Alman felsefesi
Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir anlamda felsefenin yurdu haline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.Bu anlamda Alman felsefesi belli bir düşünce geleneğine ya da filozof grubuna indirgenemez.Alman felsefesi denildiğinde ilk akla gelen Klasik Alman idealizmi olmaktadır, ancak Alman felsefecilerinin bundan çok daha fazla olduğu ve karşıt felsefi eğilimleri temsil eden Alman filozofların bulunduğu bilinmektedir. Leibniz, Friedrich Schelling, Johann Gottlieb Fichte, Kant, Hegel, Feuerbach, Marx, Arthur Schopenhauer, Nietzsche, Karl Jaspers, Goethe gibi ünlü filozoflar bulunmaktadır ve bunlar idealist, materyalist, duyumcu, rasyonalist, deneyci, aşkın idealist, diyalektik ya da diyalektik materyalist düşünce eğilimlerini temsil etmektedirler. Klasik Alman felsefesi, Alman İdealizmi olarak adlandırılır ve ana gövdesinde Kant ve Hegel gibi isimler yer alır.Öte yandan Feuerbach gibi klasik materyalizmin temsilcileri de bu felsefe içinde yerlerini almışlardır. Alman felsefesinin güçlü dalgasının geri çekilişi 20. yüzyılın başlarından itibaren görülebilir.Yine de bu dönemde Alman felsefesi fenomenolojinin ve varoluşçu felsefenin iki temel ismini ve yirminci yüzyılın iki başlıca filozofu olan Edmund Husserl, Martin Heidegger, Hannah Arendt'i yetiştirdi. 20.yüzyıl, Alman felsefesinin etkisizleşme zamanı olmakla birlikte bu iki filozofun yanı sıra Frankfurt Okulu gibi felsefi düşünceyi ayakta tutan ve gelişim yönünü tayin eden okulun gerçekleşmesi söz konusu oldu; Max Horkheimer, Theodor W. Adorno, Herbert Marcuse, Habermas gibi isimler yetişti.
Kant: Eleştirel felsefe ve Aşkın idealizm
Kant, eleştirel felsefenin öncü ismi olduğu gibi, kendi felsefi çalışmalarını çoğu yerde aşkınsal idealizm olarak da adlandırmaktadır. Felsefi eğitiminde Leibniz'den etkilendiği söylenebilir, ancak esas olarak felsefi düşüncelerinin gelişimi David Hume'un yanı sıra Rousseau etkisiyle ortaya çıkar. Empirizmin sınırlı bir felsefi yaklaşım olduğundan hareketle deney ve deneyim kategorilerini yeniden değerlendirir. Kendinde-şey ve kendi-için-şey (neumenon-fenomen) kavramları onun felsefi çalışmasının temel ilkeleridir. Böylece epistemoloji ile ontoloji arasına kesin/kategorik bir ayrım koymuş olmaktadır. Aklın sınırlarını soruşturmuş, metafiziğin olabiliriliğini değerlendirmis, bir etik felsefesi kurmuş, bilgi ve inanç üzerie felsefi soruşturmayı kendine özgü felsefi sistemini kurarak yürütmüştür. Kant genel bir egilim olarak felsefe tarihi icinde Alman idealizminin ilk kurucularından kabul edilmektedir. Kant aklı kurucu ilke olarak belirlemenin yanı sıra, felsefi çalışmasını aklın sınırlarını belirleme uğraşıyla da yönlendirir. O hem bilgiye geçerli bir kuramsal temel sağlamaya, hem de inanca yer açmaya çalışmış, modern zamanlarda metafizigin yerini sorgulamıştır. Kant sonrası felsefe büyük ölcüde ve esas olarak Kant'ın koyduğu kavram ve kategorilerle çalışmıştır.
Klasik Alman idealizmi
Felsefede idealizm, nesnelerin bize göründüklerinden daha başka bir şey olduklarını ve kendi içlerinde bizim deneyimimizin ötesinde, ulaşılmaz bir gerçeklik taşıdıklarını savunan düşünce biçimidir. "Kendinde şey" nosyonu, zihnimizin nesneleri aslında oldukları gibi değil de göründükleri gibi algıladığı nosyonudur. Böylece zihinden bağımsız nesne düşüncesi İdealizm için anlamsız bir soru haline gelir.
Jacobi
1787 yılında Friedrich Heinrich Jacobi İnanç Üzerine ya da İdealizm ve Gerçekçilik adlı kitaplarında Kant'ın kendinde şey kavramına atıfta bulundu. Jacobi kendinde şey'in asla doğrudan bilinemeyeceği fikrine vardı. Ve buna çözüm olarak inancı ileri sürdü. Bir özne dış dünyadaki gerçekliğin temsille ya da kendi zihnindekilerle ilgili olduğuna inanmalıydı. Bu inanç bilinen ama mantıksal olarak kanıtlanmamış hakikatin sonucuydu. Kendinde şeyin gerçek varlığı böylece kendini gözleyen özneye açık ederdi. Bu yolla özne doğrudan zihnine görünenlerin ideal, öznel temsillerini bilir ve gerçek, nesnel kendinde şeyin kendi zihninin dışında olduğuna inanırdı. Jacobi dış dünyayı bir inanç nesnesine dönüştürerek inancı ve onun teolojik çağrışımlarını mazur göstermeye çalıştı.
Reinhold
Karl L. Reinhold 1790 ve 1792 yıllarında Kantçı Felsefeye ilişkin iki ciltlik yazılarını yayımladı. Bu yazılar karmaşık teknik dili nedeniyle anlaşılmaz olan filozofun düşüncelerinin net bir açıklamasını vermektedir.
Reinhold ayrıca insanların ve diğer hayvanların, kendinde şeyleri değil, nesnelerin ancak zihinlerinde oluşan görüntülerini bilebilecekleri yönündeki Kantçı iddiayı kanıtlamaya çalıştı. Buna kanıt getirebilmek için asla şüphe edilmeyecek bir aksiyom ortaya attı. Bu aksiyoma göre bilincin tüm bilgisi anlaşılabilirdi. Aksiyom şöyleydi: "Temsil özne tarafından bilinçte anlaşılır, bu anlama özneden nesneye doğru gerçekleşir ve ikisini de ilgilendirir."
Böylece Reinhold tanımlardan değil, bilinçli bir akıldaki zihinsel imgeleri ya da temsilleri ilgilendiren prensiplerden başladı. Bu yolla bilgiyi 1) bilen özne ya da gözlemci 2)bilinen nesne ve 3)öznenin zihnindeki imge ya da temsil bakımından inceledi. Aşkın idealizmi anlamak için üç bileşenden oluşan deneyimin derinlerine kadar düşünmemiz gerekir: özne, temsil ve nesne.
Friedrich Schelling
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling 19. yüzyılda alman idealizminin öncü filozoflarından birisidir. Üniversitede Hegel ve Hölderlin ile birlikte Teoloji okudu. Üniversitede Kant ve Johann Gottlieb Fichte'nin felsefelerine yoğunlaştı. Spinoza'nın her zaman onun üzerinde derin etkisi olmuştur ve kendisi de Hegel'i etkilemiştir. Klasik Alman idealizmi olarak adlandırılan akımın kurucu isimlerinde birisidir. Doğada tam anlamıyla bir amaçlılık bulunduğunu düşünür; ona göre doğa bilinçsiz bir zekanın ürünüdür.
Hegel
Alman idealizminin doruk noktası Hegel'dir.Diyalektik yöntemden hareketle hegel bütün idealist ögleri sistematize etmiştir. Hegel'in kurduğu sisteme 'diyaletik mantık' denilir. Buna göre bir fikir(yani tez), karşısındaki başka bir tezle(anti-tezle) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir. Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi 'Tinin fenolojisinde'nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir. Başlangıçta Schelling'in öznel idealizm felsefesine inanmış görünüyordu, sonradan kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başladı. Schelling'in, Fichte'nin ve Kant'ın etkisi çalışmalarında görülür. Kurduğu bu felsefe sistemini 'phanomenologie de Geiste' adındaki eserinde anlatmıştır.
Materyalizm
Ludwig Feuerbach
19. yüzyıl Alman felsefesinin materyalizm ayağını Feuerbach temsil etmektedir. Temel eseri Hıristiyanlığın Özü'dür.Felsefeye Hegel'in nesnel idealizmini benimseyerek başlamış, ancak kendi felsefi görüşlerini materyalizm ekseninde şekillendirmiştir.Onun felsefesi bir hümanizm ve doğalcılık olarak şekillenir. Marx üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Marks Feuerbach'ın felsefi materyalizmini dönüştürerek kullanacaktır. Feuerbach, doğayı temel almış, her şeyin öncesinde doğanın önceliğini vurgulamış ve düşünceyi de doğanın bir ürünü olarak değerlendirmiştir.
Karl Marks
Marks, klasik Alman felsefesinin her iki yönden akımlarını alan ancak her birisini dönüştürerek yeni bir felsefi düşünüşe dönüştürmüş olan Alman filozoflarından.Diyalektik Materyalizm olarak bilinen felsefe geleneğinin öncü ismi Marks'tır. Hegel'den diyalektiği ve Feuerbach'tan materyalizmi alan Marks, bunların kendince gördüğü sınırlılıklarını, mekanik ve idealist ya da metafizik yanlarını aşma ya da onları eleştirel olarak değerlendirme iddiasındadır. Marks, felsefi olarak maddenin düşünceden önce geldiği ilkesini benimsemek anlamında materyalist, maddenin ve düşüncenin sürekli değiştiğini söylemek anlamında diyalektik felsefinin sürdürücüsü ve geliştiricisidir. Marks'a göre doğanın ve toplumun anlaşılması icin diyalektik ve materyalist bir görüş gereklidir. Böylece hem idealizmin soyut tasavvurları, hem de materyalizmin mekanik sınırlılıkları aşılabilecektir.
Arthur Schopenhauer
Ünlü Alman irrasyonalist düşünürlerin en belirgin isimlerinden biri sayılmaktadır. Schopenhauer felsefe tarihinin en ayrıksı filozoflarından biri kabul edilir. Karamsar ve kinik bir düşünce sistematiği geliştirmiş, akla kuşkuyla yaklaşmıştır. Nietzsche üzerindeki etkisi dolayısıyla isminin onun gölgesinde kaldığı söylenebilir, ama yakından incelendiğinde kendine özgülüğü ve düşünce yapısının çarpıcı yanları ortaya çıkar. Schopenhauer, tuhaf bir şekilde tedirgin edici bir filozof olarak kendini gösterir. İstenç ve tasarım olarak dünya adlı çalışmasıyla bilinmektedir. Burada ilkesel bir kavram olarak irade kavramını ortaya koymuştur. Dünyanın ve yaşamın özü olarak irade.Bu irade kendini doğada bir zorunluluk olarak gösterir, ki düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı burasıdır. İstenci yadsıyarak bu boyunduruktan nispeten kurtulan insanın, mutlu olamasa da, en azından istencin sebep olduğu acı, keder ve zorluklardan uzaklaşacaktır. Bu noktada Schopenhauer'in felsefî görüşleri Gautama Buda gibi filozoflarınkine ve bazı diğer Doğu felsefelerindeki görüşlere benzemektedir.
Friedrich Nietzsche
Nietzsche, yalnızca Alman felsefesinin değil genel olarak felsefe tarihinin en ayrıksı düşünürlerinden biri olarak değerlendirilir. Kendisinden sonraki felsefe ve düşünce yönelimlerini derinden etkilemiş ve belirlemiş bir düşürdür. Felsefi söyleminde şiirsel bir dil kullanmış, uç noktalardaki felsefi argümanlarıyla her zaman anlaşılmaz, yoruma açık ve çok katmanlı bir düşünür olarak yer almıştır. Nietzsche, felsefe tarihi içindeki metafizik geleneğe, gelenekselleşmiş akılcı söylemsel yapıya, soyut öğretilere itiraz eder ve bilinen anlamdaki felsefe yapma tarzlarını yadsır. Heidegger, Foucault, Sartre, Jacques Derrida, Richard Rorty gibi filozoflar; varoluşçuluk, yaşam felsefesi, dil felsefesi, postyapısalcı felsefe gibi felsefi akımlar Nietzsche tarafından derinden etkilenmişlerdir.
Karl Jaspers
Jaspers'de Nietzsche ve Kierkegard'ın etkisi görülür, bununla birlikte o varoluşçu felsefeyi kendine özgü tarzda kurmuş ve geliştirmiştir. Jaspers varoluş problemini akıl aracılığıyla cözümleme yoluna gider, insanın gerçek bir ben'e ve varoluşa ulaşması için gerekli şartları belirlemeye çalışır. Jaspers için önemli olan varlık'tan önce oluş'tur, o böylelikle insan'ı düşüncenin merkezine koymayı, felsefeyi insan varoluşunun düşünülmesi noktasında konumlandırmayı hedefler.
Kaynakça
- Batı Felsefesi Tarihi, Bertrand Russell.
- Kıta Avrupası felsefesine Giriş, David West, çeviren;Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları.