Zekai Dede Efendi

Zekâi Dede Efendi

Zekâi Dede Efendi (1825 - 1897), Klasik Türk müziği bestecisi.Kürt kökenlidir.[1]

Sadece Dede Efendi olarak bilinen Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin öğrencisidir. Klâsik Türk Mûsıkîsi'nin Osmanlı dönemindeki son büyük bestekârı kabul edilir. Pek çok öğrenci yetiştiren sanatçının klasik repertuarı günümüze aktarmadaki rolü nedeniyle müzik tarihinde önemli yeri vardır.

Besteci Ahmet Irsoy’un babasıdır.

Yaşamı

Ailesi

Eyüp'te Cedîd Ali Paşa mahallesinde Cedîd Ali Paşa Mescidi'nin yanındaki evde 1825 yılında dünyaya geldi.[2] Babası, bu mescidin imamı idi (Sonradan Zekâi Dede ile oğlu Ahmed Irsoy da aynı mescit de imamlık yapmıştır).[3] Babası, imamlığının yanı sıra hat hocası ve tanınmış bir hattat olan Hâfız Süleyman Efendi; annesi ise Hacı Hasan Efendi’nin kızı Ziyneti’Hanım’dır[4] . Ailenin tek çocuğu olan Zekâi, annesini 1859’da, babasını 1863 yılında kaybetti. 1865'den evvel Fatma Hanım ile evlendi.

Öğrenimi

İlköğrenimini babasının hat dersi verdiği ve amcasının da öğretmenlik yaptığı Lâ'lî-zâde Abdülbaki İlkokulu’nu bitirdikten sonra babasından hat, amcasından Kur'ân öğrenmeye devam etti.[3] Ağustos 1843'te 18 yaşını bitirdiği zaman hâfız oldu ve babasından da hat icâzet-nâme aldı. Öğrenimine Eyüp iskelesi civarındaki yalısında oturan Balıklı Hoca Ali Efendi'den devam ederek ve medrese dersleri alarak devam etti. Aynı yıllarda yine Eyyubî Mehmed Bey'den müzik dersleri almaya başladı. Müzisyen olarak şöhreti yayılmaya başladığı sırada Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den bir yıl boyunca sülüs ve nesih yazıları öğrendi.[3]

Eyyubî Mehmed Bey’den bir yıl ders aldıktan sonra ilahi ve şarkılar bestelemeye başladı. Mehmet Bey onu, bir diğer öğrencisi Hamdi Efendi ile beraber, Dede Efendi'nin konağına götürüp tanıştırdı. Dede'nin arzusu üzerine, haftada bir gün tek başına, bir gün de hocası Mehmed Bey ile beraber konağında meşke başladı. 1844 yılı Temmuz’undan Mısır'a gittiği 1845 Mayısına kadar 10 ay meşk etme fırsatı buldu.[2] Kendisinin son talebesi oldu. 1845 başlarında bir gün, Mehmed Bey, Sûz-i Dil'den bestelediği I. ve II. besteler'i Dede'ye takdim edince İsmail Dede, bu faslın Ağır Semaî'sinin Zekâi Efendi, Yürük Semaî'sinin de Hamdi Efendi tarafından bestelenmesini istemişti. Bu beste, Hafız Zekâi Efendi'nin büyük formdaki ilk eseri oldu.

Mısır yılları

1845 ortalarında Mısır Prensi Mustafa Fâzıl Paşa ile tanıştı. Sarayında mûsıkî muallimliği teklifini kabul etti ve onunla Mısır'a gitti. Bu ülkede Arapçasını ilerletti; dinî ve dindışı yerel müziği inceledi; Arapça güfteli "Şugl" denen ilahiler besteledi. Mustafa Fazıl Bey, paşa rütbesiyle İstanbul'a atanınca, onunla birlikte İstanbul'a döndü.

Mevleviliği

Zekâi Efendi, 1868 yılında Mevlevîlik tarikatına girdi; İstanbul’da Mustafa Fazıl Paşa'nın dostu ve V. Murad taraftarı olan Yenikapı Dergahı şeyhi Osman Selahaddin Dede’ye kapılandı.[3] Dergâhtaki mukabelelerde ayin okudu. 1883'te Darüşşafaka’da mûsıkî muallimi oldu ve ölümüne kadar 14 yıl bu kurumda öğretmenliği sürdürdü.[2] 1884 Aralığında Arif Dede'nin ölümüyle Eyüp Mevlevihanesi kudümzen başılığı boşalması üzerine kendisine teklif edilen bu görevi kabul etti ve “Dede” unvanını aldı.[2] Kudümzenbaşılığı ölümüne kadar devam ettirdi. O güne kadar “Hafız Zekâi Efendi” olarak anılırken ömrünün geri kalanında “Zekâi Dede” olarak anıldı ve tarihe bu şekilde geçti.[3]

1897 yılında vefat etti. Kaşgari Murtaza Efendi Cami civarına defnedildi.[3] Serlevhası Mevlevi Sikkesi formunda stilize edilmiş mezar taşı günümüze kadar ulaşmıştır. Bu tarihi mezar taşının önünde Latin harfleri ile düzenlenmiş yeni bir mermer tanıtım levhası daha bulunmaktadır.[5] Eyüp, Nişanca Mahallesi, Zekai Dede Sokakta bulunan ve bir zamanlar Zekai Dede Efendi’nin ikamet ettiği ev aslına uygun olarak yenilenmiştir. Mekan günümüzde Siyer Vakfı tarafından kullanılmaktadır.

Eserleri

Zekâi Dede'nin ilk büyük formlu eseri Sûz-i Dil'den olduğu gibi, ilk âyin'i de bu makamdandır.[3] Mustafa Fâzıl Paşa'nın isteği üzerine bestelenmiş ve ona ithâf edilmiştir. 1870'de birkaç günde bestelenen bu âyin, Zekâi Dede o tarihte Mevlevi olmadığı için ancak 1891'de Bahariye Dergâhında ilk mukabelesi resmen yapılmıştır. Oğlu Ahmed Irsoy, babasının 5 âyin, 100 kadar Kâr, Beste ve Semaî, 400 küsur İlâhi, Şugl, Şarkı ve Marş bestelediğini söylemiştir. 5 âyin ile 95 Kâr, Beste ve Semaî elimizde olmasına rağmen, küçük formla bestelediklerinin yalnız 163'ü günümüze gelebildi. Zira Zekâi Dede, pek çok ilâhi ve şarkısını büyük eserleri gibi meşke değer bulmamış ve nota da bilmediği için unutulup gitmiştir.[2] İlk ayininden 15 yıl sonra, kudümzenbaşılığının ilk yılı olan 1884 Aralığından 1885 Aralığına kadar olan dönemde son dört ayinini besteledi. Hayatının son yıllarında talebesi Dr. Suphi Ezgi'den Hamparsum notasını öğrendi. O yıllarda batı notası da öğrendi. Ancak gerek batı notasını, gerekse Hamparsum'u hiç kullanmadı.[3]

Zekâi Dede Efendi'nin her biri değerli pek çok öğrencisi olmuştur. Hüseyin Fahreddin Dede, Ahmed Avni Konuk, Leon Hanciyan, Ali Rıfat Çağatay, Raûf Yektâ Bey, Muallim İsmail Hakkı Bey, Dr. Suphi Ezgi, Şükrü Şenozan onun öğrencisi oldular. Zekai Dede’nin, klasik repertuvarı günümüze aktarmada büyük rolü olmuştur. 177 parça eserinin notası, 3 cild halinde oğlu Ahmed Irsoy ile talebesi Dr. Suphi Ezgi tarafından İstanbul Konservatuarı yayınları arasında basılmıştır. 5 Mevlevi âyini ile bazı tasavvufi eserleri de Ahmet Irsoy, Suphi Ezgi ile Raûf Yektâ ve Ali Rıfat Çağatay tarafından yayınlanmıştır. Bayatî-Bûselik terkîbini kullanan ilk bestekardır.[3] Önemli eserleri arasında “Hisâr-Bûselik”, “Şehnâz-Bûselik”, “Hicazkâr” fasılları, “Ferahnâk Beste”, “Acem-Aşîrân Beste”, “Sûz-i Dil Semaî”, Mevlevî Ayinleri yer alır. İrfan Karaduman tarafından Mehmet Zekai Dede Efendi’nin Makam Anlayışı ve Türk musikisine etkileri hakkında bir doktora tezi hazırlanmıştır.[6]

Galeri


Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/29/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.