologos dönemi boyunca filonun ana üssü Konstantinopolis'in Marmara kıyısında Kontoskalion limanı olmuştur, burasının VIII. Mihail tarafından dibi taranmış ve güçlendirilmişti.[268] Vilayet deniz merkezleri arasında, muhtemelen en önemlisi Mora Yarımadası'nda Monemvasia'ydı.[272]

Aynı zamanda Mihail ve ardılları filolarda yabancıları kullanılması ile ilgili iyi kurulmuş bir uygulamayı sürdürdüler. Düzenli olarak yaptıkları ittifak değişen güvenilmeyen İtalyan şehir devletlerine karşılık, paralı asker kullanımı imparatorluğun son yüzyılında artarak devam etmiştir, bu askerler hizmetlerine karşılık yurtluk ile ödüllendirilmiştir. Anafi ve Rodos Lordu Giovanni de lo Cavo, onun ardılı Andrea Morisco ile Sakız Adası ve Fokaia Lordu Benedetto Zaccaria gibi paralı askerlerin çoğu o dönem Bizanslıların ana müttefiki Cenevizliydi. VIII. Mihail hükümdarlığında ilk defa İtalyan korsan Licario, Megas doux olarak atanmış ve Eğriboz Adası yurtluk olarak verilmiştir.[273][274] 1303 yılında Katalan Bölüğü'nün paralı askerlerinin gelmesiyle amēralēs (ἀμηράλης ya da ἀμηραλῆς) ismiyle yüksek bir rütbe tanımlanmıştır. Bu rütbenin yeri megas doux ve megas droungarios rütbelerinden sonra gelecek şekilde imparatorluk hiyerarşisinde kalıcı hale gelmesine rağmen her ikisi 1303–1305 yıllarından bu makama oturmuş iki kişi bilinmektedir.[275][276]

Gemiler

Dromonlar ve onların türevleri

Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Dromon maddesine bakınız.

Gelişimi ve özellikleri

Orta çağ savaş gemilerinin ortaya çıkışı ve gelişimi bir tartışma ve varsayım konusudur: günümüze kadar kürekle çekilen ilk çağ ya da erken orta çağ döneminden kalan bir savaş gemisi kalıntısı bulunamamıştır ve bilgiler yazılı kaynakların analiz edilmesiyle ya da bir kaç ticari gemi kalıntısının kalıntılarının kaba artistik çizimleri ile toparlanmıştır. Ancak 2005-2006 yıllarında Marmaray projesi sırasında Theodosius Limanı'nın (günümüzde Yenikapı) yerinde yapılan arkeolojik kazılarda aralarında galea tipi dört hafif kadırganın da olduğu 6 ile 10. yüzyıllar arası 36 Bizans gemisi kalıntısı gün yüzüne çıkarılmıştır.[277]

Genel kabul gören görüş aslı liburna tipi gemilerden gelen erken dönem dromonlardan türeyen ve bu şekilde Akdeniz kadırgası olarak nitelenen ana ilerlemeler, tam güvertenin benimsenmesi (katastrōma), su üzerindeki mahmuz lehine pruvada koç başı saldırının terk edilmesi ve Latin yelkenin kullanımıdır.[278] Koç başı saldırının (Latince: rostrum, Yunanca: ἔμβολος) terk edilmesinin kesin sebepleri belirsizdir. 4. yüzyıl Vergilius Vaticanus yazmalarında yer alan yukarı bakan gaga betimlemeleri geç Roma kadırgaların dahi koç başının mahmuz ile yer değiştirdiğini göstermektedir.[279] Bir ihtimalde antik gemi teknesinin dışını önce zıvana ile geçmeli tekniğin koç başının tasarlanması karşısında yerini güçlü, ve daha esnek tekneye, koç başı saldırılarına daha az hassas gemi omurgasının önce yapıldığı metoda geçilirken değişimin olduğudur.[280] Eğer Sevilla başpiskoposu Isidore'un su altındaki kayalara çarpmaya karşı koruduğunu belirten yorumlarını değerlendirirsek, koç başının asıl görevi kesinlikle erken 7. yüzyılda unutulmuştur.[281] Latin yelkeninde ise, geçmişte çeşitli yazarlar, bunun ana kaynağı muhtemelen Hindistan olarak Araplar tarafından Akdeniz'e getirildiğini belirtirler. Fakat son on yıllarda ortaya çıkan yeni tasvirler ve yazılı kaynaklar, bilim adamlarının latin yelkeninin ortaya çıkışının Levant'ta daha erken bir dönem olan geç Helenistik ya da erken Roma olduğunu düşünmelerine neden olmuştur.[282][283][284][285] Yalnızca üçgen değil dörtkenar versiyonuda bilinmektedir ve daha küçük teknelerde yüzlerce yıldır kare yelkenle paralel kullanılmaktadır.[282][286] 533 yılında Belisarius'un işgal filosunun, görünüşte en azından bir kısmının latin yelkeni ile donatılması, o zamanlar dromonun standart teçhizatının muhtemelen latin yelkeni olduğunu göstermektedir,[287] kademeli olarak geleneksel kare yelken orta çağ denizciliğinin kullanımından düşmüştür.[286]

Prokopius'un anlatımına göre bu dromonlar, iki kenarında 25 olmak üzere toplam 50 kürekçi bulunan tek katlı gemilerdir.[288] Gene Helenistik dönem uskundra kullanan gemilerinden farklı olarak, bunlar doğrudan geminin gövdesinden uzatılıyordu.[289] Daha sonraki dönem çift katlı ("bireme") 9. ve 10. yüzyıl dromonları iki kürek sırası (elasiai), bir kürek sırası aşağıda diğeri ise yukarı güvertede olacak şekilde güverteyle bölünmüştü; bu kürekçilerin gemi bordaladığı zaman deniz piyadeleri ile savaşması bekleniyordu.[290] Makrypoulias, her sırada aşağıda 25 kürekçi, üst güvertede 35, bir dromon için toplam 120 kürekçi içeren bir düzenleme önerir.[291] Bu gemilerin tüm uzunluğu muhtemelen yaklaşık 32 metredir.[292] O dönem çoğu gemi tek direkli (histos or katartion) olmasına rağmen, daha büyük bireme dromonlar daha etkin manevra yapabilmek için muhtemelen en az iki direğe ihtiyaç duyuyorlardı,[293] ki bu büyüklükte ki bir gemi yalnızca bir latin yelkeni ile yönetilemez anlamına geleceği kabul edilebilir.[294] Gemi, pupa (prymnē) tarafında, kaptanın yeri (krab(b)at(t)os) ile beraber çadır ile korunmuş iki kıç dümeni ile yönetiliyordu.[295] Pruva (prōra) yükseltilmiş bir ön üst güverteye (pseudopation) sahipti, bunun altında nişanlanmış Rum ateşi atan bir sifon bulunurken,[296] ikincil sifonlar geminin ortasında her iki tarafta da bulunabilirdi.[297] Geminin yanları boyunca devam eden, askerlerin kalkanlarını astıkları bir pavesade (kastellōma) güverte mürettebatına koruma sağlıyordu.[298] Roma liburnalarına benzer şekilde, daha büyük gemiler ayrıca her iki yanında direklerin arasında tahtadan bir kalelere (xylokastra) sahiptiler, böylece okçular yükseltilmiş bir platformdan atış yapabiliyorlardı.[299] Pruva mahmuzun (peronion) amacı düşman gemisinin küreklerini kırıp, ok ateşi ve borda etmeye karşı onu yardımsız bırakıyordu.[300]

Yenikapı kazılarında ortaya çıkarılan 10-11. yüzyıla ait dört adet galeai tipi geminin tek tip tasarımı ve inşaası onların merkezi bir üretim sürecinden geçtiklerini göstermektedir. Uzunlukları yaklaşık 30 metredir ve Karaçam ve Doğu çınarından imal edilmişlerdir.[301]

Gemi tipleri

Bir deniz savaşı tasviri, Oppianos'un Cynegetica'sının 13. yüzyıl kopyasından.

Son yüzyılların Batı tasarımları

Dromonların yerini, İtalyan kökenli galea tipi gemilerin tam olarak hangi dönem aldıkları bilinmemektedir. Bizanslı yazarlar her ne kadar ayrım gözetmeden kullansalar da terim geç 12. yüzyıla kadar kullanılmaya devam etmiştir.[302] Dönemin Batı yazarları genellikle nakliye gemileri gibi büyük gemiler için kullanılan terimleri kullanmıştır ve Bizanslılarda da geniş kullanımı bu fikri destekleyen bir kanıttır.[303] 1169 yılında Surlu Vilyam'ın Bizans filosu tanımında "dromonlar" çok büyük nakliye gemilerini sınıflandırmak için kullanmıştır ve iki sıra kürekçisi olan savaş gemileri onlardan ayrılması için kullanılırdı böylece gerçekten Bizanslılar tarafından yeni bireme kadırgaları benimsenmesini gösterir.[304] 13. yüzyıl ve sonrası "dromon" terimi nihayi olarak kullanımdan çıkmış ve yerini katergon (κάτεργον, "hizmet için görevlendirilmiş" anlamında) almıştır, 11. yüzyıl sonlarında terim aslen askeri hizmet için görevlendirilmiş nüfustan oluşturulmuş mürettebata uygulanmıştır.[305] Bizans İmparatorluğu'nun sonraki dönemlerinde, Bizans gemileri Batı modellerini kullanılıyordu: katergon terimi ayrım gözetilmeden Bizans ve latin gemileri için kullanılıyordu ve at nakliye chelandion Batılı taride (kelime Arapça ṭarrīda kelimesinden gelmekte, Yunanca tareta, ταρέτα olarak benimsenmiştir) ile yer değiştirdi.[306] Günümüze gelen Capet Anjulu Sicilyalı kaynaklarda chelandre terimi taride ile yer değiştirmesi ile benzer bir süreç gerçekleşirken her iki terim bir süre beraber kullanılmaya devam etmiştir. Her ikisi arasında konstrüksiyon farkları zikredilmese de, her iki terim 20 ile 40 arası at taşıyabilen at nakliye gemileri (usserii) anlamına gelmekteydi.[307] Bireme İtalyan tarzı kadırgalar 13. yüzyıl sonlarına kadar Akdeniz filosunun ana ekseni olarak kalmıştır, gene bu konuda da dönemin açıklamaları konstrüksiyonları hakkında çok az detay verir.[308]

Taktikler ve silahlar

Bizanslılar, askeri talimatlar kullanarak, geçmişte kara ve denizde yaşanan savaşlardan öğrenilen dersleri kurallaştırmak, korumak ve devam ettirmek konusuna dikkat ederlerdi. Bazı eski terminolojilerine rağmen, bu metinler Bizans denizcilik işleri üzerine bilgimizin temelini oluşturur. Günümüze ulaşan ana metinler, VI. Leon'un Taktika ve Nikeforos Uranos'un deniz muharebeleri (peri naumachias) ile ilgili bölümleri (Her ikisinin çizimleri geniş şekilde, Syrianos Magistros ve diğer daha erken dönem çalışmaların Naumachiai'sındandır),[309], Konstantinos Porfirogennetos'un De Administrando Imperio eserinin ilgili bölümlerinde ve Bizans ile Arap yazarların diğer çalışmalarında tamamlanmıştır.[29]

Denizcilik stratejisi, lojistik ve taktikler

İlk ve orta çağ denizcilik operasyonlarını incelediğimiz zaman, önce kadırga filolarının teknolojik sınırlarını anlamak gerekir. Kadırgalar sert sular ile iyi bir şekilde mücadele edemiyorlardı ve açık denizde dalgalar tarafından batıp felaket ile sonuçlanıyordu; tarihte kadırga filolarının kötü hava yüzünden battığı benzer olaylar mevcuttur.(örneğin, Birinci Pön Savaşı sırasında Roma kayıpları).[310] Bu nedenle denizcilik sezonu baharın ortalarından eylüle kadar olan dönemle sınırlıdır.[311] Bir kadırganın sürdürülebilir seyrüsefer hızı, yelkenler kullanılsa bile, sınırlıdır ve taşıdığı yüke bağlıdır.[312] Su özellikle kadırganın "yakıt" tedariği olarak hayatidir. Her kürekçi için günlük 8 litre olarak tüketim tahmin edilmektedir, sıklıkla suyun kıt ve güneşin kavurduğu doğu Akdeniz kıyılarında mevcudiyeti şüphesiz operasyonel faktördür.[313] Daha küçük dromonlar yaklaşık 4 günlük su taşıyabildikleri tahmin edilmektedir.[314] Etkin bir şekilde bu, kadırgalardan oluşan filoların kıyı kenarlarından rotaları izlediğini ve sıklıkla karaya yanaşıp tedarik temin edip, mürettebatı dinlendikleri anlamına gelmektedir.[315] Bu Belisarius'un Vandallara karşı seferlerinden 9 ve 10. yüzyılda Girit seferlerine kadar Bizans deniz aşırı çabalarında daha iyi görülür. Bu sebeplerden dolayı Nikephoros Ouranos "onu şişiren ve karadan esen rüzgarla [...], denizler hakkında kesin bilgi ve deneyimli adamlardır. Onlar denizlerde hem gizli kayalarını hem de derin olmayan yerlerini, ve yelken açtıkları kara ve ona yakın adaları, limanlar ve bu limanlar arasında mesafeleri bilmeliydiler. Hem ülkeleri hem de su kaynaklarını bilmeliydiler." mevcudiyetine olan ihtiyacın altını çizer.[314]

Bu yüzden ortaçağ Akdeniz deniz savaşı doğal olarak özünde kıyıda ve amfibiktir, bugün anlaşıldığı üzere "deniz hakimiyeti" ile uğraşmak yerine kıyı topraklarını ya da adaları elde tutmak üzerinedir.[316] Ayrıca koç başı saldırının terk edilmesinden sonra, sadece elde kalan, barut gelişmesine bağlı olarak, "gemi öldüren" silahlar ve tahripli mermilerdi,[317] deniz muharebesi, John Pryor'ın kelimeleri ile, "daha fazla tahmin edilemezdi. her hangi bir güç elindeki silahlardaki üstünlüğü ya da mürettebatın yetenekleri gibi şeylerle, başarılı olmayı beklemeyi umut ediyorlardı."[318] Bu nedenle Bizans ve Arap askeri talimatlarının herkesin kendi filosunun korunmasına öncelik veren dikkatli taktikler ile kesin istihbarat elde etmek için tüccar kılığında ajanlar kullanılmasının altını çizmesi şaşırtıcı değildir.

941 yılında Konstantinopolis'e yapılan Rus saldırısını Bizans filosu püskürtüyor. Borda etmek ve göğüs göğüse savaş Orta çağ deniz savaşlarının çoğunun neticesini belirliyordu. İoannis Skilicis vakainamesinin Madrid Skilicis versiyonunda ki bu resimde Bizans dromonları Rus gemilerinin üzerine çıkıp, mahmuzları ile kürekçileri ezdiği gösteriliyor.[319]

Bir kere filolar yeterince yaklaştıklarında, yanıcı cisimlerden ok ve mızraklara kadar değişen karşılıklı ateş başlardı. Amaç gemileri batırmak değil netice olarak yapılacak bordrolamadan önce düşman mürettebatının sayısını azaltmaktı.[320] Düşman kuvvetinin yeterli miktarda azaldığına karar verildiğinde, filolar yaklaşır, gemiler diğerlerine çengel atarlar ve deniz piyadeleri ve üst güvertedeki kürekçiler düşman teknesine geçer ve göğüs göğüse muharebeye girişirlerdi.[321]

Teçhizat

10. ve 12. yüzyıl arası tarihli Girit'ten rum ateşi el bombaları ve demir dikenleri

İlkçağ savaş gemilerinden farklı olarak, Bizans ve Arap gemileri koç başı bindirmiyorlardı ve iki geminin mücadelesinin ana ekseni güverte saldırıları ve Rum ateşi gibi yanıcı malzemeler kullanmaktı.[211] İkincisinin korkunç ününe rağmen sadece özel şartlarda etkiliydi ve tecrübeli mürettebatın elinde atılmadıkça sonuca götüren anti gemi silahı değildi.[322] Romalı öncülleri gibi, kaya, ok, mızrak, rum ateşi kapları ya da diğer yanıcı sıvılar, demir dikenleri (triboloi) ve hatta düşmanı boğmak için kireç dolu kaplar ya da VI. Leon'un inanılmaz şekilde önerdiği üzere akrepler ve yılanlarlar (Taktika, XIX.61–65) atmak için katapultlar (mangana) ve balistalar (toxoballistrai) Bizans ve Müslüman gemilerine konuluyordu.[323]

Rum ateşi

Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Rum ateşi maddesine bakınız.
İoannis Skilicis vakainamesinin Madrid Skilicis versiyonundan bir minyatür: Rum ateşinin kullanımı

"Rum ateşi", Bizanslıların kullandığı alev alan bir karışıma Batı Avrupalıların verdiği isimdir, böyle isimlendirilmiştir çünkü Avrupalılar Bizanslıları Yunanlar olarak görür. Bizanslıların kendileri bunun için değişik tanımlayıcı isimler kullanmışlardır, fakat en yaygın olanı "sıvı ateş" (ὑγρόν πῦρ) olanıdır. Ateş çıkaran kimyasalların Bizanslılar tarafından kullanımı 6. yüzyıldan beri bilinse de, Rum ateşi olarak bilinen gerçek karışım 673 yılında yaratıldığına inanılır ve Suriye'den Kallinikos isimli bir mühendise atfedilir.[324]

Kullanımında en yaygın metod, formülün büyük tunç tüpler (sifōn) ile düşman gemilere atılmasıdır.[211] Alternatif olarak mancınık tarafından atılan ateşlenmiş kavanozların fırlatılmasıdır; vinçler (gerania) ile saf yanıcıların düşman gemilerine atılması olarak anlatılmıştır.[325] Genellikle karışım ısıtılmış ve basınç altında tutulan varillerde saklanıyordu ve operatörler geniş demir kalkanların arkasında bulunken bir çeşit pompa ile borunun içinden nişanlanıyordu. Taşınabilir versiyon da (cheirosiphōn) mevcuttu, denildiğine göre VI. Leon tarafından icat edilmiştir, onu doğrudan günümüz Alev makinesi ile benzer kılıyordu.[326] Üretimi devlet sırrı olarak korunuyordu ve bileşenleri kabaca tahmin edilmekte ya da sadece Anna Komnini gibi ikincil kaynaklarda tarif edilmektedir sonuçta doğru birleşim günümüzde hala bilinmemektedir. Rum ateşinin etkisi napalme daha benzerdir.[211] Dönemin kaynakları su tarafından söndürülemediğini fakat daha ziyade üzerinde yayılıp yanmaya devam ettiğini açık şekilde bildirmişlerdir; kum oksijen ile bağlantısını keserek söndürmektedir ve birçok yazar büyük olasılıkla bir çeşit kimyasal reaksiyona girmeleri nedeniyle güçlü sirke ve eski idrar ile söndürülebildiğini yazmıştır. Sonuçta baştan aşağı sirkeye bulanmak ona karşı koruma sağlamak için kullanılan bir yöntemdi.[327]

"O [İmparator] biliyordu ki Pisalılar denizcilikte yetenekli ve onlarla savaşılmaktan çekinilir. Her bir gemilerinin pruvasına prinç ya da demirden ağzı açık aslan ya da diğer kara hayvanlarının başını sabitlerler ve sonra yaldızla kaplarlardı böylece onların mutlak etkisi dehşet vermek olurdu. Ve doğrudan düşmana yönelen ateş, borulardan geçip, canavarın ağzından geçerdi böylece sanki aslan ya da diğer benzeri canavarlar ateş kusuyor gibi olurdu."

Anna Komnini, Aleksiad, XI.10[328]

Bizanslı yazarların bir şekilde abartılı yaklaşımlarına rağmen, bir "mucize silah" anlamını içermez ve bazı ciddi mağlubiyetlere engel olamamıştır.[329][330] Sınırlı menzili ve sakin deniz ile uygun rüzgar şartlarına ihtiyaç duyması kullanımını sınırlıyordu.[331] Buna rağmen, uygun şartlarda ve hazırlıksız düşmana karşı, büyük yıkıcı yeteneği ve psikolojik etkisi, Ruslara karşı defalarca görüldüğü üzere, sonuca götürmeyi kanıtlayabiliyordu. Rum ateşi kullanılması 12. yüzyıl boyunca devam ettiği belirtilmiştir ancak muhtemelen karşımın ana malzemelerinin elde edildiği bölgelere (Kafkasya ve Karadeniz'in doğu sahillerine) erişimi kaymetmeleri nedeniyle Bizanslılar, Dördüncü Haçlı Seferi'ne karşı bunu kullanmakta başarılı olamamışlardır.[332] Araplar 835 yılından sonra kendi "sıvı ateş" silahlarını sahaya sürmüşlerdir fakat Bizans formülü kullandılarsa bunu casuslukla mı yoksa stratēgos Euphemios'un 827 yılında iltica etmesiyle mi elde ettikleri ya da bağımsız bir şekilde kendi versiyonlarını mı geliştirdikleri bilinmemektedir.[211] 12. yüzyılda Selahaddin Eyyubi için Mardi bin Ali el-Tarsusi tarafından yazılan talimatnamede "neft" (neftyağı ya da Nafta) ismi verilen ve sülfür ile farklı reçinelerin eklendiği petrol bazlı bir Rum ateşi kaydedilmiştir.[333]

Bizans tarihinde donanmanın rolü

İmparatorluk tarihinde, Bizans donanmasının öneminin değerini biçmek hiç kolay değildir. Bir yandan, hayatı boyunca İmparatorluk, sıklıkla küçük hinterlandları olan uzun kıyı şeritlerini savunmuştur. Ayrıca, gemicilik taşımacılığın en hızlı ve en ucuz yoluydu ve İmparatorluğun bereketli alanları yanında ana şehirleri ve ticari merkezleri denizlere yakın bulunuyordu.[334] 7 ile 10. yüzyıllar arası Arapların ortaya koyduğu tehditler ile beraber, bu güçlü bir filoyu ayakta tutmayı zorunlu kılmıştır. Konstantinopolis'in Araplar tarafından kuşatılmasında sırasında ki başarılı savunmasıyla donanma imparatorluğu kurtarak belki de en büyük önemini göstermiştir. Bu dönem boyunca geç 10. yüzyıla kadardevam eden akınlar ile karşı akınlardan oluşan oyunda, deniz operasyonları Bizanslıların Araplara karşı çabalarında yaşamsal rol oynamıştır.[335]

Diğer yandan, çağın denizcilik teknolojisinin sınırları ve doğası ne Bizanslıların ne de rakiplerinin herhangi birinin gerçek talassokrasi geliştirmelerine izin vermemiştir.[336] Kadırga filoları kıyı operasyonları ile sınırlanmış ve gerçekten bağımsız rol oynayamamışlardır. Üstelik Araplara karşı Bizans galibiyet ve mağlubiyetlerinin değiştirmesi, iki tarafın hiç birinin üste gelecek şekilde kalıcı kazanımda bulunamadığını gösterir. Bizanslıların 880 yılında Nasar'ın dikkate değer gece zaferi gibi (Orta çağda bir dolu benzer çarpışmalardan biridir) birçok parlak başarı kazanmalarına rağmen, bu başarılar benzer korkunç yenilgiler ile dengelenmiştir.[337] Bizans filolarında kürekçilerinin başkaldırılarıyla ilgili raporlar, şartların talimatlarda yazan ideal durumdan çok uzakta olduğunu göstermektedir.[338] Büyük Anadolu toprak sahiplerinin yüksek Bizans aristokrasi ve bürokrasisindeki geleneksel başat durumlarıyla beraber düşünüldüğünde Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi donanma en güçlü olduğu zamanda bile kara kuvvetlerine göre geniş şekilde ikincil kabul ediliyordu. Bu gerçek, imparatorluk hiyerarşinde amirallerin görece düşük pozisyonlarda olmasında da açıkça görülür.[339][340]

Diğer yandan, 10. ve 11. yüzyılda başta Venedik sonra Ceneviz İtalyan şehir devleriyle kesişen Bizans deniz gücünün kendinden kaynaklı sebeplerle kademeli zayıflaması İmparatorluğun kaderi için uzun erim ehemmiyettedir. Bizans devletini parçalayan Dördüncü Haçlı Seferinin talanının en büyük sebebi denizde İmparatorluğun savunmasız kalmasıdır.[341] Bu süreç, 9. yüzyılda İmparatorluk tarafından Batı'da kendi deniz gücünün zayıflığını bertaraf etmek için artan miktarda italyanı işe almasıyla Bizansın kendisi tarafından başlatılmıştır. İtalyan cumhuriyetlerin, ayrıca imparatorlukla Batı Avrupa arasındaki ticarette yaptıkları arabuluculukla da kâr sağlamaları, Bizans ticari denizciliğini zayıflatmış bunun sonucu da Bizans deniz kuvvetlerinin varlığına ters etkisi olmuştur.[342] Kaçınılmaz şekilde İtalyan cumhuriyetleri yavaşça Bizans yörüngesinden ayrılmış, kendi politikaları izlemeye başlamışlar ve geç 11. yüzyıldan itibaren İmparatorluğu sömürmeye ve bazen açıkça yağmalamaya başlamaları, nihayetinde Bizans'ı kendi çıkarları için siyasi ve ekonomik boyun eğdirmelerinin habercisiydi.[343] Kekaumenos'ın yorumlarında betimlediği üzere o zaman güçlü donanmanın eksikliği Bizanslılar tarafından şiddetle hissedilmiştir. I. Manuil ve daha sonra VIII. Mihail Paleologos gibi güçlü ve enerjik imparatorlar Bizans deniz gücünü canlandırabilmişler fakat Venediklilere ağır darbeler vurduktan sonra bile sadece onları Cenevizliler ya da Pisalılar yer değiştirebilmişlerdir. Böylece ticaret Latinlerin elinde kalmış, kâr imparatorluktan hortumlanmıştır ve ölümlerinden sonra başarıları çabucak buharlaşmıştır.[263] 1204 yılından sonra ve VIII. Mihail'ın hükümdarlığının istisnası hariç, Bizans donanmasının kaderi az ya da çok İtalyan denizci cumhuriyetler ile olan müttefikleriyle değişime bağlı kalmıştır.[344]

Bizans tarihinin genel akışına bakıldığında, donanmanın güçlenip, zayıflaması çok yakın şekilde İmparatorluğun kaderindeki dalgalanmaların yansımasıdır. Bu açık bağlantı, Fransız Bizantolog Louis Bréhier şu yorumu yapmasıne neden olmuştur: "[Bizans] yönetim dönemleri şu şekildedir ki denizleri kontrollerine aldıkları dönemler ve onu kaybederek geriye gidişin başladığı dönem."[345]

Kaynakça

  1. Pseudo-Kodinos, Book of Offices, Bonn Ed. 1839, p. 28
  2. "Other Byzantine flags shown in the "Book of All Kingdoms" (14th century)". Flags of the World. 28 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150928140011/https://flagspot.net/flags/gr_byz.html. Erişim tarihi: 2010-08-07.
  3. 1 2 3 Treadgold 1998, s. 67.
  4. 1 2 3 Treadgold 1998, s. 85.
  5. Lewis & Runyan 1985, s. 20.
  6. Scafuri 2002, s. 1.
  7. Norwich 1990, ss. 48–49.
  8. 1 2 Casson 1991, s. 213.
  9. Pryor & Jeffreys 2006, s. 7.
  10. Pryor & Jeffreys 2006, s. 8.
  11. 1 2 3 Pryor & Jeffreys 2006, s. 9.
  12. MacGeorge 2002, ss. 306–307.
  13. Norwich 1990, s. 166.
  14. Pryor & Jeffreys 2006, s. 10.
  15. Pryor & Jeffreys 2006, s. 13.
  16. 1 2 3 4 5 6 Gardiner 2004, s. 90.
  17. Norwich 1990, s. 207.
  18. Pryor & Jeffreys 2006, s. 14.
  19. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 14–15.
  20. Pryor & Jeffreys 2006, s. 15.
  21. Norwich 1990, s. 77.
  22. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 17–18.
  23. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 19, 24.
  24. Norwich 1990, ss. 259–297.
  25. Campbell 1995, ss. 9–10.
  26. 1 2 3 Gardiner 2004, s. 91.
  27. Casson 1995, s. 154.
  28. 1 2 Nicolle 1996, s. 47.
  29. 1 2 3 Gardiner 2004, s. 98.
  30. Pryor 1988, s. 62.
  31. Nicolle 1996, s. 87.
  32. Turtledove 1982, s. 53.
  33. 1 2 3 Pryor & Jeffreys 2006, s. 25.
  34. Lewis & Runyan 1985, s. 24.
  35. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 26–27.
  36. Treadgold 1998, s. 72.
  37. Lewis & Runyan 1985, s. 27.
  38. Norwich 1990, s. 334.
  39. Pryor & Jeffreys 2006, s. 28.
  40. 1 2 3 4 5 Pryor & Jeffreys 2006, s. 33.
  41. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 29–30.
  42. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 31.
  43. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 31–32.
  44. Norwich 1990, ss. 352–353.
  45. Treadgold 1997, s. 349.
  46. 1 2 Treadgold 1997, s. 352.
  47. Lewis & Runyan 1985, s. 29.
  48. Bashear, Suliman (1991), "Apocalyptic and Other Materials on Early Muslim-Byzantine Wars: A Review of Arabic Sources", Journal of the Royal Asiatic Society (Cambridge University Press) 1 (2): 173–207, DOI:10.1017/S1356186300000572, JSTOR 25182323
  49. Mango 2002, s. 141.
  50. Runciman 1975, s. 150.
  51. Christides 1981, s. 76.
  52. Pryor & Jeffreys 2006, s. 41.
  53. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 41–42.
  54. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 45.
  55. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 45–46.
  56. Christides 1981, ss. 76–106.
  57. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 46–47.
  58. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 47.
  59. 1 2 3 4 5 6 Gardiner 2004, s. 92.
  60. Christides 1981, s. 92.
  61. İbn-i Haldun & Rosenthal 1969, s. 120.
  62. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 48.
  63. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 48–49.
  64. Pryor 1988, ss. 102–105.
  65. Lewis & Runyan 1985, s. 30.
  66. Pryor & Jeffreys 2006, s. 60.
  67. Pryor & Jeffreys 2006, s. 50.
  68. Jenkins 1987, s. 183.
  69. Treadgold 1997, s. 534.
  70. Jenkins 1987, s. 192.
  71. 1 2 Runciman 1975, s. 151.
  72. MacCormick 2002, s. 413.
  73. 1 2 Treadgold 1997, s. 457.
  74. Treadgold 1997, s. 458.
  75. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 62.
  76. Scafuri 2002, ss. 49–50.
  77. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 64–65.
  78. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 65, 68.
  79. Treadgold 1998, s. 33.
  80. MacCormick 2002, s. 955.
  81. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 65–66.
  82. Pryor & Jeffreys 2006, s. 66.
  83. Treadgold 1997, ss. 463–464.
  84. 1 2 Tougher 1997, ss. 185–186.
  85. Pryor & Jeffreys 2006, s. 65.
  86. Tougher 1997, ss. 186–188.
  87. Christides 1981, ss. 82, 86–87.
  88. Tougher 1997, s. 191.
  89. Christides 1981, ss. 93–94.
  90. Norwich 1999, s. 120.
  91. Treadgold 1997, ss. 469–470.
  92. Pryor & Jeffreys 2006, s. 63.
  93. Christides 1981, s. 94.
  94. Pryor & Jeffreys 2006, s. 64.
  95. 1 2 3 Pryor & Jeffreys 2006, s. 72.
  96. MacCormick 2002, s. 414.
  97. Pryor & Jeffreys 2006, s. 71.
  98. Pryor & Jeffreys 2006, s. 74.
  99. 1 2 3 4 5 6 Gardiner 2004, s. 93.
  100. Pryor & Jeffreys 2006, s. 75.
  101. Treadgold 1997, s. 495.
  102. Norwich 1999, s. 195.
  103. Pryor & Jeffreys 2006, s. 73.
  104. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 75–76.
  105. Treadgold 1997, s. 509.
  106. 1 2 Kekaumenos & Tsoungarakis 1996, Strategikon, Ch. 87.
  107. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 87–88.
  108. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 76–77, 89.
  109. Haldon 1999, ss. 90–91.
  110. Pryor & Jeffreys 2006, s. 88.
  111. Haldon 1999, s. 91.
  112. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 91–93.
  113. Pryor & Jeffreys 2006, s. 94.
  114. Bréhier 2000, s. 335.
  115. Pryor & Jeffreys 2006, s. 99.
  116. 1 2 Birkenmeier 2002, s. 39.
  117. Nicol 1992, ss. 55–58.
  118. Nicol 1992, ss. 59–61.
  119. Pryor & Jeffreys 2006, s. 100.
  120. Nicol 1992, s. 58.
  121. Pryor 1988, s. 113.
  122. 1 2 3 4 Haldon 1999, s. 96.
  123. Pryor & Jeffreys 2006, s. 109.
  124. Nicolle 2005, s. 69.
  125. 1 2 3 Pryor & Jeffreys 2006, s. 111.
  126. Treadgold 1997, s. 631.
  127. Treadgold 1997, s. 641.
  128. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 106–107, 111–112.
  129. Norwich 1996, ss. 98, 103.
  130. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 113.
  131. Treadgold 1997, s. 643.
  132. Phillips 2004, s. 158.
  133. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 112, 115.
  134. 1 2 Harris 2006, s. 109.
  135. Pryor & Jeffreys 2006, s. 116.
  136. Magdalino 2002, s. 97.
  137. Lilie 1994, s. 215.
  138. Birkenmeier 2002, s. 22.
  139. 1 2 3 Pryor & Jeffreys 2006, s. 121.
  140. Harris 2006, ss. 128–130.
  141. Norwich 1996, s. 151.
  142. Ahrweiler 1966, ss. 288–289.
  143. Ahrweiler 1966, ss. 289–290.
  144. Ahrweiler 1966, ss. 290–291.
  145. Ahrweiler 1966, ss. 293–294.
  146. Ahrweiler 1966, ss. 291–292.
  147. Ahrweiler 1966, ss. 294–296.
  148. Macrides 2007, ss. 168–169.
  149. Bryer 1966, ss. 4–5.
  150. 1 2 Nicol 1992, ss. 166, 171.
  151. Bartusis 1997, s. 24.
  152. Nicol 1992, ss. 171–172.
  153. 1 2 Bartusis 1997, s. 39.
  154. 1 2 Lane 1973, s. 76.
  155. Geanakoplos 1959, ss. 127, 153–154.
  156. Bartusis 1997, s. 59.
  157. Nicol 1993, ss. 59–60.
  158. Ahrweiler 1966, ss. 374–376.
  159. Laiou 1972, ss. 74–76, 114.
  160. Nicol 1992, s. 246.
  161. Nicol 1993, s. 158.
  162. Laiou 1972, s. 75.
  163. Loenertz 1959, ss. 158–167.
  164. Ahrweiler 1966, ss. 375–378.
  165. Angelov 2007, ss. 175–176, 317.
  166. Laiou 1972, s. 115.
  167. Ahrweiler 1966, ss. 380–381.
  168. Laiou 1972, ss. 164–166.
  169. Ahrweiler 1966, ss. 381–382.
  170. 1 2 Ahrweiler 1966, s. 382.
  171. Ahrweiler 1966, s. 383.
  172. Nicol 1993, s. 171.
  173. Ahrweiler 1966, ss. 383–384.
  174. Ahrweiler 1966, s. 384.
  175. Nicol 1993, s. 199.
  176. Bréhier 2000, s. 341.
  177. 1 2 Ahrweiler 1966, s. 385.
  178. Nicol 1993, ss. 220–221.
  179. Bartusis 1997, ss. 98–99.
  180. Ahrweiler 1966, ss. 386–387.
  181. Bartusis 1997, s. 219.
  182. Ahrweiler 1966, ss. 382, 387.
  183. Bartusis 1997, s. 99.
  184. Bartusis 1997, s. 110.
  185. 1 2 Heath 1984, s. 23.
  186. Norwich 1996, ss. 376–377.
  187. Setton 1978, ss. 18–19.
  188. Nicolle 2005, s. 45.
  189. Bartusis 1997, s. 132.
  190. Nicolle 2005, ss. 53–56.
  191. Cosentino 2008, ss. 578–583.
  192. Treadgold 1997, s. 19.
  193. Lewis & Runyan 1985, ss. 4–8.
  194. Ward-Perkins 2005, s. 60.
  195. MacGeorge 2002, s. 307.
  196. Haldon 1999, s. 68.
  197. Lewis & Runyan 1985, ss. 20–22.
  198. Bréhier 2000, ss. 324–325.
  199. Cosentino 2008, s. 580.
  200. Lewis & Runyan 1985, s. 22.
  201. Treadgold 1998, s. 28.
  202. Haldon 1999, s. 78.
  203. Ahrweiler 1966, s. 22.
  204. Treadgold 1997, ss. 315, 382.
  205. Cosentino 2008, s. 602.
  206. Ahrweiler 1966, ss. 22–23.
  207. 1 2 3 Haldon 1999, s. 74.
  208. Treadgold 1998, s. 73.
  209. Ahrweiler 1966, ss. 24–25.
  210. Ahrweiler 1966, ss. 31–35.
  211. 1 2 3 4 5 Gardiner 2004, s. 99.
  212. Ahrweiler 1966, ss. 73–74.
  213. Ahrweiler 1966, ss. 33–34.
  214. Ahrweiler 1966, ss. 50–51.
  215. 1 2 Haldon 1999, s. 77.
  216. Ahrweiler 1966, ss. 26–31.
  217. Pryor & Jeffreys 2006, s. 32.
  218. Ahrweiler 1966, s. 82.
  219. 1 2 3 Kazhdan 1991, s. 1127.
  220. Ahrweiler 1966, ss. 82–83.
  221. Ahrweiler 1966, ss. 76–79.
  222. 1 2 Ahrweiler 1966, ss. 79–81.
  223. Ahrweiler 1966, ss. 64–65.
  224. Treadgold 1998, s. 76.
  225. Kazhdan 1991, s. 1836.
  226. Ahrweiler 1966, ss. 83–85.
  227. Treadgold 1997, s. 383.
  228. Treadgold 1997, s. 427.
  229. Ahrweiler 1966, ss. 83ff..
  230. Kazhdan 1991, ss. 1122, 1250.
  231. Treadgold 1997, s. 433.
  232. Ahrweiler 1966, ss. 85–89.
  233. Ahrweiler 1966, ss. 95–96.
  234. Treadgold 1998, ss. 104–105.
  235. 1 2 Treadgold 1997, s. 145.
  236. 1 2 Treadgold 1997, s. 277.
  237. Treadgold 1997, s. 412.
  238. 1 2 3 Treadgold 1997, s. 576.
  239. Treadgold 1997, s. 843.
  240. Casson 1991, s. 188.
  241. Pryor 1988, s. 76.
  242. Haldon 1999, s. 267.
  243. Makrypoulias 1995, ss. 154, 159.
  244. Bréhier 2000, ss. 330–331.
  245. MacCormick 2002, ss. 413–414.
  246. Makrypoulias 1995, ss. 154–155.
  247. Makrypoulias 1995, ss. 154–156.
  248. Makrypoulias 1995, ss. 157–158.
  249. Pryor & Jeffreys 2006, s. 266.
  250. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 267.
  251. Treadgold 1998, s. 104.
  252. Ahrweiler 1966, s. 70.
  253. Haldon 1999, s. 119.
  254. Heath 1984, s. 20.
  255. Pryor & Jeffreys 2006, s. 271, note 364.
  256. Pryor & Jeffreys 2006, s. 393.
  257. Pryor & Jeffreys 2006, s. 268.
  258. Gardiner 2004, s. 97.
  259. Kazhdan 1991, s. 1330.
  260. Haldon 1999, s. 144.
  261. Magdalino 2002, ss. 234–235.
  262. Magdalino 2002, s. 233.
  263. 1 2 Lewis & Runyan 1985, s. 37.
  264. Macrides 2007, ss. 100–101.
  265. Nicol 1993, s. 16.
  266. 1 2 Ahrweiler 1966, s. 405.
  267. Bartusis 1997, ss. 44–45.
  268. 1 2 Nicol 1993, s. 42.
  269. Bartusis 1997, s. 46.
  270. Bartusis 1997, s. 158.
  271. Bartusis 1997, ss. 46–47.
  272. Kazhdan 1991, s. 1394.
  273. Bartusis 1997, s. 60.
  274. Geanakoplos 1959, ss. 209–211.
  275. Bréhier 2000, s. 339.
  276. Failler 2003, ss. 232–239.
  277. Delgado 2011, ss. 188–191.
  278. Pryor & Jeffreys 2006, s. 127.
  279. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 138–140.
  280. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 145–147, 152.
  281. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 134–135.
  282. 1 2 Casson 1995, ss. 243–245, Fig. 180–182.
  283. Basch 2001, ss. 57–64.
  284. Campbell 1995, ss. 8–11.
  285. Pomey 2006, ss. 326–329.
  286. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, ss. 153–159.
  287. Basch 2001, s. 64.
  288. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 130–135.
  289. Gardiner 2004, ss. 103–104.
  290. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 232, 255, 276.
  291. Makrypoulias 1995, ss. 164–165.
  292. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 205, 291.
  293. Pryor & Jeffreys 2006, s. 238.
  294. Dolley 1948, s. 52
  295. Pryor & Jeffreys 2006, s. 215.
  296. Pryor & Jeffreys 2006, s. 203.
  297. Haldon 1999, s. 189.
  298. Pryor & Jeffreys 2006, s. 282.
  299. Gardiner 2004, s. 104.
  300. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 143–144.
  301. Delgado 2011, ss. 190–191.
  302. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 407–411.
  303. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 413–415.
  304. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 415–416.
  305. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 418–419.
  306. Pryor & Jeffreys 2006, s. 420.
  307. Gardiner 2004, s. 115.
  308. Gardiner 2004, ss. 110–111.
  309. Pryor 2003, s. 84.
  310. Pryor 1988, s. 70.
  311. Gardiner 2004, s. 209.
  312. Pryor 1988, ss. 71–77.
  313. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 354, 356–357.
  314. 1 2 Pryor & Jeffreys 2006, s. 360.
  315. Gardiner 2004, ss. 219–220.
  316. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 388–389.
  317. Pryor & Jeffreys 2006, s. 383.
  318. Pryor & Jeffreys 2006, s. 387.
  319. Pryor & Jeffreys 2006, s. 144.
  320. Pryor & Jeffreys 2006, s. 402.
  321. Pryor 2003, ss. 102–104.
  322. Pryor 2003, s. 96.
  323. Pryor & Jeffreys 2006, s. 509.
  324. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 607–609.
  325. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 378–379.
  326. Gardiner 2004, s. 105.
  327. Pryor & Jeffreys 2006, s. 617.
  328. Dawes 1928, s. 292.
  329. Pryor 2003, s. 97.
  330. Christides 1984, s. 64.
  331. Pryor & Jeffreys 2006, s. 384.
  332. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 630–631.
  333. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 610–611.
  334. Mango 2002, s. 197.
  335. Pryor & Jeffreys 2006, s. 386.
  336. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 388–390.
  337. Pryor & Jeffreys 2006, s. 385.
  338. Pryor & Jeffreys 2006, ss. 385–386.
  339. Pryor 2003, ss. 103–104.
  340. Runciman 1975, s. 149.
  341. Lewis & Runyan 1985, ss. 38–39.
  342. Scafuri 2002, ss. 58–59, 61–63.
  343. Lane 1973, s. 34.
  344. Bartusis 1997, s. 10.
  345. Bréhier, Louis (1949), "La marine de Byzance du VIIIe au XIe siècle", Byzantion 19., cited in Scafuri 2002, s. 2

Kaynaklar

This article is issued from Vikipedi - version of the 1/11/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.