Yeşilçam'ı Benden Sorun
Öztürk Serengil'in Milliyet yayınları'ndan çıkan kitabı "Yeşilçam'ı Benden Sorun" | |
Yazarı | Öztürk Serengil |
---|---|
Kapak tasarımı | Gamze Baltaş |
Ülke | Türkiye |
Dili | Türkçe |
Seri ismi | Milliyet Yayınları: 52 |
Konu(lar) | Anı, sinema |
Türü | Anı |
Yayınevi | Milliyet Yayınları |
Anadilinde basım tarihi | Kasım 1985 1. Baskı |
Yayın ortamı |
3. hamur kâğıt, karton kapaklı ciltsiz siyah beyaz fotoğrafların yer aldığı son 16 sayfa 1. hamur kağıda basılı |
Sayfa sayısı | 262 (246+16 fotoğraf sayfası) |
Boyut ve ağırlık | 13.5x19.5 cm |
Yeşilçam'ı Benden Sorun, şovmen, aktör ve komedyen Öztürk Serengil'in ilk kez 1985 yılında yayımladığı anı kitabıdır.
Birinci baskısı Milliyet Yayınları tarafından Kasım 1985 tarihinde yapılan kitabında Serengil 1940'lardaki okul yıllarından başlayarak sinema hevesinin nasıl geliştiğini ve 1950'den başlayarak Yeşilçam Sokağı'nda kahve köşelerinde figüran olabilmek için sefalet içerisinde sıra beklediği günlerden şöhretin basamaklarını hızla tırmandığı günlere nasıl geldiğini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Haliyle sinema ve tiyatro dünyasında kendisini etkilemiş olan ve birlikte yola çıktıkları, ortak iş yaptıkları birçok ünlüden, ayrıca evliliklerinden ve çocuklarından da bahseder. Bunu yaparken de oldukça açık ve dobra bir dil kullanır. Kendisi hakkında kamuoyunda yanlış bilinen birçok şeyi düzeltmeye çalışırken (örneğin sanıldığının aksine hiç alkol almazmış), zaman zaman çuvaldızı kendine de batıran Serengil bir bakıma özeleştiri de yapmaktadır.
Serengil bu kitabında televizyonda çalıştığı döneme hemen hemen hiç değinmez. Oysa televizyon için hazırladığı ve sunduğu "Gülünüz Güldürünüz" adlı yarışma programı onun Türkiye'de kitleler tarafından tanındığı ikinci zirve dönemi olmuştu. Belki de yaşantısının bu bölümünü ikinci bir kitaba saklıyordu.
Kitabın son 16 sayfası Öztürk Serengil'in anılarında adı geçen sinema ve tiyatro dünyasından kişilerle birlikte çekilmiş siyah beyaz fotoğraflara ayrılmıştır.
Kitabın içeriği
Artvin doğumlu olan Öztürk Serengil dobra bir tarzda kaleme aldığı kitabını okul anılarıyla başlatır. Hem babası hem de annesinin öğretmen olarak görev yaptıkları Antakya'da daha 8 yaşındayken şehrin sinemasında izleyip aşık olduğu Shirley Temple'a mektup yazmasını, mektubu sinemanın makinisti aracılığıyla yollayayım derken şehrin diline düşmesini, 1947'de tayin edildikleri Giresun'u çok sevdiğini ve orada da derslerine ilgisiz haylaz ve hayalperest bir çocuk olduğunu ve sinema aşkının asıl o yıllarda başladığını, sonra yatılı olarak gönderildiği Haydarpaşa Lisesi'nde de haşarılığını devam ettirmesi okuldan atılmasını kitabın ilk bölümlerinde anlatır.
Daha sonra 1950 yılında kendisine kızgın olan ailesiyle bağlarını koparararak Beyoğlu semtinde Yeşilçam Sokağı'nda bir figüran kahvesinde yatıp kalkmaya başladığını, aynı kahvede kendisi gibi iş bekleyen Suphi Kaner'le canciğer dost olduklarını, ayrıca bu küçük sokakta ileride güçlü bir karakter oyuncusu olarak ün yapacak olan külhanbeyi Taka Hayati (Hayati Hamzaoğlu)'yi de tanıdığını yazar. Can dostu Suphi Kaner'le birlikte Yeşilçam Sokağı'nda kahve köşelerinde yarı aç yarı tok iş bekledikleri günleri, ilk figüranlık teklifinin Cahide Sonku'nun şirketinden gelmesini ama işi alamamasını, sonra Suphi Kaner'in onu ilk filmi Köprüaltı Çocukları nı yeni tamamlamış olan Bumin Çitanak (Fikret Hakan)'la tanıştırması ve üçünün iyi dost olmalarını, sonra Fikret Hakan'ın teklifiyle onun evinde kalmaya başlamalarını, sonra bu yakın arkadaşlarının inişli çıkışlı gönül ilişkilerini ve evliliklerini detaylarıyla anlatır.
Aynı evi paylaşan üç arkadaştan ikinci olarak Suphi Kaner'in şansı açılır ( "1951'de Yeşilçam'a akın eden binlerce meraklı gençten üç kişi, evet yalnızca üç kişiye talih gülecekti ilerdeki yıllarda: Suphi Kaner, Bumin Çitanak (Fikret Hakan) ve ben..." diye yazar), ama her iki arkadaşının birden çok paraya kavuşmaları aralarındaki sıcak dostluğu zedeler ve Serengil askere gider. Asker dönüşü Mücap Ofluoğlu'nun tiyatrosunda karın tokluğuna figüran olarak çalışmaya başlar, aynı zamanda tiyatronun işçisi, dekorcu ve gişecisidir de. Buradayken 1958'de evlenir. Sonra Lale Oraloğlu'nun yardımıyla Turgut Demirağ'ın yapacağı bir Türk-Amerikan ortak yapımında rol alır ve birden şansı açılır. Film teklifleri ardı ardına gelmeye başlar. Osman F. Seden'in sahibi olduğu Türkiye'nin MGM'i dediği Kemal Film'in kadrosundadır artık. Bu arada tiyatroyu da bırakmaz, Şehir Tiyatroları'na geçer, burada Türk tiyatrosunun bütün devleriyle aynı sahneyi paylaşır, onlardan çok şey öğrenir. "Bundan büyük akademi, bundan büyük konservatuvar var mıydı? " diye yazar. İleride filmlerinde onu seslendirecek sanatçı ise tiyatrodaki eski patronu Mücap Ofluoğlu olacaktır.
Sinemadan çok kazanıyorken Tiyatro aşkı yüzünden Tiyatroda kalmayı sürdüren Serengil'in Ulvi Uraz'la takışıp ona tokat attıktan sonra Şehir Tiyatrosu'ndan kovulması ve karşılığında 12 yıl boyunca Uraz'a sinemada iş verdirtmeyerek intikamını alması, kendisiyle özdeşleşen Twist dansını Türkiye'de tanıtması, 1962'den itibaren bir marka haline gelmesi, hatta Vakko'da «Serengil Tipi Şapka» lar satılmaya başlaması, sinemanın ünlü kötü adamı Ahmet Tarık Tekçe'nin dostu ve menajeri olması, sonra aralarında rekabet ve küslük, Tekçe'den 'kötü adam' tahtını devralması, Tekçe yaralandığında Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı ikna edip helikopter temin etmesi. Kendi film ve plak şirketini kurması «Abidik Gubidik» adlı kendi gece klübünü işletmesi, Feridun Karakaya'nın önerisiyle kötü adam rollerinden komediye (Adanalı Tayfur filmleri) geçiş yapması, Türk gençliğinin dilini bozduğu gerekçesiyle (şepke, yeşşe vb.) aleyhinde yürütülen kampanya, Ajda Pekkan'a önce filmde şans tanıması sonra Pekkan'ın ilk 45'liğini «Serengil Plâk» tan çıkarması, alkole düşkünlüğünden dolayı iş bulamayan Münir Özkul'un elinden tutması, patavatsızlığı, yaşadığı sefahat hayatı, kumarı, savurganlığı ve çapkınlıkları, hesabını bilememesi, hırsına yenik düşmesi ve düşüşün başlaması, sinemadan kazandıklarını ticarette ve kumarda batırması, iyilik yaptığı, iş ve para verdiği insanların vefasızlık göstermesi, nihayet vergi borçları yüzünden tüm malına mülküne haciz gelmesi ve iflası (ve şöhretten bıktığı için bütün bunlara sevinmesi!). Bir süre Avrupa'da yaşadıktan sonra ülkeye dönerek işe sıfırdan gazinolarda şovmen olarak başlaması, ekonomik olarak tekrar düze çıkması, ikinci evliliği ve kızının dünyaya gelmesi, ve bir kez daha ekonomik sıkıntıya düşmesi kitabın daha sonraki bölümlerinde yazdığı anılarından bir kısmıdır.