Sınıf ve kitle sendikacılığı
Sınıf ve kitle sendikası kavramı, Fransa’da 1968 yılında, dönemin Fransa Genel Çalışma Konfederasyonuna (CGT) bir tepki niteliğinde ortaya çıkmıştır.
Sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışında, proletaryanın nihai kurtuluşunun sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumla mümkün olacağı amaç olarak ifade edilir ve propaganda niteliğinde olduğu vurgulanır. Belirlenen amacın tercihe bırakılması, sendikaların “kitle örgütü” olduğu belirlemelerine uygun düşmektedir. Sınıf ve kitle sendikacılığı, çalışma yaşamını ilgilendiren sorunların kapitalist sistemden kaynaklandığını açıklamaları açısından anti-kapitalisttir. Üyelerinin arasında herhangi bir ayrımın yapılmayacağı, örgüt içi demokrasi uygulanacağı, burjuvazi-sermaye ve devletten bağımsızlık, her türlü baskıya (ulusal, cinsel vs.) ilkesel karşıtlıkları bu anlayışın öne çıkarılan savunularıdır.
CGT lideri Hennri Krasucki'nin görüşleri
Sınıf ve kitle sendikası kavramını, ilk olarak CGT’nin lideri olan Hennri Krasucki kullanmıştır. Krasucki yayınlanan bir röportajında CGT'yi şöyle tanımlar:
“ | (CGT Kendini-b.n.) demokratik bir kitle ve sınıf örgütü olarak tanımlar. Kendini bir kitle örgütü, bir sınıf örgütü, demokratik bir örgüt olarak tanımlayan CGT'nin üzerine oturduğu temel, her sendikanın olduğu gibi, ideolojik bir birlikteliğin değil, ortak çıkarların varlığıdır. Bu anlamda saflarında temsil ettikleri toplumsal sınıf ve tabakalarının tamamını hatta çoğunluğunu bile değil, yalnızca ileri bölümünü toparlamayı amaçlayan bir siyasal partiden farklı olarak sendikalar, aralarında çok değişik siyasi tercihler ve ideolojik ayrılıklar olan, ama çıkarları aynı herkesi toplamayı amaçlar. (...) Farklı siyasal görüşlere rağmen çıkarları aynı olan tüm işçileri toparlamayı amaçlayan ve bu yönüyle bir kitle örgütü olan sendikanın temel görevi, en başta ve sürekli olarak, işçilerin ekonomik istemlerini savunmaktır. (...) Biz, CGT’de sendikayı, yeğledikleri parti ne olursa olsun, en büyük sayıda emekçiyi, ortak çıkarları için bir araya getirebilecek bir sınıf ve kitle örgütü olarak tanımlıyoruz. (...) Kitle örgütleri olarak, devlet ve partiler karşısında bağımsızlıklarını sürdüreceklerdir. | ” |
Krasicki'ye tepkiler
Krasucki’nin bu görüşü yıllar öncesinden eleştirilmişti. III. Enternasyonal'in kararlarında şöyle denilmekteydi :
“ | Burjuvazi, işçi sınıfını açıktan burjuva partilerini desteklemeye çağırmaz. Bu nedenle onlardan hiçbir partiyi desteklememelerini talep eder, ama gerçekte sendikaların, komünizmin partisini desteklememesi gerektiğini kasteder. | ” |
Sınıf ve kitle sendikacılığının ilkeleri
- Sendikalar üyelerinin hak ve çıkarları için mücadele ederken bu hak ve çıkarların toplumun genelinden bağımsız olmadığını, toplumsal değişim ve gelişme ile doğrudan ilişkili olduğunu gözden çıkarmamaktadır.
- Gönüllülük temelinde ve üyelerinin çıkarlarını korumak amacıyla kurulan sendikalar; sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışına göre;
bağımsız olmalıdırlar.
- Emek sermaye arasında uzlaşmaz bir çatışma vardır. Bu emek sermaye çatışması içinde emeğin çıkarlarını savunmak amacıyla kurulan sendikalar, kuruluş amaçları gereği emekten yana tavır almak ve karşıtı sınıftan bağımsız olmak durumundadır.
- Sermaye sendika kavramını yozlaştırmak ve içini boşaltmak amacıyla sendika adı verdiği (TİSK vb), ancak sendikal nitelik taşımayan örgütler kurabileceği gibi, sermayenin çıkarlarını savunan ve emek-sermaye çatışmasında üyelerinin hak kayıplarına rağmen uzlaşmacı tavır alan sendikalar da (sarı sendikalar) kurulabilir, kurdurulabilir.
- Devlet, bir sınıfın bir başka sınıf üzerinde egemenlik kurma aygıtıdır. Kapitalist toplumlarda da devlet sermayenin egemenliğindedir ve sermaye karşıtları üzerinde baskı aracıdır. Bu özelliğinden dolayı emek örgütü olan sendikalarında devletten bağımsız olmaları zorunluluktur. Emek- sermaye çatışmasında emekçilerin mücadelelerini bölmek, parçalamak, zayıflatmak, geriletmek ve hatta emekçilerin hak ve çıkarları aleyhinde çaba içinde olan, devletin desteği ve onayı ile kurulan uzlaşmacı-sarı sendikalar bu tanımlamaların dışında tutulmalıdır.
- Sınıf ve kitle sendikacılığı, sendika ile siyasi partiler arasında doğrudan-organik bağı reddeder. Sınıflı toplumlarda emek sermaye arasındaki çatışmada iki temel siyaset vardır. Bunlardan birincisi burjuvazinin (sermayenin) çıkarlarını savunan burjuva siyaseti, diğeri ise emeğin ve emekçilerin hak ve çıkarlarını savunan, buna yönelik politikalar üreten emeğin siyasetidir. Burada sözü edilen bağımsızlık, örgütsel bağımsızlıktır ve herhangi bir siyasi partinin yan örgütü olmama durumudur. Elbette emek örgütü olan sendikalar emeğin politikalarından yana olan siyasi parti ve siyasi yapılardan etkilenecek, mücadele birlikteliği içinde olacak, karşılıklı olarak sendikalar ve bu siyasi partilerle ideolojik-politik etkileşim içinde olacaklardır.
- Sınıf ve kitle sendikacılığında, sendikalar ile partilerin örgütsel-organik bağlılığı, sendikalar için yapılabilecek en büyük kötülük olarak görülür. Sendikanın herhangi bir partinin kontrolünde olması onun kitleselleşmesinin önündeki en büyük engellerdendir.
- Sendikaların siyasi partilerden bağımsızlığı; onların, ülkenin ekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal sorunlarıyla mücadelede ve çözüm önerileri üretmede birlikte olamayacağı anlamına gelmez.
Türkiye'de sınıf ve kitle sendikacılığı
Sınıf ve kitle sendikacılığı kavramı Türkiye sendikal hareketine 1975 yılında DİSK tarafından taşınmıştır. Bu tarihten itibaren, sendikal alanda bulunan birçok kişi ve siyasal çevre bu kavramı sahiplenmişlerdir.