Yıva boyu
Yıva boyu, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri ve Kaşgarlı Mahmud'a göre Divânu Lügati't-Türk'teki 22 Oğuz bölüğünden dördüncüsüdür.
Belgeleri şudur: [1] diye tanımladığı bir Oğuz boyudur. Yıva boyunun ongunu tuygun, yani "yaşlı erkek çakırdoğan"dır. Prof. Bazin Özbekçedeki karşılığını bulmuştur: karı erkek karcıyağ'dır.
Yıva; "derecesi hepsinden üstün" anlamına gelmektedir.
Diğer Türkmen boyları gibi Yıvalar da Moğol istilasından kaçmak amacıyla Türkmenistan'daki atayurd'tan çıkmışlar ve yoğun olarak Suriye (Halep bölgesi ve kuzeyi), Irak (Bağdat'ın kuzeyindeki Süleymaniye, Musul, Kerkük), İran (Hamedan, Urumiye, Kermanşah, İsfahan, Luristan) bölgesine yerleşmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet 1461'de Trabzon'u fethettikten sonra "Karadeniz'in İslamlaştırılması politikası" kapsamında, Ortadoğu'dan özellikle Türkmen Yıva soyunu getirerek başta Sürmene olmak üzere, Of, Çaykara, Araklı, Maçka vs. bölgelere yerleştirmiştir.
Halen Anadolu'daki Yiva, Yuvalı, Ayvalu, Yuvalıdere, Yuvacık, Ayvacık vb. isimle başlayan birçok köy vb. yerleşim yerleri, Yıva soyunun iskân edildiği yerlerdir. (Bkn: http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuturkiyat/article/viewFile/1023000818/pdf Özellikle Çorum'un Oğuzlar, Dodurga, Laçin ve Osmancık ilçelerinde Oğuz Boylarına ait köy isimleri yoğunluktadır ve bu köylerden biri de Ayvaköy'dür, ki Yıvaların yerleşimidir.
Kaşgarlı Mahmud, bu boyun adının İva, Yava, Yıva, Yava, Eyva, Aiva ve al-İvâiye (bu son isimlendirme Araplar tarafından yapılmıştır. Abbasiler döneminde orduda birçok büyük Yıva komutan bulunmaktaydı) gibi yedi söyleniş şeklini tesbit etmişti. XII. yüzyılda onlardan el-İvaiyye veya İva şeklinde bahsediliyor. Tahrir defterlerinde ise İva ve Yıva yazılışları görülmektedir.
Yıva soyuyla ilgili ayrıntılı bilgiler, Türk kaynaklardan daha çok, Arap ve İran kaynaklarında bulunmaktadır.
Selçuklular devrinde adı sık sık geçen boylardan biri de Yıvalar'dır.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE YIVALAR
1. Perçem-Oğulları:
Yıvalar XII. yüzyılda Hemedan'ın batısında yerleşmişlerdir. Burası İran'da Kürdistan denilen bölgeye dahildi. Bu bölge, daha önce de belirtildiği gibi, Dinever, Kirmanşah, Hulvan ve Şehnzor şehirlerini içine alıyordu. Yıvalar bu bölgede kalabalık bir halde yaşıyorlardı. Hatta Musul atabeği İmadeddin Zengi onların bir bölüğünü daha önce Suriye'ye getirerek Haleb bölgesine yerleştirmişti.
Yıvalar'ın Seyhun boylarından İran'a Avşar ve Salğurlar ile birlikte 1130 tarihlerinde geldikleri kuvvetli bir ihtimal ile söylenebilir.
553 (1158) yılında Yıva'ların ileri gelenlerinden Perçem'e mensup Türkmenlerin Cebel bölgesinde faaliyetlerini arttırmaları üzerine Bağdad halife hükümeti Mengü-Bars kumandasında, bunların üzerine kuvvet gönderdi. Halifenin düzenli ordusu karşısında dağınık Türkmenler bozguna uğradılar. Mengü-Bars birçok tutsak Türkmeni de alarak Bağdad'a döndü.
568 (1172) yılında Perçem, buyruğundaki Türkmenler ile Hemedan'ın batısındaki yöreye akın ederek Dinever'i yağmalamış, bunu Nahçivar'da haber alan İl-Deniz, atlı askerleriyle Perçem'in üzerine yürüyerek onu Bağdad yakınına kadar kovalamıştır. Hatta İl-Deniz'in Bağdad yakınına kadar gelmesi onun Bağdad'a saldıracağı zannını uyandırdığından, halife bir yandan asker toplamağa, diğer yandan da surları berkitmeye başladı. Fakat İl-Deniz halifeden özür dileyerek maksadının yalnız Perçem'i ülkesinde yağmalama yapmaktan vazgeçirmek olduğunu söyledi. Buradan anlaşıldığına göre Perçem, Abbasi halifesiyle tanışıyordu. Perçem'in oğulları da Abbasi Halifeleriyle ilişkisini sadakatle devam ettirdiler.
583 (1187) yılında son Selçuklu Sultanı Tuğrul ile halifenin veziri Celaleddin b. Yunus arasında Hemedan dolaylarında yapılan savaşta Yıvalar da halife ordusunda yer almışlardı. Ravendi'ye göre savaş esnasında Selçuklu ordusunun sol kolunda bulunan Ay-Aba kumandasındaki atabeğ'li askerleri (yani Pehlivanın memlûkleri) Yıvalar bozguna uğratmışlar, kaçan askerleri de uzun süre kovalanmışlardı. Fakat atabeğli askerler ağırlıklarını bırakarak Yıva Türkmenlerinin takibinden kurtuldular. Esasen Türkmenlerin asıl maksadı da ganimet (doyumluk) ele geçirmekti. Onların ağırlıkları ellerine geçince savaş meydanına dönmiyerek ülkelerinin yolunu tuttular. Halbuki savaş Sultan Tuğrul tarafından kazanılmıştı. Bu savaşta Yıvaların başında Perçem'in oğlu Mahmud vardı.
Irak Selçuklu sultanlığına son veren Harizm-Şah Tegiş, Acem'deki bazı yöreleri Selçuklu emirlerine bırakmıştı. Bunlar halife'nin tahriki ile çok geçmeden Harizm-Şah'a isyan ettiler ise de Harizm-Şah'ın oğlu Rey valisi Tunus Han tarafından bozguna uğratıldılar. Bu bozgundan kaçıp kurtulan emirler Yıva beyine sığındılar. Bu münasebetle Ravendi, Yıva beyini "melik" (kıral) kelimesiyle vasıflandırır.
Bu hadiseden sonra halife askeriyle Harizm-Şah Tegiş'in Hemedan valisi Mayaçık'ın ordusu arasında yapılan ve Bağdad kuvvetlerinin yenilgisiyle sona eren savaşta Yıvalar'ın da halife ordusu arasında yeralmış olduklarını biliyoruz.
Perçem-oğlu Mahmud'dan sonra Yıvalar'ın başına Fahreddin İbrahim'in geçtiği anlaşılıyor. 593 (1196) yılında Ata-Beğ Özbek adına Hemedan'da valilik yapmağa başlayan Nureddin Gökçe, Yıva beyliğini de ortadan kaldırmayı düşünerek bu beyliğin topraklarına yağma akınları yapmağa başlamıştı; fakat Gökçe, Yıva beyinin mukabeleye hazırlanması üzerine Hemedan'a dönmeğe mecbur kaldı.
605 (1208) yılında Melik İbrahim bir Bâtınî tarafından öldürüldü. Bâtınî, Yıva melikine yaklaşmak için yıllarca beklemiş ve bu esnada kendini tamamen ibadete vermiş bir insan gibi göstermişti.
Fahreddin İbrahim dirayetli bir melik idi. Onu kimin öldürttüğünü kaynaklar yazmıyor. Fahreddin İbrahim'den sonra Mahmud'un oğlu Perçem Yıvaların başına geçmiştir. Emir Perçem, 605 yılının Ramazan ayında (1209 Mart-Nisan) Bağdad'a gelerek halifenin katına çıkmış, kendisine elbise giydirilmiş, kılıç kuşatılmış ve ayrıca 10.000 altın da verilmiştir.
Perçem'den sonra Şihabeddin Süleyman Şah'ı Yıva beyi olarak görüyoruz. Süleyman Şah Yıvalar'ın en ünlü beyidir. Fakat Süleyman Şah, 610 (1213) yılından bilinmeyen bir sebepten Halife en-Nasir li-dinillah tarafından azledilerek yerine kardeşi geçirilmiştir. Fakat bunun fiilen yerine getirilip getirilmediği bilinemiyor.
Celaled-din Harizm Şah 621 (1224) yılında halifenin ülkesine yaptığı bir seferden dönerken Hemedan yakınındaki Bahar kalesinde oturan Süleyman Şah'ın yanına uğramış ve orada onun kızkardeşi ile evlenmiştir.
Tarih-i Güzide'deki Luristan meliklerine ait bahiste Süleyman Şah'a dair bazı bilgiler de bulunmaktadır. Bunlara göre Küçük Lur emiri Şerefeddin Ebu Bekir, Süleyman Şah'ın Melike Hatun adlı kızkardeşi ile evli idi. Bu Lur emirinin ölümünden sonra yerine geçen kardeşi İzzeddin, Melike Hatun ile evlenmiş ve ondan iki oğlu dünyaya gelmiştir. Fakat İzzeddin'in, amcası oğlu Hüsameddin Halil tarafından öldürülmesi üzerine İzzeddin'in küçük yaştaki oğulları dayıları Süleyman Şah'ın yanına kaçtılar. Bundan sonra Süleyman Şah ile yeni Lur emiri arasında sürekli bir mücadele başladı. Vukû bulan birçok çarpışmalardan sonra Şapur ovasında yapılan bir savaşta Yıva beyi Süleyman Şah Lur ordusunu bozguna uğrattı ve Hüsameddin Halil de öldürüldü (1246). Süleyman Şah, son savaşta düşmanı olmasına rağmen Hüsameddin Halil'in ölümüne çok üzülmüş ve onun hakkında bir rübai (dörtlük) söylemiştir.
Süleyman Şah halifelik hükümetine samimi bir şekilde bağlanmıştı. Komşu Lur emirleri, Fars'taki Salğurlular, Musul hükümdarı Hülâgû'ya tâbi oldukları halde, Süleyman Şah Halifeden ayrılmadı. Hatta, 1258 yılında Moğollar Bağdad'ı kuşattıklarında, şehri müdafaa edenlerden biri de Yıva beyi Süleyman Şah idi. Bağdad'ın düşmesi üzerine Süleyman Şah da halife ve diğer Türk kumandanları ile birlikte Hülâgû tarafından şehit edildi. Kendisi bu sırada epeyce yaşlı olmalıdır. Hamdullah-ı Müstevfi'ye göre Bağdad seferine Hülâgû saflarında katılan Lur emiri Bedreddin Mes'ud, Süleyman Şah'ın öldürülmemesi için Hülâgû'ya ricada bulunmuş ise de, ricası kabul edilmemiştir. Bununla beraber Süleyman Şah'ın aile ve maiyyetini himaye etmeğe muvaffak olan Lur emiri Bedreddin Mes'ud, onları Luristan'a götürmüştür. Bunların bir kısmı ortalık yatıştıktan sonra Bağdad'a dönmüşlerdir.
Süleyman Şah'ın oldukça kültürlü bir insan olduğu anlaşılıyor. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri halen İran ve Arap dünyasında ezberden okunmaktadır. Reşideddin de Yıva beyinin Yıldızlar ilmine vakıf olduğunu bildiriyor.
Yine Hamdullah-ı Müstevfi'ye göre, Kürdistan bölgesi 15 idari yöreye ayrılmakta olup, Süleyman Şah zamanında bölgenin geliri 200 tumana denkti. Halbuki müellifin zamanında aynı bölgeden ancak 20 tuman, 1500 dinar elde edebiliyordu. Bu mukayese, Süleyman Şah zamanında Kürdistan vilayetinin nasıl mâmur olduğunu açık bir şekilde gösterir.
Süleyman Şah Yıvaları'nın akibeti hakkında bilgimiz yoktur. Minorsky, Karakoyunlu iline mensup Baharlu oymağının adının Süleyman Şah'ın oturduğu Bahar Kalesi'nden geldiğini kabul ederek, Karakoyunlular'ın Yıvaların nesli olduklarını yazmaktadır.
2. Urmiye Yıvaları:
XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde kalabalık bir Yıva kümesinin de Urmiye yöresinde yaşadığı görülüyor. Kuvvetle muhtemeldir ki bunlar Moğol istilası sonucunda Türkistan'dan çıkarak Urmiye'ye gelmiş, Süleyman Şah Yıvaları'ndan ayrı bir Yıva koluydu.
Bu Yıvalar kalabalık olup 10.000 atlı çıkarıyorlardı. Muhammed-i Nesevi'ye göre, bunlar Sultan Celaleddin'i hiçe sayarak yollara korku salmakta ve uç ülkelerine saldırılar yapmakta idiler. Bu sebeble Celaleddin, Ahlat'tan dönerek bunların üzerine yürümüş, bir çok ganimet ele geçirmiştir. Koyun sürülerinden ibaret olan ve Muğan'a sevkolunan bu ganimetin hazineye ait olan kısmı 30.000 dinar kıymetinde idi.
Bu hadiseden 623 (1226) yılında bahseden İbn ul-Esir, Yıvalar'ın yağma faaliyetlerine dair tafsilat vermektedir. Ona göre Uşnu ve Urmiye şehirleri Yıvalar'ın elinde olduğu gibi, onlar Hoy şehrinden de haraç alıyorlardı. Urmiye Yıvaları Celaleddin'in ilk önce Gürcüler ve sonra da Ahlat'ın zaptı ile uğraşmasını fırsat sayıp ticaret kervanlarını vurarak yolların emniyetini ortadan kaldırmışlardır. Bu arada Tebriz tacirlerinin Erzurum'dan Tebriz'e getirmekte oldukları 20.000 koyunu da Tebriz yakınında ellerine geçirip götürmüşlerdi. Yıvalar'ın işi ileri vardırmaları üzerine son Selçuklu Sultanı Tuğrul'un kızı olan zevcesi Hatun'un ricası üzerine Celaleddin Ahlat kuşatmasını bırakarak onların üzerine yürüdü. Yıvalar Celaleddin'in Ahlat'tan ayrılmayacağına emin oldukları için sarp dağlara çıkmayarak yurtlarında kaygısızca oturuyorlardı. İşte bu sırada Celaleddin onları çevirdi, çoğunu tutsak aldı ve davarlarının pek çoğunu da eline geçirdi. Bu hadiseden 6 yıl sonra Moğolların gelmesi üzerine onlar da Azerbaycan'daki Türkmenler gibi batıya gitmiş olmalıdırlar.
3. Yaruklular:
Büyük Selçukluların Halep Atabeyi Nureddin Zengi (1128-1146) Musul'dan sonra Haleb'e hakim olup Haçlılar ile mücadeleye girişince, Şehrizor bölgesindeki Yıvalar'ın bir bölüğüne Haleb bölgesinde yurd vererek onlara "Haçlılar ile savaşmalarını, zaptedecekleri toprakların kendilerinin olacağını" söylemişti. Bu göçme 1140'dan önce olmuştur. Göçürülen bu Yıvalar'ın başında Arslan oğlu Yaruk adlı bir bey vardı.
Yaruk, eski Türkçede ışık demektir. Bu Yıva beyinin heybetli bir görünüşlü iyi bir bey olduğu yazılıdır. Haleb'in güneyinde Kuvayk çayı kıyısındaki bir tepe üzerinde kendisi, oğulları, diğer yakınları ve kendisine tabi olanlar için evler yapılmış, içtimai eserler meydana getirilmiş ve bu semt Yarukiye adıyla anılmıştır. Emir Bedreddin Yaruk 564 (1168-1169) yılında ölmüştür.
Yaruk'un bir çok oğlunu tanıyoruz. Bunlardan Bedreddin Dolduranı, Selahaddin-i Eyyubi'nin en itibarlı emirlerinden biri idi. Onun Anteb yöresindeki Tel-Buşir ve Tel-Hudud kalelerinin sahibi olduğunu biliyoruz.
Bedreddin Dolduranı 611 (1214-1215) yılında öldü. Yiğit, mert ve cömert bir beydi. Yerine oğlu Fetheddin geçti. Fetheddin 615 (1218) yılına kadar adı geçen kaleleri idare etti.
Yaruklular Haleb ve Yarukiye adlı mahallelerinde pek çok mescid'den başka medrese, hamam, su yolu ve çarşı yaptırmışlardı. Halep'te halen "Yarukiye Kapalı Çarşısı" isminde büyük bir çarşı vardır.
OSMANLILAR DEVRİNDE YIVALAR
Osmanlı devrinde özellikle vergi kayıtlarında Halep'tem Tarsus'a, Manisa'dan Trabzon'a, Kayseri'den İstanbul'a kadar bir çok bölgenin rwsmi kaydında Yıvalardan bahsedildiği görülmektedir.
Oğuzlar | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bozoklar | Üçoklar | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
"Gün Han" Kayı Bayat Alkaevli Karaevli | "Ay Han" Yazır Döğer Dodurga Yaparlı | "Yıldız Han" Avşar Kızık Beğdili Karkın | "Gök Han" Bayındır Beçenek Çavuldur Çepni | "Dağ Han" Salur Eymür Alayuntlu Yüreğir | "Deniz Han" İğdir Büğdüz Yıva Kınık | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ongunu Şahin | Ongunu Kartal | Ongunu Tavşancıl | Ongunu Sungur | Ongunu Uçkuş | Ongunu Çakır | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Besim Atalay, Divanü Lügati't-Türk, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Cilt I, Ankara 2006, s. 57. ISBN 975-16-0405-2
- Kafesoğlu, İbrahim. Türk Milli Kültürü. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1977. sayfa 134
- Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 360-368, 585-586, 600-604; a.mlf., “Yıva Oğuz Boyuna Dair”, TM, IX (1951), s. 151-168
- Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi 43. cilt, 547,548,549. sayfa
|