Büyük Saray Mozaikleri Müzesi
Koordinatlar: 41°00′16″K 28°58′36″D / 41.00444°K 28.97667°D
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi | |
---|---|
Açılış | 1953 |
Konum | Arasta Pazar - Sultanahmet Meydanı |
Tür | Mozaik müzesi |
Resmî site | Kültür Bakanlığı sitesi |
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nındaki Arasta Pazar'da yer alan mozaik müzesidir. Müze binası, üzerine Sultanahmet Camii Çarşısı'nın yapıldığı Büyük Saray'ın (Bukaleon Sarayı), tabanı mozaiklerle kaplanmış olan peristil (ortası açık sütunlu avlu) bölümünün kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Peristilin diğer bölümlerine ait mozaikler de bulundukları yerden müze binasına getirilmiştir.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne bağlı olarak açıldı, 1979 yılında Ayasofya Müzesi'ne bağlandı. 1982'de Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Avusturya Bilimler Akademisi arasında yapılan bir anlaşmayla gerçekleşen son restorasyonun 1987'de bitmesiyle, müze bugünkü halini aldı.
1872 m2'yi bulan yüzey alanıyla bu mozaik, geç antik çağdan bugüne ulaşabilen en büyük ve çeşitli peyzaj betimlemelerinden biridir. Hayatta kalan mozaik parçalarında 150 insan ve hayvan figürü kullanılarak anlatılmış 90 farklı tema bulunur. Doğa ağırlıklı resimler açık havada çoban yaşamı, iş yapan köylüler ve avcıların cesareti gibi konuları işler. Oyun oynayan çocukların, yabani ya da çayırda otlayan hayvanların yanı sıra, mitolojik hayvan hikâyelerinde ya da masallarda yer alan düşsel yaratıklar da canlandırılır.
Sitenin tarihi
Mozaiklerin içinde bulunduğu peristil, üzerine sonraki dönemlerde Sultanahmet Camii çarşısının yapıldığı, M.S. 450 - 650 yıllarından kalma Büyük Saray'ın bir parçasıydı. Peristil, dönemin önemli yapılarından Aya Sofya ve Aya İrini ile uyumlu olması için, bu yapılarla yaklaşık aynı eksende inşa edilmişti.
İskoçya'nın Edinburg kentindeki St. Andrews Üniversitesi'ne mensup araştırmacılar 1930'larda yaptıkları kazılarda, sarayın orta taraçasında bu büyük peristili ve birkaç başka yapıyı ortaya çıkardı. Yeraltı kubbelerinden oluşan yapay bir taraçanın üzerindeki bu yapılar yaklaşık 4.000 m2'lik bir alanı kaplıyordu. 66,50 x 55,50 boyutlarındaki peristilin alanı 3.690,75 m2'ydi. Avlunun etrafındaki salonlar 9 metre derinliğindeydi ve yaklaşık 9 metre yüksekliğinde 10 x 12 adet Korint tarzı sütunla çevrelenmişti. I. Jüstiniyen zamanında (527 - 565) peristil yenilenirken, zemini bugün müzede bulunan mozaiklerle kaplandı.
Araştırma projesi çalışmaları sırasında, mozaiğin yapıldığı tarih hakkında çeşitli tartışmalar vardı. Bu tartışmalar, kuzeydoğu holünde mozaiğin zarar görmemiş bir bölümünde yapılan üç farklı sondaj çalışmasının aynı sonuçları vermesiyle çözümlendi. Buna göre, mozaik ile sütunlu yeni avlu aynı dönemde inşa edilmişti. Mozaiğin altındaki izolasyon tabasındaki seramik parçaları ve inşaat artıklarının yardımıyla, yapının tarihi netleştirildi. Bu katmanda Gazze amforası denilen bir çeşit amforaya ait seramik parçaları bulundu. 5. yüzyılın son dönemlerinde, Necef Çölü'ndeki vahalarda yetiştirilen üzümlerden yapılan şaraplar, tüm Akdeniz'e bu amforalarla taşınırdı. İzolasyon tabakasında ayrıca, aynı yüzyılın son çeyreğine ait çeşitli seramik ürünlerin de parçaları bulundu. Böylece mozaiğin 6. yüzyılın ilk yarısında, çok büyük ihtimalle I. Jüstiniyen tarafından yaptırıldığı ortaya çıktı.
Peristilin güneybatı, kuzeybatı ve kuzeydoğu holleri, I. Jüstiniyen döneminden sonra, bu alanda başka yapıların inşa edilmesi sebebiyle büyük ölçüde zarar gördü. Ortaya çıkarılan 250 m2'lik mozaik, tüm mozaik alanının yaklaşık sekizde biriydi. Yapılan konservasyon çalışmalarının ve müze binası inşaatının ardından, kuzeydoğu holünün zeminindeki mozaik, özgün mekânında ziyarete açıldı.
Yapılışı
Anadolu'da ortaya çıkan mozaik tekniği, yüzyıllar boyunca Yunanistan ve İtalya'da geliştirilmişti. Büyük Saray'daki bu mozaiklerin yapımı için muhtemelen Bizans İmparatorluğu'nun her köşesinden ustalar bir araya toplanmıştı. Mozaik döşeme üç katmandan oluşuyordu.
- En alta 0,30 - 0,50 m kalınlığında bir kırma taş katmanı (statumen) döşenmişti. Bu katmanın üzerine 9 cm'lik harç dökülmüştü.
- İkinci katman için sıkıştırılmış balçık, toprak ve odun kömüründen oluşan yalıtım tabakası hazırlanmıştı. Bu tabakanın üzerine çoğunlukla kırılmış kiremitten oluşan daha sert bir katman (rudus) döşenmişti.
- Bunların üzerinde ise, asıl mozaiğin yerleştirileceği oturtma harcı (nucleus) yer alıyordu.
Bu katmanların üzerinde bulunan mozaik için, ince renk farklılıkları içeren kireçtaşı ve mermer, kırmızı, mavi, yeşil ve siyah tonlarda cam, pas rengi kil parçaları, pişmiş toprak ve hatta yer yer kıymetli taşlardan oluşan, 5 mm büyüklüğündeki renkli küpler kullanıldı. Bir metrekarelik alan için yaklaşık 40.000 küp gerekiyordu. Tüm mozaikte kullanılan küplerin sayısı yaklaşık 75 - 80 milyondu.
İçeriği
Mozaiğin ana resmi 6 metre genişliğindeydi. Bunun dışında dört friz şeridi üzerine dizilmiş renkli tasvirler vardı. Moziğin iç ve dış kenarlarında, kenger yaprağı sürgünü şeklinde süsleri barındıran, 1,5 metre genişliğinde bir çerçeve bulunmaktaydı. Bu süs şeridi, düzenli aralıklarla büyük mask figürleri ile kesiliyordu. Kenger yaprağı spirallerinin aralarındaki boşluklar renkli hayvan ve meyve tasvirleriyle doldurulmuştu. Böylece Tanrı Dionysos'un dünyası ile ilinti kurulan kenar çerçevesinin her iki yanında, yine çok renkli geometrik şekillerden oluşan birer dalga kuşağı yer alıyordu.
Mozaiğin ana resmine peristilin avlu tarafından bakılması gerekiyordu. Resimlerdeki hareket yönü, kuzeydoğu holde soldan sağa, yani peristilin güneydoğu kenarındaki saray holüne doğruydu. Resimde avlanan ve oyun oynayan insanlar, çeşitli hayvanlar, cennet benzeri doğa tasvirleri ve çeşitli destanlardan unsurlar yer alıyordu. Resmin herhangi bir yerinde açıklayıcı yazı olmadığına göre, o dönemde resmi görenlerin tasvir edilen temaları anlayabilmeleri için açıklamalara ihtiyacı yoktu. Mozaikte yer alan resimler sekiz ana grupta toplanıyordu.
- Av sahneleri: Kılıç ya da mızrakla silahlanmış, atlı ya da yaya avcıların kaplan, aslan, pars, yaban domuzu, ceylan ve tavşan gibi hayvanları avladıkları sahneler.
- Dövüşen hayvanlar: Kartal ile yılan, yılan ile geyik, fil ile aslan gibi eşleşmeler şeklinde tasvir edilen, hayvanlar arası dövüş sahneleri.
- Özgür hayvanlar: Doğada özgürce dolaşan ve beslenen ayı, maymun, dağ keçisi gibi hayvanlar, otlayan sığır ve at sürüleri.
- Köy hayatı: Koyun ve kaz çobanları, balıkçılar, keçi sağan köylüler ve çocuklarını emziren kadınlar gibi cennet çağrışımlı sahneler.
- Kır yaşantısı: Tarla işçilerinin, su değirmenlerinin ve su kaynaklarının tasvir edildiği sahneler.
- Çocuklar: Deveye binen, hayvanlarla ilgilenen ya da çember oyunu oynayan çocuklar.
- Mitler: Bellerophon'un Chimera ile savaşı, Pan'ın omuzlarına oturmuş çocuk Dionysos gibi mitolojik tasvirler.
- Egzotik yaratıklar: Vücutlarının yarısı kuş olan aslan ya da kaplan figürleri, kuş ve pars karışımı, zürafa kafalı bir hayvan gibi egzotik hayvanların tasvir edildiği sahneler.
Çeşitli motifler
Kaplan avı: Uzun av mızraklarına sahip iki avcı, kendilerine doğru atılan bir kaplanla mücadele eder. Kolsuz gömlek, geniş omuz atkısı ve tünik giyen avcıların bacakları da koruma amaçlı olarak bandajla sarılmıştır. Avcıların giyisilerinde bulunan, muhafız alayının armasını andıran armalar, avcıların saray mensubu olduklarını düşündürür.
Yaban domuzu avı: Üzerinde kaban benzeri bir giysi, ayaklarında sandalet olan bir avcı, elindeki mızrakla diz çöküp beklemektedir. Bir yaban domuzu, sol taraftan hızla avcının ve mızrağın üzerine gelmektedir. Gri-siyah renkteki hayvanın derisinin çeşitli yerlerinde kanamakta olan yaralar vardır.
Aslan avı: Bir atın üzerindeki avcı, gerilmiş yayını ata arkadan saldırmak üzere olan aslana doğrultmuştur. Avcı, göğsünde süslemeleri olan, dizine kadar uzanan bir tünik altına pantolon ve çizme giymiştir. Hellenistik dönemde soylular va hatta krallar için ayrıcalıklı bir eğlence olan aslan avı, mozikte de böyle bir tasvirle yer almıştır.
Kartal ile yılan: Kartal ile yılanın mücadelesi, antik döneme ait eserlerle sıkça rastlanan bir temadır ve ışığın karanlığı yenmesini sebmolize eder. Roma lejyonlarının amblemlerinde bile yer alan bu motif, mozikte de kartlaın tüm vücudunu saran bir yılan ile tasvir edilmiştir.
Aslan ile boğa: Aslan ile boğa bu motifte birbirine denk iki savaşçı olarak işlenmiştir. Bacaklarını iki yana açıp kafasını yere eğmiş durumdaki kızgın boğa boynuzların aslanın yan tarafına saplamıştır. Aslan ise bu sırada dişlerini boğanın sırtına geçirmiştir.
Geyik ile yılan: Yunan öykülerinde sürekli düşman olarak görülen bu iki hayvanın mücadelesi de mozaikte yer alır. Yılan tıpkı kartal ile olan mücadelesindeki gibi, geyiğin tüm bedenini sarmıştır.
Ayı grubu: Ön planda, tünik, omuz atkısı ve sandalet giyen diz çökmüş bir adama erkek ayı saldırmaktadır. Arka planda ise, yavrularını beslemek için bir nar ağacına çıkmış olan dişi ayı görülmektedir.
Aygır, kısrak ve tay: Barışçıl kır yaşantısının sembolü olan, özgürce otlayan atlar, imparatorluk döneminde lahitlere işlenen sembollerden biriydi. Mozaikte de kahverengi bir ayrı ile gri bir kısrak ve tay görülmektedir.
Kuş avlayan maymun: Kuyruksuz bir maymun, dalları meyve ile dolu bir hurma ağacının altında oturmaktadır. Maymunun sırtındaki kafeste kahverengi bir doğan bulunmaktadır. Maymun elindeki sırık yardımıyla, ağacın dallarındaki kuşları yakalamaya çalışır.
Emziren anne ile köpek: Cennete görneme yapılan sahnelerin başında emziran anne figürü gelir. Mozikteki resim, İsis'in bereket sembolü olan çocuğu Horus'u kucağında tuttuğu tasviri anımsatır. Sivri burunlu bir köpek kadının solunda oturmakta ve başını kaldırıp kadına bakmaktadır.
Balıkçı: Sağ ve sol taraftaki iri kaya parçalarıyla çevrelenmiş su kenarındaki bir yerde, oturan bir balıkçı oltasıyla tuttuğu balığı çekmektedir. Kayaların üzerinde balıkçının yakaladığı balıkları koyduğu bir sepet durmaktadır. Balıkçının ayağını uzattığı mavi yeşil suda iki balık daha yer alır. Balıkçı basit giysili ve yanık tenli tasvir edilmiştir.
Keçi sağan çoban: Kamıştan yapılmış ve girişi yapraklarla örtülmüş bir kulübenin yanında, kabana benzer kırmızı bir çoban giysisi giymiş olan sakallı ve yaşlı bir adam uzun tüylü bir keçiyi sağmaktadır. Sol tarfa ise, mavi tünikli bir çocuk süt testisini taşır. Roma kültüründe, mezar taşlarında buna benzer birçok tasvire rastlanır. Bu durum, sanatçının bu tasviri, benzer resimlerin örneklerini içeren bir model kitabına bakarak yaptığını düşündürmektedir.
Tarlada çalışan çiftçiler: Mozaiğin büyük bölümünde sade insanlar kır yaşantısı içinde tasvir edilmiştir. Buradaki çalışan çiftçi resimlerinin benzerlerine Roma lahitlerinde ve bazı dokumalarda da rastlanıyordu. Resimde, belden bağlanan tek parça bir giysi olan chiton giymiş iki çıplak ayaklı adam tarlada çalışmaktadır. Sağdaki kazmasını yere indirmek üzere havaya kaldırmış durumda, diğeri ise iş aracını çekerken tasvir edilmiştir.
Çeşme üzerindeki yapı: Kare bir zeminde kule benzeri bir bina görülmektedir. Binanın yanındaki çeşmenin üzerinde kalın gövdeli bir fıstık ağacı vardır. Kemerli bir girişten geçilerek yapının içindeki suya ulaşılmaktadır. Aslan başı benzeri bir oluktan akan su dörtgen bir havuza dökülür.
Çembere oynayan çocuklar: Ellerindeki sopalarla ikişer çemberi çeviren dört çocuk görülmektedir. İkisi mavi çizgili, diğer ikisi ise yeşil işlemeli tünikler giymiştir. Mavi ve yeşil renkler hipodrom yarışlarında farklı takımları, siyasette ise farklı görüşlerin taraftarlarını ayırmakta kullanılırdı. Sahnede iki dönüş sütunu (metae) görülmektedir. Bu da çocukların bir yarış pistinde oynamakta olduklarını gösterir. Oynayan çocukların tasvirleri, Roma lahitlerinde de sıklıkla işlenmiştir.
Küçük çocuk ve köpek:Tombul hatlara sahip, vücuduna oranla biraz büyük kafalı, çıplak ayaklı ve kırmızı tünikli bir çocuk köpeğini okşarken tasvir edilmiştir.
Deve sırtında iki çocuk ve rehber: Bu konu saray mozaiğinde birkaç defa yer alır. Tek hörgüçlü bir devenin sırtında chiton giymiş iki çocuk oturmaktadır. Çizmeli bir adam devenin dizginlerini tutar. Başında taç, elinde evcil bir kuş olan öndeki çocuk soylu bir aileye mensuptur. Çocukların giysilerine düşürülen parlak beyaz ışık sayesinde motife canlılık katılmıştır.
Pan'ın omuzlarına oturmuş çocuk görünümünde Dionysos: Dionysos'un Hindistan'daki zafer alayının tasvir edildiği bu sahnede tanrı, sıra dışı biçimde çocuk olarak görülmektedir. Yapraklardan bir taç takan çocuk Pan'ın boynuzlarını tutar. Pan'ın sol omzundan bir post sarkmakta, ellerinde ikili bir flüt bulunmaktadır. Pan'ın arkasında bir Afrika fili ile fil sürücüsünün sopa tutan sağ eli görülmektedir.
Bellerophon ile Chimera: Bellerophon tasvirden geriye sadece kahramanın Pegasus isimli atının arka ayakları ile canavara saldırdığı mızrağının ucu kalmıştır. Canavarın ise üç başı da iyi durumdadır. Canavarın aslan başının ağzından üç çatallı bir dil çıkarken, kahraman da mızrağını keçi başına doğrultmuştur. Canavarın yılan şeklindeki kuyruğunun ucunda ise bir yılan başı görülmektedir.
Kanatlı Aslan: Kanatlı aslan, anatomik açıdan doğada var olan gerçek hayvanlar gibi tasvir edilmiş destansı yaratıklardan biridir. Gri-kahverengi aslanın tüylü kanatlarından sadece biri görülmektedir.
Okapi başlı kanatlı pars: Eski metinlerde kanatlı tek boynuz olarak betimlenen hayvana benzeyen bu tasvirde, pars gövdesine sahip bir yaratık görülür. Yaratığın başı ve boynu ise tam olarak bir hayvana benzemez. Alnında boynuz benzeri bir uzantı, kırmızı ağzının içinde ise dört sivri diş vardır. Yaratığın kafa yapısı okapiye benzemektedir.
Kanatlı dişi kaplan: Başı, bacakları ve kuyruğu kaplana benzeyen bu yaratığın, belirgin meme uçları sebebiyle dişi olduğu anlaşılmaktadır. Hayvanın iki büyük kanadı ve kafasında bir çift boynuzu vardır. Hayvanın ağzında, dişlerini geçirdiği koyu yeşil bir kertenkele görülmektedir.
Konservasyon projesi
Mozaiklerin bulunduğu dönemde, korumaya yönelik özel tedbirler alınmadı. Güneybatı ve kuzeybatı hollerdeki mozaik parçaları, beton plakalara döküldü. Kuzeydoğu holündeki bölüm ise, yerinde bırakıldı ve etrafına yapılan ahşap bir yapı ile idareten korumaya alındı. 1980 yılına kadar mozaik, yetkisiz kişilerin müdahaleleri ve nem ile tuzun etkisiyle, yerinde onarılamayacak kadar yıpranmıştı. Mozaiğin kurtarılması için yabancı kurumlarla iş birliği arayışına giren T.C. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Avusturya Bilimler Akademisi ile birlikte çalışma kararı aldı.
Mozaiğin sökülmesi
Zemin dokümantasyonu ve iş planı hazırlandıktan sonra mozaik sökülmeye başladı. Amaç sökülen mozaik parçalarını, uygun beton plakalara sabitledikten sonra yeniden birleştirmekti. Bunun için mozaik, sonrada iz bırakmadan sökülebilecek esnek bir yapıştırıcı kullanılarak özel bir kumaşa yapıştırıldı ve 0,5 ila 1 m2 büyüklüğünde 338 parçaya bölündü. Bu parçalama işlemi, resimlerin kenar çizgilerine ya da zaten eksik olan kısımlarına denk gelecek şekilde yapıldı. Sökülen parçalar, işlem sıralarını beklerken alt tarafları yukarıda olacak şekilde yumuşak ahşap plakalarda tutuldu.
Taşıyıcı plakalara aktarım
Aya İrini'de kurulan geçici atölyede, önce mozaiğin alt yüzündeki eski harç kalıntıları temizlendi ve yeni bir koruyucu harç döküldü. Ardından, sökülen parçaları yeniden birleştirmek üzere, alüminyum petekler ile yapay reçine laminatından oluşan, hafif bir konstrüksiyon hazırlandı ve mozaik parçalarının arkasına yapıştırıldı. Uçak sanayiinden ödünç alınan bu tekniğin uygulanmasının ardından asıl konservasyon işlemine başlandı.
Yüzeyin temizlenmesi
Yüzyıllarca yerde durması sebebiyle üzerinde oluşan korozyon ile İstanbul kentinin kirli ve asitli havası, mozaiğin renkleri büyük ölçüde yitirmesine sebep olmuştu. Denize yakın olan bu bölgeye hava yoluyla taşınan deniz tuzu ve önceki dönemlerde mozaik üzerine dökülen çimento harçları, bu bozulmayı hızlandırmıştı. Mozaiğin üzerindeki bu kir ve korozyon tabakasının yok edilmesi için temel olarak, JOS adı verilen bir teknik kullanıldı. Su ve dolomit taşı unundan elde edilen bir karışım, mozaiğiye zarar vermemek için 1 barı aşmayacak bir basınçla, mozaiğin üzerine püskürtüldü. Böylece, yer yer diğer kimyasal ve mekanik yöntemler de kullanılarak, mozaik yüzeyi temizlenmiş oldu.
Parçaların birleştirilmesi
Mozaik parçaları, müze alanına taşınmadan önce, öbekler halinde atölyede birleştirildi. Mozaik parçalarının taşınması sırasında kenar bölümlerinin göreceği zararın azaltılması için, bir taşıyıcı levhada mümkün olduğunca fazla parça birleştirildi. Çeşitli özelliklere sahip yapay reçinelerden oluşturulan bir karışım, mozaik parçalarının levhalara yapıştırılmasında kullanıldı. Yerine yerleştirildiğinde yan yana gelecek parçaların arasında oluşacak sınırların mümkün olduğunca düz olmasına çalışıldı. Böylece son hali verildiğinde, mozaikte rahatsız edici çizgilerin oluşması engellendi. Mozaiğin en dışta kalan bölümleri, akışkan bir yapay reçine ile kuvvetlendirildi.
Eksik bölümler
Mozağin eksik bölümleri, resimli yüzeyin parçalanmış bir tablo gibi görünmesine sebep oluyordu. Bu bölümlerin özgün hallerine uygun olarak yeniden yapılması tercih edilmedi. Bunun yerine, bu bölümlerin göze kötü gelmeyecek biçimde doldurulmasına karar verildi. Böylece, mozaiğin özgün parçaları öne çıkarılmış oldu. Ayrıca ziyaretçilerin, resmi oluşturan farklı tasvirleri ayrı ayrı inceleyebilmesi sağlandı. Dolgu bölümleri, altta iri taneli harç ile onun üzerine yayılmış koruyucu katmandan ibaretti. Bu harcın rengi, mozaiğin hakim arka plan rengiyle uyumlu olacak şekilde belirlendi.
Kuzeydoğu holündeki zeminin büyük bölümü daha antik dönemde ve orta çağda yok olmuştu. Mozaik parçaları arasında büyük boşluklara sebep olan bu bölümler, önceki dönemlerde çimento harcıyla kapatılmıştı. Bu da mozaiğe önemli derecede hasar vermişti. Konservasyon projesi kapsamında bu eksik bölgeler, ince kum içermeyecek şekilde, ufalanmış ve mozaiğe uygun bir renk verilmiş olan dolomit taşlarıyla dolduruldu.
Mozaiğin yerine döşenmesi
Mozaiğin yerleştirileceği zeminin hazırlanması sırasında, ortamdaki nemi önleyecek ve hava dolaşımını sağlayacak bir yöntem gerekliydi. Bunun için yerde, nemi önleyici beton bir zemin hazırlandı. Bunun üzerine alttan hava alabilecek ahşap bir ikinci zemin yerleştirildi. Ortamda haşerelerin ve küfün önlenmesine yönelik önlemler alındı. Ahşap zemin üzerine önce sentetik bir kumaş, bunun üzerine de hafif ve yassı taneli tüf çakıllarından oluşan 7 cm'lik bir moloz tabakası yerleştirildi. Bunların üzerine, taşıma levhalarının kenarları boyunca bir profil oluşturacak şekilde paslanmaz alüminyum borular döşendi. Bunlar mozaiğin desteklenmesi ve tesviyesi için kullanıldı. Ayrıca mozaik, eksik kısımlardaki dolguya sabitlenen pirinç çiviler ve diskler ile ahşap zemine de monte edildi.
Yeni müze binası
İlk yapılan ve mozaiği pek de koruyamayan ahşap bina mozaiğin yıllar boyunca büyük hasar görmesine sebep olmuştu. Binanın çatısında da büyük oranda kusurlar ortaya çıkınca müze 1979'da kapatıldı. Konservasyon çalışmaları sürerken bir taraftan da yeni müze binası inşa edildi. 1987 yılında tamamlanan bina ile müze yeniden ziyarete açıldı. Bu yapıda daha sonra, iç iklimi sabit tutmaya yönelik olarak çatıda ve duvarlarda iyileştirmeler yapıldı.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Maddede yer alan bilgiler, müzenin duvarlarında asılı bulunan bilgilendirme levhalarından elde edilmiştir.