1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Osmanlı-Rus Savaşları | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Osmanlı İmparatorluğu | Rusya İmparatorluğu | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Kör Yusuf Ziyaüddin Paşa Keçiboynuzu İbrahim Hilmi Paşa Seydi Ali Paşa Laz Aziz Ahmed Paşa Koca Hüsrev Mehmed Paşa |
Aleksandr Prozorovski Pyotr Bagration Nikolay Kamenski Mihail Kutuzov |
|
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında birçok cephede yapılmış savaştır. Napolyon Bonapart'ın önderliğindeki Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların (Napolyon savaşları) arka planında yer almıştır.
Osmanlı Padişahı III. Selim'in saltanatı döneminde 1792-1805 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Osmanlı İmparatorluğu Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya ile işbirliği yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu Rusya ile mevcut ittifak antlaşmasını yeniledi. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya, Osmanlıların Rus yanlısı Alexander Muzuri (Eflak) ve Konstantin İpsilantis (Boğdan) voyvodaları görevden almasından hoşnut değildi. General Johann (Ivan) Michelson komutasındaki 40.000 civarında Rus askeri 11 Kasım 1806'da Dinyester'i geçerek Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1806 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti.
İlk çarpışmalar
1806 yılının Kasım ayında savaş ilan etmeden Eflak ve Boğdan'a giren ve karşısına düzenli bir Osmanlı kuvvetinin çıkamadığı Rus ordusu, kısa bir süre içerisinde Kili, Bender, Hotin ve Akkerman Kalesi gibi kalelerden kimini savaşla ve kimini de hileyle ele geçirdi. Bu kalelerin işgal edilmesinin ardından, İzmail Kalesi’nin de teslim olacağını zanneden Ruslar, kalenin önüne geldiklerinde beklemedikleri bir karşılık gördüler. Daha ilk çatışmada üç bin dolayındaki Rus birliği, altı yüz süvarisi bulunan ve kaleye yardıma gelmiş Pehlivan İbrahim Ağa tarafından bozguna uğradılar. Zaferin ardından Pehlivan İbrahim Ağa mirahor-ı evvel rütbesi ile, Kale muhafızı Kasım Paşa da vezirlik rütbesinin yanı sıra gazilik unvanı ile ödüllendirildi. İzmail Kalesi'nin savunmasını sağlamlaştıran Pehlivan İbrahim Ağa beşyüz kadar atlısıyla binbeşyüz kişilik Rus süvari birliklerini İzmail’e dokuz saat mesafedeki Çamasuy Karyesi'nde bozguna ugrattı. 26 Ağustos 1807 tarihindeki mütarekeye kadar devam eden bir buçuk yıllık süreçte Pehlivan İbrahim Ağa, gönüllü birliklerin yanı sıra Veli Paşa, Karslı Ali Paşa ve Boşnak Abdullah Ağa gibi komutanların da yardımıyla İzmail Kalesindeki savunmasını sürdürdü ve düşmanı karşısında bir adım bile geri çekilmedi. Serdar-ı Ekrem olan sadrazam Keçiboynuzu İbrahim Hilmi Paşa komutasında Osmanlı ordusu ise, 12 Nisan 1807'de Bulgaristan'dan Tuna Nehri üzerinden Eflak topraklarına girerek Bükreş'e yöneldiyse de, Mikail Miloradoviç komutasındaki Rus ordusu tarafından 2 Haziran 1807 tarihinde Obileşti Muharebesi'nde püskürtüldü.
Doğu Cephesinde ise İvan Gudoviç komutasındaki 17.000 kişilik Rus birliği 18 Haziran 1807 tarihinde Arpaçay Muharebesi'nde Kör Yusuf Ziyaüddin Paşa komutasındaki yaklaşık 20.000 kişilik Türk birliğini mağlup etmeyi başardı. Bu iki muharebe sonucunda Batı ve Doğu cephelerinde durum sabitlendi.
Denizde ise Dmitry Senyavin'in komutanlığındaki Rus donanması, Seydi Ali Paşa (Yusuf Paşazade) komutasındaki Türk donanmasına üstünlük sağlamayı başardı. 22-23 Mayıs 1807 tarihlerinde Çanakkale Muharebesi'nde, 19-22 Haziran 1807 tarihlerinde de Limni Muharebesi'nde galip gelen Rus donanması Ege Denizi'nde hareket serbestisi kazandı.
Kabakçı Mustafa İsyanı
Bu çarpışmalar sürerken İstanbul büyük bir siyasi kargaşa içine girdi. 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut tahta geçti.
Çarpışmaların yeniden başlaması
1807 yılında Fransa ile Tilsit Antlaşması'nı imzalayarak Fransa baskısını bir süreliğine bertaraf eden Rusya 28 Mart 1809 yılında Tuna cephesinden harekete geçti ve 2 yıla yakın süredir durmuş olan çatışmalar yeniden başladı. Johann (Ivan) Michelson'un Bükreş'de ölümünden sonra 1808 yılında onun yerine atanan Aleksandr Prozorovski komutasındaki Rus birlikleri Dobruca'yı işgale başladılar. Dobruca’yı geçen Rus ordusu ikiye ayrılıp, bir kısmı ile Varna’ya hareket ederken, diğer kısmı ile Osmanlı ordusu üzerine saldırmıştı. İbrail(Brăila)'i almakla görevlendirilen Mihail Kutuzov'un taarruzu reddetmesi üzerine Aleksandr Prozorovski bizzat kolordunun komutasını ele aldı. 17 Nisan'da İbrail(Brăila)'i yoğun bombardımana başlayan Rus ordusu, Aleksandr Prozorovski'nin emriyle 19 Nisan'ı 20 Nisan'a bağlayan gece taarruza geçti. Fakat hücum başarılı olmadı ve Rus ordusu büyük kayıp verdi. Hezimet nedeni ile Aleksandr Prozorovski histeri nöbetine tutuldu ve onu teskin etmeye çalışan Mihail Kutuzov'u başarısızlıktan sorumlu tutarak onu kolordu komutanlığından azletti. 7 Mayıs 1809 tarihinde İbrail(Brăila) kuşatmasını kaldırıp geri çekilen Aleksandr Prozorovski, 9 Ağustos 1809'da Tuna karargahında öldü. Çar I. Aleksandr (Rusya), onun yerine piyade ordusundan General Prens Pyotr Bagration'u atadı.
General Prens Pyotr Bagration'un ilk operasyonu, 14 Ağustos 1809 tarihinde Maçin (Măcin) kalesinin kuşatılması oldu. 18 Ağustos 1809'da kale garnizonu teslim oldu. 22 Ağustos tarihinde ise iki gün süren bombardımanın ardından Kirsova (Chirsova) kalesi Rusların eline geçmiş, böylelikle Rus ordusu Tuna üzerinde seyyar bir köprü kurmaya başlamıştı.
Rus ilerleyişine engel olmak için harekete geçen Tuna komutanı Koca Hüsrev Mehmed Paşa’nın komutasındaki 12.000 kişilik Türk kolordusu 4 Eylül 1809 tarihinde Resvan’da Cernavoda Muharebesi Pyotr Bagration'un Rus birlikleri tarafından bozguna uğratıldı. Bu savaşın ardından bölgenin önemli kaleleri, kale muhafızlığını eski sadrazam Çelebi Mustafa Paşa'nın yaptığı İbrail kalesi ve İzmail kalesi sırasıyla 14 Eylül ve 21 Kasım'da düştü. İlerleyen Rus birlikleri 11 Eylül 1809 tarihinde Silistre'yi kuşattı. Silistre savunmasında görev yapan Pehlivan İbrahim Ağa’nın başarılı savunması ve yardıma gelen ayanlar ile sadrazamın Rusçuk’tan Silistre’ye doğru ilerlemesi Ruslar’ın Silistre önlerindeki istihkâmlarda küçük birlikler bırakarak, Silistre’ye iki saat mesafede Tuna'nın sol sahilinde bir mevkiye çekilmesiyle sonuçlanmıştı. Tepedelenli Ali Paşa’nın oğlu Muhtar Paşa’nın da yardıma gelmesi ile Pehlivan İbrahim Ağa kumandasındaki Osmanlı ordusu 10 Ekim'de Tatariçe Muharebesi'nde Rus birliklerini durdurmuş; Osmanlı ordusunda bine yakın şehit verilirken, Rus ordusunda 10 binin üzerinde ölü ve zâyiât vermiştir. Bu zaferden sonra 29 Ekim 1809 tarihinde İbrahim Ağa'ya vezirlik payesi verildi ve o günden sonra da "Baba Paşa" diye anılmaya başlandı. Muhtar Paşa da "Hızır Paşa" adını aldı. 23 Temmuz 1809 tarihinde Serdar-ı Ekrem Yusuf Ziya Paşa komutasında Rumeli’ye doğru harekete geçen Osmanlı ordusun ilerlemesiyle arkadan sarılma tehlikesini gören Rus ordusu önce Silistre’ye oradan da Eflâk’a çekilmek zorunda kalmış; buna karşılık Osmanlı ordusu, kış mevsiminin de etkisiyle 22 Kasım’da Şumnu Karargâhı’na geri dönmüş; Pehlivan İbrahim Ağa komutasındaki kuvvetlere ise Hacıoğlu Pazarcık adı verilen bölgede kışlaması Yusuf Ziya Paşa tarafından emredilmiştir. Yaklaşık altı, yedi aydır kuşatma altında bulunan İzmail ve İbrail Kaleleri’ne yardım gönderilemediğinden düşman eline geçtiği haberi Şumnu Karargâhı’na dönüldükten sonra haber alınmıştır.
Savaşın Bulgaristan'a yayılması ve Bâtın Muharebesi
1809 yılında Dobruca'nın denetimini eline geçiren Rus ordusu 1810 yılında, ordu kumandanlığını Pyotr Bagration'dan devralan Nikolay Kamenski'nin emriyle Bulgaristan'a yöneldi. Nikolay Kamenski, Silistre kuşatması görevini Fransız göçmeni kolordu komutanı A.F.Langeron'a vermiş, kendisi de bizzat Rusçuk kuşatmasına katılmaya karar vermiştir. 1810 Mayıs'tan itibaren üç kol halinde ilerleyen Rus birliklerinin bir kısmı da Hacıoğlu Pazarcık’da bulunan Pehlivan İbrahim Paşa üzerine yürüdü. Bunun üzerine karşı ilerleyişe geçen üç dört bin kişilik Pehlivan Paşa kuvvetleri, çarpışa çarpışa geri çekilmek zorunda kaldılar. Piletof adındaki bir kumandanın emrindeki onbeşbin kişilik özel bir Rus birliği, en sonunda Pehlivan Paşa’yı Hacıoğlu Pazarcık’nda kuşatma altına aldılar. Türk ordusunun 10 Mayıs 1810'da Hacıoğlu Pazarcık Muharebesi'nde Rus ordusuna mağlup olmasının ardından, 18 Haziran 1810 tarihinde Hacıoğlu Pazarcık'ın işgal edilmesine değin çarpışan Pehlivan İbrahim Paşa hasta ve yaralı bir halde esir düştü. 30 Mayıs'ta yardım alma olanağı kalmadığı için teslim olan Silistre ve 1 Haziran'da Razgrad Rusların eline geçti. İleri harekatını sürdüren Rus ordusu Haziran başında Rusçuk ve Şumnu'yu kuşattı. 22 Temmuz 1810'da düzenlenen taarruz Rus ordusuna büyük kayıplara mal oldu.
16 Ağustos 1810'da taarruza geçen General Uvarov komutasındaki Rus birliği, Türk garnizonu karşısında yenilgiye uğradı ve geri çekildi. Kuşatma halindeki Rusçuk garnizonu takviye beklerken, Rusçuk seraskerliğine atanan Goşancalı Halil Paşa 40.000 kişilik ordusuyla Tırnova ile Rusçuk arasında Bele Muharebesi'nde Rusları mağlup etti. Rusçuk'un batısındaki Batın deresinde savunma düzenine geçen Türk ordusu 25 Ağustos'ta Bâtın Muharebesi'nde, Rus ordusuna komuta eden Nikolay Kamenski tarafından, Rus nehir filosu'nun da desteği ile, ağır bir yenilgiye uğratıldı. Rus süvarileri tarafından 15 km kadar takip edilen Muhtar Paşa'nın Arnavutları ve ayanların Goşancalı Halil Paşa emrindeki birlikler 7 Eylülde tamamen yenildiler, hatta neredeyse yok edildiler. 21 bin asker ve 140 toptan oluşan düşmanın üstün gücü karşısında 8 bin Türk hayatını kaybetti. Rus General İlovaitzki ile birlikte 3 general ve 78 subay da Rus kayıpları arasında idi. Muharebede Goşancalı Halil Paşa da vurularak hayatını kaybetti. Alınan mağlubiyette, komuta kademesinin yerinde karar alamaması ve hızlı hareket edememesinin de etkisi vardı. Öyle ki Osmanlı Serdar-ı ekremi Kör Yusuf Ziyaüddin Paşa, zamanında Goşancalı Halil Paşa’ya yardıma gitseydi ağır bir yenilgi yerine parlak bir zafer kazanılabilirdi. Ruslar, Bâtın Muharebesi'nin ardından önce harabeye çevrilen Ziştovi'yi, daha sonra da kahraman savunucusu Boşnak Ağa tarafından gerek kendi adına, gerekse Karslı Ali Paşa adına 27 Eylül'de teslim edilen Rusçuk ve Yergöğü'nü işgal ettiler. Ekim ayı başlarında önce Turnu, daha sonra da Niğbolu üzerinde Rus bayrağı dalgalanıyordu. Ayan Pehlivan Süleyman Paşa, Voronzov'un askerleri karşısında Plevne'den kaçtı, Selvi'ye ise Kazaklar yerleşiyordu.
Vidin'i kurtarmak için Tepedelenli Ali Paşa'nın Sofya'ya kadar ilerlemeyi başarmış diğer oğlu Veli Paşa, Mora'nın genç valisi ve babasının vekili olarak yönettiği 10 bin Arnavut'tan 2 binini buraya gönderdi . Daha Haziran ayında birkaç bin Sırp, General Tzukatos'un emrindeki Rus birlikler ile Olt bölgesinde birleşerek, Birsa-Palanka'yı aldılar. Serbest Sırbistan'a akın eden Niş Paşası, geri çekilmek zorunda kaldı. General Orurk, Sırplara Serez Paşası İsmail Bey'i ve Ahmed Reşat'ı Eylül ayı başlannda yenmeleri için yardım etti. Drina Nehri kenarında ise Olt bölgesindeki Eflak Pandorlarından oluşturulan Nikitiç süvari bölükleri bekliyordu . Kladova'nın müdafaa kıtaları artık Hristiyanlardan oluşuyordu. Kara Yorgi, Ekim ayında tekrar akın eden Boşnakları geri püskürttü.
26 Ekim 1810 tarihinde, Nikolay Kamenski Vidin Muharebesinde Serasker Vezir Hacı Osman Paşa komutasındaki 40.000 kişilik Osmanlı ordusunu mağlup etmiş, bu savaşta Osmanlı ordusu 10.000 kayıp verirken Kamenski yönetimindeki Rus ordusu sadece 1.500 kayıp vermiştir.
Ruslar, bu zaferleri amansız hastalıklara yakalanan ve batıdaki savaşın yönetimini General Zay'a bırakan generaller Tzukatos ve Isayev'in ölümü ile ödemişti. Kışın yaklaşması ve ikmal hattının giderek uzaması nedeniyle güvenliğini tehlikede gören Kont Sergei Kamenski Rus ordusunu Tuna kıyılarına geri çekti. 4 Şubat 1811 tarihinde ciddi bir hastalığa yakalanan Kamenski, yerine Çar I. Aleksandr (Rusya) tarafından General Mihail Kutuzov'un Rus ordularının yeni kumandanı olarak tayin edilmesinin ardından, 4 Mart 1811'de 35 yaşında hayata veda etti.
Savaşın sonuçlanması
Laz Aziz Ahmed Paşa komutasındaki 60.000 kişilik Osmanlı ordusu 1811 ilkbaharında yorgun ve çekilmekte olan Kutuzov'un Rus ordusuna karşı sefere çıktı ve Razgrad üzerinden Rusçuk'a ilerledi. Başından bir kurşun yarası almış eski bir asker olan yeni Rus genel komutanı Kutusov derhal Yergöğü'ne gelerek Osmanlı ordusu'nun karşısına çıktı. Rus ordusuna yeni askerler gelmişti ve Kutusov'un emrinde 18 bin askerden oluşan küçük ama güçlü bir ordu vardı. Ama 22 Haziran 1811 tarihindeki Rusçuk Muharebesi yiğitlik göstermiş ve güzel bir ortak çalışma yapmıştı. Osmanlı süvari bölükleri mükemmeldi ve toplar Fransız ustaların yeni dökümhanelerinden yeni çıkmıştı ve çok iyi topçular tarafından kullanılıyordu. O güne kadar her yere korku salan Kazaklar, "Türkler geliyor" haykırışlarıyla zaferinden emin düşmanlarının saldırısı karşısında kaçtılar (3-4 Temmuz). Rus general Langeron, Tuna Nehri'nin sol kıyısına geri çekilmek zorunda kaldı ve 9 Temmuz 1811’de Rusçuk derhal boşaltılıp, ateşe verildi. "Böylece birliklerimiz Balkan Dağları'na kadar ilerlemişken, Tuna Nehri'nin sağ kıyısını tamamen boşaltmak zorunda kaldık ve barış hiç bu kadar uzak görünmemişti ", diye yazıyordu Langeron üzüntü ile daha sonraki kayıtlarında. Serez Paşası İsmail Bey'in, Kara Feyzi'nin ve Karaosmanoğlunun birlikleri, Tuna Nehri'nin sol kıyısındaki Kalafatla kadar ilerlemişlerdi bile . Sadrazam ise Rus karargâhının bulunduğu Yergöğü'nde Tuna Nehri'ni geçmeye hazırlanıyordu.
Osmanlı ordusu Eylül ayı başlarında Tuna Nehri'nin öte kıyısına geçmişti. Langeron'un düşmanları geri püskürtme girişimleri başarısız oldu. Diğer taraftan Kutusov kararsız ve hareketsizdi. Türkler, Eflak'ta kışı geçireceklermiş gibi görünüyordu.
Ama İsmail Bey, Olt bölgesinde Kalafat'taki çatışmalardan sonra ancak Kasım ayının sonuna kadar Ciurpeceni'de tutunabildi ve Tuna Nehri'nin sol kıyısında bulunan Türklerin sayısı, Rusların yeni bir taarruzunu güvenli bir biçimde karşılamaya yeterli değildi. Diğer taraftan Çapanoğlu'nun ve Tepedelenli Ali Paşa'nın oğullarının Rusçuk'ta kalan birlikleri, silah arkadaşlarının geri dönüşünü sağlama almaya yeterli görünmüyordu. Bu, çatışmalar sırasında bizzat kan kaybeden ve askerleri ile savaşın tüm tehlikelerine bizzat göğüs germek isteyen kahraman Sadrazam Laz Ahmed Paşa'nın en büyük hatası oldu. Sultan II. Mahmud'un Edirne'den buraya gönderdiği bostancılar ve Trakyalı ayanların acilen gelen birlikleri ancak Türklerin savaşta bahtı döndükten sonra buraya varabildiler.
General Langeron ve General Markov'un Rusçuk'ta savunması zayıf olarak kalan karargâha saldırma fikirleri, Osmanlı ordusunun o ana kadar oldukça iyi konumunun aniden değişmesine neden olmuştu. 2 Ekim 1811'de Tuna Muharebesi'nde Osmanlı ordusunu ağır bir yenilgiye uğratan Markov 14 Ekim tarihinde nehri geçti ve Türklerin bu büyük karargâhını eline geçirmeyi başardı. Galib Efendi ve Gavur Hasan Paşa, Ali Paşa'nın oğulları ile birlikte Rusçuk'a kaçmak zorunda kaldılar ve sadrazam da bir kayıkla gece vakti buraya geldi. Nehrin henüz sağ kıyısında bulunan az sayıda birlikler, hiçbir zaman Yergöğü yakınlarında Slobozia Adası'nda bulunan 16 bin askerle birleşemeyeceklerdi. Başlarında Çapanoğlu, Kalender Paşa ve Karslı Ali Paşa'nın bulunduğu ve derhal kuşatma altına alınan bu birliklerin kader anı gelmişti . Nihayet 8 Kasım tarihinde yapılan ateşkes antlaşması ile kurtarıldıklarında, sayıları 13 bin kişiye düşmüştü. Diğerlerinden 5-6 bin kişi düşmanın tarafına geçmiş ve 3 bin kadarı açlık ve hastalıklar sebebiyle hayatlarını kaybetmişlerdi. Turtucaia ve Silistre tekrar Rusların eline geçmişti .
Ordusu kuşatılan Osmanlı Devleti ile 1812 yılında tekrar Fransız tehdidiyle karşı karşıya kalan Rusya 1812 yılında barışa müzahir bir tutum benimsediler ve barış müzakereleri başladı.
Barış
28 Eylül 1812 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşması ile Rusya, Eflak ve Boğdan'dan çekilecek, Besarabya bölgesini ise Ruslara bırakılacaktı. Osmanlılar Bosna ve Eflak'dan 2 yıl vergi almayacak, Sırplar iç işlerinde serbest kalacaktı. Tuna nehrinde hem Osmanlı hem de Rus gemileri serbestçe dolaşabilecekti. Prut ve Tuna nehirlerinin sol sahilleri iki ülke arasında sınır kabul edilecekti.[1]
Ayrıca, Kuban Nehri ağzından güneyde Bzıb (Psıb) Nehri ağzına kadar uzanan Çerkesya kıyılarının denetimi, Anapa Kalesi ile birlikte Osmanlılara geri verildi. Buna karşılık Bzıb ve Rioni nehirleri (Poti) arasındaki Karadeniz kıyıları ve Gürcü toprakları Ruslara bırakıldı.
Sonuçlar
- Önemli askeri başarılar kazanmış olan Rusya, Fransız tehdidi nedeniyle ufak bir toprak kazancıyla yetinmek zorunda kaldı.
- Esasen Boğdan Voyvodalığı'na ait olan Besarabya'nın Rus işgaline girmesiyle bu iki bölge arasındaki bütünlük zayıfladı ve bugünkü Moldova ve Romanya'nın temelleri atıldı.
- Savaş sırasında isyanları süren ve Ruslar tarafından desteklenen Sırplar 1817 yılında özerklik kazandılar.
- Ruslar Gürcistan üzerindeki egemenliklerini pekiştirdiler, ayrıca Çerkesler üzerindeki baskılarını artırdılar.
Kaynakça
|
- ↑ http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/26/191.pdf
- ↑ http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=133&t=6817
- ↑ eogrenme.anadolu.edu.tr/eKitap/TAR212U.pdf
- ↑ http://www.belgeler.com/blg/16lm/pehlivan-ibrahim-pasa-vakayi-namesi-baba-pasa-tarihi-the-history-of-baba-pasha
- ↑ http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt4/sayi17pdf/2tarih/uygun_suleyman.pdf
- ↑ m.friendfeed-media.com/50caf4962ffcbe7a0ffc2edc720100205a22edaa