Ebu Hanife
Ebû Hanîfe Numan ibn-i Sâbit ( İmam-ı Âzam ) | |
---|---|
Hat yazısıyla "Ebû Hanîfe Nu’man ibn-i Sâbit" | |
Doğum |
Nu’man ibn-i Sâbit ibn Zevta (Zûta) 5 Eylül 699 Kufe, Emevi Devleti |
Ölüm |
14 Haziran 767 Bağdat, Abbasi Devleti Zehirlenerek |
Milliyeti | Fars[1] |
Din | Sünni İslam |
Dalı | Fıkıh ve Hadis |
Doktora hocası |
Hammâd bin Süleyman Zeyd bin Ali Muhammed el-Bakır Cafer-i Sadık Atâ bin Ebu Rebah İkrime |
Doktora öğrencileri |
Ebu Yusuf Muhammed eş-Şeybanî Züfer bin Hüzeyl |
Önemli başarıları | Hanefî mezhebi'nin kurulması |
Etkilendikleri |
Ali bin Ebî Tâlib Abdullah bin Mesud İbrahim en-Nehaî İmâm Câʿfer es-Sâdık |
Etkiledikleri |
İmam Şafii İmam Malik |
Ebû Hanîfe (5 Eylül 699 - 14 Haziran 767)[2] (Arapça: أبو حنيفة النعمان , Ebû Hanîfetu'l-Nu’man), Tam adı: (Arapça: نعمان بن ثابت بن زوطا بن مرزبان , Nu`mān ibn Thābit ibn Zūṭā ibn Merzubān); İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstâdı sayılan İslam fıkıh ve hadis bilgini. Asıl adı "Nu’man İbn-i Sâbit" olup sevenlerince ismi "İmâm-ı Â’zam" unvanıyla birlikte anılır.
Hayat hikâyesi
Ebû Hanîfe, 699 yılında, zamanının önemli bilim merkezlerinden olan Kûfe'de doğdu. Babasının adı Sabit, dedesinin adı Zûta'dır. Ebû Hanîfe'nin "Hanîfe" künyesini nereden aldığı konusu açık değildir. Ebû Hanîfe ismi, Arapça "Hokka/Divit/Kalem Babası" anlamına gelmektedir. Bu ismin Arapça'daki gönülden tertemiz şekilde iman eden anlamındaki hanîf sözünden 'hanîflerin babası şeklinde onun öğrencileri tarafından kullanılmış olması muhtemel görünmektedir.
Ailesi ve çocukluğu
Dedesi Zûta, Afganistan civarlarında yaşamış, Arapların burayı fethetmeleriyle esir düşmüştür. Teym kabilesinin kölesi olduysa da daha sonra özgürlüğüne kavuşmuştur. Fakat, Ebû Hanîfe'nin torunlarından İsmâil, büyük dedesinin asla bir köle olmadığını söylemiştir. Zûta, Ali bin Ebu Talib zamanında Kâbil'den gelerek Kûfe'ye yerleşmiştir.
Onun oğlu olan Sâbit ise Tirmiz, Nesa ve Enbar'da yaşamıştır. Hatta Ebû Hanîfe'nin Enbar'da doğduğu dahi iddia edilmiştir. Daha sonra yerleştiği Kûfe'de kumaş ticaretiyle uğraşan varlıklı ve dindar bir kişiydi. Ali bin Ebu Talib ile görüştüğü, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını aldığı rivayet edilir.
Ebû Hanîfe'nin ailesi Horasan'ın ileri gelenlerinden bir zatın soyundan gelir ki ailesinin Arap olmadığı kesindir. Fars[3] olduğu şeklinde görüşler yaygındır. Bazı tarihçiler de Babil'de yaşamış bir Arap olduğunu söylemişlerdir.[4]
Yetişkinlik dönemi
Ebû Hanîfe, küçük yaşta Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemiş ve Arapça'nın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahiv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir. Gençlik yıllarında sahabeden Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’yı, Sehl bin Saide’yi ve en son hicri 102’de Mekke’de vefat eden Ebu’t Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüş, bu Sahabelerden hadis dinlemiş olduğundan tabiinden sayılır.
Ebû Hanîfe, ilimle uğraşmaya başlamadan önce başarılı bir tüccardı. İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle onun ders halkalarına devam etmeye başlamış, kelam, iman, itikad ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir. Daha sonra Hammâd bin Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh öğrenimine başlamış, Hammâd’ın derslerine on sekiz yıl devam etmiştir.
Ebû Hanîfe, sık sık Mekke ve Medine’de çoğu tabiinden olan alimlerle görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı. Ehl-i Beyt'ten Zeyd bin Ali’den, Muhammed el-Bakır’dan ilim öğrendi.
Tasavvuf bilgilerini Muhammed el-Bakır, ondan sonra da Silsile-i Aliyye'den olan Cafer-i Sadık'tan aldı. Sahabeden İbn-i Abbâs’ın ilmini Mekke fakihi Atâ bin Ebu Rebah’tan ve İkrime’den, Halife Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in azatlısı Nafi’den öğrendi. İbn-i Mesud ve Ali’den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü tabiinden öğrendi.
Vefat
Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen Emevî ve Abbâsî saltanat sahiplerine boyun eğmemiş, yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Ebû Câʿfer "el-Mansûr", Ebu Hanîfe'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştür. Mezhebi, İslam dünyasının büyük bir kısmına yayıldı. Selçuklu sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d-i Harezmi, Ebu Hanîfe'nin kabri üzerine bir türbe ve çevresine bir medrese yaptırdı.
Görüşleri, kaynakları ve metodu
Akaid ve kelam; Ebu Hanifeye göre Kur'an mahluk (yaratılmış) değildir. Bu anlamda Kur'an ne O’nun kendisidir, ne de ondan başkasıdır. Arapça metin ise mahluktur.
Fıkıh; Ebû Hanîfe, fıkıh meselelerinin çözümünde belli bir usul belirleyen ve bunu sistemleştiren ilk İslam bilginidir. Nitekim onun kurmuş olduğu bu sistem fıkıh tarihindeki ilk mezhebin doğuşuna ve kendisinin de ilk mezhep imâmı olarak anılmasına yol açmıştır.
Ebû Hanîfe, meselelerin çözümünde dört delil olarak anılan Edille-i şer'iyye kavramını kendi görüşleri üzerine yeniden düzenlemiştir. Bunları kısaca incelersek:
- Kitap: Ebû Hanîfe, Kur'an ayetlerinin zahirinden çok illetine bakarak görüş belirtmiştir. Ona göre, ibadet ile ilgili olanlar hariç her ayetin belirttiği hükmün ardındaki neden bulunmalı ve ona göre fetva verilmelidir.
- Sünnet: Görüş bildirirken sünnetlerin geliş ve bildirilme yollarında titizlik gösterdiği gibi bunların akla ve kamu yararına uygun olması gerektiği fikrini ortaya attı. Bunun için bazı hadisleri -nakil zinciri kuvvetli dahi olsa- görüş bildirirken göz ardı ettiği görülmüştür. Bu anlayışı zamanına göre büyük bir cür'etti ve bedelini 'zındıklıkla' suçlanarak ödedi.[5]
- Kıyas: Yine kıyası da insanın ve kamunun yararına olacak şekilde kullanmıştır.
Buraya kadar sayılan Edille-i şer'iyye denilen dört temel delil, fıkhın mesele çözmede kullandığı ve Ebû Hanîfe'ye kadarki bilginlerin ihtilafsız kullandığı araçlardır. İmam bu araçları yeniden yorumlayarak benzersiz bir kullanımını ortaya koymuştur. Bu geleneksel delillere bir beşincisini ekleyerek fıkıh usulündeki asıl devrimini bu konuda yapmıştır:
- İstihsân: Ebû Hanîfe fıkıh bilimine bu metodu kazandırarak İslamı'ın zaman içinde değişebilecek şartlara uyum sağlamasını amaç edinmiştir. Başta Şafii olmak üzere bilginler tarafından şiddetli bir muhalefetle karşılaşmıştır.[6]
İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe[7] ile İmâm Zeyd[8] arasındaki fikir benzerlikleri
Aynı İmâm-ı Â’zam, H. 121 / M. 739 yılında “Hânedan-ı Alevîyye” mensuplarından “İmâm Zeyd bin Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn”[9] tarafından Emevî Hâlifesi Hişâm bin Abd’ûl-Melik’in zâlimâne idaresine karşı çıkarılan isyânı da Muhammed’in komuta ettiği Bedir Savaşı’na benzetmiş, ve destek vermekten hiç çekinmemişti.[10]
- “İmâm Zeyd”, – “Efdâl olarak nitelendirilen daha seçkin bir şahıs varken, mafdûl olarak adlandırılan daha az seçkin olan bir başka şahıs tercihen hilâfet makamına getirilebilir” görüşüyle İmamiye Şiası’ndan,
- “İmâm-ı Â’zam” ise, – Zâlim yönetimlere kılıçla isyân etmeyi farz kabuleden görüşüyle, önderi olarak gösterilen günümüz “Ehl-i Sünnet vel Cemaat” i’tikadından,
ayrılmaktalardı.[11] Akabinde verdiği fetvâlar ile sürekli olarak Ehl-i Beyt’e arka çıkan ve Alevîler’i[12] destekleyen Ebû Hanîfe Nu’man İbn-i Sâbit[13] de Halife Mansûr tarafından katledildi.[14][15]
Toplumsal statü ve değerlendirmeler
Ebû Hanîfe kendisini en büyük imam (İmâm-ı Â’zam), müctehid, müceddit olarak niteleyen yüceltici sıfatlar yanında, yer yer akla aykırı gördüğü otantik dini kaynaklar (Hadis) reddine varan görüşleri dolayısıyla dîn yıkıcısı, en büyük fitne ve deccal olarak tanımlayan karşıt nitelendirmelerin de hedefidir.[16][17][18]
Ebû Hanîfe rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından Muhammed'e atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmez. Bu şekilde 200 kadar hadise aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde "mutlak nass" gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit edilir.[19]
Ebû Hanîfe, kendi zamanında "Dehriyyun" denilen Cebriyye, Abdullah İbn-i Sebe'nin Sebeiyye, ve Mürcie gibi dini fırkalarla mücadele etmiştir.
Yaşar Nuri Öztürk Ebû Hanîfe hakkında yazdığı müstakil kitabında, onu Dîn-i İslâm'ı Arap yozlaşmacılığı ve Emevî uydurmacılığından kurtararak Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği çizgiye oturtan bir şâhsiyet olarak tanımlamaktadır.[20]
Siyasi tutumu
Ebû Hanîfe, Emevî ve Abbâsî devletleri zamanında yaşamıştır. Ömrünün elli iki yılı Emevî, son on sekiz yılı da Abbasi devleti zamanına denk gelir. O, Emevîler'in Arap milliyetçiliği esaslı yönetim şekline karşı çıkmış, Ehl-i Beyt ve sahabilere karşı zalimane davranışlarına karşı etkin olarak mücadele vermiştir. Emevî devletinin yıkılması için Abbâsîler'e destek verse de bu hanedanın da Emevîler'in yönetim anlayışıyla aynı yolu izlemesi üzerine desteğini geri çekmiştir. Nitekim ölümü de bir Abbâsî halifesinin eliyle olmuştur.
Ebû Hanîfe'nin doğumu, yetişmesi ve bir bilgin olarak parlaması devirlerinin tümü Emeviler Hanedanlığı zamanına denk gelir. Bu devirdeki Zeyd bin Ali'nin Hişam bin Abdülmelik'e başkaldırısını hem fikirleriyle hem de maddi olarak desteklemiştir. Bu başkaldırıyı Bedir Muharebesi'ne benzetmiş, Zeyd bin Ali'ye biat etmiş ve on bin dirhem nakdi yardım göndermiştir. Bu başkaldırıya direk olarak destek vermemesini şu sözlerle savunmuştur ki bu ifadelerinde Zeyd bin Ali'yi Hüseyin bin Ali'ye benzetmiştir:
“ | Şayet halkın, onun atalarını aldattıkları gibi O’nu da aldatıp yarı yolda bırakmayacaklarını bilseydim, O’nunla beraber bende savaşırdım. | ” |
Emeviler, derin ilmini ve etki alanının genişliğini gördükleri Ebû Hanîfe'ye kadılık teklif ederek yanlarına çekmeye çalışmışlardır. Bu teklifi Emevîler'in Irak valisi Ömer bin Hübeyre yapmıştır. Fakat Ebû Hanîfe, bu makamın ne niyetle verildiğini sezmiş ve bu görevi kabul etmemiştir. Bunun üzerine hiddetlenen vali, onu kırbaçlatmıştır. Bu durumdan imamı kırbaçlayan zindancı bile etkilenmiş, bu şekilde devam ederse imamın öleceğini valiye bildirmiştir. Bu zulüm esnasında yanına gelenlere Ebû Hanîfe'nin cevabı şu şekilde olmuştur:
“ | Eğer vali benden Vasıt Mescidi’nin kapılarını saymak gibi sıradan bir iş istesin, yine kabul etmem. O bir insanın katline hükmedecek, ben mühür basacağım ha? Allah’a yemin ederim ki bu mümkün değil! Bu dünyada kırbaç yemek ahirette ceza görmekten daha iyidir. Valinin beni öldürmeye gücü yeter fakat tekliflerini kabul ettirmeye asla! | ” |
Bu olaydan sonra Ebû Hanîfe Kûfe'de kalamayacağını anladığı için Mekke'ye giderek altı yılı aşkın bir süre orada ikamet etti. Bu zaman zarfında kısa sürelerle Kufe'ye gittiği bilinse de bu ziyaretler uzun süreli olmamıştır.
Ebû Hanîfe'nin, Emeviler'in yıkılıp Abbâsîler'in iktidara geldiği zamanlarda Mekke'de olduğu sanılmaktadır. Bu olay üzerine sevincini gizleyememiş ve bu duygularını şöyle ifade etmiştir:
“ | Bu iş (hilafet) Peygamberimiz’in yakınlarına geçerek hak yerini buldu. Bu Allah’ın lutfu ve keremidir. Ey alimler; bunlara yardım etmeye en layık olan sizsiniz! Size istediğiniz kadar ikram ve ihsan var. Halifenize biat ediniz. Biat ahirette sizin için emniyete kavuşmaya vesiledir. Allah’ın huzuruna biatsız çıkarak hüccetsiz ve delilsiz kalmayınız. | ” |
Fakat bu sevinci fazla uzun sürmemiştir. Abbâsî hanedanı da zamanında Emevîler'e destek verdiğini öne sürdüğü alim ve fazıl kişileri katletmeye ve adaletsiz bir yönetim tarzı izlemeye başladılar. Nihayet Muhammed bin Abdullah (Nefs’üz-Zekiyye) ve kardeşi İbrahim, Abbasi halifesine isyan edince, bu isyana Ebû Hanîfe de destek vermiştir. Öyle ki, Ebû Hanîfe halife ordusu komutanı Hasan bin Kahtaba'nın İmam İbrahim üzerine yürümesini engellemiştir. Tabiî ki bu davranışı halife Ebû Câʿfer "el-Mansûr"'un dikkatinden kaçmamıştır. Halife, Ebû Hanîfe'ye fiili bir saldırının onu daha da güçlendireceğini tahmin etmiş ve ona yakınlık göstererek yanına çekmeye çalışmıştır. Bu amaçla Ebû Hanîfe'ye değerli hediyeler göndermiş fakat İmam-ı Azam bu hediyelerin kamu malından alındığını belirterek hepsini reddetmiştir. Yapılan başkadılık teklifini de geri çeviren İmâm-ı Â’zam, son olarak Musul halkının isyanını bahane ederek isyancıların katli için fetva isteyen halifeye olumsuz cevap verince halife onu zindana kapatarak kırbaçlatmaya başladı. Yaşı oldukça ilerlemiş olan Ebû Hanîfe, bu eziyete dayanamadı ve bu direnişini daha fazla sürdüremeyerek vefât etti. Bazı kaynaklar, Ebû Hanîfe Nu’man ibn-i Sâbit'in Abbâsî Hâlifesi Ebû Câʿfer "el-Mansûr" tarafından zehirleterek öldürdüğünü de kaydederler.
İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe’nin Alevîler[12] lehine verdiği fetvâlar[21]
Halife Mansûr tarafından Kâbe’nin bir benzeri olarak Bağdat’ta “Kubbe’t-ül Adrâ” adında büyük bir kale inşa edilmiş ve halk Kâbe’ye Hac'dan menedilmişti. “İmâm Dâr ül-Hicre” adıyla da tanınan İmâm Mâlik’in bir fetvâsıyla, hilâfetin vaktiyle Alevîler[12] arasında “Nefs’üz-Zekiyye” nâmıyla tanınan Hasan bin Ali’nin oğlu Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu Muhammed bin ʿAbd Allâh’a ait olduğu tüm Abbâsî aleyhtarı fırkalara duyurulmuştu. Emevîler’in son günlerinde Medine toplantısında hazır bulunan bütün Ehl-i Beyt’in, ve hattâ Abbâsîler’in dahi biatleriyle hilâfeti kabul edilmiş olan Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu olan Muhammed bin bin ʿAbd Allâh’ın lehine İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe Nu’man İbn-i Sâbit[13] te fetvâ vermişti. Bunun üzerine, Abbâsîler tüm şiddetleriyle Alevîler[12] aleyhine harekete geçtiler. H. 145 / M. 763 yılında “Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu Muhammed bin ʿAbd Allâh” Medine’de Halife Mansûr’un amcası "İsâ ibn-i Mûsâ" tarafından öldürüldü.[22] Hemen akabinde olayların kanlı bir biçimde gelişmesi ve Abbâsîler’in gittikçe artan zulmü karşısında, Alevîler[12] yeni bir huruç hareketi başlattılar. Nefs’üz-Zekiyye’nin kardeşi “İbrahim bin ʿAbd Allâh” Ehl-i Beyt nâmına hilafeti ele geçirmek amacıyla İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe’nin de fetvâsını alarak, Abbâsîler aleyhine kendi hayatına mâl olan başarısız bir isyân girişiminde bulundu.[23]
İslam dinine hizmetleri / Eserleri
Ebû Hanîfe, fıkhı kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usuller koymuş, 'Feraiz' ve 'Şurut' (şerait) kitaplarını yazmıştır. Ayrıca sahabenin peygamberden naklen bildirdiği iman, itikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi.
Ebû Hanîfe, İslamiyet’i iman, amel ve ahlak esasları olarak tedvin etmiş, sorulara cevaplar vermiş, önce inançta birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde fıkhının esaslarını ve şeklini tespit etmiştir. Kendisine ikinci hicrî asrın müceddidi unvanı verilmiştir.
Ebû Hanîfe'nin içtihâd ve çalışmalarıyla tedvin ettiği fıkıh (islam hukuku) bilgileri ile oluşturduğu yola “Hanefî Mezhebi” denildi.
Talebelerine verdiği derslerde bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri anlatılır ve müzakeresi yapılır, diğer taraftan yeni olaylara ait hükümler kurulurdu. Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu. Dolayısıyla İmam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan meselelerin çözümünden başka geleceğe ait meselelere geçilmiş ve fıkhın küllî (genel) kaideleri tespit edilmiştir.
İlm-i Kelâm mütehassısları yetiştirdi. Başta gelen talebeleri; Ebu Yusuf ismiyle meşhur Yakub bin İbrahim, Muhammed Şeybani (her ikisi İmâmeyn, yani iki imam olarak da anılır), Züfer bin Hüzeyl, Hasan bin Ziyad, oğlu Hammad, Davud-i Tai, Esad bin Amr, Afiyat bin Yezid el-Advi, Kasım bin Ma’an, Ali bin Müshir, Hibban bin Ali gibi âlimlerdir.
Ebû Hanîfe’nin derslerinde çözülen fiilî ve nazarî fıkhî meselelerin sayısının altıyüzbini aştığı rivayet edilir. İmam-ı Matüridi, ondan gelen kelam bilgilerini kitaplaştırmıştır. Yetiştirdiği talebelerin sayısı dört bine ulaşmış olup bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadarı ictihad derecesine çıkmıştır. Bazı yazarların onun derslerinde yetişen talebelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tespit edip yazmışlardır.
- El-Fıkhu'l-Ekber: Ebû Hanîfe’nin oğlu Hammad’ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir. Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır. Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiş, defalarca Türkçeye çevrilmiştir. Ehl-i Sünnet akîdesini kısa, özlü ve son derece ihâtalı bir şekilde ifade etmektedir.
- El-Fıkhül-Ebsât: Bu eser, oğlu Hammad, öğrencisi Ebû Yusuf ve Ebû Muti’ b. Abdillah el-Belhi tarafından rivayet edilmiştir. Sual-cevap tarzında olup yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/353′de olan bu risale, Atâ el-Cürcâni tarafından şerhedilmiştir.
- El-Âlim ve’l-müteallim: Bu risalede öğrencisi Ebû Mukatil’in sorduğu sualler Ebû Hanîfe tarafından cevaplandırılmaktadır. Bu eser de Kahire Kütüphanesi VII/553′de kayıtlıdır. El-Pezdevî de Usûl’ünün mukaddimesinde eserin Ebû Hanîfe’ye ait olduğunu belirtmektedir.
- Er-Risâle: Bu eser, Ebû Hanîfe tarafından Basralı âlim Ebû Osman el-Bettî’ye gönderilmiştir. Kendisi hakkında Mürcie’den olduğu hususundaki ithamları reddetmektedir. Eser, yukarıda belirtilen rivayetlerle el-Pezdevî'nin aynı yerdeki şehadeti ile imama nisbet edilmektedir. Yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/203, 553′de kayıtlıdır.
- El-Vasıyye: Avrupa kütüphanelerinde ve Kahire Kütüphanesinde (V/264) muhtelif nüshaları bulunan bu eserin Molla Hüseyin b. İskender el-Hanefî, Ekmelüddin el-Babertî ve el-Hâdimî tarafından yazılmış şerhleri mevcuttur. el-Babertî şerhinin Nûru Osmâniye, Ayasofya, Bâyezid ve Selim Ağa kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur.
Kaynakça
- ↑ Jackson, Roy, Fifty Key Figures in Islam, Routledge, 27 Eylül 2006.
- ↑ ABŪ ḤANĪFA, Encyclopedia Iranica
- ↑ Mohsen Zakeri (1995), Sasanid soldiers in early Muslim society: the origins of 'Ayyārān and Futuwwa, s.293
- ↑ Hatib el-Bağdadî
- ↑ Semerkand Dergisi'nde hakkında yazılmış bir yazı (İlgili kısım:Yaklaşımı ve içtihat usulü
- ↑ Doğan, İsa, Ebû Hanîfe’nin Dînî ve siyâsî duruşu, Diyanet Dergisi makalesi.
- ↑ Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Sahabe ve tâbiin nesline yapılan muameleyi zulûm olarak gösterdi: Ehl-i Beyt’in haklarını savunmadaki özgün tavrı, Sahife 170, İnkılâp, İstanbul, 2010.
- ↑ Ebû Zehre, Muhammed, İmâm Zeyd, 83.
- ↑ Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Zâlimlere isyânı imân ve ibâdetin esâsı olarak tanıttı: İmâm-ı Â’zam’ın tanıttığı İslâm’ın temel ibâdeti, Sahife 156, İnkılâp, İstanbul, 2010.
- ↑ Ebû Zehre, Ebû Hanîfe, Sahife 32.
- ↑ Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Sahabe ve Tâibûn nesline yapılan muameleyi zulûm olarak gösterdi: Ehl-i Beyt’in haklarını savunmadaki özgün tavrı, Sahife 171, İnkılâp, İstanbul, 2010.
- 1 2 3 4 5 Not: Anadolu Alevileri ile karıştırılmamalıdır.
- 1 2 Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Ortak kaderli iki deha: Sokrat ve İmâm-ı Â’zam, Sahife 246, İnkılâp, İstanbul, 2010.
- ↑ Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Şehid edilişi veya sonsuzluğa geçiş, Sahife 56, İnkılâp, İstanbul, 2010.
- ↑ Muvaffık el-Mekkî, Menâkıb, Sahife 433-438.
- ↑ http://www.yenihabergazetesi.net/2009-2010/gurentatlioglu16022010.html
- ↑ http://www.birazoku.com/arapciliga-karsi-akilciligin-oncusu-imami-azam-ebu-hanife-esas-fikirleri-golgelenen-onder/
- ↑ http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=10&Itemid=41
- ↑ http://www.hurdusunce.com/index.php?topic=5128.5;wap2
- ↑ https://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache:uzdfny_1p-AJ:www.iudergi.com/tr/index.php/ilahiyat/article/view/14578/13794+&hl=tr&gl=tr&pid=bl&srcid=ADGEESiMY-jwPA3erKRqc9Hgi-_MNLcYPAOzX4pQkK4KSt-bR0sibo7WWgF0ny3ZnzxvRkW_kIw9Fw4-xOXfsQ9NMJTAulOQnvMXbKCBSetzOdy5HV1ZXidQgoO80PYtCLuQX2NuLyAs&sig=AHIEtbQ7fckFydNdAxmqA7aiPcmKblfd2g
- ↑ Ebû Zehre, Muhammed, Mezhepler Tarihi, Mütercimi: İsmâil Dağ, Sayfa 265 ve 302, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. İstanbul, 2010.
- ↑ İbn-i Esir, Cilt 5, Sayfa 251.
- ↑ Meri-yü’t Tevârih, Cilt 1, Sayfa 212.
Dış bağlantılar
Vikisöz'de Ebu Hanife ile ilgili sözler mevcuttur.