Çavuşin
Çavuşin, Kapadokya bölgesinin en eski yerlesim yerlerinden biri olan, Göreme-Avanos yolu üzerinde, Göreme'ye 2 km uzaklıkta bir yerleşimdir.
Çavusin'deki Vaftizci Yahya adina yapilan kilise bölgeye hakim bir yerdedir. Muhtemelen 5. yüzyılda yapilmis -boyanmis- oldugundan bölgenin en eski kilisesidir. Kapadokya'da pek görülmeyen genis avlusu son yillarda kayalarin kopmasi sonucu yikilmistir.
Eski Çavusin vadisindeki harabeler, Hristiyan dervislerinin ve topluluklarinin yasadigi yerlerdi. Çavusin'in hemen yanindaki Güllüdere'de bes kilise bulunmaktadir. Vadinin yakinindaki Haçli Kilise ayni zamanda müslüman Araplarin akinlarina karsi savunma amaçli olarak da kullanilmistir.
Doğal güzellikleri
Milyonlarca (60 veya 40 milyon) yıl önce yer küredeki hareketlenmelerden dolayı Anadolu yarım adası deniz tabanından su üzerine çıkmıştır. Bugünkü Kapadokya diye adlandırdığımız bölgede ise deniz suyuyla dolu bir göl oluşmuştur. Bu göl, çevresindeki volkanların milyonlarca yıl süren patlaması neticesinde volkanik lav ve küllerle dolmuştur, gölde bulunan deniz suyu ise buharlaşma yolu ile bu zaman içerisinde kaybolmuştur.
Volkanların her patlamasında küller ve lavlar göl içerisinde birbirinden farklı şekillerde ve yapıda katmanlar oluşturmuştur. Daha sonrada bu göl yatağının erozyanla aşınmasıyla bugün vadi diye adlandırdığımız derin yamaçlar meydana gelmiştir. Bu aşınmalar sırasında sert tabakalar belirgin bir şekilde erozyona karşı daha dayanıklı olduğundan bugün Peri Bacası diye adlandırdığımız şekiller meydana gelmiştir.Bu bir gerçektir.
Güllüdere ve Kızılçukur
Volkanların bundan milyonlarca yıl önce patlamasıyla, birbirinden farklı sertliklerde tüflerden meydana gelen kayaların rüzgar ve yağmur aracılığı ile aşınmasının sonucunda biçim alan bu doğa güzelliklerini biraz inceleyelim.
Söylediğimiz gibi bundan 40-20 milyon yıl öncesinden başlarsak Kapadokya bölgesinde deniz suyundan oluşan bir gül mevcuttu. Bölgede bulunan Erciyes (3917 m) ve Hasan (3270 m) dağlarının birbirinden farklı zamanlarda ve farklı yoğunluklarda patlaması sonucu ile bölgede bulunan gölü sıcaklığının etkisi ile kurutarak gölün bulunduğu alanda lavlara yer açmıştır. Daha sonra doğanında (yağmurların ve rüzgarların) yardımı ile bölgede bulunan yumuşak tabakanın aşınmasına neden olmuştur. Aşınan yumuşak tabakaların yerini ise şu an "Vadi" olarak adlandırdığımız derin çukurlar almıştır. Zaman içerisinde insan gücününde etkisi ile mimari özellik taşıyan kayadan oyma evler, Kiliseler ve Manastırlar inşa edilmiştir. Volkanik kayaların çok sert olmaması nedeni ile tercih edilmektedir. Rüzgârların ve yağmurun vermiş olduğu doğal biçim ile insanların yerleşmek için yaptıkları mekanlar bütünleşerek, şu an hiçbir yerde rastlayamayacağımız doğal bir güzellik sunmaktadır.
Yüksek yerlerden inen yağmur suları yatay kayaları değişik bir şekilde biçimlendirmişdir. Söz konusu biçimler birbrinden farklı güzellik sergilemektedir. Bu doğa güzelliklerine verilebilecek en güzel örnek ise Kızılçukur ve Güllüdere vadileridir.
Kızılçukur ve Güllüdere Vadilerinde şu an çok sayıda Kilise, Manastır ve barınma yerleri mevcuttur. Bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi volkanik kayalıkların içerisinde barınmak, bölgede yaşamış olan insanlar için en önemlisi idi. Bunun yanı sıra bu barınaklar volkanik oluşumlar sayesinde hem sıcağı hem soğuğu muhafaza etmektediler, yani yazın içerisi serin, kışın ise ılık olmaktadır. Hem barınmak hem de yetiştirilen bitkilerin muhafaza edilebilmesi için çok elverişlidir.
Vadi içerisinde şu an artık kullanılmayan çok sayıda Güvercinlik bulunmaktadır. Üzüm bahçeleri ve kayısılıklar vardır. Birbirinden farklı dönemlerde inşa edilmiş Kilise ve Manastırları da görmek mümkündür.
|