Recep Zühtü Soyak

Recep Zühtü Soyak (d. 1893 Manastır Osmanlı İmparatorluğu) - ö. 2 Aralık 1963)[1][2], Türk siyasetçi.

Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerinden itibaren ulusal direniş hareketinin önderi Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresinde bulunmuş, onun muhafızlığını üstlenmiş bir kişidir.

Hakimiyet-i Milliye ve Recep Zühtü Matbaaları sahipliği ile II.(Ara Seçim), III.ve IV. dönem Sinop ve V. dönem Zonguldak milletvekilliği yaptı.[3]

Yaşamı

1893 yılında Manastır’da dünyaya geldi. Babası Hasan Basri Bey, annesi Fatma Hanım’dır. İdadi mezunu olan Recep Zühtü, 1912’den itibaren asteğmen olarak pek çok cephede savaştı.[4]

Kurtuluş Savaşı dönemi

Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine Amasya’dan[4] itibaren katıldı ve Manastır’dan bu yana tanıdığı[5] Mustafa Kemal Paşa’nın yanından hiç ayrılmadı. Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında Mustafa Kemal’in yanında idi. Mustafa Kemal’i ortadan kaldırmaya yönelik Ali Galip olayı’nda özel görevli olarak çalıştı. Ankara’da milli mücadelenin sesi olarak Hakimiyet-i Milliye gazetesi kurulduğunda gazetenin sorumlu müdürü olarak atandı.

Cumhuriyet yılları

Cumhuriyet döneminde pek çok şirkettin mümessiliğini üstlendi, komisyonculuk yaptı, Eskişehir Şeker Fabrikası yönetim kurulu üyesi oldu[5]

Milletvekilliği

TBMM'nin ikinci döneminde 1924 yılının son günlerinde yapılan ara seçimde Sinop milletvekili oldu. 1927 ve 1931 seçimlerinde de Meclis'e Sinop'tan katıldı. 1935 seçimlerinde Zonguldak milletvekili olarak meclise girdi.

Fatma Medine Cinayeti

Hattat Mehmet Sabri Bey'in kızı[5]Fatma Medine Hanım” ile on yıl kadar birlikte yaşayan Recep Zühtü, 10 Şubat 1935'te kendini aldattığı gerekçesiyle Fatma Medine'yi vurarak ölümüne yol açtı. Akıl ve sinir hastası olduğuna dair doktor raporu nedeniyle yargılanmadı;[4] cinayet örtbas edildi.

Granda'nın naklettiğine göre, R. Zühtü'nün "Çengelköy'de oturan genç ve güzel bir kadınla ilişkisi vardı". Şöyle yazıyor: "Bunu hepimiz biliyorduk". Fakat hanım onu aldatınca, müessif hadise vuku bulmuş... Yazarın anlattığına göre, bardağı taşıran, hanımın onu "gayrimüslim bir gençle" aldatması olmuş. Hatta R. Zühtü, "Madem ki yapacaktın bu işi, bir Türk bulamadın mı da, kefereyle işi pişirmeye kalktın?" diye de sormuş! 

Elimizde Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde bulunan bir belge (30 10/9 52 8) var: Adalet Bakanlığı'nın 17 Şubat 1935 tarihli yazısına göre, R. Zühtü "on yıldan beri beraber yaşadığı Fatma Medine adlı kadını, hakikati kat'iyetle anlaşılamayan bazı sebepler dolayısıyla 10 Şubat 1935 gecesi Çengelköyü'nde baş ve bacağından kurşunla" vurmuştu. Granda, yalnızca bacağından vurduğunu yazıyorsa da, doğru değil! Resmi yazıya göre, Fransız Pastör Hastanesi'nde tedavi edilen yaralı, iki gün sonra, 12 Şubat'ta ölmüştü. Granda, "bir süre sonra" diyorsa da, neredeyse hemen! Yani anıların bir kısmı tutuyor, bir kısmı da tutmuyor. Adalet Bakanlığı'nın yazısına göre, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı da cinayet üzerine soruşturma açmıştı. Oysa Granda'ya göre, "adli makamlar, Atatürk'ün yakını diye Recep Zühtü hakkında kovuşturma yapmaktan çekiniyorlardı." Fakat Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın (nedense) "cesaretini toplayarak" olayı Atatürk'e nakletmesinden sonradır ki, Atatürk'ün emriyle, "kanuni işlem neyse onu" yapmışlardı; hem de "hiç müsamaha gözetmeden..." Fakat resmi yazışmanın tarihi, soruşturmanın hemen başladığını gösteriyor. Anılar bu bakımdan da tutarsız. Granda, daha sonra R. Zühtü'nün "akıl ve sinir hastalıkları"ndan rapor alarak, ceza almadığını yazıyor. Doğru: Yine Adalet Bakanlığı'nın 21 Nisan 1935 tarihli, yani ilk yazıdan sadece iki ay sonra ve Başbakanlığa yazdığı yazıya göre, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı, 7 Nisan'da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na yazdığı yazıda, "muhakemenin men'ine" karar vermişti. Deli raporu R. Zühtü'nün yargılanmasına engel olmuştu! 

Ya sonra?

  

R. Zühtü, deli raporu sayesinde cinayetle yargılanmaktan ve ceza almaktan kurtulmuştu. Ama öykü bu kadar değil, devam ediyor: 1935 yılında yapılan seçimde yeniden ama bu kez Zonguldak'tan milletvekili oldu! Türkiye'de Milli Şef Dönemi'nde yazdığım gibi, 1938'de Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde İnönü'ye suikast düzenlemeye kalkan grubun içindeydi! Nitekim bizzat Asım Us, günlüğünde, "Recep Zühtü onu vuracağım diyormuş" şeklinde aktarır! Yani bu dönemde de R. Zühtü, Atatürk'ün yanında/yakınında idi.  

Bunu kanıtlayan bir başka belge daha var: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü tarafından 1955 yılında yayınlanmış olan Atatürk'ün Nöbet Defteri 1931-1938 adlı kitapta, bu dönemde Atatürk ile görüşen isimlerin dökümü bulunuyor. Tabii tüketici bir liste olmaktan muhtemelen uzak olsa da, bir fikir veriyor. Nöbet Defteri, 1 Ekim 1931 tarihinden başlıyor. Buna göre, R. Zühtü, 1932 yılında 61, 1933 yılında 16 ve 1934 yılında de 13 kez Atatürk ile görüşmüş. Atatürk, 1935 yılında cinayetten sonra R. Zühtü ile ilk kez 31 Mayıs'ta görüşmüş. Bu yılın ikinci görüşmesi 7 Temmuz'da yapılmış. 1936 yılında da iki görüşme gerçekleşmiş. 1937 yılında görüşme sayısı hayli yüksek: 23 kez... Son görüşme tarihi 25 Kasım tarihlidir. Demek ki "yanından geçememek" saptaması, Granda'nın anılarında yer alan "bir daha da onu Atatürk'ün sofrasında görmedik" cümlesi, gerçeği yansıtmıyor.  

R. Zühtü, Granda'nın anılarında anlattığına göre, son kez Atatürk'ün cenazesi ile birlikte Ankara'ya gelirken trende görülmüş, fakat İsmet İnönü'nün emriyle Eskişehir'de trenden indirilmiş. Daha sonra? R. Zühtü, 1939 seçiminde Meclis dışında kaldı. İnönü, onu bir daha milletvekili yapmadı. Anlaşılır nedenlerle... 1966 yılındaki ölümüne kadarki yaşamı hakkında hiçbir bilgim yok. Fakat R. Zühtü'nün 1934 yılında İstanbul Bebek Çiftesaraylar'da bulunan İzzetabad Kasrı'nı (Boyalı Köşkü) Emlak ve Eytam Bankası'ndan satın aldığına ve bunu ölümünden kısa bir süre önce 1964 yılında sattığına bakılırsa, hali vakti epey yerinde olmalıydı. 

Kaynak

  1. MERNIS'ten çıkan vukuatlı nüfus kayıt örneğinde 02.12.1963'te vefat ettiği görülmektedir. Türk Parlamento Tarihi Araştırma Grubu dosyasında ölüm tarihi 1966 olarak yer almaktadır.
  2. TBMM Albümü 1920-2010 I. Cilt
  3. Sinop Valiliği web sitesi, Milletvekillerimiz, Erişim tariji:24.04.2012
  4. 1 2 3 Cemil Koçak, Efsaneler Asla Ölmez, Radikal Gazetesi 29.04.2007
  5. 1 2 3 Umit Bayazoğlu, Medeniye Kol Düğmelerim Nerede?, Birgün Gazetesi, 06.10.2007
This article is issued from Vikipedi - version of the 5/1/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.