Enflamasyon

Churg-Strauss sendromuna ait bir histolojik görüntü ve vaskulitis. Damar duvarında yangı hücrelerinin göçünden dolayı kalınlaşma meydana gelmiştir.

Enflamasyon, inflamasyon, yangı veya iltihaplanma, canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır. Yangı normalde patolojik bir durum olmasına karşın, yangısal reaksiyon fizyolojik olarak vücudun gösterdiği bir tepkidir. Halk arasında iltihap tabiri yangı için kullanılmasına rağmen sık sık apseler için de iltihap denmesinden dolayı yangı terimini kullanmak daha yerinde olacaktır. Hücre dejenerasyonu ile birlikte yangı konusu, hastalıkların patolojik temelini oluşturmaktadır.

Tarihçe ve Yangının Temel Özellikleri

Birçok hastalığın seyri sırasında yangısal bir takım reaksiyonlar meydana gelmektedir. Bunlar başlıca enfeksiyöz hastalıklar ve yangısal idiopatik otoimmun hastalıklardır. Tarih boyunca bu olgular farklı şekillerde yorumlanmış, birçok hastalık için tanrının gazabı veya bazı dengelerin bozulması sonucu (örneğin Ying ve Yang) meydana geldiği sanılmıştır. Bugün bilindiği üzere enfeksiyöz hastalıklarda veya söz konusu diğer sebeplerin bir sonucu olarak bağışıklık sistemi tarafından yangı ve yangısal reaksiyonlar indüklenmektedir. Bu sebeple yangı konusu oldukça derin ve immunoloji disiplini çerçevesinde incelenmesi gereken bir konudur. Otoimmun hastalıklarda etkenin bilinmemesinden dolayı bu gibi olguların genetik bazı defektler veya özel genler aracılığıyla gerçekleşmesinin yanında henüz bilinmeyen bir takım virusların da sebep olabileceği düşünülmektedir.

Yangının tarihsel gelişimi incelenecek olursa en eski veriler antik çağa kadar dayanır. Bu dönemin hekimleri yangıyı ciddi derecede tanıyor ve tanımlıyorlardı. Bilinen en eski tıbbi kitap -Mısırlılar tarafından kaleme alınmıştır- Edwin Smith papirüsü; organizmanın yaraya verdiği tepkiye şemet adını vermişti. Bu papirüsün ortaya çıkmasından yaklaşık 1000 yıl sonra Yunan hekim Hipokrat yangı için kabaca "yanan şey" anlamına gelen flegmon terimini kullanmıştır. Milattan sonra 1. yüzyılda yine Romalı yazar Cornelius Celcus yangının bugün bile kabul görmüş tanımını yapmıştır; Rubor et tumor cum, calore et dolore, yani ateş ve ağrının eşlik ettiği kızarıklık ve şişkinlik.[1]
Milattan sonra 400-500 yılları döneminde Hipokrat'a ait literatürlerde "yangı" terimi geçmemekte ancak yangının karakteristik özellikleri ve temel özellikleri bilinmekteydi. Hipokrat, yaşamı, ışık vererek, ısıtarak kendi benliğini tüketen bir lambaya benzetmekteydi. Vücudun sıcaklığının lokal olarak ve sınırlı bir şekilde yükselmesine inflamasyon denirken, bütün vücutta meydana gelen bir sıcaklık artışı febris (ateş) olarak tanımlanmıştır.
Modern anlamdaki çalışmalar ise 1860'lara dayanır. Bu dönemde patolog Julius Cohnheim canlı kurbağaların dilleri üzerine kostik (yakıcı, dağlayıcı) nitelikte maddeler vermiş ve meydana gelen değişimleri mikroskopik olarak incelemiştir.

Yangının tipik beş belirtisi vardır.[2] Bunlar:

Functio laesa tanımını inflamasyona Rudolf Virchow dahil etmiştir.

Bu beş nitelikten ilk dördü antik zamanlardan beri bilinmektedir ve Celsus'a [5]; functio laesa ise yangı tanımına 1858'de Rudolf Virchow tarafından eklenmiştir.[2]

Yangının Temel Semptomları
Latince Türkçe
Rubor Kızarıklık
Tumor Şişlik
Calor Sıcaklık
Dolor Ağrı
Functio laesa Fonksiyon kaybı

Yangı vücudun savunma sisteminin bir sonucu olarak gelişir ve organizmayı korumaya yöneliktir. Fakat yangı oluşması her zaman istenmez. Örneğin beyinde veya kalpte oluşabilecek bir yangı hayatı tehdit edebilir. Bu sebeple yangıyı önleyici ilaçlar kullanılabilir (Antiinflamatuar droglar).

Yangının çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar infeksiyöz etkenler, mikroorganizmalar oldukları gibi parazitler veya cansız cisimler (kıymık, silika vb) de olabilirler. Travmalar, kontüzyonlar (ezilmeler), kesikler de yangı ile sonuçlanır. Yangıya ilişkin bir önemli özellik, yangının daima interstisiyumda gerçekleşmesidir. Parankimatöz yangı olmaz, ancak yangının etkileri parankim dokuda görülebilir.[6] Bunların dışında yangılar akut (birkaç günden bir haftaya kadar gelişen) olabildikleri gibi kronik (uzun süreli) de olabilirler. Yangının organizmada üç temel amacı vardır. Bunlar, hastalık etkenini yok etmek, etkenleri yok edemiyorsa vücuttan ayrı tutmak (demarkasyon) ve hasarlı dokuları ortadan kaldırmaktır. Örneğin nekrotik dokularda, nekrozun yayılmasını ve bu ölü dokuların intoksik etkisini engellemek amacıya nekrotik saha yangısal bir kuşakla, yani demarkasyon bölgesi ile sınırlandırılmaya çalışılır.

Yangının temel 4 amacı şunlardır:

  1. Vücuda yabancı olan ve patojen nitelikte olan tüm etkenleri yok etmek.
  2. Yok edilemeyen etkenleri sınırlandırarak vücuttan ayrı tutmaya çalışmak.
  3. Yara iyileşmesinin sağlanması için gerekli uyarım ve biyoaktivite.
  4. Nekroz ve gangrenin sınırlandırılması.

Sebepleri

Yangının başlıca sebepleri aşağıda sıralanmıştır:

  1. Canlı etkenler: Yangıya sebep olan en önemli etken mikroorganizmalardır. Bakteri, virus, riketsiya, mantar, protozoon, ve helmintler bu gruba girer. Bu gibi etkenler sahip oldukları antijenler ve yüzey reseptörleri aracılığıyla nötrofilik kemotaksise neden olurlar ve sonuçta yangı gelişir. Yangısal değişikliğin karakterini özellikle canlı etkenler belirler. Birçok mikroorganizma özellikle de bakteriler (örneğin Streptokoklar, Pseudomonaslar) irin oluşumuna neden olurlar. Yangı normal olarak doğal bağışıklık sisteminin bir unsurudur. Canlı etkenlerin sebep olduğu yangıların birincil amacı etkeni yok etmektir. Bu başarılamazsa organizma bu etkenleri sınırlandırarak veya baskılayarak vücuttan uzak tutmaya çalışır. Bu da başarısız olursa enfeksiyon ve genel sistemik olaylar (örneğin toksemi veya septisemi gibi) meydana gelir.
  2. Fiziksel etkenler: Mekanik travmalar (kesici ve delici cisimler, vurma, çarpma gibi darbeler vs.) sıcak ve soğuk etkiler, elektrik, ultraviyole ışınlar, iyonizasyon yapan ışınlar, çeşitli yabancı cisimler (silika, asbest, kıymık, tel vb.). Bu tür etkilerde yangısal reaksiyon klasik olarak oluşur. Organizmaya yabancı bir durum gelişmiştir ve şekillenen yangı adeta standart bir cevaptır.Fiziksel etkiler asepsi-antisepsi özelliğine göre iki şekildedir.Bunlardan biri şirurjikal; yani cerrahi travmaya bağlı gelişen yangısal reaksiyondur. Bu tür olgular steril kabul edilirler. Ancak steril olmayan tüm fiziksel etkilerden ileri gelen sıyrık, kesi, abrazyon, laserasyon gibi olaylar septiktir ve enfekte nitelik taşırlar. Ancak laserasyonlar kas veya tendo gibi dokuda aşırı bir gerilme kaynaklı ise şekillenen yangı aseptik karakterde olur.
  3. Kimyasal nedenler: Asitler, alkaliler, dezenfektanlar, ağır metal bileşikleri (örneğin sublime), organizmada fazlaca oluşan metabolizma ürünler; örneğin üremi gibi vücutta fazla miktarda üre birikmesi. Bir başka örnek ise idrar kesesi yırtılması ve buna bağlı ortaya çıkan peritonitis'tir. İdrarın asit pH'sının etkisi olarak peritonda yangısal reaksiyon meydana gelir ve aseptiktir. Endojen ve eksojen toksinler ve bazı ilaçlar yangıya neden olan önemli sebeplerdendir. Genellikle neden oldukları doku yıkımı, dejenerasyon; immun yanıt şeklinde yangı oluşumuna neden olur ki söz konusu doku hasarı sınırlandırılsın. Ahırda yaşayan hayvanlarda en büyük kimyasal sorun üre-amonyaktır. Bu madde solunum yoluyla alındığı taktirde solunum yollarını ciddi şekilde irkilti eder. Asit maddeler hızla doku yıkımına neden olduklarından yangısal yanıt hızlı gelişir.
  4. İmmunolojik reaksiyona neden olan maddeler: Yabancı proteinler (örneğin katgüt dikiş ipliği), hipersensibilite yaratan eksojen ve endojen kaynaklı maddeleri transplantasyon'da doku ve organ reddi, immunkompleksler. Gerek homoiyoplastik, gerek heteroplastik olsun; tüm doku/organ nakilleri immun yanıta neden olur. Vücudun bir başka yerinden alınmış dahi olsa yabancı doku daima yabancıdır ve şekillenen immun yanıt da bir çeşit yangıdır.
  5. Anoksemi ve nekroz: Dokulara gelen kanın azalması veya kesilmesi bu bölgenin çevresinde yangısal reaksiyon oluşur ve bu nekrozun yayılmasını önler (demarkasyon). Örneğin infarktuslar çevresinde yangılı alan (demarkasyon zonu) görülebilir.
  6. İdiopatik (sebebi bilinmeyen) yangılar: Bazı yangısal hastalıkların sebebi tam olarak ortaya konulamamıştır. Örneğin SLE veya Sarkoidozis gibi hastalıklarda yangısal reaksiyonlara neyin neden olduğu tam olarak ortaya konulamamıştır.
  7. Doku hasarı ve iyileşme: Doku hasarının beraberinde gelişen tüm iyileşmeler birer yangısal prosestir.Örneğin bir ameliyat sonrası kesi atılan dokuların iyileşmesi yangısal bir süreci de beraberinde getirir.
  8. Kontakt yangı: Vücudun bir bölümündeki yangı sık sık yakın dokulara sirayet eder. Bu en çok idrar yolu ve üst solunum yolları enfeksiyonlarında görülür.

Patogenezi ve Yangı Hücreleri

Akut yangı ve nötrofil göçü (lökodiapedesis, marginasyon)

Yangıya ilişkin vasküler değişiklikleri ilk defa Cohnheim incelemiştir. Daha sonraları Lewis, damarlardaki çap değişikliklerini üçlü yanıt deneyi ile açıklamıştır. Bu deneyde Lewis bir cetvelin ince kenarı ile deriye vurmuş ve olayları şöyle incelemiştir:

  1. Önce kapillarlarda daralma olur ve bölge solar. Fakat 30-60 saniye içinde çizgi halinde kırmızılık belirir. Bu kırmızılık kapillar ve venüllerin genişlemesi sonucudur ve birinci yanıt olarak bilinir.
  2. 1-3 dakika içinde kırmızı alan genişler. İlk oluşan kırmızı alan etrafında düzensiz kırmızı ikinci bir çeper meydana gelir. Bu da ikinci yanıttır. Bu esnada bölgede sıcaklık artar. Kapillar ve venül genişlemesine arteriel genişleme eşlik eder.
  3. Birkaç dakika ile 40 dakika arasındaki sürede o bölgede şişme ile beraber solma görülür (üçüncü yanıt). Bu şişlik ve solgunluk damarlardan sıvı çıkmasına yani ödeme bağlıdır.

Nötrofiller yangı sinyallerini takiben şu aşamaları izlerler:

İmmun sistem hücreleri yangının patogenezinde önemli rol oynar. Yangının ilk evrelerinde damarlardaki normal akımın seyri değişir. Normal kan akımında damar lumeninin en iç yüzünde lökositler, bunların etrafında eritrositler, daha dışarıda trombositler ve damar lumenine en yakın olarak da plazma yer alır. Herhangi bir sebeple yangı reaksiyonu başlarsa öncelikle devreye giren histamin, prostoglandin, kinin-bradikinin ve diğer yangı stimule edici (proinflamatuvar) ajanlarca damar geçirgenliği artar ve yangısal ortamda lökositlerin (özellikle monositer makrofajlar ve nötrofiller) daha uygun hareket etmeleri için uygun ortamı hazırlamak üzere plazma eksudasyonu (ödem) gerçekleşir.Yangısal ödem daima hücre göçünden önce olur. Daha sonra damarlardaki normal akım bozulur ve en içteki lökositler damar lumenine yaklaşmaya başlar (marginasyon). Bunun ardından damar lumenine gelen lökositler geçirgenliği artmış damar duvarından yalancı ayaklar (pseudopodlar) vasıtasıyla ve salgıladıkları bazı litik enzimler (özellikle nötral ve asit proteazlar) aracılığı ile damar dışına sızarlar (lökodiapedesis). Artık yangı başlamış ve vücut düşmanla savaşmak için gerekli hazırlıklarını yapmıştır.

Nötrofil'ler akut yangıya öncülük ederler.

Nötrofiller

Yangının başlarında en öncü hücreler nötrofillerdir. Nötrofillerin bu özelliğinin kemotaksis'e olan duyarlılığının neden olduğu sanılmaktadır. Bu duyarlılıkta özellikle hücre membranı yüzeyinde bulunan komplemen proteinlerin türü ve yoğunluğu önem taşır. Akut yangısal olaylar veya bakteriyel enfeksiyonlar nötrofil yapımını ve yangısal infiltrasyonunu artırır.[7] Viruslara karşı gelişen immun yanıttan nötrofiller değil lenfositler sorumludur. Ancak bunun istisnaları vardır.(Örneğin FIP hastalığı). Nötrofillerden üretilen proteazlar, proteinleri ve hücre zarlarını tahrip eder ve komplemanların proteolitik aktivasyonundan, koagulasyondan (çökelme, pıhtılaşma) ve kinin kaskadından sorumludur. Kinin-bradikinin; tıpkı histamin benzeri bir etki göstererek yangısal reaksiyonu indükler.[8] Kemik iliğinde kök hücreye kök hücre faktörü, interleukin IL-3, IL-6, IL-11, granulosit koloni uyarıcı faktör (G-CSF)gibi büyüme faktörleri ve sitokinlerin etkisi ile progenitor hücreler granülositler şeklinde olgunlaşır ve çoğalır.[9] Yangısal reaksiyonlar ve enfeksiyonlara bağlı olarak gelişen nötrofili, kemik iliği depo havuzundan nötrofil salınması sebebiyle ortaya çıkar.[10] Dolaşımdan nötrofil salınmasının azalmasına bağlı olarak, CR3 reseptörü olan CD11b/CD18 eksikliğine bağlı nötrofili gelişebilir. Bu durum Lökosit adhezyon eksikliği olarak bilinir ve nötrofiller kapiller endotele yapışmaz. Bundan dolayı enfeksiyon ortaya çıktığında yangı bölgesine ulaşamazlar.[11][12]

Nötrofillerin yangısal yanıtta sahip oldukları önem son derece büyüktür. Bunun en önemli sebeplerinden biri de sahip oldukları granüler yapıların immunolojik özelliğidir.

Cathepsin-G, defensin ve myeloperoksidaz gibi enzimler güçlü oksidatif ve proteolitik etki göstererek fagosite edilmiş yabancı materyali veya etkeni yıkımlayan protein yapısında enzimlerdir. Cathepsin-G, Serin endopeptidaz benzeri aktivite gösterir.[14] Bunun yanı sıra heparini bağlar.[15] Cathepsin-G'nin organizmadaki asıl önemli fonksiyonları ise proteinlerin yıkımlanması, mantarlara karşı bağışıklık yanıtı ve nötrofil aracılı gram negatif bakteri yıkımıdır.[16][16]

Lenfositler

Bağışıklık sisteminin temel hücre gruplarından olan lenfositler kandaki çekirdekli hücrelerin (granülositler) yaklaşık olarak %25’ini oluştururlar. CD4+ T lenfositler MHC Sınıf II aracılığı ile antijen tanırken, CD8+ hücreler MHC Sınıf I aracılığı ile antijen tanımaktadırlar. Lenfositlerin birçok alt tipi vardır. Bunlar; CD4+ helper, CD8+ sitotoksik, Treg hücreler, B hücreler, Doğal öldürücü hücreler ve NKT hücrelerdir.[17]

İkili boyamada oldukça büyük çekirdeğe sahip bir lenfosit görülmekte.

M Hücreleri

Luminal yüzeyden aldıkları antijenleri dar yapıdaki sitoplazmalarından geçirmek suretiyle parçalı olan bazal membranından bağ dokuda bulunan lenfositlere ileterek IgA yapımını indükler.[20]

Makrofaj

Nötrofillerden başka en önemli yangı hücrelerinden biri de makrofajlardır. Makrofajlar, dolaşımdaki monositlerin farklılaşmasıyla gelişirler. Granülasyon dokusu oluşumunun başlamasında ve gelişiminde oldukça önemli rol oynarlar. Diğer makrofaj kaynağı ise dokulardaki makrofajlar yani histiyosit lerdir. Makrofajlar her ne kadar enfeksiyon etkenlerini fagositoz ve yok etme amacıyla görev alsa da bazı yüksek virulansa sahip hastalık etkenleri; örneğin Mycobacterium tuberculosis dolaşıma geçirerek tüm vücuda da yayabilir.Bu yüzden gerek yangıda, gerek bir hastalığın patogenezisinde oldukça önemlidirler. Makrofajlar ayrıca vazoaktif medyatörler (damar geçirgenliğini artırıcı), proteaz gibi enzimler, kemotaktik ve büyüme faktörleri gibi biyolojik olarak aktif maddeleri de üretirler. Granülasyon dokusu oluşacağı zaman veya fibrozis gibi bir nedbeleşme olaylarında bölgede yeni oluşacak kan damarları, fibroblast göçü yine makrofajların sorumluluğunda gerçekleşir.[21][22]

Bunların dışında yangıların karakteristiğine göre bölgeye birçok hücre de gelebilir. Bunların başında B ve T lenfositler yer alır. Lenfositler genellikle kronik yangılarda sayıca üstün oldukları gibi viral bir infeksiyona bağlı yangı oluşmuşsa yine sayıca üstün hücre olurlar. Şayet yangının karakteri allerjik veya parazitik ise bu defa sayıca üstün hücreler eozinofiller olurlar. Bu duruma allerjen maddelerin antikorlarla oluşturdukları kompleksler ve yine antijenin türünden dolayı üretilen ECF (Eosinophilic chemotactic factor) aracı olmaktadır.

Bir başka önemli yangı hücresi ise fibroblastlardır. Aslında fibroblastların yangı bölgesinde olmasının en önemli nedeni makrofajların salgıladığı büyüme faktörleridir. Bunun sonucu olarak bağ doku ve fibrin oluşumu ile karakterize fibrozis meydana gelir. Bu durum akciğer gibi bir organda olmuş ise adı karnifikasyon olur. Pneumoconiosis ve benzeri olaylarında yangı sonucu bağ doku oluşumu görülür. Fibroblastlar proliferatif karakterde reaksiyonların ve doku kayıplarının giderildiği olayların baş aktörleridir.

Bazı yangılarda teşhiste de rol oynayan spesifik hücreler bulunur. Bunlar dev hücreleri olarak adlandırılır. Bilinen dev hücreler; Langhans dev hücresi, Sternberg dev hücresi, Epulis dev hücresi, yabancı cisim dev hücresi, tümör dev hücresi, sinsityal hücrelerdir. Epulis dev hücresi dışındaki dev hücreler makrofaj veya epiteloid hücrelerden köken alırlar. Sinsityal hücrelerin oluşum mekanizması oldukça ilginçtir. Viral enfeksiyonların önemli bir mikroskopik bulgusu olan bu dev hücrelerin oluşumu, patojen virusun enfekte ettiği hücreyi terk etmeden çoğalmasını sağlar. Üretilen fizyon proteinleri hücreleri bir araya çekerek öncelikle sinsityum oluşumu sağlar.

Yangı mediatörleri

Bir yangısal reaksiyonda belirli süreçleri tetikleyen kimyasal maddelerdir. Kompleks olmayan bir inflamasyonda bu maddeler birbirlerini karşılıklı olarak aktive ederler veya baskılarlar; böylece,inflamasyondaki bireysel adımlar koordineli bir defansif (savunmacı) reaksiyon oluştururlar. Bunlar (kininlerde olduğu gibi) ölü dokulardan elde edilebilir ya da canlı dokulardan oluşturulabilir.

Hücrelerden elde edilen mediatörler: Bunlar ya bunları aktive biçimde salgılayan belirli hücreler içinde depolanmış mediatörlerdir ya da hücreler tarafından özellikle sentezlenen mediatörlerdir. Histamin mast hücre ve bazofil granüllerinde depolanır. Bu inflamasyonun alerjik formlarında kilit bir rol oynar. Histamin; Antijen-antikor kompleksleri tarafından salgılanır ve hücrelerin membrana bağlı IgM molekülleri tarafından önceden duyarlılığı gerektirir.Serotonin trombositlerden ve ince bağırsaktaki enretokromoffin hücrelerden gelir. Etkileri histamininkine benzer. Damar geçirgenliğinde artışa neden olur.

ICAM-3: İnterselüler adhezyon molekülü-3 olarak da bilinir.Lökositlerin hücre yüzeyinde bulunan bu molekül, antijen sunan hücreler ile T-lenfositlerin etkileşiminde son derece önemli rol oynar. Bu etkileşim, hem ICAM-1, ICAM-2 ve ICAM-3'ün LFA-1 molekülleri ile etkileşime girmesi hem de T hücre yüzeyinde bulunan CD2 molekülü ve APC'nin sunduğu LFA-3'ün etkileşime girmesi sayesinde gerçekleşir.[23]

Sitokinler'in (lenfokinlerin) rolleri

Yangının patobiyokimyasında önemli rol üstlenen komplementler hücre membranında bulunan protein tabiatında mediatörlerdir.

Sitokinler (lenfokinler) hücresel düzenleyici proteinlerdir. Çeşitli uyarılara karsı cevap olarak özel hücreler (T Lenfositler) tarafından salgılanır ve hedeflenen hücrelerin davranışını etkilerler. Belli bir sitokin çeşitli hücreler tarafından farklı dokularda salgılanır ancak aynı benzeri biyolojik etkinliği gösterir. Sitokinlerin etkileri sistemik veya lokaldir.[24] Lenfosit kaynaklı sitokinler; IL-2, IL-4, IL-5, IL-12, IL-15, TGF-β (transforming growth factor). IL-10 ve TGF-β immun yanıtı azaltırken, IL-2, IL-4 lenfosit gelişimini indüklemer. Yangısal olaylarda genel olarak stimulan (proinflamatuvar) veya depresif (antiinflamatuvar) etki gösterirler. Sitokinlerin temel görevleri arasında makrofajlarda kemotaksisinin başlatılması, damar permeabilitesinde (geçirgenlik) artış ve immunite (bağışıklık) sayılabilir.

Makrofaj/monosit kaynaklı sitokinler ise (monokin); IL-1α ve β, TNF-α'dır. Bazı sitokinler tedavi amacıyla ilaç olarak kullanılmaktadır; IFN’ların kanser (IFN-α), hepatitis (IFN-α), kronik granülomatoz hastalık (IFN-γ) ve multipl skleroz (IFN-β) ve IL-2’nin renal kanser ve melanoma tedavisinde yer edinmiştir. Th2 hücreleri(Tip-2 Yardımcı T Lenfosit), bağışıklık sisteminde T-hücre reseptörleri aracılığıyla hem allerjen peptitleri doğrudan tanıyan hem de interlöykinlerin (IL) salınımı sağlayan tek hücre sistemidir ve bu da alerjik yangıda IgE antikoru üreten B hücreleri (IL-4, IL-13), mast hücreleri (IL-4, IL-10), ve eozinofil'ler (IL-5) ile ilişkisini ortaya koyar.Lökosit kemotaksis'i ve kemokinezis'ini etkileyen sitokinler arasında; IL-8, eotaksin ve makrofaj enflamatuvar protein-1α bulunmaktadır.[25]

Sitokinleri iki başlık altında toplanabilir. Bunlar doğal immun yanıtı regüle edenler ve edinsel immun yanıtı regüle edenlerdir.

Doğal immun yanıtı regüle eden sitokinler

Bunlar makrofaj ve diğer mononükleer fagositlerden salınırlar. Bunların dışında T Lenfosit, NK (Natural Killer, Doğal Katil) hücreleri, endotel hücreleri ve mukozal epitel hücrelerince de salınabilirler. Doğal bağışıklık gelişmesinde önemli rol oynayan; IL-1, TNF-α, IL-6, özel olmayan yangısal cevabı başlatır; IFN tip 1 ise antiviral etkilidir.[26]

Komplement aktivasyonu Klasik veya Alternatif yol üzerinden işlemektedir. Ancak günümüzde 3. bir yolak da keşfedilmiştir ki "Mannoz bağlayıcı lektin yolu" olarak bilinmektedir. Bu yolağın bazı mikroorganizmaların yüzeylerinde bulunan lektin moleküllerinin, savunma hücrelerindeki mannoz reseptörlerine bağlanması sonucu işlediği sanılmaktadır.
Edinsel immun yanıtı regüle eden sitokinler

Araşidonik asit metabolitleri

Prostaglandinler ve lökotriyenler AA metabolizması sonucu açığa çıkan ürünler birçok biyolojik olayları etkiler. Her hücre yaralanması, fosfalipaz A 2 yi aktive ederek araşidonik asit gibi 20 karbonlu poliansature yağ asitleri oluşturur. Bu olaylardan biri de yangıdır. AA poliansature bir yağ asididir ve hücre zarındaki fosfolipid'lerde önemli miktarlarda bulunur.İnflamatuvar etkinlik ya da C5a gibi kimyasal mediatörler aracılığıyla sellüler fosfolipaz aktivasyonu sonucu membran fosfolipid'lerinden açığa çıkar.Yangısal reaksiyon esnasında, nötrofil lizozomlarının, fosfolipaz'ların önemli düzeyde kaynağı olduğunu sanılmaktadır.Lökotriyenler özellikle allerjik reaksiyonlarda indükleyici görev görür. Reaksiyon başladıktan sonra AA metabolizması iki temel yoldan birini seçer.Bunlar;

Lipooksijenaz lökotrienleri oluşturmak üzere parçalar(LT). Siklooksijenaz ise nonsterodial antiinflamatuar ajanlar tarafından inhibe edilebilen bir süreçte prostoglandinleri(birçok hücrede bulunan) oluşturur. Prostosiklin kapiller endotel ve vasküler duvar, tromboksan trombositler tarafından oluşturulur.

Prostaglandinin etkileri:

Lökotienlerin etkileri:

Antiinflamatuvar etkinlik

Antiinflamatuvar etki yangısal reaksiyonu diğer mediatörlerin aksine baskılar. Vücutta doğal antiinflamatuvar mediatörler olduğu gibi dışardan alınan birçok etken maddenin de antiinflamatuvar etkisi vardır.

Birçok antiinflamatuvar mediatör etkisini prostaglandin sentezini inhibe ederek gösterir. Arachidonik asit üzerinden siklooksijenaz yolunun blokajı ve lipooksijenaz yolunun blokajı temel mekanizmalardan biridir.

Doğal antiinflamatuvarlar

Bunlar vücut tarafından üretilen mediatörlerdir. En bilinen antiinflamatuvar mediatörler başlıca kortizon ve diğer glikokortikoid'lerdir.

Nonsteroid (steroid olmayan) antiinflamatuvarlar

Kısaca NSAID olarak bilinirler. Bunların bir çoğunun analjezik ve antipiretik etkileri vardır. Yani hem ağrı kesici hem de ateş düşürücü etkilere sahiptirler. Ağrı kesici etkileri de prostoglandin sentezinin inhibisyonunun bir sonucudur. En bilinen NSAID'ler metamizol, diklofenak, naproksen sodyum ve ketoprofen türevi bileşiklerdir. Çoğu NSAİİler siklooksijenaz yolunu non-selektif olarak inhibe ederek etkirler. Siklooksijenaz-1 (COX-1) ve siklooksijenaz-2 (COX-2) izoenzimlerinin her ikisini de inhibe ederler. Siklooksijenaz araşidonik asitten tromboksan ve prostaglandin yapımında katalizör görevi görür. Prostaglandinler inflamasyon oluşum sürecinde diğer görevli maddelerle birlikte iletim molekülü olarak rol oynar.Bu etki mekanizması John Vane tarafından ortaya çıkarıldı ve bilim adamı bu şekilde Nobel ödülü sahibi oldu.

Fibronektin faktörü

Fibronektinler 450.000 Dalton boyutunda, genellikle dimerik yapıdaki glikoproteinlerdir. Hem plazmada çözünür formda (plazma fibronektin), hem de hücre dışı alanda çözünmez formda (sellüler fibronektin) bulunurlar[27]. Fibronektin opsonik aktivitesi nedeniyle retiküloendotelial sistemde(RES) ve pıhtı stabilizasyonunda rol oynar. Diğer fonksiyonlarının yanında hücre adhezyonu, migrasyonu, büyüme ve farklılaşmada görev alırlar. Başlıca üretim yerleri karaciğer hücreleri, endotelyal hücreler ve fibroblastlardır.[28][29][30]
Yara iyileşmesi birbiriyle kompleks oluşturmuş dört fazda incelenebilir. Bunlar; koagülasyon, inflamasyon, granülasyon dokusu oluşumu ve matriks formasyonu-yeniden yapılanmadır. Fibronektin'in bu fazların hepsinde fonksiyon gördüğü bilinmektedir.[31] Yangının iyileşme sürecinde gelişen granülasyon dokusunun oluşumunda fibronektin olmazsa olmaz denilebilecek derece roller üstlenir.[32] Fibronektin, kuvvetli opsonik bir alfa-2-glikoproteindir. Aynı zamanda kanı pıhtılaşmasında primer tıkaç oluşması için gerekli hücre göçünden sorumlu mediatörleri de üretir.[33]

Akut faz proteinleri

Yangısal alanda nötrofil gibi granulositler ve mononüklear hücrelerin aktive edilmesiyle birlikte TNF-alfa ve İnterlökin-6 gibi proinflamatör (yangıyı tetikleyici) sitokinlerin salınımı ile birlikte akut faz proteinleri (APP) olarak bilinen glikoproteinlerin karaciğerden üretimini destekler.[34] Bunun dışında akut faz proteinlerinin üretimi için gerekli uyarımlar İnterlökin-1 tarafından da stimule edilir. Günümüzde akut faz proteinleri lökositozis ve/veya nötrofili gibi geleneksel hematolojik değerlendirmelerde kullanılan yangısal parametrelere göre daha duyarlı oldukları tespit edildiği için yangısal reaksiyonların belirlenmesinde daha etkili ve hassas bir yöntem olmuştur.[35]

C-Reaktif Protein (CRP):Yangının yanı sıra enfeksiyon ve travmanın sebep olduğu doku hasarını takiben, yangısal bir olaylar zincirinde üretilen akut faz proteinlerden biri de CRP'dir.[36][37][38] Yapılan birçok çalışmada CRP'nin yangısal cevabı takiben 24 saat içinde artış gösterdiği ve yangısal uyarımların bitiminden itibaren yavaşça azaldığı gözlenmiştir.[39][40] CRP seviyesinin gastrointestinal sistemdeki mukozal hasarının da tespitinde belirteç olarak kullanılması söz konusudur.[41]

Diğer önemli akut faz proteinleri:

Adezyon, migrasyon ve diapedezde görevli yüzey molekülleri

Bunlar başlıca Hücre aracılı bağlanma reseptörleri ve Soluabl (çözülebilir) yüzey molekülleri olmak üzere iki temel sınıfa ayrılır.

TLR3 reseptörünün moleküler şeması

Hücre aracılı bağlanma reseptörleri:

Soluabl yüzey molekülleri:

Nitrik oksit ve reaktif yanıt

Nitrik oksit organizmada birçok role sahip özel bir biyolojik moleküldür. Makrofajlarca fagosite edilmiş, sindirilmiş mikroorganizmalara karşı oldukça güçlü bir yanıt gösterir.[45] Hücre içi sinyal iletiminde de bazı fonksiyonları vardır. Nitrik oksit kısa süreli ve güçlü bir reaktif etkiye sahiptir. Böylece fagosite edilen mikroorganizmaların yıkımlanmasını sağlar. Nitrik oksitin bunların yanında ayrıca nörotransmitter bir maddedir ve dolaşımda stabilizasyonu sağlar. Nitrik oksitin tepkimeye girmesiyle bakterilerin sitrik asit siklusu engellenir. Bunun yanında viral replikasyonu, yani virusların hücre içinde üremesini, çoğalmasını da engeller.

Çeşitleri

Yangılar akut ve kronik olmalarının yanında eksudasyonlarına göre de birçok şekilde sınıflandırılabilir. Bunlar eksudatif, alteratif ve proliferatif yangılardır.

Akut yangı

Akut yangılar hızlı bir şekilde başlar ve kısa sürede şekillenir (birkaç saat ile bir gün arasında). Hızlıca oluştukları için yangılı alana sayıca hakim hücreler nötrofil lökositlerdir. Bunun yanında makrofajlar da sıkça görülür. Sayıca az da olsa lenfositler görülebilir.

Kronik yangı

Kronik yangılar uzun sürede (3-4 hafta ve daha fazla) gelişirler. Akut yangılara nispeten ağrı duyusu daha azdır. Mikroskopik incelemede yangılı alanda sayıca lenfositlerin üstün olduğu görülür. Genellikle bu tür yangılarda fibrinleşme görülür. Bunun yanında akut yangılar zamanla kronik hale de gelebilirler.

Akut ve Kronik Yangı
Komponent Akut yangı Kronik yangı
Baskın hücreler Nötrofil, makrofaj Lenfosit, plazmasit, fibroblast
Süresi Birkaç günden bir haftaya kadar 4 hafta ve daha fazla
Sıcaklık artışı Belirgin Belirgin değil
Ağrı durumu Daha etkin Daha hafif
Baskın özellik Eksudasyon Proliferasyon

Eksudatif yangı

Eksudatif yangılar, yangının bir semptomu olan tumor ile karakterizedir. Yani bu tip yangılar sıvı eksudasyonu ile kendilerini belli ederler. Bundan başka genel olarak yangıların ilk evreleri de eksudatif yangı kabul edilir. Eksudatif yangılar yangı içeriğine ve eksudatın yoğunluğuna göre sınıflandırılabilir:

Termik sebepli eroziv tipte bir palatitis. Yangısal hiperemi ve yer yer pseuodmembran'lar görülmekte.Üst damak, insan.

Alteratif (nekrotik) yangı

Alteratif (nekrotik) yangı, doku kaybının ön planda olduğu yangı türüdür. Genellikle spesifik mikroorganizmalardan (özellikle Necrobacillus ve Fuscobacterium necrophorium) ileri gelir. Yangılı alanda ülserleşme de dikkati çeker. Alteratif yangılar yüzeyde veya mukozalarda oluşabilir. Sonucunda bölgede nedbe dokusu (skatix, scar) oluşabileceği gibi kavernler veya daha kötü bir sonuç olan nekroz oluşur.

Proliferatif yangı

Nekroz sonucu oluşan bir yangısal reaksiyon sonucu gelişmiş bir granülom. Merkezde fibroblast ve bağ doku elemanları görülmekte. Granülom çevresinde ise mononükleer hücre infiltrasyonu mevcut.

Proliferatif yangılarda sonuç olarak rezolüsyon genellikle oluşmamıştır ve etkenler fibröz kapsüllerle sınırlandırılır. İşte bu kapsüller granülomlardır. Bu yüzden bu tür yangılara özel bir adlandırma olarak graülomatöz yangı da denir. Yangılı alanda yeni oluşan kapiller damarlar, bağ dokusu hücreleri ve iplikçikleri, lökositler, histiyositler ve dev hücreleri görülür. Örneğin sığırlarda çene dokusunda üreyen Actinomyces bovis'ten ileri gelen Actinomikozis bir çeşit granülamatöz yangıdır. Yabancı cisimlere karşı şekillenen yangısal reaksiyonlar da granülom oluşumları ile karakterizedir. Bunun dışında tüberküloz, paratüberküloz ve Lupus erythematosusSLE de granülomatöz yangılara en tipik örnekleri oluşturular. İrin içeren granülomlar, piyogranülom adını alır. Parazit kistleri, bazen larvaları da granülomlar içerisine hapsedilmeye çalışılır. Bunun en tipik örneği Echinococcus kistleridir. Herhangi bir etkinin sonunda iyileşme aşamasında da yangısal olaylar gelişir. Bölgeye nötrofil, makrofaj ve mononükleer hücrelerden ve kan damarlarından zengin granülasyon dokusu şekillenir. Bu da bir çeşit granülomdur.

İsimlendirme

Organlarda ve dokularda yangısal reaksiyonlar isimlendirilirken genel bir kural olarak -itis eki kullanılır. Beşeri hekimlikte sıklıkla isimlendirme kısaca yapılır, yani -it eki getirilir. Ancak bazı oluşumların yangıları isimlendirilirken bu sözü edilen ekler kullanılamaz. Bu durumda o yapıya özel yangı terimi kullanılır. Yangısal hücre infiltrasyonunun bulunduğu yere veya organdaki konumuna göre de yangılar isimlendirilirken belirli hususlara dikkat edilir. Örneğin tek başına pneumoni akciğerlerde alveolerde eksudat birikmesi ile karakterize bir tabloyu alveolitis ifade eder. Organın interstisiyumunda şekillenen yangılar ifade edilirken daima interstisiyel ibaresi belirtilir.Örneğin interstisiyel pneumoni, böbrek korteksine ilişkin yangıda nefritis, glomerullerde yangısal hücre infiltrasonu için glomerulonefritis veya böbrek medullasını da içine alıyorsa piyelonefritis gibi. Bunların bazı örnekleri aşağıda verilmiştir:

Yangının Klinik Patolojisi

Organlarda yangısal değişikliklere bağlı olarak söz konusu organ ve ona ilişkin sistemlerde bir takım aksaklıklar ve buna bağlı olarak gelişen klinik bulgularda söz edilmesi olasıdır.
Organizmada meydana gelen yangısal değişiklikleri laboratuvar analizleri ile belirlemek klinik patoloji bakımından önem taşır. Akut yangısal olgularda kan nötrofil sayısı artarken (nötrofili), kronik olgularda lenfosit sayısında artış lenfositoz göze çarpar. Bununla birlikte yangısal reaksiyonlarda serum bakır düzeyinde artış gözlemlenmiştir. Yangısal reaksiyonun şekillendiği bölge hastalığın seyri veya ölümcül olup olmaması ile yakından ilgilidir. Beyin ve beyin zarlarının yangılarının ölüm riski son derece yüksektir. Bir periton yangısı büyük oranda ölümle sonuçlanır. İç organlarda şekillenen yangılar, organın da fonksiyonuna göre sistemik, görevsel veya bölgesel klinik belirtilerle ortaya çıkar.
Yangısal reaksiyonlar sırasında açığa çıkan sitokinlerin aynı zamanda sistemik etkilerinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Örneğin interlökin-1 vücut sıcaklığında artış, iştah azalması gibi sistemik etkilere de neden olmaktadır. Benzeri etkiler yine interlökin-1,6 ve TNF-alfa gibi sitokinlerin karaciğerden akut faz proteinlerinin üretimini indüklemesi sonucu sistemik etkileri meydana getirmektedir.

Yangıya ilişkin 5. temel semptom; yani functio laesa, söz konusu organdaki fonksiyon bozuklarından bahseder.

Akciğerlerde yangı sonucu alveoller eksudat ile dolar ve solunum sekteye uğrar.

Ancak yangı, diğer yangısal olmayan bazı semptomlarla veya bozukluklarla karıştırılabilir.Bunların ayrımı yapmak tanı ve uygulanacak tedavi açısından önemlidir.Yangısal değişiklikler başlıca şu olgularla karıştırılabilir:

Zira bunların yangısal oluşumlardan ayrımını yapmak mümkündür.

Yangısal Bozukluklarla Seyreden Hastalıklar

Çoğunluğu otoimmun bilinen hastalıklar güzel örnek teşkil eder. Bunların mekanizmaları büyük oranda bilinmekle birlikte çoğunun sebebi bilinmemekte ancak genetik faktörler olduğu düşünülmektedir. Özel hastalıkların yanında Tip-3 aşırı duyarlılık reaksiyonları da örnek teşkil eder.

Kaynakça

  1. Veteriner Genel Patoloji - H. ERER, M.Münir KIRAN, M.Kemal ÇİFTÇİ
  2. Temel Patoloji (Basic Pathology). Kumar, Kotran, Robbins
  3. Veteriner Genel Cerrahi, E.SAMSAR, F. AKIN
  4. Biyokimya, Prof. Dr. N. BAYŞU, Prof. Dr. N. Bayşu SÖZBİLİR. s-584
  5. Gillis S, Williams DE. 1998: Cytokine therapy: lessons learned and future challenges. Current Opinion in Immunology 10,501-3.
  6. Essential Immunology , Roitt, Delves, 2001
  7. Immunology, Roitt, Brostoff, Male, 1996
  8. Cellular and Molecular Immunology, Abbas, Lichtman, 2005
  9. Immunology 5th ed. Goldsby RA, Kindt, TJ, Osborne BA, Kuby J. 2002
  10. Color Atlas of Pathology (Thieme).
  11. Color Atlas of Immunology (Thieme).
  12. Veteriner Farmakoloji. Ed: Prof. Dr. S. KAYA
  13. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji. Prof.Dr. S.Oğuz Kayaalp
  14. Biochemistry Microbiology Pathology Pharmacology. Francis J. CHLAPOWSKI
  15. Muir's Textbook Of Pathology. J. R. ANDERSON
  16. Robbins Review of Pathology. Klatt - Kumar
  17. General Pathology. Martin Gwent LEWIS, Thomas K. BARTON
  18. http://www.saglikbilimi.com
  19. Harrison's Principle of Internal Medicine. 5th edition

Dipnotlar

  1. VERTOSICK Jr. Frank T., Neden Canımız Yanar? p.125
  2. 1 2 Parakrama Chandrasoma, Clive R. Taylor (ca. 2005). "Part A. General Pathology, Section II. The Host Response to Injury, Chapter 3. The Acute Inflammatory Response, sub-section Cardinal Clinical Signs". Concise Pathology (3rd edition (Computer file) ed.). New York, N.Y.: McGraw-Hill. ISBN 0-8385-1499-5. OCLC 150148447. Retrieved 2008-11-05.
  3. 1 2 Cotran; Kumar, Collins (1998). Robbins Pathologic Basis of Disease. Philadelphia: W.B Saunders Company. ISBN 0-7216-7335-X.
  4. A Massage Therapist Guide to Pathology Ruth Werner (2009). A massage Therapist Guide to Pathology (4th ed.). Philadelphia, PA and Baltimore, MD: Wolters Kluwer.
  5. atfedilir
  6. Veteriner Genel Patoloji - H. ERER, M.Münir KIRAN, M.Kemal ÇİFTÇİ
  7. Ear T, McDonald PP (2008). "Cytokine generation, promoter activation, and oxidant-independent NF-kappaB activation in a transfectable human neutrophilic cellular model". BMC Immunol. 9: 14. doi:10.1186/1471-2172-9-14. PMC 2322942. PMID 18405381.
  8. Riede-Werner. Color Atlas of Pathology (Thieme 2004), p-202
  9. Ravandi F, Hoffman R. Phagoctes. In: Postgraduate Haematology. Hoffbrand AV, Catovsky D, Tuddenhanham EGD (eds). Blackwell Publishing; Massachusets, 5th edition 2005: 277-302.
  10. Bagby GC Jr. Leukopenia and leukocytosis. In: Cecil Textbook of Medicine. Goldman L, Ausiello D (eds). Saunders, USA, 22th edition, 2004: 979-990.
  11. Herring WB, Smith LG, Walker RI, et al. Hereditary neutrophilia. Am J Med 1974; 56: 729-734.
  12. Dale DC. Neutropenia and neutrophilia. In: Williams Hematology. Lichtman MA, Beutler E, Kipps TJ, et al (eds), McGraw Hill, 7th edition, USA, 2006: 907-919.
  13. 1 2 Structure–activity studies of AtPep1, a plant peptide signal involved in the innate immune response Peptides Volume 29, Issue 12, December 2008, Pages 2083-2089
  14. http:/ / amigo. geneontology. org/ cgi-bin/ amigo/ go. cgi?view=details& search_constraint=terms& depth=0& query=GO:0004252
  15. amigo.geneontology.org/cgi-bin/amigo/go.cgi?view=details&search_constraint=terms&depth=0&query=GO:0008201
  16. 1 2 amigo.geneontology.org/cgi-bin/amigo/go.cgi?view=details&search_constraint=terms&depth=0&query=GO:0050832
  17. Abbas AK ve ark. Cells and Tissues of the Adaptive System, Cellular and Molecular Immunology Int. Edition (6th ed.), 2007’
  18. Weaver CT, Harrington LE, Mangan PR et al.: Th17: an effector CD4 T cell lineage with regulatory T cell ties. Immunity. 2006; 24:677-88
  19. CRUISE M. J., LEWIS E. R., Illustrated Dictionary of Immunology, 3th edition, p. 388
  20. Veteriner Hekimleri Terimleri Sözlüğü. s-1063, TDK yayınları.
  21. Clark RAF: Cutaneous tissue repair: basic biologic considerations. J Am Acad Dermatol 1985; 13:701-725.
  22. Leibovich SJ, Ross R: The role of the macrophage in wound repair: a study with hydrocortisone and anti-macrophage serum. Am J Pathol 1975; 78: 71-100.
  23. CRUISE M. J., LEWIS E. R., Illustrated Dictionary of Immunology, 3th edition, p. 395
  24. Kuby, J., Immunology, 1992 W.H. Freeman and Company, 245.
  25. Immunology 5th ed. Goldsby RA, Kindt, TJ, Osborne BA, Kuby J. 2002
  26. Moreland LW, Scott SW, Schiff MH, Tindall EA, Fleischmann RM et al. 1997: Treatment of rheumatoid arthritis with a recombinant human TNF receptor (p75)-Fc fusion protein. N. Engl. J. Med. 337,141-7.
  27. Ballegeer V, Spitz B, Kieckens L, Moreau H, Van Assche A, Collen D: Predictive value of incerased plasma levels of fibronectin in gestational hypertension. Am J Obstct Gynecol 161: 432-436, 1989.
  28. Brubaker DB, Ross MG, Marinoff D: The finction of plasma fib ronectin in preeclampsia. Am J Obstet Gynecol 166: 526-531, 1992.
  29. Hynes RO: Fibroncctins. Sci Am 254: 42-51, 1986.
  30. Pussell BA, Peake PW, Brown MA, Charlesworth JA: Human fibronectin metabolism. J Clin Invest 76: 143-148, 1985.
  31. Cheng CY, Martin DE, Leggett CG, et al: Fibronec-tin enhances healing of excised wounds in rats. Arch Dermatol 1988; 124: 221-225.
  32. Repesh LA, Fitzgerald TJ, Furcht LT: Fibronection involvement in granulation tissue and wound heal¬ing in rabbits. J Histochem Cytochem 1982; 30: 351-358.
  33. http://en.wikipedia.org/wiki/Coagulation
  34. McGrotty YL, Knottenbelt, Ramsey IK, Reid AWJ, Eckersall PD (2003) Haptoglobin in a canine hospital population The Veterinary Record 152, 562- 564.
  35. Martinez-Subiela S, Tecles F, ceron JJ (2003) Critical differences of acute phase proteins in canine samples the veterinary journal 166, 233-237.
  36. Hayashi S, Jimbo T, Iguchi K, Shimizu M, Shimada T, Nomura M, Ishida Y, Yamamoto S (2001) A comparison of the concentrations of C-reaktive protein and �1-asit glycoprotein in the serum young and adult dogs with acute inflamation Veterinary Research Communications 25, 117-126.
  37. Yamamoto S, Tagata K, Nagahata H, Ishikawa Y, Morimatsu M, Naiki M (1996) �solation of canine C reaktive protein and characterization of its properties Vet �mmunol �mmunopathol 30, 329-339.
  38. Yamashita K, Fujinaga T, Miyamoto T, Hagio T, Izumisawa Y, Kotani T (1996) Canina acute phase response: Relationship betwen serum cytokine activity and acute phase protein in dogs J Vet Med Sci 56, 487- 492.
  39. Eckarsall PD (2000) Recent advances and future prospects for the use of acute phase proteins as marker of disease in animals Revue Med. Vet. 151, 577-584.
  40. Yamamoto S, Shıda T, Mıyajı S, Santsuka H, Fujıse H, Mukawa K, Fukukawa E, Nagae T, Naıkı M (1993) Changes in serum C-reactive protein levels in dogs with various disorders and surgical traumas. Veterinary Research Communications 17, 85-93.
  41. Otabe K, Ito T, Yamamoto S (2000) CRP measurement in canine serum follwing experimentallyinduced acute gastric mucosal injury Lan Anim. 34(4), 434-438.
  42. Zhang N, Ahsan MH, Purchio AF, West DB (2005). "Serum amyloid A-luciferase transgenic mice: response to sepsis, acute arthritis, and contact hypersensitivity and the effects of proteasome inhibition". J. Immunol. 174 (12): 8125–34. PMID 15944321
  43. Kluve-Beckerman B, Drumm ML, Benson MD (1991). "Nonexpression of the human serum amyloid A three (SAA3) gene". DNA Cell Biol. 10 (9): 651–61. doi:10.1089/dna.1991.10.651. PMID 1755958.
  44. Trayhurn P, Wood IS (September 2004). "Adipokines: inflammation and the pleiotropic role of white adipose tissue". Br. J. Nutr. 92 (3): 347–55. doi:10.1079/BJN20041213. PMID 15469638.
  45. Illustrated Dictionary of Immunology, second edition, p532

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/24/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.