Ahmed Rıza

Ahmed Rıza Bey
Doğum 1858
İstanbul
Ölüm 26 Şubat 1930 (72 yaşında)
İstanbul
Meslek Meclis-i Mebusan Reisi
Auguste Comte (1798-1857)
1902 Jön Türk Kongresi
1908 Osmanlı Parlamentosu
Ahmed Rıza Bey

Ahmed Rıza Bey (1858, İstanbul - 26 Şubat 1930, İstanbul), Osmanlı siyasetçisi.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen kurucularındandır ve Auguste Comte’un pozitivizm felsefesini Türkiye’ye taşıyan kişidir.[1][2] Osmanlı’nın kurtuluşunu ve kalkınmasını kişi veya siyasal rejim değişiklikleri yerine toplumsal yapı değişikliğinde gören ve bu yönde çalışmalar üreten ilk kimse olmuştur.

Paris’te yaşadığı yirmi yıla yakın sürede cemiyetin Paris şubesinin başkanlığını yaptı; Fransa ve Belçika’da cemiyetin ilk resmi yayın organı olan Meşveret gazetesini, Mısır’da Şura-yı Ümmet gazetesinin çıkardı. Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet ilan edilmesi üzerine İstanbul’a dönen ve “hürriyetçilerin babası” olarak törenlerle karşılanan Ahmed Rıza, Meclis-i Mebusan başkanlığı yaptı; Ayan Meclisi üyesi oldu; Sultan Vahdettin tarafından Ayan meclisi başkanlığına atandı; ancak Damat Ferid ile arası açılınca Fransa’ya döndü ve Anadolu’daki Milli Mücadele lehine çalışmalarda bulundu. Lozan Anlaşması’ndan sonra Türkiye’ye döndü.

Yaşamı

1858 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Şura-yı Devlet ve Meclis-i Âyan üyelerinden Ali Bey, annesi ise İslamiyet’e geçmiş Avusturyalı asil bir ailenin kızı Nâile Hanım’dır.[3] Nesiller boyu devlet hizmetinde bulunmuş bir aileden gelen Ahmed Rıza’nın dedesi (Ali Rıza Bey’in babası) Ziraat ve Darphane nazırlığı yapmış; büyük dedesi Kemankeş Efendi III. Selim’in Sır Kâtibi olmuştu;[1] Onun babası ise Mısır kadılarından Sıddık Molla idi.[4]

Ahmed Rıza, küçük yaştan itibaren batı kültürüyle yetişti ve özel dersler aldı. Beylerbeyi Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra Mahrec-i Aklâm’a, daha sonra Galata Sarayı Mekteb-i Sultânîsi’ne devam etti. Mezun olduktan sonra bir süreBabıali Tercüme odasında çalıştı. Anadolu’da sürgünde bulunan babasının yanına gittiği sırada yakından gördüğü köylünün sefaleti onu, bunun sebeplerini araştırmaya yöneltti ve ziraat eğitimi için Fransa’ya gitmeye karar verdi.[3] Grignon Ziraat Mektebi’ni 1884 yılında bitirerek uzman ziraatçı oldu.

Yurda dönüşünde devrin yeni ziraat makinelerini kullanarak bir işletme kurmaya çalıştıysa da başaramayan Ahmed Rıza, köylünün geri kalışının, onların modern tarım metotlarını bilmeyişlerinden ileri geldiğine kanaat getirdi. Eğitim yoluyla köylüyü aydınlatma düşüncesiyle Maarif Nezareti’nde görev aldı.[3] Bursa Maarif müdürüyken 1887 yılında görevinden istifa etti. Devletin, idare hayatının şu veya bu noktasını ıslah etmekle işin içinden çıkılamayacağını anlamış ve Fransa’ya gitmeye karar vermişti.[4]

Pozitivist düşünceyle Jean-François Robinet'in pozitivizm üzerine yazdığı bir eser vasıtasıyla tanıştı. Dr. Robinet’in sömürgeciliğe karşı olması ve özellikle Tunus’un işgaline o dönem karşı çıkan az sayıdaki Fransız entelektüel arasında yer almasından etkilendi. Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünü savunduğu için onu “Türkiye’nin yılmaz bir dostu” olarak nitelendirdi.[1]

Paris’e gidişi

1889 yılında bir rivayete göre Fransız İhtilali’nin yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen sergiye katılmak bahanesiyle izin alarak, bir rivayete göre ise kaçarak Paris’e gitti ve geri dönmedi. Fransız adliyseinde tercümanlık işine girdi.[4] Bir yandan Sorbonne Üniversitesi’nde târîh-i tabîî derslerine, bir yandan da matematikçi Pierre Laffitte’in verdiği pozitivizm derslerine devam etti. Laffitte’nin özellikle İslam ve Doğu medeniyeti hakkında düşüncelerinden etkilendi. Laffitte İslam’ın en gelişmiş din olduğunu, bu yüzden Müslümanların pozitivizme geçişlerinin kolay olacağını düşünüyordu.[1] Société positiviste [Pozitivist Cemiyet]’in en faal üyelerinden biri haline gelen Ahmed Rıza, 1905’ten itibaren ise pozitivizmin uluslararası planda yayılması için kurulmuş Comité positif occidental [Müsbet Batı Kurulu]’de “Müslüman toplumların temsilcisi” olarak yer almıştır.[1]

Paris’teki ilk yıllarında çeşitli gazete ve dergilerde Osmanlı aleyhine yazılara cevap vermek için girişimlerde bulundu.[2][3] 1891’de Osmanlı kadınlarıyla ilgili bir konferansında “hürriyetperverâne” ifadeler kullandığı gerekçesiyle yurda dönmesi için Paris sefaretine merkezden emir verilince una uymadığı gibi, İstanbul’a Posta ve Telgraf Nezâreti’ne bir mektup yazarak hiçbir gizli cemiyete mensup olmadığını, vatan ve milletin menfaat ve hukukunu müdafaa gerektiği zaman bunu Paris gazetelerinde yayımlayacağı yazılarla yapabileceğini ifade etti.[3] Ülkelerin ilerleme ve milletlerin geri kalma sebepleri üzerinde incelemeler yapan Ahmed Rıza düşüncelerini 1893’te bir lâyiha halinde Sultan Abdülhamid’e gönderdi. Onun teşvik edici cevabı ve devam etmesini istemesi üzerine layihalar göndermeye devam etti; onu meşrutiyet rejiminin kötü bir şey olmadığına dair iknaya çalıştı.[3] Altıncı lâyihasını da gönderdiği halde hiçbir hareket göremeyince eski Suriye mebusu Halil Ganem’in yayımlamakta olduğu Fransızca La Jeune Turquie gazetesinde siyasî yazılar yazmaya başladı ve ayrıca Sultan Abdülhamid’e daha önce takdim etmiş olduğu reform programını Londra’da “Lâyiha ve Mektub” adlarıyla risâle halinde yayımladı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti

İstanbul’da kurulmuş olan İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti üyeleriyle yazışmaktaydı. Cemiyetin ilk nizamname taslağının kendisine gönderildiği ve bazı önerilerde bulunduğu anlaşılmaktadır.[3] Cemiyetin ileri gelenleri 1892’de tutuklanıp kısa süre sonra serbest bırakıldıklarında bir çoğu Paris’e kaçtı. 1894’te Paris’te oluşan bu muhalif Türk grubu ona cemiyete katılmasını önerince kabul etti ancak cemiyetin adının değiştirilmesin önerdi. Önerisi, cemiyetin “Nizam ve Terakki” adını alması idi; cemiyet isim değişikliğini kabul etti ve Ahmed Rıza’nın önerdiği adı biraz değiştirerek “İttihat ve Terakki” adını benimsedi.[3]

Ahmed Rıza, cemiyete katıldıktan sonra yazılarına Ali Şefkati’nin Londra’da çıkarmakta olduğu İstikbal gazetesinde devam etti. Paris sefiri Yusuf Ziya Paşa, padişahın görevlendirmesi üzerine kendisine İstanbul’a dönmesini teklif etmiş; dönerse önemli görevlere getirileceğini bildirmiş ise de bu teklifi ve padişahın gönderdiği 2500altın lira ihsanı reddetti. Paris Jön Türk grubunu başına geçen Ahmed Rıza, İstanbul’daki cemiyetin yayın organı olan Türkçe Meşveret gazetesini ve bu gazetenin Fransızca ekini çıkarmaya başladı.

Meşveret

Militant bir siyasi gazete olan ve çok kısıtlı olanaklarla on beş günde bir çıkan Meşveret, 1908’e kadar kesintisiz yayımlandı. Başyazılarının tamamını Ahmed Rıza kaleme aldı. Yazılarında pozitivizmin kavramlarını Osmanlı-İslam kültürü ışığında yeniden yorumlamaya ve Osmanlı toplumunun değer yargılarına uyumlu hale getirmeye çalıştı.[1] İttihat ve Terakki’nin programı ilk önce Meşveret’in 3 aralık 1895’te çıkan ilk sayısında yer aldı. Program, büyük ölçüde Ahmed Rıza’nın görüşlerini yansıtmaktaydı.[2]

Abülhamid’in baskıları sonucu Fransız hükümeti 11 Nisan 1896’da Türkçe Meşveret’i yasakladı. Ahmed Rızâ, Türkçe Meşveret’i İsviçre’de çıkarmaya başladı (Mayıs 1896). İstanbul hükümetini yayını matbaacıdan alması üzerine bir süre taş baskısı ile yayımlamaya çalıştığı gazeteyi Eylül 1897’de gazeteyi Belçika’ya nakletti.

Bu arada Ahmed Rıza’nın laik ve pozitivist fikirleri muhafazakâr Jön Türklerle arasının açılmasına neden olmuş ve muhafazakar kanat Paris’e gelen Mizancı Murat’ın etrafında birleşmişti. Aralık 1896’da Ahmed Rıza Bey’in yerine Murad Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti reisliğine getirildi;[3] Ahmed Rıza sadece Fransızca Meşveret’in başında bulunacaktı.

Ahmed Rıza, Türk-Yunan Harbi sırasında gazetesinde Girit İsyanı’nı destekler nitelikte yayımladığı bir yazıyı tekzibe yanaşmaması üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden dışlandı. Ayrıca pozitivistlerin takvimini kullanması delil gösterilerek dinsizlikle suçlandı.

Bu dönemde Sultan Abdülhamid Belçika hükümetine baskısı sonucu Türkçe Meşveret’in basılması yasaklandı; Belçika parlamentosunun şiddetli protestosuna rağmen gazete kapatıldı ve Ahmed Rıza 13 Aralık 1898’de sınır dışı edildi. Meşveret’i Türkçe yayımlamaktan vazgeçen Ahmed Rıza, Fransızca’sını yayımlamayı sürdürdü.

I. Jön Türk Kongresi

Bu arada cemiyet çöküş sürecine girmiş; İstanbul’da birçok cemiyet üyesi tutuklanmış; Mizancı Murad ve arkadaşları ise padişahın genel af ilanı üzerine İstanbul’a dönmüşlerdi. Avrupa’da kalan Jön Türkler tekrar Ahmed Rıza’nın etrafında toplanmaya başladılar.

1899 yılı sonunda önce Avlonyalı İsmail Kemal Bey’in ardında oğulları Prens Sabahattin ve Lütfullah Beylerle Damat Mahmut Paşa’nın Avrupa’ya kaçması ile Jön Türk hareketi canlandı. Jön Türklerin siyasi lideri olmaya yönelen Prens Sabahattin ve kardeşinin daveti üzerine 1902 Şubat’ında Paris’te Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi (sonradan I. Jön Türk Kongresi adını almıştır) toplandı. Kongrede rejimi devirme konusunda yabancı müdahalesini talep edip etmeme hususunda birbirine şiddetle muhalif iki grubun ortaya çıktı: Prens Sabahattin ve Ermeniler’den oluşan “müdahaleciler” ile azınlıkta kalan Ahmed Rıza taraftarı “adem-i müdahaleciler”. Kongrenin ardından Ahmed Rıza grubu Terakki ve İttihat Cemiyeti’ni kurarken Prens Sabahattin grubu Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu.

Şura-yı Ümmet

1902 Şubatında Paris’te toplanan kongrenin ardından Ahmed Rıza grubu kendilerini “icraatçılar” şeklinde tanımlayan radikal Jön Türkler bir ittifak oluşturarak Kahire’de Şura-yı Ümmet adı verilen dergiyi çıkarmaya karar verdi. 1 Temmuz 1907 tarihine kadar Osmanlı idaresinin bütün protestolarına rağmen Paris’te hazırlanıp Kahire’de basılan Şûrâ-yı Ümmet’in editörlüğüne Ahmed Sâib, editör yardımcılığına Mustafa Hamdi getirildi. Önemli makaleleri Samipaşazade Sezai ve Ahmed Rızâ beyler kaleme aldı.

II. Jön Türk Kongresi

Ahmed Rıza Bey'in kurduğu Terakki ve İttihat Cemiyeti, 1906'da Selanik'te subay ve devlet memurlarından bir grubun kurmuş olduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşerek kuvvetlendi. Jön Türk hareketinin ikinci kongresi 29 Aralık 1907'de Paris' te toplandı. Şiddet taraftarları Comte’un hümanist, evrensel kaderci felsefesini benimseyen Ahmed Rıza’nın fikrini değiştirmeyi başardılar. Kongrede bütün komiteler, ihtilal yapılması için terör dâhil her türlü eylemin yapılması kararını aldılar.

II. Meşrutiyet

Ahmed Rıza, II. Meşrutiyet ilan edilmesi üzerine 25 Eylül 1908’de İstanbul’a döndü ve hürriyetçilerin babası sıfatı ile törenle karşılandı. 16 Ekim 1908’da Abdülhamit tarafından huzura kabul edildi.[2]

İttihat ve Terakki’nin merkez komitesi üyeliğine alınan Ahmed Rıza, 8 Aralık 1908 seçimi sonucu İstanbul üyesi olarak girdiği Meclis-i Mebusan’da oy birliği ile başkanlığa seçildi. Görüşleri ve kişiliği nedeniyle tutucu kesim tarafından çok sert bir şekilde eleştirildi. 31 Mart Vakası sırasında ortadan kaldırılmaya çalışıldı; isyanın ilk gününde Adliye Nazırı Nazım Paşa, kendisini Ahmed Rıza zanneden isyancılar tarafından öldürüldü. İsyan ortamı içinde sadrazamın isteği üzerine istifa eden Ahmed Rıza Bey, diğe mebuslar gibi kaçarak saklandı. Harekat Ordusu Ayestefanos’a geldiğinde isyan günlerinde meclis başkanı seçilen Mustafa Efendi istifa etti ve yerine Ahmet Rıza Bey yeniden Meclis başkanı oldu. 1910 sonlarında yeniden başkan seçildi. Hasan Fehmi ve Ahmet Samim beylerin öldürülmesi gibi şiddet hareketlerine karşı çıktığından İttihatçılarla arası açılah Ahmed Rıza, 1910’da merkez komitesinden ayrıldı; 1911’de Meclis Başkanlığından vaz geçti.[2]

18 Ocak 1912’de ilk meclisin feshinden sonraki seçimlere katılmadı ve padişah tarafından 18 Nisan 1912’de Âyan Meclisi üyeliğine getirildi. Bu dönemde İttihatçılar’ı sert biçimde eleştirdi. Bâb-ı Âli Baskını’ndan (23 Ocak 1913) sonra İttihatçılar’la arası tamamen açıldı.

Mütareke dönemi

Mütareke döneminde Sultan Vahdeddin tarafından Âyan Meclisi reisliğine getirildi. Mütareke devrinin hemen başında saltanatın çevresinde toplanıp onu güçlendirmek gerektiği tezini ileri sürdü. Ayan Meclisi reisi iken vatanın kurtuluşu için ünlü Osmanlı bürokratlarını içeren Vahdet-i Millî Cemiyeti’ni kurdu. Heyet, altı aylık kısa ömrü boyunca İstanbul’da bulunan yabancı devletlerin sorumlulularına bir muhtıra verdi ve manda konusunda görüşünü soran Amerikan heyetine mandaya taraftar olmadığını bildirdi.[2] Bu girişimleri Ahmet Rıza’yı Damat Ferit Paşa’nın hedefi haline getirdi. 1919 Nisan’ında Ayan Reisliğinden alındı.

Milli Mücadele

Mustafa Kemal’in 22 Haziran 1919’da Havza’dan kendisine yazdığı mektup üzerine Paris’e gitti. Anadolu hareketi lehine burada bir kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Ankara hükümetiyle anlaşmak üzere Fransız temsilcisi Franclin Bouillon’un gönderilmesinde etkisi oldu. Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra 1926’da yurda döndü.

Son yılları ve ölümü

Son yıllarında Vaniköy’deki çiftliğine çekilerek hâtıralarını ve İttihat ve Terakki’nin tarihini yazmaya başladı. 26 Şubat 1930’da kaza ile düşüp kalça kemiğini kırdı; aynı gün kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi’nde öldü. Cenazesi Kandilli Mezarlığı’na defnedildi.

Tarihi bir belge niteliği taşıyan anıları, 1988’de Meclis-i Mebusan ve Ayan Reisi Ahmed Rıza Bey’in Anıları adıyla yayımlanmıştır.

Eserleri

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/5/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.