Roma Cumhuriyeti

Roma Cumhuriyeti
Resmi ad (sikkelerin üzerinde olduğu gibi):
Roma

MÖ 2. yüzyıldan sonra:
Senatus PopulusQue Romanus
("Senato ve Roma Halkı")

MÖ 509–MÖ 27

SPQR

Jül Sezar (Iulius Caesar'ın suikastının arifesinde Roma eyaletleri, MÖ 44
Başkent Roma
Dil(ler) Latince, Yunanca
Din Roma mitolojisi
Yönetim Oligarşik Cumhuriyet
Konsül
 - MÖ 509–508 Lucius Iunius Brutus, Lucius Tarquinius Collatinus
 - MÖ 27 Gaius Iulius Caesar Octavianus,
Marcus Vipsanius Agrippa
Yasama organı Roma kurulları
Tarihi
 - Jül Sezar'ın Daimi Diktatör İlan Edilmesi MÖ 44
 - Aktium Deniz Muharebesi MÖ 2 Ekim 31
Yüzölçümü
 - MÖ 326[1] 10000 km2
 - MÖ 200[1] 360000 km2
 - MÖ 146[1] 800000 km2
 - MÖ 100[1] 1200000 km2
 - MÖ 50[1] 1950000 km2

Roma Cumhuriyeti, hükümetin bir cumhuriyet olarak işlediği Antik Roma uygarlığının dönemiydi. Geleneksel olarak MÖ 508 olarak tarihlendirilen yılda Roma tekerkliğinin devrilmesi ve yerine her yıl yurttaşlarca seçilen ve bir senato tarafından öğüt verilen iki konsülün başkanlık ettiği bir hükümetin getirilmesiyle başladı. Karmaşık bir anayasa gitgide gelişerek güçler ayrılığı ve frenler ve dengeler ilkeleri üzerinde merkezlendi. Büyük olağanüstü haller dışında, devlet daireleri bir yıllığına sınırlandırılmıştı, işte en azından teoride, hiçbir birey kardeş-yurttaşlarına egemen olamazdı.

Uygulamada, Roma topluluğu hiyerarşikti. Roma Cumhuriyeti Anayasası soylarını geçmişe, Roma Krallığı'nın erken tarihine dayandıran Roma'nın arazi sahibi aristokrasisi (patriciler) ve çok daha fazla sayıdaki halktan yurttaşlar, plebler, arasındaki mücadeleden büyük oranda etkilenmişti. Zamanla, Roma'nın en yüksek devlet dairelerine dair Patricilere ayrıcalıklı haklar veren yasalar yürürlükten kaldırıldı veya zayıfladı ve pleb sınıfı arasından yeni bir aristokrasi doğdu.

İlk iki yüzyıl sırasında, Cumhuriyet toprakları İç İtalya'dan bütün Akdeniz dünyasına genişledi. Sonraki yüzyılda Roma; Kuzey Afrika, İber Yarımadası, Yunanistan ve şu anki Güney Fransa'ya egemenlik kurarak büyüdü. Roma Cumhuriyeti son iki yüzyılı sırasında, hem Fransa'nın kalanına hem de Doğu'nun çoğuna egemen olarak büyüdü. Tam bu noktada, tek bir gemi aslanı - prinçeps (ya da imparator) - cumhuriyetçi siyasal düzeneğin yerine geçti.

Roma Cumhuriyeti'nin sonunu ve Roma İmparatorluğu'na dönüşümü işaret eden kesin olay bir yorumlama meselesidir. Dönemin sonuna doğru kaçınılmaz bir son olarak Cumhuriyet'in sınırlarını aştıkları siyasal arenada egemenlik kurmak için Romalı önderlerin seçimlerinden biri gelmiştir. Tarihçiler farklı biçimlerde MÖ 44'te Jül Sezar (Iulius Caesar)'ın daimi diktatör atanmasını, MÖ 31'de Aktium Deniz Muharebesi'nde Marcus Antonius'un yenilgisini ya da MÖ 27'de ilk yerleşim altında Octavianus (Augustus)'a Roma Senatosu'nun olağanüstü güçleri bağışlamasını Cumhuriyet'i sonlandıran asıl olay diye önermişlerdir.

Roma'nın yasal ve yasama yapılarından çoğu Avrupa'nın her yanında ve dünyanın kalanında çağdaş ulus devlet ile uluslararası örgütler boyunca gözlenebilir. Romalıların Latincesi Avrupa'nın pek çok kısmında ve dünyada dilbilgisini ve sözcük dağarcığını etkilemiştir.

Anayasa

Roma Cumhuriyeti'nin anayasası daha çok gelenek sayesinde kuşaklarca aktarılan bir yazısız yönergeler ve ilkeler dizisiydi.[2] Roma anayasası resmi bir yazılı anayasa belgesi içermemekte idi. Ánayasa kurallarının büyük bir kısmı resmi olarak bir belgeye yazılmamıştı. Bu anayasa kuralları sürekli olarak gelişirdi.

Roma Forumu; kentin ve hükümetin çeşitli makam ve toplantı yerlerini barındırmış Cumhuriyet'in ticari, kültürel ve siyasal merkezi

Roma Cumhuriyeti'nin Senatosu

Senato'nun yüksek yetkisi; değeri ve saygınlığından gelmekteydi.[3] Bu değer ve saygınlık, hem Senatörlerin yüksek yetenek ve saygınlığı hem de gelenek ve görenek temeline dayanıyordu.[4] Senato senatus consultum denen buyrukları yürürlüğe sokardı. Bu resmi olarak Senato'dan bir magistraya "öğüt"tü. Gene de, uygulamada bunlara genellikle magistralarca uyulmaktaydı.[5] Roma Senatosu'nun odağı dış işlerine yönlendirilirdi.[6] Askeri çatışmaların yönetiminde teknik olarak hiçbir resmi rolü olmamasına karşın, Senato böyle konuları denetleyen en büyük güçtü.

Yasayıcı Kurullar

Magistra seçimi, yeni yasalar, idam cezasının yürütümü, savaş ve barış ilanı, müttefiklik oluşturma ya da bozmaya ilişkin son sözü söyleyecek kişi Roma Halkı - yani yasayıcı kurullardı.[7][7][8] İki tür yasayıcı kurul vardı. İlki bütün yurttaşların kurulları olan comitia ("komiteler") idi.[9] İkincisi belirli yurttaş kümelerinin kurulları olan concilia ("konseyler") idi.[10]

Çentürya Kurulu

Yurttaşlar çentüryalar ve tribüsler temeline dayanarak oluşmuştu. Çentüryalar ve tribüsler kendi kurullarında toplanırlardı. Comitia Centuriata çentüryaların kuruluydu. Comitia Centuriata'nın başkanı genellikle bir konsüldü.[11] Çentüryalar, çoğunluklarından bir destek alınana dek birer birer oylamaya katılırlardı. Comitia Centuriata, imperium gücü olan magistraları (konsülleri ve pretörleri) seçerdi. Çensörleri de bu kurul seçerdi. Yalnızca Comitia Centuriata savaş ilan edebilirdi ve bir nüfus sayımının sonuçlarını onaylayabilirdi.[12] Belirli türel olaylarda en yüksek temyiz mahkemesi olarak da hizmet etmiştir.[13]

Tribüs Kurulu

Tribüslerin kuruluna, Comitia Tributa'ya, bir konsül başkanlık ederdi[11] ve otuz beş tribüsün birleşmesiyle oluşmaktaydı. Tribüsler etnik ya da içinde akrabalık bağı taşıyan kümeler değildi, daha çok coğrafi bölümlerdi.[14] Otuz beş tribüsün oylayacağı sıra rastgele kurayla seçilirdi.[15] Tribüslerin çoğunluğundan bir destek alındı mı, oylama sona ererdi. Pek çok yasayı yürürlüğe sokmazken Comitia Tributa; küestörleri, kurulis adellerini ve askeri tribünleri seçerdi.[16]

Pleb Konseyi

Pleb Konseyi[17]; kendi tribüslerinde toplanan pleblerin, patrici olmayan Roma yurttaşlarının, kuruluydu. Kendi yetkililerini, pleb tribünlerini ve pleb adellerini, seçerlerdi. Genellikle bir pleb tribünü kurula başkanlık ederdi. Bu kurul pek çok yasayı yürürlüğe sokardı ve bir temyiz mahkemesi olarak da hizmet edebilirdi. Tribüsler temelinde oluştuğundan dolayı, kuralları ve yöntemleri Comitia Tributa'nınkilerle neredeyse özdeşti.

Yürütücü Magistralar

Her bir magistra maior potestas ("büyük güç") ile yetkilendirilirdi.[18] Yine her bir magistra eşit ve daha düşük rütbece bir magistra tarafından yapılmış herhangi bir işlemi veto edebilirdi. Öte yandan pleb tribünleri ve pleb adelleri diğer magistralardan bağımsızlardı.[11][18]

Magistra güçleri ve bu güçler üzerindeki denetimler

Her bir cumhuriyet magistrası belirli anayasal güçlere sahipti. Yalnızca Roma Halkı'nın (hem plebler hem de patriciler) bu güçleri herhangi bireysel bir magistraya sunma hakkı vardı.[19] En büyük anayasal güç imperium idi. Hem konsüller hem de pretörlerin imperiumu vardı. Imperium bir magistraya askeri bir güce komuta etme yetkisi veriyordu. Bütün magistraların baskı gücü de vardı. Bu, magistralarca kamu düzenini sürdürmek için kullanılıyordu.[20] Roma'dayken, bütün yurttaşlarınsa baskıya karşı bir yargı gücü vardı. Bu korumaya provocatio deniyordu (aşağıya bakınız). Ayrıca, magistraların kehanetlere bakması hem bir güç hem de bir görevdi. Bu güç sık sık siyasal muhalifleri engellemek için kullanılırdı.

Bir magistranın gücü üzerindeki denetimlerden biri meslektaş(lar)ıydı. Her bir magistra makamında eşzamanlı olarak en az iki kişi bulunurdu. Bir magistranın gücü üzerindeki bir başka denetim ise provocatio idi. Provocatio ilkel bir hukuki usul biçimiydi. Bu, habeas corpusun bir öncüsüydü. Eğer herhangi bir magistra devletin güçlerini bir yurttaşa karşı kullanmaya yeltenirse, bu yurttaş magistranın kararını bir tribüne temyize götürebilirdi.[21] Ayrıca, bir magistranın makamındaki yıllık döneminin süresi doldu mu, yeniden bu makamda hizmet etmesi için on yıl beklemesi gerekiyordu. Bu, bazı konsüller ve pretörler için sorun yarattığından, bu magistralar kimi zamanlar imperiumlarının süresini uzattırırlardı. Aslında, resmi açıdan o makamda bulunmadan makamın güçlerini (bir promagistra olarak) alıkoyarlardı.[22]

Konsüller, pretörler, çensörler, adeller, küestörler, tribünler ve diktatörler

Roma Krallığı
MÖ 753MÖ 510
Roma Cumhuriyeti
MÖ 510MÖ 27
Roma İmparatorluğu
MÖ 27476

Normal Magistralar
Üst Düzey Magistralar
Unvan ve Onur Payeleri
İmparator
Politika ve Hukuk

Roma Senatosu
Cursus honorum
Roma Meclisleri
Collegiality

Roma Hukuku
Roma Yurttaşlığı
Auctoritas
Imperium

Roma Cumhuriyeti'nin konsüllüğü en yüksek olağan magistra rütbesiydi; her bir konsül bir yıllığına hizmet ederdi.[11][23] Konsüllerin hem sivil hem de askeri konularda en üstün gücü vardı. Roma kentindeyken, konsüller Roma hükümet başkanıydılar.[11] Senato'ya ve kurullara başkanlık ederlerdi. Yurtdışındaykense, her bir konsül bir orduyu komuta ederdi.[11][24] Yurtdışındaki yetkileri neredeyse saltıktı.[11]

Pretörler kamu hukukunu yönetirdi[25] ve eyalet ordularını komuta ederlerdi. Her beş yılda bir, on sekiz aylık bir dönem için iki çensör seçilirdi. Makamdaki dönemleri sırasında, iki çensör bir nüfus sayımı yaparlardı. Nüfus sayımı sırasında, Senato'ya yurttaş kaydedebilir ya da Senato'dan yurttaş tasfiye edebilirlerdi.[26] Adeller Roma'da halka açık oyunların ve gösterilerin yönetimi gibi içişlerini yürütmek için seçilen memurlardı. Küestörler genellikle Roma'daki konsüllere ve eyaletlerdeki valilere yardım ederlerdi. Görevleri sık sık maliydi.

Tribünler pleblerin somut örnekleri sayıldıklarından, kutsallardı. Bu kutsallık, pleblerce içilen ve makamdaki dönemi sırasında bir tribüne zarar vermiş veya onla çatışmış herhangi bir kişiyi öldürmeyi gerektiren bir antla yerine getirilirdi. Tribünlerin bütün güçleri bu kutsallıktan türerdi. Bu kutsallığın açık bir önemi; bir tribüne zarar vermenin, vetosuna aldırmamanın ya da onunla çatışmanın idamlık ceza sayılması gerçeğiydi.[27]

Olağanüstü askeri zamanlarda, altı aylık bir dönemliğine bir diktatör atanırdı.[28] Anayasal hükümet dağıtılır ve diktatör devletin mutlak başkanı durumuna gelirdi.[29] Diktatörün dönemi sona erdiğindeyse, yeniden anayasal hükümet kurulurdu.

Siyasal tarih

Roma Cumhuriyeti'nin anayasal tarihi beş evreye bölünebilir. İlk evre MÖ 509'da tekerkliği çökerten devrimle başladı. Son evre, MS 27'de, Cumhuriyet'i etkin olarak Roma İmparatorluğu'na dönüştürmüş olan geçişle sona ermiştir. Cumhuriyetin tarihi boyunca, anayasal evrim aristokrasi ile sıradan yurttaşlar arasındaki sınıf çatışmalarıyla sürdü.

Patrici Devri (MÖ 509–367)

Söylenceye göre, Lucius Tarquinius Superbus MÖ 509'da Lucius Iunius Brutus önderliğindeki bir küme soylu tarafından devrildi. Tarquinius'un tahtı yeniden ele geçirmek için hepsi başarısız olmuş olan Tarquinius komplosu, Veii ve Tarquinii ile savaş ve en sonunda Roma ile Clusium arasındaki savaş ile birlikte birkaç girişimde bulunmuş olduğu söylenir.

Tarihsel tekerklik, söylencelerin belirttiği üzere, büyük olasılıkla hemen devrilmişti; ancak devrimin hemen ardından oluşmuş anayasal değişikler söylencelerin belirttiği denli kapsamlı değildi. En önemli anayasal değişiklik büyük olasılıkla baş yöneticiyi ilgilendiriyordu. Devrimden önce, yaşamı boyunca olmak üzere senatörlerce bir kral seçilirdi. Artık, bir yıllık dönemliğine yurttaşlarca iki konsül seçiliyordu.[30] Her bir konsül meslektaşını frenliyor ve makamlarındaki sınırlı dönemleri eğer makamın güçlerini kötüye kullanmışlarsa onları yargılanmaya kadar götürüyordu. Siyasal konsül güçleri, bir meslektaşla ortaklaşa yürütüldüğünde, eski krallarınkinden hiçbir farkı kalmıyordu.[31] Devrimin hemen sonrasında, Senato ve kurullar tekerklik zamanında oldukları denli güçsüzdüler.

MÖ 494'te kent, iki komşu oymakla savaştaydı. Pleb askerler düşmana karşı yürümeyi reddetmişler ve bunun yerine Aventinus Tepesi'ne ayrılmışlardı. Plebler kendi memurlarını seçme hakkı istediler. Patriciler kabul etti ve plebler savaş meydanına döndü.[32] Plebler bu iki yeni memura "pleb tribünleri" diyorlardı. Tribünlerin pleb adelleri denen iki yardımcısı olurdu. MÖ 367'de her yıl en az bir pleb adelinin seçimini gerektiren bir yasa yürürlüğe girdi. MÖ 443'te çensörlük ve MÖ 366'da da pretörlük oluşturuldu. Aynı yıl kurulis adelliği de oluşturuldu.[33] Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Comitia Centuriata ("Çentürya Kurulu") asıl yasayıcı kurul durumuna geldi. Bu kurulda, magistralar seçiliyor ve yasalar yürürlüğe konuyordu.

MÖ 4. yüzyılda, bir dizi yenilik yürürlüğe kondu. Bu yeniliklerin sonucu olarak Pleb Konseyi'nce yürürlüğe konan herhangi bir yasanın tam yasal gücü oluyordu. Bu, (Pleb Konseyi'ne başkanlık eden) tribünleri ilk kez etkin kişilikler durumuna getirdi. Bu yasalar yürürlüğe girmeden önce tribünlerin elindeki tek güç vetoydu.

Sınıf Çatışmaları (MÖ 367–287)

Pleb adelliği oluşturulduktan sonra, patriciler kurul adelliğini oluşturdular.[34] Konsüllük pleblere açıldıktan sonra, plebler hem diktatörlüğü hem de çensörlüğü ellerinde tutabiliyorlardı. MÖ 337'de, ilk pleb pretörü seçildi.

MÖ 342'de, iki kayda değer yasa yürürlüğe kondu. Bu iki yasadan biri herhangi bir anda bir makamdan daha fazlasını elde tutmayı yasakladı. Öteki yasaysa herhangi bir magistranın herhangi bir makama yeniden seçilmeyi istemesi için beklenecek bir on yıllık aralık gerektiriyordu.

Bu yıllarda, tribünler ve senatörler giderek yakınlaştılar. Senato arzuladığı amaçlarına ulaşmak için pleb makamlarını kullanma gerekliliğini fark etti.[35] Tribünleri kazanmak için, senatörler tribünlere büyük oranda güç verdiler ve tribünler de kendilerini Senato'ya karşı sorumlu hissetmeye başladılar. Tribünler ve senatörler birbirine yaklaştıkça, pleb senatörleri kendi ailelerinin üyeleri için tribünlüğü ele geçirdiler. Zamanla, tribünlük daha yüksek makamlara bir sıçrama tahtası durumuna geldi.[36]

MÖ 4. yüzyılın ortalarında, Concilium Plebis "Ovinius Yasası"nı çıkardı. Erken cumhuriyet zamanında, yalnızca konsüller yeni senatörleri atayabiliyorlardı. Ovinius Yasası, oysa, bu gücü çensörlere verdi. Bu yasa çensörlerin yeni seçilmiş magistraları Senato'ya atamasını da gerektiriyordu.[37] Bu noktada, plebler çoktan pek çok magistra makamını ellerinde tutuyorlardı. Böylece, pleb senatörlerinin sayısı iyice artacaktı. Oysaki, eğer iyi tanınan bir siyasetçi ailesinden değilse bir plebin Senato'ya girmesi zordu, bu nedenle yeni bir patricimsi pleb aristokrasisi doğdu.[38] Eski soyluluk yasa gücü sayesinde varolmayı sürdürüyordu; çünkü yalnızca patricilerin yüksek makamlara adaylığını koymaya izni vardı. Yeni soyluluksa toplumun sayesinde ayaktaydı. Bu itibarla, yalnızca bir devrim bu yeni yapıyı çökertebilirdi.[39]

MÖ 287'ye gelindiğinde, ortalama bir plebin ekonomik durumu yoksullaşmıştı. Sorun yaygın borçlanmadan kaynaklanıyormuş gibi görünüyordu. Plebler devletten para yardımı talep ettiler; ancak senatörler sorunlarının üzerine eğilme isteğini reddettiler. Sonucu ise son pleb ayrılığıydı. Plebler Janiculum Tepesi'ne çekildiler. Ayrılığı sona erdirmek için bir diktatör atandı. Diktatör, Pleb Konseyi'nce değerlendirilmiş herhangi bir yasa tasarısının önce patrici senatörlerce onaylanması gerekliliğini sona erdiren bir yasayı (Hortensius Yasası) yürürlüğe soktu.[40] Bu, herhangi bir Pleb Konseyi yasasının tam yasal güce sahip olmasını gerektiren ilk yasa değildi. Pleb Konseyi MÖ 449'daki özgün Valerius Yasası'ndaki değişiklik sırasında bu gücü edinmişti.[41] Bu yasanın önemi; patricilerin plebler üzerindeki son silahının da zorla elinden alındığı gerçeğiydi. Sonuç olarak devlet üzerindeki denetim seçmenlerin eline değil de yeni pleb soyluluğuna düşmüş oldu.[42]

Plebler sonunda patricilerle siyasal eşitliğe ulaşmışlardı. Yine de, ortalama bir plebin kötü durumunda herhangi bir değişiklik olmamıştı. Birkaç pleb ailesi eski aristokratik patrici ailelerinin hep sahip olmuş olduğu mevkiye yükselmişti; ancak yeni pleb aristokratları ortalama bir plebin kötü durumu hakkında eski patrici aristokratlar kadar ilgisizleştiler.[39]

Yeni Soyluluğun Üstünlüğü (MÖ 287–133)

Hortensius Yasası'nın büyük başarısı patricileri plebler üzerindeki son silahlarından yoksun bırakmasındandı. Böylece, erken devrin en büyük siyasal sorunu çözülmüştü. Bu itibarla, MÖ 287 ile MÖ 133 arasında önemli siyasal değişiklikler olmayacaktı.[43] Bu devrin önemli yasaları hala Senato tarafından çıkarılıyordu.[44] Aslında, plebler ellerindeki güçten hoşnuttular; ancak onu kullanmaya önem vermediler. Bu devirde Senato üstündü; çünkü devre dışişleri ve askeri siyaset egemendi.[45] Bu, Roma Cumhuriyeti'nin askeri anlamda en etkin devriydi.

Bu devrin son on yıllarında pek çok pleb için ekonomik durumda bir kötüleşme görüldü. Uzun askeri seferler yurttaşları savaşmaları için çiftliklerinden ayrılmaya va bakımsız kalmış çiftliklere dönmeye zorluyordu. Toprak sahibi aristokrasi, batkın yurttaşlardan çiftliklerini indirimli bedellerle alıyordu. Emtia fiyatları düştükçe, pek çok çiftçi çiftliğinden bir kazanç sağlayamadı.[46] Sonuç, sayısız çiftçinin büyük iflasıydı. İşsiz pleb yığınları kısa zamanda Roma'ya ve böylece de yasayıcı kurulların rütbelerine akın etti. Ekonomik durumları, kendilerine en çoğunu sunan adaylara oy vermelerine neden oldu. Refah için halkçı herhangi bir önderi umacak yeni bir bağımlılık kültürü doğuyordu.[47]

Gracchuslardan Caesar'a (MÖ 133–49)

Öncül devirde büyük askeri başarılar ve büyük ekonomik bozukluklar görüldü. Pleblerin yurtseverliği onları herhangi bir yenilik isteğinden alıkoydu. Artık, askeri durum istikrar kazanmış olduğundan çok az asker gerekliydi. Bununla birlikte yurtdışından daha fazla ithal edilmekte olan yeni köleler işsizlik durumunu daha da ateşlediler. İşsiz yurttaşların Roma'ya akını kurulları oldukça halkçılaştırdı.

Gracchuslar

Gaius Gracchus, halk tribünü, Pleb Konseyi'ne başkanlık ederken

Tiberius Gracchus MÖ 133'te tribün seçildi ve herhangi bir bireyin sahip olabileceği toprak niceliğini sınırlandıran bir yasa çıkarmaya kalkıştı. Aristokratlar - kesinlikle büyük miktarda para yitireceklerdi - bu öneriye kesinlikle karşılardı. Tiberius bu yasayı Pleb Konseyi'ne sundu; ancak yasa Marcus Octavius adlı bir tribün tarafından reddedildi. Tiberius bunun üzerine Pleb Konseyi'ni kullanarak Octavius'u suçlu buldurdu. Kuram şöyleydi ki, bir halk temsilcisi halkın isteklerine karşı eylemlerde bulunursa Roma Anayasası'na karşıdır. Eğer uygulamaya konursa, bu kuram halkın istekleri üzerindeki bütün kısıtlamaları kaldıracak ve devleti geçici bir halk çoğunluğunun mutlak denetimi altına koyacaktı.[48] Yasası çıkarıldı; ancak Tiberius yeni tribünlük seçimlerine adaylığını koyarken öldürüldü.

Tiberius'un erkek kardeşi Gaius MÖ 123'te tribün seçildi. Gaius Gracchus'un en büyük amacı Senato'yu zayıflatmak ve demokratik erkleri güçlendirmekti.[49] Örneğin; geçmişte Senato, adliye encümenleri kurarak ya da bir senatus consultum ultimum ("yüce senato buyruğu") yürürlüğe koyarak siyasal rakiplerini safdışı bırakırdı. Her iki yöntem de bütün yurttaşların sahip olduğu sıradan hukuki usul haklarını Senato'nun atlatmasını sağlardı. Gaius anayasal encümenlere karşı geldi ve senatus consultum ultimumu anayasaya aykırı ilan etti. Gaius ardından Roma'nın İtalyan müttefiklerine yurttaşlık hakları bağışlayacak bir yasa tasarısı önerdi. Ne var ki, bu noktada Roma'nın bir kısmı kendisini yüzüstü bıraktı. MÖ 121'de üçüncü bir dönem için seçimlere aday oldu; ancak yenildi ve öldürüldü. Senato ağır bir biçimde kan kaybetmişti.[50]

Populares ve Optimates

MÖ 56'da işlenmiş, bir yüzünde Tanrıça Diana'yı ve arkasında Romalı General Lucius Cornelius Sulla'yı gösteren bir Roma dinarı

MÖ 118'de, Numidya (bugünkü Cezayir ve Tunus) Kralı Miçipsa öldü. İki meşru oğlu, Aderbal and Yempsal, ve bir de gayrımeşru bir oğlu, Yugurta, vardı. Miçipsa krallığını bu üç oğlu arasında bölmüştü. Oysa Yugurta, kardeşlerine saldırarak Yempsal'ı öldürdü ve Aderbal'ı Numidya'nın dışına sürdü. Aderbal yardım için Roma'ya kaçtı ve önce Roma iki kardeş arasında ülkeyi bölerek arabuluculuk etti. Sonunda, Yugurta saldırısını yineleyerek Roma ile uzun ve sonuçsuz bir savaşa girdi. Birkaç Romalı komutanı da, en az iki tribünü, savaştan önce ve savaş sırasında rüşvetle aldı. Yugurta'nın can düşmanı, Gaius Marius, aslında taşralı bilinmeyen bir aileden gelen bir temsilci, Numidya'daki savaştan döndü ve aristokrat senatörlerin itirazlarına karşın MÖ 107'de konsül seçildi. Marius Numidya'yı istila etti ve bu süreçte Yugurta'yı ele geçirerek savaşı hızla sona erdirdi. Senato'nun açıkça görülen beceriksizliği ve Marius'un görkemi kendini göstermişti.[51] Populares partisi Marius ile birleşerek bu fırsattan yararlandı.

Birkaç yıl sonra, MÖ 88'de, yükselen bir Asyalı gücü, Pontus Kralı Mitridates'i, bastırmak için bir Roma ordusu gönderildi. Ancak ordu yenildi. Marius'un eski küestörlerinden biri olan Lucius Cornelius Sulla o yıl için konsül seçilmişti ve Senato tarafından Mitridates'le olan savaşa komuta etmesi emredildi. Populares partisinin bir üyesi olan Marius, Sulla'nın Mitridates ile olan savaştaki komuta yetkisini bir tribünle geçersiz kıldırdı. Aristokrat ("Optimates") partisinin bir üyesi olan Sulla, ordusunu İtalya'ya döndürdü ve Roma üzerine yürüdü. Sulla, Marius'un tribününe öyle kızmıştı ki tribünlüğü kalıcı olarak zayıflatmayı amaçlayan bir yasayı yürürlüğe koydu.[52] Ardından Mitridates'le olan savaşına döndü. Sulla gidince, Marius ve Lucius Cornelius Cinna'nın yönetimindeki Populares kısa zamanda kentin denetimini ele geçirdi.

Populares kente egemen olduğu sırada, aynı makama gelmek için beklenen on yıllık aralık geleneğine uymadan Marius'u birkaç kez konsül seçtirerek göreneği hiçe saydılar. Seçilmemiş bireyleri magistra makamlarına getirerek ve halk yasalarının yerine magistra buyruklarını koyarak yerleşik oligarşiye karşı geldiler.

Sulla kısa süre içinde Mitridates'le barış yaptı. MÖ 83'te Roma'ya döndü, tüm direnişi alt edip kenti yeniden ele geçirdi. Ardından Sulla ve yandaşları Marius yandaşlarının çoğunu boğazladılar. Halkçı devrimlerin şiddetli varsaydığı sonuçlarını gözlemlemiş olan Sulla, doğal olarak tutucuydu. Bu itibarla, Senato'yu büyüterek aristokrasiyi güçlendirmekle uğraştı.[53] Sulla kendini diktatör yaptı, bir dizi anayasal yeniliği yürürlüğe soktu, diktatörlükten çekildi ve konsül olarak son bir dönem daha hizmet etti. MÖ 78'de öldü.

Pompeius, Crassus ve Catilina Komplosu

Pompeius'u simgeleyen Romalı tarzda mermerden bir baş (Ny Carlsberg Glyptotek'te bulunuyor)

MÖ 77'de Senato, Sulla'nın eski vekillerinden biri olan Gnaeus Pompeius Magnus'u ("Büyük Pompeius") İspanya'daki bir başkaldırıyı bastırmaya gönderdi. MÖ 71'e gelindiğinde, Pompeius görevini bitirmiş bir biçimde Roma'ya döndü. Bu arada, Sulla'nın eski teğmenlerinden başka biri, Marcus Licinius Crassus, İtalya'da Spartaküs önderliğindeki gladyatör/köle ayaklanmasını yeni bastırmıştı. Döndüklerinde, Pompeius ve Crassus Populares partisini Sulla'nın anayasasına şiddetle saldırırken buldular.[54] Populares partisi ile bir antlaşma düzenlemeye giriştiler. Antlaşmaya göre eğer hem Pompeius hem de Crassus MÖ 70'te konsül seçilirlerse, Sulla'nın anayasasının çirkin öğelerini yürürlükten kaldıracaklardı. İkisi de kısa süre içinde seçildi ve hızla Sulla'nın anayasasının büyük bir kısmını yürürlükten kaldırdılar.[55]

MÖ 66'da, çeşitli sınıfların kötü durumları üzerine eğilmek üzere anayasal ya da en azından barışçıl, yöntemleri kullanma hareketi başladı.[56] Birkaç başarısızlığın ardından, hareketin önderleri amaçlarına ulaşmak için gerekli her türlü yöntemi kullanmaya karar verdiler. Hareket Lucius Sergius Catilina adlı bir soylunun önderliği altında birleşti. Hareketin merkezi kırsal çalkantının yuvası olan Faesulae kasabasıydı.[57] Taşralı hoşnutsuz kimseler Roma üzerine yürüyecekler[58] ve kent içerisindeki bir başkaldırıdan yardım alacaklardı. Konsüllerin ve senatörlerin çoğunun suikastının ardından Catilina, yeniliklerini yasalaştırmada özgür olacaktı. Komplo MÖ 63'te harekete geçirilecekti. O yılın konsülü, Marcus Tullius Cicero, Catilina'nın daha fazla üye almak için gönderdiği bildirileri alıkoydu. Sonuç olarak, Roma'daki komplocuların elebaşları (içlerinde eski bir konsül de olmak üzere) [anayasaya uygunluğu kuşkulu] Senato yetkisine dayanarak idam edildiler ve tasarlanmış ayaklanma bozuldu. Ardından Cicero, Catilina'nın güçlerini bozguna uğratan bir ordu gönderdi.

Catilina komplosunun en önemli sonucu Populares partisinin saygınlığını yitirmesiydi. 70li yılların başında Senato güçlerinde aşamalı bir aşınma görülmüştü. Komplonun şiddet içeren doğası ile birlikte Senato'nun onu bozmadaki becerisi, Senato'nun genel görünümünü düzeltmede çok işe yaramıştı.[58]

İlk Triumvirlik

MÖ 62'de, Pompeius Asya'dan zaferle döndü. Catilina'ya karşı başarılarından mutlu Senato, Pompeius'un yapmış olduğu anlaşmaları onaylamayı reddetti. Pompeius bu nedenle güçsüzleşti. Böylece, Jül Sezar (Iulius Caesar) MÖ 61'de İspanya'daki valilik görevinden döndüğünde, Pompeius ile kolaylıkla bir anlaşma yaptı. Jül Sezar ve Pompeius, Crassus ile birlikte, günümüzde İlk Triumvirlik olarak bilinen özel bir bağlaşıklığı oluşturdular. Bu bağlaşıklıkla, Pompeius'un anlaşmaları onaylanacaktı. Jül Sezar MÖ 59'da konsül seçilecekti ve sonra da beş yıllığına Galya valisi olarak hizmet verecekti. Crassus'a ise ileride bir konsüllük sözü verilmişti.[59]

Jül Sezar MÖ 59'da konsül oldu. Meslektaşı, Marcus Calpurnius Bibulus, uç bir aristokrattı. Jül Sezar, Pompeius'a söz vermiş olduğu yasaları kurulların onayına sundu. Bibulus bu yasaların çıkmasına engel olmaya yeltendi ve bunun üzerine Jül Sezar yasaların geçişini sağlamak için şiddet içeren yöntemler kullandı.[59] Jül Sezar ardından üç eyaletin valisi yapıldı. MÖ 58 yılında eski patrici Publius Clodius Pulcher'in tribünlüğe seçimini kolaylaştırdı. Clodius, Jül Sezar'ın senatör düşmanlarının en dikbaşlı ikilisi Cato ve Cicero'yu görevden almaya koyuldu. Clodius, Cicero'nun acılı bir düşmanıydı; çünkü bir kutsal olana saygısızlık davasında kendisi aleyhinde tanıklık etmişti. Clodius, Cicero'yu Catilina komplosu sırasında yurttaşları duruşmasız idam ettiği için yargılama girişiminde bulundu; sonucunda Cicero gönüllü olarak sürgüne gitti ve Roma'daki evi yakıldı. Clodius, onu birkaç yıllığına Roma'dan uzak tutacak olan Kıbrıs işgaline Cato'nun önderlik etmesini gerektiren bir yasa tasarısı da geçirdi. Clodius halka bedava tahıl yardımı veren bir yasa tasarısını da geçirdi.[60]

İlk Triumvirlik'in sonu

Clodius kenti yıldıran silahlı çeteler oluşturdu ve sonunda Pompeius'un yandaşlarına saldırmaya başladı. Onlar da cevaben Titus Annius Milo tarafından oluşturulmuş karşı-çeteler için parasal kaynak sağladılar. Triumvirliğin siyasal müttefikliği parçalanıyordu. Domitius Ahenobarbus MÖ 55'te Jül Sezar'ın yönetimini ondan almak için konsüllüğe yöneldi. Sonunda, Lucca'da triumvirlik yenilendi. Pompeius ve Crassus'a MÖ 55 yılı için konsüllük sözü verildi ve Jül Sezar'ın vali olarak süresi beş yıl olarak uzatıldı. Crassus, lejyonlarına Jül Sezar'ın vekili oğlunun önderlik ettiği Part Krallığı'na karşı yapılan bahtı kara bir yolculuğu yönetti. Bu durum, yenilgisi ve Harran Muharebesi'nde ölümüyle sonuçlandı. En sonunda, Pompeius'un eşi, Iulia, Jül Sezar'ın kızı, doğum sırasında öldü. Bu olay Pompeius ile Jül Sezar arasında kalan son bağı da koparmış oldu.

MÖ 54 yazının başlarında, siyasi bir yozlaşma ve sertlik dalgası Roma'yı sürükledi.[61] Bu kargaşa Clodius'un Milo tarafından bir çete savaşında öldürüldüğü MÖ Ocak 52'de doruk noktasına ulaştı. MÖ 1 Ocak 49'da, bir Jül Sezar temsilcisi Senato'ya muhtıra sundu. Muhtıra reddedildi ve Senato ardından, eğer Jül Sezar o yılın temmuzuna dek silah bırakmazsa cumhuriyet düşmanı sayılacağını bildiren bir önergeyi geçirdi.[62] MÖ 7 Ocak 49'da, Senato Pompeius'a diktatör güçleri yetkisi veren bir senatus consultum ultimumu geçirdi. Oysa Pompeius'un ordusu büyük ölçüde acemi askerlerden oluşuyordu. 10 Ocak'ta, Jül Sezar kıdemli ordusuyla (Roma yasalarını çiğneyerek) Rubikon'u geçti ve Roma'ya yürüdü. Jül Sezar'ın hızlı ilerleyişi Pompeius, konsüller ve Senato'yu Yunanistan'a gitmek üzere Roma'dan ayrılmak zorunda bıraktı. Jül Sezar kimseyle karşılaşmadan kente girdi.

Geçiş dönemi (MÖ 49–29)

Jül Sezar MÖ 49'da Rubikon'u geçtiğinde başlayan ve Octavianus MÖ 29'da Aktium'dan sonra Roma'ya döndüğünde sonlanan devirde önceki yüzyılın anayasal evriminin ivmesinde hızlı bir artış görüldü. MÖ 29'a gelindiğinde, Roma bir kent-devletinden bağlı devletler ağıyla birlikte bir dünya imparatorluğunun başkenti durumuna geçişini tamamlamıştı.[63]

Pompeius'un yenilgisinin ve yeniden düzenin sağlanmasının ardından, Jül Sezar hükümet üzerindeki denetiminin tartışmasız olduğundan emin olmak istedi. Kendisine vereceği güçler eninde sonunda onun imparatorluk kalıtçıları tarafından kullanılacaktı.[64] Bu güçleri, kendi yetkisini artırarak ve Roma'nın öteki siyasi kurumlarının yetkisini azaltarak üstlenecekti.

Jül Sezar hem diktatörlüğü hem de tribünlüğü elinde tutacaktı; ancak konsüllük ve prokonsüllük arasında gidip geldi.[64] MÖ 48'de, Jül Sezar'a daimi tribün güçleri verildi. Bu, kişiliğini kutsallaştırmış oldu, ona Senato'yu veto etme gücünü verdi ve Pleb Konseyi'ne egemen olmasını sağladı. MÖ 46'da Jül Sezar, Senato'yu kendi yandaşlarıyla doldurmakta kullanacağı çensör güçlerini aldı.[65] Jül Sezar Senato'ya üyelik sayısını 900'e yükseltti.[66] Bu durum, senatör aristokrasisinden saygınlığını zorla aldı ve onları giderek daha da kendisine boyun eğdirdi. Kurullar toplanmayı sürdürürken, bütün adayları seçim için ve bütün yasa tasarılarını yürürlüğe konması için kurullara gönderdi. Böylece kurullar güçsüzleşti ve ona karşı çıkamaz duruma geldiler.[67]

Yaşamının sonuna yakın, Jül Sezar Part İmparatorluğu'na karşı bir savaşa hazırlanmaya başladı. Roma'da yokluğu kendi konsüllerini başa geçirme gücünü sınırlayacağından MÖ 43'teki bütün magistraları ve MÖ 42'deki bütün konsülleri ve tribünleri atamasını sağlayan bir yasayı geçirdi. Bu durum magistraları halkın temsilcileri olmaktan diktatörün temsilcileri olmaya dönüştürdü.[66]

Jül Sezar'a suikast ve İkinci Triumvirlik

Jül Sezar MÖ 44'te öldürüldü. Komplocuların dürtüleri hem kişisel hem de siyasaldı. Suikasta Gaius Cassius ve Marcus Brutus önderlik etmişti. Komplocular genellikle, pek çoğu Jül Sezar Senato'yu gücünden ve saygınlığından yoksun bıraktığı için kızmış olan senatörlerdi. Diğerleriyse gücünü kötüye kullanan ve bir kral olarak mutlak hükümdarlığa giden yolu engellerden arındıran bir tiran olduğuna inanıyorlardı. Senatörler, kendisini sağlama almadan önce Jül Sezar'ı yok etmeyi kendilerine vazife bildiler. Jül Sezar'ı 15 Mart'ta (MÖ 44) Senato'nun toplanacağı Pompeius'un tiyatrosunda bıçaklayarak öldürdüler. Bunu izleyen iç savaş cumhuriyetten kalanları da yok etti.[68]

Suikastın ardından, Marcus Antonius Jül Sezar'ın evlat edindiği oğlu ve büyük-yeğeni Gaius Octavianus ile bir anlaşma yaptı. Marcus Lepidus ile birlikte, İkinci Triumvirlik olarak bilinen bir bağlaşıklık oluşturdular.[69] Jül Sezar'ın, anayasasının güvencesi altına almış olduğu güçlere neredeyse eş güçleri ellerinde tuttular. Bu itibarla, Senato ve kurullar güçsüz kaldı, üstelik Caesar öldürüldükten sonra. Komplocular MÖ 42'de Filippi Muharebesi'nde yenildiler. Oysaki en sonunda, Antonius ve Octavianus son bir savaşta birbirlerine karşı savaştılar. Antonius MÖ 31'de Aktium Deniz Muharebesi'nde yenildi ve aşkı Kleopatra ile kendisinin canına kıydı. MÖ 29'da, Octavianus Roma'ya tartışmasız imparator olarak döndü ve sonradan Agustus - "Ulu Olan" sanını kabul etti.

Kültür

Jül Sezar, Cassel's History of Englanddaki (1902) Britanya Müzesi büstünden.

Roma Cumhuriyeti'nde yaşam Roma kenti ve ünlü yedi tepe çevresinde dönerdi. Kentin birkaç tiyatrosu, gimnazyonu, pek çok meyhanesi, hamamı ve genelevi vardı. Roma'nın denetimi altındaki bütün bölgede, yerleşim mimarisi çok gösterişsiz evlerden taşra villalarına ve Roma'nın başkentinde, zarif Palatinus Tepesi'ndeki konutlara değin değişkenlik gösterirdi. Nüfusun büyük çoğunluğu kent merkezinde apartmanlara yerleşmiş biçimde yaşardı.

Çoğu Roma kasabası ve kentinin Roma kentinin kendisinde de olduğu gibi bir forumu ve tapınakları vardı. Kent merkezlerine su getirmek için su kemerleri yapılmıştı[70], şarap ve yemeklik yağsa yurtdışından ithal ediliyordu. Ağalar genellikle kentlerde oturuyorlardı ve emlakları çiftlik yöneticilerinin bakımına bırakılmıştı. Daha yüksek bir işçi verimliliğini özendirmek için, pek çok ağa çok sayıda köleyi salıverirdi.

MÖ 2. yüzyılın ortalarının başlangıcında, Yunan kültürü, Helen kültürünün "beyin sulandırıcı" etkileri hakkında atılan söylevlere karşın giderek etkin duruma geliyordu.[71] Agustus zamanına gelindiğinde, kültürlü Yunan ev köleleri Romalı gençlere (bazen kızlara bile) ders vermekteydi. Yunan yontuları Palatinus'taki ya da villalardaki Helenistik bahçe mimarisini bezedi. Roma mutfağının büyük bir kısmı da aslen Yunan'dı. Romalı yazarlar kültürlü Yunan tarzı olması nedeniyle Latinceyi hor gördüler.

Toplumsal tarih ve yapı

Roma kültürünün pek çok yanı Yunanlardan ödünçlenmişti.[71] Mimaride ve heykelde, Yunan örnekleri ve Romalı boyamaları arasındaki fark belirgindir. Mimariye başlıca Romalı katkıları kemer ve kubbeydi. Roma'nın kendisini izleyen Avrupalı kültürler üzerinde büyük etkisi de oldu. Ehemmiyeti, Vergilius ve Ovidius'un çalışmalarının dayanıklılığında ve kalıcı öneminde görüldüğü gibi en iyi belki de sürekliliğine ve etkisine yansımıştır. Latince, Cumhuriyet'in birincil dili, Roma Katolik Kilisesi'nce ayin amaçları için hala kullanılmaktadır ve 19. yüzyıla dek kapsamlı biçimde bilimsel yazılarda - örneğin; fen ve matematikte - kullanılmıştır. Roma tüzesiyse pek çok Avrupa ülkesinin ve sömürgelerinin yasalarına temel oluşturmuştur.

Erken toplumsal yapının merkezi yalnızca kan bağlarıyla belirtilmiş olmayan, bir yandan da yasal olarak patria potestas bağıyla kurulmuş olan aileydi.[72][73] Pater familias ailenin saltık başıydı; karısının, çocuklarının, oğullarının karılarının, yeğenlerin, kölelerin ve salıverilmiş kölelerin ve istediğinde mallarının efendisiydi. Onları öldürme hakkı bile bulunuyordu.[74] Roma tüzesi yalnızca patrici ailelerini yasal varlıklar olarak tanıyordu.

Kölelik ve köleler toplumsal düzenin parçasıydı; satın alınıp satılabilecekleri köle pazarları vardı. Pek çok köle, sahiplerince ödenmiş hizmetlerinden ötürü salıverilirdi; bazı kölelerse özgürlüklerini satın almak için para biriktirebilirlerdi. Genellikle, köleleri sakatlama ve öldürme kanunlarca yasaklanmıştı. Roma nüfusunun %25inin köleleştirilmiş olduğu düşünülmektedir.[75][76]

Giyim ve yemek

Togaya bürünmüş bir Romalı.

Erkekler sıklıkla toga ve kadınlarsa stola giyerlerdi. Kadınların stolası bir togadan farklı görünürdü ve genellikle parlak renkliydi. Giyim ve kuşam bir insan sınıfını diğer sınıftan ayırırdı. Çobanlar ve köleler gibi plebler ya da avam, kalın ve koyu kumaştan yapılmış tunik giyerken, patriciler ketenden ya da ak yünden yapılmış tunik giyerlerdi.[77] Bir şövalye ya da magistra augusticlavus, küçük mor düğmeler taşıyan bir tunik, giyerdi. Senatörler tunica laticlavia denen geniş kırmızı çizgili tunikler giyerlerdi.[78][79] Askeri tunikler sivillerce giyilenlerden kısaydı. Oğlanlar, Liberalya bayramına dek, kan kırmızısı ya da mor kenarlı bir toga olan toga praetexta giyerlerdi. 16 yaş üzerindeki erkekler Roma'da yurttaş olduklarını belirtmek için toga virilis, (ya da toga pura), giyerlerdi. Toga picta utkulu generaller tarafından giyilirdi ve onların muharebe meydanındaki becerileri kadar işlemeleri olurdu. Toga pulla ise yastayken giyilirdi.

Ayakkabı bile bir kişinin toplumsal konumunun göstergesiydi. Patriciler al ve kızıl sandaletler giyerlerdi, senatörlerin kahverengi ayakkabıları vardı, konsüllerin ak ayakkabıları vardı ve askerler ağır çizmeler giyerlerdi. Romalılar, kuzeydeki sınırlarda dövüşmesi gereken askerler için bazen sandaletlerin içine giyilen çorap türetti.[80]

Romalıların yalın yeme alışkanlıkları vardı. Temel besinler genellikle 11 sularında tüketiliyordu ve ekmek, salata, peynir, meyveler, fındıklar ve önceki gecenin akşam yemeğinden kalmış soğuk etten oluşurdu. Romalı Ozan Horatius çok yalın olarak tanımladığı kendi beslenme düzenine göre başka bir Roma gözdesinden, zeytinden, söz eder: "Bence, zeytinler, karakavuklar ve düz ebegümeci dayanıklılık sağlar."[81] Aile bir masa çevresindeki taburelerde oturarak birlikte yerdi. Parmaklar katı yiyecekleri yemek için kullanılırdı ve kaşıklarsa çorbalar için kullanılırdı.

Şarap temel bir içecek sayıldığından[82] her öğünde ve fırsatta büyün sınıflarca tüketiliyordu ve oldukça ucuzdu. Yaşlı Cato bir keresinde işgücüne şarap sağlamak için kendi payını yarıya bölmeyi önerdi.[83] Üzümlü ve ballı pek çok içecek türü de tüketiliyordu. Aç karnına içmek hem kabaca hem de bedensel ve tinsel zayıflatıcı etkileri Romalılar için tanıdık olan ayyaşlığın kesin bir işareti olarak görülüyordu. Alkolik olunduğu üzerine doğru bir suçlama siyasal rakipleri safdışı bırakmanın etkili bir yoluydu. Öne çıkan alkolik Romalılar içerisinde Marcus Antonius[84] ve Cicero'nun öz oğlu Marcus (Küçük Cicero) vardı. Genç Cato bile tam bir içkici olarak biliniyordu.

Eğitim ve dil

Doğu Yunan'da çeşitli askeri fetihlerin ardından, Romalılar Yunan eğitiminin pek çok öğretisini kendi deneyimsiz düzenlerine uydurdular.[85] Bedensel eğitim oğlanların Romalı yurttaşlar olarak yetişmesi ve olası bir asker alımına hazırlanmaları içindi. Disipline bağlı kalmak çok büyük bir önem taşırdı. Kızlar iplikçilik, dokuma ve dikme sanatını genellikle annelerinden alırlardı.[86] Daha resmi bir okul eğilimi MÖ 200 dolaylarında başladı. Eğitim altı yaş gibi başlıyordu ve ilerideki altı-yedi yıl boyunca, oğlanlar ve kızlardan yazma, okuma ve saymanın temellerini öğrenmeleri bekleniyordu. On iki yaşında Latince, Yunanca, dilbilgisi, edebiyat ve ardından topluluk önünde konuşma alıştırmalarını öğreniyor olurlardı. Hitabet çalışılması ve öğrenilmesi gereken bir sanattı ve iyi hatiplere saygı gösterilirdi.

Orta Çağ dönemindeki bu elyazmasında da gösterildiği gibi, Roma'nın dilinin sonraki kültürler üzerinde engin bir etkisi oldu.

Romalıların anadili Latinceydi. Yaşatılan Latin edebiyatı neredeyse büsbütün Klasik Latinceden ve yapay, oldukça üsluplaştırılmış gösterişli bir edebi dilden oluşsa da; asıl konuşma dili dilbilgisinde, sözcük dağarcığı ve boğumlanmasında Klasik Latinceden oldukça fark gösteren Halk Latincesiydi. Roma'nın genişlemesi Latinceyi Avrupa'nın geneline yaydı ve zamanla Halk Latincesi evrimleşti ve farklı konumlarda kerte kerte bir dizi belli Roman diline dönüştü. Fransızca, İtalyanca, Portekizce, Rumence ve İspanyolcayı içeren bu dillerin çoğu zamanla geliştikçe aralarındaki farklar da büyüdü. İngilizce kökende Romandan çok Cermen olsa da; İngilizce oldukça fazla Latince ve Latinceden-geliştirilmiş sözcük almıştır.

Güzel sanatlar

Roma edebiyatı başlangıcından beri Yunan yazarlardan oldukça etkilenmişti. Elimizdeki ilk yapıtlardan bazıları, Roma'nın erken askeri tarihini anlatan tarihi destanlardan oluşmaktadır. Cumhuriyet genişledikçe, yazarlar şiirler, güldürüler, tarih ve ağlatılar üretmeye başladılar. Vergilius Roma destan örneğinin doruk noktasını yansıtır. Aeneis'i; Eneas'ın Troya'dan kaçışının ve ileride Roma olacak kent yerleşiminin öyküsünü anlatır. Lucretius, De rerum naturasında, bir destan havasında bilimi açıklamaya çalışmıştır. Yergi türü Roma'da yaygındı ve yergiler Iuvenalis[87] ve Persius tarafından yazılmıştır. Cicero'nun retorik yapıtları İlk Çağ'da kaydedilmiş en iyi yazışma türlerinden bazıları olarak değerlendirilmektedir.

MÖ 3. yüzyılda, savaşlardan çapullanmış Yunan resmi yaygınlaşmaya başladı ve pek çok Roma evi Yunan ressamlarca açık hava resimleriyle süslendi. O dönemdeki büst sanatı[88] genç ve klasik orantılar kullanıyordu, sonradan gerçekçilik ve ülkücülüğün karışımına evrimleşti. Kabartma sanatında da gelişmeler yaşandı, Roma yengileri betimlendi.

Müzik günlük yaşamın büyük bir parçasıydı. Sözcüğün kendisi Yunanca μουσική (musiki), "Musaların sanatı", sözünden gelmektedir.[89] Pek çok özel olaylara ve halk olaylarına, geceleyin yemekten askeri geçit törenleri ve tatbikatlara değin her yerde çalan müzik eşlik ederdi. Yine de, herhangi bir antik müzik tartışmasında, uzman olmayan kişilere ve üstelik pek çok müzikçiye hatırlatılmalıdır ki çağdaş müziğimizi müzik yapan şeylerin çoğu yalnızca son 1.000 yıl içerisindeki gelişmelerin sonucudur ki; ezgi, ölçüler, armoni ve üstelik kullandığımız çalgılar yüzyıllar önce müzik yapmış ve dinlemiş Romalılara tanıdık gelmeyecektir.

Zamanla; kentsel gereksinimler değişerek inşaat mühendisliği ve bina yapım teknolojisi gelişip işlendikçe Roma mimarisinde düzeltmeler yapıldı. Roma betonu 2.000 yıl sonra bile bazı Roma yapıları görkemli bir biçimde dikildiğinden bir sır olarak kaldı.[90] Başkentin mimari tarzı, Roma denetimi ve etkisi altındaki diğer kentsel merkezlere öykünmüştür. Roma kentleri iyi tasarlanıyor, etkili biçimde yönetiliyor ve temiz bakılıyordu.

Spor ve eğlence

Roma kentinde Romalı askerler için bir tür talim bölgesi olan Campus Martius ("Mars'ın Alanı") adlı bir yer vardı. Sonradan, alan Roma'nın atletizm bölgesi durumuna geldi. Alanda; gençler oyun oynamak ve atlama, güreş, yumrukoyunu ve koşu gibi alıştırmalar yapmak için toplanırlardı. Binicilik sporu, atış ve yüzme de bedensel etkinlikler olarak yeğleniyordu. Kıra gidildiğinde, eğlence için balık tutuluyor ya da ava çıkılıyordu. Roma'daki masa üstü oyunları; zar (Tesserae ya da Beştaş), Roma Satrancı (Latrunculi), Roma Daması (Calculi), Üçtaş (Terni Lapilli), tavlanın ataları olan Ludus duodecim scriptorum ve Tabula'ydı.[91] Savaş arabası yarışları, müzik ve tiyatro gösterileri gibi insanları meşgul tutan birkaç başka etkinlik de vardı.

Din

Romalıların dini inançları MÖ 800 dolaylarındaki Roma'nın kuruluşuna dek dayanmaktadır. Yine de, çoğunlukla Cumhuriyet ve Erken İmparatorluk ile bağdaştırılan Roma dini, Romalıların Yunan kültürüne rastladığı ve Yunan dini inançlarının çoğunu benimsedikleri MÖ 500 dolaylarına dek başlamamıştır. Özel ve kişisel tapınma, dini uygulamaların önemli bir yanıydı. Bir bakıma, her bir konut tanrılara bir tapınaktı. Her bir evin aile üyelerinin dualarını sunduğu, ayinlerini uyguladığı ve evin tanrılarıyla etkileşime girdiği bir sunağı (lararium) vardı. Romalıların tapındığı tanrıların çoğu Ön-Hint-Avrupalı tanrılardan geliyordu, diğerleriyse Yunan Tanrılarına dayanıyordu. En ünlü iki tanrı Jüpiter (Tanrıların Kralı) ve Mars (Savaş Tanrısı) idi. Akdeniz'in çoğunda yayılan kültürel etkisiyle, Romalılar hem yabancı tanrıları hem de Sinisizm ve Stoacılık gibi diğer felsefi gelenekleri kendi kültürlerine kabul etmeye başladılar.[92]

Askeriye

Yapısal tarih

Roma askeriyesinin yapısal tarihi; Romalı silahlı kuvvetlerinin örgütlenmesindeki ve oluşumundaki büyük kronolojik dönüşümleri belirtir. Roma askeriyesi Roma ordusu ve Roma donanması olarak bölünmüştü; gerçi bu iki erk çağdaş savunma kuvvetlerinde olduğundan daha az birbirinden ayrı durumdaydı. En üst düzey olan ordu ve donanma içerisinde, hem olumlu askeri yeniliğin bir sonucu olarak hem de kadroya ait yapısal evrim yoluyla yapısal değişiklikler ortaya çıktı.

Hoplit orduları (MÖ 509-315)

Bu dönemde Romalı askerler, savaşma tarzlarını Yunanlardan almış görünen kuzeydeki Etrüskleri örnek almış görünüyordu.[93] Geleneksel olarak, falanksın Roma ordusuna getirilişi kentin sondan ikinci kralına, Servius Tullius'a (MÖ 578'den 534'e dek hükmetti), yorulur.[94] Titus Livius[95] ve Halikarnaslı Dionisios'a[96] göre; en öndekiler, en iyi gereçleri satın alabilen en varlıklı yurttaşlardan oluşuyordu. Sonraki her bir sınıfsa bir öncekinden daha az varlıklı ve daha yoksul gereçleri olanlardan oluşmaktaydı.

Falanksın bir özelliği de; yalnızca geniş, açık alanlarda dövüşürken etkili olmasından dolayı İç İtalya'nın engebeli arazisinde dövüşen Romalıları dezavantajda bırakan durumuydu. MÖ 4üncü yüzyılda, Romalılar falanksı bırakarak daha esnek manipüle düzene geçtiler. Bu değişim ara sıra Marcus Furius Camillus'a yorulur ve MÖ 390'da Galyalı İstilası'nın hemen ardından yerleşmiştir. Yine de, belki İkinci Samnit Savaşı'nda (MÖ 326-304) Samnitlerin yengisinin bir sonucu olarak Roma'nın güneydeki düşmanları Samnitlerden alınmış olması daha olasıdır.[97][98]

Manipüle lejyon (MÖ 315–107)

Bu dönemde, (hem ağır hem de hafif piyadeden oluşan) 5.000 adamlı bir ordu düzeni bir lejyon olarak biliniyordu. Manipüle ordu; toplumsal sınıf, yaş ve askeri deneyime dayanıyordu.[99] Manipüller her biri tek bir piyade sınıfından çekilmiş 120 adamdan oluşan birimlerdi. Manipüller sıklıkla üç ağır piyade türüne dayanan üç ayrık hatta konuşlanıyorlardı.

Her bir manipülün ilk hattındakiler; tunç bir zırh göğüslük ve yaklaşık 30 cm (12 içinde olmak üzere) uzunluğunda 3 tüyle bezenmiş tunç bir tolga giyinen ve zırhlı odun bir kalkan taşıyan deri-zırhlı piyade askerleriydi. Bir kılıç ve iki atış mızrağıyla silahlandırılmışlardı. İkinci piyade hattı ilk piyade hattıyla eşit biçimde silahlanmış ve zırhlanmıştı. Yine de, ikinci piyade hattı sert bir pirinç tunç zırh göğüslükten daha hafif bir zırh giyiyordu. Üçüncü piyade hattı Roma ordusundaki hoplit-tarzda (ara sıra erken cumhuriyet sıralarında kullanılan Yunan-tarzda düzen) birliklerin kalıntılarıydı. Daha hafif bir mızrak taşımaları dışında ikinci piyade hattıyla eşit biçimde silahlanmış ve zırhlanmışlardı.[100]

Üç piyade sınıfı[101] Roma topluluğu içerisindeki toplumsal ayrılıklarla biraz yöndeşlik gösteriyor olabilirdi; ancak en azından resmi olarak üç hat toplumsal sınıftan çok yaş ve deneyime dayanıyordu. Genç, kendini kanıtlamamış adamlar ilk hatta hizmet ederlerdi, biraz askeri deneyimi olan daha yaşlı adamlar ikinci hatta hizmet ederdi ve ileri yaş ve deneyimdeki gazi birliklerse üçüncü hatta hizmet ederdi.

Manipüllerin ağır piyadeleri; bir dizi hafif piyade ve genellikle her bir manipüle lejyon için 300 atlı olan süvari birliklerince destekleniyordu.[101] Süvariler öncelikle en zengin Ekües sınıfından seçiliyordu. Orduyu belirli bir savaşçı görevi görmeden izleyen ve üçüncü hattın arkasına konuşlanan ek bir birlik sınıfı vardı. Orduya eşlik etmekteki başlıca görevleri; manipüllerde açılan bütün aralıkları doldurmaktı. Hafif piyade en genç ve en düşük toplumsal sınıflardan seçilen 1.200 zırhsız avcı eri birliklerinden oluşuyordu. Birkaç hafif ciritin yanı sıra bir kılıç ve küçük bir kalkanla silahlandırılıyorlardı.

Küçük bir donanma MÖ 300 sularında oldukça düşük bir düzeyde iş görüyordu; ancak büyük oranda gelişimi yaklaşık kırk yıl sonra, Birinci Pön Savaşı sırasında, olacaktı. Büyük bir yapım döneminin ardından, donanma Kartaca ("Pön") kalıbında 400 gemiden daha fazla bir boyuta türedi. Bitirildiğinde 100.000 denizciye kadar barındırabiliyordu ve birlikleri muharebeye götürmek üzere bindiriyordu. Donanma bundan sonra boyutta geriledi.[102]

Pön Savaşları'ndaki olağanüstü gereklilikler ve insan gücü sıkıntısı, manipüle lejyonun zayıflıklarını, kısa dönemde de olsa, ortaya çıkardı.[103] MÖ 217'de İkinci Pön Savaşı'nın neredeyse başında Roma, askerlerinin hem yurttaş hem de mülk sahibi olmasını gerektiren ve eskiden beri varolan ilkesini büyük oranda yok saymak zorunda kalmıştı. MÖ 2. yüzyıl sırasında, kısmen çeşitli savaşların neden olduğu büyük yitimlerden ötürü Romalı topraklarındaki nüfusta genel bir düşüş görüldü.[104] Bu duruma sert toplumsal gerilimler ve özellikle orta sınıfların çöküşü eşlik etti. Sonuç olarak Roma devleti, devletin harcamalarıyla askerlerini silahlandırmak zorunda kaldı, ki geçmişte böyle bir şey yapmak zorunda kalınmamıştı.

Ağır piyade türleri arasındaki ayrım kaybolmaya başladı; çünkü belki de devlet artık tekbiçim teçhizatı sağlamakta sorumluluk kabul ediyordu. Üstelik varolan insan gücü kıtlığı, Roma'nın bağlaşıkları üzerinde bağlaşık birlikleri sağlaması gibi çok daha ağır bir yüke yol açtı.[105] En sonunda, Romalılar lejyonlarla yan yana çarpışması için paralı askerler tutmaya başlamak zorunda kaldı.[106]

Gaius Marius'un yeniliklerinin ardından lejyon (MÖ 107–27)

Marius Yenilikleri'nin başlatıcısı Gaius Marius'un büstü.

Marius Yenilikleri olarak bilinen bir süreçte Romalı Konsül Gaius Marius, Roma askeriyesi için bir yenilik izlencesini yürürlüğe soktu.[107] MÖ 107'de, bütün yurttaşlar, varlıkları ve toplumsal sınıfları ne olursa olsun, Roma ordusuna giriş için uygun duruma getirildi. Bu girişim, askerlik hizmeti için mülk gerekliliklerini kaldırarak yüzyıllardır yetişen aşamalı bir süreci resmileştirmiş ve sonuçlandırmış oldu.[108] Üç ağır piyade sınıfı arasındaki çoktan kaybolmuş olan ayrım, tek bir ağır lejyoner-piyade sınıfına daraldı. Ağır piyade-lejyonerler yurttaş yığılımlarından seçilirken, yurttaş olmayan yabancılarsa hafif piyade rütbelerine atanmak için geldiler. Ordunun daha yüksek düzeydeki yetkilileri ve komutanları hala yalnızca Romalı aristokrasisinden seçiliyordu.[109]

Cumhuriyet'in başlarında olduğu gibi, lejyonerler artık topraklarını korumak için mevsimlik savaşmıyorlardı. Bunun yerine, kendilerine ölçünlü ödeme yapılıyor ve devletçe belirlenmiş bir süreliğine işe alınıyorlardı. Sonuçta askerlik görevi en çok, toplumun aylıklı bir ödemeyi çekici bulan en yoksul kesimlerine hoş görünmeye başladı. Bu gelişmenin denge bozucu bir sonucu da emekçi sınıfının devlet içerisinde daha güçlü ve daha yüksek bir konumu ele geçirmesiydi.[110]

Geç Cumhuriyet'in lejyonları yapısal olarak neredeyse bütünüyle ağır piyadeydi. Lejyonun ana alt-birimine kohort denirdi ve yaklaşık 480 piyade erinden oluşuyordu. Kohort bu nedenle daha erken manipül alt-biriminden çok daha geniş bir birimdi ve her biri 80 erden oluşan altı çentüryaya bölünmüştü.[111] Her bir çentürya da 8er adamdan oluşan 10 "çadır grubu"na ayrılmıştı. Lejyonlar ayrıca küçük bir topluluk olan ve genellikle 120 adamdan oluşan Roma lejyoner süvarilerini oluşturuyordu. Süvari birlikleri muharebe süvarilerinden çok keşif erleri ve ulaklar olarak kullanılıyorlardı.[112] Lejyonlar belki 60 adamdan oluşan ağır silah mürettabatını da barındırıyordu. Her bir lejyon çoğunlukla kendisiyle yaklaşık eşit sayıdaki bağlaşık (Romalı olmayan) birliklerle eşleştirilirdi.[113]

Yine de, Roma ordusunun en belirgin yoksunluğu olan süvari, özellikle ağır süvari, sıkıntısı aynen kaldı.[114] Roma'nın sınırları genişledikçe ve düşmanları büyük oranda piyade-tabanlı birliklerden büyük oranda süvari-tabanlı olanlara dönüştükçe, piyade-tabanlı Roma ordusu, özellikle Doğu'da, kendisini taktiksel bir dezavantajda bulmaya başladı.

Akdeniz'in zaptından sonra boyutta azalmanın ardından Roma donanması, birkaç yeni talebi karşılamak için Geç Cumhuriyet'te kısa dönemli gelişme ve yeniden canlanma geçirdi. Caesar yönetiminde, Britanya'nın işgalini sağlaması için Manş Denizi'nde bir işgal filosu kuruldu; Pompeius'un yönetimi altında, Akdeniz'i Kilikyalı korsanlardan temizlemek için büyük bir filo oluşturuldu. Bunu izleyen iç savaş sırasında, bin kadar gemi ya yapıldı ya da Yunan kentlerinden zorla hizmete alındı.[102]

Mücadele tarihi

Roma Cumhuriyeti askeriyesinin mücadele tarihinin özünde Roma askeriyesinin kara muharebeleri yatar. Her ne kadar Akdeniz çevresindeki topraklar kuşatılsa da, deniz muharebeleri, çoğunlukla Roma askeri tarihi için kara muharebelerinden daha az önem taşırdı.

Çoğu antik uygarlıkta olduğu gibi, Roma'nın askeriyesi de; sınırlarının güvenliğini sağlama, fethedilmiş halklar üzerinde vergiler koymak gibi önlemlerle sınırdaki bölgelerden yararlanma ve iç düzeni sağlama üçlü amacına hizmet etti. En başından başlayarak, Roma askeriyesi bu kalıbı simgeledi ve Roma'nın mücadelelerinin çoğu iki biçimde nitelendirildi. İlki aslında bir karşı-saldırı olarak başlamış olan ve her bir yenginin geniş alanların fethini doğurduğu bölgesel büyüme mücadelesidir.[115] İkincisiyse örnekleri son yüzyılında Roma Cumhuriyeti'ni uğraştırmış olan iç savaştır.

Görkemli saygınlıkları ve pek çok yengilerine karşın, Roma orduları yenilmez değildi. Yüzyıllar boyunca Romalılar, ordularını yıkıcı bozgunlara götüren eksiklerini büyüttüler.[116] Ne var ki, muharebeyi kazanmak ancak savaşı yitirmek, Piros ve Anibal gibi[117] Roma'nın en büyük düşmanlarının bile kaderiydi. Roma'nın mücadele tarihi, eğer hiçbir şey değilse bile, korkunç kayıpların üstesinden gelen inatçı bir varoluş tarihiydi.

Erken Cumhuriyet (MÖ 458–274)

Erken İtalya seferleri (MÖ 458–396)

İlk Roma Cumhuriyeti savaşları hem genişleme hem de savunma içindi ve Roma kendisini komşu kentler ve uluslardan koruyarak bölgede kendi alanını kurmayı amaçlıyordu.[118] Başlarda, Roma'nın birincil komşuları ya Latin kasabaları ve köyleriydi[119] ya da Apenin tepelerinin ötesinden gelen Sabin boylarıydı. Teker teker Roma hem inatçı Sabinleri, hem de Etrüsk denetimi altındaki yerel kentleri ve Etrüsk yöneticilerini başından atmış olan diğer Latin kentlerini yendi.[120] Roma Latin kentlerini MÖ 496'da Regillus Gölü Muharebesi[119][121], MÖ 458'de Algidus Dağı Muharebesi, MÖ 446'da Korbione Muharebesi[122][123] ve Ariça Muharebesi'nde[124] ve bir Etrüsk kentini MÖ 477'de Kremera Muharebesi'nde yendi.[125][126] Bu dönemin sonunda, Roma birincil komşuları olan Etrüsk ve Latin fetihlerini etkili bir biçimde tamamlamıştı;[127] ayrıca Apenin tepelerinin yakınlarındaki boyların yarattığı gözdağına karşı konumunu güvene almıştı.

Kelt istilası (MÖ 390–387)

MÖ 390'da, birkaç Galyalı boy, kültürleri Avrupa boyunca genişledikçe İtalya'yı kuzeyden istila etmeye başladılar. Romalılar, özellikle savaşçı bir boy kuzeyden iki Etrüsk kasabasını istila ettiğinde tehlikenin farkına vardılar.[128] Bu iki kasaba Roma'nın etki alanından çok uzakta değildi. Bu kasabalar, düşmanının sayısının çokluğuna ve vahşetine yenildiklerinden, Roma'yı yardıma çağırdılar. MÖ 390-387 sularında Romalılar da onlarla bir meydan muharebesi olan Alia Irmağı Muharebesi'nde karşılaştı. Galyalılar, önderleri Brennus'un komutası altında, yaklaşık 24.000 kişilik Roma ordusunu yenip geri Roma'ya kaçan Romalıları kovalamayı sürdürerek kaçamadan ya da rüşvet öneremeden kenti çapulladılar.[129] Artık Romalılar ve Galyalılar birbirlerini yendiklerinden, İtalya'da bu ikili arasında iki yüzyılı aşkın savaş, kesik kesik sürecekti. Kelt sorunu, MÖ 52'deki Alesia Muharebesi'yle Iulius Caesar'ın tüm Galya'yı zaptına dek çözülmeyecekti.

Roma'nın İtalya'ya yayılışı (MÖ 343–282)
Roma'nın İtalya'da yayılışını gösteren harita.

Roma'nın çapullanmanın etkilerini üzerinden şaşırtıcı bir hızla atmasının ardından,[130] Romalılar İtalya içerisindeki gelişimlerini hızla sürdürdüler. MÖ 343 ile MÖ 341 arasındaki Birinci Samnit Savaşı kısa süren bir olaydı: Romalılar Samnitleri iki muharebede yendiler; ancak çatışmayı sürdüremeden birkaç Latin bağlaşıklarının Latin Savaşı'yla ayaklanmasından ötürü savaştan çekilmek zorunda kaldılar.[131][132] Roma, Latinleri Vesuvius Muharebesi'nde ve ondan sonra da ardından Latin kentlerinin Roma yönetimine boyun eğmek zorunda kaldığı Trifanum Muharebesi'nde yendi.[132][133]

MÖ 327 ile MÖ 304 arasındaki İkinci Samnit Savaşı hem Romalılar hem de Samnitler için çok daha uzun ve ciddi bir olaydı.[134] Süreç boyunca üstünlük iki yan arasında gidip geldi. Ardından Romalılar Bovianum Muharebesi'nde üstün geldiler ve MÖ 314'ten başlayarak akıntı etkili bir biçimde Samnitlerin aleyhine döndüğünden gittikçe daha az cömert koşullarla barış istemelerine yol açtı. MÖ 304'e gelindiğinde, Romalılar Samnit bölgesinin büyük bir parçasını topraklarına katarak birkaç koloni kurmuşlardı.

Yenilgilerinden yedi yıl sonra, bölgedeki Roma egemenliği güven verici bir konumdayken, Samnitler yeniden yükseldi ve MÖ 298'de bir Roma ordusunu yenerek Üçüncü Samnit Savaşı'nı başlattılar. El altındaki bu başarıyla Roma'nın eski düşmanlarından birkaçından oluşan bir ittifağı toplamayı başardılar.[135] MÖ 282'deki Populonia Muharebesi'nde Roma bölgedeki Etrüsk gücünün son kalıntılarını da ortadan kaldırdı.

Piros Savaşı (MÖ 280–275)
Epirli Piros'un Yolu

Üçüncü yüzyılın başlarına gelindiğinde, Roma İtalya Yarımadası'na büyük bir güç olarak yerleşmişti; ancak Akdeniz Havzası'nda daha çatışmaya girmemiş olduğu o zamanın baskın askeri güçleri de vardı: Kartaca ve Yunan krallıkları.[136][137]

Roma ve bir Yunan kolonisi arasındaki diplomatik bir anlaşmazlık[138] bir deniz karşılaşmasında açık bir savaşa dönüşünce; Yunan kolonisi, kuzeybatıdaki Yunan krallığı Epir'in hükümdarı Piros'tan yardım istedi. Kişisel bir askeri başarı arzusuyla heveslenen Piros, MÖ 280'de 25.000 adamdan oluşan bir Yunan ordusuyla İtalya topraklarına ayak bastı.

İlk baştaki yengilerine karşın, Piros İtalya'daki konumunu çürük buldu. Roma ordusu İtalya'da kaldığı sürece Piros ile görüşmeyi reddetti.[139] Roma ordusuyla her bir karşılaşmasında kabul edilemeyecek kertede ağır kayıplarla yüzleşen Piros yarımadadan çekildi. MÖ 275'te, Piros Roma ordusuyla Beneventum Muharebesi'nde yeniden karşılaştı. Beneventum kuşkuluyken, Piros ordusunun yıllarca yabancı seferlerde tükenmiş ve azalmış olduğunu fark edip daha fazla kazanç için çok az umut görünce, İtalya'dan büsbütün çekildi.

Piros ile çatışmaların Roma üzerinde büyük bir etkisi olacaktı. Roma Akdeniz'in baskın askeri güçlerine karşı başarıyla rakip olmayı becerebildiğini ve Yunan krallıklarının da İtalya'da ve yurtdışındaki kolonilerini savunmayı beceremediklerini göstermişti. Roma hızla Güney İtalya'ya hareket ederek Yunan kolonilerini zaptetti ve böldü.[140] Artık, Roma etkin bir biçimde İtalya Yarımadası'na egemendi[141] ve uluslararası bir askeri saygınlık kazanmıştı.[142]

Orta Cumhuriyet (MÖ 274–148)

Pön Savaşları (MÖ 264–146)
Pön Savaşları Alanı

Birinci Pön Savaşı, Sicilya'daki yerleşimlerin iç anlaşmazlıklarını çözmek için aralarında kaldıkları iki güç olan Roma ve Kartaca'dan yardım istemeye başladıkları MÖ 264 yılında başladı. İlk zamanlarda savaşta Sicilya'da kara muharebeleri görüldü; ancak olaylar kendisini Sicilya ve Afrika çevresindeki deniz muharebelerine bıraktı. Birinci Pön Savaşı'ndan önce Roma donanması yok denecek denli küçüktü. Büyük bir deniz gücü olan Kartaca'ya karşı Sicilya'daki yeni savaş[143] Roma'yı hızla bir filo kurmak ve denizci eğitmek zorunda bıraktı.[144]

İlk birkaç deniz muharebesi Roma için felaket boyutunda afetlerdi. Yine de, daha fazla denizci eğittikten ve bir kanca makinesi türettikten sonra,[145] bir Romalı donanma gücü Kartacalı bir filoyu yenebilir duruma gelmişti, bunu ardından daha fazla donanma yengisi izledi.[146] Bunun üzerine Kartacalılar ordularını yeniden örgütleyecek ve onlara önderlik edecek Spartalı bir paralı asker generali olan Kartacalı Zantipos'u tuttular.[147] O da Kartaca'nın denizdeki üstünlüğünü yeniden kurarak Roma ordusunu temelinden koparmayı başardı. Yeni keşfettikleri donanma yetenekleriyle Romalılar, bunun ardından Aegetes Adaları Muharebesi'ndeki deniz muharebesinde Kartacalıları yeniden yenerek Kartaca'yı bir filodan ya da bir tane kuracak yeterli paradan yoksun bıraktılar. Bir deniz gücü için Akdeniz'e erişimin kaybı ekonomik ve moral anlamında kötü vurunca Kartacalılar barış istedi.

Süregelen güvensizlik, Anibal Barka Roma'ya diplomatik bağları olan bir İspanyol kasabasına saldırdığında[148] İkinci Pön Savaşı ile yeniden çatışmaya yol açtı.[149] Ardından Anibal İtalya'yı istila etmek için Alpleri aştı.[150] Anibal'ın İtalya'daki başarıları hızlı başladı ve 70.000 Romalının öldürüldüğü Cannae Muharebesi'nde erken bir doruğa ulaştı.

Üç muharebede, Romalılar Anibal'ı uzak tutmayı başardı; ancak ardından Anibal bir dizi Romalı konsül ordusunu ezdi. Bu arada Anibal'ın erkek kardeşi Asdrubal Barka Alplerden İtalya'ya geçmenin ve ikinci bir orduyla kardeşine katılmanın yolunu aradı. Asdrubal yalnızca Metaurus Irmağı'ndaki kesin yenilgiyle İtalya'ya geçmeyi başardı.[150] Anibal'ın kendisini İtalya toprağında yenemeyen Romalılar, Kartaca başkentinin gözünü korkutma niyetiyle cesur bir biçimde Scipio Africanus'un komutası altında Afrika'ya bir ordu gönderdi. Anibal Afrika'ya geri çağrıldı ve Zama Muharebesi'nde yenildi.

Kartaca İkinci Pön Savaşı'ndan sonra toparlanmayı asla başaramadı[151] ve bunu izleyen Üçüncü Pön Savaşı Kartaca kentini yerle bir etmek için gerçekte yalın bir cezalandırma göreviydi.[152] Kartaca neredeyse savunmasızdı ve kuşatıldığında hemen teslim olarak bir dizi acımasız Roma isteğini kabul etti.[153] Romalılar teslimiyeti reddetti ve kent kısa bir kuşatmanın ardından kıyamete uğrayarak büsbütün yıkıldı. En sonunda, Kartaca'nın Kuzey Afrika ve İspanya'daki bölgelerinin hepsi Roma'ca ele geçirilmişti.

Makedonya Krallığı, Yunan polisleri ve İllirya (MÖ 215–148)
Atina İmparatorluğu'nu gösteren harita

Roma'nın Kartaca'ya karşı savaşıyla oyalanması, Yunanistan Yarımadası'nın kuzeyinde yer alan Makedonya'nın Kralı V. Filippos'a, gücünü batıya doğru yönlendirmesi için bir fırsat sağladı. Filippos Roma ortak düşmanları olduğundan, bir bağlaşıklığa imza atmak için İtalya'daki Anibal'ın ordugahına elçiler gönderdi.[154][155] Ne var ki, Roma Filippos'un temsilcileri bir Romalı filosunca ele geçirildiğinde anlaşmayı keşfetti.[154] Birinci Makedonya Savaşı'nda Romalıların yalnızca doğrudan sınırlı toprak saldırılarında bulundukları görüldü; ancak en sonunda Filippos'u oyalayarak onun Anibal'a yardım etmesini önleme amaçlarına ulaştılar.

Makedonya MÖ 200'de Yunan kent devletlerince hak öne sürülen bölgelere saldırmaya başlayınca, bu devletler de yeni buldukları bağlaşıkları Roma'dan yardım diledi. Roma Filippos'a Makedonya'yı aslen bir Roma eyaletine dönüştürmesi yönünde bir muhtıra verdi. Filippos reddedince Roma İkinci Makedonya Savaşı ile Filippos'a savaş açtı.[156] En sonunda, MÖ 197'de, Romalılar Filippos'u Kinosefalya Muharebesi'nde yendi[157] ve Makedonya teslim olmak zorunda kaldı.

Roma artık dikkatini doğudaki Yunan krallıklarından birine, Selevkos İmparatorluğu'na, yöneltmişti. Bir Roma gücü Selevkosları Termopylae Muharebesi'nde yendi ve onları Yunanistan'ı boşaltmak zorunda bıraktı.[158] Ardından Romalılar Selevkosları Yunanistan'ın ötesinde kovalayarak onları belirleyici bir çarpışma olan Magnezya Muharebesi'nde bozguna uğrattılar.[158][159]

MÖ 179'da, Filippos öldü[160] ve yetenekli ve açgözlü oğlu Perseus, tahtını aldı ve Yunanistan'a yeni bir ilgi gösterdi.[161] Roma da, Üçüncü Makedonya Savaşı'nı başlatarak Makedonya'ya savaş açtı. Perseus'un başlangıçta Romalılara karşı babasından daha büyük askeri başarıları vardı. Oysa bu dönemde tüm yapılanlara Roma sırf başka bir ordu daha göndererek karşılık vermişti. İkinci konsül ordusu beklendiği gibi MÖ 168'deki Pidna Muharebesi'nde Makedonları yendi[160][162] ve Makedonlar da beklendiği gibi silah bırakarak Üçüncü Makedonya Savaşı'nı sona erdirdiler.[163]

MÖ 150'den MÖ 148'e dek süren Dördüncü Makedonya Savaşı, Roma ve Makedonya arasındaki son savaştı. Romalılar Makedonları İkinci Pidna Muharebesi'nde hemen yendiler. Başka bir Romalı ordusu Korint'i MÖ 146'da kuşatıp yıkarak teslimiyeti ve böylece Yunanistan'ın fethini sağladı.[164]

Geç Cumhuriyet (MÖ 147–30)

Yugurta Savaşı (MÖ 111–104)

MÖ 111-104 arasındaki Yugurta Savaşı, Roma ile Kuzey Afrika'daki krallık olan Numidya'dan Yugurta arasında gerçekleşmişti. Bu savaşın sonrasında, Roma çöl ve dağlardan oluşan doğal surlarına ulaştığından kıtadaki yayılışına büyük bir oranda son vererek Kuzey Afrika'daki son Roma barışını oluşturmuş oldu.[165] Yugurta'nın, Pön Savaşları'ndan beri Roma'nın sadık bir bağlaşığı olan Numidya tahtını gasp edişini izleyen Roma,[166][167] araya girmek zorunda hissetti. Yugurta gaspını kabul etsinler diye Romalıları satın aldı. Yugurta sonunda muharebede değil ancak ihanet sayesinde yakalanmıştı.

Kelt tehdidi (MÖ 121) ve yeni Cermen tehdidi (MÖ 131-101)

MÖ 121'de, Roma (bugünkü Fransa'nın bir bölgesindeki) iki Kelt boyu ile iletişime geçerek ikisini de belirgin bir kolaylıkla yendi. Kimberek Savaşı (MÖ 113–101) önceki, yani MÖ 121'deki, çarpışmalardan çok daha ciddi bir olaydı. Cermen boyları Kimberek ve Tötonlar[168] Avrupa'nın kuzeyinden Roma'nın kuzeydeki bölgelerine göçüp[169] Roma ve bağlaşıklarıyla çarpıştılar.[170] Aquae Sextiae Muharebesi ve Vercellae Muharebesi'nde iki boy da neredeyse yok edilerek bu gözdağı sona erdirilmiş oldu.

İç kargaşa (MÖ 135–71)

Romalı generallerin komutasında yurtdışındaki süresi uzamış seferler ve bu seferlerde askerlerin çapulla ödüllendirilmesi askerlerde genel olarak gitgide devletten çok generallere bağlı olma akımına yol açtı.[171] Roma'yı bu dönemde kısmen büyük toprak alanlarının, kölelerin Romalı ustalarının sayısını büyük oranda geçtikleri köle tarımına verilmiş olması nedeniyle, birkaç köle başkaldırıları da bezdirmişti. MÖ'nün son yüzyılında en az on iki iç savaş ve ayaklanma oldu. Bu durum, Octavianus (sonraki Kayser Agustus) Senato'nun yetkisine başarılı bir biçimde karşı gelip prinçeps (imparator) olarak ona son verene dek bozulmadı.

MÖ 135 ve MÖ 71 arasında Roma devletine karşı köle başkaldırılarını içeren üç "köle savaşı" gerçekleşti, üçüncü ve son başkaldırıysa sonuçta Gladyatör Spartaküs'un komutası altındaki 120.000[172] ve 150.000[173] arasında köleyi kapsadığından en ciddi olanıydı.[174] Ayrıca Roma'nın İtalya'daki bağlaşıkları, Roma'nın askeri seferlerinin tehlikesini paylaşıp ödüllerini paylaşmadıklarından yakınıyorlardı. Bu nedenle bu eski bağlaşıklarla Roma arasında MÖ 91'de Bağlaşıklar Savaşı koptu. Askeri açıdan yitirmelerine karşın, bağlaşıklar 500.000den fazla İtalyana yurttaşlık veren yasal bildirgelerle amaçlarına ulaştılar.

İç kargaşa yine de, MÖ 82'nin başında Konsül Lucius Cornelius Sulla'nın neden olduğu iki iç savaşla en ağır durumuna ulaştı. Roma kentinin tam da kapılarındaki Collina Kapısı Muharebesi'nde,[175] Sulla önderliğindeki bir Romalı ordusu bir Roma senatosu ordusunu alt ederek kente girdi. Sulla'nın eylemleri Romalı birliklerin istekliliğinde birbirlerine karşı savaş açarak en sonunda cumhuriyeti devirecek ve Roma İmparatorluğu'nun kurulmasına neden olacak bir dönüm noktası oluşturdu.

Mitridates'le çarpışmalar (MÖ 89–63) ve Kilikyalı korsanlar (MÖ 67)

Büyük Mitridates MÖ 120'den 63'e kadar Küçük Asya'da (bugünkü Türkiye) geniş bir krallık olan Pontus'un hükümdarıydı.[176] Mitridates krallığını genişletmeye çalışarak Roma'ya karşı çıktı[176] ve Roma'nın kendisi de savaş ve getirebileceği ganimetlerle saygınlık için eşit derecede istekli görünüyordu.[176][177] MÖ 88'de, Mitridates krallığında yaşayan 80.000 Romalının büyük bir çoğunluğunun öldürülmesini buyurdu.[178] Bu kırım Birinci Mitridates Savaşı'yla düşmanlık halinin başlaması için verilmiş resmi nedendi. Romalı General Lucius Cornelius Sulla Mitridates'i tamamen Yunanistan'dan dışarı attı; ancak ardından rakibi Gaius Marius tarafından ortaya atılan iç tehdidi yanıtlamak için İtalya'ya dönmek zorunda kaldı. Roma ve Pontus arasında barış yapıldı; ancak bu yalnızca geçici bir ara oldu.

İkinci Mitridates Savaşı, Roma Mitridates'in kendisinin olduğunu iddia ettiği bir eyaleti topraklarına katmaya çalıştığında başladı. Üçüncü Mitridates Savaşı'nda, ilk Lucius Licinius Lucullus, ardından da Büyük Pompeius Mitridates'in üzerine gönderildi.[179] Mitridates sonunda Pompeius'a gece Likus Muharebesi'nde yenildi.[180]

Akdeniz bu sırada çoğu Kilikyalı olan korsanların eline düşmüştü.[180][181] Korsanlar sırf nakliye rotalarını boğazlamadılar, Yunanistan ve Asya kıyılarındaki pek çok kenti de çapulladılar. Pompeius korsanlara karşı savaşması için özel bir donanma çalışma koluna komutan atandı.[179][180] Denizin batıdaki kısmını korsanlardan temizleyerek İberya (İspanya), Afrika ve İtalya arasındaki iletişimi onarması Pompeius'un yalnızca kırk gününü aldı.

Caesar'ın erken seferleri (MÖ 59–50)
Galya Savaşları'nın haritası

İberya'da (bugünkü İspanya) pretör olarak bir dönemi sırasında, Pompeius'la eş dönemdeki Jül Sezar muharebede iki yerel boyu yendi.[182] MÖ 59'daki konsül döneminin ardından, beş yıllık bir dönemliğine Galya Çisalpine (bugünkü Kuzey İtalya), Galya Narbonensis (bugünkü Güney Fransa) ve İllirya (bugünkü Balkanlar) Valiliği'ne prokonsül olarak atandı.[182][183] Eylemsiz bir valilikten hoşnut olmayan Jül Sezar, kendisine peşinde koştuğu çarpıcı askeri başarıyı verecek olan Galya'yı istilaya neden bulmak için çabaladı. İki yerel boy kendilerini Romalı eyalet Galya Narbonensis'in (içine değil) yakınına götürecek bir yol üstünde göçmeye başladığında, Jül Sezar MÖ 58'den MÖ 49'a dek süren Galya Savaşları için kendisine gereken ucu ucuna uygun gerekçesini bulmuştu.

Jül Sezar MÖ 58 ve MÖ 57'de büyük muharebelerde geniş orduları yendi. MÖ 55 ve 54'te de Britanya'ya iki sefer düzenleyen ilk Romalı oldu. Jül Sezar ardından Alesia Muharebesi'nde Arverni kabilesinden Vercingetorix'in liderliğindeki isyancı Galyalılarin birliğini yenerek[184] Galya Narbonensis'in Romalılarca fethini bitirdi. MÖ 50'ye gelindiğinde, Galya'nın bütünü Roma'nın elinde bulunmaktaydı. Galya asla Kelt kimliğini bir daha kazanamadı, asla başka bir ulusalcı ayaklanmaya daha kalkışmadı ve 3. yüzyıldaki bunalımın dışında, 476'da batıdaki imparatorluk düşene dek Roma'ya bağlı kaldı.

Triumvirlikler ve Caesar'ın yükselişi (MÖ 53–30)

MÖ 59'a gelindiğinde güç ve etki paylaşımı için, Gaius Iulius Caesar, Marcus Licinius Crassus ve Gnaeus Pompeius Magnus ("Büyük Pompeius") arasında Birinci Triumvirlik olarak bilinen siyasal gayriresmi bir bağlaşıklık oluşturulmuştu.[185] MÖ 53'te, Crassus Part İmparatorluğu'na (bugünkü Irak ve İran) bir Romalı istilası başlattı. Başlangıçtaki başarılardan sonra,[186] çölün derinliklerine ordusunu yürüttü;[187] ancak burada, düşman bölgesinin derinliklerindeki, Crassus'un kendisinin de can verdiği Harran yakınlarında yapılan Carrhae Muharebesi'nde ordusunun etrafı sarılıp katledilerek yok edildi. Crassus'un ölümü Triumvirlik'teki dengenin bir kısmını kopardı ve dolayısıyla, Caesar ve Pompeius ayrı hareket etmeye başladılar. Caesar Galya'da savaşıyorken, Pompeius Roma için, kendisinin Caesar'a yönelik en karşıt kişi olduğunu açığa çıkaran bir yasama gündemiyle ilerleme kaydederek[188] Caesar'ın siyasal düşmanlarıyla el altından bağlaşıyordu. MÖ 51'de, bazı Romalı senatörler ordularının denetimini devlete teslim edene dek, Caesar'ın konsüllüğe adaylığını koymasına izin verilmemesi isteğinde bulundular ki Caesar düşmanlarının önünde savunmasız kalabilsin. Caesar komutasından vazgeçip yargılanmayla yüzleşmektense İç Savaş'ı seçti.

MÖ 49'un ilkbaharına gelindiğinde, Caesar'ın pişkin lejyonları Rubikon Irmağı'nı geçip İtalyan Yarımadası'nda hızla Roma'ya doğru yürürken, Pompeius Roma'nın boşaltılmasını buyurdu. Daha sonra Caesar dikkatini İberya'daki (bugünkü İspanya) Pompeius kalesine yöneltti;[189] ancak Yunanistan'da Pompeius'un kendisini durdurmaya karar verdi.[190] Pompeius başlangıçta Caesar'ı yendi; ancak yengisini sürdürmekte başarısız oldu ve böylece MÖ 48'deki Farsala Muharebesi'nde bozguna uğratıldı;[191] oysaki Caesar'ın güçlerini alt rütbeli birlikleriyle de birlikte ikiye katlıyordu.[192] Pompeius bu kez de Mısır'a kaçtı; ancak burada öldürüldü.

Pompeius'un ölümüyle iç savaş sonuçlanmamıştı; çünkü Caesar'ın düşmanları savaşmaya devam ettiler. MÖ 46'da Caesar belki de ordusunun neredeyse üçte biri kadarını yitirdi; ancak en sonunda Thapsus Muharebesi'nde Metellus Scipio komutasındaki Pompeiuslu ordusunu yenmek için geri geldi, ardından da Pompeiuslular bir kez daha İberya'ya çekildiler. Caesar sonrasında birleşik Pompeiuslu güçlerini Munda Muharebesi'nde yendi.

Caesar artık Roma devletinin birincil kişisiydi ve güçlerini büyütüp sağlamlaştırdığından düşmanları zorba bir hükümdar olmaya yönelik tutkuları olduğundan korkuyordu. Roma Cumhuriyeti'nin tehlikede olduğunu savunduklarından bir küme senatör bir komplo kurup MÖ 44'ün mart ayında Senato'da Caesar'ı öldürdüler.[193] Marcus Antonius, Caesar'ın vekili, Caesar'ın suikastını kınadı ve iki bölek arasında savaş koptu. Antonius halk düşmanı ilan edildi ve Caesar'ın evlatlık oğlu ve seçilmiş kalıtçısı Gaius Octavianus da, ona karşı olan savaşta komutayla yetkilendirildi. Mutina Muharebesi'nde Antonius ikisi de öldürülen konsüller Hirtius ve Pansa'ya yenildi.

Octavianus İkinci Triumvirlik oluşturulduğunda Caesarcı Antonius ve Lepidus ile MÖ 43'te anlaşmaya vardı.[69] MÖ 43'te Triumvirler Marcus Antonius ile Octavianus, Caesar'ın suikastçıları Brutus ve Cassius'a karşı Filippi Muharebesi'nde savaştı. Brutus'un Octavianus'u yenmesine karşın, Antonius, kendi canına kıyan Cassius'u yendi. Kısa süre sonra Brutus da ona katıldı.

Yine de; Octavianus, Lepidus ve Marcus Antonius'tan oluşan İkinci Triumvirlik başarısız olduğunda iç savaş alevlendi. Tutkulu Octavianus kendisinin kayırdığı bir seçmen grubu kurdu ve ardından Marcus Antonius'a karşı bir mücadele başlattı.[193] Denizdeki Yunanistan kıyılarına yakın Aktium Muharebesi'nde Octavianus, Antonius ve Kleopatra'yı bozguna uğrattı. Octavianus'a Roma kenti içerisinde yegane "imperium"u, kalıcı konsül güçlerini ve her Romalı askeri yengisi için saygınlığı barındıran bir dizi özel güç bağışlandı; çünkü gelecekteki bütün generaller onun komutası altında hareket ediyor sayıldılar. MÖ 27'de Octavianus'a diğer bütün Romalılar üzerinde birincil konumunu belirten "Agustus" ve "Prinçeps" adlarının kullanımı bağışlandı ve "İmparator Kayser" sanını alarak ilk Roma İmparatoru oldu.[194]

Kaynakça

  1. 1 2 3 4 5 Taagepera, Rein (1979). "Size and Duration of Empires: Growth-Decline Curves, 600 B.C. to 600 A.D.". Social Science History (Social Science History, Vol. 3, No. 3/4) 3 (3/4): 125. DOI:10.2307/1170959. JSTOR 1170959.
  2. Byrd, 161
  3. Byrd, 96
  4. Cicero, 239
  5. Byrd, 44
  6. Polybius, 133
  7. 1 2 Polybius, 134
  8. Polybius, 135
  9. Lintott, 42
  10. Abbott, 251
  11. 1 2 3 4 5 6 7 Polybius, 132
  12. Abbott, 257
  13. Cicero, 241
  14. Lintott, 51
  15. Taylor, 77
  16. Taylor, 7
  17. Abbott, 196
  18. 1 2 Abbott, 151
  19. Lintott, 95
  20. Lintott, 97
  21. Cicero, 235
  22. Lintott, 113
  23. Byrd, 20
  24. Byrd, 179
  25. Byrd, 32
  26. Byrd, 26
  27. Byrd, 23
  28. Byrd, 24
  29. Cicero, 237
  30. Abbott, 25
  31. Abbott, 26
  32. Abbott, 28
  33. Abbott, 37
  34. Abbott, 42–43
  35. Abbott, 44
  36. Abbott, 45
  37. Abbott, 46
  38. Abbott, 47
  39. 1 2 Abbott, 48
  40. Abbott, 52
  41. Abbott, 51
  42. Abbott, 53
  43. Abbott, 63
  44. Abbott, 65
  45. Abbott, 66
  46. Abbott, 77
  47. Abbott, 80
  48. Abbott, 96
  49. Abbott, 97
  50. Abbott, 98
  51. Abbott, 100
  52. Abbott, 103
  53. Abbott, 104
  54. Abbott, 108
  55. Abbott, 109
  56. Abbott, 109–110
  57. Abbott, 110
  58. 1 2 Abbott, 111
  59. 1 2 Abbott, 112
  60. Abbott, 113
  61. Abbott, 114
  62. Abbott, 115
  63. Abbott, 129
  64. 1 2 Abbott, 134
  65. Abbott, 135
  66. 1 2 Abbott, 137
  67. Abbott, 138
  68. Abbott, 133
  69. 1 2 Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 237
  70. Kevin Greene, "Technological Innovation and Economic Progress in the Ancient World: M.I. Finley Re-Considered", The Economic History Review, New Series, Vol. 53, No. 1. (Feb., 2000), pp. 29–59 (39)
  71. 1 2 Scott, 404
  72. Abbott, 1
  73. Abbott, 2
  74. Abbott, 6
  75. "Resisting Slavery in Ancient Rome". BBC. 11 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160411070745/http://www.bbc.co.uk/history/ancient/romans/slavery_01.shtml. Erişim tarihi: 20 June 2008.
  76. "Slavery in Ancient Rome". Kentucky Educational Television. 11 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160411070743/http://www.dl.ket.org/latinlit/mores/slaves/. Erişim tarihi: 20 June 2008.
  77. Pliny the Elder's Natural History, book 12 pp. 38
  78. "Ancient Roman Clothing". Unrv.com. 15 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20151215182040/http://www.unrv.com:80/culture/ancient-roman-clothing.php. Erişim tarihi: 2010-10-03.
  79. "angusti-, angust- + (Latin: narrow, tight, slender, thin)". Wordinfo.info. 5 Nisan 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20090405165417/http://www.wordinfo.info:80/words/index/info/view_unit/133. Erişim tarihi: 2010-10-03.
  80. "Romans' crimes of fashion revealed". BBC. 26 August 2003. http://news.bbc.co.uk/1/hi/england/london/3181443.stm. Erişim tarihi: 19 June 2008.
  81. "Me pascunt olivae, me cichorea levesque malvae." Horace, Odes 1.31.15, ca 30 BC
  82. Phillips pg 46–56
  83. Phillips pg 35–45
  84. Phillipa pg 57–63
  85. The Legacy of Roman Education (in the Forum), Nanette R. Pacal, The Classical Journal, Vol. 79, No. 4. (Apr. – May, 1984)
  86. Oxford Classical Dictionary, Edited by Simon Hornblower and Antony Spawforth, Third Edition. Oxford; New York: Oxford University Press, 1996
  87. Lucilius – the acknowledged originator of Roman Satire in the form practiced by Juvenal – experimented with other meters before settling on dactylic hexameter.
  88. Toynbee, J. M. C. (December 1971). "Roman Art". The Classical Review 21 (3): 439–442. DOI:10.1017/S0009840X00221331. JSTOR 708631.
  89. "Mousike, Henry George Liddell, Robert Scott, A Greek-English Lexicon, at Perseus". http://www.perseus.tufts.edu/cgi-bin/ptext?doc=Perseus%3Atext%3A1999.04.0057%3Aentry%3D%2368891.
  90. W. L. MacDonald, The Architecture of the Roman Empire, rev. ed. Yale University Press, New Haven, 1982, fig. 131B; Lechtman and Hobbs "Roman Concrete and the Roman Architectural Revolution"
  91. Austin, Roland G. "Roman Board Games. I", Greece & Rome 4:10, October 1934. pp. 24–34.
  92. Agathias, Histories, 2.31.
  93. Nicholas V Sekunda, Early Roman Armies, p. 17.
  94. Nicholas V Sekunda, Early Roman Armies, p. 18.
  95. History of Rome, 1.43
  96. Roman Antiquities, 4.16–18
  97. Early Roman Armies, pp. 37–38.
  98. "Rome, The Samnite Wars". History-world.org. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304084142/http://history-world.org/samnite_wars.htm. Erişim tarihi: 2010-10-03.
  99. Boak, A History of Rome to 565 A.D., p. 87
  100. PolybiusB6
  101. 1 2 Santosuosso, Storming the Heavens, p. 18
  102. 1 2 Webster, The Roman Imperial Army, p. 156
  103. Smith, Service in the Post-Marian Roman Army, p. 2
  104. Gabba, Republican Rome, The Army and The Allies, p. 9
  105. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 11
  106. Webster, The Roman Imperial Army, p. 143
  107. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 10
  108. Gabba, Republican Rome, The Army And the Allies, p. 1
  109. SantosuossoP29
  110. Gabba, Republican Rome, The Army and The Allies, p. 25
  111. Luttwak, The Grand Strategy of the Roman Empire, p. 14
  112. Webster, The Roman Imperial Army, p. 116
  113. Luttwak, The Grand Strategy of the Roman Empire, p. 15
  114. Luttwak, The Grand Strategy of the Roman Empire, p. 43
  115. Luttwak, The Grand Strategy of the Roman Empire, p. 38
  116. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 15
  117. Lane Fox, The Classical World, p. 312
  118. Grant, The History of Rome, p. 33
  119. 1 2 Florus, The Epitome of Roman History, Book 1, ch. 11
  120. Grant, The History of Rome, p. 38
  121. Grant, The History of Rome, p. 37 See also: Livy, The Rise of Rome, p. 89
  122. Cassius Dio, The Roman History, Vol. 1, VII, 17
  123. The Enemies of Rome, p. 13
  124. Livy, The Rise of Rome, p. 96
  125. Grant, The History of Rome, p. 41
  126. Florus, The Epitome of Roman History, Book 1, ch. 12
  127. Pennell, Ancient Rome, Ch. II
  128. Florus, The Epitome of Roman History, Book 1, ch. 13
  129. Livy, The Rise of Rome, p. 329 See also: Lane Fox, The Classical World, p. 283
  130. Pennell, Ancient Rme, Ch. IX, para. 4
  131. Grant, The History of Rome, p. 48
  132. 1 2 Pennell, Ancient Rome, Ch. IX, para. 13
  133. Grant, The History of Rome, p. 49 See also: Pennell, Ancient Rome, Ch. IX, para. 14
  134. Grant, The History of Rome, p. 52
  135. Grant, The History of Rome, p. 53
  136. MatyszakThe Enemies of Rome, p. 14
  137. Grant, The History of Rome, p. 78
  138. Lane Fox, The Classical World, p. 294
  139. Cassius Dio, The Roman history, Vol. 1, VIII, 3
  140. Lane Fox, The Classical World, p. 307
  141. Pennell, Ancient Rome, Ch. XI, para. 1
  142. Grant, The History of Rome, p. 80
  143. Pennell, Ancient Rome, Ch. XII, para. 14
  144. Lane Fox, The Classical World, p. 309
  145. Goldsworthy, The Punic Wars, p. 113
  146. Goldsworthy, The Punic Wars, p. 84
  147. Goldsworthy, The Punic Wars, p. 88
  148. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 29 See also: Matyszak, The Enemies of Rome, p. 25
  149. Pennell, Ancient Rome, Ch. XIII, para. 15
  150. 1 2 Cantor, Antiquity, p. 153 See also: Matyszak, The Enemies of Rome, p. 27
  151. Pennell, Ancient Rome, Ch. XV, para. 24
  152. Goldsworthy, The Punic Wars, p. 338
  153. Goldsworthy, The Punic Wars, p. 339
  154. 1 2 Matyszak, The Enemies of Rome, p. 47
  155. Grant, The History of Rome, p. 115
  156. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 49
  157. Grant, The History of Rome, p. 117
  158. 1 2 Grant, The History of Rome, p. 119
  159. Lane Fox, The Classical World, p. 326
  160. 1 2 Grant, The History of Rome, p. 120
  161. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 75
  162. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 92
  163. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 53
  164. History of Rome – The republic, Isaac Asimov.
  165. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 29
  166. Sallust, The Jugurthine War, XII
  167. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 64
  168. Appian, History of Rome, §6
  169. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 75
  170. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 6
  171. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 39
  172. Appian, Civil Wars, 1, 117
  173. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 43
  174. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 77
  175. Grant, The History of Rome, p. 161
  176. 1 2 3 Florus, The Epitome of Roman history, Book 3, ch. 5
  177. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 76
  178. Grant, The History of Rome, p. 158
  179. 1 2 Lane Fox, The Classical World, p. 363
  180. 1 2 3 Plutarch, Lives, Pompey
  181. Florus, The Epitome of Roman history, Book 3, ch. 6
  182. 1 2 Plutarch, Lives, Caesar
  183. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 58
  184. Santosuosso, Storming the Heavens, p. 62 See also: Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 212
  185. Cantor, Antiquity, p. 168
  186. Matyszak, The Enemies of Rome, p. 133
  187. Plutarch, Lives of the Noble Grecians and Romans, p. 266
  188. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 214
  189. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 217
  190. Julius Caesar, The Civil War, 81–92 See also: Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 218
  191. Goldsworthy, In the Name of Rome, p. 227 See also: Lane Fox, The Classical World, p. 403
  192. Holland, Rubicon, p. 312
  193. 1 2 Cantor, Antiquity, p. 170
  194. Luttwak, The Grand Strategy of the Roman Empire, p. 7

Kaynakça

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 9/17/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.