Sol milliyetçilik
Milliyetçilik |
---|
Gelişim
|
Temel değerler
|
Türleri
|
Siyaset portalı |
Sol milliyetçilik, eşitliğe, halk egemenliğine ve self determinasyona dayalı bir milliyetçilik akımıdır. Kökleri Fransız Devrimi'ndeki jakobenizme dayanır. Sol milliyetçilik anti emperyalizmi benimser. Sol milliyetçilik, ırkçı milliyetçiliği ve faşizmi reddeder buna rağmen sol milliyetçiliğin bazı minör formları tahammülsüzlük ve ırksal ön yargıyı içerisinde barındırır.
Tarihte kayda değer sol milliyetçi akımlara, Gandi önderliğindeki Hindistan Ulusal Kongresi'nin Hindistan'ın bağımsızlığını kazandırması, Yahudi Ulusal Uyanışı'na önayak olan işçi siyonizmi, İrlanda Bağımsızlık Savaşı'nda ve Kuzey İrlanda sorunu'nda Sinn Féin, Nelson Mandela önderliğindeki Güney Afrika Afrika Ulusal Konseyi'nin Apartheid ile olan çatışmaları örnek gösterilebilir.
Sol milliyetçilik otoriter biçimlerde ortaya çıkmıştır.Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi, Suriye'de Baas Partisi ve Irak'ta ortaya çıkmış olan Pan-Arabizm ve devlet sosyalizmi. Eski Yugoslavya Komünist Birliği ve Yugoslavya liderleri Slobodan Milošević ve Josip Broz Tito sol milliyetçiliği desteklemişlerdir.
Marksizm ve Milliyetçilik
Marksizm, ulusu feodal sistemin çöküşünden sonra kapitalist ekonomik sistemi oluşturmak için kullanılan sosyo-ekonomik bir yapı olarak tanımlar. Klasik Marksistler, oy birliğiyle milliyetçiliği marksizm ile ilişkisi olmayan bir burjuva olgusu olarak ilan etti. Ancak, Karl Marx'ın eserlerinin yorumlarında uluslararası sınıf mücadelesinin nihai bir sonucu olarak reddetmesine rağmen üstü kapalı bir biçimde proleter milliyetçiliği bir milletin üzerinde proleter prensiplere ulaşmada uluslararası proleter devrimin sonraki aşamalarını sağladığını söylediği iddia edilir. Marksizm, sınıf mücadelesinin çıkarına ise bazı durumlarda milliyetçiliği destekler ama diğer milliyetçi hareketleri; işçileri, burjuvaziyi devirme hedefinden saptırıyorsa reddeder. Markistler, milletleri "gerici" ve "ilerici" milletler olmak üzere, ayrı ayrı değerlendirir. Stalin, Marx'ın sınıf mücadelesinde, enternasyonalist çerçevede proleter milliyetçiliğe göz yumulması yorumlarını desteklemiştir.
Karl Marx ve Friedrich Engels
Karl Marx ve Friedrich Engels, ulusu, sosyal evrimsel ve sınıfsal indirmegeci temelde incelemiştir. Marx ve Engels, modern ulus devletinin yaratılmasının, Kapitalist üretim biçiminin feodalizmin yerini alması sonucu ortaya çıktığını iddia eder. Kapitalizmin feodalizmin yerini almasıyla birlikte, kapitalistler ekonomiyi koordine etmek ve ortak bir dil olması açısından piyasa ekonomisine elverişli koşullar yaratmak amacıyla devlet içinde toplumların kültürünü ve dilini birleştirmek ve merkezileştirmek için devlet içinde yeterince büyük bir popülasyonu içeren işçi sınıfında iç bölünmelere yol açarak yerlerini sağlama alarak ve devlet için yeterince büyük bir alanı kaplayan canlı ekonomiyi korumak için çalıştı.
Marx, Hegel'in görüşünü takip ederek, önceleri din temelli toplum anlayışının sökülüp bireysel vicdanların serbest bırakılmasıyla devletlerin birey merkezli sivil toplumlar oluşturmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Alman İdeolojisi'nde Marx, Sivil toplumun, kapitalist bir oluşum ve burjuvazi temsili olduğunu iddia etmesine rağmen, bunun proleteryaya yararlı olduğunu çünkü sivil toplumun dengesiz olduğunu ve ne devletin ne de burjuvazinin onu kontrol edebileceği fikrini savunur. Marx, Alman İdeolojisi'nde şöyle söyler:
Sivil toplum, üretici güçlerin gelişmesinin belirli bir aşamasında içindeki bireylerin bütün maddi ilişkilerini kucaklar. Bu belirli bir aşamanın bütün ticari ve endüstriyel ömrünü kapsar ve bir ölçüde, devlet ve milleti aşar. diğer taraftan da, dış ilişkilerde kendisini bir milliyetçi gibi savunmalı, içte ise kendisini bir devlet olarak organize etmelidir.
Marx ve Engels, ilerici milliyetçiliğin feodalizmin yıkılmasında, yararlı bir adım olduğunu düşünürler ancak uluslararası sınıf mücadelesinin gelişiminde , milliyetçiliği , gerici ve yok edilmesi gereken bir fikir olarak değerlendirirler. Marx ve Engels'in Marksist evrimsel ekonomik ilerlemeye daha yatkın olan ulusların diğerlerini asimile etmesi gerektiğini söyledikleri yorumu yapılır.
Uluslar ve proletarya konusunda Komünist Manifesto'da Marx ve Engels diyor ki:
İşçilerin vatanı yoktur. Zaten onların olmayan bir şeyin, alınması da mümkün değil. Proletarya, önce siyasal iktidarı ele geçirmek, kendini ulusal sınıf düzeyine getirmek, kendini ulus yapmak durumunda olduğu için, kendisi de ulusaldır hâlâ, ama asla burjuva anlamda değil. Proletaryanın egemenliği bunu daha da yok edecektir. Birleşik eylem, hiç değilse uygar ülkeler arasında olmak üzere, proletaryanın kurtuluşu için en önde gelen koşullardandır. Bir bireyin bir başka bireyi sömürmesi ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun da ötekini sömürmesi ortadan kalkacaktır. Ulusun kendi içindeki sınıfların karşıtlığıyla birlikte ulusların birbirlerine karşı düşmanca tutumları da düşer.
Genel olarak Marx, sınıf mücadelesinde uluslar arasında etkileşimi ve enternasyonalizmi tercih etmiştir. Kapital'in birinci cildinin Almanca birinci baskıya önsöz bölümünde şöyle der: "Bir ulus öteki uluslardan birçok şey öğrenebilir ve öğrenmelidir de". Benzer bir şekilde, Marx ve Engels, İngiltere'de ki işçi devrimini geciktirmesinden dolayı İrlanda başkaldırışını eleştirmesine rağmen, Marx ve Engels, Irlanda'nın Birleşik Krallık tarafından baskı altında tutulduğuna ve İrlanda halkının çıkarları doğrultusunda Avrupa'daki sınıf mücadelesine katılacağına inandı, Marx ve Engels, Avrupa'nın sosyalist işçilerinin İrlanda'nın tabii müttefikleri olduğunu söyledi. Ayrıca Marx ve Engels, İrlanda'nın bağımsızlığını kazanmasının, İngiliz işçi sınıfı ile elit sınıf İrlandalılara karşı birleşeceğinden, Britanya egemen sınıfının yararına olduğuna inanıyordu.
Stalinizm ve "Devrimci Vatanseverlik"
Stalin, Sovyetler Birliği'nde "devrimci vatanseverlik" denen sivil vatanseverlik kavramını destekledi. Gençken Stalin, Gürcü milliyetçi hareketlerinde yer almıştır. Gürcü halkındaki kültürel milliyetçiliğe, materyalist kalkınmaya öncü olan devletçi ekonomiyi ve eğitim sistemini destekleyen İlia Çavçavadze'den etkilenmiştir. Stalin Gürcü Marksistlere katıldığında Gürcistan'da ki marksizm, Gürcü yurtseverliğini ve Rus İmparatorluğu'nun Gürcistan'ı kontrolüne karşı çıkışı aşılamış Noe Zhordania'dan etkilenmiştir.
Stalin 1903'te Bolşeviklere katıldıktan sonra, ulusal kültüre şiddetle karşı çıkmaya başladı. Kökeninde "zararlı alışkanlıklar ve kurumların" tutunmasına neden olan burjuvazi çağdaş milliyet kavramını kınadı. Ancak Stalin, insanların birlikte yaşadığı diğer insanlarla ortak kültürel bağları olduğuna ve bütünsel bağlarla birleştirilmesi gerektiğine inandı. Stalin, bunların "gerçek uluslar" olduğunu, bu özelliklere uymayanların ise "sözde ulus" olduğunu iddia etti. Stalin ulusu "ne ırksal ne kabilesel, sadece ve sadece ortak tarihleri olan insan topluluğu" olarak tanımlar. Stalin, Abhazlar ve Tatarlar gibi "ilkel" milletlerin Gürcü ve Rus milletleri içinde asimile olmasının yararlı olduğunu düşünüyordu. Stalin, tüm ulusların yabancı değerleri özümsediğini ve bir toplum olarak milliyetlerin kapitalizmin baskısı altında ve akılcı evrensellik ile seyreldiği görüşünü savundu. 1913'de Stalin, milli kimlik kavramını bütünüyle reddetti ve evrensel kozmopolit modernliği savundu. Stalin, Rus kültürünü diğer uluslardan daha evrensel bir kimlik olarak tanımladı. Stalin'in Rusya, Almanya ve Macaristan gibi öncü devletlerin diğer ilkel saydığı devletlerden üstün olduğu düşüncesinin Friedrich Engels'in görüşleri ile bağlantılı olduğu iddia edilir.
Titoizm
Yugoslavya, Josip Broz Tito'nun ve Yugoslavya Komünistler Birliği'nin idaresi altında hem komünizmi hem de sol milliyetçiliği temsil etmiştir. Tito'nun Yugoslavya'sı Yugoslav uluslar birliğini yani Yugoslavya'yı, Yugoslavya'nın bağımsızlığının mücadelesine teşvik için açıkça milliyetçi bir tutum izlemiştir. Yugoslav ulusları birleştirmek için hükümet, Yugoslav uluslar arasındaki ilişkileri teşvik ederek, kültürel ve dilsel farklılıkların getirdiği sorunları kaldırmak için "Birlik ve Kardeşlik" kavramını destekledi. Yugoslav milliyetçiliği, Yugoslav monarşiden beri süregelen kültürel asimilasyona karşı çıktı. Kültürel asimilasyona karşı Çokkültürlülük savunuldu. Yugoslav milliyetçiliği temsil edilirken, Yugoslav hükümeti herhangi bir şekildeki etnik milliyetçiliğe ya da azınlık milletler üzerindeki herhangi bir baskıya kesinlikle karşı çıktı. Tito, etnik milliyetçiliği nefrete dayalı olarak kınadı ve savaş nedeni olarak saydı.Yugoslavya Komünist Birliği, Yugoslav ulusları arasındaki ayrılıkçı çatışma ve bölünmelerle ilgili olarak emperyalist devletleri suçladı. Tito iktidarında sosyalist ve milliyetçi hükümetler olan, Cemal Abdül Nasır'ın yönetimindeki Mısır ve Cevahirlal Nehru'nun yönetimindeki Hindistan gibi devletlerle güçlü ilişkiler kurdu.
Avrupa
Avrupa'da, sol milliyetçi hareketler, uzun ve köklü bir geçmişe sahiptir. Milliyetçilik kendine Fransız Devrimi ve Fransız Devrim Savaşları'nda geniş bir yer bulmuştur. İlk sol milliyetçiler, ulusu "demokratik halk yönetimi" ve "birlik, beraberlik" olarak olarak tanımlayan liberal milliyetçiliği desteklemiştir. Sol milliyetçilik ilk zamanlarda Almanya'dan intikam almak ve Alsas-Loren'in kontrolünü savaşarak tekrar almak isteyen "revanşizm" ile bağlantı halinde olmuştur. Sol milliyetçiler, Bask Bölgesi, Katalonya ve Galiçya gibi yerlerde ayrılıkçı ve otonomist akımlara liderlik etmiştir. İskoç bağımsızlık hareketi 1980'li yıllarda solun merkezi olan İskoçya Ulusal Partisi'nin öncülüğünü yaptığı çok sayıda sol görüşün fikridir.
Avustralya
1890'lı yıllarda; Henry Lawson, Joseph Furphy ve Banjo Paterson gibi Avustralya doğumlu roman yazarları ve şairler "Australian bushman (Avustralyalı ormancı)" arketipi üzerinden çalıştılar. Bunlar ve diğer yazarlar, sol kavramları sıklıkla içeren Avustralyalı demokratik işçi sınıfı kavramı "bush legend"i üretti. Kavram, eşitlikçilik ve anti-otoriteryenizm kavramlarını da içermekteydi ancak "milliyetçilik" ve "yurtseverlik" gibi kavramlar Britanya İmparatorluğu destekçileri tarafından da kullanılmıştır, 1920'lere kadar merkez sağ parti olarak kalan Avustralya Milliyetçi Partisi'nin 1917 yılında kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
1940'lı ver 50'li yıllarda, radikal entelektüellerin çoğu felsefi enternasyonalizm ve radikal milliyetçiliğin Avustralya kültüründe kombinasyonu olan Avustralya Komünist Partisi'ne (CPA) katıldı. Bu türde bir kültürel milliyetçilik o zamanlar Avustralyalı radikaller arasında olasıydı. Çünkü;
- 1941 komintern poltikasında "vatanseverliğe dönüş" ve,
- O zamanlar "yurtsever"in yaygın anlamı emperyalist "ırkçı yurtseverlik" ve İngiliz karşıtlığıydı,
- Radikal milliyetçilik, entelektüeller arasında Avustralya kültürü içinde büyüyordu.
Savaş sonrası radikal milliyetçiler 1890’larda ortaya çıkmış “bush” kültürünü yüceltmeye çalıştı. Savaş sonrası radikal milliyetçilerin örtük veya doğal olarak radikal niteliklere sahip olarak bu geleneği şöyle yorumlanır: Avustralya işçi sınıfını “saf demokratik” ve/veya sosyalist olarak tanımlarlar. Bu görüş CPA’nın işçi sınıfı ve entelektüeller üstündeki milliyetçi duyguları ile birleşti. Ian Turner, Lloyd Churchward, Robin (Bob) Gollan, Geoffrey Serle ve Brian Fitzpatrick gibi önemli tarihçiler ve Stephen Murray-Smith, Judah Waten, Dorothy Hewett ve Frank Hardy gibi yazarlar radikal milliyetçilik fikrini benimsemişlerdir.
Radikal milliyetçi gelenek 1960’larda yeni sol akımıyla karşı karşıya kaldı. 1960’lı yıllardan itibaren, Avustralya milliyetçiliğini sol ile ilişkilendirmek zorlaşmıştır. “Bush legend”, Avustralya kültüründeki değişikliklere rağmen ayakta kalmıştır: 1970 ve 1980’li yıllarda ortaya çıkan “yeni milliyetçilik” akımını etkilemiştir, Avustralya milliyetçiliği John Howard gibi merkez sağ milliyetçiler tarafından sahiplenilmiştir. 21. yüzyılda, az sayıda aydın sol milliyetçilik akımını yeniden ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Kanada
Kanada'da, hem Quebec milliyetçiliği hem de Pan-Kanada milliyetçiliği sol ile ilişkilidir.
Quebec'de, kavram, 1960 ve 70'li yıllardaki politik gelişmeler sırasında Kuzey Amerika'da Quebec'i benzersiz olarak gören S.H Milner ve H. Milner tarafından kullanılmıştır. Quebec'de ki Sessiz Devrim'de liberaller, sağ ve gerici milliyetçiliğe karşı çıkarken, Quebec'de ki milliyetçiler şu anda kendilerini radikalizm ve sosyalizme adapte ettiler. Bu ideoloji enternasyonalist ve işçilerin vatanının olmadığını savunan tarihsel sosyalizme ters görünür.
1960'lı yıllarda Kanada'da Quebec bağımsızlık hareketleri görüldü. Bu hareketin savunucuları bağımsız ve sosyalist Quebec militanlarıydı. 1960'ların başında, Quebec'de milliyetçilik çeşitli gruplara ayrıldı. İlki, 19. yüzyılda Aşağı Kanada'da ortaya çıkmış ve yaygın olan radikal liberal milliyetçilik, 1830'larda daha sesli olan liberal ve cumhuriyetçi milliyetçilik 1837 ve 1838 isyanlarıyla susturuldu. 1840'lı yıllarda, topraklara katılan Aşağı Kanada'da liberal milliyetçilik eskisinin yerini aldı. Buna paralel olarak, Katolik ve ultramontanist milliyetçilik ortaya çıktı. 1950'li yıllara kadar bu iki zıt milliyetçilik arasındaki uzlaşmazlıklar sürdü.
Politik bilimci Henry Milner'e göre, bu üç tür milliyetçilik arasındaki çatışma, entelektüeller Quebec'de ki ekonomik sorunu ortaya çıkardığında önemli bir hal aldı. Milner, Qeubec sol milliyetçiliğinin evrimindeki üç ayrı küme faktörünü şöyle tanımlar: "ilk küme Quebeclilerin ulusal bilinciyle ilgilidir, ikinci ise, teknoloji, endüstriyel organizasyon, iletişim ve eğitimdeki değişikler ile ilgilidir, üçüncü ise ilk iki faktörde entelektüellerin aldığı roldür.".
İngiliz Kanadası'nda, hükümetin Kanada'nın eski politik geleneklerini korumak için ekonomiye müdahalesi savunuluyordu, tarihte hem sağ hem de sağda görülen en azından Sör John A. Macdonald'ın ulusal politikasına (tarife koruması) dönülmesi taraftarları fazlaydı. Ancak 1920'lerden beri ABD'nin Kanada ekonomisini ele geçirmesini önlemek için Kanada solunun hükümete daha aşırı şekillerde baskısı olmuştur. Sağ milliyetçilik hiçbir zaman bu tür önlemleri desteklememiştir ve ikisi arasındaki fark budur. Sol milliyetçilik aynı zamanda Kanada'nın İngiliz koloni tarihinden kalma miraslarını yok etme yanlısı olmuştur. Sol milliyetçiliği tarihte birçok Kanadalı sosyalist parti temsil etmiştir. Sol Milliyetçilik bugün kendine Kanadalılar Konseyi gibi yerlerde baskın gruplar bulmaktadır. Bu tür milliyetçilik "Devlet ya da Devletler" sloganı ile ilişkilendirilmiştir, bu slogan 1930'larda özelleştirmeye karşı gerçekleştirilen ulusal reklamlarla deyimleşmiştir, Kanada'da ki Amerikan radyo istasyonları ise Birleşik Devletler tarafından ilhak korkusunu aşılarken bu kampanya gerçekleştirilmiştir. Sağ milliyetçilik Kanada'da varlığını sürdürmektedir ancak Kuzey Amerika entegrasyonu eğilimindedir. Özellikle muhafazakar parti 1988 yılında serbest ticaret fikrini benimsediğinden beri bu eğilim sürmüştür. Kanada'da ki çoğu aşırı sağ hareket milliyetçidir ancak Kanada milliyetçisi değildir, bunun yerine Birleşik Devletler ile birleşmeyi veya Batı Kanada ayrılıkçılığını savunurlar.
|