Kamil, Osmancık

Kamil Köyü
  Köy  
Çorum
Ülke Türkiye Türkiye
İl Çorum
İlçe Osmancık
Coğrafi bölge Karadeniz Bölgesi
Nüfus (2000)www.kamilkoyu.com
 - Toplam 996
Zaman dilimi UDAZD (+3)
İl alan kodu 0364
İl plaka kodu
Posta kodu 19500
İnternet sitesi: www.kamilkoyu.com
YerelNET sayfası

Kamil Köyü, Çorum ilinin Osmancık ilçesine bağlı bir köydür.

Tarihçe

Türkiye’de bulunan arşiv ve kütüphanelerde herhangi bir köyün tarihine ait bilgilere ulaşmak oldukça zordur. Köyün ne zaman kurulduğu, köye gelip yerleşen ilk toplulukların kimler olduğunu tespit etmek mümkün olmaz. Çünkü arşivlerde köylere ait bilgiler oldukça azdır. Osmanlı devletinde 15. yüzyıldan itibaren tutulan tapu tahrir defterlerinde köyler hakkında bilgi edinilebilir. Bundan başka köyde cami, türbe, zaviye, tekke gibi dini yapılar varsa bilgiye ulaşmak kolaylaşır. Çünkü bu yapıların yapılış tarihleri, faaliyetleri hakkında vakfiyeler mevcuttur. Bu belgelerde, o köyle ilgili bilgiler vardır. bu yönden bakıldığı zaman kamil köyünde herhangi bir dini yapıya rastlanılmaz. Bu da köyün kuruluşu ve gelişimi hakkında bizlerin bilgi sahibi olmasını engellemektedir. Osmanlı arşivinde kâmil köyü ile ilgili en eski belgeler 1845 yılına aittir. bu tarihte tüm Osmanlı ülkesinde bir sayım yapılmıştır.

Osmanlı devletinde Tanzimat’ın uygulandığı bütün şehirler ve köyler tek tek sayılmıştır. Kamil köyünün sayım defteri, İstanbul’da başbakanlık Osmanlı arşivinde, maliye nezareti temettuât defterleri katalogunda 15004 numara ile kayıtlıdır. temettuât sayımları olarak da bilinen bu sayımların yapılma sebebi ise, daha önce değişik adlarla alınan vergilerin yerine bir verginin konması için hane reislerinin gelirlerinin tespiti ve malî imkânların belirlenmesidir. Bu sayımlar, muhtar ve köy imamları gibi mahallî idareciler tarafından yapılmıştır. Defterlerde hane reislerinin isimleri, meslekleri, tarla, bağ, bahçe, dükkân, değirmen gibi gayrimenkulleri, hayvanları ve vergileri ayrıntılı olarak yazılmıştır. Kamil köyüne ait olan defter 27 sayfadır. Defterdeki bilgilere göre köyde 87 hane vardır. Her evde ortalama 5 kişinin yaşadığını düşünürsek, 1845 yılında kâmil köyünün tahmini nüfusu 435 kişidir.

Bu sayım defterinin başlangıcındaki bilgilere göre, 1845 yılında kâmil, Sivas eyaletinin Amasya sancağı dâhilinde, zeytun kazasına bağlı bir köydür. 1841 yılında zeytin kazası bir irade ile Amasya sancağına bağlandı ve bir müdür ve muavin tayin edilerek yönetildi. Muhtemelen kâmil köyü, bu tarihten önce, şimdi bağlı bulunduğu Osmancık kazası dâhilinde idi. Osmancık kazası da çorum sancağına bağlı idi. kâmil köyünün hangi tarihe kadar Amasya sancağına bağlı kaldığını tespit edilememiştir. Ancak Türkiye cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte çorum ili içerisinde yer aldığı biliniyor. bu yazıda 1845 yılında yapılan sayım defterindeki bilgilere göre, kamil köyünün sosyo-ekonomik yapısı ortaya konulacaktır. Köyün tarihi ile ilgili araştırmalarımız devam etmektedir. Bilgilere ulaştıkça yayınlanacaktır.

Kamil köyünün de içinde bulunduğu, bu bölgeler Türklerin Anadolu’ya geldikleri ilk zamanlarda Türklerin hâkimiyetine girmiştir. Türklerin Anadolu’ya girmeleri iki bölüme ayrılır. Birincisi 1071’deki Malazgirt savaşına kadar, Selçuklu sultanlarının ele geçirdikleri sınırdaki üslerin dışında, giderek derinlere sokulan akınlar şeklinde olmuştur. ne var ki bu akınlardan sonra akıncılar doğudaki karargâhlarına dönmüşler ve Bizans ordusuna geçen çok az kişinin dışında, bu ülkeye yerleşmeye çalışmamışlardır. Oysa Malazgirt’ten sonra, ikinci bölümde akıncı grupları bu ülkede kalmaya başlamışlardır. Sultanların tutumunda ise herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bizans ordusunun karşı koyma gücünün tamamen çökmüş olması, Anadolu’ya gelen akıncıların burada kalmalarına ve varlıklarıyla bu ülkede giderek bazı değişikliklere yol açmalarına neden olmuştur.

Kızılırmak ve Yeşilırmak vadilerinde 11. yüzyıl ortalarından sonra Türk gazilerinin akınları başlamıştır. 1054, 1057, 1058 yıllarında yapılan bu ilk akınlar gelip geçici de olsa Amasya, Çankırı, Kastamonu yörelerinde yaşayan halkı etkilemiş ve bunlar kendi yerleşmelerini terk ederek sur ya da kalesi olan kentlere sığınmaya başlamışlardır. danişmendnâme’ye göre Alparslan ümerasından emir danişmend ahmed gazi, 1071 Malazgirt savaşına katıldıktan sonra bu yörenin fethine memur edilmiştir. Ahmet gazi, 1071’de Sivas, kayseri ve Malatya’yı, 1073 tarihinde de tokat ve Zile’yi almış ve buradan da Niksar, Amasya, çorum, Çankırı, İskilip ve Elbistan’a ilerlemiştir. Amasya’nın fethi için 1075 tarihi verilmektedir. Süleyman şah’ın 1085’te Anadolu birliğini kurmayı başardıktan sonra aynı yıl ölümü üzerine kendi yerine tayin ettiği emirler istiklal kazanarak kendi beyliklerini kurmuşlardı.

11. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun çeşitli yönetim birimlerine ayrıldığı ve bunlar içinde özellikle danişmentli beyliği’nin kuvvetlenerek genişlediği belirtilmektedir. danişmend Ahmet gazi Sivas, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Kelkit suyu dolaylarıyla Amasya, tokat, Niksar, Çankırı, Ankara ve Malatya’yı içine alan beyliğini kurmuştu. danişmendliler Anadolu Selçuklularına bağlı olarak yaklaşık 1095’ten 1175 yıllarına kadar yukarıdaki bölgelerde hüküm sürmüşlerdir. Esas olarak Sivas, tokat, Amasya çevresinde kurulan beylik, 1127-1142 yılları arasında genişleyerek Ankara, Çankırı, Kastamonu, çorum ve Yozgat çevrelerini de içine almıştır.

Danişmend beyliği’nin Anadolu Selçuklu hâkimiyetine geçmesinden sonra kayseri-çorum-Kastamonu hattının doğusunda kalan ve Sivas’ın merkez olduğu genişçe bir saha “danişmendiye vilâyeti” adını taşıyordu. Güneydoğu Anadolu’nun aksine olarak, danişmendiye topraklarında hakim olan yaşayış tarzı yerleşik hayat olup, göçebelik ikinci sırada geliyordu. Şehirler ve kasabalar daha sık, daha kalabalık olup, sanayi ve ticaret faaliyetleri çok ileri idi.

Bu bölgeler Osmanlı devleti yönetimine yıldırım Beyazıt tarafından katıldı (1398). daha önce buralarda kadı burhaneddin devleti hüküm sürmekte idi. bu devletin sona ermesiyle ona bağlı bütün yöreler, Osmanlı hakimiyetine girdi. Çorum yöresi Amasya’da bulunan şehzade çelebi Mehmet’in yönetimine bağlıydı. Timur’un Anadolu seferinden sonra, çelebi mehmed yöreyi hâkimiyeti altında tutmak için, bağımsız davranmaya başlayan birçok Türkmen beyi ile çarpışmak zorunda kaldı. bu durum, onun Osmanlı devleti’nin birliğini sağlamasından sonra da sürdü. Çelebi Mehmet’in devleti yeniden derleyip toparlamasından sonra çorum bölgesi eyâlet-i rûm’daki yerini almıştır. Rum Beylerbeyiliği merkezinin zaman zaman Amasya ve zaman zaman tokat olduğu görülmektedir. rûmiye-i suğra eyaleti de denilen bu eyalete bağlı livalar: Sivas, Amasya, çorum, bozok, Divriği, canik ve Arapkir idi.

Osmanlı devletinde köy Kır iskân merkezleri olarak tarif edilen yerleşme yerleri, köy ve mezra’alardır. şehir iskânından farklı olarak sadece, toprak mahsulleri yetiştiren, yani ziraatla meşgul olan ve bununla geçinen, üzerinde yaşadığı toprak parçasıyla organik bir vahdet teşkil eden kır iskânına köy adı verilmektedir. Kırsal nüfus, köy denilen sosyo-ekonomik, idarî ve coğrafî açıdan belirli özelliklere sahip bir yerleşim biriminde yaşayan, birbiriyle sürekli ilişkide bulunan ve ortaklaşa sorumluluklar yüklenen küçük topluluklardan oluşur.

Köy muhtarlıkla yönetilen idarî bir birimdir. Köyler bu dönemde de en küçük yönetim birimi olma özelliklerini korumuşlardır. 1833’ten başlayarak mahalle ve köylerde muhtarlık örgütünün kurulması ile halk-hükümet ilişkilerinde aracılık görevi resmen muhtarlara verilmiş ve bu durum değişmeksizin günümüze dek sürmüştür.

“1864 vilâyet nizamnamesiyle” köylerde muhtarların seçilmesine yeni uygulamalar getirilmiştir. Buna göre köylerde ikişer muhtar olacak, fakat bir köy 20 hâneden az ise tek muhtar olacaktı. Muhtar ve ihtiyar meclisi a’zâsı 30 yaşında bulunan ve senelik devlete 100 kuruş vergi veren kimseden olacak, bir sene için seçilecektir. Görevlerine gelince, kendilerine tebliğ olunan kanun ve nizamnameleri ilan ile vergilerin toplanması, doğum ve ölümlerin kaydedilmesi, isteyenlere seyahat izni verilmesi idi. her köyde bekçi ve korucu adlarıyla köy zabıtası oluşturulacaktı. İhtiyar meclisleri de, en fazla 12, en az 3 kişiden oluşacaktı. Muhtar ve heyetini seçecek kişiler ise 18 yaşından büyük ve devlete yıllık 50 kuruş vergi verenlerdi. Bunlar, senede bir defa köyde toplanarak seçimi gerçekleştiriyorlardı.

1845 yılında yapılan sayımlardaki bilgilere göre kâmil köyünün sosyal ve ekonomik yapısı 1- Kamil köyünde tarım hayati (1845 yılında) Osmanlı devletinde özel şahıslara toprak mülkiyeti tanınmamış ve bütün arazi devletin malı kabul etmiştir. Bağ, bahçe ve içine ev yapılmış olan çevrili yerler, kişinin mülkü sayılmaktadır. Bu toprakları ekip biçen köylü halkın, bahçe, bağlar hariç, ellerindeki arazilerini başkalarına satmaya hakları yoktur.1856 yılından itibaren Osmanlı devletinde de özel mülkiyet başlamıştır. Devlete ait topraklar şahısların eline geçmiştir. Tablo-1 Toprağın kullanım alanları itibarıyla dağılımı,

1845 yılında Kamil köyünde 1845 tarihinde ekili ve dikili araziler Ekili araziler/ tarlalar : 168,5 dönüm Dikili araziler /bağlar : 102 dönüm Toplam : 270,5 dönüm 1845’te yapılan temettuât sayımlarındaki bilgilere göre, kâmil köyünde özel tasarruf hakkı altında bulunan ekili ve dikili arazilerin toplamı 270,5 dönümdür. Köyde, ekili tarlalarda yetiştirilen ürünler buğday ve arpadır. Çok az miktarda da soğan ekimi yapılmaktadır. Köyde dikili arazileri olarak sadece bağlar yazılmıştır. Bahçe, bostan gibi dikili araziler kayıt edilmemiştir.

Köyde bulunan bağlarda üzüm yetiştirildiği görülmektedir. a) Hanelerin sahip oldukları ekili arazilerin büyüklükleri

Tablo-2. Arazi büyüklükleri ve araziye sahip olan hane sayısı Mevcut ekili tarlaların köy halkı arasında dağılımının ne şekilde olduğunun tespit edilmesi de mülkiyet ilişkileri açısından mühimdir. Kamil köyünde yaşayan 87 haneden sadece 1 kişinin ekili bir tarlası bulunmamaktadır. Köyde tarım arazilerinin büyük çoğunluğu 1-2,5 dönüm arasındadır. ( köyde 1 dönüm toprağı olan 21 hane, 1,5 dönüm toprağı olan 17 hane, 2 dönüm toprağı olan 21 hane ve 2,5 dönüm toprağı olan 15 hane bulunmaktadır). Köyde, 3-5,5 dönüm arasında toprağa sahip olan hane sayısı ise 12’dir. (3 dönüm tarlası olan 7 hane, 3,5 dönüme sahip olan 2 hane, 4 dönüm toprağı olan 1 hane, 5 dönüm toprağı olan 1 hane ve 5,5 dönüm toprağı olan 1 hane bulunmaktadır).

Bu tarlalardaki tarımsal faaliyetleri, bir aile kendi araçları ve emek gücüyle yapabilmekte idi. bunun sonucunda ancak kendi evinin geçimini sağlayabilecek gelir elde edilmekte idi. bu da bir hanenin tarlasını işlerken kendi kendine yeterli olduğunu göstermektedir. Kamil köyü gibi kırsal yerleşim biriminde yaşayanlar, birbirleriyle sürekli ilişkide bulunan ve ortaklaşa sorumluluklar yüklenen küçük topluluklardan oluşmaktadır. Bir tarlaya sahip olmanın temelinde yatan ekonomik neden, ailenin geçimini sağlamaktır. Köylü ekonomisinin önemli bir diğer özelliği de tarlaların küçüklüğüdür. Ailenin sahip olduğu toprak miktarı, orta büyüklükte bir ailenin geçimini sağlayabilecek kadardır. Tarlaların küçük oluşunun önemli bir sonucu ücretli işgücüne gerek duyulmamasıdır. Tarlalar küçük ve getirebilecekleri gelir çiftçiyi ancak geçindirebilecek kadar olduğundan köy topluluğunu oluşturan haneler arasında gelir ve yaşam düzeyleri bakımından büyük farklar yoktur. Kamil köyünde toprağın eşitlikçi bir şekilde küçük ve orta büyüklükler halinde dağılmış olduğu görülmektedir. Hane başına ortalama 1,95 dönüm arazi düşmektedir. Dönümleri küçük de olsa 86 hanenin toprak sahibi olması ve bunlar arasında büyük toprak sahiplerin azlığı köyde toprakların adil olarak aileler arasında dağıldığının bir göstergesidir. Köydeki toprakların çoğunluğuna sahip olan bir ağalık sistemi yoktur.

Köyde ekili arazilere sahip olan kişilerin çoğunlunun mesleğinin çiftçi olduğu görülmektedir. Mesleği farklı olan iki hane reisi vardır. Bunlardan biri köyün imamı, diğeri ise köyün hatibidir. Köyde ekilebilen toprağın büyük bir kısmına sahip olanlar küçük çiftçilerdir. Köyde en büyük araziye sahip olan kişi arabacı oğlu İbrahim’dir. bu kişinin 5,5 dönüm ekili tarlası bulunmaktadır. İkinci büyük toprak sahibi olan cebren oğlu Ömer’in, 5 dönüm tarlası vardır. Üçüncü sırada, 4 dönüm tarlası bulunan beden oğlu âli gelmektedir. Köydeki ekili arazilerin hepsi, toprak sahiplerinin kendi tasarrufu altında bulunmaktadır. Sayım defterindeki bilgilere göre, köyde ortakçılık yoluyla toprakların kiralanmadığı görülmemektedir. Bunun sebeplerinden birisi, köydeki herkesin tarlasının olmasıdır. Diğer bir sebepte köyde büyük arazilerin bulunmamasıdır. Küçük tarlalara sahip olan çiftçiler topraklarını kendi imkânlarıyla rahatça ekip biçmektedirler.

Bağcılık Bağcılık kaza ve köy tarımında önemli bir yere sahiptir. Bağcılık ve bahçecilik tarla tarımına göre emek-yoğun faaliyetler olup nüfusun yoğun olduğu kasaba ve şehir çevrelerinde oldukça yaygındır. bağ ve bahçe ürünleri pazara dönük ürünlerdir. Bağlar 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı imparatorluğun bazı bölgelerinde tarım yapılan toprakların önemli bir bölümünü meydana getiriyordu. 1845 yılında köyde yaşayan 87 haneden 86’sının bir bağı bulunmakta idi. bu bağların büyük çoğunluğu 1 dönüm idi. köydeki 61 ailenin 1 dönüm bağı bulunuyordu. (1,5 dönüme bağa sahip olan hane sayısı 15’tir. 3 hane 0,5 dönüm, 3 hane 2 dönüm, 3 hane 2,5 dönüm ve 1 hane 3,5 dönüm bağa sahipti). Köyde, en büyük bağa sahip olan kişi beden oğlu âli idi. bu kişinin 3,5 dönüm bağı bulunuyordu.

Kâmil köyünde hayvancılık (1845 yılında) Hayvan yetiştiriciliği, en önemli ziraî faaliyetlerden biridir. Tarımla uğraşan haneler çeşitli amaçlarla hayvan yetiştirirlerdi: a) At, öküz ve manda gibi hayvanları koşum ve yük taşımada işlerinde kullanmak b) Gübre sağlamak c) Çiftçinin kendi ailesinin peynir, yağ, süt, et, deri ve yapağı ihtiyacını gidermek d) Bu ürünleri piyasa için üretmek. Tarla tarımını temel faaliyet olarak yürüten çiftçiler, hayvanları üretim faaliyetlerinin yardımcı araçları olarak kullanırlar. Buralarda hayvanlar, gübre sağlar, taşıma, çift sürme, harman işlerini görür, çiftçinin hayvan ürünü ihtiyacını karşılardı. Buna karşılık hayvancılığı temel faaliyet olarak yürüten bir işletme, pazar için et, yağ, süt, deri ve yapağı üretmek üzere hayvan yetiştirirdi. a) Büyükbaş hayvancılık Köyde öküz, gibi koşum işlerinde, katır, beygir, merkep, yük işlerinde kullanılan ayrıca inek gibi sütünden ve etinden yararlanılan çeşitli büyükbaş hayvanlar beslenmekte idi. 1845 yılında yapılan sayım defterinde hanelerin sahip oldukları hayvanların sayıları ve yıllık getirdikleri ayrıntılı bir şekilde verilmiştir. Köyde en çok beslenen büyükbaş hayvan 77 adetle karasığır öküzüdür. 43 hane sahibinin karasığır öküzüne sahip oldukları görülmektedir. Köyde yaşayan 9 hanede 1 öküz, 34 hane de ise 2 öküz bulunmakta idi. bilindiği gibi, koşum için bir çift öküze ihtiyaç vardır.

Köyde tarım yaygın bir biçimde yapıldığı için, çift sürme işlerinde koşum hayvanlarının önemi inkâr edilemez. Çift sürme işlerinde gücünden yararlanılabilen hayvanlar öküz, at ve katırdır. Osmanlı çiftçisi bunlardan en çok öküzü kullanıyordu. Bir çift at bir iş gününde 6-7, bir çift öküz ise 3-4 dönüm toprak sürebiliyordu. Fakat öküz özellikle eğimli ve dik topraklarda çift sürmek için daha elverişli idi. üstelik öküzün beslenme gideri daha azdı. Defterdeki bilgilere göre, kâmil köyünde ekili tarım arazilerinin sürülmesinde kullanılan en önemli koşum hayvanın karasığır öküzü olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kayıtlarda bu hayvanların dışında çift sürmek için kullanılabilecek hayvanlar olan, katır ve at sayısı çok az miktardadır. Camus (manda) öküzü ise köyde beslenmiyordu. Köyde karasığır öküzünden sonra en çok beslenen hayvan, karasığır ineğidir köyde yaşayan 87 haneden 46’sının, evinde bir sığır ineği vardı. Bu durumda 41 hanede de bir ineğinin beslenmediği anlaşılmaktadır. Köyde inek sahibi olan kişilerin evlerinde 62 adet inek bulunuyordu. Genellikle köyde her evde 1 inek besleniyordu. ( 32 ailenin 1 ineği vardı). bu durumda hanelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için inek beslediklerini söylemek mümkündür. Bunun yanında, köyde 2 ineği olan 12 hane ve 3 ineği olan 2 hane vardı. Birden fazla ineğe sahip olan bu hanelerin pazara dönük üretim yaptıkları düşünülebilir. Sayım defterindeki bilgilere göre bir inek yıllık 20 kuruş gelir getirmekte idi. ancak, bu gelirin ineklerden elde edilen en önemli ürün olan sütten mi, yoksa peynir, yağ, yoğurt gibi mamullerden mi elde edildiği kayıtlarda belirtilmemiştir. Günde iki kez olmak üzere inek ve mandalar on ay sağılabiliyordu. Osmanlı devleti’nde 19. yüzyıl başlarında bölgesine göre değişmekle birlikte yılda bir inek, 192-770 kilogram dolaylarında süt verebiliyordu. Osmanlı ülkesinde sütü için beslenen camus ineklerinin, kâmil köyünde yetiştirilmediği görülmektedir. Yük taşımak, bağ ve bahçeye gitmek için en çok bulunan hayvanlardan biri de merkeptir. 1845 yılında, köyde 52 hanede 53 merkep bulunuyordu. 51 ailenin 1 merkebi ve 1 hanenin 2 merkebi vardı. Karasığır ve sağmal sığır inekten sonra köyde en çok beslenen hayvan merkeptir. Köydeki beygir sayısı ise merkebe göre çok azdır. Köyde 14 hanede 14 adet beygir vardır.

Bütün bu bilgiler sonucunda köydeki büyük baş hayvan yetiştiriciliği ile ilgili şunlar söylenebilir: köyde büyükbaş hayvancılık tarımsal üretim faaliyetlerini tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Hayvancılık temel üretim faaliyeti olarak görülmemektedir. Hayvanların büyük bir kısmını sağmal inek ve koşu öküzleri oluşturmaktadır. Ailelerin çoğunluğunun bir inek sahibi olması bu hayvanların evin ihtiyaçları için beslendiği fikrini ortaya çıkarmaktadır. Yine koşu hayvanları da tamamen tarım arazilerinin sürülmesinde kullanılmaktadır. Köyde toplam olarak 245 adet büyükbaş hayvan vardır.

Küçükbaş hayvancılık Osmanlı devleti’nde küçükbaş hayvancılık, daima önemli bir faaliyet olmuştur. Göçebe topluluklar, bu faaliyeti tek geçim kaynağı olarak sürdürüyordu. Bunlar, pazara dönük olarak küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine ağırlık veriyorlardı. İmparatorlukta, özellikle nüfus yoğunluğunun azlığı hayvancılığı teşvik ediyordu. Ülkede tarım yapılmayan toprakların fazlalığı hayvan yetiştiriciliğine elverişli bir ortam sağlıyordu. Özellikle dağlık iç bölgelerde ulaşım imkânlarının yetersizliği, çiftçiliğin gelişmesine engel olmakta idi. Kamil köyünde sakin 87 haneden 9’unun sağmal keçisi, 16 hanenin de sağmal koyunu bulunmaktadır. Defterde sağmal keçi ve koyunların gelirleri yazılırken kuzu ve oğlaklarıyla birlikte değerlendirilmekteydi. Buna göre bir baş sağmal keçi oğlağıyla bir baş sağmal koyun da kuzusuyla, yıllık 5’er kuruş gelir getiriyorlardı. Bu hayvanların sütünden etinden ve yününden faydalanılıyordu.

Küçükbaş hayvan sayıları ve bunlara sahip olan haneler Osmanlı devleti’nde bir koyun yılda 51-77 kilogram dolaylarında süt verebiliyordu. Defterlerde bir de yoz olarak belirtilen keçi ve koyunlar bulunmaktaydı. Bunlarda yıllık 2,5 kuruş gelir getirmekteydi. Bu hayvanlar ise eti, kılı ve yünü için beslenmekteydi. Elde edilen kıl, yün gibi ürünler ya doğrudan doğruya ham olarak ya da halı ve kilim dokunarak pazarlara sürülüyordu. 3- Halkın meslek ve gelir gruplarına göre dağîlimi (1845 yılında) a) Hane reislerinin mesleki dağılımı Temettuât sayımlarındaki verilerden elde edilen en önemli bilgilerden birisi de şehir ve köyde yaşayan kişilerin meslekleri ve bu mesleklerden elde ettikleri gelirlerdir. Köylerde yaşayanların meslek durumları şehir merkezine göre daha farklıdır. Kırsal nüfusun meslek gruplarına bakıldığında, köylü ekonomisinin temelini meydana getiren bağımsız küçük çiftçiler çoğunluktadır.

Kamil köyünde yaşayan 85 hane reisinin mesleğinin çiftçi olduğu görülmektedir. Bunun dışında köyde, başka işlerle iştigal eden 2 hane reisi bulunmaktadır. Bunlardan biri köy camisinin imamı, diğeri ise hatiptir. Bunların dışında, sayım defterinde mesleği çiftçi olarak yazıldığı halde, başka işler de yaptığı anlaşılan hane reisleri vardı. Defterlerde, demirci hasan usta, tuzcu hasan baba, zabit Osman, vekil harç İbrahim, gibi isimler geçmektedir. Bunların lakap ve unvanlarından demircilik, tuzculuk, zabitlik yaptıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca bu kişilerin gelirleri arasında ticaret gelirleri de bulunmaktadır. Sonuç olarak kâmil köyünde temel faaliyet ve geçim kaynağı çiftçiliktir. b) Hanelerin gelir kaynakları Tablo 5- Meslek gruplarınca elde edilen gelirlerin Kaynakları itibarıyla dağılımı/ kuruş, 1845 Gelir kaynakları çiftçi imam/ hatip 1- Tarımsal gelirler a- Bitkisel üretim 6565 kuruş 240 kuruş b- Bağ 13249 kuruş 320 kuruş 2- Hayvancılık a- Büyükbaş 2825 kuruş 130 kuruş b- Küçükbaş 1749 kuruş 20,5 kuruş 3- Ticaret 1795 kuruş 4- Zuhûrât 1390 kuruş Toplam 27573 kuruş 710,5 kuruş Genel toplam 28283,5 kuruş Tablodaki verilere göre, köyde temel faaliyetin ve geçim kaynağının tarım gelirleri olduğu görülmektedir. Bu durum, daha önce bahsedilen “ köylü ekonomisi” modelinin varlığını daha kesin bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Köyde birinci gelir kaynağı bağcılıktır. İkinci sırada ekili tarlalardan elde edilen bitkisel üretim gelirleri gelmektedir. Üçüncü sırada büyükbaş hayvanların gelirleri, dördüncü sırada ticaretten elde edilen gelirler yer almaktadır. Küçükbaş hayvanlardan elde edilen gelirler beşinci sıradadır. Kaynağı belli olmayan ve köylünün her seneki gelirleri arasında yer almayan zuhurat denilen gelirler ise beşinci sıradadır. c) Haneler arası gelir dağılımı Küçük üretici durumunda olan köylü işletmeciliğinin yaygın olduğu köylü ekonomisinde hanelerin gelir düzeyleri arasındaki farklar azdır.

Hanelerin gelir gruplarına göre dağılımı/kuruş Köyde hanelerin büyük çoğunluğu 0- 500 kuruş arasında gelire sahiptir. Köyde en düşük geliri elde eden cebren oğlu âli’dir. Çiftçi olan bu kişinin geçimini sağladığı, 1,5 dönüm tarlası, yarım dönüm bağıyla, bir merkebi ve bir düğesi bulunuyordu. bu kişinin sahip olduğu mallardan, yıllık geliri 114 kuruştur. Köyde yaşayan, kader oğlu Mehmet efendinin de 115 kuruş yıllık geliri bulunuyordu.

Köyde en yüksek geliri bulunan kişi, çiftçilik yapan semerci oğlu hasan usta olup, yıllık geliri 658 kuruştur. Bu kişinin, 3 dönüm tarlası, 2,5 dönüm bağı, bir çift öküzü ve bir düğesi vardı. Köyde ikinci en yüksek gelire sahip olan kişi, çiftçilikle geçinen Süleyman oğlu Ahmet’tir. Bunun da 100 kuruşu ticaretten olmak üzere, 647,5 kuruş yıllık geliri vardı. Süleyman oğlu Ahmet’in bu gelirleri sağladığı menkul ve gayrimenkuller şunlardı: 2 dönüm tarla, 1 dönüm bağ, 3 inek, 30 koyun, 25 keçi, 25 adet yoz keçi ve koyun, 1öküz ve 1 düğe. Köyde en çok gelire sahip üçüncü kişi ise yıllık 586 kuruş geliri olan çenbiloğlu âli’dir. Bu kişinin 2 dönüm tarla, 1 dönüm bağ, 5 adet sağmal koyun, 25 adet sağmal keçi, 30 adet yoz koyun ve keçi, bir çift öküz, 1 adet merkebi vardı. Çenbiloğlu âli gelirinin 100 kuruşunu ise ticaretten sağlıyordu. Köyde hiç geliri olmayan hane yoktur. Ancak, köyde yaşayan cebrenoğlu Mehmet başkasının yardımıyla geçinmektedir. Bu kişinin 2 dönüm tarlası ve bir öküzden yılda 45 kuruş geliri olmasına rağmen defterde başkalarından aldığı 100 kuruş yardımla geçindiği belirtilmektedir. Yine çiftçilik yaptığı halde, düşkün olduğu belirtilen karakulak oğlu Mustafa’nın da yıllık 220 kuruş geliri vardı. Buna rağmen bu kişide başkalarının yardımlarıyla hayatını idame ettirmektedir. Köyde yaşayanlar hane reislere devlete yıllık 80-100 kuruş arasında vergi veriyorlardı.

Köyde kullanılan unvan ve lakaplar Kişilerin sosyal statüsü ve sülalesini gösteren unvan ve lakap kullanımı Osmanlı toplumunda oldukça yaygındır. Kamil köyü halkının kullandıkları unvan ve lakapların bilinmesi bu bakımdan önemlidir. 1845 yılına ait sayım defterinde hane reislerinin lakap ve unvanları da belirtilmiştir. Köyde hacı unvanını kullanan iki hane reisi vardı. Bunlardan biri çiftçi, diğeri ise köyün imamıdır. o zamanki ulaşım şartlarının zorluğu ve ekonomik şartlar köy halkının hacca gitmesini engellemiştir. o dönemde ancak, uzun bir yolculuktan sonra hac görevini ifa ederek hacı olunabiliyordu.

Köyde efendi unvanını kullanan 6 kişi bulunuyordu. “efendi” okuyup yazması olanlara unvan olarak verilen bir tabirdir. tanzimat’tan önce orduda binbaşıya kadar olan rütbe sahiplerine de resmen efendi unvanı verilirdi. tanzimat’tan sonra efendi unvanı, resmi muamelatta yalnız okuryazarlara ve mektep talebelerine tahsis edilmiştir. 1845 yılında kâmil köyünde efendi bu unvanı kullanan 6 kişiden 2’si köyün imamı ve hatibidir. Diğer 4 kişi ise çiftçilikle iştigal etmektedir. Demek ki çiftçilikle uğraşan bu dört hane reisi, okuyup yazmasını bilen insanlardı. “ağa” yüksek mevki sahipleri hakkında kullanılır bir tabirdir. Bilhassa tanzimat’tan önce ıstılahlarda ağalık pek mühimdi. Yeniçeri ocağı zabitlerine umumiyetle ağa denilirdi. Sonraları okuma yazması olmayanlar hakkında kullanılmıştır. tanzimat’tan sonra ise alaylı zabitlerden okuma yazma bilmeyen mülazım ve yüzbaşılara ağa denirdi. Köyde ağa unvanını kullanan bir kişi yaşamakta idi. 66 nolu hanede yaşayan ve çiftçilik yapan Ömer ağanın yıllık 499 kuruş geliri bulunmakta idi. Köyde Bektaşî şeyhlerinin ulularının unvanı olan “baba” tabirini kullanan bir kişi yaşıyordu. Hasan baba olarak deftere kayıt edilen bu kişi aynı zamanda tuzculukta yapmakta idi. köyde usta unvanını kullanan 3 kişi vardı. Bunlardan birincisinin demirci, ikincisinin semercilik yaptığı anlaşılıyor. Üçüncüsünün ise hangi meslekte usta olduğu defterdeki bilgilerden anlaşılmamaktadır.

Sayım defterinde şahısların çok çeşitli lakaplar kullandıkları görülmektedir. bunları şu şekilde gruplandırabiliriz. Kamil köyünde lakap olarak herhangi bir isim, (mahmudoğlu, ramazanoğlu, süleymanoğlu) dinî bir tabir, (müezzinoğlu, kadıoğlu, dervişoğlu) kişinin herhangi bir uzvunun eksikliği veya fazlalığını belirten bir isim, (köseoğlu, topal ahmetoğlu, uzunoğlu, karakulaoğlu, köse mehmetoğlu) etnik menşe bildiren bir isim, (bosnalınınoğlu, arnavutoğlu) yapılan bir mesleğe istinaden verilen bir isim (kebabcıoğlu, semercioğlu, arabacıoğlu) ve bazı hayvan isimleri (kurtoğlu) kullanılmakta idi. köyde yaşayan üç kişi ise herhangi bir lakabı yoktu. Bunun yanında bazı hane reislerinin meslekleri yazılırken, lakapları belirtilmemiştir. bu yüzden bu kişilerin sülalelerini tespit etmek mümkün olmamıştır (hacı mehmet, köy imamı hacı feyzullah efendi, demirci hasan usta, vekilharç ibrahim, hatip osman efendi, tuzcu hasan baba, zabit osman gibi). Köyün en büyük sülalesi 6 haneye sahip olan cebrenoğullarıdır. Daha sonra köyde 5 hanesi olan çenbiloğlulları gelir. recepoğulları ve siyavuşoğullarının ise köyde 3’er haneleri mevcuttur. Köyde 2 haneye sahip olan 15 sülale vardır. Köyde bir haneden ibaret olan sülale sayısı ise 30’dur.[1][2][3][4][5][6][7][8][9][10][11]

Kültür

Kıyafet, pırtı adıyla tabir edilen bayanlarımızın giydiği köyümüze özgü yöresel kıyafetimizdir. Kıyafetin ana parçaları şunlardır: Altta: Şalvar - 3 etek - Kuşak - Nakışlı örme çorap ve ayakkabı. Üstte: Zıbın - Göynek - Bol nakışlı önlük Baş kısmı: Alınlık (Ağca adı verilen küçük gümüş paraların eğik olarak üst üste dizilmesiyle alın kısmının kapatılmasını sağlayan parça) - Depelik (Tamamı yine gümüşten olan ve çok özel bir gümüş işçiliği ile yapılan, başın üst kısmına takılan kıyafetin en özel ve değerli parçasıdır) Karanfil nakışlı eşarp - Ayrıca saçlarada gayten örülür. Takılar: Boyun kısmına; ağcaların (gümüş para) sıralı halde dizilmesinden oluşan ve çapraz adı verilen kolye takılır. Kollarda yine özenli bir el işçiliği ile gümüşten yapılan ve Top adı verilen kolye takılır. Belin her iki yanında kuşağa bağlı iki adet işlemeli bıçak vardır. Osmancık Deyimler Sözlüğü Osmancık, zengin bir yerel söyleyiş biçimine ve ses birikimine sahiptir. Öz Türkçe deyimlerin yanı sıra, eski çağ medeniyetlerinin söz ve ses birikimi hala halk arasında kullanılmaktadır. Dilbilim açısından önemli bir kaynak olduğunu düşündüğümüz yerel "ağız" ve "söyleyişlerin" incelenmesi ve örneğin bir Osmancık Sözlüğü´nün oluşturulması, hem Türkçe´nin ses zenginliğine katkıda bulunacak hem de tarihsel planda dilin nasıl bir gelişim gösterdiği anlaşılacaktır. Örneğin "Vittirdek" kelimesi Osmancık yerel söz dağarcığında " kurbağa lavralarının kuyruklu haline" verilen ad. Biz aşağıda bu kelimelerin bir kısmını derledik. İnceleyince kendi yörenizle benzeşen ya da başka dillerdeki söyleyişlere yakın olan ya da son derece ayrıksı olduğunu düşüneceğiniz pek çok terimle karşılaşacaksınız.

- A –

Abıca: Amca Acuk: Yabani elma Ağuz:Doğurup süte gelen hayvanın ilk günlerindeki koyu kıvamlı sütü. Akpakla: Kuru fasulye Alagün: Güneşli bir gün, bulutsuz hava Alağun: Alabildiğine bağırarak ağlamak Alağuncu: Alağunlu ağlamayı adet haline getirmiş olan Annaç: Karşılık Anteri: Entari Apalama: Çocuğun emekleme hali Ardılmak: Yük olacak biçimde yerleşmek Aşene: Mutfak Atlampa: Dört nala koşmak Atlankaya: Çocukların bir tür oyunu. Ayakcak: Yürüteç Aydaş: Alabildiğine zayıtlamış bebek Aze: Organ DEYİM: Ağzı kokulu yaren : kişinin sürekli yakınında olan sevgilisi Arasına darı tanesi sığmamak : sözleri normal aralıklarla özen göstermeden peş peşe ulamak Atlampaya kalkmak : önünü ardını gözetmeksizin dört nala koşmak Ayağı karıncalı : adı çıkmış hafif kadın

- B -

Balak : kedi, köpek ve manda yavrusu Banma : en büyük bakır kazan Bayaktan : az önce Bedel : merdiven basamağı Bedürük : eğrilmek için temizlenerek rulo yapılmış yün, Bağırdak : beşikte yatan çocuğun düşmemesi için bağlanan örtü Belemek : bebeğin uyuması için yapılan işlerin tümü Berçi : mavi göz Bertilmek : adele zedelenmesi Bıldır : bir yıl öncesi Bidilik : çok küçük ceviz Bizeğel : kısa bir süre sonra Börtmek : haşlanmak, tam pişmemem durumu Büküzümü : böğürtlen Büşürgeç : pişirgeç, yufka pişirmede kullanılan alet Büzük : 1. kenarı köşesi çekilmiş 2. kıç, g.t Bi dıkım : bir lokma Bi sokum : yutulacak en küçük parça Bi tüğümcük : parçanın en küçüğü Bizeğel : az sonra Bi zorlu bi zorlu : çok güzel B.kun adını ‘badı saba´ koymuşlar : hiç değeri olmayan şeylere ‘sabah rüzgarı´ dem

- C - Ç -

Cancak : yemek yerken imrendirme eylemi Capcuk : söz ve eylemlerinde tutarsız olan Caşdak : oturaksız, üstüne düşmeyen işlere kalkışan Caydak : içi boşalmış eşya Cılk : içi kokuşmuş Cımbak : gövdesi çıplak Cımb : bir salkım üzümdeki küçük dalcık Cınbüzük : olmadık şeylerden etkilenip, ağlayıp sızlayan Cırtcılı : en sonuncu Cibik : köşe Cocili : neşe yaratan , dili tatlı çocuk Comba : burulmamış genç manda DEYİM: Cannalası : canı çıkası Cıldır cıldır : dupduru, suyu pek çok (yemek için kullanılır) Cıbıbık dedirtmek : bıktırıp usandırmak Cörredene akmak : bol suyun kısa sürede birdenbire boşanması çalmaç : fasulye, domates gibi sebzelerin ağması içn dikilen dal parçası çapar : güneşe bakamayacak denli sarışın, kaşı, kirpiği beyaza yakın renkte çapıla : terlik gibi arkası basık, hafşf yaz ayakkabısı çaynik : çaydanlık çekme : topraktan yapılmış derince kap çemkirme : yüze gelme, birisi ile konuşurken kural tanımama, karşısındakinin sözünü kese kese ve azarlar gibi yanıt verme çeten : saman taşımak için kalınca dallardan yüksekçe örülerek kağnı üstüne yerleştirilen araç çiğit : çekirdek çildağım : darmadağın yerlere saçılmak çimke : hayvanların topuklarının biraz üstünde ayak kısmına değin olan kısım, hayvanın paça pişirmede kullanılan bölümlerinden çimmek : yıkanmak çintermek : yoğun bir dikkatle bakmak çirkef : çamurla karışık pis su çişdik : tam gelişmemiş çocuk veya insan çıbartma : ince bir çubukla vurulması sonucu vücutta duyulan sızı çoğlu : genellikle pekmez yaparken, kazandan şıranın alınmasında kullanılan, büyük ve derince saplı bakır kap çon : vücudun basen kısmı çot : bacak arası çöğdürçüş : tahterevalli çöğdürmek : erkeklerin işerlerken sidiklerini uzağa boşaltmaları çömçe : pekmez kaynatırken, hem pekmezi karıştırmada, hem de yüzüne gelen kef denilen köpüğün alınmasında kullanılan uzunca saplı, azıcık çukurca bakırdan yapılmış araç çördük : yabani armut çöşdürüm : kural dışı davranışlar DEYİM: Çipil çipil : bir maddenin bulaşması ile yapışkan durum alması Çipil gözlü : çapaklı, sulu gözlü Çiğitli sıçma : işe yarar kurallara uygun iş yapma Çöşdürüm oynamak : bir ev veya iş yerinde, kural tanımadan büyük, küçük bilmeden kendi bildiğince eylemler yapılması

- D -

Dalap : büyükbaş hayvanın çiftleşmeye hazır duruma gelmesi Dallampa : değneğin meyve düşürme amacıyla havaya fırlatılması Daşık : kendi varlığını ve benliğini abartan kimse Densük : kendini kural dışı gibi gösteren kimse Dorukmak : çağrısız konuk olarak yerleşmek DEYİM: Dandininde oynamak : kendi bilgi ve düşüncesini bir yana iterek başkasının güdümünde olmak Dandininde oynatmak : bir kimsenin başkalarını dildiği gibi kullanması Dey daha : işte orada Dey dey daha hollukta : aradığının nerede olduğunu biliyorum ama, bunu sen bulamazsın

- E -

Eci : kız kardeş Eğrek : toplantı yeri Elevay : beceriksiz, elinden iş gelmeyen Ellem : her halde Emen : 1. oyun oynarken odak yeri kabul edilmiş yer 2. sebze için ekim ve dikime hazırlanmış yer enek : bilye ersün : teknedeki hamuru kesmeye ve ele bulaşan hamurdan eli temizlemeye yarayanü saplı ve yassı demirden alet DEYİM: Eğrek yeri : sabahları, büyükbaş hayvanların sığırtmacın emrinde toplandığı yer Eğsik etek : çaresiz kadın Eli bek : çok tutumlu, cömert olmayan Elim ayağım karaçalı : tüm organlarım oynadığımız oyunun içinde Elim hamur karnım aç : gereksinimleri karşılayan kişi olmasına karşın, bu ürün veya hizmetten yoksun kalmak Eski b.ka su serpmek : unutulmuş kötülükleri su yüzüne çıkartmak Eşeğim kiraya : bir tür oyun Eşeğimin kulakları civredi : bu insanın canı çok yandı, yerinde duramaz artık

- F -

Fatmacık : gül hatmi çiçeği Felenga : tepesi üstü Feşel : yaramaz Filke : musluk Fışkı : kokuşmuş nesne Firik : büyüme aşamasını tamamlamamış piliç Forşumak : iyice gevşemek DEYİM: Felenga aşmak : tepesi üstü gitmek Fişir fişir yanma : çok kaşındırıcı biçimde olağanüstü yanma

- G -

Gadder : derecesi yüksek Gadimi : sürekli Gak : olgun meyvelerden kesilerek hazırlanan hoşaflık Gakırdak : koyun kuyruğunun kavrulmuşu Garangut : kararmaya yüz tutmuş Garçin : bir çeşit kundura Gartal : yumurtalıkları çıkarılmış erkek manda Gasbeten : özellikle Gaşmer : insanlar arasında gülünç duruma düşen Gatık : yağı alınmış yoğurt Gerük : kenarları gerilerek büzülmüş Gıncırdak : bir oyun aleti: yere çakılan kalınca bir kazığın tepesin, ortasından oyularak geçirilen 5-6m´lik bir sırıktan oluşur. Sırığın iki yanına bire veya ikişer kişi karınları üstüne yatarak, arada ayaklarıyla yerden güç alarak kazığın çevresinde dönerler. Sıtmadan dolayı dalakları büyüyenler onu küçültmek için, ötekiler de oyun olsun diye gıncırdağa binerler. Gıynak : iç cevizin bölümlerinden biri Girellik : kiler Gongak : kırılan, içi çıkartılan cevizin parçalanmamış durumu Göğsemek : çifleşmeye hazır duruma yaklaşmak (büyükbaş hayvanlar için) Gölbez : kedi ve köpeğin yavrusu Gökpakla : taze fasulye Göynümek : içi geçmeye yüz tutmak Gubur : foseptik çukuru Gudde : 1. salgı bezi 2. içinden pazarlıklı günü : kıskançlık günücü : kıskanç günülemek : kıskanmak DEYİM: Gag kadar : bir parçacık Garıncanın kavmi var : herkesin kendisine göre bir kayıranı ve yandaşları olabilir. Garınca demiş ki ´´Yarım oka yağım eridi´´ : her insanın kendine göre bir ölçü anlayışı vardır. Gızıl çanaklı : her şeyi herkesten kızınan Gönlümün gök paklası : olmayacak şeyleri usundan geçiren Görmelere irmeyesi : dilerim, ölürsün de göremezsin G.tü düşük : her gördüğünü, her aklına geleni isteyen Guraf guraf : sürekli ve toplu olarak gelme veya gitme olayı Günücü kel tavuk : kıskançlıktan ölmek aşamasına gelmek

- H -

Halleşe : düğünlerde hep bir ağızdan ilahi söyleme Hapaz : avuç Harpuçlamak : bir şeyleri avuçlayıp avuçlayıp bırakmak Hedik : aşure Herbi : oyunda, gelecek bir eylemden doğacak sonucun birkezlik geçersiz sayılacağını bildirmek Hımbıl : kendisini bırakma hali, uyuşuk davranan Hımılık : burnundan ve genizinden konuşan Hıngıldama : ağlar gibi yapma Hınıs : eli sıkı Hırlı : yararlı, doğru, dürüst, iyi Hirk : ekime hazırlanmış sürülmüş toprak Hiykirmek : soğuk suya girme veya üstüne su sıkılma durumlarında içini çekerek bir ses çıkarmak Holazan : boş söz, değersiz söz Hoşurdak : ağzını şapırdatma Hozan : uzun yıllar ekilmemiş toprak Höreleme : üstüne çullanma Hörelembeç : cırcıvık, akıcı, elde avuçta durmayan Höykürme : içini çekme Hözmek : mısırın tanesiz koçanı Huysukmak : alışkanlık haline getirmek Hüdü : topaç Hüşgü : gübür Hüşümlenmek : yalnızken, olaylarda korkuya kapılmak DEYİM: Hanım söylerse mubah gelin söylerse kabahat: kendisine yakışanı başkalarına uygun görmemek Has un : fabrika unu Hındır keten : güçlükle, ucu ucuna yetişecek denli işlerin yürümesi Holazan okuma : inandırıcı olmayan boş sözler söyleme Hörül hörül akma : börek ve benzeri yiyeceklerin çok yağlanması sonucu yağların ele, kola akması (övünmek ve övmek için söylenir) Höyküre höyküre ağlama : içini çeke çeke sesli olarak ağlama Hüdü oynamak : topaçla oynamak

- I - İ -

lıncak : salıncak Imsık : insanlar arasındaki sözlere, sohbetlere katılmadan, sessizce oturan kimse, içine kapanık Irıplı : gerçek dışı, çok abartılı Irıltım : işe yaramayan, önemsiz eşyalar Irussuz : huysuz, sorunlu kimse Işıdı : kendini çok önemseyen, kendini olağanüstü gören DEYİM: Imbıl ımbıl : şişmanlıktan ötürü etlerin sallanması Ingıl yokuş : gücü kuvveti yetmeyerekten Ikıl çokul : kendini zorlayarak iş yapmak İbibik : hüt hüt kuşu İcot : icat edilmiş İdare : gaz lambasının küçüğü İdiklemek : süt veren hayvanların sağılmasından önce, sütünü memelerine indirmesi için, memelerin okşanması İl : yabancı İlistir : süzgeç İmroh : sulama suyunun bekçisi İti : tatlı İttiba : uyum, öncelikle DEYİM: İbibiğin küçük karısı, yarım elmanın yarısı: kız çocuğun büyüklere özenerek onlar gibi giyinip yetişkinliğini kanıtlama sevdası İl önüne garşu : başkalarının yanında yapılan ayıplanacak eylemde bulunma İliğim üzüldü : acıyı en derin yerimde duydum İliğimi üzme : beni derinden yaralama İki çifte bir osurmuk : eşekcesine iş yapıp çekilip gitmek İmil imil akıyor : olgunlaşan meyvelerin yerlere dökülecek gibi olması

- K -

Kanruk : balgam Kemüre : gübre Kendürük : un elerken, hamur yoğururken, unun yerlere geçmemesi için, teknenin ve ekmek yapılan yaslağacın altına serilen, terbiye edilmiş, tabaklanmış sığır derisinden yapılmış yaygı Keperük : suyu çekilmiş meyve Kepüç : küçük ve yukarı kalkık burun Kerç : nisbet yapma Kevrankökü : yerelması Kevük : pekmez sucuğu yapılırken kullanılan ağaçtan yapılmış çatal Kezek : sürülmüş tarlada tümüyle ezilmemiş toprak parçası Kiren : kızılcık Kirimek : inatlaşmak Kitibiyoz : kıyımsız, eli sıkı Küfük : cevizin çürüğü Kümsümek : pas gibi kokma, kokuşmadan önceki durum Küre : pekmez yapılan yer Kürelemek : toptan kötülemek Küştek : her işe burnunu sokan, her zaman öncülük yapma çabasında olan Küylek : kova DEYİM: Kavga kaşağısı : kavga çıkartmak için olağanca yeteneklerini öne çıkaran ve kavganın sürüp gitmesini sağlayan Kavgaya tırmık çekmek : ortam uygun olmamasına karşın kavga nedenlerini izleyen Kemüre kezeği : 1. hayvan pisliğinin kurusu 2. sözü değersiz ve geçerli olmayan kerç etmek : birisini kızdırmak için kasten onun söylediklerinin aksini savunmak keser enseli : sürekli inatçılık yapan kırık yaylı : yürüme özürlü, topal kolları bedürük gibi : eğrilmeye hazır, rulo yapılmış yün gibi düzgün ve bembeyaz kollar kulak tozu : kulağın tözü, kulağın arkası kuru yere kurt düşürmek : hiç olmadık yere olay yaratmak kümsü kümsü kokmak : bozulmuş gibi kokmak kül döken : evin hanımı

- L -

öküs : lüküs lambası Lamçi : yağmurdan korunmak için keöeden yapılan giysi Lapçin : bir çeşit kundura Lığlama : bir selin veya nehrin kenarlara taşması veya bir başka yere akaması sonucu tortu ile doldurması Löllös : biçimsiz ve kaba saba DEYİM: Lik like kalkmak : tırısa kalkmak Lom sözlü : beklenmedik zamanda söylenen kaba ve çirkin söz Lombadan söylemek : düşünmeden söylenilen söz Mada : mide Mahrama : ev dokuması peşgir Mandik : topuklara dek uzanan, paçası daracık uzun don Masaf : büyük tepsi Mayukdamak : üzüntü anında kedi gibi ses çıkartmak Mayyoğ : akılsız kaba adam Meçük : kıçı kırık Medine : baca kenarındaki delik Memişane : tuvalet Merziman : merdiven Mırmırık : keyifsiz durum Momucuk : çok korkunç nesne Mülenbah : bulaştırma, karıştırma DEYİM: Madası almamak : 1. midesi almamak 2. isteksiz ve iştahsız olmak madası bozuk olmak : midesi bozuk olmak malamat oldum : kepaze oldum mırığım kırıldı : keyfim kaçtı, beklentilerim boşa gitti muğur olmak : seçeneklerden önemli olanları yitirip, önemsemediğine razı olmak mülemma oldum : kendi özüme benzemez bir karmaşaya sürüklendim

- M -

Mada : mide Mahrama : ev dokuması peşgir Mandik : topuklara dek uzanan, paçası daracık uzun don Masaf : büyük tepsi Mayukdamak : üzüntü anında kedi gibi ses çıkartmak Mayyoğ : akılsız kaba adam Meçük : kıçı kırık Medine : baca kenarındaki delik Memişane : tuvalet Merziman : merdiven Mırmırık : keyifsiz durum Momucuk : çok korkunç nesne Mülenbah : bulaştırma, karıştırma DEYİM: Madası almamak : 1. midesi almamak 2. isteksiz ve iştahsız olmak madası bozuk olmak : midesi bozuk olmak malamat oldum : kepaze oldum mırığım kırıldı : keyfim kaçtı, beklentilerim boşa gitti muğur olmak : seçeneklerden önemli olanları yitirip, önemsemediğine razı olmak mülemma oldum : kendi özüme benzemez bir karmaşaya sürüklendim

- N -

Nasibet : ilgi Nasibetli : ilgili Nasibetsiz : doğru dürüst ilişki kurmayan, münasebetsiz Naşapa : bir çeşit su kabı, maşrapa Neğseri : olağanüstü soğuk Noğay : yedekte duran. Özellikle at arabacıları, arabayı çeken atların yanına boş bir at bağlarlar; yokuşlarda o atı da kullanırlar ki, bu ata noğay denilir. Norbat : sözleriyle ve davranışlarıyla çok kaba insan, nobran DEYİM: Nasibetli söz : olaylarla ilgili, uyumlu söz Nasibetsizlik etmek : yerinde olmayan davranışta bulunmak Nemarek : benim neme gerek Ne nasibet : ne ilgisi var ki

- O - Ö -

Oğmaç : hamurla yapılan bir tür yemek Oklağaç : oklava DEYİM: Oluk etmek : pekmez yapmak Ortalığı mülenbah etmek : etrafı karmakarışık etmek Oynak kütük : güvenilmez insan Öğse : yanmış odun veya kömür parçası Öllük : bebeklerin altına konulan toprak Örüsger : rüzgar Öveleme : parmaklar arasında ezme Özemek : sözü aşırı derece uzatmak, ince eleyip sık dokumak

- P -

Paçur :temizlikten ve düzenden anlamayan Palaz : kekliğin yavrusu Payalı : kendine süs veren, kendisini olağanüstü gören Paysınmak : insanları küçük görmek, insanları önemsememek Pazvalt : bekçi Peçe : en küçük su harkı Penek : basık, yassı Pevrede : 1. salça 2. marmelat pına : 1. tavukların uzağa gitmemesi için ayağına takılan ağırlık 2. çarık ve ayakkabının tabanı pinnik : pinenecek yer, kümes piyik : bir bütünün en küçük parçası potura : pudra pöçük : keçinin kuyruğu (yüzüldükten sonra) puçulama : olaylar karşısında eli ayağı birbirine dolaştırma, bocalama pürçek : taranmamış, karışmış saç DEYİM: Paçavra hastalığı : grip Paklavadan pay ummak : çok değerli bir şeyden hakkı olmadığı halde pay beklemek

- R -

Rüktem : grip

- S - Ş -

Sabi : aklı ermeyen çocuk, günahsız Sağu : yüksek ses Sahtiyen : işlem görmüş keçi derisi Saku : ceket Salgada : varlığı hesaba katılmamış olan Samaruk : suyu çekilmiş, özelliğini yitirmeye yüz tutmuş olan Sanıldak : davetsiz konuk Saykal : türünün en büyüklerinden Sayyağı : tuzlanmış tereyağı Sazak : rutubetli soğuk rüzgar Seğsenmek : hasmına vuracak gibi yapıp korkutma eyleminde bulunmak Seki (sekü) : yüksekçe yer Serpenek : şapkanın kasketin siperi Sındı : makas Sıpara : kitap Sırpat : giysilerin çok ıslanmış olması Sıypınma : kıç üstü kayma Siklet : aşırı kalabalık Silgi : kadın çarşafı Sirke : bit yumurtası Sitil : küçük kova Sivsiklenmek : isteyerek vakit yitirmek Siyme : sızma, üstüne sidik kaçırma Soğla : uzun süre beklemiş Soğukluk : semizotu Sokranmak : duyulması zor biçimde söylenen şikayet anlamında sözler Soyka : 1. nesne 2. ölünün arkasından çıkarılmış olan giysiler Söğürtmek : koşmak, seğirtmek Sölpük : düzensiz Söyke : işin gelişi Suğutmak : sessizlik içinde sinirli tavır almak Süğsün : ense Sühlü : giyim kuşamına özen göstermeyen Sümsük : yumrukla birisini kakışlama Süngüt : kapların kireç tutması Sürgüç : yer veya bulaşık bezi Süydürmek : kendisini sürekli olarak kabul ettirebilmek Süyem : baş parmak ile işaret parmağı arasındaki ayrım DEYİM: Sağuyla ağlamak : yüksek sesle ağlamak Saldur suldur : gelişi güzel, bakımsız sakamet göstermek : beceriksizce, acemice eylemde bulunmak sayyağından kıl çekmek : çok kolay işlem seğirdim oluğu : sulamamacıyla, ırmağın akıntısından yararlanılarak kurulan su dolabının toprağa ulaşmadan önce, su kaplarının birbiri ardından boşalttığı ahşap oluk seri ele vermek : kendisine sahip olamamak, hastalanınca yatağa düşmek sildir sildir : etekleri yerleri süpürmek simsort simsort gitmek : isteksiz isteksiz yürümek s.ki biteli bir iş yaptı : bugüne değin, yaptığı tek olumlu iş s.kte sabunda alakası olmamak : ilgili konuyla kesinlikle ilişkisi bulunmamak soğla toprak : hiç sürülüp ekilmemiş toprak söp salkı konuşma : düşünmeden konuşma sözün söykesi : sözün gereği Şalaka : meyve yerken sularının ele ve ağza bulaşması Şallak : külotsuz, cinselliği görünen Şamama : güzel kokulu kavunumsu bitki Şekermeme : küçükbaş hayvanların kol kısmının 10 cm kadar uzunluktaki bölümü Şilepe : tatlının ele ve başka şeylere bulaşması sonucu yapış yapış duruma gelmesi Şimşirek : tüysüz Şinnemek : yüz bulunca arsızlaşmak Şivşit : koşut, paralel Şıpırdaklı : gösterişli bir görünüm içinde olan DEYİM: Şamata teli : neşe kaynağı Şar şar dökmek : ne söylediğini bilmezlik Şordan beri gelmek : uzaktan gelmek Şordan ari gitmek : şu taraftan gitmek

- T -

Talaka : yaysız araba Tavsamak : öfkesi geçmiş olmak Tenteş : uygun, uyumlu Terece : dolapların yan taraflarındaki delik Teykül : nişanlı Tıkır : çamdan yapılmış su kabı Tiyin : sincap Tök : hindi Törlemek : ishal olmak Töt : topaç Tumayı : rastgele Tuşma : parmakları birleştirerek elin sırtı ile dürtüklemek Tüğdürmek : yere değdirmeden uzağa fırlatmak Tüğelemek : yerden sürükleyerek uzağa atmak DEYİM: Ta´ğnı cannalası : tanrının canını alması dilenen kimse Tam çalgı : ince saz Tumayına gitmek : nereye gittiğini bilmeksizin gitmek

- U - Ü -

Ud (ut) : utanma Uğra : hamurun açılması aşamasında kullanılan un Uğunmak : fazlaca acıdan dolayı olduğu yerde kalıp sızlanmak Utlu : utanmasını bilen, arsızlık yapmayan kişi Ümüdünya : evren Ülefe : herkese dağıtılan bolca, bahşiş, padişahlara özgü ikram Ümük : boğaz DEYİM: Ümüğünü sıkmak : boğazını sıkmak

- V -

Vanılamak : bilinçsiz olarak kafa şişirmek, anlamsız sesler çıkartmak Vittirdek : kurbağaların yumurtadan yeni çıkmış çok devinimli yavruları DEYİM: Vağıl vağıl taşmak : kaynayan bir şeyin mayası veya mayası çok gelmiş hamurun kendiliğinden çokça taşması Varivi : haydi gidiver Vıııı : Ya! Öyle mi? Virivi : ne olur bana ver, veriver

- Y -

DEYİM: yalap yalap yanma : bir yaranın kısa aralıklarla sürekli yanması Yılan bile toprağı gıdım gıdım yer: bolluk içinde olduğunuz zaman bile tutumlu olmaya özen gösterin yimeden gidesi : yemeye vakit olmadan ölesi yüzü sahtiyen gibi : hiç utanması yok

- Z -

Zaptiye : jandarma Zabın : gelişmemiş Zavrak : salatalık Zavzav : oyunda nefes almadan, istenilen yere ulaşmak için kural gereği söylenilen söz Zavzu : sebze ekilmiş yer Zere (zare) : belli bir amaca dayalı davranış Zerze : kapının kilidinin takıldığı yer Zımzık : yumruk Zangadan ortaya çıkmak : umulmadık bir zamanda ortaya çıkmak Zıngadan vurmak : elini ayarlamadan acımasızca vurmak Zırtaboz adam : terbiyesi kıt, eğitilmemiş kaba insan Zingirdekli kadın : çalmayı gülmeyi seven kadın

http://www.osmancik.com.tr/

Coğrafya

Çorum iline 103 km, Osmancık ilçesine 38 km uzaklıktadır.

İklim

Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.

Nüfus

Yıllara göre köy nüfus verileri
2007
2000 996
1997 836

Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Altyapı bilgileri

Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı vardır ancak sağlık evi vardır. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.

Kaynakça

  1. Kaynakça Yrd. Doç. Dr. Şerif Korkmaz
  2. Başbakanlık Osmanlı arşivi
  3. Maliye vâridât kalemi, temettuat defterleri, 15004
  4. Claude cahen, Osmanlılardan önce Anadolu da Türkler, (çev. yıldız moran) İstanbul 1994.
  5. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin iktisadî ve içtimaî tarihi; c. 1 (1243-1453), İstanbul, 1995.
  6. Mustafa Nuri paşa, netayicü’l-vukuât, kurumları ve örgütleriyle Osmanlı tarihi, c. i-ii, (haz. Neşet Çağatay), Ankara, 1992.
  7. Musa çadırcı, “ Tanzimat döneminde Osmancı ülke yönetimi (1839-1876)”, ix. Türk tarih kongresi, c. ii, Ankara, 1985
  8. Ömer Bakırer, “Bizans danişmend Selçuklu ve beylikler dönemlerinde çorum”, 5. hitit festivali komitesi Çorum tarihi, tarihsiz.
  9. Tevfik Güran, 19. yüzyıl Osmanlı tarımı. İstanbul, 1998.
  10. Vecihi Tönük, Türkiye’de idare teşkilatı, İstanbul, 1945.
  11. http://www.kamilkoyu.com

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 9/16/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.