Borç
Borç, geniş anlamda, bir borç ilişkisini, dar anlamda ise borçlu tarafın ödemekle yükümlü olduğu parasal değeri ya da yerine getirme taahhüdünde olduğu edimi ifade eder. Hukuki alanda kullanılışı, geniş anlamıdır. Borç ilişkisi, borçlu ve alacaklı olmak üzere iki taraf arasında bir edimin yerine getirilmesine dayanan hukuki bağdır. Edim, borçlu açısından bakıldığında borç, alacaklı açısından bakıldığında ise alacaktır. İki farklı kelime aynı davranışın iki farklı açıdan bakılması ile oluşturulmuş adlandırmalardır. Edim fiili, yapma, yapmama veyâ verme olarak üç şekilde tezâhür edebilir.
Tarih
Kıta Avrupası Hukuk Sistemi'nin kökeni olan Roma Hukuku'nda "borç" ve "alacak" kavramları yoktur. Dava kavramı vardır. Bir hakkın temin edilebilmesi için o hakka ilişkin bir dava hakkı olması gerekir.
Borç İlişkilerinin Unsurları
Her borç ilişkisinde üç unsur vardır.
- Borçlu, alacaklı ile aralarındaki bir borç ilişkisi dolayısıyla bir edimi yerine getirmekle yükümlü olan taraftır.
- Alacaklı, borç ilişkisine konu olan edimin yerine getirilmesini isteme hakkına sahip olan taraftır. Bu edimin yerine getirilmesini isteme hali, borçlunun edimi kendiliğinden yerine getirmemesi halinde ortaya çıkar ve alacaklının talep hakkı olarak tanımlanır. Alacaklı bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda yasal yollara başvurarak borçlunun edimi yerine getirmesini sağlayabilir. Buna dava hakkı denilmektedir.
- Edim, borçlunun bir şey vermek, bir şey yapmak ya da bir şey yapmamak şeklindeki yükümlülüğüdür.
Edim türleri ve sorumluluk
Edimlerin bâzı ayrımları:
- Müspet edim ve menfi edim,
- Kişisel edim ve maddi edim,
- Ani edim ve sürekli edim,
- Bölünebilen edim ve bölünmez edim
Sorumluluk, borçlunun malvarlığının alacaklının alacağının güvencesini oluşturmasıdır. Borçlu borcunu ifâ etmediği takdirde alacaklı mahkemeye ya da icrâya başvurabilir. Borcun ödenmemesi durumunda alacaklı borcun ifâsını borçlunun vücudu veya özgürlüğü üzerinde gerçekleştiremez. Borçlu borcunu ifâ etmediği takdirde alacaklı devlet organları aracılığıyla borçlunun mal varlığına başvurur. Mal ile sorumluluk da sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk biçiminde ikiye ayrılır. Kural olarak, borçlu borcundan mal varlığı ile sınırsız olarak sorumludur. Alacaklı, borcun ifâ edilmesi için sınırsız olarak borçlunun malvarlığına başvurabilir. Bu kural olmakla birlikte, bunun istisnaları vardır. Sınırlı sorumluluk, belli mallarla veya belli miktarlarla sınırlandırılmış olabilir. Örneğin, borçlunun mirasçısı yoksa, mirasçı devlettir. Devlet sadece kendisine intikal eden malvarlığı kadar sorumludur. Alacaklı, ölmüş olan borçludan devlete intikal edenden daha fazla alacak hakkına sahip ise de fazlayı temin edemez. Sınırlı sorumluluğa başka bir örnek de kefâlet sözleşmesinde görülür. Kefâlet sözleşmesinde kefil, asıl borçlunun borcundan sadece sözleşmede belirtilen miktar ile sınırlıdır (Kefâlet sözleşmesinin geçerli olması için yazılı olması ve ne kadar miktarla kefilin sorumlu olduğunun sözleşmede yazıyor olması gerekir).
Borç ilişkisinden doğan hakların niteliği
Borç ilişkisinden doğan haklar nispî nitelik taşır. Bunun anlamı, sadece hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilmesidir. Nispîliğin esâsı, herkesi değil sadece hukuki ilişkinin taraflarını ilgilendirmesidir (Mefhum-u muhalifinden yola çıkarak izah edilmesi gerekirse, mülkiyet hakkı, mutlak bir haktır, herkese karşı ileri sürülebilir). Örneğin, satıcı ile alıcı arasındaki bir satış sözleşmesinde satıcının yükümlülüğü sözleşme konusu malı alıcıya teslim etmektir, alıcının yükümlülüğü ise satım bedelini satıcıya ödemektir. Alacaklının burada malın teslimine ilişkin bir alacak hakkı vardır ve bu nispî niteliktedir. Nispîlik ilkesinin istisnâları vardır.
İstisnâların bir örneği bazı hakların tapuya şerh edilerek güçlendirilmesidir (Tapuya şerh edilerek güçlendirilmesi, bir hakkı aynî hakka dönüştürmez). Bu şekilde güçlendirilmiş haklar üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir nitelik kazanmaktadır ve bu yüzden artık nispî değildir. Bu haklar taşınmazlara ilişkin haklardır. Sınırlı sayı ilkesi geçerlidir. Dolayısıyla her nispî hak güçlendirilemez. Hangi hakların güçlendirilebileceğine dair numerus clausus ilkesinin geçerliliğine dair bir örnek, Türkiye'de Türk Medeni Kanunu'nun 1009. maddesinde görülmektedir:
TMK 1009: Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerhedilebilir.
Bunlar şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.
Nispîliğin istisnâlarının başka bir örneği, borç ilişkisinin dışında olan üçüncü bir kişinin, o borç ilişkisinden kaynaklanan bir edimi talep etme hakkının söz konusu olduğu durumlarda görülür. Örneğin, A şahsı C şahsı adına B şahsından bir çiçek sipariş ettiğinde, sözleşme A şahsı ile B şahsı arasındadır. Fakat, çiçeğin C şahsına ulaştırılmaması durumunda C şahsı B şahsından çiçeği talep edebilir. Burada C şahsı, sözleşmede üçüncü kişi durumundadır. Bununla birlikte B'den sözleşmenin gereğini yerine getirmesini talep edebilme hakkı, nispiliğin bir istisnasıdır. Nispîliğin aynı türden istisnalarına başka bir örnek, A şahsının B kargo firması vasıtasıyla C şahsına bir kargo yollamasında görülür. C şahsı, bu sözleşmede üçüncü kişi durumunda olmasına rağmen, B kargo firmasından -şâyet kargo kendisine ulaşmamışsa- kargoyu talep edebilir.
Nispiliğin bir başka istisnâsı, borç ilişkisinin tarafı olmayan bir üçüncü kişinin, tarafı olmadığı borç ilişkisine dayanarak tazminat talebinde bulunabilme hakkıdır. Bunlar üçüncü şahsı koruyucu etkili sözleşmelerle güvence altına alınmaktadır. Örneğin, A şahsı arkadaşı B'yi bir C firmasına ait bir kafeye götürmüş ve orada arkadaşı için bir kahve almıştır. Kahvede meydana gelebilecek bir tehlikeden B'nin zarar görmesi durumunda, B, C firmasını dava edip tazminat talebinde bulunabilir. Burada borç ilişkisinin tarafları A şahsı ve C firmasıdır, B ise üçüncü kişidir. Bununla birlikte, nispiliğin bir istisnası olarak, C firması üçüncü şahsı koruyucu etkili önlemleri almakla yükümlüdür.
Türkiye
Borç ilişkileri, Türkiye'de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenir. Bu kanundan önce yürürlükte olan ve 6098 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılan 818 sayılı Borçlar Kanunu, İsviçre'den iktibas edilmişti ve 22 Nisan 1926 târihinde yürürlüğe girmişti. Bu inkılapla birlikte, kanunun kökeni olan ülkenin kanunu yazmada kullandığı dil olan Almanca, Türk Borçlar Hukuku'nda uzmanlaşmak için gerekli bir dil hâline geldi. Almanca'da edim leistung olarak ifade edilir. Üç türü olan vermek übergeben, yapmak tun, yapmamak unterlassen olarak kullanılmaktadır. 1926'dan önce Türkiye'de borç ilişkilerini düzenleyen başlıca kanunî düzenleme, Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından 1868-1876 yılları arasında hazırlanan Mecelle idi.
Borcun kaynakları
Borcun kaynakları, taraflar arasında bir borç ilişkisi doğmasına yol açan olaylar, olgulardır. Borçlar Kanunu, borcun kaynaklarını üç grupta düzenlemiştir.
Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 1-48)
Bir hukuki işlemden doğan borçlardır. Hukuki işlem, hukuki bir sonuç doğurmak amacıyla, irade beyanında bulunmaktır. Hukuki işlemler, irade beyanında bulunan tarafların sayısı açısından, tek taraflı hukuki işlemler ve çok taraflı hukuki işlemler olmak üzere iki grup içinde düzenlenmişlerdir. Tek taraflı hukuki işlemler, sadece bir tek tarafın -doğal olarak borçlu tarafın- irade beyanıyla hüküm ifade eden borç ilişkileridir. Bir borç ilişkisi, tek bir kişinin irade beyanıyla gerçekleşmiştir. Çok taraflı hukuki işlemler, birden çok tarafın karşılıklı ve birbiriyle örtüşen irade beyanlarıyla ortaya çıkan hukuki işlemlerdir. Günlük hayatta en sık rastlanan türü, iki taraflı hukuki işlemlerdir. Hukuk literatüründe bu tarz hukuki işlemlere sözleşmeler denilmektedir. Eski dilde akit ya da mukavele denirdi.
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 49-76)
Haksız fiiller, Türk Borçlar Kanunu’nun 49.-76. maddelerinde tanımlanmıştır, çağdaş hukuk düzeni açısından kabul edilemez tutum ve davranışlar sonucunda karşı tarafın uğrayacağı kaybı ifade etmektedir.
Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri (TBK Madde 77-82)
Çoğu kez, haksız iktisâb olarak da geçen bu hukuk terimi, herhangi bir kimsenin mal varlığının, hukuk düzeni açısından kabul edilir bir nedene dayanmaksızın, başka bir kimsenin mal varlığı zararına olacak şekilde artmasıdır.