Kahvehane

İstanbul'da bir kahvehane, 1905.

Kahvehane veya kıraathane; kahve ve çay yanı sıra çeşitli meşrubatların ve nargile gibi tütün ürünlerinin servis yapıldığı, masa oyunlarının oynandığı, sohbet edilen ve yine birçok farklı aktivitenin yapıldığı mekân. Kafeteryalardan ve barlardan farklı olarak genellikle yemek servisi yapılmaz ve alkollü içeceklere ağırlıklı olarak yer verilmez. Özellikle Müslümanlar arasında[1] kahvehaneler oldukça yaygındır. XVI. yüzyıldan beri, kahvehane Orta Doğu ülkelerinde erkeklerin toplandığı kahve gibi içecekler tükettiği, sohbet ettiği, kitap okuduğu ve çeşitli masa oyunları oynadığı yerlerin başında gelir.

Etimoloji

Kahve sözcüğü Türkçeye Arapça Arapça: مقهى (kahwa) sözcüğünden geçmiştir ve aslen Etiyopya'daki Kaffa bölgesinden geldiği düşünülür.[2] Hane (ev) sözcüğü ise Farsça kökenlidir.

Osmanlı tarihçisi İbrahim Peçevî'nin notlarından anlaşıldığına göre İstanbul'da ilk kâvehane'nin açılmasının ardından[3] sözcük pek çok dilde şekil değiştirerek kullanılmıştır: Fransızca, Portekizce: café, İspanyolca: cafetería ya da café; İtalyanca: caffè, Almanca: café vb.

Tarihçe

Kahvehane'de bir meddah.

Önceleri Habeşistan'da, sonra Yemen'de yetişen ilk kahve bitkilerinin Osmanlı'ya gelmeye başladığı tarih XIV. yüzyıldır.[4]

1550'lerde de İstanbul'da ilk kahvehane açıldı ve kısa sürede yakın ve uzak ülkelere yayıldı. 17. yüzyılda, kahvehane Osmanlı Devleti sınırlarının dışında, Avrupa'da görülmeye başlandı ve kısa zamanda popüler oldu.

Kısa zaman içerisinde kahvehane sayısı hızla arttı, kahve içmek ve yarenlik etmek amacıyla buralarda toplanan muhtelif zümrelerden ve değişik kültür seviyelerinden insanlar, çok hızlı gelişen bir kültürel birikim ortamı, sosyalleşme mekânı, siyasî iktidar karşısında seslerini duyurabildikleri bir kamusal alan meydana getirdiler.

Osmanlı'da kahvehane

Osmanlı geleneksel toplum kültürünü şekillendiren saray, medrese ve cami dışında, “sivil” bir anlayışla ortaya çıkan kahvehane, XVI. ve XVII. yüzyılların İstanbul’unda, pek sık rastlanmayan bir tepkiyle karşılaştı. ‘Miskinlerin buluşma mekânı ve fitne yuvası’ olarak görülen kahvehane, başta iktidar olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinin tepkisini çekti.

1567 yılında başta Suriçi İstanbul olmak üzere İstanbul’daki bütün kahvehaneler kapatıldı. Hatta IV. Murat, bu gerekçelerle kahvehaneleri top yekûn kapatmaya yönelik şiddetli ve kapsamlı girişimlerde bulundu. Sadece Eyüp ve çevresinde 120 kahvehane kapatıldı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında ve XVII. yüzyılın ilk yarısında ‘tehlikeli yerler’ olarak görülen kahvehaneler ‘külliyen’ kapatılırken XVII. yüzyılın ortalarından itibaren otorite, ‘tehlikeyi’ önlemek için toptan kapatmak ve yıkmak yerine, yekdiğerlerine ‘ibret olsun’ babında tek tek bazı kahvehaneleri kapatarak bir tür yıldırma siyaseti takip etti.

Ancak kahvehanelerin sayısı günden güne artmaya devam etti. Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığının son dönemlerinde İstanbul’da 50 kahvehane bulunduğu belirtilirken, bu sayı, XVI. yüzyılın sonunda altı yüze ulaştı. XIX. yüzyılın başlarında ise 2.500’lere kadar çıktı. Hem sayı olarak, hem de itibar olarak kahvehanelerin önemi arttı. 18. yüzyılda yeniçeriler toplum hayatının her alanına müdahale etmekteydi. Zorba olarak bilinen bazı yeniçeri üyeleri çeteler kurdular. Bağlı bulundukları ortalardan üyeler toplayan zorbalar, kahvehaneler satın alarak çetelerinin "mafya mekanı" olarak kullandılar. İşlerini buradan yönettiler. Bu zorbalardan bazıları lüks kahvehaneler kurmakla nam salmıştı. Bu zenginliğin kaynağı kanun dışı topladıkları paralardı.[5] Dönemin kahvehane sahibi ünlü zorbalarından: Kahvecioğlu Burunsuz Mustafa Kuledibi Kahvehanesi'ne, Darıcalı İbrahim Çavuş Hendek Kahvehanesi'ne, Galatalı Hüseyin Ağa Çardak İskelesi Kahvehanesi'ne, Tiflisli Ali Toygar Tepesi Kahvehanesi'ne sahipti.[6]

Kahvehane zaman içerisinde mevcut kültürel ve toplumsal hayatın içerisine dâhil olmayı başardı. Kültürün üretildiği ve tüketildiği bir mekân haline geldi. Birçok değişikliklere uğrayarak hayatiyetini devam ettirdi. Her ne kadar sadece erkek sosyalliğini barındırsa da Osmanlı şehrindeki kamusal yaşamın önemli bir kısmını oluşturdu. İlk başlarda marjinal bir yenilik olarak görülen kahvehane, çok geçmeden normalleşti ve toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan merkezî bir konuma geldi.

Ayrıca bakınız

Dipnot

Kaynakça

  1. Bir Başka Kahve Hikâyesi Yazar: Doç. Dr. İsmail Albayrak, Yayınlayan: Yeni Ümit. Temmuz-Ağustos-Eylül 2008
  2. "coffee." Online Etymology Dictionary. Erişim: 16 Şubat 2015.
  3. Alıntı: Bernard Lewis, Istanbul and the Civilization of the Ottoman Empire, Oklahoma Üniversitesi Basın (yeni baskı, 1989), p. 132 Google Kitap. ISBN 978-0-8061-1060-8.
  4. Osmanlı Döneminde Kahvehaneler, Kıraathaneler ve Bunların İşlevleri Yazar: Erbil Göktaş, İş: Eerzurum Atatürk Üniversitesi E-Dergi. Erişim tarihi: 13 Haziran 2013
  5. I.B. Tauris Publishers, Ottoman Tulips Ottoman Coffee, Leisure and Lifestyle in the 18th Century (2007), p.129
  6. I.B. Tauris Publishers, Ottoman Tulips Ottoman Coffee, Leisure and Lifestyle in the 18th Century (2007), p.132

Dış bağlantılar

Ayrıca bakınız

This article is issued from Vikipedi - version of the 1/17/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.