1578-1590 Osmanlı-İran Savaşı
1578 – 1590 Osmanlı-İran Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Osmanlı-İran Savaşları | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Safevî Devleti | Osmanlı İmparatorluğu | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Muhammed Hüdabende İmam Kulu Han Tokmak Han |
III. Murat Özdemiroğlu Osman Paşa Lala Mustafa Paşa | ||||||
Güçler | |||||||
130.000 ile 150.000 arası | 80.000 ile 100.000 arası | ||||||
Kayıplar | |||||||
40.000 ile 55.000 arası | 20.000 ile 25.000 |
|
1578–1590 Osmanlı-İran Savaşı, III. Murat'ın saltanatı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile Şah Tahmasb'ın ölümü sonrasındaki taht kavgalarıyla çalkalanan Safevî Devleti arasındai Güney Azerbaycan ve Kafkaslar'da gerçekleşmiş olan bir dizi muharebe içeren savaştır. Bu savaş sonucunda Osmanlılar, büyük bir zafer kazanarak hâkimiyet alanlarını Güney Azerbaycan ve Kafkaslar'a kadar genişletip, Hazar Denizi'ne ulaşmışlar. 1590'da imzalanan Ferhat Paşa Antlaşması ile de kazanımlarını kargaşa içinde bulunan Safevîlere kabul ettirerek doğuda en geniş sınırlarına ulaşmışlardır.
Öncesi
İran'da Şah Tahmasb'ın ölmesiyle beraber onun oğlu İsmail, İran şahı olmuştur. Şah II. İsmail, Osmanlı Devleti ile İran arasında imzalanmış olan 1555 Amasya Antlaşması'na riayet etmemiştir. Ayrıca bazı Osmanlı emirlerini kendi tarafına çekmiştir. Bu yüzden Osmanlı Devleti, Van Beylerbeyliği'ne emir vererek bölgede huzurun sağlanmasını istemiştir. İran'ın Luristan valisinin Osmanlı Devleti'ne sığınmasıyla ilişkiler iyice gerginleşmiştir [1].
Bu dönemde İran şahı II. İsmail'in zehirlenerek öldürülmesiyle beraber İran'da taht kavgaları başlamıştır. İran'daki karışıklıklardan faydalanılması gerektiğini belirten Van beylerbeyi, İran'ın zararlı faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla bu devlete savaş ilan edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin; Kafkasya'ya ulaşmak istemesi, İran'ın kuzeydende baskı altına almak ve Orta Asya Türk dünyasıyla bağlantı kurmak istemesi nedenleriyle Sultan III. Murad, 1578 yılında İran'daki Safevî Devleti'ne savaş ilan etmiştir. Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa; bu savaşa engel olmak istemiştir çünkü İran'ın geniş bir coğrafya olduğu ve burada tutunmanın zor olduğunu, Safevîler'e karşı galip gelinse dahi Şiî İran halkının itaat altına alınamayacağını belirtmiştir. Buna rağmen Sokullu, padişah üzerindeki etkisinin azalmasından ve o dönem devlet idaresinde etkili olan Sinan Paşa ile Lala Mustafa Paşa'nın İran seferine başkomutan olmak istemesi nedeniyle bu savaşa engel olamamıştır. Sokullu'nun haklı olduğu sonradan da anlaşılmıştır. Nitekim III. Murad, kendisi ordunun başında sefere çıkacak kabiliyette olmadığından Lala Mustafa Paşa'yı, orduya serdar tayin etmiş ve savaş ilan etmiştir. Lala Mustafa Paşa, 5 Nisan 1578'de orduyla beraber Üsküdar'a geçmiştir. Aşkale'ye varınca da Karaman, Maraş, Erzurum ve Diyarbakır beylerbeylik kuvvetleriyle asıl orduyu birleştirmiştir [1][2].
Savaş
Van beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa'nın, sınırda İran komutanlarından Emîr Han’ı bozguna uğrattığını haber alan Lala Mustafa Paşa, kendi üzerine gelen İran kuvvetlerinin durdurulması görevini Özdemiroğlu Osman Paşa'ya vermiştir. Osman Paşa, emrindeki kuvvetlerle Çıldır Gölü'nün kuzeybatısına gelmiş ve İran kuvvetlerini karşılamıştır. 9 Ağustos 1578 tarihinde, burada gerçekleşen Çıldır Meydan Savaşı'nı Özdemiroğlu Osman Paşa kazanmış ve Tokmak Han komutasındaki Safevîler önemli bir bozguna uğramıştır. Bu savaşla beraber Aras Nehri boyları tekrar Osmanlı egemenliğine girmiş ve Azerbaycan ile Gürcistan'ın fethi için herhangi bir engel kalmamıştır. Bu savaşın hemen ardından Gürcistan ve Tiflis fethedilmiştir. Buralardan Şirvan üzerine yönelen Osman Paşa, üzerine gelen 20.000 kişilik bir İran kuvvetini Koyun Geçidi'nde mağlup etmiştir. Bu savaşta esir alınan 5.000 kişi dışındaki tüm İran askerleri öldürülmüştür. Çıldır Zaferi'nin ardından Gürcistan'ı fetheden Osmanlı ordusu, Koyun Geçidi Zaferi'nden sonrada nüfusunun çoğunluğu Sünni olan Şirvan'ı fethetmiştir. Bu esnada, Hazar Denizi kıyısındaki Doğu Şirvan bölgesindeki Sünni halk, kendilerine zulmeden İran'a karşı ayaklanmış ve İran'ı bölgeden çıkarmıştır. Bölgeye gelen Osmanlı ordusu, burayı rahatlıkla kontrol altına almış, ardından da Dağıstan'a yönelerek burayı fethedilmiştir .
Özdemiroğlu Osman Paşa, az bir kuvvetle fethedilen yerlerde bırakılmış ve 8 Ekim'de Lala Mustafa Paşa, asıl orduyla Erzurum kışlağına çekilmiştir. Bunu fırsat bilen Safevîler'se 30.000 kişilik bir kuvvetle bölgeye girmişlerdir. 14.000 kişiyle Safevîler'e karşı koyan Özdemiroğlu Osman Paşa, Şamahı'da yapılan savaşta düşmana 15.000 ölü verdirmiş ve 10.000 esir almıştır. Kasım 1578'de gerçekleşen bu savaşta Safevîler'den çoğu yaralı birkaç bin asker kurtulabilmiştir. Esir edilen Safevî komutanı Urus Han ile oğlu Dede Han, Ereş'te Sünni halkı katletmiş olmaları sebebiyle idam edilmiştir. Bu yenilgilerden sonra Safevîler, Özdemiroğlu Osman Paşa ile ancak Safevî şehzadesinin başa çıkabileceğini düşünmüşler ve Safevî veliahdı Hamza Mirza'yı, emrindeki 100.000 kişilik orduyla Osman Paşa üzerine göndermişlerdir. Osmanlı kuvvetleriyse Osman Paşa'nın 13.000 kişilik kuvveti ve yardıma gelen 25.000 kişilik Kırım atlılarından ibaretti. Yapılan savaşta düşmana ağır kayıplar verdiren Osman Paşa, kendisininde az bir kuvveti kaldığı için Şirvan'ı Safevîler'e bırakarak Dağıstan'a çekilmiştir.
1579 yılında yapılan savaşlarda Erzurum ve Kırım'dan gelen kuvvetlerin yardımıyla Şirvan tekrar alınarak Safevîler'e ağır kayıplar verdirilmiştir. Aynı yıl Kars'a kale yaptırılmış ve şehir imar edilmiştir. 1580 yılında herhangi bir çatışma gerçekleşmemiştir. Ordu serdarlığınada Lala Mustafa Paşa yerine Koca Sinan Paşa getirilmiştir. 1581 yılında Şirvan'ı almak amacıyla 18.000 kişilik bir orduyla hareket eden Safevî komutanı Selmân Han, Kırım kalgayı Mehmed Giray'ın oğlu Gazi Giray tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış ve 18.000 kişiden sadece 300'ü kurtulmuştur. 1582 yılında Safevîler, Çıldır Meydan Savaşı'dan sonra kaybetmiş oldukları Gürcistan ve buranın merkezi Tiflis'i almak için harekete geçerek Tiflis'i kuşatmışlardır. Kalede çok az asker ve erzak bulunmasına karşın kale son derece iyi savunulmuştur. Nitekim kuşatmadan sonuç alınmadığına gören Safevîler, geri çekilmişlerdir.
1583 yılında ordu serdarlığına Ferhat Paşa getirilmiş ve 60.000 kişilik bir kuvvetle İstanbul'dan yola çıkmıştır. Bunu öğrenen Safevîler'in Gence valisi İmam Kulu Han; bu kuvvetler gelmeden Özdemiroğlu Osman Paşa'nın kuvvetlerini yenme amacıyla 50.000 kişilik bir kuvvetle Şirvan ile Dağıstan arasındaki Samur Irmağı'nın güney kıyısına gelmiş ve oradan da Bilasa Ovası'na inmiştir. Bu ovada üç gün üç gece süren, gecelerde meşale yakılarak muharebeye devam edilmesinden dolayı Meşaleler Muharebesi adını alan bu savaşta İmam Kulu Han, 7.000 kayıp vermiş ve ordusunun geri kalan kısmının dağılması sebebiyle çekilmiştir. Meşaleler Savaşı'yla Özdemiroğlu Osman Paşa, çok büyük bir zafer kazanmıştır. Bu sırada bölgeye yaklaşan Ferhat Paşa'da zafer haberini almış ve önce Revan'ı, ardındanda Bakü'yü fethetmiştir.
1585 yılında hem sadrazam hem de İran serdarı olan Özdemiroğlu Osman Paşa, 150.000 kişilik ordusuyla 25 Eylül 1585 tarihinde Tebriz'in, Osmanlı Devleti tarafından beşinci fethini gerçekleştirmiştir. Kaleyi tamir ettirerek komutan tayin eden Osman Paşa, Tebriz'in bir banliyösü olan Şenb-i Gazan'a gelmiştir. Uzun süredir hasta olan Osman Paşa'nın rahatsızlığı da iyice ilerlemiştir. Bu esnada yanlış bir istihbarat sonucu Osman Paşa'nın öldüğünü duyan Safevî veliahdı Hamza Mirza, 30.000 atlıyla Osmanlı Ordusu'na bir gece baskını yapmak istemiş ancak başarılı olamayarak geri çekilmiştir. Bu, Özdemiroğlu Osman Paşa'nın son zaferi olmuş ve Osman Paşa, 30 Ekim 1585 gecesi vefat etmiştir.
1578-1590 Osmanlı-İran Savaşı'nın Kafkas cephesinde; 1587 yılında önemli bir çarpışma gerçekleşmemiştir. 1588 yılındaysa Ferhat Paşa, Sultan III. Murad'ın kesin emriyle Gence'yi fethetmiştir. Şirvan beylerbeyi Cafer Paşa'ysa; Safevîler'in Gence valisi Ziyâdoğlu Mehmed Han'ın kuvvetlerinin büyük bir kısmını imha etmiştir. Osmanlı-İran Savaşı'nın Irak cephesindeyse her ne kadar Gürcistan, Şirvan taraflarındaki kadar olmasada Osmanlı üstünlüğü burada da devam etmiştir. 1578'de Dînever, Muhammere, Şüster, Dizfûl bölgeleriyle Basra Körfezi'nin kıyı yakaları Osmanlı Devleti tarafından fethedilmiştir. Bağdat beylerbeyi Elvendzâde Ali Paşa, 7 Kasım 1583 tarihli Dizfûl Meydan Muharebesi'nde Safevîler'i mağlup edince; Batı İran'daki Şafiî olan aşiretler ve beyler, teker teker gelip Osmanlı Devleti'ne bağlılıklarını bildirmişlerdir. Böylece güneyden kuzeye Huzistan, Luristan, Kirmanşah, Ardelan eyaletleri Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. 30 Ekim 1587 tarihinde, Irak cephesinde Çağalazâde Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Hemedan Safevî valisi Korkmaz Han'ın emrindeki kuvvetlerle Câmâsâb Çayı kenarında yaptıkları meydan muharebesini kazanmışlar ve Safevîler'e ağır kayıplar verdirerek Korkmaz Han'ı esir etmişlerdir.
Sonuç
Batıda hem Kafkas hem de Irak cephelerinde Osmanlı Devleti'yle savaşan, ağır yenilgiler alıp büyük çaplı toprak kayıplarına uğrayan Safevîler, Horasan'da hüküm süren Sünnî ve Türk Şeybaniler'in hükümdarı Abdullah Han'ın; Meşhed'i kuşatıp fethetmesi ve Hindistan'daki Sünnî Ekber Şah'la aralarının bozuk olması sebebiyle üç ateş arasında kalmışlardır. Bu yüzden Şah Abbas, Osmanlı Devleti'nden barış istemiştir. Şah Abbas; yeğeni Haydar Mirza'yı bir elçi heyetiyle beraber sulh rehinesi olarak Osmanlı Devleti'ne göndermiştir. 14 Ekim 1589 tarihinde Hasankale'deki umumi karargahta Ferhat Paşa tarafından karşılanan Safevî şehzadesi, 28 Ocak 1590'da İstanbul'a gelmiştir. Sulh heyeti başkanı Mehdî Kul Han, Sultan III. Murad tarafından kabul edilmiştir. Konuşmasına izin verilince Şah Abbas'ın tüm Osmanlı fütûhatını tanıdığını, o zaman için fiilen tarafların elinde bulunan yerlerin aynı devlette kalması şartıyla sulh istediğini belirtip, Şah Abbas’ın; Osmanlı padişahının saltanat süren kulları arasında bulunduğunu söylemiştir.
21 Mart 1590 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Safevîler arasında Ferhat Paşa Antlaşması imzalanmıştır. Duraklama Dönemi'nin ilk antlaşması olan Ferhat Paşa Antlaşması ile iki taraf arasında 12 yıldır süren savaşlar sona erdirilmiş; başta Tebriz şehri olmak üzere tüm Azerbaycan, Gürcistan, Karabağ, Dağıstan, Şirvan, Luristan ve Şehrizor Osmanlı Devleti'ne bırakılmış ve İslam peygamberi Muhammed, Dört Halife'den Ebu Bekir, Hattab oğlu Ömer, Osman bin Affan ile Muhammed'in zevcesi Aişe hakkında Şiî İran halkının kötü söz söylememesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca bu antlaşmayla beraber Osmanlı Devleti; doğudaki en geniş sınırlarına ulaşmıştır[3].