Palladyanizm

Palladio'nun I Quattro Libri dell'Architettura kitabının 1736 Londra baskılı bir çevirisinde yer alan şekliyle, bitiştirilmiş revaklı bir villa.
Palladio'nun Villa Rotonda eserinin planı. Evin özellikleri, yapımını izleyen yıllarda Avrupa'daki sayısız Palladyan tarzda eve örnek teşkil etti.

Palladyanizm Avrupa'da beliren, ismini Venedikli mimar Andrea Palladio'dan (1508–1580) alan ve onun yaptığı tasarımları örnek gösteren mimari tarzdır. Bugün palladyan mimari olarak bilinen akım, Palladio'nun orijinal kavramlarının evrimleşmesi sonucu ortaya çıktı. Palladio'nun eserleri genel olarak vurgulu bir simetri, pespektif ile Antik Yunan ve Antik Roma'dan ilham alan antik klasik tapınak mimarisinden izler taşır. 17. yüzyıldan itibaren Palladio'nun bu yorumlaması, Palladyanizm denilen bir tarza evrildi. Bu akım 18. yüzyıla kadar gelişimini sürdürdü.

Palladyanizm en temel olarak, 17. yüzyıl ortalarında Britanya'da popülerlik kazansa da, buradaki gelişimi iç savaş ve onu izleyen dönemde empoze edilen sadelik yüzünden uzun süreli olamadı. 18. yüzyıl başlarında tekrar moda olan akım, sadece İngiltere'de değil, doğrudan İngiltere'den esinlenen Prusya'da da kendini gösterdi. Bu dönemde Berlin'de yaşayan Kont Francesco Algarotti'nin, Burlington'ın İngiltere'de başlattığı akımın bir benzerini Büyük Friedrich'e tavsiye ettiği yönünde yazılar yazdığı öne sürülmektedir.[1] Ancak, Knobelsdorff'un Unter den Linden'deki opera salonu (Campbell'in Wanstead House'tan esinlendiği bilinmektedir) 1741'de çoktan inşa edilmişti. Yüzyılın sonunda bu akım Avrupa'da gördüğü ilgiyi yavaş yavaş kaybederken Britanya'nın Kuzey Amerika'daki kolonilerinde büyük bir popülerlik dalgasıyla karşılaştı. Buradaki örnekler arasında Güney Karolina'daki Drayton Hall, Newport, Rhode Island'taki Redwood Kütüphanesi, New York'taki Morris-Jumel Köşkü, Annapolis, Maryland'daki Hammond-Harwood House ve Thomas Jefferson'ın Virginia'daki Monticello ve Poplar Forest'ı örnek olarak verilebilir.[2]

Tarz, Avrupa'da 19 ve 20. yüzyıllar boyunca devam ettiği gibi, özellikle umumi binalarda ve belediye binalarında etkisini gösterdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Gothic revival akımına rakip oldu. Bu diğer akımı temsil eden Augustus Pugin ise, Palladyanizm'in antik tapınaklardan aldığı ilhamın Protestan ve Anglo-Katolik kiliseler ve yaşam tarzı için fazla pagan kaçtığını iddia etti.[3] Ancak Palladyanizm, mimari bir tarz olarak popülerliğini sürdürerek evrilmeye devam etti. Modern binalarda görülen alınlıklar, simetri ve oranlar açık bir biçimde bu akımdan izler taşır.

Palladio'nun mimarisi

Quattro Libri dell'Architettura kitabında belirtildiği üzere Villa Godi'deki "Gerçek Palladyanizm". Uzanan kanatlar tarım için ayrılmış olup villaya ait değildir. 18. yüzyılda bu özellik Palladyanizm için önemli bir parça olarak belirdi. (bkz: Woburn Abbey).

Tamamı Palladio tarafından tasarlanan binaların hepsi Venedik ve Veneto bölgesindedir. Bunlar arasında Vicenza'da rehber kitaplarında Palladio Şehri olarak da geçen yoğun bir palazzo dokusu, villalar ve Venedik'teki Redentore başta olmak üzere kiliseler yer alır. Palladio'nun mimari incelemelerinde Romalı mimar Vitruvius'un ve 15. yüzyılda Klasik Roma mimarisini inceleyerek matematiksel oranları süsten daha çok önemseyen Rönesans'a dönük eserler veren Leon Battista Alberti'nin prensipleri irdelenir.[4]

Palladio, villalarını daima vaziyetlerine referans alarak tasarladı. Eğer bir tepe üzerindeyse (Villa Capra örneğindeki gibi), cepheler sıklıkla eşdeğer biçimde tasarlanmaktaydı ve böylece kullanıcıların her yönden güzel manzarayı görebilmesi sağlanmış oluyordu. Aynı örneklerde, revaklar binanın dört cephesine de eklenerek ev sakinlerinin kırsal bölgenin keyfini çıkarırken güneşten korunmalarını sağlamak amaçlanıyordu. Bu mantık, günümüzdeki Amerikan tarzı sundurmalarda sürdürülmektedir. Palladio bazen revaklı dışa açık galerileri (loca), revaklara alternatif olarak kullandı. Bu konsept en temel olarak gömme revak veya elemanlara bakan delikli duvarlarla çevrili tek katlı iç oda şeklinde görülmektedir. Kimi zamanlarda bu localar, birinci kat seviyesinde, alttaki bir başka locanın üzerine eklenerek çifte loca oluşturmak şeklinde yapılıyordu. Localar bazen bir alınlık eşliğinde cephelerde vurgulanıyordu. Villa Godi'nin odak noktasında, bir revak yerine bir loca bulunur. Bunun yanında ana binanın bitişlerinde de localar yer alır.[5]

Palladio, villalarının cephelerini sıklıkla Roma tapınağı cephelerinin üzerine tasarladı. Sıklıkla haç biçiminde ele alınan tapınak etkileri, daha sonraları mimarın eserlerinin belirgin bir özelliği oldu. Palladyan villalar genel olarak üç katlı olarak ele alındı. Kaba yontulmuş bir bodrum veya giriş katı, genel olarak servis kısımlarını ve küçük odaları içeriyordu. Bunun üzerinde dış basamaklardan bir revak aracılığıyla erişilen piano nobile yer alır. Burada ana kabul odası ve yatak odaları yer alır. Bu kısmın üzerinde alçak bir ara katla beraber ikincil yatak odaları ve konaklama kısımları yer alır. Her odanın villa ve diğer odalarla arasındaki matematiksel ilişki 3:4 ve 4:5 gibi basit oranlar üzerinden tasarlanmıştır. Daha önceki mimarlar, benzer formülleri basit simetrik cepheleri dengelemek adına kullansalar da, Palladio bunu genelde kare kullanarak binanın tümüne ilişkilendirdi.[5]

Palladio, tasarladığı villaların sahip olduğu "çiftlik evi" ve "zengin tüccarların haftasonunda kullandığı ev" olmak üzere birleşen ikili doğası üzerine derinlemesine düşündü. Bu simetrik tapınak benzeri evler genel olarak eşdeğer bir simetri gözeterek tasarlanıyordu ve iki taraftaki alçak ve uzun kanatlar, at, çiftlik hayvanları ve tarım ambarları olarak işlev görüyordu. Bu kanatlar bazen işlevselliğinin ötesinde, villayı tamamlamak ve vurgulamak adına bir kolonad ile villaya bağlanıyordu. Ancak bunların ana binaya ait olma gibi bir amaçları bulunmuyordu. 18. yüzyıldaki Palladyan mimarlar ise bu kısımları binanın bir parçası olarak dahil etme eğilimi gösterdi.[6]

Palladyan pencere

Palladio, Vicenza'da eski bir Orta Çağ bazilikasının üzerine tasarladığı cephesinde "Palladyan pencere"yi formel olarak kullandı.
Claydon House (1757'de başladı). Kör kemerle birleştirilen Palladyan penceresi merkez açıklıkta yer alır. Bu ev, iki kanatlı Palladyan bir ev olarak düşünüldü ancak bu şema hiçbir zaman hayata geçirilmedi.

Palladyan pencere veya Venedik penceresi, Palladio'nun pek çok eserinde görülebildiği gibi, onun erken dönem kariyerindeki markalaşmış kullanımlardan biriydi. Bu elemanın ortasında, üstünde yarım daire biçiminde kemer bulunduran bir pencere açıklığı bulunur. Bu kemer, bir kemer ayağı ile taşınır ve küçük bir saçak içerir. Yanındaki diğer iki açıklık ise pilasterlerle çevrilir. Venedik'teki kütüphanesinde, Sansovino bu şemayı içteki kolonlar yerine iki iç pilasterle değiştirerek çeşitlendirdi. Bu formun Palladyan veya Venedik usulü olarak tanımlamak yanlıştır, zira ilk defa Donato Bramante (Ackerman) tarafından kullanılıp daha sonraları Sebastiano Serlio (1475–1554) tarafından yedi ciltlik mimari kitabı Tutte l'opere d'architettura et prospetiva'da bahsedilmiştir. Vitruvius ve Roma mimarisi üzerine açıklamalar yapan bu kitapta, kemerli bir pencerenin iki yanında birer alçak dikdörtgen açıklık tasvir edilmektedir ve ilk defa antik Roma'daki taklarda rastlanılmaktadır. Palladio bu motifi sıkça kullandı. Bunlardan en kayda değeri, Vicenza'daki Basilica Palladiana'nın cephesindeki sırakemerlerdir. Aynı şekilde Villa Godi ve Villa Forni Cerato'nun girişlerinde bu forma rastlamak mümkündür. Formun Venedik penceresi olarak adlandırılması, belki de bu formun Veneto'da çok yoğun olarak kullanılmasından dolayıdır. İsim kökeni ne olursa olsun, bu öge, Palladyan binalarda en değişmeyen ögelerden biri olarak kalmayı sürdürdü.[7] James Lees-Milne'e göre bunun Britanya'da ilk kez ortaya çıkışı Londra'daki Burlington House'un biçimi değiştirilmiş kanatlarıyladır. Bu örnekte, formun kaynağı olarak doğrudan Palladio yerine, ara kaynak olan Inigo Jones'un Whitehall Palace'ı gösterilmektedir.[8]

Her ne kadar Burlington bunu öyle farz etmiş olsa da, bunun bir çeşidi olan ve bir kör kemer içeren form, Palladyan değildir. Modern bilim, Burlington'ın mülkünde düz bir duvara çizdiği üç birbirine benzer şemanın aslında Scamozzi kökenli olduğunu belirtir. Burlington, bu motifi 1721'de akrabası Lord Bruce için Savernake Forest'ta yaptığı Tottenham Park'ın cepheleri için kullandı (şimdiye dek formu değiştirildi). Kent, bu motifi alarak Parlamento Evleri'ni ve Holkham Hall'un kuzey cephesini tasarlarken kullandı.[9] Bu formun değiştirilmiş örnekleri 1760'lardan itibaren geniş çaplı olarak Neoklasik mimaride kullanıldı.

Erken Palladyanizm

Inigo Jones, Greenwich'te 1616'da yapımına başlanan ilk Palladyan ev Queen's House'ın tasarımcısıdır.

1570 yılında Palladio I Quattro Libri dell'Architettura adlı eserini yayımladı ve bu Avrupa'daki birçok mimara ilham verdi.

17. yüzyıl boyunca, İtalya'da okuyan birçok mimar Palladio'nun eserlerini öğrendi. Yabancı mimarlar, ülkelerine döndüklerinde ülkelerindeki iklim, topoğrafya ve müşterilerin kişisel zevklerine uyarak Palladio'nun eserlerini uyarlama yoluna gitti. Dünyadaki izbe Palladyanizm örneklerinin çoğu bu şekilde yapıldı. Ancak bu tarz 18. yüzyıla kadar popülerliğinin zirvesine erişemedi. Bu tarihten sonra başta İngiltere, Galler, İskoçya, İrlanda ve daha sonra Kuzey Amerika olmak üzere birçok coğrafyada etkisini gösterdi.[10] Venedik'te ise Barok mimarinin aşırılıklarına tepki olarak Palladyan prensiplere dönmeyi amaçlayan bir ortam oluştu. En erken dönem neo-Palladyan'lar arasında, her ikisi de duvarcı olarak eğitilen Domenico Rossi (1657–1737)[11] ve Andrea Tirali (1657–1737)[12] yer almaktadır. Onların biyografi yazarı olan Tommaso Temanza, hareketin en yetenekli ve bilgili savunucusu oldu. Onun elinde Palladio'nun örneklerinden alınan miras, doğru kurallar eşliğinde yazıldı ve neoklasisizm'e yön verdi.[13]

Ancak Palladio'nun dünyadaki en etkili takipçisi, İngiliz Inigo Jones oldu. Jones, İtalya'yı gezdi ve 1613–14 döneminde Palladio'nun bilimsel incelemesini tamamladı.[14] Jones'un, çağdaşlarının ve sonraki takipçilerin "Palladyanizm"i çoğunlukla cepheler üzerineydi ve düzen dikte eden matematiksel formüller kesin bir biçimde uygulanmadı. Wilton House gibi, İngiltere'de 1640 ve 1680'ler arasında inşa edilen birtakım taşra evleri, böylesi bir Palladyan tarzdadır. Bunları, Jones'un, Greenwich'teki Queen's House'u, Whitehall'daki Banqueting House'u, Londra'da kral I. Charles adına yapılan ama tamamlanmayan sarayı gibi başarılar izledi.[15]

Ancak Jones'un savunduğu Palladyan tasarımlar, daha çok iç savaşın kargaşasından korunmak amacıyla I. Charles'a yaltaklanan bir konsepte dahildi. Stuart'ın restorasyonunun ardından Jones'un Palladyanizm'i, William Talman, John Vanbrugh, Nicholas Hawksmoor ve hatta Jones'un öğrencisi John Webb'in yöneldiği barok tasarımlarla gölgelendi.[16]

Neo-Palladyanizm

İngiliz Palladyanizmi

İngiliz Palladyanizmi: Stourhead House, temeli Palladio'nun Villa Emo'suna dayanan doğu cephesi. Resim Colen Campbell'ın Vitruvius Britannicus'undan alıntıdır.

Kıta Avrupası'nda çok popüler olan barok tarz, hiçbir zaman İngiliz zevkine dahil olmadı. Barok akım, 18. yüzyılın ilk çeyreğinde Britanya'da klasik mimarinin basitliğini ve saflığını öne çıkaran dört kitap yayımlandığında, çok sürmeden yerini başka akımlara ve Palladyanizm'e bıraktı. Bu kitaplar:

  1. Vitruvius Britannicus Colen Campbell, 1715 (yüzyıl boyunca ilave fasikülleri belirdi)
  2. Palladio's Four Books of Architecture, Giacomo Leoni tarafından çevrildi, 1715.
  3. Leone Battista Alberti De Re Aedificatoria, Giacomo Leoni tarafından çevrildi, 1726.
  4. The Designs of Inigo Jones... with Some Additional Designs William Kent, 2 cilt, 1727 (Ek cilt Some Designs of Mr. Inigo Jones and Mr. William Kent, 1744 yılında mimar John Vardy tarafından yayımlandı.)

Bu dörtlü içinde, dönemin varsıl patronlarının en büyük favorisi dört ciltlik Vitruvius Britannicus oldu. Kitabın yazarı Campbell, hem bir mimar hem de yayımcıydı. Kitap, temelde Britanya'daki binaların mimari baskılarını içeren bir tasarım kitabıydı ve Vitruvius'tan Palladio'ya kadar birçok mimarın eserine yer vermekteydi. İlk baskılarda temel olarak Inigo Jones'un tasarımlarına yer verilse de, daha sonraki ciltler Campbell ve diğer 18. yüzyıl mimarlarının çizim ve planlarını dahil etmekteydi. Bu dört kitap, 18. yüzyıl Britanya mimarisinde Palladyanizm'in yayılmasında büyük bir etmen oldu. Bu kitapların yazarlarından üçü, dönemin en tercih edilen yıldız mimarları oldu. Vitruvius Britannicus kitabı nedeniyle Colen Campbell, bankacı Henry Hoare I'in Stourhead adlı evini (sağ resimde görüldüğü üzere) tasarlamak üzere seçildi. Bu eser, İngiltere'de benzeri düzinelerce evin ilham kaynağı oldu.

İngiliz Palladyanizmi. Woburn Abbey, Burlington'ın öğrencisi Henry Flitcroft tarafından 1746'da tasarlandı. Palladio'nun merkezi tapınağı artık tek başına değil, kanatlar neredeyse eşit yüksekliklere çıkarılmış, Palladio'nun tasarımını sonlandıran ahırlar artık net bir şekilde cephenin bir parçası.

Yeni tasarım okulunun ön sıralarından aristokrat "mimar kont" Richard Boyle, 3. Burlington Kontu, 1729'de William Kent ile beraber Chiswick House'ı tasarladı. Bu bina Palladio'nun Villa Capra'sının bir uyarlaması olup 16. yüzyıl elemanları ve süslerinden arındırılmıştı. Bu aşırı süssüzlük, Palladyanizm'in bir özelliğiydi. 1734'de William Kent ve Lord Burlington, Norfolk'ta, İngiltere'deki en başarılı Palladyan tasarımlardan biri olan Holkham Hall'u tasarladı. Ana şablonu, Palladio'nun emirlerini sıkıca takip eden yapıda, Palladio'nun boyca kısa ve görünüşte yapışık duran kanatlarının yerine fark edilir bir oranda uzatılmış kanatlar içermekteydi. Kent, bunları tasarıma bağladı, çiftlik hayvanlarını başka bir yere taşıdı ve kanatları neredeyse ana bina kadar yükseltti. Bu kanatlar sıklıkla revaklar ve alınlıklarla süslendi. Bu tarz, Kedleston Hall'da olduğu gibi birçok küçük taşra evinde kendini gösterdi. Bu unsur, İngiliz Palladyanizmi'ni ilk Palladio kopyalarından ayıran unsur oldu.

Mimari tarzlar, her bir müşterinin talep ve gereksinimleri doğrultusunda evrilir. 1746'da Bedford Dükü, Woburn Abbey'i tekrar inşa etmek istediğinde, bu zamanın en moda tarzı olduğundan, tasarım için Palladyan bir üslup benimsedi. Bunun için Burlington'lı mimar Henry Flitcroft'ı çağırdı. Flitcroft'ın tasarımları doğası bakımından Palladyan olsa da, Palladio'nun kendisi tarafından onaylanacak işler değildi. Ana yapı küçük ve sadece üç açıklık içeriyordu. Tapınak benzeri revak sadece ima edilmiş olup kapalıydı. İki büyük kanat, duvarlar ve çiftlik yapılarına ulaşan kolonatlar yerine, büyük lüks kamara süitleri içermekteydi. Yapının sonunda yer alan çiflik bölümleri, ana binaya erişecek kadar yükseltilmiş olup Palladyan pencerelerle tamamlanmıştı. Bu yaklaşım, sayısız evde ve bir asırdan fazla süre boyunca Britanya'daki belediye binalarında tekrar tekrar denendi. Victoria devrinde popülerliğini kaybeden tarz, Sir Aston Webb'in 1913'te Buckingham Sarayı'nın cephelerini düzenlemesiyle tekrar canlandı. Genelde sondaki kısımlar, ilgi çekmek veya ana yapıpı vurgulamak adına kör revak ve pilasterler içermekteydi. Bütün bunlar, Palladio'nun tasarımlarından oldukça uzak bir noktadaydı.

İngiliz Palladyan evleri, artık İtalya'daki asılları gibi küçük ama seçkin haftasonu inziva evleri değildi. Artık villa değil, Sir John Summerson'ın tabiriyle Britanya'yı yöneten toprak sahibi ağaların yerleştiği birer "güç evi"ydi. Palladyan tarz Britanya'da hakim oldukça, matematiksel oranlar üzerine tüm fikirler yok oldu. Kanatlı kare evler yerine, cephelerin uzunluğu en büyük izan olarak kaldı. Bir oda derinliğindeki uzun evler, kasten de olsa boyutlar bakımından aldatıcı bir etki yaratıyordu.

İrlanda Palladyanizmi

İrlanda Palladyanizmi: Russborough, İrlanda, 1826. Alman Richard Cassels tarafından 1750 dolaylarında tasarlanan yapı, Palladio'nun kavramlarına İngiltere'deki örneklerine nazaran daha bağlıdır.

İrlanda'daki Palladyan diriliş döneminde, oldukça mütevazi evler dahi neo-Palladyan kalıplar içinde inşa edildi. İrlanda'daki Palladyan mimari, İngiltere'dekinden bazı yönleriyle ayrılır. Diğer ülkelerdeki gibi Palladio'nun temel fikirlerinden ilerleyen bu mimari, belki de doğrudan kıta Avrupası'ndan gelen ve Britanya'daki evrimden uzakta kalan mimarlarca tasarlandığından, asıl fikirlere daha bağlı kaldı. Ancak yine de, yapılar buradaki daha nemli ve soğuk havaya uyum sağlamak zorundaydı.

Palladyanizm açısından en öncü İrlandalı mimarlardan biri Sir Edward Lovett Pearce'dır (1699–1733). Sir John Vanbrugh'nun kuzeni olan Pearce, aslında onun bir öğrencisiydi. Onun gibi barok tasarımlar yapmayı reddeden mimar, İrlanda'ya dönmeden önce Fransa ve İtalya'da üç yıl mimarlık eğitimi aldı. En ünlü Palladyan eseri, Dublin'deki eski İrlanda Parlamento Evleri'dir. Üretken bir mimar olan Pearce, 1727'de Drumcondra House'un güney cephesini, 1728'de Cashel Sarayı'nı tasarladı.

İrlanda'daki en belirgin Palladyan örneklerden biri, Dublin yakınlarındaki Castletown House'tır. İtalyan mimar Alessandro Galilei (1691–1737) tarafından tasarlanan yapı, belki de İrlanda'da Palladio'nun matematiksel oranlarıyla tasarlanan tek yapıdır. Bina aynı zamanda, Washington'daki Beyaz Saray'ı etkileyen üç İrlanda köşkünden biridir.

Diğer örnekler arasında Dublin'deki Palladyan Rotunda Hastanesi'ni de tasarlayan Alman kökenli mimar Richard Cassels'ın Russborough adlı yapısı, Florence Court ve County Fermanagh gibi yapılar yer almaktadır. İrlanda'daki Palladyan taşra evleri, genelde Lafranchini kardeşler tarafından uygulanan, dinç Rokoko alçı kaplamalarıyla örülüydü. İrlanda'ya özgü olan bu uygulama, İngiltere'deki çağdaşlarından daha cafcaflıydı. Dublin'in büyük bir kısmı 18. yüzyılda inşa edildi ve bu nedenle George dönemi mimarisi şehre damgasını vurdu. Ancak kötü planlama ve yoksulluk nedeniyle, son yıllara kadar Dublin, yüksek kalitedeki 18. yüzyıl evlerinin yıkık vaziyette gözlendiği nadir kentlerden biri olarak kaldı. 1922'den sonra, İrlanda'daki diğer yerlerde bulunan Palladyan yapılardan, hurda getirisi nedeniyle kurşun çatı kaplamaları söküldü. Binalar da çatıyı temel alan aşırı miktarlardaki vergiler sebebiyle terk edildi. Bazı çatısız Palladyan evler halen az nüfuslu İrlanda kırsalında bulunabilmektedir.

Amerika Palladyanizmi: The Rotunda, Virginia Üniversitesi, Palladyan tarzda Thomas Jefferson tarafından tasarlandı.

Kuzey Amerika Palladyanizmi

Palladio'nun Kuzey Amerika'daki etkisi[17] mimarlar tarafından tasarlanan ilk binalardan beri belirgindir. Ancak Anglo-İrlandalı filozof George Berkeley, America'nın öncü Palladyan'ı olabilir. 1720'ler sonunda Newport'ta veya Middletown'da büyük bir çiftlik evine sahip olan Berkeley, buraya "Whitehall" (Beyaz Salon) ünvanı verdi ve onu William Kent'in Designs of Inigo Jones (1727) kitabından esinlenerek, Londra'dan getirmiş olabileceği Palladyan bir kapı pervazıyla süsledi.[18] Palladio'nun işleri, burada onun bu amaç doğrultusunda topladığı bin ciltlik kütüphanesinde derlenerek Yale College'a gönderildi.[19] 1749'da Peter Harrison, Newport, Rhode Island'daki Redwood Kütüphanesi'ni tasarlarken doğrudan Palladio'nun Quattro Libri'sinden uyarlamalar yaptı. Aynı şekilde on yıl kadar sonra yine Newport'ta tasarladığı Brick Market kavramsal olarak Palladyan'dır.[20]

Annapolis, Maryland'da yer alan Hammond-Harwood House (fotoğrafa bakınız) ABD'deki Palladyanizm'e örnek teşkil eder. Bu bina, temel olarak Palladio'nun Quattro Libri'sinden izler taşıyan tek sömürge dönemi akademik mimari örneğidir. William Buckland tarafından 1773–74 döneminde tasarlanan yapı, Anne Arundel County, Maryland'dan zengin bir çiftçi olan Matthias Hammond için tasarlandı. Tasarım, I Quattro Libri dell’Achitettura'nın ikinci kitabının XIV. bölümünde de yer alan Villa Pisani'yi (Montagnana, İtalya) kaynak aldı.

Siyasetçi ve mimar Thomas Jefferson (1743–1826), bir defasında Quattro Libri kitabını kendi İncil'i olarak atfetti. Jefferson, Palladio'nun mimari kavramları ve tasarımlarına yoğun bir ilgi geliştirdi. Aynı zamanda kendi şahsi favorisi olan Monticello,[21] James Barbour'un Barboursville malikanesi, Virginia State Capitol ve Virginia Üniversitesi, temel olarak Palladio'nun bu kitaplarından kaynağını aldı.[22] Antik Roma binalarının politik vurgusunu fark eden Jefferson, belediyelerle alakalı yapılarını Palladyan tarzda tasarladı. Monticello (1796 ve 1808 arasında şekli değiştirildi), çok belirgin bir şekilde Palladio'nun Villa Capra'sından ilham aldı. Bu tarz, bugün düzenlemeleriyle beraber ABD'de Sömürge George dönemi mimarisi olarak adlandırılmaktadır. Jefferson'ın Pantheon'u veya Virginia Üniversitesi'ndeki Rotunda'sı kavramsal ve tarz açısından aksi iddia edilemeyecek bir biçimde Palladyan'dır.[23]

Hammond-Harwood House, Montagnana'daki Villa Pisani'den esinlenerek tasarlandı.

Virginia ve Carolina'da Palladyan üslubun birçok örneği, Tidewater'daki plantasyon evinde görüldü. Stratford Hall, Westover Plantasyonu, Drayton Hall'un da dahil olduğu bu örnekler, klasik Amerikan sömürge dönemi örnekleri arasındadır. Amerikan Palladyanizmi'nin bir özelliği de büyük revakların tekrar belirmesidir. İtalya'daki asıllarında olduğu gibi, bu yolla güneşten korunma ihtiyacı karşılanmış oluyordu. Değişen tarz ve boyutlardaki revaklar, sömürge mimarisinin özelliklerinden biri haline geldi. Kuzey Avrupa ülkelerinde revak sadece bir sembol olarak kalmıştı. Genel olarak kapatılan bu kısımlar, pilasterler yardımıyla belli belirsiz ifade ediliyordu. Hatta bazı geç dönem İngiliz Palladyan örneklerinde bu kısımlar bir araba girişi (porte-cochère) olarak kullanıldı. ABD'de ise revaklar tüm görkemiyle kullanılmaya devam etti.

Nova Scotia Meclis Binası, kumtaşı, 1819.

Bu Palladyan-Gibbs etkisini açıkça yansıtan yapılardan birisi de 1758–62 döneminde inşa edilen Richmond County, Virginia'daki Mount Airy'dir.[24] Westover'ın ithal Portland taşından yapılan kuzey ve güney girişleri, William Salmon'ın Palladio Londinensis (1734) kitabındaki levhadan alınarak desenlendirildi.[25] Yine Drayton Hall'un ayırt edici özelliğinden birisi olan iki katlı revak, doğrudan Palladio'dan alındı.[26]

Washington'daki neoklasik bir saray olan Beyaz Saray, İrlanda Palladyanizmi'nden esinlendi. 1792 ve 1800 yılları arasında inşa edilen binanın yapımından önce, mimar James Hoban'ın, Dublin'deki Leinster House ve Castle Coole'dan etkilendiği iddia edilmektedir. 1762'de Callan, County Kilkenny'de doğan Hoban, Dublin'de mimarlık eğitimi aldı. Leinster House (1747 dolaylarında inşa edildi) bu dönemde Dublin'deki en takdir gören binalardan biriydi. Beyaz Saray, özellikle güney cephesi itibariyle, Palladyanizm'den ziyade neoklasisizme daha yakındır. Mimarın bir diğer ilham kaynağı olan ve James Wyatt'ın 1790'da İrlanda'da tasarladığı Castle Coole'a bakıldığında, bu etki görülebilmektedir. Zira, mimarlık eleştirmeni Gervase Jackson-Stops, bu yapıyı "Palladyan geleneklerinin bir toplamı, ancak sade süsleri ve asil tasarrufuyla aslında katı bir şekilde neoklasik" olarak tanımladı.[27]

Amerika'daki Palladyanizm'in ayırt edici bir başka özelliği de piano nobile'nin servis katının üzerine değil, artık giriş kat üzerine konumlandırılmasıydı. Bir servis katı varsa dahi, bu kat artık belli belirsiz bir yarı-bodrum haline dönmüştü. Bu durum, önceki Palladyan tasarımların sahip olduğu süslü giriş merdivenlerin reddedilmesini gerektirdi. Bu üslup aynı zamanda Palladyanizm'in devamı olan neoklasik mimarinin de bir özelliği oldu.

ABD'de İngiliz sömürge döneminde inşa edilen (1607–1776) ve doğrudan I Quattro Libri dell'Architettura'dan doğrudan esinlenen iki yapı gösterilebilir. Bunlardan ilki William Buckland'in Annapolis, Maryland'daki Hammond-Harwood House'u (1774), ikincisi ise Thomas Jefferson'ın ilk Monticello'sudur. Hammond-Harwood House, Montagnana'daki Villa Pisani'den (II. Kitap, XIV. Bölüm); ilk Monticello (1770) ise Piombino Dese'daki Villa Cornaro'dan (II. Kitap, XIV. Bölüm) esinlendi. Thomas Jefferson, daha sonraları Monticello'nun cephesine eklemeler yaptığı için Hammond-Harwood House, günümüzde ABD'deki en saf ve el değmemiş Palladyan yapı örneğidir.[28]

Kanada, gelişimini daha sonraki dönemlerde tamamladığından Palladyan mimari örnekler bakımından fakirdir. Buradaki en bilinen eser, 1819'da yapılan Nova Scotia Parlamaneto binasıdır.

1979'da kurulan ve kar gözetmeyen The Center for Palladian Studies in America, Inc. örgütü, Palladio'nun ABD'deki etkisini araştırmak ve anlamak üzerine çalışmalar yapmaktadır.

Kalıt

1770'lerde Britanya'da Robert Adam ve Sir William Chambers gibi mimarlara olan talep yüksekti. Ancak bu mimarlar, o dönemde Antik Yunan da dahil olmak üzere çeşitli klasik kaynaklardan ilham aldıklarından, yaptıkları işler Palladyan'dan ziyade neoklasik olarak kabul gördü. Avrupa'daki Palladyan diriliş, 18. yüzyıl sonlarında sona erdi. Kuzey Amerika'da Palladyanizm, bir müddet daha sürdü; Thomas Jefferson'ın kat planları ve cepheleri Palladio'nun Quattro Libri'sinden çokça ilham aldı. Günümüzde klasik yorum barındıran herhangi bir binayı tanımlamak için kullanılan "Palladyan" terimi genel olarak yanlış kullanılmaktadır. Ancak, 20. yüzyıl başlarında, sömürge dirilişi hareketleri arasında Palladyan fikirlerin dirilişi gözlendi ve bu akım modernist döneme rağmen devam etmeyi sürdürdü.

20. yüzyıl ortalarında, mimarlık tarihçisi Colin Rowe'un yaklaşımı, modern mimariyi yeniden konumlandırarak Palladyan mimariyi bir ilham kaynağı olarak gösterdi. 20. yüzyıl sonlarında Rowe'un etkisi dünya çapında gözlenince bu yaklaşım, mimari ve kent tasarımının ana unsurlarından biri oldu. Eğer James Stirling, Aldo Rossi, Robert Venturi, Oswald Matthias Ungers, Peter Eisenman, Michael Graves gibi 20. yüzyıl sonlarındaki birçok mimarın eserlerinde "geçmişin varlığı" görülebiliyorsa bunda Rowe'un kayda değer bir etkisi vardır. Colin Rowe, alışılmışın dışında ve kronolojik olmayan bakış açısı neticesinde, "The Mathematics of the Ideal Villa" (1947) adlı tezinde de görülebildiği üzere yeni bir formülasyon geliştirerek Palladio'nun villalarındaki "kurallar"ın" Le Corbusier'nin Poissy ve Garches'daki villalarındaki "kurallar"ın örtüştüğünü öne sürdü.[29] Bu yaklaşımla Rowe, taze ve provokatif çağlar-arası çıkarımlarıyla Palladio ve Le Corbusier'yi yan yana koyarak aynı zamanda inceledi.[29]

Ayrıca bakınız

Notlar

  1. James Lees-Milne, The Earls of Creation 1962:120).
  2. The Center for Palladian Studies in America, Inc., "Palladio and English-American Palladianism."
  3. Frampton, p. 36
  4. Copplestone, p.250
  5. 1 2 Copplestone, p.251
  6. Copplestone, pp.251–252
  7. Andrea Palladio, Caroline Constant. The Palladio Guide. Princeton Architectural Press, 1993. p. 42.
  8. "The earliest example of the revived Venetian window in England", Lees-Milne, The Earls of Creation, 1962:100.
  9. James Lees-Milne 1962:133f.
  10. Copplestone, p.252
  11. Rossi built the new façade for the rebuilt Sant'Eustachio, known in Venice as San Stae, 1709, which was among the most sober in a competition that was commemorated with engravings of the submitted designs, and he rebuilt Ca' Corner della Regina, 1724–27 (Deborah Howard and Sarah Quill, The Architectural history of Venice, 2002: 238f).
  12. His façade of San Vidal is a faithful restatement of Palladio's San Francesco della Vigna and his masterwork is San Niccolò Tolentino, 1706–14 (Howard and Quill 2002)
  13. Robert Tavernor, Palladio and Palladianism Thames & Hudson, 1991:112.
  14. Hanno-Walter Kruft. A History of Architectural Theory: From Vitruvius to the Present. Princeton Architectural Press, 1994 and Edward Chaney, Inigo Jones's 'Roman Sketchbook, 2006).
  15. Copplestone, p.280
  16. Copplestone, p.281
  17. A brief survey is Robert Tavernor, "Anglo-Palladianism and the birth of a new nation" in Palladio and Palladianism, 1991:181–209; Walter M. Whitehill, Palladio in America, 1978 is still the standard work.
  18. Edwin Gaustad, George Berkeley in America (Yale University Press, 1979): "Berkeley's one architectural achievement in the New World" (p. 70).
  19. Gaustad, p. 86.
  20. The Center for Palladian Studies in America, Inc., "Building America."
  21. Fiske Kimball, Thomas Jefferson, Architect, 1916.
  22. Frederick Nichols, Thomas Jefferson's Architectural Drawings, 1984.
  23. Joseph C. Farber, Henry Hope Reed (1980). Palladio's Architecture and Its Influence: A Photographic Guide. Dover Publications. s. 107. ISBN 0-486-23922-5.
  24. Roth, Leland M., A Concise History of American Architecture, Harper & Row, Publishers, NY, 1980
  25. Severens, Kenneth, Southern Architecture: 350 Years of Distinctive American Buildings, E.P. Dutton, NY 1981 p 37; specifically, both doors seem to have been derived from plates XXV and XXVI of Palladio Londinensis, a builders guide first published in London in 1734, the very year when the doorways may have been installed. (Morrison, High, American's First Architecture: From the First Colonial Settlements to the National Period. Oxford University Press, NY 1952 p. 340).
  26. Severens, Kenneth, Southern Architecture: 350 Years of Distinctive American Buildings, E.P. Dutton, NY 1981 p 38
  27. Jackson-Stops p. 106
  28. "The Palladian Connection". Hammond-Harwood House Association. http://www.hammondharwoodhouse.org/index.php?id=33. Erişim tarihi: 2 Aralık 2011.
  29. 1 2 The Mathematics of the Ideal Villa and Other Essays, MIT Press, Main essay reprinted in collected works volume, (1976).

Kaynakça

Dış bağlantılar

Şablon:Spoken Wikipedia

This article is issued from Vikipedi - version of the 6/5/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.