Keysanilik
Keysanîlik (Dörtçüler [1]), (Arapça: الكيسانية Al-Kaysānīya) Şiîlik'te Mehdî kavramını ortaya atarak ilk defa İmam ünvanını kullanan; Ali bin Ebu Talib'den sonra sırası ile Hasan bin Ali, Hüseyin bin Ali ve dördüncü İmâm olarak da Ali bin Hüseyin (Zeyn el-Âb-ı Dîn)’in yerine Ali bin Ebu Talib’in Bânû Hânife Kâbilesi mensûbu Havlet bint Câ'fer’den olan oğlu Muhammed bin Hânifîyye'nin imâmlık ve Mehdiliğini kabullenen; temelleri "El-Muhtâr bin Ebû ‘Ubeyd'ûl-Lâh el-Sâkafî el-Thâifî" tarafından atılan ve daha sonra da kendi içlerinden Abbâsî Hâlifeliği’ni çıkaran ghulât (köktendinci) mezheb.[2]
Keysânî sözcüğünün kökeni
Bu mezheb adını meşhur bir Mevâlî ve El-Muhtâr'ın şâhsi muhafızı olan Ebû ‘Emre Keysân’dan almaktadır.[3][4][5][6] Muhammed bin el-Hânifîyye'nin adına izâfeten "Hânifîler" [7] olarak ta bilinirler.
Tarihçesi ve ortaya çıkardığı bazı mezhepler
El-Muhtâr’îyye
İkinci Fitne döneminde, Hüseyin bin Ali'nin aile efradıyla birlikte Kerbela'da Yezid'in ordusu tarafından öldürülmesinden sonra 685'de El-Muhtar bin Ebû Ubeydullah el-Sâkafî el-Ta’ifî, İmam Ali'nin Havlet bint Câ'fer'den olan oğlu Muhammed bin Hânifîyye'ye ulûhiyyet isnâd ederek, onun hem İmam hem de Mehdî olduğunu iddia ederek kendisini vezir ilan etmiştir. Hüseyin bin Ali'in intikamını almak için Ekim ayında Kûfe'deki Emevîlerin valisini kovarak Güney Irak'ı ele geçirmiştir. 687'de El-Muhtâr, Abdullah bin Zübeyr'in kardeşi Mus’ab ibnü’l-Zübeyr tarafından yenilerek öldürülmüştür.
Hâşim’îyye
700 yılında Muhammed bin Hânifîyye'nin ölümünden sonra kendisinin gayba haline girerek ahirette rücû edeceğine inanmışlardır. Bir kısmı ise Muhammed bin el-Hânifîyye'nin imametinin oğlu Ebu Haşim bin Muhammed'e geçtiğine ve 716'de Ebu Haşim'in ölümünün hemen öncesinde Abbâsîler'in reisi olan Muhammed bin Ali'ye geçtiğine inanmışlardır. O yüzden, bu tarihten itibaren Abbâsî ailesinin reisleri "el-İmâm" ünvanını kullanmaya başlamıştır.
Hâşim’îyye içinde bir grup imâmetin doğrudan Ebû Hâşim'in yeğeni Hasan bin Ali bin Muhammed bin Hânifîyye'ye geçtiğini iddia ederen, diğer grup ise önce kardeşi Ali bin Muhammed'e ve ondan da Ali'nin oğlu Hasan'a intikâl ettiğini ve Muhammed bin Hânifîyye soyundan gelmeyen hiçbir kimsenin imâm olamayacağını ileri sürmüşlerdir.
Harb’îyye ve Cenâh’îyye / Muav’îyye
Ebu Haşim bin Muhammed bin Hânifîyye'nin ruhunun Abdullah bin Amr bin Harb el-Kindî'ye geçtiğini kabul eden "Harb’îyye" adlı bir başka grup bazıları ise imâmlarının yalancılığını tespit edince ondan vazgeçip Abdullah bin Muaviye'yi imâm olarak kabul ettiler. Tenasüh'e inanan, Cenâb-ı Hakk'ın imâmlarda tecelli eden bir nûr olduğunu kabul eden ve "Cenâh’îyye" ismiyle de anılan bu grup, ilâhi ruhun tenasüh yoluyla imâmlara geçtiğini, Abdullah bin Muaviye'nin hem nebî hem de ilâh olduğunu ve gaybı da bildiğini söyleyerek kendisine ibâdet etmişlerdi.[8][9][10]
Hâris’îyye ve Beyân’îyye
Abdullah bin Muaviye'nin Horasan'da Hicrî 129 / M. 747 tarihinde ölümünün ardından "Cenâh’îyye" mezhebinin mensuplarından bazıları onun ölmediğini ve yakında geri döneceğini; bir başka kısmı ise öldüğünü, fakat Abdullah bin Muaviye'nin ruhunun hiçbir dinî mükellefiyeti kabul etmeyen ve ayrıca her şeyi mübâh gören Hârisîyye fırkasının reisi "İshâk bin Zeyd el-Hâris el-Ensârî" adındaki imâmlarına geçtiğini iddia etmişlerdi. Aralarında imâmetin "Beyân bin Sem'ân et-Temîmî" adında bir başka imâma geçtiğini öne sürenler ise "Beyân’îyye" adı verilen bir başka fırkayı oluşturmuşlardı.
Râvend’îyye
Abbâsî Ailesi'nin reisi ve Keysân’îyye imâmı sıfatıyla Muhammed bin Ali'nin dâ’îleri listesinde yer alan "Abdullah er-Râvendî" tarafından oluşturulan ve Ghulat-i Şîʿadan olan bu fırka zaman içerisinde Horasan'da fa'aliyet gösteren tüm Abbâsî taraftarı ve Emevî aleyhtarı Keysân’îyye fırkalarını bünyesinde barındırır bir hâle gelmişti. Râvend’îyye'nin İmâmet i'tikadına göre Allah kendi ruhunu önce peygambere, peygamberden sonra da sırasıyla önce peygamberin amcası Abbas bin Abdülmuttalib'e sonra onun oğlu Abdullah bin Abbas'a intikâl ettirdikten sonra Abbâsî Ailesi fertlerinden olan Ali, Muhammed, İbrahim, Ebû’l Abbâs "es-Seffah" ve Ebû Câfer "el-Mansûr"'nin bedenlerine hulûl ederek onlar aracılığıyla yeryüzünde tecelli etmiştir. Daha sonraları ise Râvend’îyye mensuplarının Hâlife El-Mansûr'a uluhîyyet isnâd etmeğe başlamaları üzerine Mansûr tarafından aleyhlerinde şiddetli bir tâkibât başlatılarak mezhebin taraftarları ağır cezalara çarptırılınca, "Râvendîler" önce onun imâmlığını reddetmişler, sonra da imâmeti gasp etmekle ithâm ederek kendisine sûikâst tertip etmişler ama Hâlife El-Mansûr bu sûikâstten sağ olarak kurtulmuştu.[10]
İ'tikadları
- Allâh’ûr-Râhman’ûr-Râhîym'in Muhammed bin Hânifîyye, El-Muhtâr, Ebû Hâşim, Ebû Mûslim Horasanî, Ebû’l `Abbâs "es-Seffah" ve Abdullah "el-Mansûr" gibi şahsiyetlere, özellikle de mezhebin imâmına hulûl ettiği i'tikadı bunların pek çok kollarında hâkim olan görüştür.[10]
- İlk üç halifeyi Ali'nin haklarını gaspetmiş olmakla itham ederler ve onlara biat eden sahabelerin onların halifeliklerini kabul ettiklerinden dolayı dinden çıkmış olduklarına inanırlar.[11]
- Hasan el-Mûctebâ, Hüseyin bin Ali ve Muhammed bin el-Hânifîyye'nin Ali el-Mûrtezâ'dan sonra Peygamber Muhammed tarafından atanmış olan insanüstü özelliklere hâiz üç imâm olduklarına inanırlar.[11][12][13][14]
- Muhammed bin el-Hânifîyye'nin El-Muhtâr tarafından bildirilen beklenen Mehdî olduğuna inanırlar.[15]
- Beda’ inancı hâkimdir.[16][17]
Bunların bazı diğer alt kollarıysa:
- Muhammed bin el-Hânifîyye'nin Medina yakınlarında Radvâ dağında "Gayba" halinde gizlendiğine, arslanlar ve kaplanlar tarafından korunduğuna, ve keçiler tarafından beslendiğine inanırlar.[18] Ayrıca birgün Allah tarafından yeryüzüne adâleti sağlamak maksadıyla Mehdî olarak geri gönderileceği inancı da hâkimdir.[16][19]
- Kendilerinin hâkim olmadığı bölgeleri "Dar al-takıyye" ve kendi hâkimiyyet alanlarını ise "Dar el-‘alaniye" olarak adlandırırlar.[20]
- Bazıları bugün Irak'ta mevcut Gnostik fikirleri sekizinci asırda kullanmağa başladılar.[21]
- Muhammed bin el-Hânifîyye Radvâ Dağında gizlendiğine ve ölmediğine inanırlar.[14][22]
Keysânîliğin alt kolları sayılan diğer mezhepler
- Keysanîlik (Dörtçüler):
- Berberîcilik: Muhammed bin el-Hânifîyye’yi Tanrısallaştıran ve Hamza ibn ʿUmara el-Berberî'nin Peygamber olduğuna inananların mezhebi;
- Haşimîlik: Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölümünü kabullenerek en büyük oğlu Ebu Haşim'i halef olarak kabul edenlerin mezhebi;
- Karibîlik / Kuraybîlik: Adını imâm Ebu Karib/Kurayb el-Darir’den alan, Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölmediği ama saklandığı ve bir gün adalet dağıtmak üzere yeryüzüne Mehdî olarak döneceğine inanılan mezheb;
- Sarrajcılık: Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölümünü kabullenen, fakat ilerde bir gün adalet dağıtmak üzere yeryüzüne Mehdî olarak döneceğine inanılan Hayyan el-Sarraj tarafından kurulan mezheb;
- Hürrem’îyye (Ḵhorrām-Dīnān / Khurrāmīyah / Muḥammira / Kızıl-Giyinenler [23]/ Kızıllar [24] Kısmen Dörtçülerin uzantısıdır): Al-Makdisi'den nakledildiği üzere, El-Mukannaʿ tarafından temelleri atılan, Ebu Müslim Horasani'nin Mehdîliğine, reenkarnasyona, Tanrı'nın sırasıyla Muhammed, Ali, Ebu Müslim Horasani ve en son olarak ta Hâşim el-Mukannaʿ’da vûcud bulduğuna inanan, başkalarına zarar vermemek kaydıyle her şeyden zevk almayı mübah sayan mezhep.
Keysanîliğin Şiî mezhepleri arasındaki konumu
Kaynakça
- ↑ Shi'ism, by Heinz Halm, sahife 28
- ↑ Encyclopædia Iranica, "KAYSĀNIYA".
- ↑ The Isma'ilis: Their History and Doctrines, by Farhad Daftary, sahife 59, 60
- ↑ Islamic messianism: the idea of Mahdī in twelver Shīʻism, by Abdulaziz Abdulhussein Sachedina, sahife 10
- ↑ Early Shīʻī thought: the teachings of Imam Muhạmmad al-Bāqir, by Arzina R. Lalani, Institute of Ismaili Studies, sahife 34
- ↑ A short history of the Fatimid khalifate, by De Lacy O'Leary, sahife 5
- ↑ Arabian studies, Volume 3, b University of Cambridge. Middle East Centre, sahife 85
- ↑ Sa'd bin `Abd Allâh el-Kummî, Sayfa 39.
- ↑ Şehristani, Cilt I, Sayfa 151-152.
- 1 2 3 TDV, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, Cilt 25, Sahife 363, 2002.
- 1 2 Ismailis in medieval Muslim societies, by Farhad Daftary, Institute of Ismaili Studies, sahife 13
- ↑ The new encyclopedia of Islam, by Cyril Glassé, Huston Smith, sahife 252
- ↑ A short history of the Ismailis: traditions of a Muslim community, by Farhad Daftary, sahife 27
- 1 2 Shi'ism, by Heinz Halm, sahife 18
- ↑ Ismailis in medieval Muslim societies, by Farhad Daftary, Institute of Ismaili Studies, sahife 12
- 1 2 Early Shīʻī thought: the teachings of Imam Muhạmmad al-Bāqir, by Arzina R. Lalani, Institute of Ismaili Studies, sahife 11
- ↑ The new encyclopedia of Islam, by Cyril Glassé, Huston Smith, sahife 252
- ↑ Shi'ism, by Heinz Halm, sahife 18, 491
- ↑ Islamic messianism: the idea of Mahdī in twelver Shīʻism, by Abdulaziz Abdulhussein Sachedina, sahife 10
- ↑ Secrecy and concealment: studies in the history of Mediterranean and Near ..., by Hans Gerhard Kippenberg, Guy G. Stroumsa, sahife 361
- ↑ Shi'ism, by Heinz Halm, sahife 498
- ↑ Keysânîliğin alt şubeleri (Arapça aslından İngilizceye tercüme: Divisions of the kaysanites), sahife 94
- ↑ W. Madelung, "Khurrammiya" in Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2009. Brill Online.
- ↑ Yarshater, Ehsan, 1983. The Cambridge history of Iran, Cilt 2. s.1005, 1008.
- ↑ Muhammed Ebû Zehra: Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (Câ’bir, i’tikad ve imân esasları konusunda Câ’fer-i Sâdık’tan ders almış ve onun i’tikadını benimsemiştir. Câ’bir bin Hayyân, Câf’er-i Sadık’ın îlmini topladığı beşyüz risâlesini bir araya getirerek tek bir kitâp halinde yayınlamıştır. Câ’bir bu risâlelerin, kendisinin Câf’er-i Sadık’tan edindiği feyz ve ilhâmlar sayesinde teşekkül ettiğini belirtmiştir.)
- ↑ Muhammed Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (İmâm Câ’fer’in Allah’ın mevcûdiyetini bilme gayesi için Kozmoloji ilmiyle uğraştığını bildiren deliller vardır. Elde ettiği bilgileri Allah’ın vahdaniyetini isbat etmek amacıyla kullanmıştır. Bu konuda, İmâm Câ’fer-i Sadık, Kur'an-ı Kerîm’in evren ve tabiât hakkında bilgiler vererek insanları düşündürme methodunu uygulamıştır. Mufaddal bin Amra’ya yazdırdığı “Risalet-ût Tevhîd” adlı kitabında tabiât olaylarının insanın hizmetine sunulmuş olduğunu öne sürerek, hepsinin bir yaratıcının eseri olması gerekliliği hakkında yürüttüğü fikirlerini savunmuştur.)