Fecr-i Ati
Türk edebiyatı |
---|
Kategorik olarak |
İslamiyet öncesi |
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı |
Batı etkisi |
Fecr-i Ati (Günümüz Türkçesiyle :Geleceğin Şafağı) bir edebi topluluktur. Fecr-i Ati'nin Edebiyat-ı Cedide’ye tepki olarak doğan bir akım olduğu savunulmuştur. Fecr-i Ati batıdaki benzerlerinde olduğu gibi belli ilkeler çevresinde birleşen bir yazın topluluğu biçiminde ortaya çıkmıştır. 1908 özgürlük bildirisiyle Servet-i Fünun dergisinin çevresinde toplanan gençlerin açtığı bu çığır; en fazla "Fransız sembolizmi" üzerinde çalışarak Ahmet Haşim gibi büyük bir şairin doğmasına olanak hazırlar.
Fecr-i Ati topluluğu, 20 Mart 1909'da İstanbul'da "Hilâl" gazetesinin yayımlandığı basımevinde ilk toplantısını yapar, 24 Şubat 1910'da Servet-i Fünun dergisinin 977 sayılı nüshasında , kuruluş nedenlerini kamuoyuna açıklar. "Sinâ-yı Emel" olarak ileri sürülen isim Faik Ali'nin isteği üzerine "Fecr-i Ati" olarak kesinleşir. Edebiyatımızın tanıdığı ilk beyannameyi yayınlayanlar, işte bu Fecr-i Ati'cilerdir. Onlara göre; edebiyat, çok ciddi bir uğraştır.
Encümen, edebiyatı çok ciddiye almakta, onu hoş vakit geçirmek için bir araç olarak kabul etmemektedir. Bu inanışın edebiyatımızdaki ilk temsilcileri ise, Servet-i Fünûnculardır. Gerçekten, edebiyatın ciddi bir çaba olduğu hususunda, Türk kamuoyuna ilk öncülüğü yapanlar onlardır. Bu ciddî çalışmalarına onların 1908'den sonra yeniden başlamaları beklendiği halde, ne yazık ki, ortada görünmemişlerdir. O halde, yaptıkları hizmet daima beğenilmekle beraber, artık onlara "geçmiş" gözüyle bakmak yerinde olacaktır. Şimdilik, Avrupa edebiyatındaki benzeri toplulukların küçük bir örneği olan Fecr-i Âti ise, Türk edebiyatının geleceğini temsil etmektedir. Dilin, edebiyatın, edebî ve sosyal bilimlerin ilerlemesine dikkat etmek; genç yetenekleri bir araya toplamak, ancak fikir tartışmalarıyla kamuoyunu aydınlatmak, Batı'nın önemli edebiyat ve fikir eserlerini çevirmek, edebiyat ve fikir konuları üzerinde konferanslar düzenlemek, Batı'daki benzeri kuruluşlarla sürekli bir temas kurmak onun gayeleri arasındadır.— Servet-i Fünun, C:38, No:977, 11 Şubat 1325
Fecr-i Ati Sanatçıları
Fecr-i Aticilerin bu beyannamesinin altındaki imza sahiplerinin:
- Ahmet Haşim
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Refik Halit Karay
- Hamdullah Suphi Tanrıöver
- Ali Süha Delilbaşı
- Ahmet Samim
- Emin Bülent Serdaroğlu
- Emin Lami
- Tahsin Nahit
- Celâl Sahir Erozan
- Cemil Süleyman
- Mehmet Behçet
- İzzet Melih Devrim
- Abdülhak Hayri
- İzzet Melih Devrim
- İbrahim Alaettin Gövsa
- Şahabettin Süleyman
- Ali Faik Ozansoy
- Müfit Ratip
- Fazıl Ahmet Aykaç
- Ali Canip Yöntem
olduğu görülür. 1912 sonlarında dağılan topluluğa önce simgesel olarak Faik Ali Ozansoy, sonra sırasıyla, Fazıl Ahmet, Hamdullah Suphi ve Celal Sahir Erozan başkanlık etmişlerdir.
Sanat anlayışları
Babıali’deki Hilal basımevinin bir odasında ilk toplantısını yapan ve Faik Ali’nin bulduğu Fecr-i Ati adını benimseyen topluluğun sanat anlayışı sanat için sanattır. Yayımladıkları bildiride yer alan şu düşüncede odaklaşır:
"Sanat şahsi ve muhteremdir." Örnek olarak da şiirde simgeciler (sembolistler), öykü ve romanda Çehov ve Maupassant, tiyatroda İbsen alınır.
Fecr-i Ati edebiyatının özellikleri
- 20 Mart 1909′da Hilal Matbaası’nda toplanan Şahabettin Süleyman,Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade Mehmet Fuat, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratip gibi yeni bir hareket başlatmayı planlar. Ahmet Haşim de bu harekete katılır. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Şubat 1910′da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar.
- Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayımlayan topluluktur.
- Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
- ‘Sanat şahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
- ‘Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.’ görüşüne sahiptirler
- Batıdaki benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatın gelişmesine, ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek; seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak; değerli ve önemli yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak; Batıdaki benzer topluluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.
- Servet-i Fünûn’a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.
- Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
- Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir.
- Servet-i Fünûn ve Milli Edebiyat arasında köprü vazifesi görmüştür.
- Dil bakımından Servet-i Fünûn’un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
- Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
- Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
- Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich Ibsen örnek alınır.
- Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savundukları için kısa sürede dağılmışlardır. Dağılmalarında özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati‘yi bitirir.
- Fecr-i Ati Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi görür.
- Fecr-i Ati‘nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim’dir.
- Fecr-i Ati Beyannamesine imza atanlar: Ahmet Haşim, Ahmet Samim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir (Erozan), Doktor Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Refik Halit (Karay), Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delibaşı), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüştü, Mehmet Fuat (Köprülü), Müfit Ratip, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İbrahim Alaattin.
- Milli Edebiyat‘ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir’in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912′de dağılmıştır. Yalnızca Ahmet Haşim Fecr-i Ati edebiyatının temel ilkelerine bağlı kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.
- Fecri Ati’nin görüşlerini, Yakup Kadri, Celal Sahir, Ahmet Haşim, Müfit Ratip, Mehmet Fuat ve Ali Canib Resimli Kitap adlı dergide; Mehmet Rauf, Hüseyin Suat ve Raf Necdet de eleştirilere Servet-i Fünûn’da cevap verdiler.
Sonuçlar
Fecr-i Aticiler, o günkü edebiyatımıza Servet-i Fünuncular kadar önemli bir katkıda bulunmamışlarsa da, Batı edebiyatıyla ilişkileri daha sıkı olmuştur. Bireyselliğe kaçışları, üyelerin sanat anlayışlarındaki tutarsızlıklar, ortak görüşler çevresinde toplanıp güçlü yapıtlar veremeyişleri, tartışmalar, eleştrilerle sarsıldıkça üyelerin kopuşu, bu akımın yıkılışını hazırlar. Genç Kalemler'in ortaya çıkışıyla 1912 yılının sonuna varamadan Fecr-i Ati edebiyatı ortadan kalktı, Fecr-i Aticilerin çoğu Millî Edebiyat'a bağlandılar.
Fecr-i Aticiler, kurumlaşmak isterken gözettikleri; yazının ve toplumsal bilimlerin ilerlemesine çalışmak, sanatçılar arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak gibi amaçları yaşama geçiremediler. Edebiyat-ı Cedide’ye karşı olmakla birlikte ne tepkilerini açık seçik ortaya koyabildiler, ne de özellikle dil açısından ondan kopabildiler. Üstelik her fırsatta tersini belirtmelerine karşın Edebiyat-ı Cedide’nin süreği sayıldılar. Bir dergi çıkaramamaları ve başlangıçta Servet’i-Fünun dergisi çevresinde toplanmaları da buna yol açtı.
Meşrûtiyet’le gelen görece özgürlük ortamından yararlanarak çıkarılmış değişik eğilimlerdeki dergilerde yazmaları ise dağınıklık getirdi. Ayrıca, "sanat şahsi ve muhteremdir" ilkesini, herkesin ayrı ayrı görüşlere sahip olması, sanatı değişik biçimlerde anlaması olarak yorumlamaları bu dağınıklığı çabuklaştırdı. Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçülerinde birleşmeyi değil, bireysel özgürlüğü ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savunuyorlardı. Her biri yalnız kendi duyuşuna, kendi beğenisine göre bir güzellik yaratma çabası içindeydi.
Bu durum, Fecr-i Ati’nin bir yazın akımı değil, birbirlerine arkadaşlık duygularıyla bağlı genç sanatçıların oluşturduğu bir akım olduğunu gösterir. Nitekim, her biri sanatını bir başka yolda geliştirecek, değişen toplum koşullarında değişik sanat anlayışlarına varacaktır.
|