Organ bağışı

Bir kampanya afişi
2005 yılında yapılan istatistiklere göre donör (bağışlayıcı) sayıları (Büyütmek için resme tıklayınız)
Avrupa'da böbrek nakli için bekleme listesi ve organ bağışları(Büyütmek için resme tıklayınız)
2005 yılı, kadavra donör dağılımı (Büyütmek için resme tıklayınız)

Organ bağışı, bir insanın organlarının bir kısmının veya tamamının, henüz sağlıklı iken, beyin ölümünün ardından başka insanlarda yararlanılmak üzere bağışlanmasıdır.

Hayat kurtarma anlamında, sağlıklı olan her organ bağışlanabilir. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte, ve bunlar günümüz tıp teknolojisinde nakledilebilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak birçok insana yaşama şansı verebilir. Böbrek bağışı gibi yaşarken yapılabilen organ bağışı türleri de vardır. Çeşitli kurum ve kuruluşlar, zaman zaman organ bağışı kampanyaları düzenlemektedir.

Organ bağışlarının azlığı

Organ bağışında, Dünya çapında bir yetersizlik vardır. Bu nedenle bekleme listeleri zaman geçtikçe uzamaktadır. Örneğin Almanya'da böbrek nakli için bekleme süresi 2005 yılı verilerine göre yaklaşık 7 ila 9 yıl arasında değişmektedir. Kalp, karaciğer ve akciğer organ bekleme listelerindeki birçok hasta, zamanında bir organ bulunamadığı için ölmektedir. Uzun bekleme sürelerinin oluşma nedeni, diğer başka nedenlerin yanı sıra, ölümcül trafik kazalarının azalması, fakat buna karşılık sadece organ nakli ile iyileştirilebilecek hastalıkların da çoğalmasıdır. Ayrıca genelde yaşam beklentilerinin yükselmesi ve teknolojinin gelişmesi sonucu, tıbbın giderek daha çok hastalığa organ nakli yapılabilir gözüyle bakmasıdır. Organ bağışlarının azlığına başka bir neden de, bazı devletlerdeki yasal düzenlemelerin bağışların yapılmasına engel olmasıdır.

ABD'de ise organ bağışını teşvik için vergi indirimleri ve iş kaybını karşılama yöntemlerine başvurulmaktadır.[1]

Organ bağışı yöntemleri

Temelde organ bağışı ile ilgili dört yöntem vardır.Bu yöntemler,bağış yapan kendi isteği ile organ bağışı yapmaya hazır olmadığı zamanlarda devreye girer. Bu düzenlemeler şimdilik her yerde aynı şekilde kullanılmıyor. Her ülke kendi kararlarını kendisi veriyor.

Bunların içerisinde İtiraz Yöntemi en geniş kapsamlı yöntemdir. Bu yöntemde sağlığında kesin itirazı olmayan herkesin organı bağış olarak kabul edilir.

Genişletilmiş İtiraz Yöntemi ayrıca şöyle bir hakkı da içerir: Bağışçının ölümünden sonra, potansiyel bağışçının akrabaları organ bağışını, ölen kişinin, yaşarken yaptığı vasiyet olarak kabul ederler.

Gönüllülük Yöntemi ise bağışçının yaşarken organlarını bağışlayacağını kabul etmiş olması zorunluluğunu getirir. Kesin bir organ bağışı yapmayı kabul etme prosedürü gerektirir. Bu nedenle çok dar kapsamlıdır.

Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi'nde bağışçının ölümünden sonra, ailesi de bağış için onay verebilir. Bu uygulama Gönüllülük Yöntemi'ni genişletmektedir.

Bu dört yöntemin yanı sıra iki istisna yöntem daha vardır: Bilgilendirme Yöntemi ve Acil Durum Yöntemi

Bilgilendirme Yöntemi'nde bağışçının izni şarttır. Eğer potansiyel bağışçının yanında, organ bağışı yapmak istemesi ile ilgili herhangi bir yazılı belge yoksa, bağışçı olmak istemiyordur. Bu durumda ailesine bilgi verilmesi gerekir. Ailenin itiraz etme hakkı vardır.

Acil Durum Yöntemi'nde, bağışçının kendisinden veya ailesinden bir itiraz olsa bile, her durumda organ alınır.

Nakledilebilir Organlar

Tıpdaki gelişmelerin bugün geldiği noktada, insan vücudunun birçok organı nakledilebilmektedir. Burada sadece ölümden sonra bağışlanabilecek organlarla, yaşarken de bağışlanabilir organlar arasında bir ayrım yapmak gerekiyor.

Yaşarken bağışlanabilir organlarda, yaşayan bir insan,diğer bir insana gerekli olan organı veya hücreyi bağışlar. Bu organlar çift veya tabaka halinde olan veya kendini yenileme özelliğine sahip olan organlardır. Örneğin böbrek, karaciğer ve yenilenebilir özelliğe sahip hücreler veya kan, ilik ve üreme hücreleri gibi dokular. Burada bağış yapanın yaşından ziyade organın durumu çok önemlidir;fakat genelde 70 yaş üstündekilerin organları çok nadir durumlarda alınmaktadır.

Ölümden sonra bağış kabul edilebilecek organlar ve dokular: pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikcikleri, deri, kalp, kalp kapakçıkları, gözün saydam tabakası, kemikdokusu, kıkırdakdokusu, karaciğer, akciğer, böbrek, kas ve beyin zarının bir kısmı.

Yaşarken yapılabilen bağış

Yaşarken yapılabilen organ bağışlarında,vücudumuzda çift olması ve bağış yapanın organını vermekle, fonksiyonlarını kaybetmemesi nedeniyle, böbrek transplantasyonları başı çekmektedir. Giderek taransplantasyonu çoğalan diğer organ ise, yüksek oranda yenilenebilir özelliği olan karaciğerdir. Ancak karaciğerin tamamı bağışlanamaz.

Bağış yapan 18 yaşını doldurmuş ve karar verebilecek durumda olmalıdır. Bağış yapan, yapılacak müdahalenin şekli, büyüklüğü, olası tehlikeleri ve sağlığına şimdi ve daha sonra gelebilecek zararlar konusunda bir doktor tarafından,başka bir doktorunda bulunduğu ortamda aydınlatılmalıdır.

Ölümden sonra bağış

Ölümden sonra nakil için organın alınması, ancak beyin ölümünün kesin tespit edilmesi ve izin alındıktan sonra mümkündür. Türkiye'de genişletilmiş gönüllülük yöntemi yürürlüktedir. Buna göre ortada Doku ve Organ Bağış Belgesi varsa, nakledilmek için gerekli organlar alınır, yoksa ölen kişinin akrabalarının rızası olursa ancak alınabilir. kanunun ifadesi bu şekilde olmasına rağmen genel uygulama gereği bugün için Türkiye'de aileden izin alınmadan organlar alınmaz. bağış belgesi olsa da olmasa da muhakkak aile izni alınması şarttır. Önce ölüden kan örneği alınır. Kan grubu ve doku özellikleri tespit edilir. Bu veriler alınan organın kime nakledilebileceğinin tespiti için çok önemlidir. Ayrıca organın nakledileceği hastayı tehlikeye sokabilecek herhangi bir bulaşıcı hastalık veya organda tümor olup olmadığı da burada tespit edilir.

Beyin ölümünün tespiti

Beyin ölümü diğer koma halleri ve özellikle de bitkisel hayatla karıştırılmamalıdır. Bu diğer hallerde bilinç kapalı olsa da ölüm söz konusu değildir. Beyin ölümü geliştiği an solunum durmuş ve ölüm gerçekleşmiştir. Diğer bir tabirle hasta son nefesini vermiştir. Bu durumda ölüme dair en küçük bir kuşku bile kalmaz.

Bazı insanlar beyin ölümünün tespitine kuşku ile bakmaktadırlar. Bunlar organların alınması uğruna, beyin ölümünün erken tespit edilmiş olabileceği endişesini taşıyorlar. "2008 mart ayında Amerika'da 22 yaşındaki bir genç,yaptığı bisiklet kazası sonucunda, komaya girdi ve bir süre sonra beyin ölümü tespiti yapıldı. Ailesi organ bağışı için izin verdi. Fakat organ alımı işleminden çok kısa bir süre önce bir uyarıya tepki gösterdi ve 2 ay sonra taburcu edildi" şeklindeki haberlere medyada zaman zaman rastlansa da gerçek anlamıyla günümüze kadar yanlış tanı konulmuş ya da tanı konulduktan ve imzalar alındıktan sonra yaşayan tek bir vaka bile yoktur. Burada önemli olan ilgili hekimlerin imzaları tamamlandıktan sonraki süreçtir. Bu şekliyle yaşama geri dönmüş hiçbir vaka tıp literatürüne geçmemiştir. Beyin ölümü tam ve gerçek anlamda ölümdür. Diğer komalarla asla karıştırılmamalı ve konuyla ilgili popüler basın haberlerinden yola çıkılarak fikir yürütülmemelidir.[2]

Eğer organ alınacak hasta, başka hücrelere de yayılma gösteren kanser hastalıklarından (metastas) birisine, HIV virüsü (Aids) 'ne veya Creutzfeld - Jacob hastalığının aktif virüslerine veya organları kronik fonksiyon bozukluklarına sahipse, organ alınamaz.

Beyin ölümü tanısını, Türkiye'de esas olarak 4 branştan oluşan beyin ölümü tespit kurulu koyar.Kurul nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji uzmanlarından oluşur. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde ölüme delalet eder. Kalbin çalışmasının veya durmasının ölümle tam bir ilgisi yoktur çünkü kalp durduğunda da ölüm hemen gelişmez. Dolaşımın durup beynin ölmesine kadar geçen süre içinde yaşam devam eder. Kalp ameliyatlarının çoğunda kalp saatlerce durdurulmasına rağmen dolaşım sağlanarak beynin yaşamasına çalışılır. Tersine beyin öldüğünde ise kalp çalışsa dahi ölüm gerçekleşmiş ve tüm organlar için de artık az bir zaman kalmış demektir. Ölüm kararını veren hekimler dünyadaki tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de organ naklinde çalışamazlar ve organ naklinin dışında yer alırlar.

Organ bağışı tarihçesi

Mitoloji ve efsaneler MÖ 5. yüzyılda bir insandan bir insana organ ve doku nakli yapıldığını kaydederler. MS 3. yüzyılda ise hekimliğin koruyucu azizleri Aziz Cosmas ve Aziz Damian, bir bacağını kaybeden misyoner Jakobus von Voragine'e, ölen bir siyahın bacağını nakletmişler. Bunlar söylenti ya da efsane.

Organ bağışının yeni tarihi 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu yüzyılda ilk deri nakli denemeleri yapıldı. 1863 yılında Paul Bert, o zamanlar sadece deri, lif, erkek yumurtalıkları veya dişlerde yapılmaya çalışılan (damar bağlantısı olmayan organ nakilleri) transplantasyonlarda doku reddi ile ilgili sorunları yeniden yazmıştır. 1883 yılında zarar görmüş iç organların nakli ile ilgili denemeler yapılmıştı. 20.yüzyılın başlarında, tam olarak 1902 yılında Avusturyalı Emerich Ullmann ve Fransız Alexis Carrel, birbirlerinden habersiz köpeklerde transplantasyon yapmayı denediler. Köpeklerin organlarının yerini değiştirdiler. Örneğin böbreği yerinden alıp fonksiyonları ile birlikte enseye naklettiler. İlk olarak Carrel, iki ayrı birey arasında yapılan organ naklinde, doku uyuşmazlığının ortaya çıktığını;fakat bu nakil, bireyin kendi vücudu içerisinde yapılırsa,bu durumun ortaya çıkmadığını fark etti. Daha sonra damarların dikilmesi ile ilgili teknikleri geliştiren Carrel,bu tekniği organ ve doku nakillerinde de başarıyla uyguladı. Geliştirdiği bu teknik, onun 1912 yılında Tıp Nobel Ödülü almasını sağladı. İnsanlar üzerindeki ilk organ nakli denemesi, 1916 yılında Fransız Mathieu Jaboulay tarafından yapıldı. Bu denemede hayvan organları kullanıldığı için, deneme başarısız oldu. İki böbrekleri de çalışmadığı için ölmek üzere olan,iki bayana koyun ve domuz böbrekleri nakledilmişti. 1908 yılında bir köpeğe kendi organı nakledildi ve köpek yıllarca yaşadı. 1909 yılında Almanya'da Berlinli Dr.Unger, bir maymunun böbreğini, bir kız çocuğunun uyluk kemiği üzerindeki damarlarına bağladı;fakat başarısız oldu.

Vücudun direnç göstermesi sorunu çözülemediği için 20 ve 30 lu yıllarda birçok doktor ve bilim adamı, bu konudaki girişimleri ve çalışmalarından vazgeçti. O zamana kadar yapılan transplantasyonların çoğu ölümle sonuçlanmıştı. İlk defa 1933 yılında Macar Op.Dr. Yu Yu Voronoy tarafından bir insan böbreği, diğer bir insana nakledildi. Vücudun direnç göstermesi sonucu hasta öldü. Yeni denemeler çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri'nde II. Dünya Savaşı'ndan sonra, yapılmaya başlandı. İlk defa 1942 yılında İngiliz zoolog Sir Peter Brian Medawar, vücudun reaksiyonunun, bağışıklık sistemi ile ilgili olduğunu yazdı. Bu tespiti nedeni ile de 1960 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı. 1944 yılında Hollandalı Willem Kolff tarafından "Diyalizatör" ismi verilen yapay bir böbrek geliştirildi. Böbrek hastaları bu mekanik böbrek yardımı ile hayatta kalabiliyorlardı.

İlk başarılı böbrek transplantasyonu, 1954 yılında Chicago'da Joseph Murray (1990 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı) tarafından yapıldı. Organ bağışını yapan kişi, hastanın tek yumurta ikizi idi. Böylece bağışıklıkla ilgili tepkiler en aza indirilmişti ve ayrıca ameliyat olana ışınla şua tedavisi de uygulanmıştı. Böbrek nakli yapılan hasta sekiz yıl sonra kalp krizinden ölmüştü. Daha önce 1951 yılında da Boston'da bir hastaya insan böbreği nakli yapılmıştı;fakat hasta beş hafta sonra ölmüştü. Aynı şekilde 1952 yılında, annesinin böbreğinin nakledildiği bir çocuk da kısa bir süre sonra ölmüştü. 1958 yılında jean Dausset Paris'te Human Leukocyte Antigen - System (HLA - System)'i buldu. Jean Dausset, bağışıklık sisteminin kendisinin veya yabancıların organ ve dokularına tepki göstermesi ile genetik kalıtımlar arasındaki bağlantıyı buldu. Bu buluşu nedeniyle de 1980 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı.

Bağışıklık sisteminin reaksiyonunu önlemek amacıyla hastalara ışın veriliyordu. Fakat bu ışınlar faydadan çok zarar veriyorlardı. Birçok organ nakli yapılan hasta, ışın tedavisi sonucu hayatını kaybediyordu. 1960'lı yıllarda araştırmacılar, hastalara, reaksiyonu bastıran antikor vermeye başladılar. Bu konudaki ilk başarılı uygulama 1962 yılında bir hastaya, akrabası olmayan birisinden alınan böbreğin nakledilmesinde görüldü. 1963 yılında Berlin'de Brosig ve Nagel dünyada ilk defa bir ölünün böbreğini, bir hastaya naklettiler. Aynı yıl Denver'da bir ölünün karaciğerinin üç yaşındaki bir kıza nakli denemesi başarısız oldu. 1967 yılında Güney Afrika'da, dünyada büyük yankılar uyandıran kalp nakli ameliyatı gerçekleşti. Christiaan Barnard tarafından kalp nakli gerçekleştirilen hasta, 18 gün sonra enfeksiyon kaptığı için öldü. Aynı yıl Thomas Starzl başarılı bir karaciğer nakli yaptı. 1968 yılında Harvard - Committee beyin ölümünün tanımını yayınladı.

1970'li yılların sonunda bir mantardan etkin madde "Ciclosporin" elde edildi. Bu,bugüne kadar bağışıklık sistemine etki eden etkin maddeler içerisinde en etkili olanıydı. 1989 yılında tüm dünyada 100.000 böbrek nakli yapıldı. 1985 yılında dünyada ilk defa tüm bir akciğerin transplantasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde Missuri'de Joel Cooper tarafından gerçekleştirildi. Hannover'de Rudolf Pichlmayr tarafından 1988 yılında bir ölüden karaciğer alındı ve iki kişiye (bir yetişkin ve bir çocuk) nakledildi. (Karaciğer Parça Transplantasyonu) Aynı yıl Kiel'de ince bağırsak transplantasyonu Eberhard Deltz tarafından gerçekleştirildi. 1998 yılında Minnesota'da David Sutherland, yaşayan bir organ bağışcısından alınan bir parça ile pankreas transplantasyonunu gerçekleştirdi.

Şu ana kadar tüm dünyada yaklaşık yarım milyon böbrek nakli gerçekleştirilmiştir.

Dinsel yönü

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 6 Mart 1980 tarih ve 196 sayılı kararına göre organ bağışı İslam dinine göre caizdir. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide Suresi, Ayet 32'ye göre) "bir kişiye hayat vermek, bütün insanlara hayat vermeye eşdeğer" sevaptır.

Ülkelere göre donör (bağışlayıcı) ortalamaları

Milyon nüfus başına ülkelere göre donör sayıları şu şekildedir:

  • İspanya
  • İtalya
  • Fransa
  • ABD
  • Almanya
  • Birleşik Krallık
  • Yunanistan
  • Türkiye
  • Romanya
34,6
21,1
20,9
20,0
13,8
12,3
6,2
2,0
0,4

Ülke bazında organ bağışı düzenlemeleri

Türkiye

Türkiye'de 1980 tarih ve 2238 sayılı yasa gereği organ bağışı yapılabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmak ve bu dileğin, iki tanık önünde, sözlü olarak yapılması,genişletilmiş gönüllülük ve ayrıca bunun bir hekim tarafından tasdik edilmesi yeterlidir. Bunun için en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak "Doku ve Organ Bağış Belge"si alınabilir. Bu belge, genellikle nüfus kimlik cüzdanı yanında taşınarak, herhangi bir kaza durumunda doktorların, gerekli organları kurtarması sağlanmaktadır.

2000 yılında, organ bağışı konusunda bir "Ulusal Koordinasyon Sistemi" oluşturularak, bakanlığın olanaklarıyla organ bekleyenler sistematik sıralamaya dahil edilmişlerdir. Organ bağışı;

2238 sayılı yasanın bazı maddeleri

Avrupa

Ülke Yasal Düzenlemeler
Arnavutluk, Hırvatistan Yasal bir düzenleme yok
İrlanda, Litvanya, Malta Yasal bir düzenleme yok; Geliştirilmiş gönüllülük yöntemi uygulanıyor
Danimarka, Almanya, Yunanistan, Birleşik Krallık, Yugoslavya, Hollanda, Romanya, İsviçre, Türkiye, Beyaz Rusya Geliştirilmiş gönüllülük yöntemi
Lüksemburg, Avusturya, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya, Çekoslovakya, Macaristan İtiraz yöntemi
Belçika, Finlandiya, Fransa, İtalya, Ukrayna, Letonya, Lihtenştayn, Norveç, Rusya, İsveç, Kıbrıs Geliştirilmiş itiraz yöntemi
Bulgaristan Sadece olağanüstü durumlarda izin veriliyor
Estonya Komisyon karar veriyor

Yasal düzenlemelerin değişiklik göstermesi nedeni ile, İspanya (yılda 27 donör (bağışlayıcı) / Milyon Nüfus) ve Avusturya'da (24 donör), Hollanda (16 donör) veya Almanya'ya (13 Donör) göre daha fazla organ bağışı yapılmaktadır. Avrupa sonuncusu bir milyon nüfusa 6 donör düşen Yunanistan'dır.

Bazı istatistikler

Türkiye

Türkiye'de şehirlere göre organ bağışı (2008, 6. ay)[3]

Adana 822, Adıyaman 36, Afyon 12, Ağrı 0, Amasya 63, Ankara 442, Antalya 483, Artvin 0, Aydın 398, Balıkesir 470, Bilecik 0, Bingöl 2, Bitlis 41, Bolu 236, Burdur 0, Bursa 144, Çanakkale 99, Çankırı 85, Çorum 273, Denizli 345, Diyarbakır 0, Edirne 128, Elazığ 26, Erzincan 9, Erzurum 0, Eskişehir 301, Gaziantep 27, Giresun 146, Gümüşhane 0, Hakkari 27, Hatay 0, Isparta 9, Mersin 0, İstanbul 15 bin 958, İzmir 670, Kars 1, Kastamonu 111, Kayseri 221, Kırklareli 0, Kırşehir 9, Kocaeli 161, Konya 351, Kütahya 209, Malatya 224, Manisa 1968, Kahramanmaraş 16, Mardin 211, Muğla 134, Muş 0, Nevşehir 202, Niğde 61, Ordu 88, Rize 8, Sakarya 0, Samsun 79, Siirt 0, Sinop 75, Sivas 15, Tekirdağ 17, Tokat 34, Trabzon 278, Tunceli 0, Şanlıurfa 106, Uşak 12, Van 5, Yozgat 13, Zonguldak 159, Aksaray 22, Bayburt 0, Karaman 16, Kırıkkale 116, Batman 0, Şırnak 0, Bartın 35, Ardahan 0, Iğdır 0, Yalova 3, Karabük 22, Kilis 5, Osmaniye 12, Düzce 14

2005 yılı sonuna kadar, Türkiye'de toplam organ nakli sayıları şu şekildedir:

Yıl Böbrek Karaciğer Kalp
1999 3220 344 183
2000 4286 401 164
2001 4526 414 199
2002 6060 430 146
2003 6501 351 191
2004 8536 759 183
2005 - - -
Toplam 33129 2699 1066

Türkiye'de yıllara göre organ bekleyen hasta sayısı


Böbrek Karaciğer Kalp
Canlı 6155 - -
Kadavra 2187 - -
Toplam 8340 - -
Canlı - 598 -
Kadavra - 667 -
Toplam - 1265 -
Kadavra - - 201

Sağlık Bakanlığı verilerine göre organ bekleyen hasta sayısındaki en büyük artış böbrek konusundadır.

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/24/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.