Salur, Gerede
Salur köyü | |
— Köy — | |
Bolu | |
Ülke | Türkiye |
---|---|
İl | Bolu |
İlçe | Gerede |
Coğrafi bölge | Karadeniz Bölgesi |
Nüfus (2000) | |
- Toplam | 519 |
Zaman dilimi | UDAZD (+3) |
İl alan kodu | 0374 |
İl plaka kodu | |
Posta kodu | 14900 |
İnternet sitesi: |
Salur köyü, Bolu ilinin Gerede ilçesine bağlı bir köydür.
Tarihçe
Bu köyün adı Oğuzların ( Türkmenlerin ) üçok (sol kolundan) kollarından Salur boyundan gelmiştir, köyü bu boydan olan üç sülalenin kurduğu söylenir. Salur boyu, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuzların 24 boyundan biri ve Kaşgarlı Mahmud'a göre Divân-ı Lügati't-Türk'deki yirmi iki Oğuz bölüğünden beşincisi; " صاَلغُر Salgur"lardır diye tanımladığı bir Oğuz boyudur. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
"Salur" kelimesi kılıç sallayan(Muharip) anlamında kullanılmıştır.
Salur oymakları: Usta Yomut (Timuroğlu/Temiroğlu/Demiroğlu) Hızır Karamanlı Akkoyunlu (Akçakoyunlu) Ersarı (Aksarıklı) Ulutepe Güneş Kara Bekevül
Karakoyunlu (Karacakoyunlu)
Kul oğulları (tekeoğlu,tekeloğlu,tekelioğlu) Burgaz Akseki Bahşı (Bahşiş) Karaca Karatekeli Alseki Aziz (Aziziye Kınalı Yörükleri) Daş (Taş) Dongüç (Tongüç) Ayak (Kızılayak) Ötemiş (Ödemiş) Mırış Tutamış Karaahmet Toktamış Tufaz Gökçe Saçmaz
OĞUZLAR'IN SALUR BOYU
Oğuzların tarihinde mühim roller oynamış boylardan biri de Salurlar'dır. Moğol devrine kadar adı Salğur şeklinde yazdan bu boy Reşiduddin'deki destani-tarih'e göre, Oğuz hükümdarlarından Dib-Yavku'nun büyük beğlerinden Ulaş ve oğlu Ulat Salurlardan olduğu gibi, İnal-Han'ın veziri ile naibi de yine bu boydan idüer. Yine orada İnal-Han'ın oğlu İnal-Soyram Yavku'nun vezirinin de Sakır'dan olduğu yazılıyor. Dede-Korkut destanlarına gelince, bu destanlardaki Oğuz elinde Solurlar en şerefli mevkii işgal ediyorlardı. Gerçekten bu Oğuz elinin kudretli hakimi Kazan Beğ'in Salurlardan olduğunu biliyoruz. Aşağıda bahsedileceği gibi, Hazar-Ötesi Türkmenleri arasında Salarlar pek kalabalık bir halde bulunuyorlardı. Bu husus boyun mühim bir kısmının batıya göç etmemiş olduğunu gösteriyor. Hazar-ötesi Türkmenleri, aralarındaki en asil teşekkülün Salarlar olduğunu söylüyorlardı. Halbuki onlar belki de Salurların Selçuklu fethine katıldıklarını, Fars'ta kendi adlariyle anılan bir devlet kurduklarını, Anadolu'nun iskanında da geniş ölçüde rol oynadıklarını ve Kadı Burhaneddin gibi büyük şahsiyetler yetiştirdiklerini bilmiyorlardı. Bütün bunlar Salurlar'ın Oğuz elinin, Kınık, Kayı ve Avşar gibi en büyük boylarından biri olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Selçuklular Batı-İrana geldiklerinde Şehrizor, Kirman-Şah ve Dakuka yöreleri, yani daha sonraları Kürdistan denilen bölge, Armaz oğullarının elinde idi. 495 (1101) yılında bu beyliğin henüz zaptedilmemiş topraklarından mühim bir kısmı, çağdaşları olan birçok Türkmen beğleri gibi, kendi hesabına faaliyette bulunan Kara Belli (?) (yahut lakablı) bir Salar beği tarafından fethedildi. Bu Salur beyinden bir daha bahsedilmediği gibi, oğullarına dair her hangi bir haber de yoktur. Ancak Kara Belli hanedanının mezkur asrın sonlarına kadar varlığını sürdürdüğünü biliyoruz. Kara Belli hanedanının elinde bulunan yer de Kara-Beli ülkesi olarak anıldığı gibi, Bağdadtan Merağa'ya giden ana yolda, Dinever ile Merağa arasındaki bir geçit de yine XII. yüzyılın sonlarına kadar Kara Belli adı ile anılmıştır. Fakat Salarların Selçuklu devrindeki rolleri Kara-Belli'nin faaliyetine münhasır kalmamıştır. Aynı yüzyılda Seyhan boylarından gelen yeni bir Oğuz kümesi arasındaki Salarlar, Kara-Belli Salurları'ndan daha mühim bir rol oynamağa muvaffak olmuşlardır. Salğurlu Fars Atabeğleri İran'ın büyük güney eyaleti Fars, Alp-Arslan tarafından fethedilmişti. Sultan Muhammed Tapar zamanında bu bölgeye Emir Çavlı'nın vali tayin edildiğini görüyoruz. Çavlı Fars' ta Selçuklu hakimiyetim kuvvetlendirdi. Sultan Mahmud hükümdar olunca (1117 yılında) kardeşlerinden Selçuk'u melik olarak bu ülkeye gönderdi ve emirlerden Karaca yı da ona atabeğ tayin etti. Fakat Selçuk, kardeşi Mesud ile amcaları Sultan San car'a karşı yaptıkları bir savaşta yenilmeleri üzerine, ülkesini kaybetti. Sultan Tuğrul burayı çocuk yaşta olan oğlu Alp-Arslan'a verdi. Meşhur emirlerden Men-gü-Bars da ona atabeğ oldu. Mengü-Bars, Alp-Arslan'ın çocuk yaşta olması ve bir türlü sonu gelmeyen saltanat mücadeleleri yüzünden Fars'ı keyfine göre idare etmiş ve Türk Memluklertnden müteşekkil şahsına bağlı kuvveth bir ordu vücuda getirmişti. Mengü-Bars 1138'de Irak Selçukluları hükümdarı Mes'ud'a karşı giriştiği isyanda ölünce Fars, adamlarından Boz-Aba'nın elinde kaldı. İşte muhtemel olarak bu Mengü-Bars zamanında (1132-1138) Seyhan boylarından kopan bir Türkmen dalgasının Huzistan'a kadar geldiği anlaşılıyor. Bu kümeden Avşar beği Arslan-Oğlu Yakub Huzistan kasabasında yurt tutmuş, aynı kümeden Salğurların başında bulunan Mevdud da Kerıduman yazısından Kuh-Giluye yazışma kadar olan yerde çadırlarını kurmuştu. Yine bu esnada mühim bir Yıva kolunun da Şehrizor taraflarında yaşadığını biliyoruz. Bu Yıvalar'ın da bu kümeye mensup olması muhtemeldir. Bu kümenin İran'a gelmesinin sebebi Kıpçaklar'ın sıkıştırmaları ile Kıpçaklar'ın hareketi de Kara Hıtaylar'ın Türkistan'a gelmeleri ile ilgili olabilir. Salğurlu Mevdud, Atabeğ Boz-Aba'nın yalan emirlerinden biri oldu. Hatta Boz-Aba 542 (1147) yılında Sultan Mes'ud'un üzerine yürüdüğünde, Salğurlu Mevdud'u Şiraz'da naibi olarak bıraktı. Boz-Aba'nın Hemedan civarında öldürülmesi sebebi ile Fars'a Selçuklular'dan Sultan Mahmud oğlu Melik-Şah hakim oldu. Bu esnada (542-543=1147-1148) Mevdud. Kendumarida ölmüş ve yerine oğlu Sungur geçmiştir. Sungur, Melik-Şah'ın atabeği oldu; kendisi dirayetli bir İnsan olup aynı zamanda kalabalık bir oymağı vardı. Melik-Şah'ın, akrabasından birini öldürmesi üzerine Sungur eğlenceye düşkün, pehlivan güreştirmeğe meraklı, kabiliyetsiz bir insan olan Melik-Şah'ı Fars'tan çıkardı (543-1148); hakimiyetini meşru kılmak için, adet olduğu üzere. Sultan Tuğrul'un oğlu Muhammedi melik yaptı; iktidar tamamiyle kendi elinde idi. Atabeğ Sungur Şir-Barik ünvanını taşıyordu. Huzistanda bulunan Avşarların başı Arslan-oğlu Yakub, ihtimal Atabeğ Sungur'un elinden Fars'ı almak için Şiraz'a yürümüş ve iki Oğuz beği arasında yapılan birçok savaşlardan sonra Yakub Beğ yenilerek Huzistana çekilmişti. Sungur Fars'ı 14 yıl adalet içinde idare ettikten sonra 555 (1160) yılında öldü ve yerine kardeşi Zengi geçti. Selçuklu hükümdarı Arslan-Şah'ın 571 (1175-6) yılında vefatı üzerine Huzistorida bulunan kardeşi Sultan Muhammed harekete geçti ise de Pehlivan'a yenilerek Vusıt'a, oradan da Fars'a Zengı'nin yanına gitti. Pehlivan ile tek başına mücadele edemiyeceğini anlayan Zengi, Muhammed'i Pehlivan'a teslim etmek mecburiyetinde kaldı. 571 (1176) yılında Zengi'ye oğlu Tekele halef oldu. Tekele amcasının oğlu (Ata-Beğ Sunkur'un oğlu) Muzafferuddin Tuğrul'un isyanı ile karşılaştı ise de Tuğrul fazla bir güçlük çekilmeden bertaraf edildi. 591 (1195)'de Tekele öldü ve yerine kardeşi Sa'd geçti. Sa'd da selefleri gibi dirayetli bir hükümdardı; Kirman'ı ülkesine kattı. Ünlü şair Şeyh Sa'di, mahlasım bu Salğur hükümdarının adından almıştır. Ata-Beğ Sa'd'ın 628 (1230-1231) yılında ölümü üzerine oğlu Ebu-Bekir Salğur hükümdarı oldu. Ebu Bekir de kabiliyetli bir hükümdardı. Eski zamanlardan beri milletlerarası bir ticaret merkezi olan Kays adasını, sonra da Katif-Bahreyn ve Umman kıyılarını zaptetti. Ebu Bekir bu fetihlerini ticareti geliştirmek gayesi ile yapıyordu. Ticarete ne kadar ehemmiyet verdiği şuradan anlaşılıyor ki yaptırdığı eserlerin pek çoğunu ribat'lar yanı kervansaray teşkil etmiştir. Bu büyük Salğurlu hükümdarı ayrıca Şiraz'da bir de hastahane yaptırmıştı. Şeyh Sadi'nin meşhur Gülistanım ithaf ettiği Salğurlu hükümdarı da bu zattır. Ebu Bekir, Moğolları metbu tanımak suretiyle ülkesinin kan ve ateş içinde kalmasını önlemişti. Bununla İlgili olarak Moğol kağanı Ögeday'in ona Kutluğ-Han ünvanını verdiğini biliyoruz. Ebu Bekir son büyük Salğurlu hükümdarıdır. 658 (1259-1260) yılında vuku bulan ölümü üzerine Salğurluların parlak devri sona erdi. Yerine hasta olan oğlu Sa'd geçti ise de hükümdarlığının 17.günü öldü ve oğlu Muhammed hükümdar ilan edildi. Muhammed henüz bir çocuk olduğundan annesi Terken Hatun ona naiblik yaptı. Fakat Muhammed de çok yaşamadı; 661 yılında ölümü üzerine Zengi oğlu S'ad oğlu Salğur-Şah oğlu Muhammed Şah hükümdar oldu. Muhammed Şah zayıf bir şahsiyet idi; 8 ay hükümdarlık ettikten sonra Terken Hatun tarafından öldürüldü. Kendisine kardeşi Selçuk-Şah halef oldu. Selçuk-Şah da Terken Hatun'u öldürdüğünden, İlhan, Terken Hatun'un kardeşi olan Yezc atabeğinin yalvarması üzerine Fars'a bir ordu gönderdi. Moğollar Selçuk-Şah'ı yakalayıp katlettiler (663-1264-1265) Salğurlu tahtına Sa'd'ın kızı Abiş Hatun geçirildi. Fakat Abiş Hatun bir yıl sonra Fars'tan getirilerek Hulagü'nün oğlu Mengü Temur ile evlendirilip, Fars onun adına Moğolların tayin ettiği baskaklar tarafından idare edildi. Abiş Hatun 685 (1286-1287) yılında öldü ve Moğol geleneğine göre defnedildi. Salğurlar adil idareleri ve imar faaliyetleri, alim ve şairleri himaye etmek sureti ile iyi hatıralar bırakmış bir Türk hanedanıdır. Onların Fars ülkesine, İslam devrindeki en mes'ud devrini yaşattıkları tereddüdsüzce söylenebilir. Türk hanedanlarının çoğu gibi, onlar da ülkelerinde pek çok içtimai eserler vücuda getirmişlerdi. Şeyh Sa'di eserlerini bu hanedanın teşvik ve himayesi sayesinde meydana getirmiştir. Salğurlar kavmi menşelerini de unutmamışlardı. Paralarına mensup oldukları boyun damgasını koydurmaları bunun en büyük delilidir. Bundan başka hanedan azası arasında Türkçe adlar taşıyan şahıslar da görülmektedir. Salğur hanedanının ortadan kalkmasından sonra onların başlıca dayanağını teşkil eden Türkmenler varlıklarını muhafaza ederek Fars bölgesinde yaşadılar. XTV. yüzyılın ortalarına doğru Fars'taki bu Türkmenlerin başında Celaluddin Tayyib Şah ile Salğur-Şah bulunmakta idi. Bunlardan başka Muzafferuddin Şah-Şüca Tebriz'i zapt ettiği zaman (1382'de) Emir Muzafferuddin-i Salğur'u vezir yapmıştı.
Kaynakça Kitap: OĞUZLAR Yazar:Prof. Faruk SÜMER
OĞUZLAR'IN SALUR BOYU Anadolu
Oğuz Salur Türkmenlerinin çok ehemmiyetli bir kümesi batıya göç etmeyerek eski yurdunda kalmıştır. Görüldüğü gibi, onlardan ayn ayn kollar İran'da Urmiye ve Fars bölgelerindde yurd tutarak siyasi faaliyetlerde bulundular. Bütün bunlara rağmen bazı tarihi bilgiler, yer adlan ve oymaklar, Salurlar'ın Anadolu'nun fetih ve iskanında mühim roller oynayan boylardan biri olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Gerçekten tarihimizde müstesna bir şahsiyet olan alim, şair, muharib, Sivas-Kayseri ve diğer birçok yerin hükümdarı olan Kadı Burhaneddin'in bir Salar Türkü olduğundan evvelce bahsedilmişti. XIII. yüzyılda Mısır'a giderek Memluk sultanları katında büyük bir itibara sahip bulunan fakih ve üç dilde şiir yazan Divriğili Muhammed b. Mustafa b.Zekeriyya b.Hoca Hasan1 da aynı boya mensup idi. Bunlardan başka daha XIII.yüzyılın ikinci yansında Denizli kesimindeki uc beğlerinden Salur Beğ'in de Salurlara mensup olduğu için, bu adı almış olması pek muhtemeldir. Yer adlarına gelince, Salarlar cetvelimizde yedinci sırada yer almaktadır. Yalnız bu keyfiyet Salurların Anadolu'ya da ne kadar kalabalık kümeler hafinde geldiklerini göstermeğe elverir sanırız. Bundan başka aynı yüzyılda yine Anadolu'da bu boya mensup oldukça ehemmiyetli oymaklar da görülmektedir.
1. Tarablus-Şam: XVI. yüzyüda Tarablus-Şam yöresinde oldukça kalabalık bir Türkmen kümesi yaşıyordu. Bu Türkmen kümesi Tarablus-Şam dağlarında yaylamakta ve kışın da umumiyetle çöldeki Tedmur vahasına gitmekte idi. Bu Türkmen kümesi çoğu Çukur-Ovada yerleşmiş olan Üç-Oklu Türkmenlefn bir kalıntısı gibi görünüyor. Bu kümenin pek büyük bir kısmını il oymak meydana getiriyordu: Selluriye ve Çoğuniyye. Bu isimlerin Salur ve Çoğunlu kelimelerinin arabça şekilleri oldukları şüphesizdir. Kanuni devrinde bu Salur oymağı 25 obadan meydana gelmiştir. IL Selim zamanında Salurların nüfuslarının artmış olduğu görülüyor. Bu Salurlar'a ait son haber onların XVII. yüzyıl sonlarında Hama-Humus arasındaki topraklarda yerleştirilen Türkmen oymakları arasında bulunduklandır.
2. Tarsus: Bu bölgedeki büyük boylardan biri de Ulaş boyu idi. Ulaş, boyu idare etmiş olan beğin adıdır. Ulaş-oğlu Han en tanınmış Varsak beğleri arasında sayılmaktadır. Fatih'in vezirlerinden Rum Mehmed Paşayı 874 (1469) yılında perişan eden Varsak beğlerinin başı Uğuz Beğ (asıl adı Hüseyin)'in Ulaş ailesinden olduğunu biliyoruz. Ulaş boyunun yurdu, Tarsus'un kuzey batısından başlayıp, Bulgar dağına dek uzanıyordu. Ulaş boyu büyük bir teşekkül olup, Bayındır (41 cemaat), Salur (10 cemaat), Orhan Beğlu ve saire gibi obalara ayrılmıştır. 925 (1519) yılında Ulaş boyuna bağlı Salur obası az yukarıda işaret edildiği gibi on kala (cemaata) ayrılmıştır. Bunlardan her birinin bir ekinlikte çiftçilik yaptığı görülüyor. Ulaş ailesinin boyun hangi obasından çıktığı hususuna gelince, akla ilk gelen ihtimal onların Bayırdırlar'dan olduğudur. Çünkü boyun en büyük obasını Bayındırlar meydana getirmektedir. Ulaş adı ise ailenin Salurlardan geldiği İhtimalini telkin ediyor. Bu bahsin başında görüldüğü üzere, Dib-Yavku'nun beğleri arasında Sakımdan Ulaş Beğ olduğu gibi, Dede-Korkut destanlarının baş kahramanı Salur Kazan Beğ'in babasmın adının da Ulaş olduğunu biliyoruz. Aynı tarihte (925=1519) yine Adana bölgesindeki Kara-İsalu teşekkülü arasmda Salur (28 vergi evli), Hacılu yöresinde Şeyh Salur (48 vergi nüfuslu) adlı oymaklar görülüyor.
3. Kars (Kadirli): Bu sancakda 39 vergi nüfuslu Salurlu adlı bir oymağa rastgeliniyor. Bu oymağın diğer bir adı da Çörmük idi. 4. Koç-Hisar: Bu yörede I.Selim (1512-1520) devrinde Salthler ve Salur adlı 81 vergi evlik bir oymak yaşıyordu.
5. Konya: Ü.Bayezid devrinde Ereğli'nin kuzeyindeki Karacadağ yöresinde Günelü ( xs ) ile Salur oymaklarının yaşadığını görüyoruz. İşaret edilen devirde bu oymakların vergi nüfusu 428 olup başlarında Sipahi zadeler olan Kerem-oğulları vardı. Konya bölgesi, Salur yer adlarının en çok bulunduğu bölgelerden biridir.
6. Niğde: Bu sancağın Kara-Hisar kazasında XVI.yüzyılda Salurlardan bir oymağın yaşadığı anlaşılıyor. Bu Salar oymağı Yahyalu, Akbaşla, Gayır-Hanlu ve saire gibi oymaklar ile Ala Dağda yaylağa çıkıyordu.
7. Hamid Sancağı: Bu sancaktaki Yörükler arasında da XVI.yüzyılda 130 vergi nüfuslu Sakır adlı bir oymağın yaşadığını biliyoruz. Esasen bu sancakta Salurlara alt epeyce yer adı da görülmektedir.
8. Boz - Ok: Bu yöredeki mühim teşekküllerden biri olan Sevgülen boyu arasında Salur adlı çok küçük bir oba da görülmektedir.
9. Ulu-Yörük: En son bahsedeceğimiz Salur oymağı oldukça mühim bir teşekküldür. Bu teşekkül Ulu-Yörükün Orta-pare koluna mensup olup, Amasya'nın güney yöresinde yaşıyordu. Bu Salurlar Ak-Salur adını taşıyor. Yavuz Selim devrinde: Mehmed Kethüda (95 vergi nüfuslu), Hacı-Kaya (27 vergi nüfuslu), Akıncılu (32 vergi nüfuslu), Emet-Kethüda (25 vergi nüfuslu), Ala-Bozlu yahut İlDeğer ( y ) Kethüda (33 vergi nüfuslu) olmak üzere beş kola ayrılmıştı. 982 tarihinde Ak-Salurların vergi nüfuslarının 803 olduğu görülüyor. İşte XVI.yüzyılda Anadolu'daki Salar adlı teşekküller bunlardan ibarettir. Şimdi bu boyun Hazar-Ötesi Türkmenleri arasındaki varlığından bahsedelim.
10. Hazar-Ötesi Türkmenleri: Salurlar, Hazar-Ötesi Türkmenlerinin meydana gelmesinde en mühim rolü oynamış boydur. Öyleki diğer boylardan hiç biri onunla kıyaslanamaz. Ebul-Gazi'de Salular'ın buraya Eymir, Döğer, Çavuldur, Karkın boylarına mensup büyük kollar ile Şah-Melik'in öldürülmesi üzerine Oğuz eli'nin dağılmaya başlaması sonucunda geldikleri söyleniyor. Fakat Salurlar'ın Mankışlak'a X. yüzyılın başlarında gelen Oğuzlar arasında bulunmuş olmaları çok daha muhtemeldir. XVI.yüzyüda Salurlafm Mangışlakta. kalabalık bir halde yaşadıkları görülüyor. Bunlar orada İçki (İç) Salur ve Taşkı (dış) Salur olmak üzere İki kola ayrılmış idiler. Salurlar aynı yüzyılın sonlarına doğru Mangıtlar (Noğaylar) tarafından buradan tamamen çıkarıldılar. Bunun neticesinde Salurların bir kısmı, Etrek ve Gürgen çayları bölgesinde, asıl mühim kümesi de Horasan'da yurt tuttu. Etrek ve Gürgen çayları bölgesine gelen Salurlar, Ohlu (Oklu) ve Eymürler ile birlikte yaşıyorlardı. 1007 (1598-1599) yılında Şah-Abbas'ın Esterabud bölgesine yaptığı bir sefer neticesinde diğer Sayın-Hanlı Türkmenleri gibi, Salurlar da Safevi hükümdarına itaatlerini bildirmişlerdir. Ebu'l-Gazi'nin naklettiği rivayetlere göre3, Er-Sar adlı Türkmen topluluğu Salurlar'dan (İçki-Salur) olduğu gibi, Yornut, Teke, Sarık adlı Türkmen toplulukları da yine bu boydan (Taşkı-Salur) çıkmışlardır. Bu rivayetler doğru ise bugünkü Hazar-Ötesi Türkmenlerinin belki yarısından fazlasının Salurlardan geldiğini kabul etmek gerekir. XIX.yüzyılın ortalarında doğrudan doğruya Salur adım taşıyan Türkmen kümesi Merv ile Herat arasında Mürgab boylarında yaşıyordu. Rivayetlerde kendilerinden çıktığı söylenen Sarıklar da onların en yakın komşuları idiler.
Vambery (1863) Salurların 8000 çadır olduğunu söylüyor ve aşağıdaki obalardan meydana geldiğini yazıyor:
1- Yadavaç (Yaz, Tizi, Sakar, Ordu-Hoca obacıklarına ayrılıyordu). 2- Karaman (Alam, Görcikli, Beğ-Böleği). 3- Ana Böleği (Yadçı, Buhara, Bakoç-Töre, Timur).
OĞUZLAR'IN SALUR BOYU
Şimdiye kadar "Salur"lar hakkında yapılan etnografik tetkikatın netayici, "Vambery"nin "Türk Kavmi" ile "Aristof'un "Türk kavimlerinin etnik heyetleri hakkındaki mülahazalar" adlı maruf eserinde Türkmenlerden bahis küçük bir fasıladır; en son olarak bunlara dair etnolojik ve tarihi pek ufak bir hülasa, "İslam Ansiklopedisi" için tarafımdan yazılmış ve neşredilmiştir. O küçük hülasayı yazdığım sırada "Aristof'un Rusça eserinden istifade edememiştim; o zamandan beri "Salurlar" hakkında bazı malumata daha dest-res savunduğum gibi, Abdülkadir Efendi tarafından yapılan tercümesi sayesinde, "Aristof'un ihtiva ettiği etnografik mevad itibariyle oldukça zengin, lakin tarihi kısımlarıyla nazariye tarafları pek mahdut ve zayıf eserinden istifade ettiğimden, burada bu mühim ve büyük Oğuz şubesi hakkında biraz daha etraflıca malumat verebileceğim. "Salur, Salır", bazı eski metinlerde nadiren "Salur, Salgır" ve ekseriyetle "Salur, Salur" şeklinde rast gelinen bu kelime "Salmak"tan gelir. Sair Oğuz şubeleri gibi, bunların etnolojisi hakkındaki tarihi malumatımızda pek az ve umumiyetle pek karışıktır. Ancak bunların en eski zamanlardan beri sair Oğuz boylarının mukadderatına iştirak ederek "İli" ve "Isığ Göl" havalisinden "Seyhun" kıyılarına ve oradan "Harezm" ve "Horasan" sahalarına ve muahharan Anadolu istilası esnasında kısmen Şarki Anadolu'ya gelerek, sonra parçalandıkları ve Anadolu'nun muhtelif yerlerine yerleşerek köyler teşkil ettikten sonra eski aşırı teşkilatı kaybettikleri muhakkaktır. Selçuki İmparatorluğu'nun tesisinden sonra "Salgurlar" hanedanını yetiştiren zümre bunlar olduğu gibi, sekizinci asır ricalden şair ve müessis-i devlet meşhur "Kadı Burhaneddin" de neslen Anadolu'da yerleşmiş olan Salurlardandır. Selçukname tercümesinde, Anadolu'daki "Salur"ları Erzincan Beği "Mengücek" ailesinden Behram Şah'ın ordusunda gördüğümüz gibi", birtakım vekayide "Kayı, Bayındur, Bayat" boylarıyla beraber Anadolu Selçukileri tarihinde pek mühim bir rol oynadıklarını da anlamaktayız. Biz muhtelif esbab-ı tarihiyyeye istinaden, Karamanoğulları'nın da "Salur" boyunun "Karaman" şubesine mensup oldukları kanaatinde bulunuyoruz.
Anadolu'nun birçok sahalarında bugün hala "Salur" adlı birçok köylere rast gelmekteyiz:mesela "Reyhard Leinhard"ın bilhassa tarih ve etnoloji itibariyle çok za'if malumata müstenid "Paflagonya" adlı eserine merbut haritada yalnız o küçük sahada beş tane "Salur" adlı köye rast geldik. Yine aynı sahada iki tane de "Karaman" köyü vardır ki bunlar da "Salur"ların pek eski bir şubesidir; kezalik "Adana"da Toros ovasında "Salur"ların bulunduğunu da biliyoruz. İşte Selçukname müterciminin Oğuz boyları hakkında verdiği izahat, bu coğrafi malumat ile teyit ettiğimden "Marquart"ın bu hususta gösterdiği büyük itimatsızlığın kısmen haksız olduğu da tebeyyün ediyor. Cenub-ı Şarki Kafkasya da [şimdi Yeni Azerbaycan Cumhuriyeti] el-yevm "Karamanlı" namını taşıyan bazı köylerin Salurların "Karaman" şubesi tarafından tesis edildiği bizce pek muhtemel olduğu gibi,6 daha yedinci asır hicride bu havalide oldukça kesif kitleler halinde mevcudiyetini gördüğümüz Türkmenler arasında da şüphesiz, "Salur"lar ve "Karaman"lar mevcuttu, Selçuki İmparatorluğu'nun takip ettikleri "büyük Oğuz boylarını parçalayarak muhtelif yerlere dağıtmak" siyaseti neticesi olarak mühim bir kısmının Garba muhaceretinden sonra, "Serhas" ve "Merv" havalisinde kalan "Salurlar" "Türkmen" veya "Oğuz" unvan-ı umumisi altında, müteakip asırlardaki birtakım harekata iştirak etmişlerdir.8 bazı alimlerin fikrine göre bunlardan bir kısmı (1357-1427 Miladi) seneleri arasında "Semerkand -Turfan- Suçiev" yoluyla "Sining"e kadar gelerek orada yerleşmişler, bu böylece bugünkü "Kansu Salar" Şakırlarını teşkil etmişlerdir. İşte bu iki büyük muhaceretten sonra sayıları ve kuvvetleri mahsus surette azalan bu "Merv, Serhas" Salurları, aşiret hayatının da icabatından olarak, sair göçebe Türkmenlerle yaptıkları mücadelelerde ve bilhassa, muahharen Şii' İranilere karşı icra ettikleri "
Çapav: Çapul"larla İranilerin mütekabil muhacimat ve te'dibatı neticesinde, mütemadi surette kırılmışlardır. Safevilerden başlayarak "Kaçar"lar zamanına kadar İran'da tesis eden muhtelif devletler, bu Türkmenlerle daimi surette uğraşmaya mecbur oldular. "Cürcan" vilayetiyle "Harezm" arasındaki "Etrek" nehri kenarında oturdukları için "Yaka Türkmeni" unvanıyla maruf olan ve -On birinci asır mebadisindeki İran müelliflerinin "Sayen Has Ulusları" da dedikleri "Ohlu, Göklen, Eymür, Salur" kabilelerinin İran ile münasebat-ı daimeleri hakkında izahata girişmek, İran'ın "Türkistan" ve "Harezm" ile münasebatı tarihini baştan başa tetkik etmek demektir ki, mevzumuzun haricindedir. En sonra "Fethali Şah Kaçak"ın oğlu "Abbas Mirza"nın (1831 M.) de "Serhas" hücumunda da pek kanlı zayiata uğramışlar, ve artık ehemmiyetlerini büsbütün zayi' etmişlerdir." "Serhas" havalisinde toplu bir halde "Hare-Rud" civarında İran-Rus hududu üzerinde müteferrik olarak yaşayan, kısmen "Teke" ve Afganistan'da bulunan "Salur"lar hala kendilerini Türkmenlerin en eski ve en asil boyu addederler.
"Avineviç"e göre, başlıca şubelere ve oymaklara ayrılmışlardır:
1- Yalavaç. Oymakları: Ordu Hoca, Daz, Beg Sakar (Bunların da ayrıca oymakları vardır.) 2- Karaman. Oymakları: Uğru Ceyhli, Beg Gezen, Alan. (Bunların da ayrıca oymakları vardır.) 3- Kiçi Ağa. Oymakları: Kiçi Ağa, Beyş Uruk. (Bunların da ayrıca oymakları vardır.
Bunların nüfusu hakkındaki tahminlerde mütehalifdir: "Dubo" Serhas Salurlarının nüfusunu iki bin çadır olarak gösterdiği halde, "Petroseviç" 3000, "Vambery" mübalağalı olarak 5700, "Avineviç" ve ondan naklen "Aristof" eski Serhas civarında 2200 ve en nihayet "Kastaniye"de 3000 olarak tahmin etmektedirler. "Salur"larda şube ve kabilelerin aslını gösterebilecek bir alamet olan-şubelere mahsus "Tamga" yoktur. Her çadır sahibi kendisine göre bir tamga şekli uydurur; onu deve, beygir, eşek, koyun gibi hayvanların kulaklarına, sahan ve kazan gibi eşyaya, hatta kavun ve karpuzların üzerine nakş eder; bunlar hakkında bilhassa yapılan tedkikat neticesinde, bu tamgalardan onbir tanesinin kıpçak damgası olduğu anlaşılmıştır. "Kansu" Salurlarına gelince, "Kansu eyaletinin asıl "Tibet" kısmında el-yevm adetleri 70.000 ("Gurunara" göre ancak 50.000) kadar tahmin edilebilen
Müslüman "Salar: Salur"lar vardır. Bunlar "Hoanig-Ho"nun cenubunda "Sin-Hoa-T'ing" yahud "Salar" kasabası merkezi teşkil etmek üzere, nehr-i Esfer'in sağ sahilinde "Ouronvou"dan "Taoho"ya kadar şerit gibi uzanan bir sahayı ve nehrin sol sahilinde "Sining"den "Hoteheou"ya giden oldukça arızalı ve dağlık bazı mahalleri işgal etmektedirler. Bu Türkler, teşkilat-ı tabi'yeleri itibarıyla sair "Kansu" Müslümanlarından serhaten ayrıldıkları gibi, milli lisanları olan Türkçeyi de muhafaza etmektedirler. "Gurunar" bunların lehçeleri hakkında bazı mahdut maddeler toplayarak neşretmiş ve hatta bundan Salarların menşe'i ve "Kansu"ya zaman-ı hicretleri hakkında bazı indi hükümlerde istintaç etmişse de, asla kafi ve şayan-ı itimat değildir. Mezheb itibarıyla sünni ve Hanefi olan "Salarlar arasında, eskiden beri "Nakşibendilik" tarikatı "zikr-i cehri" münteşerdir. Çinlilere karşı pek derin bir hiss nefret besleyen "Salar"lar çapulculukla melufturlar.
Kaynakça Kitap: TARİH ARAŞTIRMALARI I Yazar: M. Fuad KÖPRÜLÜ
Bu soydan gelenlerden bir grup, İskilip'te Salur köyünü kuranlar ve günümüzde Salur soyadını taşıyanlardır. Çağdaş Türkmenlerin kökeni Salır[2] boyu Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan, Irak ve İran'da, ve aynı kökden olan Çin'deki Salar uyruğu Salur boyundan gelmektedir.[3]Ayrıca bir rivayete göre Salon Bey ve Sami Bey diye adlandırılan iki kardeş bu civara yerleşirler. Salon Bey evlenir.Çocukları olur. Daha sonra kardeşine köy oluşturmak istediğine söyler. Kardeşi bu öneriyi kabul eder. Fakat Salon Bey köyün isminin kendi isminin ilk 3 harfinden oluşan SALUR adını taşımasını söyler. Sami Bey ise bu köyün adının kendi ilk 3 harfi olan SAMAT adını taşımasını ister. Böylece aralarında kavgalar çıkar. Bu iki kardeş ise birbirine birişik iki köy kururlar. Salon Bey'in ve Sami Bey'in torunları başka şehirlede aynı adı taşıyan köyler kurarlar ve nüfusu oraya yerleştirirler. Günümüzde Gerede Salur köyü ile Samat Köyü bitişik haldedir. Gezip görmenizi tavsiye ederiz. SALUR Oğuzların Üçok koluna mensup bir Türk boyu. On üçüncü yüzyılda İranın Fars bölgesinde Fars/Salgurlular Atabegliğini kurdular. Horasan ve Kirmandan gelen diğer Türk boylarıyla nüfûzlarını arttırdılar. Atabegliğin 1286 yılında Moğollar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, Salurlar, Salur Türkmenleri adıyla anılmaya başladılar. Bölgede kalanlar, Merv ve Serahs civârında hayatlarını devâm ettirdiler. Batıya göç edenlerse, Anadoluda kurulan Mengücükler, Eratnalılar ve Türkiye Selçuklularının hizmetine girdiler. Salurlulardan Kâdı Burhâneddîn, Eratnalıların zayıflamasından istifâdeyle Sivas ve Kayseri bölgesinde kendi adıyla anılan bir devlet kurdu (1381). Osmanlılar zamânında Salurlular, Sivas, Erzincan, Tokat, Amasya, Adana ve Trablusşam bölgesinde hayâtiyetlerini devâm ettirdilerse de, sonraları diğer Türkmen boyları arasına karıştılar. Bugün Anadoluda Salur adını taşıyan birçok yerleşim birimi bulunmaktadır. Salur Salur - Antalya ili Elmalı ilçesinin köyü Salur - Antalya ili Kumluca ilçesinin köyü Salur - Antalya ili Manavgat ilçesinin köyü Salur - Çankırı ili Orta ilçesinin köyü Salur - Çorum ilinin köyü Salur - Erzincan ili Refahiye ilçesinin köyü Salur - Isparta ili Şarkikaraağaç ilçesinin köyü Salur - Karaman ilinin köyü Salur - Kayseri ili Kocasinan ilçesinin köyü Salur - Manisa ili Gördes ilçesinin köyü Salur - Samsun ili Ladik ilçesinin köyü Salur - Şanlıurfa ili Siverek ilçesinin köyü Salur - Tokat ili Artova ilçesinin köyü Salur - Tokat ili Zile ilçesinin köyü Salur - Yozgat ili Sorgun ilçesinin köyü Salur boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. "Salur" kelimesi kılıç sallayan anlamında kullanılmıştır
Markuşa Çayı Köyün tam ortasından geçen en büyük akarsuyudur. Bu çayı besleyen derelerden bazıları ise Buzluk, Kura Deresi,Fadime Deresi,Karapazar Çayı,Salur Yaylası Çayı,Halaçlar Çayı ve Ilıcadır.
Kültür
Köyün gelenek, görenek ve yemekleri hakkında fazla bilgi yoktur. Salur köyünün kültürü Gerede ve Çevresinde çok iyi bilinen bir kültür ve geleneği vardır. Köy muhtarı her sene düzenli olarak düzenlenen YAYLA ŞENLİĞİ'nden ve bazı özel günlerden önceleri ve sonraları toplantı yapar. Köy halkı kaynaşır. BITKI ÖRTÜSÜ
Çam .köknar, meşe, kavak, söğüt, ceviz, elma, armut, ve bazı bölümlerinde ise bodur ağaçlar ve otlaklar bulunmaktadır.
ULASIM
İlçeye uzaklığı 16 KM dir. Nüfusu 510 kişidir. Yeni yapılan Ankara-İstanbul Otoyolu ulaşımı büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Ankara 121 Km,İstanbul 310 Km,Bolu 55 Km dir.
Komşu köylerine olan uzaklıkları ise; Karapazar 14 Km,Samat 4 Km,Havullu 3 Km, ve Hacılar 5 km dir.
IS VE CALISMA HAYATI
Toprağa bağlılığın yanında geçim kaynaklarının dar ve sınırlı olmasından dolayı köyümüz maalesef köyden göçe yenik düşmüştür. Genellikle tarım, hayvancılık ve orman işçiliğidir. Köyümüzde üretilen yağ , yoğurt, peynir, tavuk , hindi ve kaz gibi kümes hayvanları, küçük ve büyük baş besi hayvanları Gerede ilçesinde satışa sunulmaktadır.
TURIZM
Mesire ve Yaylası:Ormanla iç içe olan köyümüz tertemiz kokuları ile köyümüzden dışarıya göç eden köylülerimizin bile ilgi odağıdır.Özellikle yazın eski yaylası Here çukuru,Büyük çukuru Ulalığı,Mercimekli pınarı,Kara pınarı,Gölcüğü ve Kuzu pınarı ile her Salur'lunun gezip görmek ve piknik yapmak için yarıştığı yerlerdir.
TARiHi ESERLER
Mağara:İçinde eski insanların yaşantılarını tasvir eden figür ve şekiller vardır. Ilıca:Su sıcaklığı yaz ve kış aynı derecede kalan çok şifalı bir kaynak suyudur. Ayrıca çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. (uyuz, romatizma, siyatik vb.) Kemer Köprüsü:Kesme taşlardan yapılan bu köprü % 10 luk bir değişimle yapı özelliğini korumaya devam etmektedir. Camii:Yaklaşık 400 yıllık bir tarihi olan ve adını köyün bir mahallesine veren camii yıkılıp yerine yenisi yaptırılmıştır. Tarih adına tabii ki bir kayıp ama şu anki yeni haliyle de sanki restore edilmiş gibi eski halini anımsatmaktadır. Ayrıca Dedeler ;duraklar mahallesinde bulunan mezarlar köylülerce ziyaret edilmektedir.
Erenler;Belirli bir mevkiye adını veren bu ermiş kişiler de yine köylülerce ziyaret edilmektedir.
SANAYi
Endüstri adına yazabileceğim pek bir şey yok aslında.Şu ana kadar üç değirmen , bir link iki de marangoz atölyesi kurulmuştur. Bunlar Aşağı değirmen,Yukarı değirmen,Yokuşun dipteki Karanlığın değirmeni ve yine onun şal dövmek için kurduğu link,Garacalar'ın Hacı Mahmut'un atölyesi ve Ali Rızanın atölyesi.Bunların hepsi de maalesef eski Salur tarihinin tozlu sayfaları gibi yok olup gitmişlerdir. "Kendini çok iyi yerlerde görmek isteyen bir Salur köyü;Gurbete o kadar köylüsünü gönderdiği halde kendini yükseltecek hiçbir vefa görememiştir. Taa ki hayatı sona eren köylülerinin ne acıdır ki son durak yeri olana kadar"
Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir.
Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır.
Kültür, genel olarak iki öğeden oluşur
a) Maddi Kültür Öğeleri: Binalar, her türlü araç-gereç, giysiler vb.
b) Manevi Kültür Öğeleri: İnançlar, gelenekler, normlar, düşünce biçimleri vb.
Kültürün maddi ve manevi öğeleri arasında sürekli bir etkileşim vardır. Birinde meydana gelen bir değişim diğerini de etkiler.
DÜĞÜNLERİMİZ Görücü usul nadir olmakla beraber, birbirine uygun görülen gençlerin ailelerine aracılar tavsiyede bulunurlar. Erkek tarafı gelin adaylarını belirlemek için düğün , nişan ve mevlit gibi toplu bulunan yerlerde kızları görürüler ve gelin adayını tesbit ederler. Sonra kız tarafına kızlarını istemeye gideceklerini belli edecek şekilde misafirliğe geleceklerini haber verirler. Kız evindeki tanışmadan sonra konu açılır, kız tarafı düşünme süresi ister ve busüre içerisinde erkek tarafı hakkında araştırma yapar. Bu arada kız ve erkek bir vesile ile birbirlerine gösterilir, görüşmleri, tanışmaları sağlanır. Birkaç gün sonra uygun görülürse dünürlük için kız evine aile büyükleri ile birlikte sözü geçen birkaç kişi ile birlikte gidilir. Ve Yüce ALLah'ın emri Peygamber'in Kavli ile "Kız istenir. Kabul edilirse herkesin duyması için toplu bir şekilde şerbet içme günü belirlenir. Bir başka gün söz yemeği yenilir. Nişan için geline nişan Pırtısı alınır. Nişan günü kız evinde her iki tarafın kadınlarının eğlendiği , oynadıkları yemekli bir eğlence daha yapılır. Geline takıları ve yüzükleri takılır. Nişanla düğün arası mümkün olduğunca kısa tutulmaya çalışılır.Çünkü nişandan sonra bayramlarda , panayırlarda yayla göçlerinde nişanlıların birbirlerine , koç, elbise, vb hediye sunmaları adeti pahalıya malolmaktadır. Eskiden köyümüzde düğün Cumartesi günü saç koyma adeti ile başlardı.Düğün zamanı köyde düğün gününü belirlemek için düğünden belli bir süre önce ;erkek tarafı sırtlarında heybeleriyle hindi, pirinç , baklava,çörek vb. yiyeceklerle birlikte kız evine düğün gününü belirlemeye giderler,Pazartesi günü oraya getirilen yiyecekler pişirilerek orada bulunanlara ikram edilirdi.Eğlence ve oyunlar yapılır, damadın babasına kız tarafından tuzlu çay içirilir, damadın babası tuzlu çayı fark edip almazsa , bir başkası bu çayı içmek zorunda kalırdı.Buna YAVUZLUK denirdi.Bu görenek maalesef günümüzde uygulanmamaktadır. Ama ben Salur Köyünün bir vatandaşı olarak bu gelenek ve göreneklerin , dünyanın neresinde olursak olalım, uygulanmasından yanayım.Çünkü her toplum kendi gelenek ve görenekleriyle varlığını devam ettirebilir, bunlar kaybolmaya yüz tuttuğunda varlı tehlikeye girer, bunalımlar yaşamaya başlaması kaçınılmaz olur. DÜĞÜN TÖRENİ Geçmişte köyümüzde "Sac Koyma "ile başlayan düğün törenleri günümüzde cuma günü başlamaktadır. Cuma akşamı kız evinde kadınlar arasında "kısır kınası denilen bir eğlence yapılır. Cumartesi günü ve gecesi hem erkekler hem de kadınların eğlence günüdür. Erkekler erkek evinde ve köy odasında oyunlu ve çalgılı olarak sabaha kadar eğlenirler. Kadınlar hem erkek evinde hem de kız evinde toplanırlar, gecenin geç saatlerinde erkek evinde toplanan kadınlar, hep birlikte bazıları çeşitli kıyafetlerle ellerinde "Nakıl "denilen uzun sopaların ucuna taktıkları elbise, zil, meyve, vb.ile erkek kılığına girenin bindiği eşşeği yularından çekerek kız evine giderler. (Hatta eşek oyun yerine bile sokulurdu.)Orada eğlence yeniden canlanır. Gece yarısına doğru kız evinde türkü ve manilerle geline kına yakılır ve kadınlar dağılır, gelinin yanında kız arkadaşları kalır. Sabaha kadar süren eğlenceler yaparlar.Şafak vakti kızlar gelinle beraber maniler söyleyerek köy çeşmesine gece ellerine yaktıkları kınayı yıkamaya giderler. Giderken genelde şu maniyi söylerler.
"Ah sabah oldu sabah oldu Sigaram yanmaz oldu Sigaramın dumanına Gözlerim görmez oldu"
GELİN ALMA Kına sabahı gelin alma töreni başlar. O gün davul zurna akşama kadar çalar. Erkek tarafı süslenmiş arabalarla,şenliklerle kız evine giderler. Eski düğünlerde atlarla gidilir ve kız evi önünde cirit oynanır, mutlaka güreş yapılırdı.Hatta kar varsa karın üzerine saman serilir, güreşçiler üst tarafı çıplak olarak güreşirler ve uzun bir sırık ucuna bağlanan içinde para bulunan mendili birinci olan güreşçi alırdı.Bazı köylerde erkek tarafı başka köye gelin almaya gittiğinde kız evinin bacasını tüfekle ateş ederek yıkarlardı. Köyümüzde gelin alma esnasında geline tekrar takı takılır,(Eskiden başlık parasının sonu babasına orada verilirdi.Günümüzde başlık parası yoktur.)Gelini evden varsa erkek kardeşi elini tutarak çıkarır, ve "Kardeş kuşağı adında bir miktar parayı almadan kardeşinin elini bırakmaz, oğlan kardeşi yoksa bir yakını bu işi yapar. Eskiden gelinin başında "Duvak "denilen kırmızı bir örtü bulunurdu.Günümüzde bazı köylerde devam eden düğün geleneklerinden birisi de düğün meydanına "horoz atma" yapılır, delikanlılar horozu yakalamaya çalışır horoz yakalayanın olur. Gelin oğlan evine getirilince kadınlar yeniden eğlenceye başlarlar. Akşam mevlit okunur. Yemek yenir. Yatsı namazından sonra kaside ve ilahilerle birlikte damat gerdeğe götürülür, kapı önünüde şerbet içilerek dua yapılır. Damat büyüklerin ellerini öperek içeri girerken arkadaşları sırtını yumruklar. Sabahleyin kadınlar "Duvak denilen adete göre geline takılar takarlar, eğlence yapılır, yemek yenir. Bir hafta sonra damat eşi ve büyükleri ile beraber kız tarafına el öpmeye giderler, damat ve sadıcı sobaya yakın bir yerde ayakta bekletilir, kayınpederi damada altın ev eşyası, kuzu dana gibi, hediyeler verir. Damat hediyeyi kabul ederse el öpülür, etmezse hediye büyümeye başlar. Bu arada soba aşırı şekilde yakılarak damadın terlemesi sağlanır. Sıcaktan bunalan damat hediyeyi kabul etmek zorunda kalır. El öpme yapıldıktan birkaç gün sonra kız evi erkek evine gider ve yemek yenir. Sohbet delir. Buna "Kız Arkası" denir.
Yumma Makarna:
Eskiden köyümüzde sık sık düzenlenen eğlence programlarından birisi "Ferfene"dir. Uzun kış gecelerinde genellikle beceri oyunları , kişisel ya da gruplar arasında yarışmalar şeklinde oynanmaktadır. Bu eğlencelerde sesi güzel olanlar Ferfenede kendine özel bir yer bulur. Oynana oyunların bazıları Yoğurt yeme ,Yüsük saklama,Kibrit atma ve bazı kağıt oyunları .Ferfeneyi genellikle delikanlıların seçtiği DelikanlıBaşı yönetir. Bu adet köy içinde meydana gelen tüm kırgınlıkların ferfene yerinde unutulmasına sebep olduğundan , birlik ve beraberlik , kardeşlik duyguları tazelenmektedir. Düğünlerde oynanan Salur Sallaması çevre köylerce de çok ünlüdür.Çay gelür,Hoplama ve Düz oyun genellikle düğünlerde kadınlar arasında oynanır. Horoz Oyunu;Mayha dönüşü genellikle kadınlar arasında oynanırdı.Gıcırdağa Binme;Adından da anlaşılacağı gibi genellikle yayla da yapılan bir eğlencedir. Biller,Düğme,Met oynama,Çitleme,Sobe Saklambaç,Hülü ve Karşı kayada köyümüzde oynanan bazı oyunlardır.
YÖRESEL YEMEKLERİMİZ İç Anadolu ,Karadeniz Bölgelerinin geniş bir noktası olmasına karşın gelenekselleşmiş Türk yemekleri yöresel değişikliklere uğramadan yenilmektedir. Sayabileceğimiz yöresel yiyecekler şunlardır. Yumma Makarna:Evlerde yapılır. Yufka şeklinde açılan çiğ hamur içine , soğan , maydonoz et karışımı konularak 5–6 cm lik üçgen şekiller halinde katlandıktan sonra kaynayan suda pişirilir, tepsilere konularak üzerine tereyağı, sarımsak suyu dökülerek yenir. Geredelilerin hala vazgeçemedikleri bir hamur yiyeceğidir. (Ah olsa da yesek) Kedi Batmaz:Ceviz büyüklüğünde yuvarlak hamurlar kaynar suda haşlanır,Üzerine şekerli su , tereyağı dökülerek sıcak yenir. Günümüzde yapılmamaktadır. Höşmerim:Un , süt , tereyağı ile karıştırılarak iyice kavruluncaya kadar pişirilir. Ilık halde toz şeker yenilerek yenilen bir tatlıdır. Tirit:Kaz fırında kızartılır.Çıkan yağına önceden hazırlanan ince açılmış yufka batırılarak tepsiye dizilir, üçgen şeklinde kesilir ve kızarmış kazla beraber yenir. Yanında bir baş soğanı da eksik etmemek gerekir. Kiymali Yumurta :Genelde köylerde yapılır. Soğan kıyılarak kızgın tereyağında öldürülür. Kıyma ile karıştırılır, yumurta yerleri açılarak yumurtalar ilave edilir ve üzerlerine kızgın tereyağı ilave edilir. Hiç karıştırılmadan pişirilerek yenir. Düğün Çorbası:Yoğurt , un ,Yumurta, pirinç ile pişirilip üzerine kızgın tereyağı dökülerek yenir. Davet ve düğünlerin vazgeçilmez çorbasıdır.halk arasında "toyga çorbası","yoğurtlu çorba" olarak bilinir. Katmerli ve Katmersiz gözleme, kül gömeci,çizleme, bazlama, diğer yöresel yiyeceklerdir. Bilhassa köylerde fırını olanlar patetesli köy somunu yaparlar.
ÇORBALAR
Tarhana Çorbası:Salur´da çok tüketilen bir çorba türüdür. Batı Karadenizde Kastamonu 'da yapılan tarhanaya benzer bir şekilde hazırlanmaktadır;fakat farklı olarak toz karanfil ve damla sakızı konur.un, tuz, süzme yoğurt yoğrularak iki gece mayalanır. Lokmalar şeklinde çarşaf üzerine serilir ve kurutulur. Kurutulan tarhana bez torbaya konarak saklanır. Kullanılacağı zaman bir tasa pişirilecek kadar konur, ılık su ile ıslatılarak iyice ezilir ve kaynayan suya süzülür. Bu çorba için tereyağı ve kışlık olarak hazırlanan kuru kıyma kullanılır.İstenirse tereyağında kızartılan sarımsak da çorbaya ilave edilebilir. Ovmaç Çorbası:Una yumurta kırılır. Sıcak süt ile çok katı bir hamur elde edilir. El ile ovularak pirinç tanesi büyüklüğüne getirilir. Ocakta kaynayan suyun içine bırakılır. Pişene kadar beklenir. Tereyağı, soğan, kuyruk yağı kıkırdağı, salça kavrularak üzerine dökülür. Mercimek Çorbası:Kırmızı mercimek bundan Elli sene önce bilinmezdi.Daha çok yeşil mercimek ile yapılırdı.Mercimek haşlanır, bu esnada içine bir parça çiğ kıyma atılır. Bunun sebebi mercimeğin kararmasını önlemektir. Tereyağı ve un ile miyane hazırlanır.Mercimekle birlikte kaynatılır. Bu mercimek süzgeçten geçirilmeden pişirilir. Sütlü Çorba:Yerli halkın köylerinden pazara götürerek sattığı, süt ile yapılan daha makbuldür. Bir miktar su katılan sütte pirinç haşlanır. Bol karabiber ile sıcak yenir.Özellikle yaşlılar, bebekler ve hastalar için yapılan bir çorbadır. Bulgur Çorbası:İnce bulgur haşlanır, üstüne süt veya yayık ayranı konur, ayran ile yapılmışsa üzerine kuru nane serpilir. Kızarmış Kaz:Kaz temizlendikten sonra beş-altı tanesi bir tepsiye konarak toprak fırına konur. Fırının ağzı sıvanır. Ertesi güne kadar yavaş yavaş pişirilir.
EKMEKLER Kül Gömeci:Un, yağ yumurta, tuz ve süt büyükçe bir kapta yoğrulur. Daha önce odun ve tezekle yakılan ocak külü biriken közün içine gömülür. Piştikten sonra dilimlenerek sofraya konur. Gömeç günümüzde çok seyrek yapılmaktadır. Bazlama:Un, tuz , su maya bin kapta yoğrulur ve mayalanması için bekletilir. Küçük parçalar halinde el yaslağancında açılıp kızgın toprak sacın üzerinde pişirilir. Katmerli Gözleme:Un, tuz, su maya ve sıvı yağ ile yapılır.Mayalanan hamur avuç içi büyüklüğünde kesilerek elde yassıtılıp, kolda sallanarak inceltilir. Kızgın saçta pişirildikten sonra üzerine yağ sürülür. Çizleme:Mayalanan hamur yağı kızgın saç üzerine kepçe ile dökülerek pişirilir. Su Böreği:Özellikle nişanlarda , düğünlerde, kız evine bu börekten götürmek adettir.Önemli bir özelliği de;böreğin içine rendelenmiş kuru kıyma, ve salamura peynir rendelenerek konur.İsteğe göre maydonoz doğranabilir.
Tatlilar Palize:Buğday, nişasta,şeker, su;muhallebi şeklinde pişer. Kaynayınca küçük kaplara konur. Soğuduğunda istenirse üzerine tereyağı konur. Yalamuk:Baharda çamların iç zarları soyulur ve süt katılarak yenir.İstenirse sütsüz olarak da yenir.
Muhallebi , sütlaç diğer tatlılardandır.
Baklava:Halk ağzında "Baklaa" da denir.Mayasız hamurdan yapılır. Süt, yumurta, bir çay bardağı zeytinyağı,çok az miktarda tuz ve yoğurt katılarak yoğrulur. Hamur biraz dinlendirilir. 70 pazı haline getirilir. Buğday nişaştası ile pazılar incecik açılır. Açılanlar temiz bir bez üzerine serilir. Biraz kuruyunca tepsiye üst üste dizilir. Her pazı da bir kere tereyağı ve havanda dövülmüş ceviz içi serpilir. Nişaşta katılarak birbirine yapışması engellenir. Ateşte kızdırılan bir bıçak ile muska halinde kesilir. Büyük toprak fırında 4 tepsi birlikte pişirilebilir. Pişirme süresi yaklaşık olarak 4 saattir. Bu arada şerbeti kaynatılır. Ilık şerbet yine soğuk olarak baklava tepsisine dökülür.
MANTAR ÇEŞİTLERİ VE YEMEKLERİ
Yörenin yerli halkı ilkbahar ve sonbaharda yetişen mantarları kavurarak ya da böreklerde kullanarak tüketirler. Bu mantarlardan kanlı tereyağında kızartılarak yenir. Tellice mantarı önce haşlanır, eysıran yardımıyla dövülüp, soğan , kıyma yumurta yardımıyla kavrulur. Kayışkan mantarı da yanı tellice gibi pişirilir. Cincile adı verilen çok küçük ve kahverengi olan mantar da tereyağında kavrularak yenir.
Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri | |
---|---|
2007 | |
2000 | 519 |
1997 | 382 |
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Avrupaya göc etmis salurlular katkida bulunmaktadir.
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.köyün adsl baglantısı yapılmiş olup internet hizmeti verilmektedir. GÖLLERI
Köyümüzün yaylasında 3 Göl vardır. Bunlar Söğütlü Göl,Söbü Göl,Büyük göl'dür.
Dünyadaki yeraltı sularının hızla kesildiği günümüzde maalesef Söbü Göl ve Büyük göl'ün de suları çekilmiştir. Ancak öyle bir Söğütlü Gölümüz var ki görülmeye değer. Tatlı ve berrak suyu, üzerini kaplayan nilüfer çiçekleri;çevresini saran çam , köknar ve ardıç ağaçlarıyla tam bir doğa harikası.........
== İklim
IKLIM
Kışlar soğuk ve bol yağışlı, yazlar serindir. Suyu ve havası tertemizdir