Fırtına ve Coşku

Deha Çağı veya Deha Dönemi olarak da bilinen Fırtına ve Coşku, yaklaşık 1767 yılından 1785’e kadar, özellikle 20 ila 30 yaşlarındaki genç yazarlardan oluşan Aydınlanma Çağının edebiyat akımı anlamına gelmektedir.

Adını, Alman şair Friedrich Maximilian Klinger’in Fırtına ve Coşku (Sturm und Drang) isimli dramasından almıştır. Bu akım, “insan ve sanat ideali olarak, ‘orijinal dâhi’yi tanrılaştırdığından dolayı” (Gero von Gilpert), “Deha Çağı” olarak da adlandırılır.

Ön koşul olarak Aydınlanma Edebiyatı

18.yy.ın ikinci yarısında, Alman dili ve sınırları içerisindeki filozof ve edebiyat çevresi, büyük ölçüde Aydınlanma dönemi ile şekillenmiştir. Edebiyat, okurun maneviyatını güçlendirmeli, onu aydınlatmalı ve duygularını harekete geçirmelidir.

Aydınlanmanın oluşturmak istediği özgürlük, bunların yanı sıra edebiyata da dokunmayı başaramamıştır. Gottsched gibi dönemin birçok kuramcısı, “devamlılık” arz eden bir edebi sanatın olması gerektiğini, Aydınlanma Dönemi’nde de ısrarla dile getirmiştir. Zaman, mekân ve eylem ilişkisi, üst düzey bir dil, soyluların ve halkın trajedi ve komedilerde yer alması, sayısız edebiyat akademisinde ilgili aydınlara öğretilen esaslar olmuştur.

İlk adımları

Gotthold Ephraim Lessing’in 1767 yılında çıkarmış olduğu çalışması Minna von Barnhelm, şartlara uygun düşen bir sosyokritik edebiyatın oluşması konusundaki bu düzenlemenin, çok dar kapsamlı olduğunu ortaya koymuştur. Aydınlanmanın tamamiyle akla dayanan eğilimine karşı çıkılarak, aklın hâkimiyetinin sona ermesi ve duygu yoğunluğu, fantezi ve maneviyatın ortaya çıkmasıyla birlikte yeni bir edebi yaklaşım temeli oluşmuştur.

Alman edebiyatı çevresine bir çığ gibi düşen bu yenilik hareketi, kendi özünde doğa insanını ve gençliği sembolize ederek, yoğun bir idealizmden belirmiştir: Kalp bütünlüğü ve duyguların özgürleşmesi, sezgi ve içgüdü, akıl yerine duygu. Gençliğin mücadelesi, nihayetinde edebiyattaki eş ruhunu ortaya çıkarırken, Alman yazarlardan oluşan yeni bir gençlik ise, Johann Gottfried Herder’in ortaya koyduğu tezlerde, deneyimlerinin ve manevi duygularının yansımasını bulmuştur.

Fırtına ve Coşku döneminin öncülerinden olan Herder, halkın karşısında Aydınlanma Çağının egoist yaklaşımını eleştirmiş ve buna ilişkin olarak da sanat sayılan halk şiirleri ve edebiyatının tanınması konusunda teşvikte bulunmuştur. Bununla birlikte Heinrich von Gesternberg’in Ugolino (1768) adlı eseri, Fırtına ve Coşku döneminin ilk adımlarından biri olarak nitelendirilebilir.

Özellikleri

Gençliğin kişisel ideali, sona eren 18.yy’ın Alman edebiyatında otorite ve geleneğe karşı savaş açmıştır. “Ele avuca sığmayan” genç nesil, edebiyat akademilerinde öğrenilebilen kalıplaşmış bir şiirin yerine, yaşanmışlıklarını ve tecrübelerini, geleneksel şiirin kuralları çerçevesinde özgürce dolaşabilen kişisel bir sanat biçimine dönüştüren “orijinal deha”nın bağımsızlığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte Fırtına ve Coşku dönemi, temelinde Historizm (Tarihselcilik) ve İrrasyonalizm (Akıldışıcılık) ile şekillenmiştir. Aydınlanma çağının görüşleri bir yana bırakılmış ve duygunun merkezine inilmeye başlanmıştır.

Genç yazarların yaratmış olduğu sağlam dehanın muhtaç olmadığı dayanakların yerine geçen orijinal dehanın kudreti ve kabiliyetinin belirmesiyle birlikte, kalıplaşmış olan düzenlemeler reddedilmiştir. Eserler, bir forma sığmak zorunda kalmamış; aksine tıpkı Fırtına ve Coşku dönemi gençliğinin dünyanın keyfini sürdüğü gibi, canlılığını dünyaya yansıtmıştır. Tabiata karşı içten bağlılık ve duygusallık şeklinde kendini gösteren yeni davranış eğilimi, “Deha” idealinin temel trajik anlayışıyla bağdaşmıştır. Duygu, edebi ifadelerin merkezini oluşturmuştur. “Kalbin sesi, kesinlikle mantıklı kararları temsil eder”. Johann Gottfried Herder’in bu alıntısı, hüküm süren ahlak anlayışlarına, kararlarına ve kalbe bağlı olmadan hareket etmeye karşı bir itiraz olarak kendini göstermiştir. Bununla birlikte Feodal sisteme yönelik tenkitler oluşmaya başlamıştır. Aydınlanma dönemi, sistemin galibiyetini de kendisine amaç edinmiş; ancak Fırtına ve Coşku döneminin ilk şekillendiği zamanlarda aklı en büyük kazanç olarak görmüştür.

Fırtına ve Coşku döneminin temel edebiyat türünü drama oluşturmuştur. Dramanın sürekli olarak ele aldığı konu ise özgürlüğü elde etmek için çaba gösteren hırçın gençlik ile cani ve fesat insan gruplarını ortaya çıkararak şekillenen dünya düzeni arasındaki savaşı başlatan “dâhiyane tabiat” olmuştur. Shakespeare, Antik Çağ yazarlarının, özellikle Yunanların -yerine geçerek örnek sayılmıştır.

Fırtına ve Coşku döneminin coşkun, bağımsız, aynı zamanda duygu ve ifade yoğunluğuna sahip olan dili, bol ünlemli olup eksiltili cümle ve zorlama bir kuvvet üslubundan oluşmuştur; bu anlamda da oldukça gerçekçi popülerliğe eğilim göstermiştir. Hiçbir söz söylemekten sakınılmamış, halkın ve gençliğin dili sahneye konulmuştur. Örnek alınan Fransızlardan sonra genç yazarların aristokratik saray kültürüne karşı mücadelesi, bununla birlikte doğa, kalp ve halk gibi soyut kavramlara duymuş oldukları sempati, çağdaşların dikkatini çekmiştir. Edebiyatta oluşan “gençlik kültürü” bağımsızca ortaya çıkmıştır. Eleştirmenler, Fırtına ve Coşku akımı eserlerindeki dramatik teknik ve birimlerin arka plana itilmesinin, olası sıklıktaki sahne değişimine kadar uzanmasını kınamışlardır; sahne değişimi sık sık sahnedeki etkiden meydana gelmiştir.

Yazarlar ve eserleri

Fırtına ve Coşku dönemi yazarları, özellikle küçük ve orta sınıf soylularındandır. Edebiyat alanında geçimlerini sağlayamadıklarından, özel öğretmenlik veya papazlık yaparak edebi mesleklerine katkıda bulunmaya çalışmışlardır. Yönelimlerini daha ziyade arkadaş ve tanıdık çevreleri ile sınırlandırdıkları için, Göttinger Hainbund grubu gibi el birliği ile ittifak kurarak, geniş çapta sosyal bir etki uyandırmayı başaramamışlardır. Fırtına ve Coşku akımının merkezi, Straβburg, Göttingen ve Main kıyısındaki Frankfurt şehri olmuştur. Fırtına ve Coşku, aralarında Goethe ve Schillerin de bulunduğu birçok yazar için yaşamlarının ve başarılarının sadece belirli bir kısmını teşkil etmiştir. Birçok yazar ve eseri, sadece küçük bir okur çevresi oluşturmuş ve günümüzde büyük ölçüde unutulmaya yüz tutmuştur. Dönemin en önemli düşünürleri, kuramcıları, yazarları ve eserleri şunlardır: Johann Georg Hamann (1730-1788)

Heinrich Wilhelm von Gesternberg (1737-1791)

Johann Gottfried Herder (1744-1803)

Gottfried August Bürger (1747-1794)

Johann Wolfgang Goethe (1749-1832)

Jakob Michael Reinhold Lenz (1751-1792)

Friedrich Maximilian Klinger (1752-1831)

Friedrich Schiller (1759-1805)

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/3/2015. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.