Dilbilim

Röntgen cihazı ile çekilmiş bir görüntü. Çeşitli ünlü seslerin söylenimi sırasında ağzın hareketleri gösterilmiştir.

Dil bilimi,[1] lengüistik veya lisaniyat; dilleri dil bilgisi, söz dizimi (sentaks), ses bilgisi (fonetik), ses bilimi (fonoloji), biçim bilimi (morfoloji) ve edim bilimi gibi çeşitli açılardan yapısal, anlamsal ve bildirişimin çıkış bağlamını temel alarak sözcüklerin gönderimlerini ve iletişimde dilin yaptırım gücünü inceleyen bilim dalı.[2]

Genel (veya kuramsal) dil bilimi dillerin yapılarını (dil bilgisi) ve anlamlarını (anlam bilimi) inceler. Dil bilgisinin incelenmesi, biçim bilimi (sözcüklerin oluşumu ve değişimi) ve söz dizimini (sözcüklerin ifade veya cümle oluşturmak için bir araya getirilmesi ile ilgili kurallar) kapsar. Dili sesler aracılığıyla ifade etmek için kullanılan sistem olan ses bilimi de bu alanın bir parçasıdır.

Dil bilimi, genelgeçer dil özelliklerini bulmak ve gelişimleri ile kökenlerini açıklamak için dilleri karşılaştırır (karşılaştırmalı dil bilimi) ve dillerin tarihleri üzerinde araştırma yapar (tarihsel dil bilimi). Ses bilimi, dil biliminin bir dalı olarak, seslerin üretilişi, hareketi ve algılanışını inceler. Sosyal bir bilim olan dil bilimi ile doğa bilimlerinden fiziğin ilişkilendirilebileceği tek noktadır.

Uygulamalı dil bilimi dilbilimsel teorileri, yabancı dil öğretimi, konuşma terapisi, çeviri ve konuşma bozukluğu gibi alanlarda uygulamaya geçirir.

Bir bilim dalı olarak dil bilimi

Aşağıda listelenmiş olan araştırma alanlarına ek olarak genel dil bilimi kendisini ilgilendiren konularla da ilgilenir.

Cenevreli dil bilimci ve gösterge bilimci Ferdinand de Saussure (1857–1913) ”dil” kavramına ilişkin köklü ve uzun süredir dil bilimi etkileyen bir görüşe sahiptir. Bunun nedeni biçimsel yapı olarak dil - ki Saussure bunu Langue (yapı/sistem) olarak adlandırır - ve somut kullanılan dil arasında - bunu da Parole (söz) olarak adlandırır - yapmış olduğu ayrımdır. Langue, bir dil topluluğuna ait konuşmacının kafasında mevcut olan teorik, anlaşmalı bir sistemdir. Parole (söz) ise özel zamanlarda konuşmacılar tarafından güncellenmiş dildir. Bunun yanında dilsel ögeler her kullanım durumuna göre farklı bir anlam kazanabilir. Bu sebeple parole (söz) dilin içeriği, Langue ise dilin biçimi olarak ayrılır.

De Saussure, dilde “iki yönlülük” fikrini ortaya atan ilk kişi değildir. Daha önce Hermann Paul de aynı şekilde “Dil Tarihi Prensipleri” kitabında bunu ifade etmiştir. Paul kitabında bir kelimenin “normal anlamı”ndan, yani alışılagelmiş kendi anlamından bir de nedensel (nadir) anlamından, yani her bir dilin olasılıklarından kaynaklanabilecek anlamlarından söz etmektedir.

Hem tarihçi ve dil bilimci Paul, hem de yapısalcı Saussure nedensel, başka bir deyişle durumsal olarak ortaya çıkan dilin normal anlamı, yani Langue’a ait teorik dil sistemini etkilediğini ve böylece değişikliklerin meydana gelebileceğini ve bunun da dil değişimlerine açıklık getirdiğini tespit etmişlerdir.

Dille ilgili bu ikilemli görüş üretici dil bilgisi modelinde ve özellikle de Noam Chomsky (1928) tarafından kurulan dönüşümsel dil bilgisinde ortaya koyulmuştur. Chomsky’nin modelinin farkı, Paul’unki gibi tek tek kelimeler ya da Saussure’ünki gibi dilsel sistemi esas almamasındadır. Chomsky daha çok biyolojik nedenlerle ilgilenir ve Kompetenz (dil yetisi) ve Performanz (dil edinimi) ayrımını ön plana çıkarır.

Dil yetisi (Kompetenz) özel bir dil sistemine sahip olabilmek için ana dil edinimi süresince kazanılmış yeteneklerdir. Bu yeteneklerin edinimini biyolojik faktörler belirler. Küçük çocukların dilsel gelişimi esnasında her bir dile göre ayrılan temel, dilsel parametreler doğuştandır. Bir konuşmacının dil yetisi, bir insanın dil edinimi sonrasında sahip olabileceği ideal bir dil sistemidir.

Dil edinimi ise konuşma sürecindeyken dilin hatalarla dolu somut kullanımını betimler. Böylece Saussure’ün Parole (söz) kavramıyla hemen hemen özdeştir.

Langue (dil) sabit bir model ve kurallar sistemi olarak görülür. Kompetenz (dil yetisi) ise sınırlı sayıda kurallar ve dilsel ögelere yer verip daha çok sınırsız dil ifadelerinin oluşmasına izin verdiği için dinamik bir model olarak anlaşılır. Bu yönden Kompetenz ve Langue birbirinden ayrılır (ama uygulamada bir dilde kurallar doğrultusunda oluşan bütün kelime birleşimleri aynı ölçüde ifade edilmez; aksine belli kelimeler aynı zamanda başka belli kelimelerle karşılanır. Bu bütünce dil bilimine bağlı bir durumdur.)

Chomsky; bunu yaklaşık 20 yıl sonra 1965’te oluşturduğu bir modelle değiştirmiştir. Dilde bulunan hatalardan dolayı konuşulan dil biyolojik olan dilsel yapıların incelenmesine uygun değildir. Bu duruma bağlı olarak Chomsky Kompetenz’i (dil yetisi) sırf zihinsel ve (büyük ölçüde) bilinçsizce oluşturulan yapı olarak görür ve I-dil’den, yani “iç dilden” söz eder. Bu da I-dil sınırlarına girmeyen durumları içeren E-dil, yani biçimsel dili oluşturur. Bir başka deyişle, sadece bir anda gerçekleşen konuşma değil, bir konuşucu topluluğu içinde üzerinde uzlaşı olan bir dilin ayrıntılı özellikleri söz konusudur (bundan dolayı örneğin bir dilin belli bir lehçesi Kompetenz‘in (dil yetisinin) ya da Langue‘un (dilin) bir bölümü olarak değil de, E-dil üst başlığının bir bölümü olarak görülür). Doğal bir dilin sadece biyolojik olan nedenlerle gelişen alt sistemiyle ilgili değildir. Aksine doğuştan olan dil özelliklerine bağlı olmayan değişken dil alışkanlıklarını gösteren bir sistemdir.

Genel dil biliminde dil sistemi ve dil kullanımının, örnek ve uygulamanın bu ayrılmış modelini aşacak az sayıda araştırma var. Bütünce dil bilimi bu konuyu ele alır. Bütünce dil bilimi kullanılan dilin temsili malzeme bütünü yardımıyla bir dil sisteminin (Almanca, İngilizce gibi) yapısal özelliklerini (söz dizimsel, sözlüksel gibi) ve alt sistemlerini (Avusturya ya da İsviçre Almancası gibi) araştırır.

Aynı zamanda bütünce dil bilimi belli gruplara ait metinlerin (belli bir sosyal gruba özgü dil, politik ve gazete metinleri gibi) özellikleri, kullanımdaki dilin özellikleri ve dil kullanımı nedenleri gibi dil materyallerini saptar. Doğuştan olan dil bilgisi ne ilişkin araştırmalara da önemli katkılar sağlayan, çocukların erken yaşlardaki dil edinimine ilişkin gözlemler; kaydedilen çocuk dili materyal ve veri tabanları aracılığı ile yapılır.

Dilin bünyevî yapısı

Yapısal açıdan - bugüne kadar yapılmış dil incelemeleri durumu - dil analiz edilir ve öğesel parçalara ayrılır. Bu parçaların işlevleri ve öğe tamlamalarının türü araştırılır.

Dilin normal durumu olarak dil seslerinin bir sırası olarak görülen ses dili kabul edilir.. Ayrı ayrı sesten oluşan her bir ses sırası, ses bilimi düzleminde işlevsel ögeler olan ses öğesini ve heceyi oluşturur. Üst düzlemde (biçim bilgisinde) bunlar biçim birimlerini ve kelimeleri oluştururlar. Bunlar da – bir üst düzlemde – dilsel bir ifadenin temel birimi olan ve belli sözdizimsel kurallara göre oluşturulan cümle olarak anlaşılır.

Bir tümcenin ögeleri farklı açılardan belirlenebilir. Parça tümcelerin (temel cümle, ikinci, yani yancümle) yanı sıra cümle içerisinde az ya da çok sayıda olabilen kapsamlı kelime bileşimleri de cümle kurucu birimler (hatta dizimler) olarak belirlenebilir. Dönüşümsel dil bilgisi yle birlikte “tümce” kavramı yeniden tanımlanmıştır.

Böylelikle “kök”leri bir isim ya da bir fiil gibi belirli kelime türlerinden oluşan ve diğer ögelere (yani bağlı kelimeler) bağlı olan, birbirini tamamlayan cümle ögeleri tanımlanır. Bu tür tümceler genelde bir cümle içinde bütünüyle değiştirilerek görülebilir. Bu, olumsuz tümceler gibi soyut yapıdaki tümcelerin tanımlanmasına da izin verir.

Tümcelerin biçimlenişinin, çok sayıda tümcelerin karşılıklı etkileşimine bağlı olduğu yönündeki görüşü benimsenene kadar; tümce, uzun yıllar en üst dilbilimsel analiz düzlemi olarak görülmekteydi. Cümle üstündeki düzlemde metin oluşturulur. Metinler belirli biçimde yapılandırılabilir. Farklı kısımlar başka biçimde birbirleriyle ilişki içindedir. Metinler tipolojik olarak sınıflandırılır (metin işlevleri) ve/veya belirli metin türlerine (yapısalcı sınıflandırma) aittir.

En üst düzlemde bir süredir birçok metinden oluşan bir topluluk bir metinle alakalı olarak diğer metinde şekil alan söylem düşünülmektedir. Sınırdaş bilimlerde de kullanılan alışılmış ve çok anlamlı “söylem” kavramı dil bilimi içinde de birbirine uymayan şekillerde tanımlanmaktadır. Söylem kavramı altında her bir konuşmadan tutun da bir konuşmacı topluluğunda üretilen metinlerin hepsini içeren bir bütün anlaşılabilir.

Dilin işlevi

Dil, insanların kullandığı en önemli ve en etkili iletişim aracı olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak dilin her bir işlevini esas alan birçok model vardır. Bu en köklü modellerden biri Karl Bühler’e ait olan Organon Modeli’dir. Diğer taraftan dili, yeteneğe yatkın biçimde bir biyolojik nesne olarak gören Noam Chomsky Okulu için dilin iletişimsel işlevi ikinci plandadır ve araştırmalarının öncelikli içeriği değildir.[3]

Bilim dalları arasındaki yeri

Dil kavramının farklı şekillerde yorumlanmasından ve dilin çok farklı yönlerinin incelenmesinden dolayı dil bilimi için herhangi bir bilim dalına aittir demek mümkün değildir. Linguistik; dilsel sistemin bilimi, çoğu kişi tarafından da gösterge biliminin bir alt alanı ya da göstergelerin bilimi olarak görülmektedir. Bu yüzden linguistik, yapısal bilimler ya da formal bilim grubuna dâhil edilir.

Ancak kişisel dil edinimi ve dil kullanımı psikolojik ya da klinik bir durum olarak değerlendirildiğinde dil biliminin bu alt alanı doğa bilimleri grubunda sayılabilir. Dil, toplumsal ve kültürel bir kavram olarak incelendiğinde ise dili kültür bilim ya da ruh bilimi kategorisinde değerlendirilebilir. Dil biliminin sosyal bilimlere ait budun dil bilimi, siyaset dil bilimi ya da toplum dil bilimi gibi alt alanları da vardır.

Dil biliminin alt alanlara ayrılması

Bilimsel alanların adlandırılmasında farklılıklar yaşanmasına ilaveten dil biliminin kendisi de birbirlerini sınırlayan alt alanlara kesin bir şekilde ayrılmada sorun yaşamaktadır. Bilhassa bütün bilimsel alanların birbirlerinden yararlanan alanlar olma özelliğinden ileri gelen böyle bir sınıflandırma genellikle tartışmalıdır. Karşılaştırmalı dil bilimi ya da tarihsel dil bilimi, genel dil bilimi ve uygulamalı dil bilimi; birçok araştırma; bu üç büyük dilbilimsel uzmanlık alanın hali hazırdaki sınırlandırılmasını ya yapay ya da uygunsuz bulmaktadır.

Tek tek araştırma alanlarının hangi alana ait olduğu konusunda kısmen farklı sınıflandırmalarla karşılaşılabilir. Bu nedenle örneğin sosyal dil biliminin genel dil biliminin bir bölümü mü yoksa uygulamalı dil biliminin bir bölümü olduğu konusunda genel bir yargı söz konusu değildir.

Ayrı ayrı dilleri hem dilbilimsel, hem de edebiyatbilimsel ve kültürbilimsel açıdan inceleyen filoloji (betik bilim) modern dil biliminin bir bölümü olarak değerlendirilmez. Aksine filoloji dili ve tarihsel gelişimini yazılı belgelerden inceleyen, kendine özgü bir bilim dalıdır. Türkiye’de üniversite yapılanmalarında bu iki bilim dalı farklı bölümler altında ifade edilmektedir. Dil bilimi bölümü (İngiliz dil bilimi) ile dil ve edebiyat (Türk dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Japon dili ve edebiyatı vs.) bölümleri adı altında eğitim verilmektedir. Dilbilimsel alt alanların aşağıdaki sınıflandırılmaları konusunda büyük ölçüde fikir birliği sağlanmıştır.

Araştırma alanları ve alt alanları

Temel olarak linguistik ve dil bilimi kavramları eşdeğer iki kavram olarak algılanmaktadır. Ancak; özellikle doğal dilin teorik temellerinin araştırılması bakımından linguistik adı altında bu alanın anlaşılması ve dil bilimi kavramının kullanımı ile de büyük ölçüde dilin sosyal ve kültürel bir olgu olarak gösterilmesi bu noktada kavramsal ikileme neden olmaktadır. Buna göre hangi alanın genel linguistiğe ya da genel dil bilimine ait olduğu konusunda farklı anlayışlar vardır.

Dil sisteminin parçalarının (sesler, kelimeler, farklı işlevsel birimler) tanımlanması, işlevleri ve anlamları, ayrıca onların bir araya gelme örnekleri ve olasılıkları (ses birleşimleri, ifadeler, cümleler, metinler) genel linguistiğin görev alanıdır. Farklı dil bilgisi modellerinin ifade edilmesi de genel linguistiğin görevlerindendir. Bu bakımdan istenilen evrensel dil bilgisi araştırmaları; yani bütün dillerde ortak olan biyolojik, belirlenmiş, temel dilbilgisel bir yapı- büyük önem kazanmıştır. Genel dil bilimi ve diğerleri genel dil teorilerinin ifade edilmesiyle de ilgilenir.

Teorik alanlar

Teori odaklı genel linguistiğin temel alanlarından birisi (en azından doğrudan) gerçekten ifade edilen dille ve mevcut tekil bir dille ilgilenmemiştir. Bu yüzden bu alt alanlar bütünüyle teorik linguistik olarak adlandırılır. Genel linguistiğin sınırlı tanımı vardır ve aşağıda listelenmiş temel alt alanlar arasında sayılır. Bu yüzden teorik linguistik ve genel linguistik kavramları bir tutulmaktadır. Ama uygulamalı ve tarihi alanların da genel linguistiğe dâhil olabileceği anlayışına bağlı olarak bu eşdeğer kullanım yanlış anlamalara sebep olabilir. Bu temel alt alanlar şunlardır:

Dil bilgisi: Dilin yapısını, biçimin, belirli kurallara göre yapısal örneklerini inceler. Bu üst kavram altında aşağıdaki alanlar sıralanabilir.

Buna ilaveten birçok dilsel durum bu alanlar arasındaki ortak alanı gösterir. Bu nedenle ortak olguların araştırılmasında bir taraftan Morphonologie ya da Morphophonologie ve diğer taraftan da Morphosyntax’dan söz edilebilir.

Gittikçe bu alanların işbirliği, dil bilgisi nin kapsamlı teorisi bakış açısıyla tanımlanmakta ve kendine özgü bir alan olarak “dil bilgisi teorisi” anlaşılmaktadır.

Söylem çözümlemesi: (yazılı ve sözlü) Metinlerin tematik ilişkilerini ve üretim ile alımlama ilişkilerini inceler. Uygulamada çok sayıda sosyal ve dil dışı diğer etmenler rol oynar ve bu alanda kullanılmış diller incelenir.

Genel-karşılaştırmalı alanlar

Dilin yapısal tanımlamasının yanı sıra genel dil biliminin diğer temel görev alanı olan dil dışı ortak genel özelliklerinin tanımlanmasıyla ilgili olarak genel dil biliminin başka dilbilimsel alanları gruba dâhil edilebilir.

Evrensel araştırmalar; her bir dilin çoğunun cümle bilgisi, biçim bilgisi ve ses bilimi açısından karşılaştırarak ve de dillerin genel ortak özelliklerini tespit ederek evrensel dil bilgisi araştırmaları üzerine denemeler yapar.

Evrensel araştırmalar ile dil tipolojisi, ayrımsal karşılaştırmalı dil bilimi ve alan tipolojisi arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.

Dillerin karşılaştırılmasıyla ilgilenen bütün bu alanlar, araştırma kurumunun (çoğunlukla üniversite kurumu) görüş ve yönelimlerine göre genel dil bilimi tamamlayıcı bilim dalları olarak görülmektedir ve tarihi-karşılaştırılmalı alanlarla birlikte karşılaştırmalı dil bilimi adı altında toplanır. Karşılaştırmalı dil bilimi genel dil biliminin yanında bağımsız dilbilimsel bir ana disiplin olarak anlaşılabilir. Ayrıca bu alanlarda ortak dilsel özelliklerin tanımlanması sadece teorik değildir; bu tanımlama var olan her bir dil araştırması esas alınarak yapılır. Bu sebepten dolayı bu alanlar genel dil bilimine ait alanlar olarak görülmez.

Uygulamalı alanlar

Uygulamalı dil bilimi

Uygulamalı dil bilimi olarak da bilinen uygulamalı linguistik genel dil biliminin bir alanıdır. Dil öğrenimi araştırmaları, dil betimlemesi (sözlük bilgisi), ayrıca dilbilimsel görüş altında doğa bilimleri, kültür bilimi, bilgi bilimi, hukuk bilim ve ruh bilimindeki sorunlarla disiplinlerarası olarak ilgilenmektedir. Diğer alanlardaki dille ilgili problemlerin çözümlenmesinde dilbilimsel teori, metot ve bilgilerin kullanımı da – yani adeta ters yönde- bu alanın konusunu oluşturmaktadır.

Araştırma nesnesi olarak dille ilgili çok farklı görüşler ile farklı yaklaşımlar ve dil biliminin başka bilimlerden yararlanma özelliğinden dolayı genel dil bilimi ve uygulamalı dil bilimi arasında genel belirlenmiş bir sınırlama yoktur.

Bir taraftan genel dil bilimi teorik temellerle, örneğin dil ve dil kullanımı için bütün bireylerde aynı olan biyolojik ve psikolojik, yani bilişsel koşullarla (dil edinimi, olası dilsel açıdan sorunlu durumlar, dil üretiminde sinirlerle ilgili süreç, dilin biyolojik kökeni gibi) ilgilenen bir alan olarak tanımlanabilir. Genel dil bilimi ayrıca konuşulan dilin sosyal, sosyo-demografik ve kültürel nedenlere (politik ve toplumsal kurumlarda kullanılan dil, cinsiyete özgü dil kullanımı, gençlere özgü dil, yaşlılıktaki dil kullanımı, kültürel koşul ve durumlara bağlı dil kullanımı gibi) bağlı ortak özellikleriyle ilgilenen bir alan olarak da görülebilir. Bu anlayışla birlikte bunlarla ilgilenen Biolinguistik, psikolinguistik, sosyodil bilim, nörodil bilim, etimoloji gibi uygun dilbilimsel alanlar genel dil bilimine ait alanlar olarak kabul edilebilir.

Diğer taraftan kullanım koşulları altında dili araştıran bütün bu alanlar soyut bir sistem olarak dille ilgilenmeyen, aksine konuşulan dili, yani “kullanılan” dili esas alan ve araştıran alanlar olarak tanımlanabilir. Bu şekilde tanımlandığında bu alanlar genel dil bilimine ait sayılabilir.

Dilbilimsel araştırma sonuçlarının kullanımını içeren ve tıp, bilişim, didaktik gibi diğer bilimsel uzmanlık alanlarıyla bağlantılı olan bu dilbilimsel disiplinler uygulamalı dil bilimi adı altında da toplanabilir. Aynı zamanda genel dil biliminin teorik alanlarına ait araştırma sonuçlarının uygulamalı kullanımıyla ilgili olarak bilgisayarlı dil bilimi ya da klinik dil bilimi ve Sprachpathologie gibi uygulama odaklı uzmanlık alanları ve dil didaktiği ya da çeviri teorileri gibi alanlar da kısmen genel dil bilimine ait sayılabilir.

Son olarak özellikle son zamanlarda kendine özgü bilimsel alanlar olmaya başlayan nicel dil bilimi ya da bütünce dil bilimi gibi dilbilimsel yöntemler de araştırma alanlarına göre ya genel dil bilimine ya da uygulamalı dil bilimine ait sayılır.

Uygulamalı dil bilimi hiçbir şekilde dil biliminin homojen alt alanı olarak anlaşılmamalıdır. Uygulamalı dil bilimi daha çok öncelikle dil ile soyut bir sistem olarak ilgilenen, hatta dili dilin "gerçek" çevresiyle bağlantıda gören, kendini gerçekten uygulamalı dillere adayan alt disiplinleri bir üst kavrama bağlamaktadır. "Uygulamalı", diğer adıyla applied linguistics anlayışında bu anlayış linguistics applied'ın karşısında durmaktadır, örneğin (genel dil bilimi bilgilerinin bilişim alanında uygulama bulduğu) bilgisayar dil bilimi, (araştırmanın terapi türlerinin işlenmesi hizmetinde bulunduğu) klinik dil bilimi, (öğretim malzemelerinin gelişimi için) dil öğretimi araştırması ya da (pedagojik amaçlar için) yazım araştırması ve yazma öğretisi durumlarında ortaya çıktığı gibi linguistics applied kavramı altında dilbilimsel araştırma sonuçlarının pratik olarak yer değiştirmesi anlaşılmaktadır.

Dahası psikodil bilim, toplum dil bilimi ve genel dil biliminin diğer alanları genellikle buna dâhil edilmektedir. Çünkü bu alanlar bireyin parçası olarak dilin tanımlanmasıyla uğraşmaktadırlar ve -pratik hayata dair bir bilgi üreten ve böylelikle dilin “uygulanması” ile ilgilenen disiplinlerin tersine- genel ilkeleri ve süreçleri ortaya çıkarmak istemektedirler.

Uygulamalı dil biliminin konusu ve esas noktası

Bilim dünyasının post-endüstriyel döneminde ve gittikçe bilgi dünyası olma yolundaki değişiminde; uygulamalı dil bilimi, insanların iletişim (sözlü ve sözsüz iletişim) ortamını, ayrıca bilgi organizasyonu, bilgi sunumu, bilgi biçimlendirmesi ile bilgi üretimini gösteren ve dil teknolojisine uygun çözümler üreten temel sorulara ve konulara destek vermeye çalışır. Bilgi aktarımı, çok dillilik, bilgilerin bilgisayar destekli biçimlendirilmesi ve sunumu, yeni yayın organlarında dil kullanımı, ana dil ve yabancı dil bilgilerinin edinim ve kullanım yetisini arttırmaya yönelik metot ve araçlar gibi konular bu alanın en büyük araştırma konularıdır.

Okuma ve yazma ediniminde, metin anlamada, sözlü iletişimde ve uygun konuşma yönetiminde (örneğin; sunuculuk); uygulamalı dil biliminin didaktikle doğrudan ilişkisini içeren öğrenme ve öğretim süreci arasında sıkı bir bağ oluşturur. Dilsel bilgiler, ders kitapları aracılığıyla edinilir ve sözlüklere bu bilgiler kodlanır.

Küreselleşme, çoğunlukla dil ve kültür iletimi üzerine yoğunlaşılmış çeviriyi beraberinde getirmekte ve otomatik olarak çevirinin sınırlı bir şekilde gerçekleştirilmesine yol açmaktadır. Dil engellerinin aşılması uygulamalı dil bilimi için çok önemli bir konudur. Bu yüzden; uygulamalı dil bilimi , doğal dilin belli bir amaca yönelik yapısal kolaylaştırılmasıyla (örneğin, temel İngilizce), temel söz dağarcığının Esperanto, Europanto, Volapük ya da Interlingue gibi yapay dil olarak ele alınmasıyla ilgilenir.

Bir diğer esas noktayı, yazı, yani söz ve sözsüz ifade arasındaki arabirimlerin araştırılması oluşturmaktadır. Belgeler; kısmen, metni bölen ve dilsel olmayan tasvirlerden oluşur ya da metin resmi tamamlar. Çizelgeler, resimler, diyagramlar, formüller, denklemler, kartlar, haritalar, şemalar vs., başta ekonomi olmak üzere belirli içerikleri aktarmaktadırlar ve sözlü olarak ayrıntılı bir biçimde ifade edilir. Çoğu durumda çok karmaşık olan bu unsurları göz ardı etmek mümkündür; aynı zamanda mutlaka dilsel boyutta açıklamak ve yorumlamak gerekmektedir.

Çizgi roman gibi yayınlarda; resim, dili devam ettirebilir ya da yetersiz kaldığı yerde yerine geçebilir. Yani; yazar, bilinçli olarak metne bağlı kalabilir. Formlar, cevap kăğıtları, randevu defterleri gibi diğer metinler kare ve sütunların aktif işlemlerini gerektirir ve okurla diyalog içindedir. Bu tarz metinlerin araştırılması, işbilimsel insan-makine-arabirimin bilişimde iyileştirilmiş kullanım kolaylığına oldukça katkı sağlamaktadır.

Bilgi erişimi ve büyük veri bankalarından soruların yanıtlanması (bilgi erişimi, veri madenciliği, bilgi çıkarımı), ayrıca pasaja göre otomatik arama, yani sadece biçimine göre değil, anlamına göre de arama (bilgi erişimi ve arama motoru) dil biliminin ve bilişimin kesiştiği diğer noktalardır. Metnin bir başka dile çevrilmesini destekleme (bilgisayar destekli çeviri) ya da tamamen otomatik çeviri, metin işlemede (daktilo, dil bilgisi ve yazım hatalarının düzeltilmesi, derleme eser vs.) bilgisayar kullanıcısını destekleme ve ayrıca konuşulan dili işleme de (dili tanıma ve dil sentezi) uygulamalı dil biliminin çalışma alanlarıdır.

Bunlara paralel olarak uygulamalı dil bilimi klinik ve patolojik alanların teorik temelleri ve dil bozukluklarının teşhis ve tedavisiyle de ilgilenmektedir.

Bu; dil edinimine ve dilin işlenmesine ilişkin psikodilbilimsel temel bilgileri, dil ve beyin arasındaki ilişkiye bilişsel ve sinirbilimsel eğilimi, yetişkinlerdeki ve çocuk yaştaki dil bozukluklarının teorik temelleri, dil gelişimi bozukluklarının tahlil, tanı ve logopedik tedavi yöntemleri ile kalıcı dil ve konuşma hatalarını da kapsamaktadır. Statik ve dinamik (Braille alfabesi) kör alfabesinin gelişimi, sağırlara ait işaret dilinin incelenmesi ve kullanımı, parmak dilinin öğretilmesi da uygulamalı dil biliminin ilgi alanıdır.

Uygulamalı dil bilimi, edimle ve diğer bilimsel alanlarla işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Uygulamalı dil bilimi, uygulamayla ilgili kuramsal dil bilimi sonuçlarını ortaya koyar ve bu noktada dille dolaylı yönden yakın olan bilimlere başvurur (F. Königs’e göre uygulamalı dil biliminin tanımı)

Uygulamalı dil bilimi kavramı, dil bilimle ilgili bütün disiplinler arası bilimler için kullanılan bir üst kavramdır. Bundan dolayı; temelinde disiplinler arasılığın esas alındığı dil kullanımının olduğu psiko-dil bilimi, sosyo-dil bilimi, pragmatik-dil bilimi gibi kısa çizgili dil bilimler oluşmaktadır.

Uygulamalı dil biliminin içeriği ve araştırma alanları

Uygulamalı dil kullanımının yanı sıra aşağıda sıralanan konular da uygulamalı dil bilimi kapsamındadır.

Uygulamalıdil biliminin önemli temsilcileri

Tarihsel alanlar

Tarihsel dil bilimi

Genel dil bilimi ve tarihsel dil bilimi arasında kısmen belirgin olmayan sınırlandırmalar oluşmuştur. Genel dil bilimi zaman içerisinde oluşan dilsel değişikliklerin genel prensiplerini, kurallarını ve yasal durumlarını betimleyen bir uzmanlık alanı olarak anlaşılabilir. Genelde tarihsel dil bilimine ait sayılan alanlar genel dil biliminin de alanları olarak görülebilir.

Bunların başında ses bilimi, biçim bilgisi, cümle bilgisi araştırmaları, ayrıca artsürem olarak tanımlanan sözlük ve artsürem açısından (ses değişimi, dil bilgisel değişim, sözlüksel ve anlamsal değişim) sözlüksel anlam bilgisi araştırmaları sayılabilir. Ve ayrıca kelime oluşumu ve kelime tarihini araştıran (etimoloji) genel prensiplerin, dil oluşumunun ve dil gelişiminin, dil bozulmasının ve dil ölümünün araştırılması da anılabilir.

Genel dil bilimi

Genel dil bilimi, dil biliminin temel alanlarından biridir. Uygulamalı dil bilimi ve tarihsel dil bilimi genel dil bilimini sınırlandırır. Bu iki uzmanlık alanı ve genel dil bilimi arasındaki sınır sıkça farklı şekilde çizilmektedir. Genel dil bilimi kavramı; Türk dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Latin dilleri ve edebiyatı, Slav dilleri ve edebiyatı gibi ayrı ayrı filolojilere özgü dil bilimi olarak anlaşılabilir. Bu kapsamlı anlayışla birlikte uygulamalı ve tarihi dilbilimsel alanların büyük bir kısmı genel dil bilime.dahil edilebilir.

Genel dil bilimi öncelikle doğal bir sistem olarak insan diliyle ilgilenir, temel olarak da tek tek dillerle değil de, dilin genel özellikleri ve işleviyle uğraşır. İnsan dilinin yapısı bakımından soyut modelinin çıkarılması, genel dil dışı ortak yönlerin tanımlanması ve açıklanması ile dil kullanımının genel özellikleri de genel dil biliminin inceleme alanı içerisindedir. Sonuç olarak dilin biyolojik kökeni ve dil ile dil kullanımının biyolojik esaslarının araştırılması da genel dil bilimine dâhil edilebilir.

Genel dil bilimi alanı öncelikle temel araştırmalarla uğraşır. Başka bilimlerden yararlanarak kullanışlı bilgilerin elde edildiği diğer bilim alanlarıyla arasında sıkı bir bağ oluşur. Ayrıca genel dil bilimi bilişsel biliminin tamamlayıcı bir parçasıdır.

Kuramsal dil bilgisi de denilen genel dil bilimi, soyut bir sistem olarak dilin bilimsel araştırılması ve dil üzerine ortaya atılan genel kuramlarla ilgilenir, bunun yanı sıra dil sosyolojisi ya da söylem çözümlemesi gibi uygulamalı dil biliminin alt alanlarından söylem çözümlemesi olarak çalışır.

Dil biliminin temel alt alanları şunlardır:

Kısa bir süredir aşağıdaki araştırma alanları da bağımsız dallar olarak görülebilir:

Diğer başlıca araştırma alanları şunlardır:

Bâzı temel araştırma soruları

Tamamlayıcı araştırma

Sadece karşılaştırmalı dil bilimi değil, dilbilgisel özellikleri yardımıyla her bir dilin ya da dil grubunun betimsel araştırmalarının yapılması da genel dil bilimi alanına dâhildir. Ayrıca; aşağıda sıralanan araştırma alanları da genel dil bilimi alanı içerisine girmektedir.

Bununla birlikte burada uygulamalı dil bilimi ile ortak birçok nokta ortaya çıkmaktadır. Her şeyden önce yabancı dil dersleri ve artzamanlı dil değişimleriyle bağlantılı olan konularda bu durum söz konusudur.

Modern dil bilimi

Modern dil bilimi olarak da bilinen dil bilimi, insan dilini farklı yaklaşım biçimlerinde araştıran ve birçok bilim alanından yararlanan bir bilimdir. Dili bir sistem olarak gören dilbilimsel araştırmaların genel içeriği; dilin ögeleri, dilin birimleri ve bunların anlamlarıdır. dil bilimi; dilin oluşumu, kökeni ve tarihi gelişimiyle; dilin yazılı ve sözlü iletişimdeki çok yönlü kullanımıyla; dilin algılanması, öğrenilmesi ve telaffuzuyla, ayrıca olası ortaya çıkabilecek dil bozukluklarıyla ilgilenir.

Dil bilimi terimi ilk kez 19. yüzyılda kullanılmıştır. Bu terim dil incelemelerindeki yeni bir yaklaşımı geleneksel filolojiden ayırmak için ele alınmıştır. Filoloji öncelikle dilin yazılı metinlere yansıyan tarihsel gelişimiyle ilgilenir. Çalışma alanı kültür ve edebiyattır. Dil bilimi de yazılı metinlerle ve dilin zaman içindeki değişimiyle ilgilenmekle birlikte, konuşulan dillere öncelik tanır, dilin belli bir tarihsel andaki yapısını çözümler.

Dil bilimi genel olarak üç ana kola ayrılır. Bu sınıflandırmanın yapılması farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Genel dil bilimi ve uygulamalı dil bilimin, dil biliminin ana kollarından ikisi olduğu üzerinde ortak bir karara varılmışken, üçüncü ana kol olarak karşılaştırmalı dil biliminin mi yoksa tarihsel dil biliminin mi olduğu hâlâ tartışmalıdır.

Hem içerik olarak, hem de yöntem olarak çok farklı parçalardan oluşan ve diğer bilimlerin çoğuyla bağlantılı olan çok sayıda büyük ve küçük dil bilimi alanları ortaya çıkmıştır.[4]

Dil biliminin tarihî gelişimi

Antik çağın başlarında Hindistan’da dini metinlerin yorumlanması ve Yunanistan’da filolojiye hazırlık gibi farklı amaçlardan dolayı dille ilgilenilmiştir. Dil bilimi tarihi Antik çağ başlarından çok sayıda alt alana sahip modern ve bağımsız bir bilim olan günümüz dil bilimine kadarki süreyi kapsar. Bu süreç içerisinde; son zamanlarda gerçekleşen özellikle 19. yüzyılda Hint-Avrupa dil ailesinin kurulması, 20.yüzyılda Ferdinand de Saussure tarafından yapısalcılığın kurulması ve 20. yüzyılın ortalarından bu yana Noam Chomsky sayesinde üretici dil bilgisi nin geliştirilmesi en önemli dilbilimsel gelişmeler arasında sayılabilir.[5]

Araştırma örnekleri

Yaklaşım tarzlarındaki üç temel paradigmasal karşıtlıkla dilbilimsel araştırmalar sürdürülür. Araştırma sorularının oluşturduğu şemalarda bu farklılıklar açıkça uymayabilir.

Kuralcı – betimsel

Betimsel dil bilimi gerçekten kullanılan olguları ortaya koymaya çalışan bir bilim dalıdır. Bu dil bilimine karşıt olarak da kuralcı kavramı bir dilde zorunlu olarak ortaya çıkan yeni biçimleri, ülküsel ve donmuş bir örnek uğruna yadsıyan, ” bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda iyi kullanım”ı, “güzel kullanım”ı, “yanlış” diye nitelendiren biçimlere karşı savunan, sorunları yanlış-doğru karşıtlığı içinde ele alan geleneksel dil bilgisi ni nitelemek için kullanılan bir terimdir. Betimsel dil bilimi ise dil olgularını betimlemeye yönelen, salt gerçekleşmiş ögelerden oluşan bir bütünü ele alarak incelemeye verilen isimdir.

Yukarıda bahsedilen karşıtlıktan dolayı kuralcı odaklı çalışmalar uygulamalı dil bilimi olarak anlaşılır ama akademik alanlarda çok az yer alır. Kuralcı çıkarımlarla ilgili olarak çok tartışmalı görüşler yaygındır. Örneğin; genel olarak, ne ölçüde dil eleştirileriHer dilin dilsel araçlarının ve ifade gücünün eleştirel değerlendirilmesi dilbilimsel araştırmaların konusu olabilir ya da olmalıdır. Çünkü dil eleştirileri ya kolayca dil kullanımına ilişkin kayda değer kurallarla birlikte anılıyor ya da sıkça toplum eleştirileri olarak da gösterilmektedir. Kuralcı çalışmalar – belirli gelişim normlarına uygun olarak çocuğun dil durumunu belirleyen dil gelişim testleri gibi birkaç istisna durum dışında- akademik araştırma ve eğitimlerde yer almazken aksine daha çok bilimsel ve özel taraflarda yapılır.

Aynı alanlardaki kuralcı ve betimsel çalışmaların karşılaştırılması aşağıdaki tablodaki gibidir:

Kuralcı Betimsel
Sözlük Bilgisi İmlă Kılavuzu Kelimeleri son harflerinden başlayıp tersine giderek alfabetik sırayla dizen Sözlük
Ruh dil bilimi/ Klinik dil bilimi tıbbî dil testleri Dil gelişimi araştırması
Toplum dil bilimi Kız-erkek ayrımı yapılmayan dil kullanımı şekli Cinsiyetlere mahsus dil kullanımı betimlemesi

Art Zamanlı – Eş Zamanlı

Olguların süre içinde geçirdikleri evrim açısından ele alınmaları artzamanlılık, olguların evrim dışında ve süreden bağımsız olarak bir dizge biçiminde ele alınması ise eşzamanlılıktır.

Bu görüşler dilsel olgunun zaman içindeki (artzamanlı) ya da belirli bir zaman dilimindeki (eşzaman) gelişiminin betimlenip betimlenemeyeceğini belirler. Çoğu dilsel olgu tarihi boyutta da değerlendirilebilmesine rağmen, art zamanlı bilimsel araştırmaların konusu olarak belirli bilim alanları akademik modern dil biliminde yer edinmiştir. Örneğin, bu yüzden toplum dilbilimsel konular ya da söz dizimsel olgular tarihi açıdan çok az ele alınırlarken, kelimelerin ses ve anlam değişiklikleri ya da bir dilin sözcük dağarcığındaki değişiklikler çok uzun zamandır tarihi araştırmaların merkezi olarak gösterilmektedir. Artzamanlılık esas alınarak hazırlanan araştırma sorularının kapsamı ve seçimi anlaşılabileceği gibi daha çok mevcut kaynakların varlığına bağlıdır.

Artzamanlı ve eşzamanlı çalışmaların aynı alanlardaki karşılaştırmalarına örnekler aşağıdaki tabloda verilmiştir:[6]

Art zamanlı Eş zamanlı
Lehçe Bilim 16.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar alman lehçelerinin sınırlandırılması 18.yüzyıl da alman lehçelerinin sınırlandırılması
Toplum dil bilimi Farklı sosyal kesimlere ait dillerin zamansal olarak karşılaştırılması 1900lerde işçi sınıfının dili
Anlam Bilim Yeniçağda sanat kelimesinin anlam gelişimi Sanat kelimesinin bugünkü anlam çeşitliliği

Doğabilimsel (makro) – sosyalbilimsel (mikro)

Bu bağlamda ifade biçimi olarak dilin doğabilimsel bir durumdan mı, yoksa toplumbilimsel bir durumdan mı ortaya çıktığı araştırılır. Dile göre; doğabilimisel durum söz konusu olabiliyorsa, ifade biçimi olarak dilin kültürbilimsel ya da filolojik de olması mümkündür. Birçok dilsel olgu hem art zamanlı, hem de eşzamanlı olgu olarak yorumlanabilirken; betimsel ve kuralcı olgu gibi durumlarda bilimsel araştırmaların doğabilimsel ve sosyalbilimsel boyutlarında kesinlikle ikisinden birinin tercih edilmesi gerekir. Olası bakış açılarından birine kesin karar verilmesiyle birlikte belirli bir araştırma yönteminin seçimi gündeme gelir. Ama bütünce dil bilimi bir istisna oluşturur. Çünkü ölçme ve sayma yöntemleri hem dilsel bir sistemin nicel araştırmaları için kullanılabilir, hem de dil kullanımının nicel tanımlaması için kullanılabilir.

Aynı alanlardaki doğabilimsel ve toplumbilimsel çalışmaların karşılaştırılması aşağıdaki tablodaki gibidir:

Doğabilimsel Toplumbilimsel
Ses Bilgisi Belirli seslerin ses bozukluklarındaki telaffuzlarının araştırılması Farklı konuşmacı tabakalarına ait insanlarda belirli seslerin telaffuzunun araştırılması
Metin dil bilimi/ Medya dil bilimi medya metinlerinin üslûp biçimi ve sözdizimsel özelliklerinin incelenmesi Zamansal olaylarla bağlantılı olarak medya metinlerinin biçim ve içeriklerinin araştırılması
Bütünce dil bilimi: Diğer kelimelerle sık kullanımıyla ilişkili olarak kadın kelimesinin belirli metinlerde kullanımı Sosyal anlamıyla alakalı olarak kadın kelimesinin kullanımı

Dil biliminin alt alanlarının adlandırılması

Sosyal dil bilimi veya sosyodil bilim değil de sosyolinguistik tabirinin kullanımı, dil bilimi ile linguistik kavramlarının kullanımları konusundaki ikilemli duruma çözüm getiren bir örnektir. Psikolinguistik örneğinde de olduğu gibi. Zaman zaman genel dil biliminin alt alanı olarak hem teorik dil bilimi, hem de teori linguistik kullanılmaktadır.

“Uygulamalı” dil bilimi kavramı altında ne anlaşıldığı tam olarak net değildir. Bir taraftan (dilsel sistemin teorik yapısının, gramer modelinin ve benzeri şeylerin tersine) gerçek uygulamalı dilleri araştıran bir alt alan olarak anlaşılırken, diğer taraftan uygulama sonunda elde edilen araştırma sonuçlarının kullanılmasıyla ilgili bir alt alan olarak anlaşılmaktadır. Genel/teorik ve uygulamalı dil bilimi arasındaki bu özel durum sorun yaratmaktadır. İngiliz dili ile ilgili bilimsel alanda applied linguistics (ilk durumda söz konusu olan algılama biçimine göre) mi yoksa linguistics applied (ikinci durumda söz konusu olan algılama biçimine göre) kavramının kullanılacağı konusundaki adlandırma karşıtlığı tartışılmaktadır.

Karşılaştırmalı dil bilimi

Karşılaştırmalı dil bilimi (karşılaştırmalı modern dil bilimi) tarihsel karşılaştırmalı dil bilimi için de kullanılan her bir dilin karşılaştırılmasıyla ilgilenen disiplinlere yönelik bir üst kavramdır. Örneğin; bütün dillerde ortak olan dil yapısının nitelikleri gibi bütün doğal dillerde bulunan özellikler genel karşılaştırmalı dil biliminin araştırma konusudur. Karşılaştırmalı dil biliminin araştırma alanları şunlardır:

Karşılaştırmalı dil bilimi art ve eş zamanlı (diyakronik ve senkronik) araştırma yöntemlerine göre farklı dallara ayrılabilir. Genel karşılaştırmalı alanlar, genel dil bilimi ve tarihsel dil biliminin tarihsel karşılaştırmalı alanlarına da dahil olarak görülebilir.

Genel karşılaştırmalı dil bilimi

Tarihsel karşılaştırmalı dil bilimi (art sürem)

Bu alanın aşağıda sıralanan bilim dalları ve tarihsel dil bilgisi nin asıl branşı, yani tarihsel dil bilimi ile bir araya gelmesi çok yaygın olan bir gelenektir. Bu bakımdan, geniş anlamda, tarihsel dil bilgisi anlayışı vardır.

Genel dil bilimi ve uygulamalı dil bilimden sonra üçüncü büyük bilim dalı olarak genel dil biliminin genel ve karşılaştırmalı alanlarının da olduğu tarihsel dil bilimi, karşılaştırmalı dil bilimi yerine konularak eş zamanlı bir sınıflama yapılmaktadır.

Söylem çözümlemesi

Söylem çözümlemesi, 1970’li yıllarda konuşma çözümlemesi çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır ve konuşulan dilin çözümlemesi ile uğraşır. Söylem çözümlemesi, modern dil biliminin bağımsız bir araştırma alanıdır. Fakat metin dil bilimi ve Söz Eylem Kuramına yönelik sıkı bağlantıları vardır. Söylem Çözümlemesi’nin amacı, bir toplumdaki bireylerin iletişim kurarken kullandıkları farklı söz edimlerini araştırmaktır.

Söylem çözümlemesinin araştırma nesnesi

Söylem çözümlemesi, “insanlar nasıl konuşur?” konusu üzerinde araştırma yapar, konuşmadaki söz edimlerin yardımıyla karışlıklı sözel eyleme katılanların/konuşucuların (Interaktant) nasıl sağlandığını ve nasıl meydana geldiğini tanımlamaya çalışır ve bunların ilkeleri üzerinde yoğunlaşır. Burada yalnızca doğal konuşmalar değil, ses yapılarına göre yazılıp başka bir yazı şekline dönüştürülen yapay durumlar da söz konusudur. Söylem çözümlemesinde, konuşmacının özelliklerine yönelik açıkça söylenip yazılmayan bir anlaşma vardır:

Bir konuşma farklı düzeylerde görülebilir ve sözel eyleme katılanların (Interaktant) bulunduğu aşağıdaki gerçekliklere sahiptir:

Bu düzeyler sık sık ve birbirinden ayırt edilmeden incelenir. Bunun nedeni ise bir konuşmanın temel düşüncesini ayırt edici özellikleriyle tanımlayarak göstermektir. Söylem Çözümlemesi’ne yönelik araştırmalar, söylem çözümlemesinin araştırma nesnesi konusunda başka bir anlayışa sahiptir. Kavramlar eş anlamlı olarak sık sık kullanılsalar da, araştırma nesnesi konusunda tamamen farklı varsayımlar bulunmaktadır.

Karşılıklı konuşmanın biçimlendirilmesi

Karşılıklı konuşmanın analizi, başka konuların yanı sıra özellikle konuşmayı oluşturucu sorulara yönelir; örneğin konuşucular arasında değişim, bir konuşmanın açılması ile bitirilmesi, söz alma birimlerinin (Redepartikel) işlevi ve rolü, düzeltme usulleri ve konuşma sınıflandırmalarına yönelik sorulardır bunlar. Sözel iletişimin belli başlı özellikleri „Konuşma Dili“ adlı makalede irdelenmektedir.

Yazı bilgisi

Yazı bilgisi denilince, Hadumod Buβmann’ın gramer kuralları olan doğal dillerin araştırılması anlaşılır.

Yazı bilgisinin araştırma nesnesi

Modern dil bilimi alanları, bir dilin yazılı açıklamalarında var olan olağan dil olgusunu inceler, bu dil olguları ise bir dildeki imlanın gelişmesi ve sabitleştirilmesine yöneliktir. Birimlerin anlam ayırt edici işlevi ve bu birimlerin dilin seslerle ilgili yapılarıyla olan ilişkileri bakımından belli bir yazı sisteminin birimlerini araştırır.

Yazı bilgisi araştırmaları, geçerli yazım kurallarına ve tarihsel metinlerin çözümlenmesi ya da dilbilimsel bilgi işlemi dahil, işleyen sistemdeki yazı düzeneğinin değiştirilmesine hizmet eder.

Bir dildeki yazı sisteminde anlam ayırt edici en küçük birimlere grafem ya da graf denir.

Graf yazı sistemindeki en küçük birimdir, grafem ise anlam ayırt edici en küçük birimdir.

Fonoloji ve fonetik kavramlarına benzer olarak, yazılı dilin sadece duyusal (maddesel) yanının araştırma alanı da Grafetik olarak tanımlanır.

Yazılı dilin işlevsel bir birimi olan grafem; somut, el ile yazılmış ya da tipografik şeklinden, yani graftan bağımsızdır. Bir grafemin kaç graftan -örneğin Almancadaki –sch (“ş” olarak telafuz edilir), -ch (gırtlak sesi, Türkçedeki “h” grafının sözcük içindeki telaffuzuna denk gelen graf’tır) ya da –ie (uzun i olarak okunur) gibi iki ya da üç graftan- oluşabileceği grafemik içerisinde tartışmalı bir konudur. Bâzı kuramlara göre, bir grafem birden fazla graftan oluşabilir; bâzı eski kuramlara göre ise /ʃ/ fonemi için –sch grafeminin kullanılması örneğinde olduğu gibi, bir grafem fonemin temsili olarak tanımlanır veya ses dağılımı nedeniyle, yani grafo-birimsel nedenlerden ötürü bir graf dizini bir birim olarak kabul edilir. Ama böyle harf birleşimlerinin birçok grafemin birleşiminden de olacağı görüşü çok yaygındır.

Sözlük bilimi

Sözlük bilimi modern dil biliminin içerisinde söz dağarcığı anlamındaki sözlük kuramıdır. Sözlük bilimi, sözcük sistemi ve sözcüklerin anlamlarına yönelik varlık bilimi olarak tanımlanır. Dilsel ifadelerin anlam yapısı ve sözcükler arasındaki bağlantı ile ilgilenir.

1960’lı yılların başından beri modern dil bilimi içerisinde kendine özgü bir alan olarak var olan sözlük bilimi, dil unsurlarını araştırır ve leksikografik ögeler (biçim birimi), kelime ve sözcük grupları arasındaki ilişkiyi ve kuralları belirlemeye çalışır.

Leksikografi sözlüklerin oluşturulmasıyla ilgilenir ve bunun için sözlükbilimsel olgulara başvurur, sözlükbilimsel araştırmalara yönelik yeni bilgiler verir.

Sözlük bilimine akraba olan diğer dil bilimi alanları; Ad bilimi, kavram bilimi, köken bilimi, kelime yapısı, deyim bilgisi ve özel adlar bilimidir.

Biçim bilimi (morfoloji)

Modern dil biliminin alt alanı olan biçim bilimi, bir dilin anlam taşıyan en küçük parçalarının (biçim birimi, morfem) araştırmasını yapar. Biçim birimleri farklı biçimlerde kullanılır, anlam ayırıcı en küçük birimlerden (fonem) oluşur ve bunların kelimelerini oluşturur. Biçim birimi kelimelerin iç yapısındaki dil olgularına ilişkin kurallarla ilgilenir.

Morfoloji kavramının kökeni

Morfoloji geleneksel dil bilgisinde, bükün biçimlerinin ve kelime türlerinin çözümlemesini kapsayan ve sözcük yapısını da dikkate alan biçim bilgisidir.

Morfoloji kavramı, tipik sözcük yapılarını tanımlamak için dil bilimciler tarafından 19. yüzyılda ele alınmıştır. Bu kavram köken olarak, özellikle Botanik’teki biçim bilgisini başlatan Goethe’den gelmektedir. August Schleicher bu kavramı, dil bilimi için 1860 yılında sadece başlık olarak benimsedi. Morfemleri ise ilk olarak Leonard Bloomfield konulaştırdı. Bloomfield (1933) ve Harris (1951) bu konuya ayrı birer bölüm ayırarak eserlerinde yer vermiştir. Morfoloji, konum açısından sürekli bir değişime uğrarken hem hangi dil betimsel alanların ona dahil edilip edilmeyeceği sorusu, hem de değişik gramer sınıflarının düzenleyici sistemlerine nasıl dahil edileceği konusu farklı yaklaşımlarle ele alınmıştır.

Sözcük türetme

Sözcük türetme temel birim ve eklerin birleştirilmesiyle oluşturulan kelime yapılarıdır. Örneğin; iyi-lik, güzel-lik gibi… İyi sözcüğüne –lik eki getirilerek sıfattan isim türetilmiştir.

Birleşik kelime yapma

Birleşik kelimeler en az iki sözcüğün bir araya getirilmesiyle oluşur, ama bu sözcükler istenildiği kadar öğe içerebilir. Örneğin; dil-bilim sözcüğü dil sözcüğü ile türemiş isim olan bil-im sözcüğü bir araya getirilerek birleşik kelime yapılmıştır.

Kısaltmalar

Kısaltmalar şu şekilde ayrılabilir:

Evrişim

Bâzı dil bilimcilere göre evrişim konusu biçim bilgisi içerisinde ele alınır. Evrişim, bir kelimenin biçim değişikliği olmadan kelime türünün değişmesidir. Örneğin; “Adam güzel konuştu” ile “güzel çiçeklerden bir demet aldı” cümlelerinde “güzel” sözcüğü biçimsel bir değişikliğe uğramadan ilk cümlede zarf, ikinci cümlede sıfat görevindedir.

Almancada bâzı isimlerin tekil ve çoğul halleri aynıdır. Das Kissen (tekil), die Kissen (çoğul), bu sözcükte de hiçbir biçimsel değişiklik yoktur ve evrişime uğramış bir sözcüktür.

Evrişimin başka bir tanımı ise, morfemde hafif bir değişiklik olabileceği yönündedir, böyle sözcükler de bükün konusuna dahil edilebilir. Bu bağlamda evrişimin ilk belirttiğimiz tanımı Sıfır-türetme olarak adlandırılır.

Sözcüklerdeki biçimsel olaylar, başka hiçbir değişiklik olmadan sadece önek ve soneklerden oluşuyorsa kurallara uygun olan ifadelerle betimlenir. Arapçadaki bâzı sözcük türetme kurallarında olduğu gibi bâzı durumlar kurallara uygun olan dillerle anlaşılmaz.

Sınırlamalarda ortaya çıkan sorunlar

Sözcük bilgisi ve bükünün bölümlenebilirliğine dair tartışmalar hala sürmektedir. Bâzı okullarda sözcük bilgisi kendine özgü bir alan olarak, bâzı okullarda ise biçim bilgisinin alt alanı olarak öğretilmektedir. Ama biçim bilgisi sözcük bilgisinin alt alanı olarak alınırsa sözcük bilgisini biçim bilgisinden ayırmanın hiçbir mantığı yoktur. Bir basit ve belirleyici kurala göre sözcük bilgisi ile bükün arasındaki fark şudur: Sözcük bilgisinde yeni kelimeler türetilir, bükünde ise sözcüklerin anlamlarına katkı yapılarak kelimelerin cümledeki işlevleri dile getirilir. Örneğin; Sözcük bilgisi, hareket sözcüğüne –siz eki getirilerek yeni bir kelime oluşturulan alandır. Bükünde ise yeni bir kelime türetilmez, sadece uyumluluk aranır, örneğin; özne-yüklem uyumu, çoğul isimlerde yüklem de çoğul olur ya da yazmak fiilinin özneye göre (yazıyorum, yazıyorsun) çekimi gibi durumlar bükünün ilgilendiği konulardır.

Bükün ve cümle bilgisinde aynı dilbilgisel ve anlambilimsel işlevler söz konusu ise sınırlandırmalarda sorunlar ortaya çıkabilir. Örneğin; bükünlü diller grubunda olan Almancada şöyle bir kategori vardır: Almancada bütün isimlerin tanımlığı (Artikel) vardır. Bu tanımlıklar adların cinsini, çekimlerini, tekil ya da çoğul biçimlerini, belirli ya da belirsiz olduklarını ve aynı zamanda adla birlikte çekilen sıfat ve zamirlerin çekimini belirtir. Bu tanımlıklar “der, die, das”tır. Örneğin; Löwe (arslan) sözcüğü sözcük bilgisindeki –in ekini alarak Löwin (dişi arslan) olur. Bir cümlede kullanılan Artikeller her zaman çekimlenir, ama Almancadaki çok az isim cinse göre değişir.

Bir dilin anlam taşıyan en küçük birimi olarak tanımlanan morfem, biçim bilgisi dahilinde parçalara ayırma imkânları sunar ve bilimsel tartışmalara yol açar.

Biçim birimi

Dilin anlam taşıyan en küçük yapı birimi olan biçim birimi, bir kelimenin henüz sınıflandırılmamış öğesidir. Morflara kelimeleri parçalara ayırarak ulaşılır. Örneğin; “O her gün okula gider” ve “Giderayak işlerim var bitirilecek” cümlelerinde gitmek fiiline –er morfemi getirilerek farklı anlamlar oluşturulmuştur.

Farklı morflar farklı şekillerde aynı işlevi görüyorsa, bunlara da biçimbirimlerin allomorfları denir. Türkçede bu duruma şu şekilde örnek verilebilir:

Örnek 1: “Annemler geldi.” ve “Annemgil geldi.” Bu cümlelerdeki “anne” sözcüğüne eklenen “-ler” ve “-gil” sözcükleri aynı anlamı vermektedir.

Örnek 2: “Öğrenciler yarın gelecekler.” ve “Arkadaşlarım bu sınavı başaracaklar.” Bu cümlelerde “öğrenciler” ve “arkadaşlarım” sözcüklerinde “-ler” ve “-lar” ekleri aynı çoğul anlamını vermektedirler. Aynı zamanda “gelecekler” ve “başaracaklar” sözcüklerindeki “-ecek” ve “-acak” ekleri aynı gelecek zaman kipini belirtmektedirler. Bu durum başka dillerde de meydana gelmektedir. Örneğin; Kinder kelimesindeki –er, Hunde kelimesindeki –e, Fragen kelimelerindeki –n, CDs kelimeleri –s, çoğul biçimi değişmeyen Wagen kelimesi çoğul biçimbirimlerin Allomorfemidir. Bu biçimde farklı biçimbirimler Senkretizm adı verilir.

Bükün ve kelime yapısı kuralları

Bükün, kelime yapısında gözlemlenen farklı yöntem ve kurallara göre gruplara ayrılır.

Sıfat, isim ve fiil çekimi bükün sınıfına girer. Birçok yazar, sıfatlarda karşılaştırma ve bu karşılaştırma derecesini de bükün sınıfına koyarlar. Örneğin; “ Çay içiyorum” cümlesinde birinci tekil şahıs ve şimdiki zaman olarak kullanılan “-yor” ve “um” çekim morfemi vardır.

Son zamanlarda yapılan çözümlemelerde bükün, sözdizimsel düzeyde bir role sahip olduğu için biçim birimi sınıfından sayılmamaktadır, ama bu görüşle, anlambilimsel düzeyde çoğul yapı ve Genus (cins durumu) çelişmektedir.

Diğer alt alanlar

Ünlü dil bilimciler

Kaynaklar

Ek okumalar

Dış bağlantılar


This article is issued from Vikipedi - version of the 10/16/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.