Islahat Fermanı

Türkiye'de anayasal süreç

Anayasa Mahkemesi  · Yargı teşkilatı

30 Mart 1856'da Kırım Savaşı'nı sona erdiren Paris Antlaşması'nı imzalayarak fermanı yürürlüğe koyan Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa.

Islahat Fermanı veya Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-û, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde devletin yıkılmaktan kurtarılması amacıyla; siyasî kuruluşlar, kişi hakları ve yeni kurumların kurulması konularında yapılması tasarlanan köklü değişiklikler için Sultan Abdülmecid zamanında yayımlanan fermandır. Tanzimat Dönemi'nin önde gelen devlet adamlarından biri olan Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa tarafından büyük Avrupa devletlerinin arzuları doğrultusunda hazırlanarak yürürlüğe konmuştur.

İmparatorluk boyunca en önemli fermanlar: 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı, 18 Şubat 1856'da Islahat Fermanı ve 1860'da da Sultan Abdülaziz fermanları olarak sıralanır. Bu fermanlarla, devletin çöküşünün toplumsal ve ekonomik nedenleri araştırılmadan, bazı batı kuruluşlarını ve anlayışını devlete getirmekle devletin kurtarılabileceği sanılmış fakat bu fermanlarla toplumdaki kuruluş ve anlayış ikileme düşmüş, İslam dünya görüşü ve bu anlayışla kurulan kuruluşlarla birlikte batı taklitçisi kuruluşlar arasındaki çatışmalar sonucunda toplumun içinde daha büyük sorunlar çıkmış, çöküşü önleyeceği düşünülen ıslâhat fermânları, beklenen etkiyi gösterememiştir.

Bu dönemde Batı'nın ekonomik desteğine, vereceği borçlara gereksinim duyan Osmanlı Devleti, bunları ancak batı devletlerine çeşitli imtiyazlar tanımak koşuluyla elde edebilmiştir. Bu imtiyazlar sayesinde Osmanlı topraklarına giren yabancı sermaye ve yatırım, sahip olduğu imkân ve güçle yerli sanayiyi büyük ölçüde öldürmüştür. Böylece Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet hâline gelmiş, bütün ekonomisi ve zengin kaynakları Batılı devletlerin eline geçmiştir.

Islahat Fermanı, Tanzimatın devamı olarak nitelendirilebilecek bir değişim olarak da kabul edilebilir. Zaten fermân Paris Antlaşması metni içerisinde yer almış; antlaşmanın imza aşamasında ise batılı devletler tarafından Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasının engellenmesi neticesinde yapılan baskı ile ilân edilmek durumunda kalmıştır.

1856 Islahat Fermanı, Osmanlı tebâası içerisinde gayrimüslimlere yönelik bir takım hakların verilmesini içermektedir. Avrupalı devletlerin Fransız İhtilali'nin yaymış olduğu milliyetçilik akımlarından etkilenerek Balkanlar'da isyanlar çıkarmakta olan gayrimüslim azınlıkları ülkeye bağlamayı amaçlamaktadır ve dolayısıyla amaçlanan hedeflerden biri de Avrupalı devletlerin bunları bahane ederek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemektir.

Ferman, bir Osmanlı toplumu oluşturmayı amaçlar. Irk, dil, din vb. ayrımı yapmaksızın bir Osmanlı milleti oluşturmayı amaçlar ki 19. yüzyılda devletin kötü gidişâtını durdurmak amacıyla ortaya çıkan fikir akımlarından Osmanlıcılık kapsamındadır. Tanzimât Fermânı ( Gülhane Hatt-ı Şerif-î, 3 Kasım 1839 )'nın amacı azınlık isyanlarını önlemek , azınlıkları bahane ederek Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemek ve toprak bütünlüğünü korumaktır.

Ferman

Bâb-ı Âli tarafından ilan edilen Islahat Fermanı, Kırım Savaşı'nın ateşkesinden 18 gün sonra, 18 Şubat 1856'da ilân edilmiştir. Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı tarafından sağlanan reformları genişletmiştir.

Bu fermanın amacı, millet sistemini kaldırarak bütün din topluluklarının eşit vatandaşlık hakları sağlayarak Müslüman ve gayrimüslim Osmanlı tebâası arasında tam bir eşitlik sağlamaktır. Böylece Millet-î Rûm haricinde gayrimüslimlere de devlet kademelerine memur olma yolu açılmıştır. Din değiştirme hakkı kabul edilmiş, İslam'dan çıkmanın ölüm cezasıyla cezalandırılması usulüne son verilmiştir. Gayrimüslimlere askeri okullara gitme hakkı tanınmıştır. Ayrıca uygulanan vergilerde (bkz. cizye) de bir eşitlik sağlanmıştır. Bu anlamda 15. madde ile eşit haklar beraberinde eşit yükümlülükler getirir düşüncesi getirilmiştir. Böylece gayrimüslimlerin de askerlik yapma yükümlülüğü doğmuş, askerlik yapmak istemeyenlere de askerlik vergisi olan ( bedel-i askerî / ‏بدل عسكري ) olanağı sunulmuştur. Bu yeni uygulama sayesinde Müslüman tebaa da para karşılığında ( bedel-i nakdî / ‏بدل نقدي ) askerlik görevinden muaf olma şansını yakalamıştır.

Islahat Fermanı ile gayrimüslimler kendi meclislerini oluşturarak kendi meselelerini (ağırlıklı olarak yönetimsel ve dinsel) yönetmiş ve o konularda kararlar alabilmişlerdir. Aldıkları kararlar da (Rum Patrikliği Nizâmâtı, 1862, Ermeni Patrikliği Nizâmâtı, 1863 ve Hahamhâne Nizâmâtı , 1865) Batı tarafından anayasa olarak anılmıştır. Ermeni Anayasası (Ազգային սահմանադրութիւն Azgayin sahmanadrutyun) yazarlarından Krikor Odian daha sonra Kanun-i Esasi oluşturma komisyonunda danışmanlık yapmıştır.

I. Meşrutiyet

1875 ile 1876 yıllarında Bosna-Hersek ve Bulgaristan'da bağımsızlık talebiyle ayaklanmalar çıkmıştır. O dönemde Osmanlı dış politikasında isyanları destekleyen Rusya'ya bir yönelim hâkim olmuştur. Bu yönelime karşı 10/11 Mayıs 1876 tarihinde bir ayaklanma çıkmış, çıkan ayaklanma sonucunda Sadrazam Mahmud Nedim Paşa düşürülmüş ve diğer üst düzey mevkilere yeni kişiler getirilmiştir. Böylece Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa sadrazam, Hasan Hayrullah Efendi şeyhülislam, ve Hüseyin Avni Paşa savaş dairesi başkanı olmuştur. Bu yeni isimler Midhat Paşa ile beraber Padişah Sultan Abdülaziz'i 30 Mayıs 1876 tarihinde tahttan düşürmüş ve yerine yeğeni Mehmed V. Murad Efendi'yi getirmişlerdir. İlerleyen zamanlarda bir anayasa çıkarmaya karşı olan Hüseyin Avni Paşa ile anayasa savunucu Midhat Paşa arasında büyük tartışmalar meydana gelmiştir. Sadrazam Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa, Hüseyin Avni Paşa tarafında yer almış ve V. Murad'ın ruh sağlığının bozuk olduğu gerekçesiyle bir anayasanın kabulü için uygun zaman olmadığını ve böyle bir şeyin söz konusu bile olamayacağını savunmuştur. Hüseyin Avni Paşa 15 Haziran 1876’da Midhat Paşa'nın evinde bir toplantı esnasında tahttan düşürülmüş olan Sultan Abdülaziz'in bir taraftarı tarafından vurularak öldürülmüştür.

30 Temmuz 1876 tarihinde Sırbistan-Karadağ Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaş ilan etmişlerdir. Aynı zamanda İngiltere de yaklaşan Osmanlı-Rus Savaşını engellemek ve ayaklananlara büyük bir özerklik verilmesi amacıyla bir konferansın düzenlemesi için sıkıştırmıştır. Olası bir yabancı müdahaleye karşı koymak için Midhat Paşa bütün Osmanlı tebâasına eşit haklar sağlayacak ve planlanan konferanstan önce yürürlüğe girecek olan bir acil anayasanın çıkarılması konusunda ısrar etmiştir.

Mithat Paşa, V. Murad'ı tahttan indirebilmek için V. Murad'ın kardeşi Abdülhamit ile konuşur ve ona anayasayı kabul etmesi koşulu ile tahtı teklif eder. Abdülhamit anayasayı kabul edeceğini ilân ettikten sonra 31 Ağustos 1876 tarihinde II. Abdülhamit sıfatıyla tahta gelir. II. Abdülhamit tuttuğu sözü yerine getirmek için, özellikle de anayasa komisyonun görevlendirmek için kendine zaman verir, fakat Midhat Paşa'nın devam eden baskıları sonucu sözünü yerine getirir.

20 Ulema ve üst düzey devlet görevlilerinden oluşan ve gelişmeleri belirleyecek olan birinci danışma kurulu 30 Eylül 1876'da padişahın emri ile toplanmıştır. Kurula Midhat Paşa başkanlık yapmıştır. Kurula Midhat Paşa'nın hazırladığı 59 maddelik Kanûn-î Cedîd (‏قانون جديد‎) ile Said Paşa'nın Fransız Anayasası çevirisinden oluşan bir taslak sunulmuştur. Kurulda anayasa karşıtlarının da olması sebebiyle gazetelerin de haber ettiği büyük tartışmalar çıkmıştır. Bakanlar kurulu (Hey'et-i Vükelâ / ‏هيئت وكلا‎) oluşturulduktan sadece bir hafta sonra var olan kurulun feshine ve yeni bir kurulun oluşturulmasına karar vermiştir.

8 Ekim 1876 tarihinde yeni anayasa kurulu (Cemiyet-i Mahsusa) üyelerinin isimleri açıklanmıştır. Birçok kaynağa göre üye sayısı 2 asker, 10 ulema ve 13 Müslüman ile 3 Hıristiyan olma üzere toplam 28'dir. Daha etkili çalışabilmek için çalışma gruplarları yönetim ile ilgili düzenlemeler konusunda eğitilmişlerdir.

Anayasa taslağı oluşturulurken Midhat Paşa ve Said Paşa'nın eserlerinin yanı sıra Süleyman Hüsnü Paşa'nın Kanûn-î Esasî müsveddesinden ve mümkün olduğunca Belçika ile Prusya Anayasalarından yararlanılmıştır. Anayasa taslakları (toplam üç taslak) padişahın isteği doğrultusunda seçilen memurlara, Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa ile bakanlar kuruluna Yıldız Sarayı'nda üzerinde çalışması için sunulmuştur. Son taslak 1 Aralık 1876'da son halini almış ve 6 Haziran'da bakanlar kurulunca kabul edilmiştir.

Yıldız Sarayı'nda padişahın sürgün hakkı üzerinde ısrarla durulmuştur. Böylelikle, 3. paragrafında padişaha sürgün hakkının verildiği 113. madde anayasaya eklenmiştir. Bu gelişme, özellikle özgürlük hakkını ve anayasal yönetimi savunduğu politik görüşünden dolayı Londra'ya kaçmış olan ve daha sonra affedilerek 2 Kasım 1876'da özel anayasa kurulunda üye olan Genç Osmanlılar'dan Namık Kemal'de öfkeye neden olmuştur. Anayasanın çıkarılması için baskı yapan Midhat Paşa da sonunda öfkeleri dindirebilmiş ve 19 Aralık 1876'da sadrazam olmuştur.

23 Aralık 1876'da Kanûn-î Esasî padişah tarafından kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Konstantinople Konferansına ( İstanbul Konferansı ) ev sahipliği yapmış olan hariciyeden sorumlu bakan Mehmed Esad Saffet Paşa 101 top atışıyla yeni anayasanın ilanı edildiğini ve bütün Osmanlı tebâasının eşit duruma getirlip haklarının ve özgürlüklerinin garanti altına alındığını duyurmuştur. Buna rağmen Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na kuşkuyla bakmaya devam etmiş ve bu anayasayı da öne alınnmış göstermelik bir çözüm olarak değerlendirmiştir. 5 Şubat 1877'de padişah sürgün hakkını ilk defa Midhat Paşa'yı görevinden alarak kullanmıştır. Tam 11 hafta sonra da kaybedilen Osmanlı-Rus Savaşı başlamıştır. Yıldız Sarayı'nın görüşüne göre anayasa amacını gerçekleştirememiştir. Padişah da bu yenilgiden sorumlu tutulmaktan korkmuş, bu yüzden parlamentoyu yenilginin suçlusu olarak göstererek 14 Şubat 1878'de 7. maddeyi kullanarak (padişahın olağanüstü durumlarda parlamentoyu askıya alması) parlamentoyu feshetmiş ve tam monarşik bir sistemle ülkeyi yönetmeğe devam etmiştir.

Anayasanın arkasındaki itici güç olan Midhat Paşa, Yıldız Mahkemesi tarafından Sultan Abdülaziz'in ölümünde birinci derecede sorumlu tutularak hakkında çıkarılan ölüm fermânına ve mahkemeden bağımsız iki kurulun da bu idamı onaylamasına rağmen ingilizlerin baskısıyla padişah tarafından affedilip sürgüne gönderilmiş ve sürgüne gönderildiği Hicaz'daki Taif kalesinde 8 Mayıs 1884'de İstanbul'dan gelen emirle boğularak öldürülmüştür. (Ref: Gábor Ágoston; Bruce Alan Masters (2009) Encyclopedia of the Ottoman Empire. Infobase Publishing. pp. 378–379. ISBN 978-1-4381-1025-7. Retrieved 9 June 2013.)

Midhat Paşa, Niş ,Tuna, Bağdat ve Suriye de Valilik yaptığı dönemlerde  sayısız okul, hastane,yol ve köprü gibi altyapı hizmetlerini halkın katılımıyla yaptırarak büyük ün kazanmıştır. Üç yıl süren Bağdat valiliği sırasında bölge Osmanlı tarihindeki en güvenli ve istikrarlı dönemini yaşamıştır.

II. Meşrutiyet

II. Abdülhamit'in monarşi rejimine karşı yürütülen harekette yer alan Kolağası Ahmet Niyazi Bey 3 Temmuz 1908'de dağda bulunan 200-400 askeri ile anayasanın yeniden yürürlüğe girmesini sağlamıştır. Ahmet Niyazi Bey, Enver Bey yönetimindeki İttihat ve Terakki Fırkası, Ermeni Devrimci Federasyonu ile Arnavut, Yunan, ve Bulgar toplulukları tarafından desteklenmiştir. Niyazi Bey tarafından başlatılan Jön Türkler Ayaklanması Makedonya ve özellikle Kosova vilayetlerinde, Korzo ve Selânik'te gerçekleşmiştir. Buna karşılık olarak padişah 18. bölük ile Niyazi Bey'e karşı koyması için Şemsi Paşa'yı göndermiştir. Şemsi Paşa, Jön Türk Atıf Bey tarafından vurularak öldürülmüştür. Bunun üzerine Padişah bu ayaklanmaya karşı koyabilmek için Sadrazam Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa'yı görevinden almış ve 1876 yılındaki anayasa çalışmalarında hazırlamış olduğu Fransız Anayasası çevirisinden yararlanılmış olan Mehmed Said Paşa'yı sadrazam ilan etmiştir. Mehmed Said Paşa kabinesinde monarşi yanlıları da yer almıştır.

23 Temmuz 1908'de İttihat ve Terakki Cemiyeti Makedonya'nın birçok kentinde gerçekleşen ve katılımın çok yüksek olduğu eylemlerde bağımsızlık ilan etmişlerdir. Aynı zamanda İstanbul'da anayasanın 24 saat içinde tekrar yürürlüğe girmezse 2. ve 3. Ordu'nun başkente yürüyecekleri haberleri İstanbul'da yayılmıştır. Bu haberler üzerine padişah kabinenin tavsiyesi üzerine aynı gün anayasanın yeniden yürürlüğe girdiğinin bildirildiği ve 24 Temmuz'da gazetelerde yer alan bir fermân yayınlamıştır. Bu fermândan bir hafta sonra ajanlığın ve sansürün sona erdiği saray tarafından duyurularak 1 Ağustos 1908 tarihinde anayasanın yeniden geçerliliği Tanzimat Ferman tarafından teyit edilmiştir. Böylece devrimciler başta olmak üzere, cezalarının üçte ikisini çekmiş olan politik suçlular affedilmiştir. Protestolar nedeniyle de genel af çıkarılmış, bu da Bâb-ı Âli'ye yürüyüşe geçen yaklaşık 2000 kişilik bir isyana neden olmuştur. Bundan yaklaşık iki hafta sonra da Mehmed Said Paşa genel affa eleştirel ve karşı düşüncelerini açıklamasından dolayı, özellikle de İttihat ve Terakki Cemiyeti ile düşünce ayrılığı sebebiyle 5 Ağustos 1908'de sadrazamlıktan düşürülmüş, yerine İngiliz hayranı ve liberal olarak tanınan Yusuf Kamil Paşa getirilmiştir.

Senato ve yeni seçilen Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908'de toplanmış, meclis başkanı sürgünden geri gelen Ahmed Rıza olmuştur. Mecliste toplam 147 Türk, 60 Arap, 27 Arnavut, 26 Rum, 14 Ermeni, 4 Yahudi ve 10 Slav temsilci yer almıştır. Talat Bey gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri de milletvekili olarak sayılmıştır. Buna karşılık yürütücü isimler Enver ve Cemal Bey vekil olmamış; fakat politika üzerinde büyük etkileri olmuştur. Sadrazam Yusuf Kamil Paşa 10 Şubat'ta İttihat ve Terakki Cemiyeti komitesine sormadan yeni bir donanma ve savaş bakanı atmasından sonra 14 Şubat 1909'da güvensizlik oyu ile düşürülür ve yerine Hüseyin Hilmi Paşa getirilir. Ayrıca Islahat Fermanı nedeniyle 'gavur ve kafir' kelimesinin de içinde olduğu birçok kelime yasaklanmıştır.

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/11/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.