Franz Kafka

Bu madde aşırı derecede uzamaya başlamıştır. Lütfen tartışma sayfasında görüşlerinizi bildirin ve maddenin özetlenmesine veya ayrı maddeler halinde alt başlıklara bölünmesine yardımcı olun.
Lütfen görüşlerinizi tartışma sayfasında belirtiniz.
Franz Kafka

Yazarın 1906'da çekilmiş fotoğrafı
Doğum 3 Temmuz 1883
Prag, Avusturya-Macaristan
Ölüm 3 Haziran 1924 (40 yaşında)
Viyana, Avusturya
Meslek Roman ve Öykü yazarı
Vatandaşlık Avusturya-Macaristan, Çekoslavakya
Tür Yapıntı
Edebî akım Modernizm

İmza

Notlar

En çok tanınan eserleri

Franz Kafka, (d. 3 Temmuz 1883 – ö. 3 Haziran 1924) modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından biridir.

Temmuz 1883'te Prag’da ufak moda eşyalar satan bir dükkan işleten Hermann ve Julie Kafka'nın 6 çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. 3 kız kardeşi de kendinden uzun yaşamıştır. Hukuk okumuş, boş zamanlarında yazmaya başlamıştır. Yazıları, ilk olarak Betrachtung, 1912 yılından itibaren yayımlanmaya başlamıştır. Kafka'nın duygusal deneyimleri ve ailesiyle olan ilişkileri eserlerinde özellikle günlük ve mektuplarında ifade bulmuştur. Babaya Mektup'ta (Almanca: Brief an den Vater) Kafka'nın bakış açısından babasıyla olan ilişkisi gözükmektedir. Hayatta olduğu süre içerisinde 7 kitap yazmıştır. Bunların yanında 3 tamamlanmamış roman ve birçok mektup ve günlük bırakmıştır gerisinde. Kafka yakın arkadaşı Max Brod'dan öldüğünde tüm bu eserlerini yakmasını istemiştir. Max Brod'un Kafka'nın bu isteğini yerine getirmemesi sayesinde bugün bu eserler günümüze ulaşmıştır. Kafka tüm eserlerini Almanca yazmıştır. Kafka modernist yazar olarak görülmektedir. Eserlerinde suç, özgürlük, yabancılaşma ve sorumluluk ayrıca otoriteye bireysel karşı koyma gibi temaları işlemiştir. Kafka’nın en tanınmış eserleri Dava, Şato ve Dönüşüm 'dür. Kafka'nın 3 Haziran 1924'teki ölümünün sebebi kalp yetmezliği olarak görülse de vücudunu yıpratan asıl sebep ilerlemiş kanseridir.

Hayatı

Ailesi

Almanca konuşan Yahudi bir aileden o dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun sınırları içinde yer alan Prag şehrinde dünyaya gelmiştir. Herman Kafka (1852–1931), Franz Kafka'nın babası, Prag'a yerleşmeden önce Pisek yakınlarındaki bir Yahudi köyü olan Osek'te yaşamaktaydı. Franz Kafka'nın büyük babası Jacob Kafka Osek'te kasaplık yapmaktaydı. Herman Kafka geçimini belli bir süre pazarlamacılık yaparak sağladıktan sonra kendisine ait erkek ve kadın moda elbiseleri ve aksesuarları satan bir dükkan işletmeye başlamıştır. Kafka'nın annesi Julie Kafka (1856—1934) ise zengin bir bira üreticisinin kızı olarak dünyaya gelmiştir.[1] Franz Kafka'nın bebekken ölen iki erkek kardeşinin dışında ayrıca kendinden daha genç Gabriele ("Elli") (1889–1941), Valerie ("Valli") (1890–1942),ve Ottilie ("Ottla") (1892–1943) adlı üç kız kardeşi daha vardı. Kafka'nın kız kardeşlerinin konsantrasyon kamplarında ya da gettolarda hayatlarını kaybetikleri ileri sürülmektedir.[2]

Çocukluğu, gençliği, eğitimi ve mesleki yaşamı

Lise eğitimini 1901 yılında başarıyla tamamladıktan sonra Kafka, annesi ve babası tarafından Norderney ve Helgoland’a birer seyahatle ödüllendirildi. Kafka daha sonraları da despot babasının isteği gibi bir yaşam sürdürdü. Bu onun kaderiydi ve bu kader onun birçok eserine de yansıdı. Kendi kararlarını verebildiği bir yaşamdan sonra, dışarıya olan yönelimi Dönüşüm eserinde olduğu gibi diğer eserlerine de açıkça yansımıştır.

Franz Kafka 1901’den 1906’ya kadar Prag’daki Karl-Ferdinand Üniversitesinde öğrenim gördü; oradan mezun olduktan sonra kimya ile ilgilendi, fakat kısa bir süre sonra hukuk alanında ilerlemeye karar verdi. Daha sonra bir yarıyıl Alman filolojisi ve sanat tarihiyle ilgilendi ve bu arada Münih’teki hukuk eğitimine de devam etti. Beş yıllık hukuk eğitiminden sonra Albert Weber’in yanında ücretsiz hukuk stajı yapma şansını buldu ve ceza hukuku alanında ilerleme kararı aldı.

Franz Kafka 1907’de o dönemde çok ünlü olan “Assicurazioni Generali” adlı İtalyan bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Franz Kafka, Prag’da edebiyat çevresine girmesini sağlayacak olan Max Brod ile bu yıllarda dostluk kurmaya başlamıştır. Eserlerini de yakılmak üzere bıraktığı kişi de Max Brod’dur.

Bu dönemde Kafka, aynı zamanda Felix Qeltsch, Oskar Baum, Gustav Janouch ve Franz Werfel gibi önemli edebiyatçılar ile tanıştı. 1908 -1912 yılları arasında siyasal ve toplumsal olaylara ilgi duymaya, önemli Çek siyaset adamlarının toplantılarına katılmaya başladı. Yahudilikle ilgilenip İbranice öğrenmeye de bu dönemde yöneldi. Max Brod ile Riva, Paris, Weimar ve İtalya’ya geziler yaptı.

Nesil çatışması, baba-oğul ilişkileri

Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi, özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı; babasının Kafka’nın üzerinde sürekli bir baskısı söz konusuydu, bu durum çocukluk yıllarından öğrenim hayatına kadar devam etti.

Kafka’nın annesi ise babasının değer yargılarını ve düşüncelerini kabullenmişti, zaten bu yargıları değiştirebilecek güce de sahip değildi. Kafka gençken, babasından kesinlikle korkmuyordu, fakat babasına her zaman mesafeli yaklaşıyordu ve ona karşı içinde nefretten başka bir duygu beslemiyordu.

Kafka’nın birçok eserinde baba, ailenin reisi, her şeye gücü yeten ve baskıcı biri olarak tasvir edilmiştir; tıpkı “Dönüşüm” eserinde olduğu gibi. Bu eserde Gregor (hikâyenin kahramanı aynı zamanda hikâyedeki oğul) bir böcektir ve işe yaramayan biridir, hikâyede Gregor’un ölümüyle ailenin rahat bir nefes alması konu edinilmiştir. Babasının karşı konulmaz gücünün Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı, Kafka’nın en önemli hikâyelerinden biri olan “Hüküm” ü (Yargı) yazmasına sebep olmuştur.

Kafka,“Baba’ya Mektup” eserindeki mektupları ne babasına göndermek ne de yayımlatmak istemiştir; bu mektupları sadece babasının üzerinde her zaman baskısı olduğunu göstermek için yazmıştır. Muhtemelen babasının Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı onun kendi kendini eleştirmesine sebep olmuştur ve Kafka kendinden nefret eden biri haline gelmiştir. Şüphesiz bu derin özeleştiri Kafka’nın yaşamına ve eserlerine yansımıştır.

Arkadaş çevresi

Kafka’nın Prag’da oldukça geniş bir arkadaş çevresi vardı, üniversitenin ilk yıllarında hemen hemen aynı yaşlarda olduğu sıkı bir arkadaş çevresi edindi.

Kafka’nın hayatındaki en önemli kişi şüphesiz Max Brod’du. Max Brod da tıpkı Kafka gibi hukuk okudu, daha sonra filozof olan Felix Weltsch ve yazar Oskar Baum ile arkadaş oldu.

Brod, Kafka’nın edebiyat için ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Brod’un aracılığıyla Kafka, henüz yeni kurulmuş olan Rowohlt basımeviyle iletişime geçti ve böylece Kafka’nın ilk kitabı basılmış oldu (Gözlem,1912).

Kafka’nın gelip geçici arkadaşları içinde Jizchak Löwy’nin şüphesiz ayrı bir yeri vardır. Kendisi, Varşovalı Ortodoks bir aileden gelen önemli tiyatroculardandır, gerek sanata olan ilgisiyle, gerekse kişiliğiyle Kafka’ ya örnek olmuştur.

Kafka’nın biyografisini incelersek, onun hiç de sosyal bakımdan toplumdan kopmadığını görürüz, fakat ruhsal bakımdan tamamen farklı bir kişiliktir. Kafka’nın eserlerini bilen birinin elinden onun kullandığı kelimelerin altında yatan, asıl anlatmak istediği ifadeyi takdir etmekten başka bir şey gelmez. Aile içerinde ise Kafka’ya en yakın olan kişi en küçük kız kardeşi Ottla’dır.

İlişkileri

Kafka’nın kadınlarla olan ilişkilerine baktığımızda en önemli noktada, Kafka’nın aşkı Felice Bauer’e yazdığı mektuplar durmaktadır. Felice Bauer, Kafka’nın 13 Ağustos 1912’de Max Brod’un evinde tanıştığı, Berlinli bir memurdur.

1920 yılında ise Kafka, Milena Jesenka ile mektuplaşmaya başlar. Milena Kafka’nın Almanca yazdığı eserleri Çek diline çevirmek istemiştir. Milena, Kafka’dan 12 yaş küçüktür ve evlidir. Birlikte olmalarının imkânsız olduğunu biliyorlardı, buna rağmen uzun yıllar boyunca aralarında mektuplaşmaya devam ettiler. Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplar da tıpkı Felice Bauer’e yazdığı mektuplar gibi Türkçeye çevrilmiştir. Kafka’nın son ilişkisi ise, ölmeden birkaç ay önce isminin anıldığı Dora Diamant adındaki bir çocuk bakıcısıydı.

Kafka mektuplarda aşkın gerçekliğine olan şüphelerini, korkularını dile getirmiş, duygularını tüm çıplaklığıyla kaleme almıştır, bu bakımdan mektuplar edebi açıdan son derece önemlidir.

Yargı

Kafka, “Yargı” adlı eserini 1912 yılında 22 Eylülü 23 Eylüle bağlayan gece sadece sekiz saatte kaleme almayı başarmıştır. Bu eserle birlikte Kafka edebiyat dünyasında konu ve stil bakımından özünü bulmuştur. Kafka yazmanın yaşama hissini kuvvetlendirdiğini ve eserin defalarca okunduğunda bile, hem okuyucuların hem de Kafka’nın üzerinde aynı etkiyi verebilmesi gerektiğini söyler.

Yargı, Kafka’nın 1912 yılında yazdığı hikâyesidir. Bu hikâyede betimlemeye çalıştığı kişi kendisidir. Daha sonra yazdığı hikâyesindeki böcek metamorfoz'unda betimlediği kişi yine kendisi olmuştur. Hikâyedeki genç ve başarılı tüccar bir türlü babası tarafından fark edilememiştir.

Hikâye bir tüccarın oğlu olan Georg Bendemann’ın yaşamını konu alır. Georg aşıktır ve Petersburg’daki onun için son derece önemli olan arkadaşıyla yazışmaktadır. Bu arkadaşlığı devam ettirmek için kendi yaşamındaki birçok başarıdan mektubunda bahsetmemiştir. Uzun süre düşünüp taşındıktan sonra Georg sevgilisine onunla evlenmek istediğini belirtir. Georg mektuplarla babasına gider; fakat babası bu duruma olumlu bakmaz. Onun bu dönemde evliliği düşünmek yerine ticaretle daha sıkı ilgilenmesini gerektiğini söyler. Bunun üzerine Georg her şeyi geride bırakıp evi terk eder, kendi yolunu çizmeye karar verir.

“Yargı” eseriyle Kafka, ilk uzun soluklu yaratıcılığını ortaya koymuştur; ikinci eseri yaklaşık iki sene sonra kaleme alınabilmiştir. Bu gecikmenin sebebi olarak da Kafka’nın sanatsal başarısıyla bile üstesinden gelemeyeceği bir problem ortaya çıkması gösterilebilir, bu problem gittikçe büyümüştür ve sonuç olarak Kafka yarım yıl boyunca edebi açıdan üretken olamadığı bir dönem yaşamış, kendisinin ve ailesinin yaşamını sürdürebilmek için gerekli olan parayı kazanamamıştır. Fakat işi ile ilgili yaşadığı problemler, Kafka’nın yaratıcılığını hiç de olumsuz yönde etkilememiştir, hatta Kafka bu zor dönemlerde yaratıcılığının en üst seviyelerine çıkmıştır.

(I. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği yılın ikinci yarısını bu döneme örnek verebiliriz.) Kafka bütün bunları planlı bir şekilde çalışarak başarmıştır, kendi stratejisine göre Kafka; sabahları büroda çalışıyor, öğlenleri uyuyor, geceleri yazmaya devam ediyordu.

Kafka “Yargı” eserini tamamladıktan sonra, yaşamında bir takım değişiklikler meydana geldi. Kafka’nın kendini tamamen yazmaya adaması aynı zamanda yaşamından birçok şeyi feda etmesi anlamına geliyordu. Zamanla bu tarzıyla kendini günlüklerinde ve mektuplarında ağırlıklı olarak maddiyata verdi.

Hastalığı ve ölümü

1917 yılının Ağustos ayında bir gece Kafka’nın ağzından kan gelir, o yıllarda tedavisi mümkün olmayan Akciğer kanseri teşhisi konulur Kafka’ya. Hastalık iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlar ve 1918’in sonbaharında İspanyol gribine yakalanır, haftalarca ağrı çeker. Daha sonraları ise tüm tedavilere rağmen, Kafka’nın sağlığı yıllar ilerledikçe kötüleşir. Kafka 1923–1924 yılları arasında Berlin’de bulunuyordu ve bu yıllarda kanser iyice ilerlemiş durumdaydı; gırtlağına kadar ilerleyen kanser yüzünden Kafka artık konuşma yetisini de kaybetmişti. Yemek yerken ya da bir şeyler içerken dayanılmaz acılar çekiyordu. 1924 yılının nisan ayında Wienerwald Sanatoryumunda,aile dostları yanındayken akciğer hastalıkları tedavisinde uzman olan Dr. Hugo Kraus tarafından, Kafka’ya gırtlak kanseri teşhisi konuldu;sebep olarak ise akciğer kanserinin metastaz yapması gösterildi.

Muayeneler sonucunda, Kafka’nın durumunun son derece kötü olmasından dolayı cerrahi bir müdahale yapılamayacağı sonucuna varıldı. Kafka Kierling Sanatoryumu’na taşındı ve 3 Haziran 1924 yılında Klosterneuburg’da, 40 yaşında hayata gözlerini yumdu. Resmi ölüm sebebi olarak da kalp yetmezliği teşhisi konuldu.

Kafka’nın uyruğu hakkında

Kafka ilk olarak çok milletli Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni kurulan Çekoslovakya’ da yaşadı. O dönemlerde Almanca farklı ülkelerde (Avusturya, İsviçre’nin bir bölümünde, Güney Tirol) konuşuluyordu. Kafka kendisini bir mektubunda, ana dili Almanca olan biri olarak tanımlamıştır. (“Almanca benim anadilim, fakat Çekçe kalbimde yatıyor“)

Jaroslav Róna'nın Prag'daki bronz Franz Kafka heykeli. Heykel, kafası ve kolları olmayan bir adamın omuzlarına oturan bir adamı tasvir eder.

Prag’da Almanca konuşan halk ki yaklaşık halkın yaklaşık yüzde sekizini oluşturuyor, kendilerini “Prag Almancası“ olarak tanımladığı bir çemberin içerisinde yaşıyordu. Bu durum Kafka için de geçerliydi, Kafka bir mektubunda „ Hiçbir zaman Alman halkı arasında yaşamadım“ demiştir. Daha sonra ise çoğunluğunu Çek halkının oluşturduğu, Almanca konuşanlardan izole edilmiş bir ortamda yaşadı. —hassas yaradılışından dolayı Almanca konuşan azınlıktan uzaklaştı.(Bütün bunların yanı sıra o Yahudi azınlığa mensuptu.) Okullarda da o dönemde Çekçe ve Almanca konuşan Praglılar arasında büyük bir çekişme söz konusuydu. Kafka’nın eserlerine baktığımızda ise I. Dünya Savaşı döneminde ne Almanya’nın politik konularından ne de Avusturya milliyetçiliğinden bahsettiğini görürüz

Etkileri (edebiyat, felsefe ve sinema)

Nabokov’a göre Kafka, edebi açıdan en fazla Flaubert’dan etkilenmiştir. “Özellikle Kafka’nın hukuk ve doğa bilimleri için kullandığı kavramları almış, onlara kuşkusuz ironik bir doğruluk yüklemiş, bunu yaparken kendi kişisel duygularını katmamıştır, aynı stile Flaubert’in eserlerinde de rastlanmaktadır“. (Nabokov, Die Kunst des Lesens, Fischer TB, S. 320).

Kafka lise yıllarından itibaren yoğun bir şekilde Friedrich Nietzsche ile ilgilenmiştir. Özellikle de Nietzsche’nin “Also sprach Zarathustra” (Böyle Buyurdu Zerdüşt) eseri Kafka’yı büyülemiştir. Kafka kendine yaşam paraleli olarak filozof Kierkegaard’ı görmektedir. Ve onun için şöyle demiştir : “O beni bir arkadaş gibi doğruluyor“

1908’ in aralık ayında yazdığı bir mektubunda Kafka şöyle demiştir: “Başka şekilde biz sinemacı uğruna kendimizi nasıl hayatta tutabilirdik ki?” Bunu 1919 yılında sinemada âşık olduğu ikinci aşkı Julie Wohryzek’e yazdı. Fakat Kafka’nın filmlerden pek de etkilendiği söylenemez; yazılarında uygun ifadeler eksiktir bu yüzden birçok kez metinlerini bizzat yeniden yapılandırmıştır. Hikâyelerinde film konularını inceleyip üzerinde kafa yorduğu için farklı karakterler yaratmıştır. Konu, komik resimlerin birbiri ardına sıralanmasıyla oluşur ve abartılıdır; burada edebi yoğunluk kendini sözlü olarak gösterir. Kafka’nın hikâyelerindeki film her zaman o anı konu alır: büyük şehirdeki trafiğin ritmi, korkunun dışa vurumu gibi. Bu tür figürlere özellikle “Kayıp” romanında rastlanır.

Kafka'nın geniş etkisini gösteren edebiyat, sinema, müzik ve diğer eserlerden örnekler aşağıdadır.

Title Year Medium Remarks Ref
"A Friend of Kafka" 1962 short story by Nobel Prize winner Isaac Bashevis Singer, about a Yiddish actor called Jacques Kohn who said he knew Franz Kafka; in this story, according to Jacques Kohn, Kafka believed in the Golem, a legendary creature from Jewish folklore [3]
Dava (film) 1962 film Filmin yönetmeni Orson Welles, "Ne derseniz deyin, Dava benim en büyük eserimdir, Yurttaş Kane'den bile büyüktür." [4][5]
Watermelon Man 1970 film partly inspired by "The Metamorphosis", where a white bigot wakes up as a black man [6]
"Kafka-Fragmente, Op. 24" 1985 music by Hungarian composer György Kurtág for soprano and violin, using fragments of Kafka's diary and letters [7]
Kafka's Dick 1986 play by Alan Bennett, in which the ghosts of Kafka, his father Hermann and Brod arrive at the home of an English insurance clerk (and Kafka aficionado) and his wife [8]
Kafka 1991 film stars Jeremy Irons as the eponymous author; written by Lem Dobbs and directed by Steven Soderbergh, the movie mixes his life and fiction providing a semi-biographical presentation of Kafka's life and works; Kafka investigates the disappearance of one of his colleagues, taking Kafka through many of the writer's own works, most notably The Castle and The Trial [9]
Franz Kafka's It's a Wonderful Life 1993 film short comedy film made for BBC Scotland, won an Oscar, was written and directed by Peter Capaldi, and starred Richard E. Grant as Kafka [10]
"Bad Mojo" 1996 computer game loosely based on "The Metamorphosis", with characters named Franz and Roger Samms, alluding to Gregor Samsa [11]
In the Penal Colony 2000 opera by Philip Glass [12]
Kafka on the Shore 2002 novel by Japanese writer Haruki Murakami, on The New York Times 10 Best Books of 2005 list, World Fantasy Award recipient [13]
Kafka's Trial 2005 opera by Danish composer Poul Ruders, based on the novel and parts of Kafka's life; first performed in 2005, released on CD [14]
Kafka's Soup 2005 book by Mark Crick, is a literary pastiche in the form of a cookbook, with recipes written in the style of a famous author [15]
In the Penal Colony 2006 film Franz Kafka'nın kısa öyküsünden uyarlanan filmin senarist, yönetmen ve yapımcısı Sibel Güvenç en iyi görüntü ve sanat yönetimi ödülleri kazanmıştır.
"Kafkaesque" 2010 TV series Breaking Bad Season 3 episode written by Peter Gould & George Mastras. Jesse Pinkman at a group therapy meeting, describes his new workplace as a boring corporate laundromat he complains about his boss, that he's not worthy to meet the owner whom everyone fears. "Sounds kind of Kafkaesque," responds the group leader.
"Kafka the Musical" 2011 radio play by BBC Radio 3 produced as part of their Play of the Week programme. Franz Kafka was played by David Tennant [16]
"Sound Interpretations Dedication To Franz Kafka" 2012 music HAZE Netlabel released musical compilation Sound Interpretations — Dedication To Franz Kafka. In this release musicians rethink the literary heritage of Kafka [17]
Google Doodle 2013 internet culture Google had a sepia-toned doodle of a roach in a hat opening a door, honoring Kafka's 130th birthday [18]
The Metamorphosis 2013 dance Royal Ballet production of The Metamorphosis with Edward Watson [19]
Café Kafka 2014 opera by Spanish composer Francisco Coll on a text by Meredith Oakes, built from texts and fragments by Franz Kafka; Commissioned by Aldeburgh Music, Opera North and Royal Opera Covent Garden [20]

Eserleri

1933 – 1945 yılları arasında Kafka da tıpkı diğer bütün saygın Yahudi yazarlar gibi yasaklanan yazarlar arasındaydı. Hatta Kafka, Nazi döneminde yasaklanan yazarların başında geliyordu. Eserleri yakılacak kitapların arasındaydı.

Kafka’nın müsveddelerinin yayımlanmasıyla ilgili tartışma

Yaşadığı dönemde Kafka, geniş çevrelerce pek fazla tanınmıyordu. Kafka eğer yazdığı kısa metinlerin dışındaki eserlerin de yayımlanmasına izin verseydi, bu durum belki daha farklı olabilirdi. Kafka ne kendi eserlerine ne de yazarlığına güveniyordu; bu güvensizlik öyle boyutlara ulaşmıştı ki; en yakın arkadaşı ve vasiyetini bıraktığı Max Brod’a yayımlamadığı eserlerini (bunlara bütün romanları da dâhildir) yakıp yok etmesini vasiyet etmiştir. 29 Kasım 1922’de araştırmalar sonucunda bulunan belgede, Kafka’nın şöyle belirttiğini görüyoruz: “Ortaya koyduğum bütün eserlerden sadece şu belirttiklerim geçerlidir “Yargı”, “Ateşçi”, “Dönüşüm”, “Ceza Sömürgesi”, “Köy Hekimi”; hikâyelerimden ise: “Açlık Sanatı.” (“Gözlem’in“ bir örneğinin kalmasını istiyorum, kimse bu hikâyeyi yok etme zahmetini çekmesin, fakat onun yeni basımının olmasını da istemiyorum.) Bu belirttiğim beş kitabın ve hikâyenin geçerli olduğunu söylemem kesinlikle onların yeniden basılıp, yayımlanması anlamına gelmesin; aksine ben bu eserlerin hepsinin yakılıp yok edilmesinden yanayım. Eğer bu kitaplara ulaşmak isteyenler varsa onlara da engel olamam.“

Kafka’nın Brod’dan istediği, kitaplarının yakılıp yok edilmesiydi; fakat Brod bunu yapmadı. Bugün de Brod’un verdiği kararın doğru olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Yapıtlarının bir bölümünü de Kafka yaşadığı dönemde bizzat yok etmiştir. Kafka ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyaca üne kavuşabilmiştir, önce ABD ve Fransa’da, 50’li yıllarda ise Almanca konuşulan bölgelerde ünlenmiştir. 1963 yılında Prag’daki Liblice şatosunda ağırlıklı konusu yabancılaşma olan, Kafka üzerine uluslararası bir konferans düzenlenmiştir

Kafka ölümünden önce arkadaşına müsveddelerinin büyük bölümünü ortadan kaldırması için adeta yalvarmıştı. Fakat Brod, Kafka’nın vasiyetine rağmen, Kafka’nın birçok eserini ölümünden sonra yayımladı. Alman ordularının Prag’a girmelerinden kısa bir süre önce, 1939 yılında Brod, Kafka’nın müsveddelerini İsrail’e kaçırmayı başardı. 1945’de bu müsveddeleri sekreteri Ilse Ester Hoffe’ye gönderdi ve aynen şöyle yazıyordu notunda: “Sevgili Hester, 1945 yılında sana Kafka’nın bana ait olan bütün el yazmanlarını ve mektuplarını gönderdim.“

Hoffe bu müsveddelerden bazılarını satın aldı, satın aldığı eserler arasında mektuplar, posta kartları, “Bir Savaşın Tasviri” eserinin el yazması ve “Yargı” öyküsünün el yazması bulunuyordu, bu eser 1988 yılında 3.5 milyon marka Londra’daki bir edebiyat arşivine kaldırılmıştır. Diğer el yazmalarını ise Hoffe, kızları Eva ve Ruth Hoffe’ye göndermiştir.

Kafka’nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri

Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri

Ein Damenbrever

“Ein Damanbrevier” Franz Kafka’nın Franz Blei’ın öykü kitabında geçen Die Pudeerquaste’nin bir eleştirisidir. 1909 yılında yayımlanmıştır. Kafka’nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri arasındadır. Bu eleştiri yazısı 6 Şubat 1909 yılında Herwarth Walden tarafından denetlenen “Der neue Weg” (Yeni Yol) adlı dergide yayımlanmıştır. Bu kısa metinde Franz Blei’ın Die Puderquaste eseri eleştirilir; Kafka burada ince bir ironiyle yazarın üslubunu taklit eder. Franz Blei o dönemde Edebiyat dergisi Hyperion’un editörüydü, Kafka açısından önemlidir, çünkü Kafka 1908 yılının mart ayında ilk yayımladığı eser olan “Gözlem”i yayımlamıştır.

Eserlerinin özellikleri

Kafka’nın eserlerindeki roman kahramanları sonunun nereye varacağını bilmedikleri labirentlerden geçerler ve sonunda bilinmeyen kudrete ulaştırılırlar. “Şato” romanı da tıpkı “Dava” romanındaki mahkeme binasında olduğu gibi karmakarışık odaların bulunduğu labirentlerden oluşmaktadır, aynı zamanda “Kayıp” ( Brod tarafından “Amerika” başlığı adı altında yayımlanmıştır) romanında tuhaf, birbiriyle alakasız sahneler – bir gemi, bir otel, bunların yanında Karl Rossmann amcanın odası, kahramanlar – devasadır.

Kafka’nın hemen her eserinde, örneğin: “Çin Seddi“, “Bir Köpeğin Araştırmaları“, “Kısa Fabl“, hikâyenin kahramanları başarılı olamamıştır ve boş yere ölmüştür, hikâyelerinde ağırlıklı olarak ele alınan konu budur. Bu hikâyelerde her şey tamamıyla gerçekçi değildir, olaylar bilinçli olarak ironiyle anlatılmıştır.

Hikâyelerinin konularının bir diğer olmazsa olmazı da, hikâyenin kahramanının bilinmeyen yasalara istemeden karşı gelmesi; ya da çiğnediği yasayı hiç bilememesidir (“Yasanın Önünde”, “Ceza Sömürgesi”, “Çiftlik Kapısına Vuruş”, “Yasalar sorunu üzerine”). Tıpkı “Dava” ve “Şato” romanlarının kahramanlarında olduğu gibi, hikâyenin kahramanları da kendileri için yasak olan olaylarla hikâyeye yön verir, hikâyenin gidişatını bu olaylar belirler. Kafka’yı ekspresyonistlerden ayıran da Kafka’nın olağandışı olayları tanımlayıp, anlaşılır bir şekilde tarif edip, bu olayları doğal bir oluşum gibi yansıtan tarzıdır. Bu duruma özellikle de Kafka’nın hikâyelerinde rastlanır. “Ceza Sömürgesi”ndeki yasallaştırılmış acımasızlıkta, “Dönüşüm” eserinde insanın bir hayvana dönüşmesinde ya da “Akademi İçin Bir Rapor” adlı eserlerinde bu durum açıkça görülebilir. Kafka eserlerinde basitçe günlük yaşamdaki bir olaya şekil vermemiştir; ondan ziyade kendi kurallarıyla kendi dünyasını yaratmıştır. Kafka’yı diğerlerinden ayıran, Kafka’yı Kafka yapan da budur. Bu durum sonradan „Kafkaesk“ (Kafkavari) kavramının yerleşmesini sağlamıştır. Bu kavram Kafka’nın eserlerinin belirleyeni oldu, Kafka’yı diğerlerinden ayrı kıldı.

Yorumcuların “Yorumlama Şevki” kitabının 1945 yılından sonra bütün kütüphaneleri doldurup, bütün rekorları kırmasının altında belki de metinlerinin anlaşılır ve birbiriyle sıkı ilişki içinde olmasında yatmaktadır. Metinler kolay, fakat diğer yandan bu metinlerin özümsenmesi son derece zordur. Dil, okuma bakımından kolay ve resimlerle süslenmiştir; zor yanı ise okuyucuların asıl anlatılmak istenen konuyu hissedebilmesine rağmen asıl anlatılmak isteneni anlamada zorluk yaşamasıdır.

Albert Camus şöyle demiştir: “Bütün olanakların sunulup hiçbirinin işe yaramaması kaderdir, belki bu eserlerin büyüklüğü de kaderdir.” Kafka’nın eserlerinin cezp ediciliğindeki sır da zaten bu anlatmak istediğini anlayıp yorumlayabilmede yatar. (Walter H.Sokel)

Kafka’nın eserlerinin farklı farklı yorumlanması psikolojik, felsefi, biyografik, dini ve sosyolojik açıdan ele alınmıştır. Kafka’nın eserlerinin yorumlanmasında diğer önemli bir problem ise; Yahudiliğin ve Yahudi kültürünün eserlerine olan etkisidir.

Önemli Eserlerinden Bazıları

Dua Eden Adamla Sohbet

“Dua Eden Adamla Sohbet” Franz Kafka’nın 1909 yılında yayımlanan eseridir; bu eser aynı zamanda Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan „Bir Savaşın Tasviri“ adlı eserin de bir bölümünü oluşturmaktadır.

Hikâyede anlatıcının gizlice bir kız çocuğunu gözlemlemek için kiliseye gidişi tasvir ediliyor. Fakat anlatıcı bu kız çocuğuyla hiç konuşmaz. Zamanla, adamın gözüne düzenli olarak kiliseye gelen ve son derece gösterişli bir biçimde dua eden genç bir adam çarpar. Bu adamın neden böyle davrandığını anlamak için onu zorlar ve şu sonuca varır; bu adam dikkatleri üzerine çekmeyi seven ve bunu yaşamının amacı olarak belirleyen biridir.

Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde anlatıcının bu adama olan ilgisi azalır, fakat adamın susmaya niyeti yoktur. Adam duygularını, korkularını, hayallerini olduğu gibi dışarı yansıtan biridir. Fakat anlatıcı adamın bütün kötü duygularını bir kenara itip, daha önce bahsettiği güzel, umut dolu bir sahneyi tasvir etmiştir. Bu yüzden adam son derece şanslıdır ve anlatıcıya minnettardır.

Sarhoşla Sohbet

“Sarhoşla Sohbet” Franz Kafka’nın 1909 yılında yayımlanan bir hikâyesidir, Hikâye aynı zamanda Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan „Bir Savaşın Tasviri“ adlı eserinin de bir parçasını oluşturmaktadır. Hikâye, anlatıcının kibar bir Fransız farz ettiği, sıradan bir sarhoşla karşılaşmasının basit bir tasviridir. Anlatıcı sokağa adım attı ve neredeyse kararmış olan gökyüzüne ve sırdaşı olan binalara baktı. Bu görüntüyle bir süreliğine garip bir konuşma yaptı. Daha sonra aklına bir sarhoştan öğrendiği bir düşünce geldi (kendisi). Kuyu başında bir sarhoş gördü. Anlatıcı sarhoşla son derece yapmacık bir konuşma yaptı ve onu sanki bir Paris beyefendisiymiş gibi muhatap aldı. Sarhoş ise buna karşılık hiçbir tepki vermedi geğirmek dışında.

Büyük Gürültü

“Büyük Gürültü” Kafka’nın 1912 yılında „Herder-Blätter“ adlı bir Prag dergisinde yayımlanan otobiyografisidir. Kafka’nın ailesindeki karmaşayı konu alır. Kafka yayımcı Willy Hass’a yazdığı bir mektupta ondan açıkça ailesini terbiye etmesini istemiştir.

“Ben” anlatımla yazılmış bir hikâyedir, anlatıcı odasına oturup, etrafındaki kapıların nasıl art arda çarpıldığını anlatır. Baba aniden odadan içeri girer. Yan odadan gelen sesler anlatıcının içine işler. Baba sert bir şekilde odanın kapısını kapattıktan sonra ortalık bir nebze daha sakinleşse de bu durum anlatıcıyı halen korkutmaktadır. Onda derin izler bırakmaktadır.

Gözlem

“Gözlem”, Kafka’nın antolojisinin başlığıdır, Kafka’nın 18 kısa hikâyesini içeren ve 1913 yılında Rowohlt-Verlag tarafından yayımlanan ilk kitabıdır. O dönemdeki yayımcılardan olan Kurf Wolff, Kafka için gelecek yıllarda ayrı bir önem taşıyacaktır. Kitapta yer alan bazı başlıca konuları şöyle sıralayabiliriz: insanlar arasındaki sınırlar, arkadaşlar arasındaki hoş sohbetler, yaşadığı yalnızlık ve o zamanın tüccarlarının çabaları.

Ateşçi

“Ateşçi”, Kafka’nın 1913 yılında “Der Jüngste Tag” (En Yeni Gün) adlı yazı dizisinde yer alan, Kurt Wolff yayınevinde çıkan bir hikâyesidir.

Bu hikâye aynı zamanda “Amerika” (Max Brod’un başlığıyla) romanının da ilk bölümünü oluşturmaktadır. Kafka’ya göre Max Brod’un “Amerika” başlığı adı altında yayımladığı romanın başlığı “Kayıp” (Der Verschollene) olacaktı.

Hikâyede, evdeki hizmetçi kızla yasak bir ilişki bağlamında yaratmış olduğu bir skandal yüzünden, ailesi tarafından Amerika’ya gönderilen çok genç bir adamdan bahsedilir. Genç adam orada yeni yaşamına adapte olup kendi yolunu çizmek istemektedir.

16 yaşındaki Karl Rossman hizmetçisinden bir çocuk sahibi olmuştur; ailesi bu skandalı ortadan kaldırmak için Karl’ı Amerika’ya gitmeye zorlar. Karl’ın hizmetçiden çocuk sahibi olması durumu, hikâyenin ileriki bölümlerde “tecavüz” olarak adlandırılır. Rossman’ın gemisi Amerika’ya ulaşır, Rossman tam karaya ayak basmak üzereyken birden şemsiyesini almayı unuttuğu aklına gelir ve geri döner; şemsiyesini ararken kamarasında gemide motoru ateşlemekle görevli olan ateşçi ile karşılaşır. Aralarında samimi bir konuşma geçer, ateşçi Karl’a bir taraftan da öğüt vermektedir. Bu arada gemide yaşadığı problemlerden de bahseder, özellikle de kendisinden daha üst kademede görev yapan makinistlerden; görevlinin işinden atılması söz konusudur.

Karl görevliye yardımcı olup, problemini çözmek ister ve onun kaptan kabinine gidip kaptanla konuşması gerektiğini söyler. Fakat bu işe yaramayınca, Karl devreye girer ve onlarca seçkin senatörün önünde görevli için bir konuşma yapar. Bu sırada senatörlerden biri Karl’ın onun yeğeni olabileceğinden şüphelenir; zira aldığı bir mektupta da Karl’ın Amerika’ya gideceğinin haberini almıştır. Karl’ın ismini sorar ve Karl’ın öz yeğeni olduğunu anlar.

Bu zamandan sonra Karl’ın görevlinin sorunuyla ilgilenmesi daha da zora girmiştir; çünkü bütün ilgi Karl ve amcasının üzerine toplanmıştır. Karl ve amcası bir botla uzaklaşırken, Karl’ın aklını hep şu soru kurcalamıştır; acaba Karl amcası için, ateşçinin kendisi için olduğundan daha mı değerliydi?

Dönüşüm

“Dönüşüm” Kafka’nın 1912 yılında oluşturduğu ve tüm eserleri içinde belirleyici yere sahip bir hikâyedir. Daha sonra bu hikâye 1915 yılında “Beyaz Sayfalar” adlı dergide yayımlanmıştır. Aralık 1915’te de kitap olarak “En Erken Gün” adlı yazı dizisinde Kurt Wolff tarafından yayımlanmıştır.

Birinci bölüm: Gregor Samsa günün birinde kötü kâbuslar görerek uyanır ve kendisini insan büyüklüğünde bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Bu dönüşümle birlikte bütün hayatı alt üst olmuştur. Her zamanki gibi kalkıp işe gitmek ister, fakat bunu yapamaz, artık normal bir insan değildir, bu haldeyken çalışamayacağını anlar. Bütün ailenin de ekonomik yükü Gregor’un üzerindedir. Gregor böceğe dönüşünce onun yerine artık babası çalışmak zorundadır.

İkinci bölüm: Gregor’a tek yakın kişi kız kardeşi Gretedir. Çünkü onun konservatuvarda okuması için elinden gelen her şeyi yapmıştır Gregor. Başlarda böceğe dönüşmüş ağabeyi ile çok iyi ilgilenir, fakat ilerleyen bölümlerde ilgisi azalır; ona eskisi gibi iyi bakmamaktadır, odasını temizlememektedir, eskisi gibi güzel yemekler getirmemektedir. Gregor’un durumu gittikçe kötüleşir. Odadayken üstüne bir şişe düşer ve Gregor, yüzünden ağır bir şekilde yaralanır; daha sonra sinirlenen babası ona bir elma atar ve tekrardan ağır bir şekilde yaralanmasına neden olur.

Üçüncü bölüm: İlerleyen aylarda Gregor yüzündeki ve sırtındaki ağrılarla yaşar, neredeyse hiçbir şey yemez. Ailesi onu artık tamamen gözden çıkarmıştır. Haliyle aile, Gregor da çalışmayınca finansal problemler yaşar ve eve üç kiracı almaya karar verir. Gregor da ailesinden tamamen kopmuştur artık, onlara katılmaz, sadece akşamları odanın kapısı aile üyeleri toplandığında açık bırakılır, böylece Gregor kendisini yalnız hissetmez.

Günün birinde odanın kapısı açık unutulur, dışarıdan gelen müzik sesini duyan Gregor odadan çıkarak müziğin geldiği odaya doğru ilerler; tam o sırada kiracılardan bir tanesi Gregor’u fark eder ve aileyi bu olayı herkese yaymakla tehdit eder ve evin kirasını da ödemez.

Gregor artık ailesi tarafından tamamen istenmediğini anlar ve o günün sabahında ölü bulunur. Ölüsü ise hizmetçi tarafından ortadan kaldırılır.

Yasanın Önünde

“Yasanın Önünde“, Kafka’nın 1915 yılında yayımlanan, düz yazı şeklindeki eseridir. Eser aynı zamanda “kapıcı efsanesi” ya da “kapı benzetmesi” olarak da bilinir. Taşralı bir adamın, yasaya (adeta bir mekân boyutu olarak) girebilmek için verdiği nafile çabayı konu almaktadır; yasanın giriş kapısında ise bir kapıcı beklemektedir.

Eserde taşralı bir adamın yasaya kabul edilebilmek için verdiği çaba konu alınmıştır. Adam kapıdan geçmek ister; fakat kapıcı bunun “henüz mümkün” olmadığını söyler. Adam kapıcıdan izin çıkıncaya kadar beklemeye karar verir, kapıcıdan izin almak için her yolu dener, kapıcıya rüşvet verir, fakat yine de bütün çabaları boşa çıkar.

Adam artık ölmek üzeredir ve kapıcıya neden bunca yıldır kendisinden başka kimsenin bu kapıdan geçmeyi bile denemediğini sorar. Kapıcı da bu kapının sadece onun için olduğunu ve artık kapanacağını söyler.

Bir Köy Hekimi

Franz Kafka’nın “Bir Köy Hekimi” adlı eseri 1917 yılında yazıldı ve 1918 yılında yayımlandı.

Yaşlı köy hekimi o gece ağır bir hastayı iyileştirmesi için çağırılır. Doktor kendi atlarının soğuktan öldüğünü görür ve hizmetçisi Rosa’dan ödünç bir at bulmasını ister. Rosa bir süre sonra eve döner, fakat ödünç at bulamamıştır; doktor da bu sırada boş sandığı domuz ahırına girer, umulmadık bir şekilde ahırda sağlam iki at ve tanımadığı bir adamla karşılaşır, adam Rosa’yı görür görmez Rosa’nın üstüne atlar.

Adam atları koşar, doktor acilen hastasının yanına gitmek zorundadır; fakat bir taraftan da aklı Rosa’da kalır, adamın niyetinin kötü olduğu çok açıktır. Doktor arabaya atlar ve yola koyulmak üzeredir. Bu sırada Rosa’nın adamdan kurtulmak için hemen eve kaçıp kapıyı kilitlediğini duyar.

Kısa sürede doktor, hastanın evine ulaşır; hastanın annesi, babası ve kardeşi doktora aşırı derece ilgi göstermektedir. Şüphesiz ondan hastayı iyileştirmesini istemektedirler; fakat doktor, hastanın durumunu görünce ona yardım edemeyeceğini anlar. Hastanın derin yaraları vardır, durumu umutsuzdur. Bütün bu olayların içinde doktor bir taraftan da Rosa’nın durumunu merak etmektedir. Rosa’yı o adamla yalnız bırakıp, hastaya yardım etmek için gelmekle doğru yapıp yapmadığının iç muhasebesini yapmaktadır.

Ceza Sömürgesi

“Ceza Kolonisi” veya “Ceza Sömürgesi” Kafka’nın 1914 yılında yazdığı ve 1919 yılında yayımlanan bir kısa öyküsüdür. Bir iş seyahatinde bulunan birinin isimsiz bir ceza kolonisindeki şahit olduğu olaylar anlatılır. Cezaya çarptırılan mahkûmlar ne için cezalandırıldıklarını bile bilmeden sıraları gelince, mahkûmu yavaş yavaş, bir gün içinde öldüren makineye bağlanarak ölürler. Hikâye bu makine üzerine kurulmuştur.

Kimi eleştirmenler, yazarın Octave Mirbeau'nun Le Jardin des supplices (İşkence Bahçesi) romanından esinlendiğini belirtmiştir. Öyküde, Kafka'nın diğer eserlerinde olduğu gibi, anlatıcı korku dolu olayları dışarıdan izler ya da bu olaylar nedeniyle hissizleşmiştir.

Boş Kova

“Kömür Kovası üzerinde” (Der Kübelreiter) Fanz Kafka’nın 1917 yılında yazdığı hikâyesidir. Hikâye 1917 yılındaki savaş döneminin çetin kış şartlarını konu almıştır. Aslında hikâye “Bir Köy Hekimi“ adlı hikâyenin bir bölümü olarak düşünülmüş, fakat 1921 yılında “Bir Köy Hekimi“ adlı hikâyeden ayrı olarak Prag Yayınevinde basılmıştır.

İçeriği

Hikâye “ben anlatımı” ile anlatılmaktadır. Hikâyenin kahramanı çaresiz durumdadır. Hava öyle soğuktur ki hikâyenin kahramanı soğuktan donmak üzeredir. Isınmak için bir zerre bile kömürü kalmamıştır. Eğer kendini acındırırsa, kömürcünün ona az da olsa kömür vereceğini düşünmektedir. Atına atlar ve kömürcünün evine gelir.

Kömürcü aslında kömür satma taraftarıdır, fakat karısı tam tersini düşünmektedir ve kömürcüyü kömür satmaktan caydırır. Hikâyenin kahramanı ne kadar yalvarsa, ne kadar denediyse de kömür almayı başaramamıştır. Son olarak hikâyenin kahramanı ümidini tamamen yitirir, çeker gider buz dağlarının arkasına...

Açlık Sanatçısı

“Açlık Sanatçısı“ Franz Kafka’nın, ilk olarak 1922 yılında “Die neue Rundschau“ adlı dergide yayımlanan hikâyesidir. Hikâye aynı zamanda, 1924 yılında yayımlanan, içinde üç hikâyenin daha bulunduğu kısa hikâyelerden oluşan kitabının da başlığıdır. Bu dört hikâyenin üçünde Franz Kafka, sanatçı yaşamını ironik olarak ele alıp işlemiştir; bu hikâyelerden ikisinde ise hikâye kahramanı olarak sirk figürleri seçilmiştir.

O dönemden önce ve sonra, gerek hokkabazlar gerekse de artistler, edebi eserlerde oldukça fazla görülmektedir. Bunlara örnek olarak Frank Wedekind, Rainer Maria Rilke, Baudelarie, Verlaine gibi isimleri verebiliriz. Metinlerde aslında sanatçıların ve izleyicilerin anlayamadığı acı bir ironi söz konusudur. Sanatçı ızdırap çekerken, izleyiciler geçici bir süreliğine eğlenmektedir. Aslında bu durum Franz Kafka’nın son hikâyesi “Fare Josefine”de de görülmektedir; bu hikâyede de kahraman aslında halkın içinde yaşadığı halde, halktan uzak, tamamen kendi unutulmuşluğu içerisindedir.

Özet

Zamanında sanatına bütün halkın büyük ilgi gösterdiği bir açlık sanatçısı yaşamaktadır. Kafesinde ona olan ilgi günden güne artmaktadır, çünkü aç kaldığı gün sayısı uzadıkça halkın ona olan ilgisi ve merakı da artmaktadır. Fakat onun için aç kalmak “Dünyanın en kolay işidir”. Fakat insanların ona inanmamaları ona acı vermektedir, insanlar açlık sanatçısının kimse görmeden yemek yediğini düşünmektedirler. Aradan geçen on dört günün ardından bu duruma son vermesini gerektiğini düşünürler ve kafesi açıp ona yemek verirler. Açlık sanatçısı kendisini tamamen yanlış anlaşılmış hisseder ve daha uzun bir süre daha aç kalabileceğini bilir. Bu durumdan hiç de memnun değildir.

Fakat devran dönmüştür artık, açlık sanatçısı eskisi gibi ilgi görmemektedir. Kendini tıpkı diğerleri gibi her tarafı samanlarla dolu bir sirkin kafesinde, etrafında hayvanlarla bulur. Burada da açlığa devam etmektedir, izleyiciler ise hiç mi hiç ilgi göstermemektedir artık.

Günün birinde sirkin çalışanları onu samanların altında neredeyse açlıktan eriyip bitmiş halde bulurlar. Ölmek üzereyken artık son sözleri şöyledir: “Başka türlü olamazdı, sizin yedikleriniz benim hiç hoşuma gitmiyordu, eğer hoşuma gitseydi, tıpkı sizler gibi tıka basa karnımı doyururdum”. Öldükten sonra samanlarla birlikte gömülmüştür. Daha önce açlık sanatçısının bulunduğu kafese genç bir panter konmuştur, onun yerini artık bu genç panter almıştır. Eskiden açlık sanatçısına gösterilen ilgi artık panterin üzerindedir.

Bir Savaşın Tasviri

“Bir Savaşın Tasviri”, Kafka’nın 1903 ile 1907 yılları arasında yazdığı, üç bölümden oluşan hikâyesidir. Bu eser ayrıca Kafka’nın ilk ortaya koyduğu hikâyesidir ve eser Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanmıştır. Eserin 1. ve 3. bölümlerinde Prag’ın toplum ve gece yaşamını, anlatıcının ve yakınlarının gözüyle anlatılmıştır. Hikâyenin orta bölümü en uzun bölümdür ve birçok konu ele alınmıştır. Bu bölümlerde fantastik olgulara rastlamak mümkündür. Kafka bu hikâyeyi iki kere yazmıştır ve daha sonra ilk yazdığı hikâyeyi (daha fantastik olan hikâyeyi) kullanmıştır. 2. bölümdeki pasajlara (Dua Eden Adamla Başlayan Sohbet) Kafka, daha sonraları 1909 yılında yayımlanan hikâyesinde (Dua Eden Adamla Sohbet) yer vermiştir. Bu durum aynı zamanda “Sarhoşla Sohbet” hikâyesi için de geçerlidir.

İçerik

Bölüm 1 Hikâye bir şiirle başlar. Prag’da bir eğlence akşamında anlatıcı çok hoş vakit geçirmekte ve eğlenmektedir; ta ki, sıradan bir tanıdığı gelip ona sevgilisinden bahsedene kadar. İkisi Laurenzi tepesi taraflarına bir gezintiye çıkar, gezinti sırasında anlatıcı yere düşer ve dizini incitir. Zamanla ikisi arasındaki ilişki ilerleyerek arkadaşlığa dönüşür.

Bölüm 2 Eğlence ya da yaşamanın mümkün olmadığının kanıtı 1. At gezintisi: Anlatıcı yere düşünce dizini incitmiştir ve ona eşlik eden arkadaşını atı sürmesi için kullanır. 2. Gezinti: Hayali bir gezinti sırasında farklı doğa olayları, eğlenceli anlar ve bunların anlatıcı üzerindeki etkileri tasvir edilmiştir. 3. Şişman adam 1. Bölgeye hitabe: Şişman bir adam çıkar ve oradaki bir doğa tablosunun onu rahatsız ettiğini haykırır. 2. Dua eden adamla başlayan konuşma: Şişman adam ilerler ve kilisede gözüne çarpan, dua eden bir kız hakkında konuşur. 3. Dua eden adamın hikâyesi: Yine bir kadına karşı hissedilen aşkı konu alan toplum yaşamından bir olay. Dua eden adam dikkatleri üzerine çekebilmek için piyano çalar. 4. Şişman adam ile dua eden adam arasında devam eden konuşma: Belli bir konuşma çizgisi bile olmadan, bu iki adam arasında geçen konuşma. 4. Şişman adamın düşüşü: Şişman adam bir şelalenin içinde yok olur gider. Anlatıcı garip bir biçimde kendini bedensel olarak deforme edebilir.

Bölüm 3 Sahne yeniden 1. bölümdeki anlatıcıya ve eşlik eden kişiye döner. Eşlik eden arkadaşı, kadına olan aşkının mantıklı olup olmadığı konusunda şüphelidir. Bu aşka bir son vermesinin daha iyi olup olmayacağını kestiremez. Daha sonra kendini bir bıçakla yaralar. Anlatıcı yaralıya yardım etmek ister, fakat faydasızdır. Yaralının kaderi hikâyenin sonunda da belirsizliğini korumaktadır. Hikâye, Astschatte resminin paramparça olmasıyla sona ermektedir. Bu hikâyede olağanüstü bir biçimde detaylandırılan sahnelere ve Prag caddelerine yer verilmiştir.

Taşrada Düğün Hazırlıkları

“Taşrada Düğün Hazırlıkları” Franz Kafka’nın 1907 ile 1909 yılları arasında ortaya koyduğu ve ölümünden sonra yayımlanan hikâyesidir. Hikâye, şanssız güvey Raban’ın (Raban, İbranice ve Çekçe karışımı ile “karga”, yani Kafka ailesinin aile amblemine bir göndermedir) taşrada yaşayan geline gidişini konu almaktadır, hikâyede bütün çevre titizlikle tasvir edilmiştir. Bu hikâye alsında bir romanın bölümü olarak tasarlanmış; fakat Kafka bu düşünceden daha sonra vazgeçmiştir.

Kaldabahn Hatıraları

“Kaldabahn Hatıraları” Franz Kafka’nın günlüklerinden alınan bir bölümdür. Rusya’nın iç kesimlerinde yaşayan, orada demiryolu gibi zor bir işte çalışan bir adamı konu alır.

İçerik

Küçük bir köy olan Kalda’ya birkaç kilometre uzaklıkta olan, son derece kötü durumdaki bir tren istasyonunda bir adam bekçi olarak çalışmaktadır. Adam tahtadan bir kulübede yaşar, bu kulübe istasyona aittir. Bazı yolcular tren beklerken bu kulübeyi bekleme salonu olarak kullanırlar. Bu yüzden kahraman kulübede pek de rahat değildir, kendisine ek olarak bir oda daha inşa etmeyi tasarlar, fakat bunu başaramaz. Aynı zamanda avlanıp kendi ihtiyaçlarını karşılamak istese de bekçi bunu da yapamaz; çünkü etrafta sadece ayılar, kurtlar ve fareler bulunmaktadır. Bu yüzden her şeyi para karşılığında köylülerden satın almak zorundadır.

Ayda bir kere müfettiş onu teftişe gelir, adamın hesaplarda bir yanlışlık yapıp yapmadığını kontrol eder, fakat hiç yanlışlık yoktur. Adamın güzel dostlukları, arkadaşlıkları, eğlenceli zamanları da geçmiştir burada. Kış yaklaşır ve adam kışın ısınmak için yakacak toplar.

Kış henüz tamamen gelmemiş olmasına rağmen bekçi hastalanır, sürekli öksürür, öksürük o çevrede çok alışıldıktır. Öksürük hemen geçer, ama adam oldukça zayıf düşer. Ve hikâye şu sözlerle sonuçlanır: “…bütün vücudum titriyor, öylece uzanmalıyım, tıpkı şu anda yaptığım gibi ve beklemeliyim bilimcim yerine gelinceye kadar”.

Köy Öğretmeni

“Köy Öğretmeni” (Max Brod’un başlığıyla: Dev Köstebek) Franz Kafka’nın 1914 yılının Aralık ayından, 1915 yılının Ocak ayına kadar yazdığı, fakat yarım bıraktığı, ölümünden sonra yayımlanan hikâyesidir. Hikâye bir tüccar ile bir köy öğretmeninin dev bir köstebeğin varlığının bilimsel olarak ön plana çıkarmak için gösterdikleri nafile çabayı konu alır. Fakat bu çaba ortak bir amaca hizmet etmez, aksine giderek son derece sert, karşıt fikirlere dönüşür.

İçerik

1.Bölüm Anlatıcı olan tüccar, bir köyde ortaya çıkan dev bir köstebeğin etraftaki insanlar tarafından hayretle karşılanıp, bu olayın bir köy öğretmeni tarafından küçük bir mecmuada yayımlanması durumunu aktarır. Köy öğretmeni bilim adamlarının ilgisini toplamaya çalışır, fakat başaramaz. Bilim adamlarının biri böyle alışılmamış büyüklükteki bir köstebeğin oluşmasında elbette içinde yaşadığı toprağın bir etkisinin olabileceğini belirtir. Köy öğretmeni bunun üzerine edindiği bu bilgiyi notuna ekler.

2. Bölüm Köy öğretmeninin bu yaptığı eklemeyi okuyan anlatıcı, bazı araştırmalar yaparak köy öğretmenine durumun bilim çevrelerince ilgi görmesini sağlayarak ona yardımcı olmak ister.

3. Bölüm Fakat anlatıcı ile köy öğretmeni arasında istenilen dayanışma gerçekleşmez, çünkü köy öğretmeni anlatıcıya güvenmemektedir, onu yanlış anlar ve karşı çıkar. Tüccar oysa son derece samimi bir şekilde konuyla ilgilenir.

4. bölüm O da tıpkı köy öğretmeni gibi başarısız olur. O da bir mecmuada bu olayı yayımlar ve hayal kırıklığına uğrar, bu işten vazgeçmek ister. İlk başlarda son derece yardım etmeye meyilli olduğu köy öğretmeniyle son buluşmasında fikirlerinin tamamen değiştiğini, yapmaya çalıştıkları işin çok zahmetli olduğunu söyler.Kaynak

Blumfeld, geçkin bir bekâr

“Blumfeld, Geçkin Bir Bekâr”, Franz Kafka’nın 1915 yılında kaleme aldığı ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eseridir. Kitapta bir bekârın özel ve mesleki hayatında karşılaştığı garip zorluklar anlatılmıştır. Olaylar ironiyle karışık anlatılmıştır.

1990 yılında Hamburglu bir müzik grubu Franz Kafka’nın bu eserin isminden esinlenerek gruplarına “Blumfeld” adını vermişlerdir.

Özet

Blumfeld, bir akşam 6. kattaki odasına çıkarken, bir köpeğin ona eşlik ettiğini düşünür ve bunun gibi daha birçok garip düşünce aklına gelir.

Tam odasına girdiği anda, odada iki küçük top görür. Toplar odada oradan oraya dur duraksız zıplar, Blumfeld ne yaparsa yapsın toplar onu takip eder. Topları yakalayıp durdurmak ister; fakat başaramaz. Blumfeld o gece son derece rahatsız bir gece geçirir, sabah olunca ev işleriyle ilgilenmek için evin hizmetçisi gelir. Hizmetçi gittikten sonra toplar yeniden zıplamaya başlar. Blumfeld işe gitmek zorunda olduğu için topları odasına kilitler, eve geri döndüğünde topları görmek istemediği için çocuklarını evden alır, böylece topları görmeyecek ve toplar odada kilitli kalacaktır.

Blumfeld bir fabrikada memur olarak çalışır ve sürekli olarak garip olaylar yaşar, bu yüzden Blumfeld’e iki yardımcı verilir. Fakat Blumfeld bu durumdan hiç hoşlanmaz, ona verilen bu iki çocuktan son derece şikâyetçi olur. İlerleyen günlerde ise Blumfeld güçlükle başa çıktığı birçok garip olaylarla karşılaşır.

Köprü

Bir uçurumun üstünde, kimsenin gelip geçmediği ıssız bir köprü vardır. Köprü üzerinden gelip geçecek ilk kişiyi bekler. Köprü, üstünden geçecek olan kişiyi görmek için özenle bükülür. Beklenilen kişi sahiden de oradadır ve köprüye sıçrar. O sırada köprü inanılmaz bir acı hisseder. Bu adamı iyice görebilmek için köprü ters döner. O sırada köprü kırılarak param parça olur, altında duran derenin derinliklerinde kaybolur gider.

Yol Ayrımı (Eine Kreuzung)

“Eine Kreuzung”, Kafka’nın düz yazı şeklinde ortaya koyduğu eseridir. 1917 yılında oluşturulmuştur ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri arasındadır. Eser ayrıca Kafka’nın gerçek dışı dönüşümlerin konu edinildiği hayvan hikâyeleri kategorisinde yer almaktadır.

İçerik

“Ben” anlatımla yazılmış bir hikâyedir. Babadan miras kalan, benzeri olmayan bir hayvandan bahsedilir. Hayvan, yarı kuzu yarı kediden oluşur, davranışları da tıpkı kuzu ve kediye benzer. Pazar günleri etrafta yaşayan çocuklar onu görmek için toplanırlar. Çocuklar kuzularını ve kedilerini yanlarında getirirler, hayvanları tanırlar, fakat bu tür bir hayvan onlara oldukça yabancıdır.

Sahibine güçlü bir bağ ile bağlıdır ve ona tıpkı bir köpek gibi eşlik eder. Hatta anlatıcının işleriyle ilgili bir problemi olduğunda o da sahibiyle birlikte ağlar. Sanki bir şeyler söylemek ister gibi ağzını sahibinin kulağına yaklaştırır, sorgulayan gözlerle ona bakar. Tıpkı bir insan gibi davranır.

Hayvan, iki farklı türün özelliklerini taşır, bu yüzden derisi de oldukça kalındır. Anlatıcı kendi kendine kasabın bıçağının bu hayvan için bir çözüm olup olmayacağını sorar durur. Fakat sonuçta hayvan ona babadan kalmıştır, bu yüzden onu kestirme fikrinden vazgeçer.

Çiftlik Kapısına Vuruş

“Çiftlik Kapısına Vuruş”, Franz Kafka’nın düz yazı şeklindeki eseridir, eser 1917 yılının nisan ayında ortaya konmuştur ve 1931 yılında yayımlanmıştır. Eserde izin alınmadan yapılan bir olay anlatılmıştır ve cezalandırılmıştır.

İçerik

Hikâyeyi “ben” anlatıcı anlatır. Anlatıcı bir yaz günü kız kardeşiyle birlikte evlerine gidiş yolunda bir çiftliğe gelir. Çiftlik kapısına kız kardeşinin mi tekme vurduğunu yoksa kapının kendiliğinden mi açıldığı bilinmez. İki kardeş yakındaki bir köye ulaşır, köylüler bu ikisinin çiftliğin kapısına vurduklarını düşünürler, bu olaya çok sinirlenirler ve çiftliğin sahibi onları cezalandıracaktır artık.

Anlatıcı kız kardeşini eve daha güzel elbiseler giymesi için zorla gönderir, böylece ona ceza vermeyeceklerini düşünür. Hâkim ve yardımcısı gelir, anlatıcıyı son derece boğucu, tıpkı bir hapishaneye benzeyen bir odaya götürür. Anlatıcı sonunda oradan kurtulmasının artık mümkün olmadığını anlar, çaresizdir.

Avcı Gracchus

“Avcı Gracchus” Franz Kafka’nın 1917 yılında yazdığı hikâyesidir ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserlerinin arasındadır. Kitapta bir türlü huzur bulamayan bir ölü konu alınmıştır.

İçerik

Güney Riva kıyılarında limana bir kayık yaklaşır. Üstü başı perişan halde olan bir adam, sedyeyle kasabanın içinden geçirilerek belediye başkanının evine getirilir, kabul odasına alınır. Salvatore adındaki Riva Belediye Başkanı odaya girer ve adamla karşılaşır. Adamın o gün Riva’ya geleceği belediye başkanına daha önceden bir güvercin tarafından haber verilmiştir. Başkan odadayken sedyede yatan adam birden gözlerini açar. İsminin ölü Avcı Gracchus olduğunu, Almanya’da Kara Orman taraflarında bir dağ keçisini kovalarken ağır bir şekilde yaralanıp öldüğünü söyler. Adam anlatmaya devam eder; onu taşıyan sandalın yolunu şaşırdığını ya da kaptanın bir anlık dikkatsizliğinden dolayı ölüler diyarına bir türlü geçemediğini söyler. Aslında Gracchus da bu durumdan rahatsızdır, ölüler diyarına gitmesinin aslında onu daha mutlu edecektir; fakat bunu bir türlü başaramaz, dur durak bilmeden bütün dünyayı sandalla dolaşmak zorundadır artık.

Adam sandalda sedyenin üzerinde, üzerinde bir bez parçası örtülü şekilde uzanmaktadır, karşısında ise kafasını kaldırdığında gördüğü, elinde mızrağıyla açıkça Gracchu’su hedef almış, Güney Afrika yerlilerine benzeyen bir adam resmi görmektedir. Belediye başkanı Gracchus’a bütün bu olan bitende kendisinin bir suçunun olup olmadığı ve Avcı’nın bundan sonra Riva’da kalmayı isteyip istemediğini sorar. Gracchus’un cevabı şöyledir: “Kayığımın dümeni yok, rüzgâr beni ne tarafa götürürse o tarafa sürüklenirim.”

Çin Seddi’nin İnşaasında

“Çin Seddi’nin İnşasında” Franz Kafka’nın 1917 yılında tamamladığı ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan hikâyesidir. Kafka bir dönem Çin kültürü ve tarihiyle ilgilenmiştir. Bu hikâyesinde Çin Seddi’nin yapılışı sırasında halkın hep bir elden, kolektif bir şekilde çalışmasını konu almıştır.

İçerik

Duvarın İnşası Anlatıcı aynı zamanda inşaat mühendisidir. Halka hikâyeler anlatır. Bu hikâyede de anlatıcı Çin Seddi’nin kademe kademe yapılış sistemini anlatır.

Duvar bölüm bölüm inşaa edilmektedir, bütün sınır bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümler birleştirilerek duvarın inşasının bitirilmesi hedeflenir. Duvarın inşasında çalışan işçiler de her bir bölümü birleştirdiklerinde, bir diğer bölüme ulaşmak için şevkle çalışırlar. Eğer duvarın inşasında tek taraflı inşaa sistemi uygulansaydı, duvarın inşası işçilerin gözünde büyürdü ve istenilen hırsa ulaşılmazdı. Bu, iş psikolojisiyle ilgili bir durumdur. Duvarın inşasında bütün halk yediden yetmişe seferber olur, on yıllar boyunca çalışırlar. Onlara çalışmak bir yük gibi gelmez; aksine duvarın inşasında çalışmak hepsinin yerine getirmekle kendilerini borçlu hissettikleri kutsal bir görevdir. Yapmaya çalıştıkları teknik bir olaydan çok daha ötesidir, bir fedakârlık olayıdır. Hatta bir bilim adamı Babil Kulesi’nin inşasında çalışanları, tıpkı Çin Seddi’nin inşasında olduğu gibi daha azimle çalışmaları için kışkırtmıştır, fakat Babil Kulesi tamamlanamamıştır.

Sıradan bir Karışıklık

“Sıradan bir Karışıklık” Franz Kafka’nın kısa hikâyelerinden biridir. 1917 yılında yazılmıştır ve Franz Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserlerinin arasındadır. Hikâyede her gün karşılaşabileceğimiz bir yanlışlığın neden olduğu başarısızlık konu alınmıştır.

İçerik

Hikâye, gidişatı belli eden bir cümleyle başlar: “Sıradan bir olay: Onun her gün başımıza gelebilecek bir karışıklığa katlanması.” H şehrinden, A kişisi ve B kişisi yine H şehrinde önemli bir iş görüşmesi yapmayı kararlaştırırlar. Fakat buluşamazlar. Gerek farklı yollardan gidecek olmaları, gerekse iletişim eksikliğinden kaynaklanan sebeplerden dolayı istedikleri şekilde buluşamazlar.

A kişisi, B kişisiyle daha önceden konuşmuş olmasına rağmen bir karışıklık olur ve buluşmanın yerini tam olarak hatırlayamadığından, buluşmaya vaktinde gidemeyeceğini kestirir. B kişisi onu evde toplantı için beklemektedir, A kişisi tam olarak buluşma yerini hatırladığında aceleyle oraya gidip yetişmek ister, fakat evinin merdivenlerden aceleyle çıkarken düşer. Sonuç ise; A kişisi kendini yaralamıştır ve B kişisi sinir küpüne dönmüş bir şekilde oradan çeker gider.

Komşu

“Komşu” Franz Kafka’nın 1917 yılında yazdığı ve 1931 yılında Berlin’de Max Brod ve Hans-Joachim Schoeps tarafından yayımlanan hikâyesidir.

Franz Kafka’nın “Komşu” hikâyesinde, ilk başlarda küçük bir firmanın sahibi olan genç bir insanın, yeni komşusu yüzünden işlerinin aksaması konu almıştır.

İçerik

Hikâye “ben” anlatıcı tarafından anlatılmıştır. Anlatıcı genç bir iş adamıdır, kendi işinin patronudur. İşleri de iyi gitmektedir.

Adamın odasının yanında, tıpkı onun odasına benzeyen bir oda daha bulunmaktadır, fakat odanın ayrıca bir mutfağı vardır, o oda uzun süreden sonra genç bir adam tarafından kiralanır, anlatıcı ara sıra kullandıkları mutfağı artık kullanamayacaktır, bu yüzden adam biraz üzüntülüdür.

Yan odaya taşınan adamın ismi Harras’tır. Adamın ne iş yaptığını tam olarak bilmemekle birlikte, kendi işine benzer bir iş yaptığını düşünür. Yeni gelen genç adam sürekli acelesi varmış gibi davranır, sürekli bir koşuşturma içindedir. Anlatıcının odasındaki telefon duvarda asılıdır, duvarlar ince olduğu için telefonda konuşulanlar rahatlıkla diğer odadan duyulmaktadır. Anlatıcı komşusunun telefonlarını dinleyip, ona gerekli olan ismi ve adresi öğrendikten sonra, işi anlatıcıdan önce kaptığını düşünür.

Bu durum artık adamda takıntı haline gelir, onun fikrince, Harras telefon bile kullanmamaktadır, sadece koltuğunu duvarın dibine yaslayıp anlatıcıya gelen telefonları dinlemektedir ve müşterinin ismini öğrenir öğrenmez hemen işi kapmaktadır. Üstelik bazen telefon konuşmasının sonunu bile beklemeden, ona gereken bilgileri aldıktan sonra hemen işe koyulmaktadır. Hikâyenin sonunda da adamın aklında hala soru işaretleri vardır.

Dava

“Dava” Franz Kafka’nın “Amerika” ve “Şato” gibi bitirilmeyen ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan üç romanından biridir.

Özet

Romanın başkahramanı Josef K, 30. yaş gününün sabahı tutuklanır; fakat kendisi de ne suç işlediğini bilmemektedir. Alışılmadık bir biçimde, tutuklu olmasına rağmen bu durum onun günlük hayatını pek etkilemez. Josef K neden tutuklandığını anlamaya çalışır, bir yandan da kendini nasıl haklı çıkarabileceğini düşünür. Yargılanacağı mahkeme de son derece gariptir, mahkeme çatı katındadır ve mahkemeyle bağlantıları olan kadınlar da bulunmaktadır, bu kadınlar K’yı cazibeleriyle baştan çıkarmaktadır. Josef K tüm bu olan bitenin içinde kendine bir çıkış yolu aramaktadır. Bir türlü bir çıkış yolu bulamaz. İşler her geçen gün Josef K için daha karmaşık hale gelir. K ne için, kim tarafından yargılandığını anlamaya çalıştıysa da bütün çabaları boşa gider ve en sonunda bir türlü ulaşamadığı mahkemenin en üst mercisi tarafından ölüm cezasına çarptırılır. 31. yaş gününde Josef K iki kişi tarafından alınıp, bir taş ocağında “bir köpek gibi” öldürülür.

İçerik

Josef K 30. yaş günü sabahı uyanır, normalde aşçı kahvaltısını yatağına getirirken o sabah öyle olmaz, iki adam gelip K’yi tutuklar; fakat adamlar K’ye neden tutuklandığını söylemez. Tutuklu olmasına rağmen K, günlük yaşamına normal şekilde devam eder, tutuklu olması onu pek de rahatsız etmez.

Josef K işten çıktıktan sonra, pansiyonuna geri döner, pansiyon sahibi Bayan Grubach’dan vermiş olduğu rahatsızlıktan dolayı özür diler. Bayan Bürstner ise ancak gece gelebilmiştir eve, odasında Josef K ona da yaşanan olayı anlatır. Bayan Bürsrtner ile K arasında yakınlaşma olur.

Josef K suçunun ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanır ve pazar günü ilk soruşturmasının gerçekleşeceğini söylerler. Yakın çevredeki kiralık bir evde görüşme gerçekleşir. K etrafına bakınır, ortalıkta bir mahkeme salonu yoktur, onun yerine son derece eski, küçük bir oda bulunmaktadır. K suçunun ne olduğunu öğrenmeyi talep etse de bu, mahkeme tarafından kabul edilmez. Josef K çaresizce, olan biteni anlamaya çalışır, girdiği çıkmazın farkına varmaya başlar. Bulunduğu odada ayrıca mahkeme için çalışan kadınlar bulunmaktadır, bu kadınlar K’ya yaklaşırlar ve eğer kendileriyle iyi geçinirse, K için hâkimlerle konuşup, ona yardım edebileceklerini söylerler. Bunun gibi birçok kişi K’yı düştüğü durumdan kurtarmak için araya girer, fakat hiçbiri başarılı olmaz.

Sonunda Josef K, 31. yaş gününde odasından iki görevli tarafından alınır. K adamlara karşı koymayı aklından bile geçirmez, adamların her istediğini yapar. Kendisi de yaşamına son vermeyi düşünmektedir. Adamlar tarafından bir taş ocağına getirilir ve bir kasap bıçağı ile “tıpkı bir köpek gibi” öldürülür.

Şato

“Şato”, Franz Kafka’nın “Amerika” ve “Dava” gibi bitirilmeyen ve Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan üç romanından biridir. 1922 yılında yazılan roman, 1926 yılında Max Brod tarafından yayımlanmıştır. Eser, K adlı bir kadastrocunun, esrarengiz bir şato ve onun temsilcileri tarafından şatoya kabul edilebilme çabasını konu almıştır; fakat K ne yaptıysa da bir türlü şatoya ulaşamamıştır.

İçerik

Romanın başlangıç bölümünde romanın kahramanı K, bir köye gelir. K, bu köydeki şatoda kadastrocu olarak çalışacaktır. K’ya köyde kalabilme izni olup olmadığını sorduklarında K, şatoya kadastrocu olarak atandığını söyler. İlerleyen zamanda köy muhtarı, şatonun bir kadastrocu isteyip istemediğinden emin olamaz, K’nın durumu muallâkta kalır ve daha sonra K şatoda kadastrocu olarak çalışmak yerine köy okulunda hizmetli olarak çalışmaya başlar.

Şatonun köy ve insanlar üstünde tartışılmaz bir otoritesi söz konusudur. Şato ulaşılmazdır, en üst kademedir. Şatoda aynı zamanda tam bir hiyerarşi söz konusudur, en tepede şatoda çalışan memurlar bulunur. K’nın da bütün çabası şatoya ulaşabilmektir. Şatoya ulaşmak K için bir saplantı haline gelir, bu yüzden birçok sorun yaşar. Bütün bu olan biten K’yı yıpratır, yorgun düşürür; K şatoyla görüşebilmek için bir randevu alır, fakat o kadar yorgundur ki uyuyakalır, bu yüzden randevuya yetişemez. Romanın son bölümünde iki bayanla K arasında bir konuşma geçer ve diğer romanlarında olduğu gibi roman aniden biter.

Kayıp

“Kayıp” Franz Kafka’nın “Şato” ve “Dava” gibi bitirilmemiş üç romanından biridir. Bu roman 1911 ile 1914 yılları arasında yazılıp; 1927 yılında Kafka’nın yakın dostu ve yayımcısı Max Brod tarafından, Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanmış eseridir. Roman ilk olarak Brod tarafından “Amerika” başlığı altında yayımlanmıştır.

Daha sonraları ise roman, Kafka’nın günlüklerinde ve mektuplarında adı geçen başlığı “Kayıp” adı altında yayımlanmıştır, günümüzde de edebiyat çevrelerinde bu başlık kullanılmaktadır.

Özet

16 yaşındaki Karl Rossmann ailesi tarafından ABD’ye gönderilir, bunun sebebi de Karl Rossmann kendisini baştan çıkartan bir hizmetçi kızdan çocuğunun olmasıdır. Amerika’da onu amcası karşılayacaktır. Karl, Avrupa’dan uzaklaşıp daha huzurlu bir hayat yaşamayı umduğu Amerika’ya ulaşmıştır, fakat daha romanın başında Karl, Amerika’nın onun için hiç de kolay bir yer olmadığını anlamıştır. Karl’ı New York limanında amcası karşılar. Amcası son derece varlıklı bir adamdır. Fakat kısa bir süre sonra Karl, amcasının izni olmadan yaptığı bir işten dolayı amcası tarafından reddedilir. Karl’ı ülkenin batısına gönderir, Karl orada bir otelde asansörcü olarak çalışmaya başlar, arkadaşlar edinir; fakat Karl orada da fazla tutunamamıştır, oradan da ayrılır. Son olarak Karl bir tiyatroda çalışmak üzere iş başvurusunda bulunur, orada çalışıp kendi geçimini sağlamak ister.

Roman burada, diğer tamamlanmamış romanlarında olduğu gibi aniden yarıda kesilir. Kafka’nın “Kayıp” adlı romanı diğer eserleri gibi ustalıkla yazılmıştır, ayrıca diğer romanlarına göre okuması daha rahat bir eserdir. Kafka bu romanında kapitalizmin insanları nasıl ezdiğini, onları değersiz kılıp kendi çarkı içinde eritip nasıl yok ettiğini anlatmıştır. Bu durumu da en belirgin olarak, tiyatroya iş başvurusunda kendi isminin “negro” olduğunu belirtmesi örneğinde görebiliriz. Kendisi ABD’ye Avrupa’dan gelmiştir, fakat orada kendini Amerikalıların Afrika kökenli insanları adlandırdıkları, pek de hoş karşılanmayan “negro” ismiyle tanıtması tamamen bir göndermedir.

Kaynakça

Notlar

This article is issued from Vikipedi - version of the 1/11/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.