Arap-Türk ilişkileri
Türk tarihi |
İlk Çağ
Orta Çağ
Yeni Çağ
Yakın Çağ
|
Türk kavimleri ile Araplar arasındaki ilişkiler Arapların İslam öncesi döneminde İpek Yolu vasıtasıyla ticaret ile sınırlıydı.
Halife Ömer Dönemi
Ömer zamanında Orta Asya Türk-Arap münasebetleri başlamıştır. Nihavend Savaşı'nı 642 yılında kazanarak İran'daki Sasani hakimiyetine son veren Müslüman Araplar, doğuya doğru ilerlediler ve Ceyhun nehrinin ötesinde Türkler ile karşılaştılar.
Halife Osman Dönemi
Batı Türkistan'ın bir kısmı ve Karadeniz'i egemenliği altında bulunduran Hazar Hakanlığı ile Araplar arasında yoğun mücadeleler yaşandı. İlk temaslar Ömer döneminde sağlandı ise de bu temaslar kendini küçük sınır çatışmaları olarak gösterdi. Osman döneminde ise bu sınır çatışmaları kademeli olarak şiddetli savaşlara döndü.[1] 645 yılında Habib b. Mesleme komutasında ki Arap kuvvetleri Gürcistan'ı ele geçirdi. Bizler bundan sonra Hazarların sistemli ve kapsamlı bir saldırıya geçtiklerini görüyoruz. İlk Hazar saldırısında Arap orduları pusuya düşürüldü ve Araplar büyük zayiatlar verdi. 653 yılında Abdurrahman b. Rabia, Osman izin vermediği halde Hazarlar üzerine bir intikam seferine çıktı ise de Hazarlar bu orduyu yenerek, Abdurrahman b. Rabia'yı öldürdü.[2] Bu tarihten Osman'ın ölümüne kadar geçen süre içerisinde olan çarpışmalarda ise iki tarafta birbirine üstünlük sağlayamadı.
Emeviler Dönemi
Emevilerin 661 yılında halifeliği ele geçirmelerinden sonra Arapların Türk ülkelerine doğru ilerleyişleri devam etti. Türkler ile Araplar arasında en şiddetli mücadeleler ve savaşlar Emeviler döneminde yaşandı. Bu dönemde Orta Asya'da Göktürk egemenliği hüküm sürmekteydi.
Emevilerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad, 674 yılında ilk kez Ceyhun nehrini geçerek Maveraünnehir'in önemli Türk şehirlerinden Buhara'yı kuşattı. Buhara'da birçok Türk kılıçtan geçirildi. Buhara'nın Türk melikesi Kabaç Hatun, ağır bir vergi karşılığında Ubeydullah Bin Ziyad ile anlaşma yaptı. Bu anlaşma sonucu olarak Ubeydullah Bin Ziyad, iki bin Türk gencini asker olarak ordusuna aldı.
Müslüman Araplar, Horasan valisi Kuteybe bin Müslim zamanında bütün Maveraünnehir'i ve Batı Türkistan'ı ele geçirdiler. Baykent, Buhara, Semerkant ve Kaşgar gibi önemli Türk şehireri Araplar tarafından yağmalandı ve birçok Türk kılıçtan geçirildi. Kuteybe'nin ölümünden sonra Araplar Orta Asya'da tutunamadılar. Göktürklerin yeniden güçlendikleri dönemde Göktürk Hakanı Kültigin bu toprakları daha sonra geri aldı.
Orta Asya'da Göktürk hakanlığının sona ermesinden sonra, Batı Türkistan'da Türgiş hakimiyeti, Doğu Türkistan ve Baykal Gölü civarında Uygur hakimiyeti yaşanmaya başladı. Bu devirde Batı Türkistan'da hüküm süren Türgiş hakanlığı ile Arap İslam devleti arasında büyük mücadeleler yaşandı.
Türgiş Kağanı Su-lu Kağan, Arapların elindeki bazı Türk şehirlerini geri aldı. Ancak Su-lu kağan'ın ölümünden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu, Batı Türkistan'ın Araplar tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırdı. Bu dönemde Batı Türkistan'daki şehirlerde oturan birçok Türk kitlesi ve göçebeliğe devam eden Türk boyları İslam'a girmeleri için zorlandı. Büyük çoğunluğunun İslamiyete geçmemesi sebebiyle kılıçtan geçirildi.[3]
Türklerin İslamiyetle tanışmaları ve İslamiyete geçmeleri birçok kesimin dediği gibi kolaylıkla değil, zorla ve kanla olmuştur. Emeviler döneminde birçok Türk boyu İslamiyete geçmedikleri için Müslüman Emevi orduları tarafından kılıçtan geçirilmiştir. Birçok Türk, İslam ordularına zorla alınmıştır.[4]
Abbasiler Dönemi ve Talas Savaşı
Abbasiler döneminde, Emeviler döneminde zorla esir alınmış birçok Türk askerlikteki yetenekleri sonucunda Abbasi yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar. Harun Reşit döneminde, saray muhafızları ve saray yönetiminin küçük bir kısmı Türklerden oluşuyordu. Halife Mutasım döneminde Türkistandan toplanan Türklerle Bağdat, Suriye ve Anadolu'da "Samerra" adı verilen ordugahlar kuruldu ve hassa ordusu teşkil edildi.
Orta Asya'da Talas'ta karşı karşıya gelen Çin ve bir kısmı Türk kökenli askerler ve yöneticilerden oluşan Arap orduları karşısında bölgede bulunan Türk boyları, Arap ordusunun yanında yer alarak Arap ordusunun kazanmasına yol açtı.
Bu savaş ve sonrasında gelen zafer ile Araplar Türklerin ilk müttefikleri oldular. Kazanılan zafer sonrasında Türkler Müslümanlığı kabul etmiş ve İslam Orta Asya'ya varmıştır.
Abbasi sonrası
Talas Savaşı'ndan sonra, Karadeniz'in kuzeyinde bulunan İtil Bulgarları (Tatarlar), daha sonra da Karahanlı Devletini teşkil eden Karluk, Yağma, Çiğil boyları Müslümanlığı kabul etmiştir. Daha sonra İslamiyete giriş yoğunlaştı.
Abbasiden Osmanlı dönemine kadar
Abbasi Halifeliğinin ortadan kalkmasından Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar karşılıklı ilişkide Araplar yönetilen, müslüman Türkler yöneten olmuştur.
1900 sonrası dönem
1900'lü yıllarda Osmanlı Devleti zayıflamaya ve dağılmaya başlamıştı. 1914 yılında patlak veren I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti İttifak Devletleri ile müttefik olmuştu. Ve savaş yıllarında Suudi Arapları, Osmanlı'ya karşı savaştılar ve bir bağımsızlık arayışı içine girdiler. Tabii bu arayışın gerçekleşmesi için İtilaf Devletleri ile müttefik oldular. Savaş sonunda Ortadoğu İngiliz ve Fransız mandası altına girdi. Daha sonra ayrı Arap devletleri kuruldu.
Günümüz ve Yakın Tarih
Günümüzde Türkler ve Araplar politik ve siyasi açıdan müttefik konumundadırlar. Nitekim Kıbrıs Barış Harekatı'nda ülkemize destek veren yegane ülkelerin Libya, Suudi Arabistan ve Irak olması, Filistin halkı için yapılan sayısız siyasi ve sosyal çabanın gerçekleştirilmesi aynı zamanda D-8'ler Developing Eight (gelişmekte olan 8 ülke)ile bir birliktelik oluşturması Türk-Arap ilişkilerini Cumhuriyet tarihinde zirveye çıkarmıştır ve son yıllarda Arap ülkeleriyle olan vizelerin kaldırılması örnek olarak gösterilebilir.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Michael Kmosko, “Araplar ve Hazarlar”, Türkiyat Mecmuası, 1935, C. III, s. 133
- ↑ Mehmet Çog, EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ HAZAR-ARAP İLİŞKİLERİ, Türkoloji Araştırmaları, Bölüm 2/2, 2007,ss.151-152.
- ↑ Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar, Remzi Kitabevi, s.18
- ↑ Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar, Remzi Kitabevi, s.19