Romanya Sosyalist Cumhuriyeti
Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Romanya Halk Cumhuriyeti (Republica Populară Română) (1947-1965) Romanya Sosyalist Cumhuriyeti (Republica Socialistă România)(1965-1989) | |||||
| |||||
| |||||
Ulusal marş "Zdrobite cătușe"(Kelepçeleri kırdık) (1947-1953) "Te slăvim, Românie"(Yüksel sen Romanya) (1953-1977) "Trei culori"(Üç Renk) (1977–1989) | |||||
Başkent | Bükreş | ||||
Dil(ler) | Rumence | ||||
Yönetim | Sosyalist Cumhuriyet | ||||
Komünist Parti Genel Sekreteri |
|||||
- 1947–1954/ 1955-1965 |
Gheorghe Gheorghiu-Dej | ||||
- 1954-1955 | Gheorghe Apostol | ||||
- 1965-1989 | Nikolay Çavuşesku | ||||
Yasama organı | Romanya Büyük Millet Meclisi | ||||
Yüzölçümü | |||||
- 1987 | 238.391 km2 | ||||
Nüfus | |||||
- 1987 | 23102.000 | ||||
Yoğunluk | 96.9 /km2 | ||||
Para birimi | Rumen leyi | ||||
Telefon kodu | +40 | ||||
Romanya tarihi |
Antik Çağlar
Orta Çağ
Yeni Çağ
20. yüzyıl
Diğer Konular
|
Romanya Halk Cumhuriyeti (Rumence: Republica Populară Romînă) (1947-1965), Romanya Sosyalist Cumhuriyeti (Rumence: Republica Socialistă România) (1965-1989), 1945 ile 1989 yılları arasında Romanya'nin taşıdığı isim.
Sovyet işgali ve Komünistlerin yükselişi
II. Dünya Savaşı sırasında Romanya, Ion Antonescu diktatörlüğünde Nazi Almanyası'nın yakın bir siyaset izledi. Antonescu diktatörlüğüne karşı giderek güçlenen muhalefet, 1943'te siyasal planda etkili olmaya başladı. Böylece Ulusal Köylü Partisi, Liberal Parti, Sosyal Demokratlar ve Komünistler Romanya'yı savaşın dışına çıkarmak üzere Ulusal Demokratik Cephe adı altında birleşti. Kral Mihai'nin önayak olduğu bir darbeyle Ağustos 1944'te Antonescu diktatörlüğü devrildi.[1] Ardından Almanya'ya savaş açıldı ve bir ay içinde Sovyet birlikleri Romanya'nın büyük bölümünü işgal etti.
Kısa ömürlü üç koalisyon hükümetinin dağılmasından sonra Mart 1945'te Çiftçi Cephesi lideri Petru Groza'nın başkanlığında Ulusal Köylü ve Liberal bakanların yer almadığı bir hükümet oluşturuldu. Sovyet desteğine dayanan yeni hükümete bağlı partiler 19 Kasım 1946'daki seçimlerde oyların yüzde 71'ini aldı. Komünistlerin kilit bakanlıkları elde etmesiyle öteki partileri sindirmeye yönelik geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başladı; Ulusal Köylü Partisi lideri Iuliu Maniu, Liberal Parti lideri Gheorghe Tătărăscu ve Sosyal Demokrat Constantin Titel Petrescu mahkûm edildi, Ulusal Köylü Partisi yasaklandı, son olarak, Aralık 1947'de Mihai tahttan çekilmeye zorlandı. Komünistler ile Sosyal Demokratların birleşmesiyle kurulan Romanya İşçi Partisi, Çiftçi Cephesi ve Macar Halk Birliği'nin yer aldığı Demokratik Halk Cephesi, Mart 1948 seçimlerinde tek listeyle rejimiyle seçilen Büyük Ulusal Meclis'teki sandalyelerin tamamına yakınını elde etti. Nisan Sovyet tipi bir anayasa kabul edilerek Romanya Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Groza başbakanlık görevini sürdürürken, Lothar Rădăceanu devlet başkanı oldu.
Sosyalist Rejim
Enerji kaynakları ve sanayi millileştirildi; zengin köylülerin toprakları kamulaştırıldı, ama toprakların kolektifleştirilmesi ancak 1962'de tamamlandı. İlk beş yıllık kalkınma planları yürürlüğe girdi.
Ortodoks Komünistler, durumlarını güçlendirdiler. Bir dizi temizlik hareketiyle Ana Pauker gibi "sağ sapmacılar" tasfiye edildi; Groza'nın yerine başbakanlık görevini Gheorghe Gheorghiu-Dej üstlendi (Mayıs 1952). Groza ise devlet başkanlığı görevine getirildi. Gheorghiu-Dej, 24 Eylül 1952'de yeni bir anayasanın kabulünü sağladı (Transilvanya'nın güneybatısında özerk bir Macar bölgesinin kurulması). Rus-Rumen karma ekonomi işletmeleri olan "Savrom"ların kurulmasıyla özellikle iktisadi alanda Sovyetler Birliği ile iilişkiler güçlendirildi. Stalin'in ölümü (Mart 1953), rejimde belli bir yumuşamaya olanak verdi. 1955'te Romanya Varşova Paktı'na girdi, ama SSCB, "Savrom"lardan yavaş yavaş vazgeçti. Ekim 1955'te parti birinci sekreteri olan Gheorghiu-Dej, başbakanlığı Chivu Stoica'ya bıraktı aynı yıl geniş çaplı bir af çıkarıldı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi'nde (Şubat 1956) Stalinizmim mahkûm edilmesi, Gheorghiu-Dej'e Yugoslavya ile yeniden ilişki kurma, parti aleyhtarlarını tasfiye etme (1957-58) ve Sovyet kuvvetlerinin ülkeden çekilmesini sağlama olanağı verdi.[2]
1961 seçimlerinden sonra, Millet Meclisi tarafındna oluşturulan yeni bir Devlet Konseyi, en üst organ olarak Prezidyum'un yerini aldı (Mart 1961). Gheorghiu-Dej, Devlet Konseyi başkanı (Devlet Başkanı) göreviyle yeniden hükümet işlerini eline aldı. Bakanlar Kurulu Başkanlığı görevini Chivu Stoica (1961'e kadar), sonra Ion Gheorghe Maurer yürüttü. Gheorghiu-Dej'in ölümünden (Mart 1965) sonra parti birinci sekreterliğine Nikolay Çavuşesku, Devlet Konseyi başkanlığına da Stoica getirildi.
Çavuşesku Dönemi
Temmuz 1965'te Romanya İşçi Partisi'nin adı Romanya Komünist Partisi (Partidul Comunist Român, PCR) olarak değiştirildi ve sosyalist cumhuriyet temellerine dayalı yeni bir anayasa hazırlama kararı alındı. 21 Ağustos 1965'te Çavuşesku, tarımı kolektifleştirme sürecinin tamamlandığını, artık tüm üretim mallarının topluma ait olduğunu açıkladı. İlan edilen yeni anayasa parlamento'nun devlet organları üstündeki denetim yetkisini genişletiyordu, ama bu arada Komünist Parti toplumun yönetici gücü olarak kaldı. Aralık 1967'de Devlet Konseyi başkanlığı da Çavuşesku'ya geçti. Aralık 1966'da parlamento'da onaylanan bir reform, seçmenlere tek bir liste üzerine yer alan birçok aday arasından seçim yapma olanağı getirdi. Nisan 1968'de çeşitli şahsiyetler eski saygınlıklarına kavuşurken Gheorghiu-Dej'in izlemiş olduğu politika zaman zaman tartışma konusu oldu. 1968-70 arasında Stalinizmle suçlanan parti yöneticilerine karşı girişilen temizlik hareketi, Çavuşesku'nun konumunu daha da pekiştirdi. Mart 1969 seçimleri Çavuşesku'nun durumunu sağlamlaştırdı; böylece Çavuşesku, çeşitli azınlıkların Parlamento'da daha güçlü bir biçimde temsil edilmesi gibi birkaç liberal önlem alabildi.
Partinin 6 Ağustos 1969'da başlayan X. Kongresi, birinci sekreterin gücünü daha da artırdı. Sendikalar başkanı Gheorghe Apostol'un yanı sıra Chivu Stoica, açığa alındı; Çavuşesku, merkez komite yerine delegeler tarafından birinci sekreter seçildi. Üç ay sonra bakanlıklar (dışişleri, savunma ve güvenlik dışında) ortak yönetime geçti. Ülke bu dönemde iktisadi güçlüklerle karşı karşıyaydı; bu güçlükler, 1970 su baskınlarıyla daha da ağırlaştı; toplam üretim durdu ve ülke borçlanmaya başladı. Yöneticiler de ağırlığı ideolojinin pekiştirilmesine ve siyasal propagandaya verdiler. Batının düşünsel ve sanatsal üretimi, Romanya'nın dış politika alanında Batı'ya açılmaya başlamasına rağmen sistemli bir biçimde eleştirildi.
Nikolay Çavuşesku'nun durumu, Nisan 1972'de, Paul Niculescu-Mizil'in görevden alınması, Haziran 1973'te karısı Elena Çavuşesku'nun parti yürütme komitesine seçilmesi ve 1974'te Ion Gheorghe Maurer'in ayrıldıktan sonra yerine Manea Mănescu'nun getirilmesiyle daha da güçlendi. O tarihten başlayarak ülke, fiilen yalnızca birinci sekreterin (NikolayÇavuşesku) yönetimi altına girdi; Nikolay Çavuşesku adına belli bir kişiye tapma uygulaması gelişti. Sonunda Çavuşesku, 28 Mart 1974'te bir anayasa değişikliğiyle ihdas edilen Cumhurbaşkanlığına, Parlamento'ca seçildi. O tarihe kadar kolektif başkanlığı yürüten Devlet Konseyi görevini sürdürdü, bu organın günlük işleri konsey başkan vekilinin sorumluluğuna verildi; Prezidyum'un yerini, yürütme komitesince seçilen daimi bir büro aldı; büro, parti ve devletin başlıca yöneticilerinden oluşuyor ve bunların etkinliklerini eşgüdümlüyordu. Bu eşgüdüm rolü, Doğu Bloku ülkelerinde bir yenilikti. 1975'te yeni Parlamento Çavuşesku'yu, daha önemli yetkilerle donatarak yeniden Cumhurbaşkanı seçti.
Dış politika
II. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Bloku çerçevesinde bir dış politika benimseyen Romanya, 1963'ten başlayarak Sovyetler Birliği'nden bağımsız bir çizgiye girdi.[3] Romanya'nın izlediği bu politika değişikliğinin asıl nedeni, öteki Doğu Avrupa ülkelerinden farklı üç önemli özelliğe sahip olmasıydı:[4]
- Rumen halkının Latin ırkından gelmesi, dolayısıyla öteki Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunluğu gibi ne ırk ne de dil bakımından Slav olmaması.
- II. Dünya Savaşı'nın son yılına (1945) kadar dış politikası Rusya'ya dönük olmayıp, Rusya'yla işbirliği geleneğine sahip olmayışı.
- Romanya ile Sovyetler Birliği arasında önemli toprak anlaşmazlıklarının varlığı; Romanya, Besarabya, Kuzey Bukovina ve Herta'ya, elinden zorla alınmış Rumen toprakları gözüyle bakması.
Bu tutum Çavuşesku döneminde daha belirgin bir nitelik kazandı. Ülkenin Sovyetler Birliği tarafından kurtarıldığına atıfta bulunmayan 1965 Anayasası bağımsızlık ve içişlerine karışmama ilkelerine ağırlık verdi. Karlovy Vary Konferansı'nda yer almadı ve hatta 1966'da COMECON ve Varşova Paktı üyeliğini tartışma gündemine getirmeyi bile düşündü. Çavuşesku, Dünya Komünist Hareketi Konferansı'nın toplanmasına karşı çıktı; Şubat 1968'de Romanya, danışma niteliğindeki Budapeşte Komünist Konferansı'ndan çekildi.
Buna paralel olarak, çok hareketli olan Rumen diplomasisi Balkanlar'da bağımsız bir politika izledi: Bulgaristan ile iktisadi anlaşmalar, Yugoslavya ile iktisadi işbirliği, Türkiye[5] (30 Temmuz 1966) ve Yunanistan ile yakınlaşma, 1966'da Yunanistan'la imzalanan bir dizi anlaşmayla, Romanya, topraklarındaki Yunan mal varlığının millileştirilmesiyle doğan zararı tazmin etti.
Romanya yönetimi, Çin-Sovyet ayrılığında tavır almayı reddetti ve hatta 15 Şubat 1967'de, Çu En-lay'ın Bükreş ziyaretiyle Ion Gheorghe Maurer'in Pekin yolculuğundan sonra Çin Halk Cumhuriyeti'yle bir ticaret anlaşması imzalamaktan çekinmedi. Çin'le kurulan yakın ilişkilerin yanı sıra Batı'ya açılma politikası izlendi. Rumen yöneticilerin ziyaretleri, Lahey (1966) ve Paris'te (1967) ticaret anlaşmalarının imzalanmasıyla sonuçlanırken, Romanya dış politikadaki bağımsızlığını vurgulamak için Ocak 1967'de Almanya Federal Cumhuriyeti (Batı Almanya) ile diplomatik ilişki kurup, İspanya ve Batı Almanya ile ticari ilişkiler kurdu. Mayıs 1968'de Charles de Gaulle'ün ziyareti, Rumen yöneticilere, ulusal bağımsızlık anlayışlarını bir kez daha belirtme fırsatı verdi.
Arap-İsrail Savaşı'ndan (Haziran 1967) sonra öteki Varşova Paktı üyelerinin tersine İsrail'le diplomatik ilişkilerini kesmedi. Ertesi yıl Çavuşesku'nun Çekoslovakya'nın Varşova Paktı birlikleri tarafından işgaline (Ağustos-Eylül 1968) açıkça karşı çıkması, SSCB ve öteki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde tam bir gerginlik yarattı. Fakat Çavuşesku, Sovyetler Birliği'nin olası bir müdahalesinden çekinerek bu sert tutumunu birkaç gün sonra hemen değiştirmek zorunda kaldı. 1968 Kasım ayında ortaya atılan Brejnev Doktrini Sovyetler Birliği'nin kararlılığını gayet açık olarak gösterdi.[3] Bunun üzerine Çavuşesku yönetimi, Sosyalist ülkeler topluluğuna bağlılığını ısrarla vurguladı ve SSCB ile kültürel ilişkilerini yoğunlaştırdı ve fakat bu tutum, bağımsızlık politikasına bağlı kalmasını engellemedi. 2 Şubat 1969'da Çavuşesku, Josip Broz Tito ile görüştü ve bu fırsattan yararlanarak Leonid Brejnev'in savunduğu "sınırlı egemenlik öğretisi"ni eleştirdi. Ağustos 1969'da ABD Başkanı Richard Nixon Bükreş'e gitti. Bununla birlikte, Romanya, aynı anda, Prag'da Gustáv Husák'ın yönetime gelmesini onayladı ve SSCB ile bir karşılıklı yardımlaşma antlaşması imzaladı; "sınırlı egemenlik" kavramından söz etmeyen bu antlaşma, iki ülkeden biri saldırıya uğradığında yürürlüğe girecekti. Romanya, COMECON ülkelerince kurulan yatırım bankasına da katıldı (ocak 1971).
Çavuşesku'nun uzun süren Avrupa, Asya ve Afrika yolculuğu, Pekin'i ziyareti (Haziran 1971), sosyalist ülkeler topluluğu'nda tedirginlik uyandırdı, ama János Kádár'ın Bükreş ziyareti anlaşmazlığı hafifletti. Ayrıca, Romanya, İsrail ile iyi ilişkiler sürdüren tek sosyalist ülkeydi; Kudüs'te bir elçilik açtı, Mayıs 1972'de Golda Meir Romanya'ya geldi. Arap-İsrail çatışmasına siyasal bir çözüm arayışını teşvik ettiyse de, Romanya bu konuda başarı sağlayamadı.
Çavuşesku; sonraki yıllarda da Vietnam'ın Kamboçya'yı işgaline (1978-89) ve Sovyetler Birliği'nin de Afganistan'ı işgaline (1979-89) karşı çıkarak bağımsız dış politikasını sürdürdü. Romanya 1970'lerde Batı dünyasıyla kültürel bağlılığını geliştirirken, Üçüncü Dünya ülkeleriyle çeşitli işbirliği anlaşmalarına girdi.
Bu arada, Polonya'da, Solidarność'un (Dayanışma) görüşlerinin yayılmasından çekinen Rumen yöneticileri kaygılandırdı. Yöneticiler bu sendikayı kınadılar ve General Wojciech Jaruzelski'nin zorla yönetime gelmesine karşı çıkmadılar.
1985'te Transilvanya'daki Macar azınlığa karşı yönetilen baskılar gündeme geldi. Çavuşesku ile Macaristan Başbakanı Károly Grósz yaptıkları zirve toplantısında Macaristan'a sığınan Macarlar'ın ailelerinin birleştirilmesi ve bir Macar komisyonunun Romanya'ya gelerek Macar azınlığın durumunu yerinde değerlendirmesi konularında anlaştılar (Eylül 1988). 1980'lerin sonlarında Sovyetler Birliği'nde uygulanan Glasnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden Yapılanma) politikası Romanya'da benimsenmedi.
Ekonomi
Gheorghiu-Dej döneminde COMECON'un, Romanya'yı bir hammadde üreticisi ve petrol üreticisi olarak görmek isteyen ekonomi önerisi[4] bir yana bırakılarak başlatılan sanayileşme programı, Çavuşesku tarafından daha da ileri götürüldü. Romanya'nın 1971'de Uluslararası Para Fonu'na (IMF) üye olmasıyla Batı'dan kredi ve borç alma olanakları büyük ölçüde genişledi. 1970'lerde Romanya Doğu Avrupa'da sanayide en yüksek büyüme hızına ulaştı. Buna karşılık tarım sektörü bu hızlı gelişmenin çok gerisinde kaldı. Dış borç miktarının 1981'de 10-15 milyar ABD Doları düzeyine çıkması üzerine, sıkı bir tasarruf programı uygulamaya kondu. 1985'ten sonra ödemeler dengesi açığının büyük ölçüde kapatılmasına karşın, içeride yaşam düzeyinin düşüşü ciddi huzursuzluklar doğurdu.
Bu arada köylülerin yeni "tarım-sanayi" komplekslerinde toplama projesi içeride ve dışarıda büyük bir tepkiyle karşılandı.
Devrilmesi
Çavuşesku, 1980'lerde parti ve hükümet üzerindeki sıkı denetimini sürdürmek için katı politikalar izlemeye başladı. Muhalefete karşı izlenenen baskıcı tutum, 1980'lerin sonlarında Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da gelişen "reform dalgası"ndan sonra daha da sertleşti. Doğu Avrupa ülkelerinde komünist parti rejimlerinin hızla sarsıldığı 1989 sonlarında, rejim değişiklikleri ve özgürlük hareketleri çok geçmeden Romanya'ya da yansıdı. Batılı radyo ve televizyonların yayınları da halkı, Çavuşesku rejimine karşı ayaklanmaya teşvik etti.
Romanya'da ilk kitle gösterileri 16 Aralık 1989 tarihinde Temeşvar'da (Timisoara) başladı. Gizli polis örgütü Securitate'nin gösterileri kanlı biçimde bastırmasıyla tırmanan gerginlik çok geçmeden Bükreş'e sıçradı. Duruma egemen görünen Çavuşesku, ordunun muhalefetin yanından yer almasından sonra kaçmaya çalışırken yakalandı (22 Aralık 1989). Aynı gün Ulusal Kurtuluş Cephesi (Frontul Salvării Naţionale, FSN) kuruldu ve Komünist Parti yasaklandı. Çavuşesku, karısı Elena ile birlikte yargılanarak kurşuna dizildi.
Ayrıca
Kaynakça
- ↑ Kral geri döndü
- ↑ Romanya Gelişmeleri
- 1 2 Romanya'nın Bağımsızlık Politikası
- 1 2 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Kitabevi, Kasım 2005. ISBN 975-533-005-4.
- ↑ İkili Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmaları
|
|
|
|