Cemaleddin Afgani
Cemaleddin Afgani, tam adı Cemaleddin el-Afgani es-Seyid Muhammed ibn Safder han (1838, Esadabad - 9 Mart 1897, İstanbul),siyaset adamı, aktivist ve gazeteci. 19. yüzyıl İslam modernizminin en önemli sözcülerinden biridir.[1]
Siyasal serinin bir parçası |
Siyasal İslam - İslamcılık |
---|
Temelleri |
Kavramlar |
Görünümler |
|
Hareketler |
|
Modern Selefîliğin önderleri |
Siyaset portalı |
Avrupa egemenliğine karşı, güçlü bir İslam uygarlığının yeniden canlandırılabileceğine olan inancıyla, 19. yüzyılda İslam coğrafyasını dolaşarak İslami düşüncenin gelişimini etkilemiş, birçok modern İslami harekete öncülük etmiş bir eylemcidir. Panislamizm akımının önde gelenlerinden biri.
Çok hareketli bir yaşam süren Afgani, Afganistan, Osmanlı İmparatorluğu, Mısır, Fransa, Rusya, İran ve İngiltere'de çeşitli siyasal etkinliklerin içinde yer aldı; görüşleri ve etkinlikleri nedeniyle bu ülkelerin pek çoğundan sınır dışı edildi. Hayatını, II. Abdülhamid’in daveti ile geldiği İstanbul’da tamamladı.
Yaşamı
Ailesi ve gençliği üzerine çok az şey bilinir. “Afgani” lakabını almasına (lakabını kendisi seçmişti) ve bu adla tanınmasına karşın, bazı araştırmacılara göre, Afgan değil, İran’ın Hemedan yakınındaki Esedabad'da doğmuş bir İranlıdır. Ancak bu konudaki hakim fikir Afgani’nin Kâbil yakınlarındaki Kuner kasabasının Esedâbâd köyünde doğduğu yönündedir.[2]
Genel kanı İranlı olduğu yönündedir. Ancak, Avrupa'yı ziyaret ederken Afgan olduğunu, Afganistan'da iken İstanbullu olduğunu söylediği öne sürülür. Akrabası olduğu öne sürülen Mirza Lutfullah Esedabadi tarafından yazılan muğlak biyografisine göre, İran, Hamedan' da bulunan Esedabad' da bulunan seyyitlerinden (Muhammed' in ailesinden) gelen bir ailede doğmuştur. Afgani ise Afganistan Kabil yakınlarındaki Esedabad' da doğduğunu söylemiştir ancak iki iddianın da kanıtı yoktur.[3] Bir başka kaynak ise Afgani' nin ilk yaşam yılları hakkında çok az bilgi bulunduğunu, bazı akademisyenler tarafından gerçekte Afgan olmadığı, ancak Şii kökenini gizlemek için bu yola başvurduğu öne sürülmektedir.[4] Muhammed Mahzumi Paşa tarafından yayınlanan hâtırâtında Afgani'nin Esedabad'da doğduğu, ancak ailesinin bölgede güçlü olması ve yeni yönetimin bu güçten çekinmesi sebebiyle ailesini Afganistan'a sürdüğü, bu sebeple Afgani'nin hem İran'da hem Afganistan'da akrabalarının bulunduğu belirtilmiştir. Yine aynı kaynakta Cemaleddin Afgani'nin görüşlerinden Şiilik'e mesafeli durduğu anlaşılmaktadır.[5]
Gençliğinde, büyük olasılıkla din ve felsefe eğitimini ilerletmek için, Irak'taki Şii merkezleri olan Kerbela ve Necef kentlerine ve Hindistan'a gitti. Avrupa bilim ve edebiyatı ile Hindistan’da tanıştığı [2] ve İngiliz sömürü rejiminin tutumunu gördükten sonra Batı aleyhtarı bir tutum takınmaya başladığı[6] düşünülür. 1857’de hac maksadıyla çıktığı seyahatte Hicaz, Mısır, Yemen, Türkiye, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi birçok ülkeyi ziyaret ettikten sonra Afganistan’a döndü. Etkilendiği isimler arasında Hindistanlı Şah Veliyyullah Dehlevi başta gelir.
Afganistan
Afganistan lideri Dost Muhammed Han'ın hizmetine giren Afgani, 1863’te Hanın ölümünden sonra ülkede yaşanan iç savaş sırasında Dost Muhammed Han'ın oğullarından Azam’ı destekledi. 1866 sonlarında Azam, Kandehar'ı ele geçirince, Afgani en güvendiği danışmanlarından biri olarak ardından Kabil'e gitti. O dönemde “İstanbuli” olarak bilinen Afgani, Eylül 1868'de Azam’ın kardeşi Şir Ali Han tarafından tahttan indirilmesine değin başvezirlik görevini sürdürdü. Kasım 1868’de Afganistan’dan sınır dışı edildi. Afganistan’dan sınır dışı edilince Hindistan’a giden (1869) fakat varlığından rahatsız olan İngilizler tarafından Mısır’a gönderilen Afgani, 40 gün kadar kaldıktan sonra İstanbul’a geçti; Mısır’da geçirdiği kısa süre içinde sonradan İslam’daki modernist hareketin önderi olan Muhammed Abduh ile tanışmıştı[7].
İstanbul
1870'te İstanbul'da görülen Afgani’nin kendini ilk kez bu şehirde “Afgani” olarak tanıttığı ve amacının Şii inançtan geldiğinin anlaşılmasını önlemek olduğu söylenir.[6] Burada verdiği "peygamberlik sanattır" konulu halka açık konferansta
“ | Nübüvvet ilâhî bir hediyedir ki, bu nimete çalışmakla ulaşılamaz. Cenâb-ı Hak kulları arasından kimi isterse ona verir bu nimeti (En'am Suresi, 124). Hikmet işi düşünmeyle, fikir ve düşünce gelişmesiyle, malumat zenginliğiyle elde edilir. Bir de nübüvvet hükümleri iğrenç batılın hücumundan uzak olan ilâhî ilim üzerine oturmuştur ki, insanoğlu ona inanmakla mükelleftir. Hikmet sahiplerinin ileri sürdüğü fikirlere gelince, bunlar ilâhî hükümlere uydukça kabule şayandır, hepsini kabul etmek mecburiyeti yoktur. Akla uygun olmayanlar reddedilir. | ” |
şeklinde bir söz sarfetti. Bu görüş, devrin önde gelen din adamlarınca hoş karşılanmadı ve dinden sapma olarak nitelendi. Gösterilen büyük tepki üzerine İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalan Afgani, 1871'de Kahire'ye gitti.[7]
Mısır
Mısır’da bulunduğu sekiz yıl boyunca bir grup genç yazar ve din adamını çevresine toplayan Afgani’nin adı kısa sürede inançsıza çıktı. Çevresinde toplanan gençlerin arasında Muhammed Abduh ile Mısır'daki milliyetçi Vafd Partisi'nin kurucusu Saad Zaglul da vardı. Kahire'de bulunduğu sırada doğu ülkelerinde aydınlar arasında teşkilâtlanmakta olan mason localarının faaliyetleri ve güçleri hakkında bilgi sahibi oldu.[7] 7 Temmuz 1868 tarihinde Kahire'de kaldığı sırada İskoç Riti Mason Locası'na girdi. Üyelik numarası 1355 idi. Ayrıca, Kahire Masonlar Locası'nı da kurmak suretiyle buranın ilk büyük üstadı sıfatını elde etti. Daha sonra ise İskoç Riti Mason Locası'ndan Dinsizlik suçlamasıyla ihraç edilmesinin hemen ardından Fransız Büyük Doğu (Grand Orient) Masonları Locası'na katıldı ve burada da Büyük Üstâd ünvanını elde etti.[8] Ayrıca, Fransız Şark Locası'na bağlı yeni bir loca kurdu; dönemin Mısır Başbakanı Riyaz Paşa’nın da yardımıyla dönemin önde gelen çok sayıda kişisini bu locaya kaydetti,[9] ancak Mısır Locasını ziyaret için gelen İngiltere Veliahtı Mısır'dayken bir hutbe okuyarak masonluğu kınadı ve istifa etti.[10]
Ulusal bağımsızlığı tehlikeye düşürdüğü düşüncesiyle dönemin Mısır hıdivi İsmail Paşa’ya muhalefet eden Afgani, 1879’da İsmail Paşa’nın görevden alındıktan sonra onun ardılı ve oğlu olan Tevfik Paşa’da da güven uyandırmamıştı; cumhuriyetçilik düşüncesini yaymaya çalıştığı inancıyla Mısır’dan sınır dışı edildi; zorunlu ikamet etmek üzere Hindistan’a gönderildi.
Hindistan
Üç yıllık zorunlu ikamet için Haydarabad'a giden Afgani, burada “Er-Red-aled-Dehriyyin” (Tabiatçılığa Reddiye) isimli bir kitap yazdı. (1879)[2] Eserinde pozitivizme, ateizme, laikliğe şiddetli eleştiriler yöneltti.
Bu arada Mısır’da Arabi Paşa isyanı başlayınca İngilizler tarafından Hindistan halkını Mısır’daki isyanı desteklemeye çağırdığı gerekçesiyle gözetim altına alındı. İsyan bastırıldıktan sonra beş yıl bir İslam ülkesine ayak basmaması kaydıyla ülkeden çıkış izni verildi. İngiltere’ye giden Afgani, kısa bir süre sonra Fransa’ya geçti.
Fransa
Afgani’nin Avrupa egemenliğine karşı bir savaşçı ve bir İslam reformcusu olduğu yolundaki efsane ve ölümünden sonra yayılan etkisi, büyük ölçüde Ocak 1883’te vardığı Paris'teki yaşamına dayanır.
Pek çok gazete ve dergide siyasi görüşlerini yayınlayan Afgani, Fransız tarihçi ve filozof Ernest Renan ile de, İslam'ın bilim karşısındaki konumu üzerine ünlü bir tartışmaya girdi. İslam’ın ilme karşı olduğu, Arap milletinin de doğası gereği metafizik ilimlere karşı meylinin bulunmadığı iddiasını Arapça bir makale ile yanıtladı.
Paris’teki en önemli çalışması Beyrut’ta sürgünde bulunan Muhammed Abduh’u da Paris’e davet ederek onunla birlikte El-Urvetü'l-Vuska(Türkçesi, "Sağlam Kulp") Dergisini çıkartması idi. Dergi, doğu ülkelerinin sömürgecilerden kurtulması, hilafetin canlanması yolunda fikirler yaymayı amaçlıyordu. Dergi, ilk sayısını 13 Mart 1884’ten çıkardı; 18 sayı yayınlandıktan sonra bu fikirleri kendi çıkarlarına aykırı bulan İngilizler’in girişimi ile kapandı.
İran
Derginin kapanmasından sonra 1886’da İran Şahı’ndan gelen davet üstüne İran’a giden Afgani, Nasıreddin Şah’tan ülkede reform yapmasını isteyince onunla ters düştü ve bu ülkeden de ayrılarak Rusya’ya gitti.
Rusya
Afgani’nin 1887, 1888 ve 1889'da Rusya'da bulunduğu belgelenmiştir. Bu süre içinde Rusya ile İngiltere’yi karşı karşıya getirmeyi amaçlayan çeşitli girişimlerde bulundu, bu girişimleri başarısız olsa da Rusya’daki Müslümanların Kur’an-ı Kerim basma izni gibi bazı haklar elde etmesinde etkili oldu[7].
Çar tarafından tehlikeli bulunduğu için 1889’da Rusya’dan sınır dışı edilen Afgani, Almanya’ya gitti. Münih’te bir sergide Nasıreddin Şah ile karşılaştı ve onunla yeniden İran’a gitmesi için davet edildi[7].
İran
1889’da Nasıreddin Şah’ın daveti ile tekrar İran’a giden Afgani, şahın danışmanı olarak siyasal bir rol oynamaya çalıştı ancak ıslahat düşüncelerinde ısrar edince tekrar sapkınlıkla suçlandı. Nasıreddin Şah'ın, kendisiyle ilgili kuşkuları artınca Afgani de, şaha karşı açık bir muhalefete başladı. 1890'da kuvvet zoruyla sınır dışı edildi.
İran dışına sürüldükten sonra da başta Mirza Hasan Şirazi olmak üzere ulemaya gönderdiği mektuplarla “Tütün Ayaklanması”nın hazırlayıcısı oldu[7]. İran’da onun görüşlerini benimseyen gruplar “İttihat-i İslam” adlı gizli bir örgüt kurarak ve kimi zaman terör eylemlerine de baş vurarak varlıklarını uzun süre devam ettirdiler. İran ve İslam dünyasında meydana gelen bütün radikal İslam örgütlenmelerinde bu grubun büyük etkisi oldu. “Batı beşeri bilimlerine evet, manevi ve siyasi baskılarına hayır” sloganıyla hareket eden grup ilk ciddi eylemini Kaçar şahı Nasireddin’e karşı 1 Mayıs 1896 yılında düzenlediği suikastla gerçekleştirdi[6].
Londra
Dinlenmek için Londra'da kalan Afgani, bu arada yönettiği gazete aracılığıyla şaha ve özellikle bir İngiliz vatandaşına verilen tütün imtiyazına karşı direniş çağrısında bulundu.
İstanbul
Afgani, 1892’de II. Abdülhamid'in yakın adamı Ebu'l-Huda'nın çağrısı üzerine İstanbul'a gitti. Kendisine bir ev, maaş tahsis edildi[7]. II. Abdülhamid'in Afgani'yi Panislamizm propagandası için kullanmayı umduğu sanılır.
1896'da İran şahı Nasıreddin Şah' ın Mirza Rıza Kirmani adlı kişi tarafından öldürülmesinden sonra cinayeti tertiple itham edilen Afgani kuşkulu görülmeye başladı ve Nişantaşı’nda bir konakta göz hapsinde tutuldu. Amin Maalouf'un Semerkand adlı eserinde de II. Abdülhamid'in Afgani'yi diş doktoru aracılığı ile öldürtme girişiminden söz edilir.
Ölümü
Cemalettin Afgani, çenesinde başlayan boğaz kanseri sonucu 9 Mart 1897’de İstanbul’da vefat etti. Nişantaşı’ndaki Şeyhler Mezarlığı'na defnedildi.
1944'te Afganistan hükümetinin talebi üzerine cenazesi bu ülkeye gönderildi. Kabil'de üniversite içinde Afgani için bir anıtmezar yapıldı.
Düşünceleri
Mısır'da Britanya hakimiyetine karşı birlik çağrısı yapmıştır. Dinde bir reform ile modernleşme isteyen Afgani, İslamcı düşüncelerin canlanmasını ve tüm dünya Müslümanlarının birleşmesini istemiştir.[11] Liberal bir anayasa talebinde bulunmuştur. Rejimi sert bir biçimde eleştirmiştir. Düşünceleri daha sonra öğrencisi olan Muhammed Abduh tarafından geliştirilmiştir.
“ | Aslında kim olduğu konusunda halen bir görüş birliği yok. İflah olmaz bir İngiliz düşmanı mı, yoksa bir İngiliz casusu muydu? Bir sapkın mı yoksa dini bütün bir Müslüman mıydı? Ve pek çok sorudan bazıları: Pan-İslamizmi mi savundu, Pan-Arabizmi mi? İslam reformculuğunun Luther' i miydi? Niçin masonlarla birlikte çalıştı, amacı neydi?[3] | ” |
Araştırmacı Ahmet Ali Salim'e göre, Afgani'nin amacı Türkler tarafından yönetilen Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine Arap bir halife tarafından yönetilen, bağımsız Müslüman ülkelerin oluşturduğu bir federasyon ya da konfederasyon, bir Müslüman milletler topluluğu oluşturmaktı.[3]
II. Abdülhamid anılarında Afgani ile ilgili olarak şöyle yazar:[12]
“ | Benim halife unvanım İngilizler için sürekli bir endişe kaynağıydı. İngiliz Dışişleri Bakanlığında Blunt isimli bir İngiliz ve Afgani adında bir şarlatanın işbirliği ile bir planın hazırlandığını keşfettim. Bu ikisi halifeliğin Türkler tarafından zor kullanılarak ele geçirildiğini ileri sürerek, Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in halife ilan edilmesini savunuyorlardı. Cemaleddin Afgani'yi çok iyi tanırdım. Çok tehlikeli bir adamdı. Mısır'da iken kendisini Mehdi ilan ederek tüm Orta Asya müslümanlarını ayaklandırmayı önermişti.[3] | ” |
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Osmanlı Devleti'nde Arap Milliyetçi Cemiyetleri - Ali Bilgenoğlu
- 1 2 3 Ahmet Danışmaz, Cemaleddin Afgani, Köprü Dergisi, Sayı 72, Güz 2000'2
- 1 2 3 4 Müslüman Kardeşlerden Yeni Osmanlılara İslamcılık, Selin Çağlayan, İmge Kitabevi, S.93, 94, 102
- ↑ Britannica, Jamāl al-Dīn al-Afghānī
- ↑ Muhammed Mahzumi Paşa, Cemaleddin Afgani'nin Hatıraları, 2006, Kaynak Yayınları.
- 1 2 3 Faruk Yücel, Taassuba Karşı Duruşun Adı: Cemaleddin Afgani.
- 1 2 3 4 5 6 7 Cemaleddin Afgani’yi Hatırlamak, Haksöz Dergisi, 27.05.2008
- ↑ Soner Yalçın, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı-Efendi 2, 2006, pp. 215-217
- ↑ Tevfik Karabulut, Ilımlı İslam, Bayrak Yayınları.
- ↑ Taceddin Şimşek, Cemaleddin Afgani ve Mücadelesi, Ders Notları, Erişim tarihi:09.10.2015
- ↑ Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği - Hakan Özoğlu
- ↑ Sultan Hamidin Hatıra Defteri, İstanbul, 1986, 8. Baskı, S.73