Kapukaya, Tomarza
Kapukaya | |
— Mahalle — | |
Kayseri | |
Ülke | Türkiye |
---|---|
İl | Kayseri |
İlçe | Tomarza |
Coğrafi bölge | İç Anadolu Bölgesi |
Nüfus (2007) | |
- Toplam | 456 |
Zaman dilimi | UDAZD (+3) |
İl alan kodu | 0352 |
İl plaka kodu | 38 |
Posta kodu | 38960 |
İnternet sitesi: |
Kapukaya, Kayseri ilinin Tomarza ilçesine bağlı bir mahalledir.
Tarihçe
Persek Köyü 1960 lı yıllarda yapılan bir değişiklikle Kapukaya Köyü adını almıştır.Persek köyü hakkındaki elimizdeki en son bilgi 1872 nüfus sayımıdır.O sayıma göre köyün 46 haneden oluştuğu açıklanmaktadır.Ayrıca köyün o yıllarda Bünyan ilçesine bağlı olduğu ve Bünyan ilçesinin de Sivas vilayetine bağlı olduğunu görmekteyiz.Sivas nüfus kayıt defterleri tamamen Türkçe ye tercüme edilmediğinden dolayı önümüzdeki yıllarda bu konu hakkında bazı bilgilere ulaşılacağı kesindir.
Persek
Persek Kelimesi ve Bu kelime İle İlgili Bilgiler
1- PERSEK: Eksik,noksan (Antalya yöresinde) Kaynak: Türk Dil Kurumu Tarama Sözlüğü 2- PERSEK: Kagni tekerinin çıkmaması için tekerin önüne konulan parça (Denizli yöresinde)Kaynak: Türk Dil Kurumu Tarama Sözlüğü 3- PERSENK: Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde bu kelimenin Farsça bir kelime olduğu ve anlamının da; - Gereksiz tekrar edilen sözlerin bütünü. 4-PERSEK:-(Bartın yöresinde) küçük boyutlu düzgün yapı taşı. 5-PERSEK-Isının sıfırın altına düştüğü zamanlarda birikinti suların donduğu görülür. Halk buna "kırağı" ya da "kıranı", düşen çiğlerin donmasına da "persek" demektedir. (Adana ili Kadirli ilçesi ve çevresinde) kaynak: http://www.kadirli.bel.tr/sayfalar/2.htm internet sayfası 6- PERSEK -Antalya/Alanya da : Bölümden ayrı parça, parsel
7-persek: İğrilen ipi gergin tutmaya yarayan madensel ağırlık. (-Tokat)
8-Persek: Başkasının peşine takılıp gelen;açıkça gelmesi de istenmeyen kişi
Persek 1872
PERSEK KÖYÜ
Persek Köyüne 1700'lü yıllarında Şahinler yani Hacı Mehmet Şahin Yerleşmiştir.Kara Bekir oğ.Mehmet. Şarlı oğ.Mehmet. “ “ “ Osman “ “ Ahmet. “ “ “ Mahmut. “ “ Yusuf. “ “ “ Hasan “ “ Mükremin. “ “ “ Şaban “ “ Ömer. “ “ “ Ahmet. “ “ Ali Halil oğ. Halil Sungur oğ.Recep İsrafil oğ.Yusuf. İsrafil oğ.Gani “ “ Ali. Ayna oğ.İsmail. Ayna oğ.Battal. Keleş oğ.Mehmet. Kadı oğ.Halil. Koltuk oğ.Ali. Aziz oğ.Ali. Çoban oğ.Mehmet. Çam oğ.Ömer. Çam oğ.Mesut. Kozan oğ.seyit. Hacı Osman oğ.Hasan. Bayezit oğ.Mustafa. Bayezit oğ. Salih. Koçak oğ. Ömer. Kadir kahya oğ. Bayezit. Kandar oğ.Emir. Kara külah oğ.Mustafa Koca oğ.Hüseyin Abdulkadir oğ. Yasin.
Hane =46 Cami =Köy halkının. Mektep = “ “ Misafir hane =Şarlı oğ.Mükremin. Oda sahibi =Halil oğ.Halil, Şarlı oğ.Ömer, Şarlı oğ.Mükrimin, Kadir baş oğ.Bayezit, Çoban oğ.Mehmet, Kara Bekir oğ. Mahmut. Ekilir arazi =2700 Dönüm-384 kıta tarla.
Yer adları Ak dere mevkii Köy civarı mevkii. Yatar mevkii. Kuru musluk mevkii. Keşci kaya. Boğaz yanı mevkii. Tiyar mevkii. Kafkelek mevkii
Köyde yaşayan ihtiyar kişilerce anlatılan aşağıdaki bilgiler hemen herkes tarafından genel kabul görmüş bilgiler olup tevatur bilgi mahiyetindedir.Buna göre köye ilk olarak yerleşimi başlatan aile; Osmanuşağı kabilesinden Osman Ka dır.
Osman Ka olarak köye yerleşimi başlatan bu kişiden sonra çeşitli köyler ve şehirlerden değişik kabilelerin de gelmesi ile "persek" köyünün nüfusu giderek çoğalmıştır.
Köyde Arslantaş soyadı ile bilinen kabilenin de 1831 nüfus sayımında Beyazıt oğlu olarak geçtiği bilgisi de kesindir.Ayrıca Şarlıoğlu ya da Şarlıuşağı olarak bilinen ve günümüzde soyadları "kahraman" olanlar; Adana nın Tufanbeyli ilçesinin Şar köyünden gelerek köye yerleştikleri bilgisi de kesindir. 1831 tarihinde Kayseri’ de ilk nüfus sayımında Koçcağız ve Şeyhbarak köylerinde de Şarlıoğlu isimli kişilerin adlarına rastlamaktayız.
Köye yerleşmek için gelen kabilelerden Aynıoğlu kabilesi ;(soyadları Özbek)olanların da Tomarza nın Sosun Köyünden geldiği bilgisi 1831 nüfus sayımına göre kesin bir bilgidir.
Köyde Karabekirli kabilesi olarak bilinen kabilenin de Maraş ın Elbistan ilçesinden geldiği ve köye yerleştiği söylenen rivayetlerdendir.
Ayrıca; aşağıda açıklanan kabilelerin birçoğu "persek" köyünün yakınında bulunan ve eski adı Travşın (incili) köyünden gelerek köye yerleşmişlerdir. Eski adi,Travsin simdiki adi Incili köyünden yaylaya çikan insanlarin daha sonralari bu bölgeye gelip yerlesmesi ile Persek köyü kurulmustur. Köye ilk olarak yerlesenler,Osmanusagi ya da (Osman Ka) olarak bilinmektedir.Daha sonralari ise;Celilusagi (Güvenler),Kafarogullari (Arslantaslar),Karabekirliler (Dumanlar,Kayalar,Yilmazlar,Kirbaçlar) dir.Maras'tan gelen Sarliusagi (Kahramanlar) ve daha sonralari yine Travsin'dan gelenler,Sahanlar (Sahinler) Arslantaslar,Kadilar (Karhanlar ve Akinlar) ile Tomarza'dan gelen Topalahmetler (Topraklar),Karamanlar (Çaliskanlar),Sosun Köyünden gelen Ayniogullari (Özbekler) ile köye olan yerlesim tamamlanmistir. Köyün rakimi 1500 metredir.Dogusunda Harsa (Güzelsu),batisinda Travsin (Incili),kuzeyinde Siraz,güneyinde Köpekli (Turanli) köyleri ile çevrili olan Kapukaya köyünün dogusunda Toros daglarinin uzantisi olan Aygörmez dagi yer alir. Köyün geçimi çiftçilik ve hayvancilik üzerinedir. Bunun dışında büyük şehirlerde inşaatçi olarak çalışanlar ve yurt dışında;özellikle Almanya,Fransa,Hollanda,Avusturya ve Suudi Arabistan'da çalışan işçilerde vardır.
(*)Kapukaya Köyü nün tarihi, seriye sicillerinin olmaması nedeni ile köyde yasayan ihtiyar kişilerin anlattıklarına dayanarak yukarıdaki bilgiler elde edilmiştir.
Bununla birlikte bazı kaynaklarda kısa da olsa çeşitli bilgilere ulaşılmıştır. Bunlardan birisi: S.Burhanettin AKBAS in Kayseri Yöresine Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Toplulukları adlı kitabında “Persekler” ve “Varsaklar Cemaati” olarak geçen bir topluluktan söz edilmektedir.
Bu kitaba göre: * Persekler ( Tomarza nın Köyü ) : a- Avşar ve Dulkadirli Türkmenleri meskun (yerleşmiş) b-Bu gün adi Kapukaya olarak değiştirilmiştir. Sayfa:108 Varsak Cemaati: a-Türkmen b-16.yy.da Malya Nahiyesi’ nde (Tomarza) meskun c-Belki de Tomarza nın Persek Köyü. Yeni adi Kapukaya. Sayfa:122
Dulkadirli Türkmenleri: a-Oğuz boylarının oluşturduğu bu Türkmen topluluğu,Kayseri yöresinde en çok rastlanan Türkmen obalarından biridir. b-Dulkadirli Cemaatleri,Kahramanmaraş üzerinden Kayseri ye geçmişlerdir. Sayfa:80 .. *
Yine başka bir kaynakta geçen bilgiler, yukarıdaki bilgileri destekler durumdadır. "Erciyesin Gölgesindeki Tomarza-95" adli kitaptaki bilgilerde ise:( Bu kitapta İncili Çavuş u anlatan bölümde) İncili Çavuş un asil adinin Firuz Bey olarak anıldığı ve su anki İncili Köyü’ nde yaşayan insanların da Firuz Kethüda Cemaati olarak geçtiğinden bahsedilmektedir. Firuz Kethüda Cemaati ise;Dülkadirli Türkmeni olarak bilinmektedir. Ayni kitabin 32. Sayfasında anlatılan ,Anadolu ya İlk Türk Akınları bölümünde: * Kayseri yöresine ilk Türk akınları,Büyük Selçuklu Devleti döneminde başlamıştır. 1045lerde başlayan bu akınlar sonucu 1067 de Afşin Bey liderliğindeki kuvvetler,Kayseri ve yöresini elde etmişlerdir. Bundan sonra,çeşitli Türk boylarına mensup aşiretlerin yerleşmek amacıyla yöreye geldikleri görülmektedir. Tomarza merkezinde Ermenilerin çoğunlukta olmaları nedeniyle bu aşiretler,Erciyes ve Tahtalı dağları etekleriyle Zamantı Havzası’ na yerleşmeyi tercih etmişlerdir. *
Dulkadirogullari Beyligi nin Osmanli Devleti ile olan akrabalik baglarini belirtmek bakimindan su örnekleri verebiliriz: Devlet Hatun,Saban Süli Bey in kizidir ve Osmanli Padisahlarindan Yildirim Beyazit Han in annesidir. Emine Hatun,Süleyman Bey in kizi ve Çelebi Mehmet in annesidir. Sitti Hatun,Süleyman Beyin kizi ve Fatih Sultan Mehmetin annesidir.
Persek Adı ve Anlamı - Galip Güner (Erciyes Üniversitesi)
KAYSERİ’DE BİR YER ADI: PERSEK
Galip GÜNER*
ÖZET
Konusu yer adlarını incelemek ve nasıl verildikleri üzerinde değerlendirmeler yapmak olan toponimi, dil biliminin ilgi çeken araştırma alanlarından biridir. Bu bağlamda toponimi (yer adı bilimi) onomastiğin (ad bilimi) bir alt kolu olmasına rağmen genel anlamda coğrafya, tarih, sosyoloji, jeoloji gibi pek çok bilim dalıyla sıkı bir temas içerisindedir. Bu bildiride Kayseri’de bir yer adı olan Persek üzerinde yukarıda zikredilen bilimlerin çalışmalarından ve verilerinden de yararlanılarak bir köken incelemesi yapılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Onomastik, Toponimi, Coğrafya, Tarih, Etimoloji.
Sosyal bilimlerin son zamanlarda üzerinde önemle durduğu konulardan biri de tabiat ve kültür ilişkisidir. Her bilim dalı bu ilişkiyi kendi sahası bakımından çözümlemeye, açıklamaya ve tahlil etmeye gayret etmektedir. Bu tahlil denemeleri devam edip giderken başka bir yönden tabiat ve kültür ilişkilerinin açıklığa kavuşturulmasında son derece değerli veriler ortaya koyan bir bilim dalı daha bulunmaktadır: Toponimi. Konusu yer adlarını incelemek olan toponimi, dar anlamda dil biliminin bir alt kolu genel anlamda ise özel adları ele alan onomastiğin bir dalıdır. Toponimi aynı zamanda arkeoloji, tarih, folklor, coğrafya, jeoloji, botanik, antropoloji, sosyoloji gibi diğer bilimleri de yakından ilgilendirmekte ve onlarla doğrudan bir ilişki içerisinde bulunmaktadır.[1]
Bahaeddin Yediyıldız tarafından yapılan bir araştırmada Türkiye’de yer adı verme usulleriyle ilgili olarak elde edilen verilerde yer adlarının çoklukla boy, oymak, aşiret ve şahıs adlarıyla doğal olgulardan hareket edilerek meydana getirildikleri ortaya konulmuştur. Bunların dışında XVI. asır tahrir defterlerinde eski yer adlarına da tesadüf edildiğini belirten araştırmacı antik dönemden ve Bizans’tan kalması muhtemel olan bu yer adlarının oranının %20’yi geçmediği ve bunların da büyük çoğunluğunun Türkçe söylenişe uydurularak muhafaza edildikleri; hatta bazılarının başına Türkçe sıfatların eklendiği sonucuna ulaşmıştır.[2] Bu bağlamda Anadolu’da yer adları değerlendirilirken bu tespitlerin dikkate alınması ve incelemelerin bu doğrultuda yapılmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz.
Yeni adıyla Kapıkaya, bu bildiriye konu olacak eski adıyla Persek köyü, Kayseri’nin Tomarza ilçesine bağlı olup coğrafi konum olarak 33 derece 32 dakika batı boylamı ve 35 derece 44 dakika kuzey enlemleri arasında yer almaktadır.
Köyün rakımı 1500 metredir. Doğusunda Harsa (Güzelsu), batısında Travşın (İncili), kuzeyinde Şiraz, güneyinde Köpekli (Turanlı) köyleri ile çevrilidir. Kapıkaya Köyü’nün doğusunda Toros dağlarının uzantısı olan Aygörmez Dağı yer alır. Kapıkaya Köyü, Kayseri'ye 50 km. ve Tomarza'ya 10 km. uzaklıktadır. Köyün temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Bunun dışında büyük şehirlerde ve çevre bölgelerde mevsimlik inşaat işçisi olarak çalışanların sayısı da bir hayli fazladır. Köy taş ocakları bakımından da zengin bir jeolojik yapıya sahiptir.[3]
Köyün etnik yapısıyla ilgili olarak S. Burhanettin Akbaş’ın Kayseri Yöresine Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Toplulukları adlı kitabında Persekler ve Varsaklar Cemaati olarak geçen bir topluluktan söz edilmekte ve:
“Persekler (Tomarza’nın Köyü):
a- Avşar ve Dulkadirli Türkmenleri meskun.
b-Bugün adı Kapukaya olarak değiştirilmiştir.[4]
Varsak Cemaati:
a-Türkmen.
b-16. yy. ’da Malya Nahiyesi’nde (Tomarza) meskun.
c-Belki de Tomarza’nın Persek Köyü. Yeni adı Kapıkaya.”[5] bilgileri verilmektedir.
Akbaş’ın Persek adının Varsak’tan geldiği yönündeki ikinci yorumu Türkçenin ünsüzlerinin değişme şekilleri dikkate alındığında bize göre doğru değildir[6]; çünkü Varsak adının Eski Türkçe bar- “varmak” fiilinden bar-sa+k ve ön seste b- > v- değişimiyle varsak şeklinden geldiği yönündeki izahlar tarihçiler ve Türkologlar tarafından kabul görmüştür.
Aynı araştırmacı Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler adlı çalışmasında Zamantı Bölgesi’ne yerleşmiş olan yörüklerle ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır: “1530 yılına ait 998 numaralı Muhasebe-i Diyar-ı Bekr ve Arap ve Zülkadriye Defteri’nde geçen Zamantı Yörükleri ifadesi dikkatimi çekti. Bu terim bu hâliyle bana ait olmayıp 1530 yılına aittir. Bu bölgede Dulkadirli’ye (Maraş) bağlı Zamantı, Çörümşek, Hınzırı ve Gömülgen, Göstere ve Pınarbaşı adlarıyla geçen yerleşim yerlerindeki yörüklerin adları bu tabloya çıkarıldı. Göstere, bugünkü Tomarza ilçesinin hudutlarındaydı. Pınarbaşı, aynı adla bugün de vardır. Hınzırı ve Gömülgen ise Akkışla, Sarıoğlan ilçelerinin bulunduğu alandı. Zamantı ise genel manada Bünyan ile Pınarbaşı ilçelerinin arasındaki alan olmakla beraber bu nahiye de bölümlere ayrılmıştı. Bugün Pınarbaşı ilçesinin Melikgazi köyü civarındaki alan Zamantı Kalesi, Bünyan’ın Samağır köyü ve civarı Çörümşek olarak adlandırılıyordu.”[7]
Bu bilgilerin hemen altında verilen tabloda zikredilen defterde geçen oymakların adları, açıklamalar ve yaşadıkları yöreler alfabetik olarak dizilmektedir. Bu tabloda Persenk yöresi de bulunmakta olup açıklama olarak Mengin köyü verilmiş ve yaşadıkları bölge olarak da Zamantı açıklaması yapılmıştır.[8] Bütün bu açıklamalardan ve delillerden hareketle diyebiliriz ki Persenk 16. yüzyılda Türkmen yörüklerinin yaşadığı bir yerleşim yerinin adıdır.
Persek yer adıyla ilgili olarak dikkate alınması gereken açıklamalardan biri Sevan Nişanyan’a aittir. Nişanyan, Persek adıyla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Persek zannediyorum Ermenice Parsik'ten bozma olmalı. Esasen ‘İranlı(lar)’ demektir. Genel teamül olarak eskiden beri ‘yabancı(lar)’ ve bilhassa ‘doğulu yabancı(lar)’ anlamında da kullanılır. Yabancı bir unsurun (belki Kürt, Zaza ya da Türk bile olabilir) gelip yerleştiği yere verilen tipik bir isimdir. Verdiğiniz diğer ihtimallerin (1. Noksan, 2. Kağnı tekeri parçası, 3. Yapı taşı) köy adı olarak kullanılması pek olası gözükmüyor. ‘İranlılar’ anlamında Parsik o devir tarihlerinde çok geçen bir nitelemedir. Aziz Grigor'un kendisi de tabii Pahlavuni sülalesinden bir Parsik’tir.”[9]
Nişanyan’ın görüşleri özellikle bölgenin etnik yapısını iyi bilememesinden dolayı tartışmaya açıktır. Zira Persek köyünde bir etnik unsur olarak Kürtlerden veya Zazalardan söz edilmesi mümkün değildir. Eğer Parsik sözcüğü yabancılar anlamında bir etnik topluluk için kullanılmışsa bu unsur kesinlikle Türklerdir.[10] İkinci olarak S. Burhaneddin Akbaş tarafından incelenen Muhasebe-i Diyar-ı Bekr ve Arap ve Zülkadriye Defteri’nde oymak adı olarak geçen Persenk şekli dil mantığı ve sözcüklerin değişme kuralları bakımından Nişanyan’ın dayanak olarak ortaya attığı Parsik’le alakalı görünmemektedir.
Persek sözcüğü Antalya ve yöresi ağızlarında “eksik”; Denizli ve yöresi ağızlarında ise “Kağnıda, tekerleğin çıkmaması için dingilin ucuna takılan demir çivi” anlamlarında kullanılmaktadır.[11]
Bize göre Persek yer adı Farsça “pârseng (رسنك پا)” sözcüğünden bozulma yoluyla ortaya çıkmıştır. Sözcük önemli sözlüklerde şu şekillerde geçmekte ve açıklanmaktadır: Ferheng-i Fârisî’de “pârseng: Terazinin iki kefesini eşitlemek için bir kefesine konulan taş, pâseng.”[12], Steingass’ta “pâr-sang: Tartıda dengeyi sağlayan şey.”[13], Burhân-ı Katı'da “Pâseng manasınadır ki terazinin hafif kesesine tesviye ve ta’dil için astıkları nesnedir. Ekseriya taş asarlar. Amme persenk ve denk taşı dahi derler. Yükün hafif tarafına ve kayıklara dahi korlar.”[14], Ferheng-i Ziyâ’da “parseng: Terazinin gözlerini denkleştirmek için hafif taraflarına ilâve edilen taş. Yükün hafif taraflarına, kayıklara da konur.”[15], Redhouse Sözlüğü’nde “pâr-seng: Terazinin gözlerini eşitlemek için hafif tarafa konulan ağırlık”[16], Resimli Türkçe Kamus’ta “persenk: Terazinin eksikliğini ikmal için bir gözüne konulan taş.”.[17]
Persenk, Meninski Sözlüğü’nde de bulunmaktadır. Meninski bu sözcüğün aslını bârsenk (بار سنك) olarak vermektedir. Sözcüğün değişime uğramış bersenk ve persenk şekillerinin de bulunduğunu gösteren Meninski anlam olarak da “terazinin gözlerini denkleştirmek için konulan taş” açıklamasını yapmıştır.[18]
Persenk sözcüğü ayrıca “konuşurken gereksiz tekrarlanan söz, virdizeban” anlamını da taşımaktadır ki bugün daha çok pelesenk şeklinde yaygınlık kazanmış bulunmaktadır.[19]Ancak biz Persek yer adının bu anlamlandırmayla ilgili olduğunu düşünmüyoruz.
Bu açıklamalardan iki sonuca ulaşılabilir. Ya sözcük Farsça pâre “parça” > pâr (pâre muhaffefi)[20] + seng “taş” sözcüklerinin birleşmesi (pâre+seng > pârseng) ve daha sonra halk ağzında gerileyici bir ünlü benzeşmesiyle persenk şekline dönüşmesiyle[21] ya da Meninski’nin belirttiği verilerden hareketle Farsça “yük” anlamındaki bâr ve “taş” anlamındaki seng sözcüklerinin bir araya gelmesiyle (bâr+seng > bârseng) oluşmuştur. Meninski”nin açıklamaları “yük taşı, denk taşı” gibi bir anlamlandırmayı mümkün kıldığından mantıklı gibi görünse de diğer sözlüklerde böyle bir izahın bulunmaması bizi birinci sonucun doğruluğunu kabul etmeye yöneltmektedir.
Kanaatimizce sözcükteki değişiklikler Türkçenin yabancı sözcüklere uyguladığı benzeştirme ve değiştirme kurallarına uygun olarak şöyle bir seyir izlemiştir: pârseng > persenk > persek. Bu değişim sürecinde sözcüğün sonunda yer alan -nk ikiz ünsüzü tekleşerek, yani -n- ünsüzü düşerek sözcük (tüfeng > tüfek, fişeng > fişek gibi örneklerde olduğu üzere)[22] persek şeklini almıştır. Sözcüğün Persenk ve Persek biçimiyle yer adı olarak kullanılışı yukarıda zikrettiğimiz Muhasebe-i Diyar-ı Bekr ve Arap ve Zülkadriye Defteri ile Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarınca da tanıklanmaktadır.[23] Persek Köyü'nün taş ocakları bakımından çok zengin, köy halkının da özellikle taş duvar işçiliği alanında ustalaşmış olmasının anlam uyuşması bakımından görüşlerimi destekleyen önemli kanıtlar olduğuna inanıyorum.
Bu bağlamda Persek yer adının Ermenice bir sözcüğe dayandırılmasını doğru bulmuyorum. Ayrıca Cumhuriyet döneminde yer adları Türkçeleştirilirken Persenk > Persek köyünün adının anlam bağlantısı düşünülerek Kapıkaya olarak değiştirilmesinin de önemli olduğu kanaatini taşıyorum.
KAYNAKLAR
Akbaş, S. Burhaneddin, Kayseri Yöresine Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Toplulukları, Kayseri, 1997.
_____, Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler, Kayseri, 2005.
Derleme Sözlüğü, IX. C., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1993
Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 13. baskı, Ankara, 1996
Güner, Galip, Türk Dilinde Ünsüz Değişmeleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 2003.
Jarring, Gunnar, Central Asian Turkic Place Names-Lop Nor and Tarım Area-, Stocholm, 1997.
Köylerimiz, Dahiliye Vekâleti Mahallî İdareler Umum Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 1933.
Meninski, Franciscus á Mesgnien, Thesaurus Linguarum Orientalium; Turcicae-Arabicae-Persicae, I. C., Simurg Yay., İstanbul, 2000.
Mo’în, Muhammad, (Ferheng-i Fârisî) A Persian Dictionary, An Intermediate Persian Dictionary, Vol. 1, A-X (KH), 8. edition, Amir Kabir Publishing Corporation, Tahran, 1992
Mütercim Asım Efendi, Burhân-ı Katı, (hazırlayanlar) Prof. Dr. Mürsel Öztürk, Dr. Derya Örs, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.
Özçelik, Sadettin, “Türkçedeki Kullanılan Farsça Kelimelerde Görülen Ses Olayları”, Türk Dili, S. 612, Aralık 2002, s. 1033-1041.
Öztürk, Mürsel, Farsça Dilbilgisi, Murat Kitapevi Yayınları, Ankara, 1995.
Kestelli, Raif Necdet, Resimli Türkçe Kamus, (hazırlayanlar: Recep Toparlı, Belgin Tezcan Aksu, Canan Selvi Kanoğlu, Seyfullah Türkmen), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2004
Redhouse, Sir James W., Turkish and English Lexicon, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2001.
Steingass, F., A Comprehensive Persian-English Dictionary, 2. edition, Library du Liban Publishers, Beirut, Lebanon, 1998.
Sümer, Faruk Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 1999.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. baskı, Ankara, 2005.
Türkiye Mülkî İdare Bölümleri-Belediyeler, Köyler, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü Yayınları, Seri:II, Sayı: 5, 1977.
Yediyıldız, Bahaeddin, “Türkiye’de Yer Adı Verme Usulleri”, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984-Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1984, s. 25-41.
Ziya Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat/Gencine-i Güftâr-Ferheng-i Ziyâ, MEB. Yay. , C. 1, İstanbul, 1996, s. 418.
* Arş. Gör., Erciyes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kayseri; [email protected]
[1] Bahaeddin Yediyıldız, “Türkiye’de Yer Adı Verme Usulleri”, Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984-Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1984, s. 25.
[2] Yediyıldız, agm., s. 28-30.
[3] Köy hakkında ayrıntılı bilgi http://www. persek.ogretmeni. com/ sitesinden elde edilebilir.
[4] S. Burhaneddin Akbaş, Kayseri Yöresine Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Toplulukları, Kayseri, 1997, s. 108.
[5] Akbaş (1997), s. 122.
[6] Galip Güner, Türk Dilinde Ünsüz Değişmeleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 2003.
[7] S. Burhaneddin Akbaş, Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler, Kayseri, 2005, s. 239.
[8] Akbaş (2005), s. 241
[9] http://sureyyahoca.sitemynet.com/sayfalar/yorumlar.htm
[10] (Geniş bilgi için bk.) Faruk Sümer, Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 1999.
[11] Derleme Sözlüğü, IX. C., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 3432.
[12] Muhammad Mo’în, (Ferheng-i Fârisî) A Persian Dictionary, An Intermediate Persian Dictionary, Vol. 1, A-X (KH), 8. edition, Amir Kabir Publishing Corporation, Tahran, 1992, s. 654.
[13] F. Steingass, A Comprehensive Persian-English Dictionary, 2. edition, Library du Liban Publishers, Beirut, Lebanon, 1998, s. 230.
[14] Mütercim Asım Efendi, Burhân-ı Katı, (hazırlayanlar) Mürsel Öztürk, Derya Örs, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 578.
[15] Ziya Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat/Gencine-i Güftâr-Ferheng-i Ziyâ, I. C., MEB. Yay. , İstanbul, 1996, s. 418.
[16] Sir James W. Redhouse, Turkish and English Lexicon, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 432.
[17] Raif Necdet Kestelli, Resimli Türkçe Kamus, (hazırlayanlar: Recep Toparlı, Belgin Tezcan Aksu, Canan Selvi Kanoğlu, Seyfullah Türkmen), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2004, s. 384.
[18] Franciscus á Mesgnien Meninski, Thesaurus Linguarum Orientalium; Turcicae-Arabicae-Persicae, I. C., Simurg Yay., İstanbul, 2000, s. 772.
[19] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. baskı, Ankara, 2005, s. 1592; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 13. baskı, Ankara, 1996, s. 861; Ketselli, age., s. 384.
[20] bk. Burhân-ı Katı, s. 577; pâr > per’in yer adlarında kullanılışıyla ilgili olarak bk. Jarring, Gunnar, Central Asian Turkic Place Names-Lop Nor and Tarım Area-, Stocholm, 1997, s. 331.
[21] Sadettin Özçelik, “Türkçedeki Kullanılan Farsça Kelimelerde Görülen Ses Olayları”, Türk Dili, S. 612, Aralık 2002, s. 1034.
[22] Özçelik, agm., s. 1039.
[23] Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 1916 tarihli Kayseri Sancağı Haritası’nda Persenk kaydı (سنك پر) bulunmaktadır. 1933 yılında Dahiliye Vekâleti Mahallî İdareler Umum Müdürlüğü tarafından yayımlanan Köylerimiz adlı çalışmada köyün adı Persenk olarak geçmektedir. Kazası Develi, vilayeti ise Kayseri olarak kayıtlıdır. (bk. Köylerimiz, Dahiliye Vekâleti Mahallî İdareler Umum Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 1933, s. 617.) 1977 yılında yayımlanmış olan Türkiye Mülkî İdare Bölümleri-Belediyeler, Köyler adlı eserde ise köyün adı Kapıkaya olarak belirtilmiş ve parantez içerisinde Persek adı eklenmiştir (bk. Türkiye Mülkî İdare Bölümleri-Belediyeler, Köyler, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü Yayınları, Seri: II, Sayı: 5, 1977, s. 497)
Kültür
KÖYDE YAŞAM
Kapukaya Köyü ve Halkı
Köyün Dış Görünümü
Kapukaya köyü, Kayseri ilinin Tomarza ilçesine bağlı bir köydür. Köyün Kayseri’ye olan uzaklığı 41 km dir. Tomarza’ya olan uzaklığı 7 km dir. Köylü ilçeye minibüsler, traktör, kamyonet gibi araçlarla gider. Daha önceleri yürüyerek giden köylüler, ilçe merkezi Tomarza’ya 30-45 dakikada ulaşırlardı. Köyün çevresi bozkır görünümündedir. Daha önceleri (1950-60) köyün çevresinin ormanlık bir alanla kaplı olduğu yaşlı insanlarca anlatılır. Köyün çevresi geniş ve düzlük bir arazi ile kaplıdır. Önceki yıllarda tarlaları nadasa bırakmak yaygın iken; gübre, traktör kullanımı sebebiyle tarlalar her yıl ekilmektedir. Köyün yeri hafif bir çukurdadır. Tarlalar, meralar, dağlar köyün etrafını kuşatmış durumdadır. Kapukaya köyünün çevresinde Şiraz, İncili (Tnavşın), Turanlı (Köpekli), Kızılören ve Güzelsu (Harsa) köyüne bağlı Bel manzarası yer alır.
Köyün Kuruluşu
Köy, aralarında olukça geniş sokakları bulunan, ortasında meydanı, camisi, köy kaynağı, bakkalı, kahvehanesi, selektör binası olan çevre köylere oranla daha düzenli bir yerleşime sahiptir. 1951 yılında eğitim-öğretime açılan ilköğretim okulu, sağlık ocağı (1984) binaları da bulunmaktadır. Köy camisi 1961 yılında yapılmıştır. Hemen yanında bulunan eski camisi de yıkılarak yeni caminin bahçesine dahil edilmiştir. Eski cami yıkılırken kapısında 1830 tarihinin yazılı olduğu söylenmektedir. Eski caminin damı toprakla örtülü ve ayrı bir minaresi yoktu. Yine köy meydanında bulunan köy konağı 1970’li yıllarda devlet-vatandaşlar işbirliği ile yapılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki “Halk Evleri”nin yapılış amacına uygun düşürülerek planlanmış bir binadır.
Köy odaları, eskiden hayır için yapılmış odalar idi. Köye başka yerlerden gece yatısına misafir gelindiğinde bu odalarda yatırılır. Yemek ve yatak gibi zorunlu şeyler odanın sahibi tarafından sağlanır. Genelde köy odaları erkeklerin toplantı yeridir aynı zamanda. Köydeki kabilelerin her birinin ayrı odaları vardı.
Bakkal dükkanı ayrı bir binada ve zemin katlıdır. İçinde pek az sermaye gerektiren ihtiyaç maddeleri vardır.
Köyün üç önemli kurumu; okul, cami ve köy konağıdır. Köy meydanında “Guvah Kuyu” denilen bir kuyu bulunmaktadır. Önceleri içme suyu şebekesi yok iken; köylüler su ihtiyaçlarını kuyu, sarnıç ve mahalle çeşmelerinden karşılamakta idi. Son zamanlarda hayır için yapılan çeşmelere de rastlanmaktadır.
Köyde üç ayrı yerde eski usul bulgur yapmakta kullanılan, adına “seten” denilen büyük ve silindirik taşlar bulunmaktadır.
Köyde 4 ayrı yerde mahalle fırınları bulunmaktadır. Önceleri tandır ve kuzine sobalarında ekmek pişirilirken günümüzde bu fırınlar ekonomik olmaları sebebiyle tercih edilmiştir. İlçe merkezinden günlük ekmek de gelmektedir köye. (Otalama 200 ekmek).
Köylüler, ihtiyaçlarını karşılamak için Tomarza’nın pazarı olan Çarşamba günleri alış-verişe giderler. Ayrıcı; hafta içinde gelen, köylülerin “satıcı” diye adlandırdığı sebzeci, manifaturacı, ayakkabıcı, sütçü vb. seyyar satıcılar ile alış-veriş yapılır. Bu alış-verişlerde kadınlar söz sahibidir. Erkekler, Çarşamba günleri Tomarza da kurulan pazara giderler.
Okul
Diğer köylerde olduğu gibi Kapukaya’da da küçük ve modern bir okul bulunmaktadır. Duvarları taştan yapılmıştır, üzeri çatılı olan bu okul 1951 yılında açılmıştır. 1984 yılında ayrı bir bina olarak yapılan o yıllarda “Orta Okul” olarak bir bina daha vardır köyde. 1997 yılında zorunlu 8 yıllık eğitime geçilmesi ile bu iki ayrı bina Kapukaya İlköğretim Okulu olarak adlandırılmıştır.
Okulların yapısı hemen bütün köylerde tamamen bir birinin aynı ve binalar gayet kullanışlıdır. 1951 yılında yapılan ve bugün 1-5 sınıfların eğitim gördüğü ilkokul binasında tuvaletler binadan ayrı bir yerde, 1984 yılında yapılan binada ise içerisindedir. 1-5 sınıfların okuduğu köylülerin “aşağı okul” diye adlandırdığı binada 5 ayrı sınıf, öğretmenler odası, depo, lojman yer almaktadır. Sonradan yapılan orta okul da 4 derslik, öğretmen odaları, müdür odası, depo ve tuvaletler yer almaktadır.
Orta okulun hemen yanında iki katlı 4 ayrı daireli modern bir lojman yer alır. Mutfağı, tuvaleti, banyosu, salonu, yatak odası ile tam bir daire tipindedir.
Sağlık Ocağı
Orta Okul binasının hemen yanında ve köyün dışında bir yerdedir. 1987 yılında çoğunluğu vatandaşlarca bir kısmı devletçe yaptırılan Kapukaya Sağlık Ocağı üç ayrı binadan oluşur. Bu binaların biri sağlık ocağı diğer ikisi lojman olarak yapılmıştır.
Eşyalar
Kapukaya köyü, şehre yakın olduğu için şehrin fazlasıyla etkisi altında kalmıştır. Masa, sandalye, cam porselen bardaklar, oturma grupları, televizyon, dijital uydu alıcıları, güneş enerjisi, çamaşır makinesi, teyp, radyo... vb. saymakla bitiremeyeceğimiz eşyalar kullanılır köyde. Kadınların sandığı vardır. Halk genellikle eşyaya meraklıdır. Köylülerin deyişi ile “Halk fanteziye meraklıdır.” Kışın evler dayanır, döşenir. Sedirlere halı yastıklar, minderler serilir. Yerlere halı-kilim serilir. Yataklar yüksek bir yığın halinde sandığın ya da odanın bir köşesine yığılır.
Gece olduğunda yataklar birer birer indirilip serilir. Ev halkı, çoluk-çocuk yatar uyur. Sabahları yataklar tekrar kaldırılır. Karyolalar düzenlenir. Köyde tandır kullanmak âdeti çoktan kalkmıştır. Bunun yerine en fakir evlerde bile bir teneke soba bulunurdu. Şimdilerde kömür sobası, turbo soba kullanan evlerde çoktur köyde.
Kapukaya’da mutfak eşyaları diğer bütün köylerde olduğu gibidir. İçme suyu şebekesi köye gelmeden önce (yemeklerden sonra) leğen, ibrik getirilir eller sabunla yıkanır “peşkir”le kurutulurdu. 1970’li yıllara kadar sabunun pahalı olması sebebi ile kil kullanılmakta idi. Kil, köye kilciler tarafından eşeklerle getirilir iyice dövülüp elekten geçirilir ve büyükçe bir kaba konurdu. Bununla çamaşır yıkanırdı.
Günümüzde ise; yarı otomatik, tam otomatik çamaşır makineleri köyde yaygın durumdadır.
Yataklar oldukça temizdir. En fakir evde bile kapsız yorgan örtülmez.
İnsanlar oldukça sık yıkanır ve Müslümanlığın adaba göre sık sık gusül abdesti alırlar. Çocuklar ve yaşlılar sık sık banyo ederler. Önceki yıllarda bit, pire gibi zararlıların hemen hemen herkeste görüldüğü ve bunun normal bir durummuş gibi davranıldığı anlatılır. Fakat, günümüzde bu büyük bir ayıptır ve hiç hoş karşılanmaz köyde.
Önceki yıllarda evler, kadınların kırlardan getirip kuruttuğu, sonra demet yapıp, kesip hazırladığı çalı süpürgelerle süpürülürdü. Temiz kadınlar evlerini, içine saman karıştırılmış beyaz bir kireçle on – on beş günde bir sıvarlardı. Kilimleri de senede bir defa kuyuda yıkarlardı.
Günümüzde ise; plastik boya, yağlı boya ve kirecin de kullanıldığı ev boyama işi senede bir defa yapılmaktadır.
ADLAR – LAKAPLAR – DEYİMLER
Şehirde konulan adların zamana ve modaya göre değiştiğini, zaman zaman yeni bir takım adlar türeyip diğer bir kısmının kaybolmaya başladığını hepimiz biliriz. Örneğin; eskiden en çok konulanlar Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma gibi dini adlardı.
Şehirde konulan adların çoğu bu köyde de vardır. Yalnız sayıca çoğunluğu dini adlardan oluşur. Genellikle bir ailede doğan erkek çocuklardan birine, dedesinin adı verilir. Çocukların dede ve ebe adlarını alması için onların ölmüş olmasına da gerek yoktur. Önce baba tarafının atalarının gönlü (ya da ruhu) hoş edildikten sonra sıra ana tarafına gelir. Genç yaşta ölmüş dayı, teyze, hala ve amcaların adlarını taşıyan çocuklar pek çoktur. Bundan başka bazen bir çocuk öldüğü zaman, yerini doldurması için, doğan kardeşine onun adı verilir.
Çocuğu yaşamayan aileler, yaşaması için çocuklarına belirli adlar koyarlar. Durmuş, Dursun, Yaşar gibi. Oğlanlara bir de doğdukları Arabi aylar verilir: Recep, Şaban, Ramazan, Bayram, Muharrem, Hacı vb.
Köyde erkek çocuk, kız çocuktan fazla istenir. Bir ailede hep oğlan doğarsa memnun olurlar, fakat kız doğarsa telaş edilir. Ondan sonraki çocuğun oğlan olması için üçüncü veya dördüncü kıza Döndü, Döne veya Yeter gibi adlar verilir. Ailede fazla çocuk olduğu zaman bunlara güzel ve modaya uygun adlar bulunur. Şehir adlarını köye sokan kurum doğum evleridir. Orada doğan çocuklara doktorlar, hastabakıcılar ya da ebeler ad koyar. Köyde öteden beri bulunup da şehre yeni girmeye başlamış adlar da vardır. İpek, Sırma, Arzu, İnci vb.
Yeni Soyadları
Çoğu öz Türkçe olmak üzere herkesin bir soyadı vardır. Kahraman, Doğan, Şahin, Yılmaz, Kırbaç, Akın, Korkmaz, Toprak, Kaya, Karahan, Çalışkan, Elden, Baran, Özdel, Kahveci, Gürkan, Güven köydeki soyadlarındandır. Köyde genellikle babalar, oğullar, kardeşler aynı soyadı almışlardır. Fakat kardeşler içinde ayrı soyadı alan müstesnalar vardır. Örneğin; Doğan soyadı ile bilinen kardeşlerden birisi Özdel soyadını almıştır.
Soy adların büyük bir kısmı ailelerinin kendi seçimi ile muhtar veya komşuların tavsiyesi ile rast gele alınmıştır.
Lakaplar
Eski ve yeni soyadlarının köyün gündelik yaşamında ve aileleri tanımakta büyük bir rolü olmadığını gördük. Bu adları belirlerken karşımıza yeni bir konu çıktı. “Kimlerdensin?” veya “Size kimler derler?” sorusunu sorduğumuzda aldığımız “Şarlı uşağındanım”, “Bize Karabekirli derler”... vb. cevaplar ne eski ne de yeni soyadları ile uyuşmuyordu. Fakat herkesin ortak olarak bildiği ve kullandığı lakaplardı.
Lakaplar, aynı adı taşıyan kişileri ayırmak için veya aileleri diğer ailelerden ayırmada kullanılır. Bunlar toplumun koyduğu ve zamanla yerleşen adlardır. Bazen bedensel bir kusurdan dolayı önce bir adam sonrada onun ailesi, oğulları, torunları aynı lakapla anılmaya başlarlar. Topal Ahmetler, Tandırcılar, Üç gözler, Boz oğlanlar vb. bazen de dedelerden birinin ünvanı veya mesleği, ailede lakap olarak kabul edilir. Kadılar, Hocanın Ahmet, Hasan Efendigiller vb. aile lakapları her zaman dede yoluyla gelmez bazen de ebe den gelir. Genelde dul kadınların çocukları analarının adıyla bilindiği gibi, bazen de ebenin köyde dede den fazla göze batan ve sivrilmiş özelliği sebebiyle, ailenin onun lakabıyla anıldığı görülür. Deli Sultan’ın Gıyas, Gürcü’nün Hacı, Eşe’nin Sinan vb.
Ailede dikkate değer olumlu veya olumsuz özellik gösteren bir fert ortaya çıkınca hemen köylü tarafından ona bir lakap takılır. Bu lakap yavaş yavaş yerleşir, aileyi de içine alır. Apılının Halil vb.
Köy ve Öğretmen
KÖY ve ÖĞRETMEN
Bugün bilimin alanı o kadar daralmış ve uzmanlaşmıştır ki artık büyük sorunlarla veya konularla değil, küçücük noktalar üzerinde, fakat esaslı bir şekilde, adım adım çalışmak zorundayız.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında ve hemen sonralarında ülkemizde nüfusun %65-70’i tarım toplumu özelliklerini taşımakta idi. 1938’de Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olan Hasan Ali Yücel, çok çalışkan ve idealist bir ilköğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un bir araya gelmesi ile o dönemin dahiyane fikri “Köy Enstitüleri” fikri ortaya çıktı. Onlar, çoğunluğu köyde yaşayan vatandaşların cahil bırakıldıklarına, “çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşmak için kadın-erkek bütün vatandaşlarımızın okutulmaları gerektiğine inanıyordu. Yalnız okuyup yazmak yetersizdi. Köydeki ilkel yaşam biçimini değiştirmek için çok çeşitli alanlarda çalışmalar yapılması gerekiyordu. O zamanın köylerinde eğitim-öğretim imkanı kısıtlı zeki köy çocukları, yurdun çeşitli bölgelerinde açılan köy enstitülerine yerleştirildi. Kısa sürede bu eğitim kurumlarının meyveleri alınmaya başlandı. Teorik eğitimin yanında ağırlıklı olarak uygulamalı eğitim yapıldı. O okullardan mezun olan öğrenciler biliyorlardı ki: “Ben köyde çalışacağım. Okuma-yazma öğretiminin yanında bir çok konuda bilgimi, görgümü onlarla paylaşacağım” derdi. Zira; bu okul mezunlarının çoğunluğu köy kökenli idi.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden itibaren ve köylü ile ilgili yazılı eserlerin çoğunda, piyes, orta oyunu, meddah, Hacivat, Karagöz... vb. görsel temsillerde bile nerde saf ve hödük tiplemeleri varsa hep köylülerden ibaretti. Cumhuriyetin ilk yıllarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanındaki Celal, köyden ve köylüden sürekli şikayetçidir. Örneğin Celal, köylünün pisliğinden şikayetçidir. Köylünün o günkü şartlarda şehirli kadar temiz olmasına imkan yoktur. Celal’e göre köylü cimridir. Kendisi üç yıl kadar onlara iyilik yapmaya çalıştığı halde köylü ona ısınamamıştır. En buhranlı zamanlarında onu yalnız bırakmıştır köylü.
Reşat Nuri Gültekin’in “Çalıkuşu” romanında da benzer ifade ve örneklere rastlıyoruz. Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan ve o dönem için popüler sayılan hikâyeci ve romancıların eserlerinde üç önemli unsur ön plandadır. Köye gelen aydın öğretmenin karşısında muhtar ve onun işbirlikçisi imam yer alır. Öğretmen yeniliği, muhtar ve imam eskiyi geleneği temsil eder. Neticede öğretmen mücadeleyi kaybeder ve köyden ayrılır.
1940’lı yıllarda Ankara köylerinde yapılan incelemeler ve araştırmalarda Dr. Mediha Esenel isminin öne çıktığını görmekteyiz. Zamanın önemli dergilerinden “Yurt ve Dünya” o dönemin gerçeklerine ışık tutmaktadır. Profesör Pertev Naili Boratav’ın folklor alanındaki çalışmaları da günümüz aydınlarına örnek teşkil eder.
1993 yılında köyde öğretmen olarak çalışmaktaydım. Sık sık aralarına girer âdet, gelenek, töre, sosyal hayat, ekonomi... vb. konularda köyü ve köylüyü tanımaya çalışırdım. Televizyonda okuma, okumanın önemi, kitap okuma alışkanlığının çocuklara kazandırılması ile ilgili program konuşmasını izliyorduk. O köyün ünlü simalarından Durdu Emmi ile göz göze geldik bir an. Belliydi Durdu Emmi yine bir yorum yapacaktı. Birden söze girdi;
- Oğlum, yavrum. Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandıralım diyor televizyon. İyi de, öğretmenlerin çoğunun annesi, babası okuma yazma bilmiyormuş. O öğretmen, annesinden, atasından kitap okuyan birini görmemiş ki; gelip burada çocuklara belletsin, dedi.
Köylü ve köy ile ilgili genel inanışa göre; o sadece tarımdan, ziraattan anlar. Dar bir ufku vardır. Kafası pek fazla şeye çalışmaz. Yeniliklere karşıdır... vb. bir sürü ön yargı ile köye tayin olan öğretmenin kafasında hep bu düşünceler yer alır. Halbuki durum hiç de öyle değildir. Tarımdan çok iyi anlayan köylünün en çok düşündüğü siyasettir.
Gazeteci Mehmet Altan’ın buğday yetiştiren bir insan ile sanayide çalışan birinin kıyaslandığı köşe yazısını ilgiyle okumuştum. O yazı da: “Buğday yetiştiren bir çiftçinin fazla emek harcamadan 60 gün içinde ürünü aldığını, sanayide çalışan insanların sürekli çalışmaları gerektiği ve yaratıcılığın daha fazla olduğu”, açıklanmakta idi. Burada, köylünün fazla kafa çalıştırmadan basit bir emekle üretim yaptığı açıklanıyor. Köylüyü de “devlet hazinesinden beslenen zümre” olarak ele alıyordu.
Yozgat’ın Gümüşsu Köyünde çalışan bir öğretmenin yaşadığı şu ilginç olayı yazmadan geçemeyeceğim. Öğretmen köye tayin olduğunu duyunca çok üzülür. Çünkü, kendisi hep şehirde yaşamış köyü ve köylüyü tanımamaktadır. Bin bir endişe ve belirsizlikle köye varır. Birkaç kap kacak, somya, sandalye ve çok sevdiği Pentium-4 bilgisayarı vardır yanında. İlk günler hiç dışarı çıkmaz. Sabah kalkar yemeğini yer okula gider. Akşam lojmandadır internete girer. Muhtar, imam ve okula yakın evler “hoş geldin”e gelirler. Fakat o bilgisayarının başında internettedir. Köylü bu ilginç makineyi duymuştur. Fakat yeterince bilgisi yoktur. Öğretmen bilgisayarının özelliklerini sıralar; “Pentium-4, modem, hard disk, disket sürücü, ciga bayt, megabayt... vb. anlattıkça anlatır. İnterneti de anlatır. Köylüler anlamış gibi yapıp öğretmeni dinlerler. İçlerinden bir sorar.
Ya hocam, her şey internette var diyorlar. Araba mı alacan “internette var”, kitap mı okuyacan “internette var”... var babam var. Peki bu internet akşam yemeğinden sonra çay da veriyor mu? der.
Köylünün toprak işleri dışında bilgisi kıttır. Fakat onu çevresinde tanıyan bilgisizliğin, keskin bir zeka ve kuvvetli bir mantığa engel olmadığını derhal anlar. Kendi çevresinde diyorum, çünkü köylü çeşitli nedenlerden kendi çevresinden kopup şehre geldiği zaman artık yerindeki adam değildir. Çok defa yabancı bir çevrede kendini aşağı görme hissini duymuş, gülmesini konuşmasını şaşırmış bir adamdır.
Köy ve köylüyü konu alan inceleme ve araştırmaların çoğunluğu, bilimsellikten uzak basit çalışmaları kapsar. Birkaç istisnanın dışında günümüzde bile bu konularla ilgili çalışmalar yetersizdir.
Herkesin bildiği gibi, toplumbilim, incelenmesi en güç olan bilimlerdendir. Bir kimyager, cisimlerle istediği şekilde deneyler yapabilir. Oysa toplum meseleleri insanların hükümlerine dayanır. Birçokları kutsaldır; kolaylıkla bir yabancıya anlatılamaz. Bir kısmının ise söylenmesi uygun görülmez. İnceleyenler ile incelenenler arasındaki insani ilişki ve bu ilişki sırasında oluşan sempati veya antipati büyük bir rol oynar. Bütün bu nedenlerden dolayıdır ki insanların yaşamakta olduğu hayatın iç yüzünü öğrenmek pek güçtür. Neticede o malum şarkıda anlattığı gibi;
“Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gitmesek te görmesek te
O köy bizim köyümüzdür...”
Coğrafya
Kayseri iline 45 km, Tomarza ilçesine 9 km uzaklıktadır.
İklim
İç Anadolunun karasal iklimi mahallede de kendini gösterir. Yazlar sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçer. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok fazladır. Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları dışında gece sıcaklıkları sıfır derecenin altına düşmektedir. Bu sebeple erken don olayları görülür. Kar yağışları Kasım ayının başında başlar, nisan ayının ortalarına kadar devam eder. Yağmurlar ilkbaharda konveksiyon, sonbaharda cephe yağışları şeklindedir.
Nüfus
Yıllara göre mahalle nüfus verileri | |
---|---|
2007 | 456 |
2000 | 505 |
1997 | 555 |
1990- 708 1985- 948
Mahallenin ekonomisini genelde tarım ve hayvancılık a dayalıdır . Ayrıca maden ve taş Ocakları da mevcuttur.
Altyapı bilgileri
Mahallede ilköğretim okulu vardır. Mahallenin içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yapımı sürmekte olup 2008 sonunda tamamlanmıştır. PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı vardır. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.