Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı
Türk edebiyatı |
---|
Kategorik olarak |
İslamiyet öncesi |
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı |
Batı etkisi |
Osmanlı Devleti'nin en son dönemlerinde eğitim amacıyla Avrupa'ya, özellikle Fransa'ya giden gençler oradaki edebiyatta gördükleri yenilikleri ülkeye dönüşlerinde Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır. Bu şekilde belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır. Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet dönemi edebiyatıdır.
Cumhuriyet dönemi edebiyatı, Millî Edebiyat [1] 'tan kesin hatlarla ayrılamamaktadır, zira Millî Edebiyat devri sanatçıları, Cumhuriyet'in ilk yıllarında en önemli eserlerini vermişlerdir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik Halit ve daha birçoğu Cumhuriyet'in ilk 50 yılına damgalarını vurmuşlardır. Cumhuriyet'in ilanını takiben hızlı bir şekilde yapılan dil ve harf devrimleriyle Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabulü ve dilde özleşme, 1920'li yıllarda başlayan ve hâlen devam eden bir edebiyat döneminin başlangıcı olarak kabul edilir.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının Özellikleri
- Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının temelinde İstiklal Savaşı ve Atatürk devrimleri vardır. Şiirler, romanlar, hikâyeler bu iki konu ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılıdır.Milli duygu ve heyecan geliştirmeye yönelik bu çabalar Milli edebiyatın bir devamı niteliğindedir.
- Milli edebiyatla başlayan halka inme, Anadolu'yu tanıma çabası bu dönemin edebiyatında ana ilkelerden olmuş, Türk halkının her kesimi edebiyata girmiştir. Artık edebiyat İstanbul'un sınırlarını tamamen aşmıştır. Romanda ve öyküde toplum sorunları gözleme dayanan bir gerçekle anlatılmıştır.
- Yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet dönemi sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olmuş, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.
- Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumu'nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna gidilmiştir.
- Cumhuriyet'ten önce sadece sempati duyulan Türk Halk sanatları ve halkbilimi ön plana alınmış, öncekilerin küçümsediği Karacaoğlan'ın, Yunus'un tarzı örnek alınmıştır. Artık harf benzerliği de kurulan Batı edebiyatı daha yakından takip edilmiştir. Türk edebiyatı, batı edebiyatının yeniliklerini, akımlarını uygulamaya başlamıştır.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı Ürünleri
Roman ve Öykü
Cumhuriyet dönemi edebiyatı Türkiye'nin gerçeklerine gittikçe genişleyen ölçüde eğildi. Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçileri ele aldı. Her sınıftan, her yaşam biçiminden gelen kahramanları canlandırdı. Onları kuşatan toplumsal bozuklukların giderilmesi için öneriler getirildi. Dil devrimi, edebiyatı yakından etkiledi. Türetilen ya da canlandırılan sözcükler yanında bölge ağızlarından sözcükler ve anlatım biçimleri de edebiyata girdi. Halk söyleyişleri, anlatımı kadar dünya edebiyatlarından türlü eğilimlerden, deneylerden izlenimler görüldü. Cumhuriyet'in kuruluşunu ele alan yapıtlar oluşturuldu. Yakup Kadri yakın tarihte oluşan, kendi tanık olduğu olaylara dayanarak toplumdaki değişmeleri, siyasal yaşamdaki çalkantıları, çatışmaları ele alan romanlar yazdı. En etkili romanı ise köylü ve aydın çelişkisini anlatan Yaban (1932) oldu.
Cumhuriyet'in ilk 10 yılında Kurtuluş Savaşı'na katılan halk ve aydınlar, yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler[2], batı uygarlığı karşısında geleneksel ahlakın ve yerleşik değerlerin tartışılması[3], toplumdaki değişmelerin, batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri[4] gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar, ruhçözüm deneyleri[5] eklendi. Şevket Esendal'ın Ayaşlı ve Kiracıları (1934) romanı başkent Ankara'nın Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yaşamını canlandırıyordu. Deniz tutkunu olan Sait Faik, kendi yaşadığı Burgaz Adası'nın Rum balıkçılarını, kentin küçük insanlarını geniş bir insan sevgisiyle canlandırdı. Öte yandan üretim biçimine, üretim biçiminde değişmenin yaşamı nasıl etkilediğine dikkati çeken ilk yapıt Sadri Ertem'in Çıkrıklar Durunca (1931) adlı köy romanıdır. Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf romanıyla 20 yıl kadar sonra gelişecek köy romancılığına öncülük etti. Köylüleri, düşkün kadınları, toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri ele alan öyküler kaleme aldı.
İnce Memed romanında [6] 1930 yıllarında Toroslar'da yaşayan, suça itilmiş bir eşkıyanın yaşamını konu edinen Yaşar Kemal bu yöreyi ve Çukurova'yı tarihsel kökleri, doğası, güncel sorunlarıyla yansıtırken anlatımdaki coşku, betimlemelerindeki renklilikle dikkat çekti. Orhan Kemal, İstanbul'un yoksul kesimlerinde yaşayanları, köyden kente nüfus göçünü, ezilen çocukların, genç kızların serüvenini konu edindi. Kemal Tahir'in köyü konu edinen romanları[7] ve köydeki gelişmelerin geniş bir panoramasını verdi. Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Fakir Baykurt gibi yazarlar roman ve öyküleriyle köy ve kasaba yaşamına tanıklık ettiler.[8] Aynı çevreyi konu edinen Bekir Yıldız, yurtdışında çalışan göçmen işçilerin yaşamını konu edinen yazarlardan oldu. Gerçeklere ironi ile bakan öykücüler bulunduğu gibi (ör; Haldun Taner) toplumsal bozuklukları gülmece öyküleri ve romanlarıyla çok geniş bir okur toplulukları önünde tartışan yazarlar (Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz) görüldü. Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyet dönemini, toplumcu ve gerçekçi yazarlara karşıt biçimde yorumlayan yazarlar (Tarık Buğra) da oldu.
Ruhsal çözümlemelere yönelen, biliçaltını sergileyen yazarlar (Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Adnan Özyalçıner, Oğuz Atay vs.) soyutlamalardan, kara mizahtan yararlandılar; geriye dönüşümlerle, çağrışımlarla beslenen, dilin olanaklarını araştıran denemelere giriştiler. Kadın romancılar ve öykücüler çevreyi, olayları, kişileri konu edinirken ayrıntılara daha çok indiler. Bu yazarlar (Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Füruzan, Sevgi Soysal, Tomris Uyar) bireyin toplumla ilişkisi, toplumsal yapıda ve kültürdeki değişimler, cinsellik gibi konulara yönelirken yerleşik yargılara karşı çıktılar. Hızlı kentleşme, sanayileşme olguları köy edebiyatının ortadan silinmesine yol açarken, kentteki kaynaşmalar, kenar mahalle insanlarının, yoksulların, işçilerin yaşamından çok aydınların, sanatçıların, siyasal eylemlere katılanların toplumsal ve ruhsal dünyalarını, onların tanıklığıyla bireyi ve toplumu konu edinen bir edebiyat gelişti: Erhan Bener, Demir Özlü, Selim İleri, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Nedim Gürsel vs. gibi yazarların roman ve öyküleri.
Şiir
Şiirde, Milli Edebiyat akımından hece veznini devralan kuşak (Kemalettin Kamu,Ömer Bedrettin Uşaklı vs) küçük duyarlılıkları, doğa ve yurt güzelliklerini konu edindi. Biçim yetkinliğine ,arı şiire yönelen çalışmalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer), tarihin yanı sıra psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpınar) beslendi. Simgelere (Ahmet Muhip Dıranas) ya da günlük yaşamdan sahnelere, yaygın izlenimlere, duyarlığa (Cahit Sıtkı Tarancı) yaslandı. Hece veznini kullanmada ulaşılan ustalığa yeni kalıplar, duraksız uygulamalar (A. M. Dıranas, C. S. Tarancı) eklendi. İnsanın iç dünyasına yönelik araştırmalar, gizemci düşünceler dile getirildi (Necip Fazıl Kısakürek).
Nazım Hikmet Ran'ın vezni, geleneksel kalıpları kıran şiiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçı görüşe bağlı içeriğiyle de yenilik oluşturdu. Bu yenilikçi şiir zamanla halk şiirinden, divan şiirinden, hatta çağdaşı Garip şiirinden etkiler aldı: öykünün olanaklarından yararlanıldı, yerel ve evrensel değerlerle beslendi. Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) şiirde süregelen aşırı duyarlığa, şairaneliğe karşı çıktılar, vezinsiz şiiri yaygınlaştırdılar.[9]
Garipçiler karşısında Nazım Hikmet'in şiir anlayışından etkilenen toplumcu şiir anlayışı ortaya çıktı. Bu şiir geleneğinin temsilcileri Rıfat Ilgaz, A.Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin'dir. Toplumsal konuları, imgeye ve duyarlığa daha geniş yer vererek işleyen eğilimin temsilcisi Attilâ İlhan oldu. Doğa, aşk, yaşam, sevgi, barış, özgürlük vb. konuları işleyen açık aydınlık şiirin (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı) karşısında; insanın evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, bilinçaltı araştırmalardan yararlanan çalışmalar yer aldı. Asaf Halet Çelebi'nin şiirine eski uygarlıkların, tasavvufun, folklorun katkısı görüldü. Dönemin en üretken şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, insanın tanrı, evren, tarih, zaman karşısındaki yerini yer yer karanlık imgelerle okura sezdirmeye çalıştı.[10] Garip şiirinin açık anlatımına karşın İkinci Yeni adı verilen şiirin temsilcileri Edip Cansever, İlhan Berk,Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çağdaş dünyanın karmaşası içinde bunalan insanın tedirginliğini, yer yer kapanık bir şiir diliyle anlattılar. Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoğlu), kentin yaşamında çizgi dışı kalmış kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbaş), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi. İroni (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloğlu) ve siyasal (Can Yücel) yergi, duyarlığa karşı şiir kaynaklarından birini oluşturdu.
Araştırma, Derleme
Türk edebiyatını uzun tarihi ve geniş coğrafyası içinde bir bütün olarak ele alan, dönemlerini belirleyen, eski yapıtları gün ışığına çıkaran yazar Fuad Köprülü'dür. Fuad Köprülü, siyasal ve toplumsal kurumlardaki değişmelerin edebiyattaki etkilerini gösterdi. Onun çizdiği çevreye bağlı kalarak geçmişteki Türk edebiyatını inceleyen araştırmacılar yetişti: İbrahim Necmi Dilmen, İsmail Habip Sevük, Agah Sırrı Levent, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı, Kenan Akyüz, Abdülbaki Gölpınarlı, Fahir iz bu alanda çalışmalar gerçekleştirenlerden bazılarıdır. Değerlendirmelerinde düşünce hareketlerini, yazarların psikolojisini, anlatım özelliklerini göz önünde tutanlar (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan) oldu.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Akımları
Beş Hececiler
Milli Edebiyat'tan etkilenilmiş ve hece ölçüsü ustalıkla kullanılmıştır. Şiire 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında başlamışlardır. Şiir dilinin sade ve süssüz olmasını tercih ettiler. Önceleri aruz kullanmışlarsa da, daha sonra hece ölçüsünü kullanmışlardır. Şiirlerinde; memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik gibi konuları ele almışlardır. 5 Hececiler grubunu Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon oluşturur.
Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiir
Kurtuluş Savaşı'nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış şiir akımıdır. Bu akımın yazarları milliyetçilik düşüncesinden etkilenerek bu doğrultuda eseler vermişlerdir. Yazarlar dildeki yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarını kullanmayı tercih etmişlerdir. Şiirde, Halk edebiyatında olduğu gibi hece ölçüsü kullanılmıştır. Genellikle sözcüklerin akla gelen ilk anlamları kullanılmıştır. Yazarların verdikleri eserlerde milli hisler ön planda olurken, eserlerdeki kişiler halk arasından seçilmiş sıradan kişilerdir. Bu akıma dahil olan şairler şiirlerini Kültür Haftası, Hisar ve Çınaraltı gibi dergilerde yayınlamışlardır. Bu akıma dahil olan yazarlar: Ahmet Kutsi Tecer, Arif Nihat Asya, Orhan Şaik Gökyay, Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Kemal Çağlar, Necmettin Halil Onan, Zeki Ömer Defne ve Coşkun Ertepınar'dır.
Yedi Meşaleciler
Cumhuriyet döneminin başlarında bir araya gelen tek topluluktur. Yeni bir edebiyat kurmak, Batı edebiyatını takip etmek, özgün şiir oluşturmak adına ortaya çıkmışlar, ancak Beş Hececiler'in takipçileri olmaktan kurtulamamışlardır. Bu sanatçılar; Sabri Esat Siyavuşgil, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi, Muammer Lütfi, Ziya Osman Saba'dır. Bunların arasında en dikkate değer isim Ziya Osman'dır.
Garip hareketi (Birinci Yeni)
1940 sonrası Türk şiirinde önemli izler bırakan Garip akımını Orhan Veli kurar. Ona, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet destek verir. Bu akıma göre şiirde basitlik ön plandadır. Şiir hayata yaklaştığı sürece başarılıdır. Vezin, kafiye, nazım şekli şairin elini kolunu bağlayan gereksiz unsurlardır. Şiir serbest olmalı, hayatın canlılığını yansıtmalıdır. Şiirin ahengini sağlayan bu bağlar değil sözcüklerdir. Şiirde mecazlı söyleyişlerden kaçınılmalıdır. Sanatlar, şiire bu zamana kadar bir şey kazandırmamıştır. Şiir, yüksek zümrenin malı olmaktan çıkarılmalıdır. Yeni şiirin beğenisi mutlu sınıfı oluşturanların değil bir lokma ekmek için didinenlerin şiiridir. Onlara hitap edecektir.
Şiiri en öz, en yalın halde bulmak için bilinç altına yönelen Garipçiler kendilerinin sürrealist akıma yaklaştığını söylemişlerdir. Garipçilerin şiir anlayışı, şiir dünyasına bomba gibi düşmüş, eleştirenler olduğu gibi destekleyenler de olmuştur. Ancak şiirin bu kadar basit olmadığını savunanlar sonunda haklı çıkmış, önce Oktay Rıfat ve Melih Cevdet kapalı, imgesel şiire yönelmiştir.
Serbest nazım ve toplumcu şiir
1920–1960 yılları arasında etkili olan şiir hareketidir. Bu türdeki eserlerde pragmatik ve didaktik bir yapı görülür. Şiirlerde savunulan bir görüş vardır. Şairler "toplum için sanat" doğrultusunda toplumsal kaygı güderek eserler vermiş ve gelecekçilik (fütürizm) akımından etkilenmişlerdir. Bu anlayışta eser veren şairler, şiirde önemli olanın "içerik" olduğunu savunup sanatsal kaygı gütmeden ölçüsüz ve uyaksız şiirler yazmışlardır. Eserler geniş kitlelere hitap etmek amacıyla yazılmıştır. Şiirde bireysellikten çok kolektiflik vardır. Başlıca temsilcileri: Nazım Hikmet Ran, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Ceyhun Atuf Kansu, Ahmed Arif, Ercüment Behzat Lav, Arif Damar, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Enver Gökçe, Şükran Kurdakul ve Mehmet Başaran'dır.
Serbest nazım: Genellikle ölçü ve uyağa bağlı bulunmayan ve dizelerdeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir. Daha çok Serveti Fünun'dan sonra yaygınlık göstermiştir. Bu türde ahenk, aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.
Toplumcu şiir: İdeolojik eğilimli şiir türüdür, daha çok meteryalist dünya görüşü üzerine temellendirilmiştir ve Marksist ideolojiyle de şekillendirilmiştir.Bu görüşe göre eser veren şair ve yazarlar; işçi sorunları, köylü sorunları, siyasal ve toplumsal sorunlar gibi çeşitli konularda bir şeylere farkındalık yaratmaya çalışıp okuru etkilemeye çalışırlar. Toplum için sanat anlayışını da benimsemişlerdir.
İkinci Yeniler
Birinci Yeni, diğer adıyla Garip akımı, şiirselliği ve geleneksel kuralları, baştacı edilenleri yadsıyarak şiirde halka ve yalına yönelen, biçim, öz ve söyleyiş yenilikleri getirmişti. Ancak on yıl sonra, şiirde şiirsellik, duyarlılık, duygu, süslem ve imge aranır oldu. Batı'da geliştirilen "soyut", "imgesel" benzeri niteliklerle yazmak gibi yeni arayışlara gidildi.Bu, İkinci Yeni'nin doğmasına zemin hazırladı. Bu şiirin temsilcilerinden olan İlhan Berk, şiiri özelliklerini şöyle açıklamıştır.
“ | Şiirin öğelerini, ilkelerini saptamak, kendi ilkelerinin dışındaki bütün öbür araçları atmak, şiiri şiir olarak düşünmek, İkinci Yeni Şiir ilk bunu düşünüyor.Şimdiye değin anlamın bir yönü biliniyordu: Akla bağlılık. Oysa şiirin en yüce öğesi aklı allak bullak etmesi, onu yıkmasıdır. | ” |
Bu şiirin diğer bir temsilcisi Edip Cansever ise görüşünü şöyle ifade eder:
“ | Şiirin değeri okuyucunun çağrışım gücüne bağlı olmalı. | ” |
Ece Ayhan ise İkinci Yeni'de yapmak istediğini şöyle özetler:
“ | İkinci cepheyi açmak, akıl dışında da bir anlam olduğunu savunmak, şiirin kuralları konusunda yıkıcı davranmak, anlamsızlığın anlamına doğru gitmek. Bu gerçekleri dil kurallarıyla sınırlayamadığımız için dili aşmak, kelimeleri anlamından kurtarmak, yeni özün sonucu olan yeni biçimi, yeni biçimin de zorunlu sonucu olan yeni özü getirmek. | ” |
Başlangıçta bir topluluk olarak ortaya çıkmayan, bildirgesi bulunmayan, kimi ilkeler üzerinde birleşmeden Birinci Yeni'yi yeterli görmeyerek şiirde, her birinin kendi aradığını gözettiği bu şairleri "İkinci Yeni" adı altında toplamak gerekmiştir. Bu grup çok uzun soluklu olmadıysa da Türk şiirine yeni boyutlar kazandırdı.
İkinci Yeni sonrası toplumcu şiir
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında 1960-1980 yılları arasındaki şiir eğilimidir. Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe ve Özkan Mert, 1969'da Ant dergisinde "Toplumcu Genç Şairler Savaş Açıyor" başlıklı yazılarıyla İkinci Yeni şiir anlayışına karşı olduklarını belirtmişlerdir.[11] Dönem şairleri konu olarak: umut, yaşama sevinci, isyan, devrim ve direnme gibi konuları seçip, Marksist ideolojiyi beniseyip; yerleşik düzeni eleştirmişler, sınıf anlayışı halk ve işçi sınıfına dair görüşler belirtmiş ayrıca da kadın ve kadın hakları konularına da atıflarda bulunmuşlardır. İkinci Yeni doğrultusunda eserler veren şairlerde "kapalı bir anlatım" görülürken, İkinci Yeni Sonrası Toplumcu şiir hareketini bağlı şairlerde ise "açık bir anlatım" görülür. Bu dönem şairleri biçimden çok içeriğe önem vermişler ve kendilerini toplumun sözcüsü olarak nitelemişlerdir. Şairler eserlerinde çeşitli sloganları da kullanıp geleneksel söyleyişilerden faydalanmışlardır. Temsilcileri: İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Nihat Behram, Refik Durbaş ve Ahmet Oktay'dır
Hisarcılar
"Hisarcılar”, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı şiir ekollüne bağlı olan şair ve yazarlar topluluğudur. Hisarcılar ilk şiirlerini Çınaraltı dergisinde, Garip akımına karşı bir duruş sergileyerek yayınladılar. Daha sonra 1950 yılında yayınlanmaya başlayan ve 1980 yılına kadar aralıklı olarak 277 sayı çıkarılan Hisar dergisi etrafında toplandılar.
Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer gibi şairler, kuruculuğunu yaptıkları Hisarcılar akımının ilk temsilcileridir. Daha çok sanatçının bağımsız olmasını ve Yaşayan Türkçeyi savunmuşlar, Garip akımına karşı çıkmışlardır. Yenileşmek için, geleneklerin tümüyle yok sayılmasını doğru bulmamışlardır. Şiir ve öykü dalında Türk edebiyatına yeni örnekler kazandırmışlardır.
Mehmet Çınarlı, Hisar dergisinin Aralık 1980 tarihli 277. veda sayısında dile getirdiği: "Hisar'ın savaşı, yabancı kopyası olmayan, geleneklerinden bağlarını koparmayan, politik ve ideolojik baskılara boyun eğmeyen bir sanatı, halkın konuştuğu dille konuşan bir edebiyatı koruyup geliştirme savaşı idi."
Kaynakça
- ↑ Detaylı bilgi için Millî Edebiyat maddesine bakınız.
- ↑ H. E. Adıvar, Vurun Kahpeye, 1923; R. N. Güntekin, Yeşil Gece, 1928
- ↑ H. E. Adıvar, Sinekli Bakkal, 1926
- ↑ R.N.Güntekin, Yaprak Dökümü,1930
- ↑ Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu,1930
- ↑ 4 c.1955-1987
- ↑ Sığırdere, 1955; Körduman, 1957; Yedi Çınar Yaylası, 1958; Köyün Kamburu, 1962
- ↑ Bakınız: Köy Edebiyatı
- ↑ Bakınız:Serbest Nazım
- ↑ Fazıl Hüsnü Dağlarca, Çocuk ve Allah, 1940
- ↑ Bir şiir hareketi: Ataol Behramoğlu, Radikal, Erişim tarihi: 20 Mayıs 2016
|