Serbest Cumhuriyet Fırkası
== Ç O K _ P U Ş T S U N U Z _ A-Q ==
Ç O K _ P U Ş T S U N U Z _ A-Q
Ç O K _ P U Ş T S U N U Z _ A-Q
Serbest Cumhuriyet Fırkası | |
---|---|
Kısaltma | SCF |
Genel başkan | Ali Fethi Okyar |
Genel sekreter | Mehmet Nuri Conker |
Kurucu | Ali Fethi Okyar |
Kuruluş tarihi | 12 Ağustos 1930 |
Kapanış tarihi | 17 Aralık 1930 |
Öncülü | Cumhuriyet Halk Fırkası |
İdeoloji |
Liberalizm Cumhuriyetçilik Laiklik Milliyetçilik |
Siyasi pozisyon | Merkez sağ |
|
Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet döneminde kurulan ve çok partili siyasal yaşama geçiş yolunda ikinci[*] deneme olan siyasi partidir.
Ali Fethi Bey, Paris Büyükelçiliği’nden dönüşünde Gazi Mustafa Kemal’in önerisi ve onayıyla[1] Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu (12 Ağustos 1930). Programında, partinin cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve lâiklik ilkelerine bağlı olduğu vurgulanıyor, yabancı sermayenin ülkeye girmesinin özendirilmesi isteniyor, ekonomik yaşamda sürekli devlet müdahalesine karşı çıkılıyordu.[1]
SCF kısa sürede geniş bir destek kazanarak Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) yönetimini kaygılandırdı.[1] SCF’nin iktidara ancak cumhurbaşkanıyla çatışarak gelebileceğini kavrayan Fethi Bey bunun çok ağır sonuçlar yaratacağı inancıyla,[1] 17 Aralık 1930'da Dahiliye Vekâleti’ne başvurarak SCF’nin feshedildiğini açıkladı.
Kuruluş öncesi
Ekonomik kriz içinde Türkiye
Türkiye'de ekonomik kriz daha milliyetçi elitler fark etmeden önce ülkeye yayılmıştı. 1927 yılında tarımsal ürünlerin fiyatlarının düşüşü ile başlayan Türkiye krizi 1929'daki Büyük Buhran'dan sonra Üçüncü Dünya'ya kredi akışının zayıflamasıyla birlikte yeni bir evreye girdi.[2] Bu noktadan sonra, Türkiye’de ekonomik buhran çok yüzlü ve çeşitli gruplar üzerinde farklı sonuçları olan toplumsal bir olaya dönüştü.
Anadolu köylüsü ekonomik krizi vergiler, borçlar ve kredi yokluğundan dolayı tefeci sermayesine artan bağımlılık olarak yaşadı.[2] Krizin niteliği ise coğrafi bölgelerin piyasayla kurdukları farklı ilişki biçimleri üzerinden şekillendi. Dış piyasalar için üretim yapan bölgeler krizden en çok etkilenen yerler olurken, iç pazara yönelik üretim yapan köylüler onları izledi.[3] Kentlerde ortaya çıkan ekonomik zorluklar ise tarımsal krizle iç içeydi. Ticaret merkezi olan büyük kentler ve kasabalarda kriz, tüccarlar için iflas, işçiler için kötü çalışma koşulları anlamına geldi.[4] Kentlerde alt gelir gruplarının düşen fiyatlardan yararlanamamasının en önemli nedeni koruyucu gümrükler ile yine özel sermayenin teşviki için bir süre önce hayata geçirilmiş olan ticari tekellerdi.[4] Küçük tüccarların en önemli şikayeti ise krizle yeniden düzenlenmesini istedikleri vergilerdi.
Özetle, farklı biçimlerde piyasaya bağımlı gruplar ekonomik buhrana karşı kendi savaşlarını vermek zorunda kaldılar. Krize ekonomik çözüm bulmakta zorlanan Kemalistler, krizin yarattığı sosyal hoşnutsuzluğu uzun süre görmezden gelemedi. Bu noktada, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal kendi inisiyatifi ile ülkede oluşan toplumsal muhalefetin yeni bir siyasi parti ile meclise taşınmasına karar verdi.[4]
Yükselen muhâlefet
Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren muhalif gruplarla karşılaşmışlardı. Bu muhalefet başarılarla birlikte azalsa da saltanatın ve hilafetin kaldırılması gibi bir dizi radikal kararın alınmasıyla yeniden yükselmişti. Bir dönem Takrir-i Sükun Kanunu'yla sindirilen bu muhalefet zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşıyordu.[5] Bu muhalefetin potansiyel biçiminde kalması, iktidardaki parti açısından fazla önemli sayılmayabilirdi; ama aynı potansiyelin bir örgüt tarafından kullanılması sarsıcı sonuçları peşi sıra getirebilirdi. Böyle bir örgüt yoktu ve İzmir'deki M. Kemal'e yönelik suikast teşebbüsü, örgütlenmeyi yapabilecek bütün eski İttihatçıların temizlenmesi olanağını sağladı.[5] Böylece toplumsal muhâlefeti yönlendirebilecek öznel koşulları yaratabilecek kişilerden kurtulunmuştu; ama toplumsal muhalefeti besleyen nesnel koşullar daha da güçlenerek sürmekteydi. M. Kemal bile toplumsal muhalefetin boyutlarını gezilerinde görebilmekteydi ve genel sekreteri Hasan Rıza Soyak'a bunu şöyle yansıtıyordu: “…bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içersinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddî manevî perişanlık içerisinde…”[5]
Muhalefetin bir şekilde patlamasından korkuluyordu ve bunun denetim altında tutulması gerekiyordu. Ülkedeki denetim eksikliğini giderebilmek ve halkın isteklerini meclise taşıyabilmek amacıyla Gazi Mustafa Kemal, toplumsal muhalefeti yönlendirme açısından en güvendiği, en yakını olan arkadaşlarını görevlendirerek bir parti kurulmasını istedi.[5]
Partinin kuruluşu
Atatürk, halkın genel eğilimlerini yakından izlemek ve milletin her an nabzını yoklamak istiyordu. Bu amaçla çok partili rejimin yerleşmesini istemişti. Eski ve kendisine pek bağlı arkadaşı, o sıralarda Paris Büyükelçisi olarak hizmet gören Ali Fethi (Okyar) Bey'i, yeni bir parti kurmakla görevlendirmiştir. SCF'nin kuruluş süreci, Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükelçisi Fethi Bey'in 1930 yılının Temmuz ayında iznini geçirmek üzere Türkiye'ye gelmesiyle başladı. 23 Temmuz'da Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Yalova'ya giden Fethi Bey bir süre burada kaldı.[6] İlk beş gün içinde yeni fırka konusu hiç açılmadı.[6] Buna karşılık Fethi Bey Mustafa Kemal'e, ülkede gördüğü genel bunalımla ilgili ayrıntılı bir rapor sundu ve aksaklıkları tek tek sergilemeye çalıştı.[7] İsmet Paşa hükümetine ilişkin düşüncelerini ve eleştirilerini açıkladı.[6]
Yalova'daki altıncı günde, Gazi Mustafa Kemal, Fethi Bey'e bir muhalif fırka kurmasını bildirdi ve bu fırkanın adını kendisi “Serbest Cumhuriyet Fırkası” olarak açıkladı.[6]
Daha sonra Fethi Bey ile Gazi Mustafa Kemal, Başvekil İsmet Paşa ve CHF Umumî Kâtibi Saffet Bey'in de katıldıkları bir görüşme daha yaptılar.[6] Fethi Bey bu partiye hükümetin hoşgörülü bakması ve mülkî teşkilâtın parti üzerinde hiçbir baskı yapmamasını istiyordu.[7] Bu güvence verilmedikçe partiyi kurmaya razı olmuyordu. M. Kemal'in istediği güvence ise rejimin temel ilkelerinin korunmasıydı.[7] Bu görüşmede partinin kurulması ile ilgili olarak Fethi Bey'in Mustafa Kemal'e, M. Kemal'in de Fethi Bey'e bir mektup yazması ve bu mektupların basında yayınlanması kararlaştırıldı.[6] Böylece Fethi Bey bir gerekçe göstererek izin istemiş ve en önemlisi parti için cumhurbaşkanınca güvence verilmiş olacaktı. Bu toplantıda, bundan başka, bazı mebusların CHF'den ayrılarak SCF'ye katılmaları ve yeni parti ile CHF'nin eşit koşullarda karşı karşıya gelmeleri üzerinde anlaşılmıştı.[6]
Fethi Bey ertesi gün yazdığı ve 11 Ağustos 1930 tarihinde gazetelerde yayımlanan mektubunda, “…Cumhuriyet Halk Fırkası'nın malî, iktisadî, dahilî, haricî siyasetlerinin birçok noktalarına aykırı bulunan ayrı bir fırka ile siyasî mücadele sahnesine atılmak arzusundayım. Zât-ı Devletleri Reisicumhur olduktan maada şimdiye kadar mensup bulunduğum Cumhuriyet Halk Fırkası'nın da umumî reisi olmaları dolayısıyla işbu arzumun nazar-ı devletlerinde ne yolda kabul buyurulacağını bilmek lüzumunu hissediyorum.”[6] diyerek SCF'nin kurulabilmesi için izin istemekteydi.
Gazi Mustafa Kemal ise, Fethi Bey ile üzerinde anlaştıkları yazılı güvenceyi cumhurbaşkanı olarak mektubunda şu sözlerle açıkladı: “…Reisicumhur bulunduğum müddetçe reisicumhurluğun üzerime verdiği yüksek ve kanunî vazifeleri, hükümette olan ve olmayan fırkalara karşı âdil şekilde ve tarafsız yapacağıma ve laik cumhuriyet esası dahilinde fırkanızın her nev’i siyasî faaliyet ve cereyanlarının bir engele uğramayacağına inanabilirsiniz.”[6]
Böylece ikinci fırkayı kurmakla görevlendirilen Fethi Bey, 12 Ağustos 1930 tarihinde fırkanın tescilini isteyen dilekçeyi İstanbul Valiliği'ne gönderdi ve resmi işlemlerin tamamlanmasıyla SCF siyasal yaşama atılmış oldu.[6]
Parti üyeleri
Lider kadro
Partinin ilk üyeleri ve kurucularının önemli bir bölümü Mustafa Kemal'in ısrarıyla bu siyasal akıma katılmışlardı. Kurucular ve lider kadrosu içerisinde sayılabilecek kişilerin Mustafa Kemal'in yakın arkadaşları ve güven duyduğu kişiler olması dikkati çekmektedir.[7]
Fırka Umumî Reisi Ali Fethi Bey
Mustafa Kemal'in Fethi Bey'i SCF'yi kurmakla görevlendirmesi, her şeyden önce aralarındaki dostluğa ve güven duygusuna dayanıyordu. Fethi Bey'in SCF genel başkanı olarak söylemiş olduğu şu sözler ise onun M. Kemal'e olan bağlılığını kanıtlamaktadır: “…Büyük halâskârın mefkûresine karşı o kadar nihayetsiz bir hürmetim ve merbutiyetim vardır ki, beni iyi bilenler bu mefkûreye en küçük bir hizmeti ifa etmekle nasıl hayatımın sonuna kadar müftehir ve bahtiyar yaşayacağımı pek âlâ takdir ederler.”[6]
SCF'yi kurma görevinin Fethi Bey'e verilmesinde onun siyasal düşüncelerinin ve eğilimlerinin de etkin olduğu açıkça görülür: Fethi Bey her şeyden önce ılımlı bir kişi ve bir liberaldi.[6] O, siyasal yaşama atıldığı ilk günden başlayarak gerek ekonomide ve gerekse devlet yönetiminde liberal görüşün önemli bir savunucusu olmuştu. Öte yandan, Fethi Bey Yalova'da Gazi Mustafa Kemal ile yaptığı görüşmelerde, İsmet Paşa hükümetini eleştirmiş, yabancı sermaye için elverişli koşullar yaratılması gerektiğini, vergilerin ağırlığı sebebiyle özel girişimcilerin sermaye birikimi sağlayamadıklarını söylemişti.[6]
Fırka Umumî Kâtibi Nuri Bey
Mustafa Kemal'le Nuri Conker'in arkadaşlığı Fethi Bey'den de köklüydü. Nuri Bey, M. Kemal'in çocukluk arkadaşıydı. Ona adıyla hitap edebilen tek kişiydi.[7] Bütün askerî okullarda ve hemen hemen tüm askerî görevlerde birlikte olmuşlardı. M. Kemal'in Salih Bey'e yazdığı mektubundaki şu sözler bu yakınlığı kanıtlamaktadır: “…Benim için hatırası kalp ve vicdanımdan bir an için çıkmayacak bir öz kardeş varsa Nuri'dir…”[6]
Mustafa Kemal'in Nuri Bey'i partinin ikinci önemli görevine getirmesinin en başta gelen nedeni ise onun kendisine olan yakınlığı ve bağlılığıdır. Ancak bunun yanında Nuri Bey'in, Fethi Bey'in eski arkadaşı olduğu ve o sıralar İsmet Paşa'nın tutumuna karşı çıktığı da bilinmektedir.[6]
Ağaoğlu Ahmet Bey
Ağaoğlu Ahmet Bey, aynı Fethi Bey gibi tam bir liberaldi.[6] Gerçekten de her ikisi SCF'de bir-iki olay dışında hep aynı görüşte olmuşlar, her sorunu birlikte çözmeye çalışmışlardır.[6]
Ekonomik ve siyasi alanda serbestliği savunan Ağaoğlu, 23 Temmuz 1926'da Mustafa Kemal'e sunduğu bir raporda, rejime ilişkin düşüncelerini yazılı olarak bildirmiş ve tek partili sistemde denetim yokluğunun doğuracağı sakıncalar üzerinde durmuştu.[6] Raporda yer alan görüşler üç noktada toplanmaktaydı: CHF'de özveri yetersizliği vardı, fırka atalet içindeydi ve fırkada denetimsizlik bir sorun olarak ortaya çıkmıştı.
Ayrıca Ağaoğlu Ahmet Bey'in Mustafa Kemal'e olan bağlılığı ve sevgisi ise çok büyüktü. Oğlu Samet Ağaoğlu'nun kendi çocuklarından birinin adını “Mustafa Kemal” koyması onun nasıl bir ortamda yetişmiş olduğunun göstergesidir.[6]
Diğer mebuslar ve ortak özellikleri
Ağaoğlu Ahmet ve Nuri Beylerden sonra CHF mebusu iken SCF'ye katılan mebuslar şunlardı:[8]
- Talat (Sönmez) – Ankara
- Dr. Reşit Galip – Aydın
- Rasim (Öztekin) – Bilecik
- Senih Bey – Bursa
- Nakiyeddin (Yücekök) – Elâzığ
- Tahsin (Uzer) – Erzurum
- Ali Haydar (Yuluğ) – İstanbul
- Süreyya Paşa (İlmen) – İstanbul
- İbrahim Süreyya (Tolon) – Kocaeli
- Ali Galip (Yenen) – Niğde
- Refik İsmail (Kakmacı) – Sinop
- Mehmet Emin (Yurdakul) – Şebinkarahisar
SCF'nin kuruluşunda görev alan ya da CHF'den ayrılarak bu fırkaya katılan mebusların ilk bakışta göze çarpan iki özellikleri bulunuyor:[9] Öncelikle M. Kemal'in SCF'ye katılmalarını istediği mebuslar onun ya yakın dostu, silah arkadaşı ya da güvenini kazanmış kişilerdi. İkinci olarak ise SCF'ye katılan tüm mebuslar İsmet Paşa yönetimine karşıydılar.
M. Kemal'in muhalefet partisinin “güvenilir” kişilerle oluşmasını sağlamış olması cumhuriyet rejiminin zedelenmesi kaygısından ileri geliyordu. Her şeyden önce, yaşanan olaylar, bir muhalefet partisi kurulurken rejim için böyle bir güvence aranmasını gerektiriyordu.
Parti üyelerinin genel yapısı
Gazi Mustafa Kemal'in en yakın ve güvendiği arkadaşlarından kurulan, ortak yapıları itibariyle iktidardaki İsmet Paşa hükümetine karşı, muhalefeti temsil eden bu parti, örgütünü genişlettikçe, daha başka muhalif unsurları da kapsamaya başlamıştır. Serbest Fırka'nın çatısı altındaki (yığınsal hareketin öğeleri bir yana) grupların şöyle sıralaması mümkündür:[10]
- Temelde CHF'li; fakat İsmet Paşa'ya karşı olanlar
- Burjuvazi ve yerel eşraf içerisinde CHF'nin kararlarına karşı olan, bu kararlardan çıkarları zedelenenler
- Cumhuriyete karşı olan kişiler (bunlar ilke düzeyindeki bu düşüncelerini açıkça ortaya koymamaktaydılar)
- Laik uygulamalara karşı olanlar
- Demokratik özlemlerle daha sivil bir toplumun oluşumunu özleyen aydınlar
Tüm çabalara karşın kısa süre içerisinde denetimi yitirilen Serbest Fırka, yığınların özlemlerini gidermeye çalıştığı, iktidarı ve hatta rejimi açıkça tehdit eden bir akım halini almıştır. Toplumun demokratikleşme özlemleri ve yoksulluktan kurtulma arzusu, bu partiye karşı duyulan yığınsal eğilimin en önemli açıklayıcı nedenidir.[10]
Serbest Fırka örgütü gelecekteki demokratikleşme çabalarında önemli görevler alacak kişiler için bir nevi okul görevi de görmüştür. Örneğin, Adnan Menderes, Ekrem Hayri Üstündağ gibi Demokrat Parti'nin ileri gelenlerinin önemli bir kısmı Serbest Fırka'da bulunmuş kişilerdi.[10]
Halkın partiye yönelik tutumu ve parti tabanı
Kurulduğu ilk andan itibaren, Serbest Cumhuriyet Fırkası halktan yoğun bir ilgi gördü. Yüzlerce mektup partinin kurucusu ve lideri olan Fethi Bey ile muhalefetin sesi olan gazetelere gönderildi.[11] Bazıları yeni partiye iyi niyet dileklerini iletirken, bazı mektup sahipleri henüz yerel teşkilatların kurulmasını beklemeden üyelik başvurusu yapıyorlardı. SCF'nin üye sayısı ilk haftada 10.000'e, ikinci haftanın sonunda 13.000'e ulaşmıştı.[11]
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın toplumsal tabanına ilişkin açıklamalar partinin kuruluşuna ilişkin yapısal yaklaşımlarla uyum içindeydi. Siyasi açıklama tek parti yönetiminden hoşnut olmayan grupları öne çıkarırken; sosyal perspektif, Kemalist reformların kitleler üzerinde yarattığı yabancılaşmayı vurguladı.[11] Özellikle ikinci açıklamaya göre, cumhuriyet ve modernleşme karşıtları partinin tabanını oluşturmaktaydı. Son olarak SCF'nin bulduğu yoğun destek ekonomi merkezli bir yorumla değerlendirildi. Buna göre muhalefet partisi, Büyük Buhran'dan bunalan kitleler ve hükümetin mali ve ekonomik politikalarından rahatsız olan toplumsal gruplar tarafından desteklenmişti.[11]
Siyasi açıklamayı savunanlar, tek parti rejiminin otoriter niteliğine vurgu yapıyorlardı.[11] Bu yoruma göre ülkede siyasi özgürlük olmadığından, işçiler örgütlenemiyor, İslamcı entelektüeller, komünistler ve Halk Fırkası çizgisinde olmayan cumhuriyetçiler siyasi temsil şansı bulamıyorlardı.[11] Aynı zamanda, Ankara'daki CHF merkezi, parti mutemetleri vasıtasıyla hem yerel teşkilatlar üzerindeki kontrolünü koruyor hem de toplum içinde ayrıcalıklı bir konum elde ediyordu.[11] Kamu kurumlarında ve adliyelerde çürümüşlük ve adam kayırma yaygındı. Bu duruma uygun olarak söz konusu siyasi yapı içinde taleplerinin karşılık bulmadığını ayırtına varan kitleler Serbest Cumhuriyet Fırkası etrafında toplanarak yeni partinin kitle tabanını oluşturdular.
İkinci açıklama biçimi olan sosyal perspektifin temelinde cumhuriyete ve devrimlere karşı olan kitleler yer aldı.[11] Bu kurguya göre SCF kadroları reformlara karşı çıkan; medrese, tekke ve zâviyeleri kapanan “gericiler” tarafından doldurulmuştu.[11] Hatta bazılarına göre yeni parti serseriler, işsizler, çulsuzlar tarafından destekleniyordu.[12] Örneğin Ağaoğlu Ahmet, Son Posta'da yazdığı bir yazıda bunu şöyle dile getirmektedir: “… ikinci fırka teşekkül eder etmez meydana bir nazariye çıktı. Bu nazariyeye göre, Serbest Fırka teşekkül eder etmez Türk halkı derhal ikiye ayrılmış bulunuyordu. Halk Fırkası tarafına gidenlerin kâffesi yüksek terbiyeli, kanunperver, devlet ve hükümetin ne olduğunu anlayan, sokak gürültülerinden hoşlanmayan, devlet kuvvetlerine itaati benimseyen, rabıtalı, cumhuriyete, cumhuriyetin bütün şartlarına riayet eden, efendi ve centilmen Türklerdir. Serbest Fırka tarafına geçenler ise hep baldırı çıplaklardan, ipsiz sapsız sokak süprüntülerinden, yan kesicilerden veyahut saltanat ve hilâfet arkasında koşan, fesin ve Arap hurufatının avdetini arzu eden, devlet ve milletle hiçbir alâka ve münasebetleri olmayan, talih ve saadetlerini sokak gürültülerinde, meydan iğtişaşlarında arayan, birtakım yeşil bayraklı ve gök sarıklı sergüzeştçi halitadan ibarettir…”[13]
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı destekleyenlerin sosyal kimliğini gün ışığına çıkarmaya çalışan son açıklama biçimi ise ekonomi merkezliydi.[11] Bu görüşe göre Fethi Bey partiyi destekleyenlerin mürteciler olmadığını Büyük Buhran ve ekonomik krizden olumsuz etkilenen kitleler olduğunu biliyordu.[11] Bu yüzden parti, tüccar sermayesi ve dış ticaret merkezli burjuvazinin taleplerine yanıt veren liberal programına rağmen fakir halk yığınlarının ve işçilerin büyük desteğini aldı.[11] Aynı zamanda ticari tekellerden bıkmış olan tüccar sınıfının büyük bir kısmı da SCF saflarına katıldı.[11] Bu noktada birçok araştırmacının ulaştığı sonuç partinin çıkarları çelişen sosyal sınıflar tarafından desteklendiği yönünde oldu.[11] Türkiye'deki ekonomik yoklukları, yoksullukla birlikte gelen baskıyı üzerlerinde hisseden yığınlar demokratikleşmeyi kurtuluşlarının ilk koşulu olarak görmüşlerdi.[11]
Parti programı
Serbest Fırka'nın programı iki aşamada tamamlanmıştı:[10] Birinci aşamada on bir maddelik program bizzat Fethi Bey tarafından hazırlandı. Sonra Ağaoğlu Ahmet, Reşit Galip, Nuri ve Tahsin Beyler tarafından gözden geçirilerek M. Kemal'e sunuldu. M. Kemal ise bu programın özüne dokunmayıp, yalnızca birkaç küçük düzeltme yaptı.[10]
Program, çok sınırlı bir süre içinde kaleme alınmış bulunuyordu. Bu nedenle de, programa bu açıdan yöneltilebilecek eleştirileri önlemek için, SCF yetkililerince, bunun yalnızca bir çerçeve olduğunun asıl programın daha sonra hazırlanıp yayınlanacağının açıklanması yoluna gidildi.[6] “Asıl program”ı ise Ağaoğlu Ahmet Bey hazırladı.[6] İlk maddelerinde program ilkelerine de yer veren ve Fırka Yasası denen bu metin 27 Ağustos 1930'da yayımlandı.[6]
Programda Anayasa'ya dayanan temel ilkelerin dışında özellikle ekonomik yaklaşımlarda önemli farklılıklar görülmekteydi:[10] Bunların başında özel girişimciliğe verilen ağırlık gelmekteydi. Buna göre devlet ancak özel girişimin yapamadığı işler açısından ekonomiye müdahale edebilecekti. Diğer bir önemli ilke ise yabancı sermayenin teşvik edilmesiydi.
Vergilerin ağırlığı, toplanmasındaki sert yöntemler ve bunların kamuoyunda bıraktığı olumsuz etkiler parti programının halk tarafından en fazla benimsenen yanını meydana getirmiştir.[12] Vergilerin ağırlığına ve tahsil yöntemine yöneltilen bu sert eleştirilere karşılık, parti programında, en azından müterakki bir vergilemeye yönelik tek bir öneriye rastlanmamaktadır.[12]
Fethi Bey'in İzmir gezisi
Kuruluşun hemen ardından SCF önderleri Batı Anadolu turuna çıktılar. Gezi İzmir, Aydın, Manisa, Balıkesir ve o çevrede bulunan birçok gelişmiş kasabayı kapsıyordu.[14]
Halkın Serbest Fırka'ya yönelik coşkusu tüm açıklığı ile Fethi Bey'in İzmir gezisinde ortaya çıktı. Fethi Bey ve arkadaşları 4 Eylül 1930 günü İzmir'e vardıklarında büyük bir coşkuyla karşılandılar.[15] Cumhuriyet gazetesi karşılamayı şu şekilde anlatmaktadır: “Sandalla gelip vapura atlayanlar Fethi Bey'e sarılıyorlardı. Birçokları ağlıyor… Rıhtımda, üzerine vuku bulan ilk tehacümle Fethi Bey’in ceketi yırtıldı. Bu esnada denize düşenler, ezilenler ve çiğnenenler oldu. Davullar, zurnalar çalıyordu…”[10]
O gün büyük bir kalabalık Fethi Bey'in kaldığı otelin önünde bekledi.[10] Onun ısrarla yarın, söyleyeceği nutku dinlemek üzere gelmelerini, şimdi ise sükûnetle dağılmalarını söylemesi üzerine kalabalık ağır ağır dağıldı.[10] Ne var ki, İzmir Valisi Kâzım Bey, Fethi Bey'e bir yazı göndererek, güvenliği sağlamakta güçlük çektiğini, bu nedenle de ertesi gün vereceği söylevden vazgeçmesi gerektiğini söyledi.[16] Bunun üzerine Fethi Bey, Gazi Mustafa Kemal'e bir telgraf çekerek durumu bildirdi.[17] Gazi Mustafa Kemal, bu telgrafı hemen yanıtladı ve yine telgraf ile şunları söyledi:
“İzmir'de Serbest Fırka Reisi Fethi Bey Hazretlerine (Sureti Başvekile, Dahiliye Vekiline, İzmir Valisine)
Anlıyorum ki, sana nutkunu söyletmek istemiyorlar. Fakat sen mutlaka nutkunu söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli bana bildireceksin. Asayişin temini için Başvekil, Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi lâzım olan tedbirleri almakla mükelleftirler. GAZİ”[18]
Bu telgraf üzerine artık Fethi Bey’in önündeki tüm engeller aşılmıştı.[19]
Ertesi günü olaylar daha sabahın erken saatlerinde başladı. Fethi Bey'in kalmakta olduğu İzmir Palas Oteli'nin önü onu görmeye gelenlerle doluydu.[19] Bu sırada, İzmir'de yayımlanan, CHF yanlısı Anadolu gazetesinde Denizli milletvekili Haydar Rüştü Bey'in Serbest Fırka aleyhine çok ağır suçlamalarla dolu bir yazısı çıktı.[19] Bu yazı yüzünden CHF il idare binasının ve Anadolu matbaasının önünde yapılan gösteriler karşısında polisler silahla önlem almaya çalıştılar.[19] Halka ateş açılması sonucu on iki yaşındaki bir çocuk vurularak öldü.[20]
Fethi Bey, İzmir konuşmasını ise 7 Eylül'de elli bin kişiyi aşan bir kalabalık önünde yaptı ve bu olayları izleyen günlerde İzmir ve yöresinde işçilerin çeşitli yasaklamaların var olmasına karşın grevlere gittiği görüldü.[21]
Gezinin diğer duraklarında da SCF heyeti coşkuyla karşılandı. Gezinin ve İzmir olaylarının yurt genelindeki yankısı büyük olmuş ve CHF çok zor duruma düşmüştü.[19]
Belediye seçimleri
Fethi Bey'in yurt gezisinden sonra Serbest Fırka, Gazi Mustafa Kemal'in de uygun görmesiyle belediye seçimlerine katıldı. Bu seçim, olaylı bir seçim oldu ve CHF ile SCF arasındaki ilişkileri onarılamayacak biçimde bozdu. Olaylarla ilgili ise taraflı gazeteler farklı şeyler yazıyor; her iki parti de suçu birbirine atıyordu.
Seçim sonuçlarına ilişkin açıklamalara göre, 502 seçim bölgesinden -ikisi kent düzeyinde olmak üzere- 40'ında[**] SCF kazanmıştı.[22] İstanbul'da CHF toplamda 35.942, SCF 12.868; İzmir'de CHF 14.624, SCF 9.950; Bergama'da CHF 250, SCF 1.371; Merzifon'da CHF 496, SCF 557 oy almışlardı.[6] Samsun'da ise CHF'nin 416 oyuna karşılık SCF 3.312 oy kazanmıştı.[6]
SCF yöneticileri bu seçim sonuçlarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürdüler. Onlara göre seçimi SCF kazanmıştı. Sonuçlar baskı ve fesat ile elde edilmişti. Öte yandan Hasan Rıza Soyak'ın hatıratında aktardığına göre M. Kemal'in konuyla ilgili söyledikleri de manidardır:
"(...) Bana "Hangi fırka kazanıyor?" diye sormuş; "Tabii bizim fırka Paşam" cevabını vermiştim. O gülmüş: "Hayır efendim. Hiç de öyle değil. Hangi fırkanın kazandığını ben sana söyleyeyim: Kazanan idare fırkasıdır, çocuk! Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler. Bunu bilesin." buyurmuştu."[23]
Fethi Bey iddia edilen usûlsüzlüklerle ilgili olarak TBMM'nin 6 Kasım 1930 günlü birleşiminde bir önerge de verdi. Ardından 15 Kasım'daki oturumda söz alarak yolsuzluk ve baskı iddialarını sıraladı. Fethi Bey'den sonra söz alan CHF'li vekiller ise Fethi Bey'i ve SCF politikalarını eleştirdikten sonra, asıl SCF'nin seçimlerde yolsuzluk yaptığını iddia ettiler.
Fethi Bey'in çabaları bir sonuç getirmedi; üstelik tartışmalar iki parti arasındaki ilişkilerin iyice gerilmesine neden oldu.
Partinin kapatılması
Serbest Fırka'nın kurulmasının üzerinden çok geçmeden Limancı Hamdi (Ahmet Hamdi Başar) Ankara'ya giderek Atatürk'e gerici unsurların destek olduklarını, partiye akın ettiklerini, buna hâkim olamayacağını, bu hareketin Atatürk'ün kendisine de karşı olduğunu anlatarak partinin kapatılmasını talep etti. Ahmet Hamdi Başar'ın anılarında, Atatürk "Bu vefasızlık neyin nesi?" diye sorduğunda, Atatürk'e büyük bir nezaket içinde "Halk dışarıda kaldı." yanıtını verdiği yazılıdır[24].
Bu görüş ve İzmir olayları Serbest Fırka'ya karşı CHF liderlerinin, özellikle M. Kemal'in kuşkuya düşmesinin başlangıcı sayılabilir. CHF'nin sindiremediği nokta, M. Kemal'in partinin kurucusu ve önderi olduğu halde, Serbest Fırka tarafından adeta tarafsız bir lider gibi kabul edilmesiydi.[19] Nitekim İzmir olaylarının sonrasına rastlayan 9 Eylül 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi'nin M. Kemal'e hitap eden açık mektubu yayınlandı.[19] Bu mektupta İzmir olayları sırasında CHF binalarına bazı yöneticilere yapılan hücumlara değinilerek, M. Kemal'in kesin tutumunun bilinmesindeki yarardan söz edilmekteydi.[19] M. Kemal'in bu mektuba yazdığı cevap ise aynı gazetenin 10 Eylül tarihli sayısında çıktı.[19] Mektupta şu sözler geçiyordu:
“…Hakikati Fethi Beyefendi'ye yazdığım mektupta açıkça ifade ettiğimi zannediyorum. Kendilerince hakiki vaziyetin tamamen bilinmekte olduğuna şüphe yoktur. Ancak umumiyetle yanlış zan ve düşünceler ve görüşler olduğu anlaşılıyor.
Hakikat-i hali bir daha ifade ve tasrih edeyim. Ben Cumhuriyet Halk Fırkası'nın Umumî Reisiyim. Cumhuriyet Halk Fırkası Anadolu'ya ilk ayak bastığım andan itibaren teşekkül edip benimle çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden doğmuştur. Bu teşekküle tarihen bağlıyım. Bu bağı çözmem için hiçbir sebep ve lüzum yoktur ve olamaz.
…İşaret olunan hadiseler (…) ve hükümet ricaline ve otoritesine karşı bazı anlayışsız kuvvetler tarafından yapılan çirkin tecavüzlerden çok müteessir olduğumu tahmin etmek güç değildir.(…) Bu gibi saldırıcılar ve teşvikçiler Cumhuriyet kanunlarının takiplerinden tabiî kurtulamazlar.”[25]
Böylece M. Kemal, CHF yanında ağırlığını koyuyordu. Nitekim belediye seçimlerinden sonra Fethi Bey'e “Ben (partiler arası tarafsızlık konusunda) sözümde duruyorum. Fakat benin üzerimde bir de memleketi emniyet ve huzur içinde tutmak mesuliyeti var. Siz hemen birkaç ay içinde iktidara geçmek için uğraşıyorsunuz. Hiç beklemeğe tahammül göstermiyorsunuz. Bugün iktidarda olanları düşürüp yerine geçecek olursanız bu memleketi emniyet ve huzur içinde ayakta tutabilecek misiniz? Bana bir kere bu kanaati vermelisiniz.”[26] dediği söylenmektedir. Bundan sonra Serbest Fırka'nın yapacağı savaşımda karşısına alacağı, İsmet Paşa ve onun yönetimi değil; doğrudan doğruya Gazi Mustafa Kemal olacaktı.[19]
Partinin kapanmasına yol açan son olay, TBMM'de Fethi Bey'in seçimlerde yapılan yolsuzluklara ilişkin önergesinin tartışılmasında ortaya çıktı. Bu tartışmalar üzerine M. Kemal, partiler üstü konumu ile bir milli blok kurulmasına ilişkin önerisinin artık gerçekleşemeyeceğini Fethi Bey'e söyledi.[19] Bu, her şeyin sonu demekti. 16 Kasım 1930 akşamı bir kere daha M. Kemal ile görüşen Fethi Bey, kapatma kararında olduklarını bildirdi ve aynı akşam fırkanın Ankara'da bulunan milletvekilleriyle bir toplantı yaparak verilen kararın yerinde olduğunu saptamıştır.[19] Kararın kesinleşmesinden sonra, ertesi gün Dahiliye Vekaleti'ne verilmek üzere, bir “fesih beyannamesi” hazırlanmıştır:
“Tebellür eden son vaziyete göre, Fırkamız, Büyük Gazi Hazretlerine karşı, siyasî sahnede mücadele edecek bir mevkie getirilmiştir. Fırkamız doğrudan doğruya Gazi Hazretlerinin teşvik ve tasvipleriyle vücuda gelmiş ve Büyük Reisimizin her iki fırkaya karşı müsavi muavenet ve muamelesine mazhar olacağı teminatı almış idi. Esasen başka türlü siyasi bir teşekküle vücut vermek mesuliyetini almağı hiçbir zaman hatırımıza getirmedik. Halbuki emri vaki şeklinde tahakkuk eden son vaziyet karşısında bizce başarılması muhal olan bu teşebbüse devam etmek beyhude olacağından Fırkamızın feshine ve keyfiyetin bilumum teşkilata ve Dahiliye Vekaletine bildirilmesine karar verilmiştir.
16.11.1930”[27]
Notlar
*. ^ Birincisi: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Kaynakça
- Tunçay, M. (1999). Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
- Yetkin, Ç. (1997). Atatürk'ün Başarısız Demokrasi Devrimi: Serbest Cumhuriyet Fırkası, Toplumsal Dönüşüm Yayıncılık, İstanbul
- Emrence, C. (2006). 99 Günlük Muhalefet: Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları, İstanbul
- Çavdar, T. (1995). "Serbest Fırka", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8. ss. 2052-2059. İletişim Yayınları, İstanbul
- AnaBritannica, Cilt 19, (2004), Ana Yayıncılık A.Ş., İstanbul
- "Bireysel Haklar Tarihimiz (13): Serbest Fırka". (9 Nisan 2007). http://www.derinsular.com/ansiklopedi/2007/04/bireysel-haklar-tarihimiz-13-serbest-firka.php 25 Aralık 2007 tarihinde erişildi
- Soyak, H. R. (1973). Atatürk'ten Hatıralar Cilt II, Yapı Kredi Bankası Yayınları,İstanbul
- Mavioğlu, E. (30 Mart 2004). "Türkiye'de Sol Nerede?...(01)". 16 Mart 2008 tarihinde erişildi
- 1 2 3 4 AnaBritannica
- 1 2 Emrence, 2006, s.73
- ↑ Emrence, 2006, ss.73-74
- 1 2 3 Emrence, 2006, s.74
- 1 2 3 4 Çavdar, 1995, s.2053
- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 Yetkin, 1997
- 1 2 3 4 5 Çavdar, 1995, s.2054
- ↑ Yetkin, 1997, ss.62-71
- ↑ Yetkin, 1997, ss.71-72
- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çavdar, 1995, s.2055
- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Emrence, 2006
- 1 2 3 Çavdar, 1995, s.2056
- ↑ Çavdar, 1995, ss.2056-2057
- ↑ Emrence, 2006, s.93
- ↑ Çavdar, 1995, s.2057
- ↑ Yetkin, 1997, s.175
- ↑ Yetkin, 1997, ss.175-176
- ↑ Çavdar, 1995, ss.2057-2058
- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Çavdar, 1995, s.2058
- ↑ Yetkin, 1997, s.177
- ↑ Yetkin, 1997, s.178
- ↑ Emrence, 2006, s.183
- ↑ Soyak, 1973, s. 436
- ↑ Mavioğlu, 2004, para.14
- ↑ Yetkin, 1997, ss.211-212
- ↑ Tunçay, 1999
- ↑ Yetkin, 1997, ss.227-228
- ↑ Emrence, 2006, ss.183,184