İsrail'in nükleer silahları
İsrail'in nükleer silahları, İsrail devletinin nükleer silahlanmasıyla ilgilidir. İsrail dünyada nükleer silah geliştirmiş olarak kabul edilen altıncısı, Nükleer Silahsızlanma Antlaşmasını imzalamamış nükleer silah sahibi dört ülkeden birisidir.[1]
Tanım
İsrail devleti resmî olarak nükleer belirsizlik diye tanımlanan bir siyaset izlemektedir. Buna göre stratejik olarak bilerek uluslararası komuoyu ile bilgi paylaşılmamaktadır. İsrail bu siyaset kapsamında resmî olarak nükleer silahlara sahip olduğunu açıklamamıştır. Ancak buna rağmen şu belirsiz açıklamayı yapmıştır:[2]
“ | İsrail bölgede nükleer silahları uygulamaya koyan ilk ülke olmayacaktır. | „ |
—12 Aralık 1968 İzak Rabin[3] |
İsrail devleti 1948 yılında kurulmasının hemen ardından nükleer alanda araştırmalara başlamıştır. Bu kapsamda 1950'li yılların sonuna doğru Fransa'nın desteğiyle gizli bir nükleer reaktör geliştirilmeye başlanmıştır.1960'lı yıllarda ilk nükleer silahlarını imal ettiyse de eski bir İsrail nükleer bilimci olan Mordechai Vanunu tarafından 1986 yılında İngiliz basınına yapılan ifşaatlara kadar kesin olarak bilinememiştir. İsrail'in halihazırda 75 ila 400 nükleer savaş başlığına ve bu başlıkları taşıyabilecek füze, uçak ve denizaltı fırlatma sistemlerine sahip olduğu bilinmektedir.
Nükleer silah geliştirme tarihçesi
1949-1956
İsrail'in ilk Başbakanı David Ben-Gurion II. Dünya Savaşı sırasındaki yahudi soykırımının yeniden yaşanmasına karşı önlem olmak üzere nükleer silah edinme gereğine inanıyordu. 1948 Arap-İsrail Savaşının hemen ardından bu yönde girişimlerde bulundu. İsrail Silahlı Kuvvetlerine bağlı bilimadamları bu dönemde özellikle değerli madenler ve petrol yatakları için Negev'de jeolojik araştırmalar yapar. Çalışmalar sonrasında uranyum bulunduğu anlaşılır. ABD'deki Şikago Üniversitesinde ders vermekte olan Enrico Fermi'nin derslerine katılmak üzere bu dönemde altı İsrailli yüksek lisans öğrencisi yurtdışına yollanır. Bu gelişmeler yaşanırken 1952 yılı Haziran ayında İsrail Atom Enerjisi Komisyonu IAEC kurulur. Negev'deki uranyumu fosfattan ayırma ve yeni ağır su elde etme teknikleri geliştirilince ABD'deki çalışmaların seviyesi yakalanmış olur. Ünlü kimyacı Ernst David Bergmann Fransa ile nükleer silahlar alanında işbirliği konusunda adım atar. Fransa'daki Commissariat à l'énergie atomique (CEA) ile işbirliği başlar. Bu dönemde Fransa'nın Marcoule'de kurduğu plütonyum reaktöründe İsrailli bilimadamları görev yapar. İki ülke arasındaki işbirliği Fransa'nın genç İsrail devletine silah yardımı yapmasının karşılığında Afrika'daki sömürgelerinde sorun yaşayan Fransa'ya önemli istihbaratın sağlanması yönünde de gelişir. İsrail ABD ile 12 Temmuz 1955 tarihinde nükleer işbirliği antlaşması imzalar. Ayrıca Fransa ile işbirliği halinde Dimona'da nükleer tesis kurulması kararı alınır.
1956-1965
Gelişimi
Fransızlar nükleer alanda İsrail'e yardım etmelerininin gerekçesini daha önceki benzer bir olaya dayandırır. 1955 yılında Kanada Hindistan'ın barışçıl amaçlarla ağır su araştırma reaktörü kurmasına yardımcı olacağını açıklamıştır.[4] Ancak Fransa'nın İsrail ile işbirliğinin gerçek amacının Süveyş Kanalının ele geçirilmesi olduğu ortaya çıkmıştır. 1952 yılı Mısır'da iktidara gelen Cemal Abdül Nasır kanalı kamulaştırınca çıkarları tehlikeye giren İngiltere ve Fransa İsrail'in mısır'a saldırmasını önerirler. Bunun karşılığında Fransa, İsrail nükleer silah programı çerçevesinde nükleer reaktör yapımında destek olacaktır. Dönemin Savunma Bakanlığı Müsteşarı Şimon Peres öneriyi kabul eder.[5] 17 Eylül 1956 tarihinde imzalanan antlaşmayla Fransa İsrail'e küçük çaplı bir reaktör satmayı kabul eder. Bu dönemde İsrail devleti olağanüstü İsrail yanlısı Fransız hükümetinden faydalanır. Gelişen Süveyş Krizi, ABD ve Sovyetler Birliğinin ortak karşı tavır alması sonucu başarısızlığa uğrayınca nükleer projenin durumu belirsizliğe bürünür. Ancak Fransa askeri harekâttaki başarısızlığa rağmen antlaşmanın kendine ait şartlarını yerine getirerek nükleer tesisi kuracaktır. 3 Ekim 1957 günü yeniden gözden geçirilerek tekrar paraflanan antlaşmada projenin barışçıl amaçlarla yapıldığı ve reaktörün gücünün 24 Megawatt olduğu belirtilir. Ancak bu açıklamalar gerçeği yansıtmamıştır; kurulan reaktör neredeyse üç katı büyüklüktedir ve nükleer silah yapımındaki önemli unsurlardan olan plütonyumdan yılda 22 kg üretebilmektedir. Reaktörün kurulmasında sorumluluk İsrail'in Burma'daki askeri ataşesi Albay Manes Pratt'a verilir. 1957 yılı sonlarına doğru başlayan inşaat işlerinde binlerce Sefarad yahudisi çok ağır koşullarda çalıştırılacaktır.
Fransa ve İngiltere
1958 yılı Kasım ayındaki seçimlerin sonunda Charles de Gaulle Beşinci Fransa Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olduğunda Fransa-İsrail nükleer işbirliğini sona erdirmek ister.[6] De Gaulle nükleer faaliyetlerin uluslararası denetime açılmasını, plütonyum üretilmediğinin teyit edilmesini ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılacğının vurgulanmasını ister. Üst düzeyde yapılan temaların ardından Fransız şirketlerinin ülkedeki kontratlarının tamamlanmasına kadar faaliyetlerine devam etmesi üzerinde anlaşılır. Süreç 1966 yılına kadar sürecektir. Bu dönemde yapılan yazışmalardan İngiltere hükümetinin İsrail'e nükleer hammadde ve teknoloji alanında büyük yardım sağladığı görülür.[6] İngiltere hükümeti ülkeler arasındaki alışverişi gizlemek amacıyla Norveçli bir paravan firmayı kullansalar da gerçekler ortaya çıkacaktır.
Kritik kütle
1961 yılına gelindiğinde İsrail Başbakanı Ben Gurion Kanadalı meslekdaşı John Diefenbaker'a verdiği bilgide Dimona'daki nükleer tesiste plütonyum ayrıştırması için deneme yapılacak bir tesis kurulacağını belirtir. Bu bilgiyi alan İngiltere, bu adımın ancak nükleer silah üretiminin bir parçası olabileceğini anlar. 1962 yılında İsrail nükleer silah üretimi için gereken asgari kritik fisil nükleer yakıta sahip olmuştur. 1965 yılında ise nükleer yakıtları Plütonyum-239'a çevirecek tesis tamamlanmıştır.
1967'den günümüze
İsrail'in 1967 yılındaki Altı Gün Savaşının ardından bütün imkânlarıyla nükleer silah geliştirme işini giriştiği bilinmektedir. Bu döneme ait CIA belgelerinde İsrail'in elinde nükleer silahın bazı parçalarının olabileceği, işlerliğe sahip bir nükleer silahı elde etmekten ise birkaç ay uzakta olduğunu belirtilir. Zamanın Savunma Bakanı Moşe Dayan sürekli büyüyen bir geleneksel ordudansa nükleer silahlara sahip bir orduyu tercih ettiğini belirtmiştir.
Plütonyum üretmek için gereken çok miktarda uranyum Mossad tarafından çeşitli paravan şirektler kullanılarak Avrupa üzerinden deniz yoluyla İsrail'e getiriliyordu.[7]
Döneme ait resmî kaynaklardan açıklama yapılmadığından dolayı birçok bilgi istihbaratçılar tarafından toplanan verilere veya siyasetçilerin üstü kapalı yorumlarına dayandırılmıştır. 1969 yılında ABD Başkanı Richard Nixon o dönemde artık nükleer bir silaha sahip olduğu inanılan İsrail'in Başbakanı Golda Meir'e bölgede herhangi bir nükleer güç gösterisi veya test yapmaması konusunda ısrar etmiştir. 1973 Arap-İsrail Savaşı öncesinde Peres, ülkesinin nükleer bir denemeyle gücünü kamuoyuna açıklaması gerektiğini savunmuştur.
CIA verilerine göre 1980'li yılların başına gelindiğinde İsrail'in artık termonükleer silaha sahip olduğu düşünülmektedir.[8] 2000'li yıllara gelindiğinde İsrail'in 75-400 arasında nükleer savaş başlığına sahip olduğu düşünülmektedir.[9] Ayrıca 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında çok sayıda yahudi Sovyet nükleer bilimadamının İsrail'e göçmesi de süreci etkileyen öneme sahiptir.[10]
Nükleer deneme
İsrail'in birden çok nükleer deneme yaptığı tahmin edilse de Vela Olayı haricinde elle tutulur bir olay bilinmemektedir.
Vela Olayı
22 Eylül 1979 tarihinde ABD tarafından nükleer testleri algılama göreviyle uzaya gönderilmiş olan Vela uydusu Hint Okyanusunun güney bölümünde nükleer patlamadan sonra oluşana benzer ışık demeti algılar. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter yönetimi olayın nükleer patlamadan kaynaklanmadığını açıklayacaktır. Ancak bazılarına göre algılanan veriler İsrail ile ortak nükleer proje yürüten ırkçı Güney Afrika Cumhuriyeti yönetimi tarafından yapılan bir nükleer testin delili olarak kabul edilmektedir.[11][12]
İfşaatlar
İsrail nükleer programının ilk olarak kamuoyuna aktarılması 19 Aralık 1960 tarihinde Time dergisindeki küçük bir haberle olur.[13] Ülkenin kimliğine dair yapılan spekülasyonların ardından çeşitli yayınlarda bu ülkenin İsrail'in olduğu açıklanmıştır. Bunun üzerine açıklama yapan İsrail Başbakanı Ben Gurion nükleer konulardaki çok az sayıdaki resmî açıklamadan birisini yaparak 24 Megawatt kurulu güce sahip bir reaktör inşa edilmekte olduğunu ve sadece ülkenin barışçıl ihtiyaçları olan sanayi, tarım, sağlık ve bilim alanında faaliyet göstereceğini vurgular. 1969 yılında İsrail'in nükleer kabiliyetine dair çeşitli yayın kurumlarında çıkan haberler hem ABD hem de İsrail yetkililerince yalanlansa da İsrail'in özellikle 1973 Arap-İsrail Savaşında mağlubiyet veya devletin varlığının ortadan kalkması ihtimaline karşı hazırlık olarak 13 adet nükleer bombayı hazırda beklettikleri iddia edilmektedir.[14]
İsrail'in nükleer silah programıyla ilgili ilk detaylı bilgiler Londra merkezli Sunday Times gazetesinin 5 Ekim 1986 tarihli sayısıyla olur. Dimona yakınlarındaki Negev Nükleer Araştırma Merkezinde eskiden çalışan Mordehay Vanunu adlı teknisyen bu bilgileri verdiği için Roma kentinde Mossad tarafından kaçırılarak İsrail'e geri getirilir. Devlet sırlarını ifşa etmekten suçlu bulunan Vanunu 18 yıl hapis cezasına çarptırılır. Vanunu'nun açıklamalarıyla İsrail'in termonükleer silahlar da ürettiği anlaşılır.
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter 2008 yılında yaptığı açıklamada İsrail'in 150'den çok nükleer silaha sahip olduğunu belirtir.[15]
2010 yılında The Guardian gazetesinde yayınlanan haberde 1975 yılında Güney Afrika Başbakanı Pieter Willem Botha ve İsrail Başbakanı Şimon Peres öncülüğünde iki ülkenin nükleer silahlanma alanında işbirliği yaptıklarını ispat ettiği iddia edilen toplantı tutanakları yayınlanmıştır.[16] Belgelerde İsrail'in Güney Afrika ırkçı rejimine nükleer silah satma girişimlerinde bulunduğu iddia edilse de İsrail yönetimi bu haberi reddetmiştir.[17][18]
Nükleer cephanelik
İsrail Devleti nükleer kabiliyetiyle ilgili ayrıntıları kamuoyuyla paylaşmamıştır. İsrail'in nükleer cephaneliği ve gücü hakkında bu yüzden kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Nükleer cephaneliğin büyüklüğü kullanılan radyoaktif malzemelerin büyüklüğüne, reaktörün çalışma süresine ve kapasitesine bağlı olarak değişebilecektir. Son dönemde yapılan değerlendirmelere göre İsrail dünyadaki altıncı nükleer güç olarak değerlendirilmekte ve cephaneliğinde 100-300 nükleer savaş başlığına sahiptir.[19]
Fırlatma kabiliyeti
Füze
İsrail'in olası bir nükleer saldırıya maruz kalması durumunda cevap verebilecek şekilde füze sistemlerine sahip olduğu düşünülmektedir.1960'lı yıllarda Fransız Dassault firmasıyla ortak geliştirilen balistik füze programına Jericho adı verilmiştir. Jericho II olarak bilinen orta menzilli füzelerin 2800–5000 km menzili bulunmaktadır.[20] Jericho II programı kapsamında geliştirilen fırlatma sistemleri sivil havacılık uydularını yörüngeye koymakta da kullanılsa da bu teknoloji esas olarak kıtalararası balistik füze geliştirilmesinde kullanılmıştır. 2008 yılı itibarıyla harekât kabiliyetine sahip olan Jericho III kıtalararası füzesinin kullanıma girmesi sayesinde İsrail nükleer başlıklı kıtalararası füze menzilini 11.500 km'ye çıkartmıştır. Füzenin savaş başlığı taşıma kapasitesi 1 ila 1,3 tondur.[21]
Savaş uçağı
İsrail Hava Kuvvetleri uzun menzilli stratejik bombardıman uçağına sahip olmamasına rağmen F-16 ve F-15 savaş uçaklarıyla nükleer savaş başlığı fırlatma kabiliyeti bulunmaktadır.
Denizaltı
İsrail Donanmasının bünyesinde faaliyette olan Alman yapımı Dolphin sınıfı denizaltıların nükleer savaş başlığı taşıyabilecek Popeye Turbo füze fırlatma sistemine sahip olduğu bilinmektedir. Denizaltındaki füze sistemlerinin 2000 yılında Sri Lanka açıklarında Hint Okyanusunda gerçekleştirilen tatbikatlarda başarılı olduğu gözlemlenmiştir.[22] 2006 yılında ThyssenKrupp ortaklığına sipariş verilen iki yeni Dolphin II sınıfı denizaltının eski denizaltılardan üstün kabiliyette olması beklense de Alman hükümetinden yapılan açıklamada denizaltıların nükleer silah taşıma kabiliyeti olmadığı belirtilmiştir.
Diğer
İsrail'in sahip olduğu iddia edilen farklı nükleer kabiliyetleri arasında çok küçük ölçekteki bombalardan, topçu birlikleri tarafından kullanılabilecek mermilere yerleştirilmiş nükleer başlıklar sayılabilir.
Nükleer silah politikası
Doktrin
İsrail'in nükleer doktrinini belirleyen en önemli etken ülkenin stratejik konumu ve toprak genişliğinin çok az olmasıdır. Ses hızından düşük bir hızda seyreden herhangi bir savaş uçağı Şeria Nehri ile Akdeniz kıyısı arasında ülkeyi 4 dakikada boydan boya geçebilmektedir. İsrail ayrıca yedeklere dayalı bir ordu yapısına sahip olduğundan dolayı görece düşük nüfusa yönelik saldırılardan etkilenecektir. İsrail bu alanlardaki zayıflıklarını istihbarat, esneklik ve ateş gücü ile kapatmaya çalışır. İsrail, toprak derinliği olmamasından hareketle tek bir savaş bile kaybetmemek üzerine strateji oluşturur. Bu yüzden olası savaşların önüne; caydırıcılık ve saldırıya uğrayacağı bilgisine sahip olduğunda önce saldırma taktikleriyle geçmeye çalışır. Bu stratejinin işe yaramaması durumunda İsrail devleti sınırları dışında savaşarak gerilimin acilen bir sonuca bağlanmasını tercih eder.[23] Stratejik olarak İsrail'in uzun menzilli füze kabiliyeti, nükleer savaş başlığı taşıyabilen denizaltı ve savaş uçaklarının varlığı ülke topraklarına karşı yapılacak bir saldırıya ciddi bir karşılık olanağını barındırır. Ülke savunmasının çökmesi ve şehir merkezlerinin tehlikeye düşmesi durumunda Samson Harekâtı olarak adlandırılan eylem tarzı benimsenecek ve düşmana nükleer saldırı dahil tüm imkânlarla topyekün cevap verilecektir. Bu kapsamda nükleer silahlar son çare olsa da başvurulabilecek bir olanak olarak bekletilmektedir.
Kullanım
1973 Arap-İsrail Savaşı başladığında Golda Meir başta olmak üzere İsrailli yetkililer acil durumlara hazırlık olması açısından 8 adet nükleer savaş başlığı taşıyan F-4 Phantom II savaş uçağının 24 saat alarmda olacak şekilde havalanmaya hazır bekletilmesi emrini vermişlerdir. Hem bir önlem hem de uluslararası kamuoyuna baskı aracı olarak kullanılan bu uygulama o dönemde etkili olmuş ve ABD, Sovyet istihbaratları tarafından öğrenilen durum krizin acilen sonlandırılmasında bir etken olmuştur. 1991 yılındaki Körfez Savaşı sırasında Irak, İsrail'e Scud füzeleriyle saldırmış, bu dönemde İsrail nükleer olarak alarma geçmiş ve olası saldırı için hazır hale getirilmiştir.
Güç dengesi
İsrail Ortadoğu bölgesinde diğer ülkelerin nükleer silah edinmesine hem diplomatik hem de askeri harekâtlarla karşı durmuş, engellemiştir. Fransa tarafından Irak'daki nükleer tesisler için hazırlanan yakıtların Mossad ajanları tarafından sabote edildiği, program kapsamında çalışan Mısırlı ve Iraklı mühendislerin Paris'de yine Mossad tarafından suikast sonucu öldürülmeleri bu kapsamda değerlendirilebilir.[24] 7 Haziran 1981 tarihinde İsrail, Irak sınırları içindeki Osirak nükleer tesislerini savaş uçaklarıyla vurmuştur.[24] Opera Operasyonu olarak bilinen saldırıda çok sayıda Iraklının yanı sıra 1 Fransız da hayatını kaybetmiştir.
6 Eylül 2007 tarihinde Orchard Harekâtı olarak adlandırılan saldırıda Suriye'nin Deyrizor bölgesinde bulunan ve nükleer tesis olduğu iddia edilen yapı İsrail hava saldırısı sonucu yok edilmiştir.[25][26] İddiaları yalanlayan Suriye Birleşmiş Milletler nezdinde şikayette bulunmuştur. Harekât sırasında ABD ile İsrail istihbarat alışverişinde bulunmuştur. Ayrıca harekâttan sonra savaş uçakları Türkiye hava sahasına girmesi ve boş yakıt tanklarını havadan atmış olması basın tarafından işlenmiştir.[27]
İsrail, İran'ın nükleer programını da kendisi için tehdit olarak görmekte ve engellemek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Bu kapsamda ABD destekli askerî müdahale gündeme getirilmiştir.[28] Ayrıca İranlı bilimadamları Mossad tarafından hedef alınmaktadır.[29] Natanz'daki nükleer tesis İsrail kaynaklı olduğu düşünülen Stuxnet adlı zararlı bir yazılım tarafından hedef alınmıştır.[30]
Uluslararası antlaşmalar
İsrail'in 1968 yılında Nükleer Silahsızlanma Antlaşmasını[31] imzalaması beklense de İsrail imzalamak konusunda tereddüt yaşar. Özellikle yaşanan yoğun bölgesel savaşlar ve İsrail askeri doktrini çerçevesinde nükleer belirsizlik politikasını sürdürür. 10 Aralık 1996 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen kararda Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması istenir.[32] Arap ülkeleri özellikle İsrail'in nükleer programını görmezden gelerek İran'ın nükleer programına müdahale eden Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve ABD hükümetini eleştirmektedir.[33]
Kaynakça
- ↑ Diğer ülkeler Hindistan, Pakistan ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyetidir
- ↑ Açıklamada İsrail nükleer silah üretmeyeceğini veya kullanmayacağını değil ilk olarak "uygulamaya koyan" ülke olmayacağını vurgulamaktadır
- ↑ ABD Dışişleri Bakanlığı arşivleri (İngilizce) 2 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Bakınız CANDU-Reaktörü
- ↑ 1923 doğumlu Peres, İsrail'de göreve gelen en genç müsteşar olur. Aracılık ettiği antlaşma sayesinde İsrail Fransa'dan gelişmiş Dassault Mirage III savaş uçağını alarak güç dengelerini değiştirecek, ayrıca Negev Nükleer Tesisi kurulacaktır.
- 1 2 Konuyla ilgili çok gizli ibareli yazışmalar (İngilizce) 6 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Bakınız Plumbat Harekâtı 30 Mayıs 1977 Time makalesi (İngilizce) 6 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Vanunu'nun yaptığı ifşaatlarla İsrail'in 1980-86 döneminde termonükleer silah üretme kabiliyetine sahip olduğu görülmüştür
- ↑ Plütonyum elde etme sürecinde kullanılmış olabileceği düşünülen lazerli izotop ayrımı gerçekleştirilebildiyse bu sayının dramatik şekilde artması muhtemeldir
- ↑ İlgili makale (İngilizce) 6 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Rhodes, s.164-169
- ↑ ABD Arşivlerindeki konuyla ilgili belgeler (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 19 Aralık 1960 tarihli Time haberi (İngilizce) 7 Şubat 2011 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 12 Nisan 1976 tarihli Time haberi (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 26 Mayıs 2008 tarihli BBC haberi (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 24 Mayıs 2010 tarihli The Guardian haberi (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 24 Mayıs 2010 tarihli Israel News haberi (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 1987 yılında Angola'da yapılan Cuito Cuanavale Muharebesinde Angola'nın Bağımsızlığı İçin Halk Hareketi ve Küba Ordusu karşısında mağlubiyet alan Güney Afrika Ordusunun bu muharebe sırasında nükleer silah kullanmayı düşündüğü iddia edilir 30 Eylül 2008 tarihli Fidel Castro makalesi (İngilizce) 7 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 4 Ekim 2010 tarihli haber (İngilizce) 8 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ İlgili makale (İngilizce) 8 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Günümüz teknolojisiyle 6 adet 100 Kiloton veya 1 adet 1 Megaton gücünde savaş başlığı anlamına gelmektedir
- ↑ İlgili makale (İngilizce) 8 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ İlgili makale (İngilizce) 9 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- 1 2 1981 Osirak saldırısının değerlendirildiği makale (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 16 Eylül 2007 tarihli The Guardian haberi (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişimiştir
- ↑ Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu konuyla ilgili kesin bir açıklama yapamamaktadır İlgili açıklama (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 24 Aralık 2010 tarihli soL haberi 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 21 Şubat 2005 tarihli The Washington Times haberi (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 16 Ocak 2012 tarihli soL haberi 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 11 Şubat 2011 tarihli The New York Times haberi (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ Antlaşmanın İngilizce metni (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ İlgili karar (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- ↑ 6 Mart 2005 tarihli The Washington Post haberi (İngilizce) 10 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
Ayrıca bakınız
Dış bağlantılar
- İsrail'in nükleer kronolojisi (İngilizce) 1 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- Avner Cohen'in Israel and the bomb adlı kitabın tanıtımı (İngilizce) 1 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
- İsrail'in denizaltıdan atılan nükleer füze kabiliyetiyle ilgili 12 Ekim 2003 tarihli The Guardian haberi (İngilizce) 1 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
Konuyla ilgili yazılan eserler
- Hersh, Seymour M., The Samson Option New York, Random House, 1991 ISBN 0-394-57006-5