Gayrimüslim
Gayrimüslim, (Osmanlı Türkçesi: غيرالمسلم) "Müslüman olmayan" demektir. Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Hristiyan ve Yahudi gibi Müslüman olmayan halkları belirtmek için kullanılır.
Eski Osmanlı Düzeninde Gayrimüslimler
Osmanlı Devletinin geleneksel düzeninde gayrımüslim toplulukları millet-i mahkûme (egemenlik altına alınan millet) veya zimmî (zimmet altında bulunan) olarak adlandırılırdı. Fetih sonucunda İslam egemenliği altına giren bu toplumların askerlik yapması ve kamu yönetimine katılması (birtakım marjinal istisnalarla) yasaktı. Buna karşılık belirli sınırlar içinde kalmak şartıyla inanç ve ibadet özgürlükleri devlet tarafından güvence altına alınır, can ve mal güvenlikleri korunurdu. Sadece gayrımüslimlerin ödediği iki İslami vergi olan haraç ve cizye, Osmanlı maliyesinin en önemli gelir kaynakları arasında idi.
Millet sistemi uyarınca gayrımüslim Osmanlı tebaası Rum, Ermeni ve Yahudi olmak üzere üç millet (milel-i selase) altında örgütlenmişti. Her üç millet dini liderleri tarafından temsil edilir ve yönetilirdi. Sırplar, Bulgarlar, Süryaniler gibi çeşitli alt gruplar bu üç millet içerisinde yer alırdı. Mesela Sırplar ve Bulgarlar "Rum", Süryaniler ise "Ermeni" sayılırdı.
Tanzimat'tan sonra Gayrımüslimler
1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı Osmanlı yönetim felsefesine önemli değişiklikler getirdi. Bu fermanla müslim ve gayrımüslimlerin vatandaşlık hak ve ödevleri bakımından eşit olduğu ilan edildi. Ancak eşitlik ilkesi pratikte belli bir ölçünün ötesinde hayata geçirilemedi.
1856'da ilan edilen Islahat Fermanı ile eşitlik ilkesi bir adım daha ileri götürüldü. Gayrımüslimler bu tarihten sonra ilk kez devlet yönetiminin çeşitli kademelerinde görev aldılar. 1858'de ilk kez bir Hristiyan vezir (paşa) rütbesine yükseltildi. 1867'den sonra bazı kabinelerde gayrımüslim bakanlar yer aldı. 1878'de Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) görevine atanan Aleksandros Karatodori Paşa bu göreve getirilen ilk gayrımüslim oldu. Osmanlı Ordusunda ise gayrımüslimler daha çok tıbbiye ve istihkâm gibi, muharip olmayan sınıflarda görevlendirildiler. Liva (tuğgeneral) rütbesine kadar yükseldiler.
Gayrımüslimler ilk kez 1912 Balkan Savaşı'nda kitlesel olarak askere alındılar ve Osmanlı Ordusunda er, erbaş, assubay ve küçük rütbeli subay olarak hizmet verdiler. Çanakkale Savaşı başta olmak üzere I. Dünya Savaşı'nın birçok cephesinde Osmanlı/Türk ordusu safında savaşmış ve kayıplar vermişlerdir.
Cumhuriyet Döneminde Gayrımüslimler
Bu maddenin tarafsızlığı konusunda kuşkular bulunmaktadır. Ayrıntılar için lütfen maddenin tartışma sayfasına bakınız. Şablonu maddeden çıkarmadan önce lütfen şablonun yardım sayfasını inceleyiniz. (Mayıs 2009) |
Bu maddenin doğruluğu konusunda şüpheler var. (Madde içeriğinde doğruluğu kesin olmayan kısımlar tespit edilmiştir.) Lütfen konuyla ilgili tartışmaya katılın. Gerekirse kaynak gösterin. |
Cumhuriyet yönetimi bir yandan din ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşların hak ve ödevler bakımından eşitliğini ilan ederken, bir yandan da Lozan Barış Antlaşması uyarınca azınlık (ekalliyet) adı verilen yeni bir hukuki statü yarattı. Azınlık statüsü gayrimüslim toplululuklar içinde sadece Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler için devam etmektedir. Fakat gayrimüslim olan Süryaniler azınlık statüsünde bulunmamaktadır ve diğer Türk olmayan Müslüman halklar gibi Türk sayılmıştır.
Azınlıklara uluslararası hukukun güvencesi altında bazı ayrıcalıklar tanındı; buna karşılık bazı vatandaşlık hakları kısıtlandı.
1923 yılında Türkiye'de yaşayan 1,5 milyon dolayında gayrımüslimin büyük çoğunluğu 1923-30 yılları arasında zorunlu göçe tabi tutularak yurt dışına çıkarıldı. Kalanların bir bölümü de 1964'te sınırdışı edildi.
Günümüzde azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamalar bazı alanda yumuşamış veya kalkmıştır. Bazı Yargıtay kararlarında gayrımüslim TC vatandaşları "yabancı" olarak sınıflandırılarak mülk edinme ve örgütlenme haklarına sınırlamalar getirilmiştir.